Yahudi ve Hıristiyanların örf ve adetlerine uymak mü'minler için felakettir.

MURATS44

Özel Üye
Fatiha Suresi 7.inci ayetin mealinde:Bizi doğru yola hidayet et!. Kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna. Gazabına uğrayanların ve sapanlarınkine değil." (Amin)

Gazaba Uğrayanlar ve Sapıklar


Sahabilerden Adiy b. Hatem (Sahabi'nin büyüklerinden olan Adîy bin Hâtem'in asıl adı, Adî bin Hâtem bin Abdullah bin Sa'd El-Tâîd'ir. Câhiliye döneminde iyilik ve cömertliğiyle ünlüydü. H. 10. Yılında müslüman oldu. Câhiliye döneminde de Müslüman olduktan sonra da kabilesin in lideriydi . Riddet günü, -İslamdan dönmelerin olduğu dönem- müslüman kaldı. Irak ve diğer ülkelerin fethinde bulundu. Daha sonra Kûfe'de yaşamını sürdürdü. Sıfiîyn olayında Hz. Ali'nin yanında yer aldı. H. 68'de 120 yaşında öldü. Bkz. El-İsâbe, Fî Temyiz El-Sahabe, c. 2, sh. 468-469.) -Allah ondan razı olsun- diyor ki:

“Bir gün Rasûlüllah'ın (salât ve selâm üzerine olsun) yanına girdim. O sırada mescidde oturuyord u. Yanındakiler kendisine “Bu Adiy b. Hatim'dir” dediler. Elimde ne emannâme ve nede bir tavsiye mektubu vardı.

Yanına götürüldüğümde elimi tuttu. -Daha önce bir defasında benim için “Allahdan onun elini benim elime koymasını dilerim” demişti- Elimi tutarak ayağa kalktı, birlikte Mescidden çıktık. Yolda önüne bir kadınla bir çocuk çıktı. Kadın:

“Sen'den bir dileğimiz var” dedi. Bunun üzerine elimi bırakıp onların yanına gitti ve dilekleri ni yerine getirdi.

Arkasından yine elimden tutarak beni evine götürdü. Cariyesi Velide'nin getirdiği bir yer minderi üzerine oturdu. Ben de karşısında oturdum. Allah'a hamd-ü sena ettikten sonra bana:

“Lâilahe illallah (Allahdan başka ibadete layık ilâh yoktur) demekten mi kaçınıyorsun? Yoksa Allah'dan başka ibadete layık ilâh olduğuna dair bir bildiğin mi var?” diye sordu.

Kendisine “Hayır, yok” diye cevap verdim. Bu cevabım üzerine bir süre konuştuktan sonra bir ara yine bana dönerek:

“Allahüekber (Allah en büyüktür) demekten mi kaçmıyorsun? Yoksa Allah'dan daha büyük bir şey olduğuna dair bir bildiğin mi var?” diye sordu.

Ben kendisine yine “Hayır, böyle bir bilgim yok” diye karşılık verince sözlerine:

“Yahudiler, gazaba uğramışlar ve hristiyan lar da sapıklardır” diye devam etti. Ben kendisine “Ben dosdoğru yolu benimsemiş (Hanif) bir müslümanım” deyince yüzünün sevinçle parladığını gördüm.”

Daha da uzun olan bu hadis Tirmizî'de yer almış ve “Hasen” ve “Garib” olarak nitelenmiştir. (Sünen El-Tirmîzi, Kitab'u Tefsir El-Kur'an, Fatiha Sûresinin Açıklaması Babı, H. No: 2953, c. 5, s. 202, 203,204. Tirmizî, hadisin “Hasen” ve “Garip” olduğunu, Simak bin Harb'den başkasının rivayet ettiğim bilmediğini söylüyor. Hadisin başka tanıkları ve çoğu kısaltılmış diğer bir takım rivayet yollan da vardır. Bkz. Ahmed'in Müsned'i, c. 4, s. 378.)

Bu hadisin anlamını pekiştiren Kur'an-ı Kerim'in bir yerinde şöyle buyuruluy or:

“De ki, Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size haber vereyim mi? Allah'ın kendileri ne lanet ve gazab eylediği ve aralarından bir kısmını maymun, domuz veya tağut tapıcısı yaptığı kimseler. ..” (Mâide: 60)

Ayetin daha öncesinden kolayca anlaşılabileceği üzere burada yahudiler kasdedilm ektir.

Yine Cenab-ı Allah (c.c.) başka bir ayette şöyle buyuruyor:

“Allah'ın gazabına uğramış bir kavmi dost edinenler i görmüyor musun? Onlar ne sizdendir ler ve ne de onlardan” (Mücâdele: 14.)

Burada sözü edilenler in yahudiler i dost edinen münafıklar olduğu tefsir alimlerin in sözbirliği ve bu ayetin daha öncesinin işareti ile sabittir.

Başka bir ayette de şöyle buyuruluor:

“Nerede olurlarsa olsunlar, üzerlerine zillet damgası vurulmuştur. Ancak Allah'dan ve insanlardan eman alarak bu zilletten kurtulabilirler. Onlar Allah'ın gazabına uğramışlardır” (Âl-i İmrân: 112)

Aynı ifade Bakara sûresinde “Onlar Allah'ın gazabına uğramışlardır” ve “Onlar gazab üstüne gazaba uğradılar” (Bakara: 61, 90.) şeklinde iki yerde tekrar edilmiştir.

Bu ayetler yahudiler in “gazaba uğramışlar” olduklarını açıkça belirtmek tedirler. Öte yandan Cenab-ı Allah (c.c.) hristiyan lar hakkında da şöyle buyuruyor:

“Allah üçün üçüncüsüdür diyenler kesinlikl e kâfir olmuşlardır. Oysa, tek ilâhdan başka hiç bir ilâh yoktur. Onlar bu dedikleri nden vazgeçmedikleri takdirde aralarındaki kâfirler kesinlikl e acı bir azaba çarpılacaklardır.

Onlar hâla tevbe edip Allah'ın mağfiretine sığınmayacaklar mı? Allah bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

Mesih oğlu İsa sadece bir peygamber dir. O'ndan önce de bir çok peygamber ler gelip geçmiştir. Annesi de doğru yolda idi. Her ikisi de (diğer insanlar gibi) yemek yerlerdi. Bak biz onlara ayetlerim izi nasıl açıklıyoruz da sonra onlar nasıl iftiralar düzüyorlar.?

De ki, Allah'ı bırakıp ne fayda ve ne de zarar verme gücü olmayan nesnelere mi tapıyorsunuz? Hiç şüphesiz Allah işiten ve bilendir.

De ki, ey kitaplılar (ehl-i kitab) dininizde hiç bir haklı gerekçeye dayanmaksızın aşırılığa düşmeyiniz; daha önceleri sapmış, bir çoklarını saptırmış ve doğru yolu kaybetmiş bir kavmin keyfine uymayınız.” (Mâide: 73-77)

Bu ayetler sözün gelişinden kolayca anlaşılacağı üzere hristiyan lara sesleniyo r. Görüldüğü gibi Cenab-ı Allah onları aşırılıktan, yani sınırı aşmaktan sakınmaya çağırıyor. Nitekim aynı çağın şu ayette de tekrarlanıyor:

“Ey kitap ehli!. Sakın dininizde aşırılığa düşüp, Allah hakkında aslı olmayan sözler söylemeyiniz. Meryem oğlu İsa Mesih sadece Allah'ın rasûlü, Meryem'e sunulmuş kelimesi ve O'ndan gelen bir ruhtur.” (Nisa: 171)

Buna göre yahudiler hakkın (gerçeğin) gerisinde, berisinde kalanlar, hristiyan lar da gerçek çizgisini aşanlar,ötesine taşanlardır.

Bu arada yahudiler in “gazaba uğramışlık” ve hristiyan ların “sapıtmışlık” damgaları ile damgalanm alarının gerek kolayca anlaşılabilecek (zahirî) ve gerekse derinliğine düşünmeyi gerektire n (batini) bir çok sebebi vardır ki, ele alınmalarının yeri burası değildir.

Sözün kısası, “yahudiler in kâfirliği”, bildikler ini uygulamam alarından ileri gelir. Onlar gerçeği bildikler i halde kimi zaman ya söz ya da davranışları ile kimi zaman da ne söz ve ne de davranışları ile buna uymamakta dırlar.

Bunun yanında “hristiyan ların kâfirliği” ilme dayalı olmayan amelleri yüzündendir. Çünkü onlar, Allah katından gelen bir şeriatın kılavuzluğuna bağlı olmaksızın bir çok ibadetler yapıyor ve Allah ile ilgili aslını bilmedikl eri çeşitli iddialar ileri sürüyorlar.

Bu yüzdendir ki, aralarında Süfyan b. Uyeyne'nin de bulunduğu bazı İslâm büyükleri şöyle demişlerdir: (Selef imamlarından olan Süfyan bin Uyeyne'nin asıl adı, Süfyan bin Uyeyne bin Ebi İmran'dır. Benî Hilalin dostudur. Künyesi, Ebû Muhammed'dir. 107 h.'de Kûfe'de doğdu. Rivayet ettiği hadisleri n bir çoğu delil olabileceği kanıtlanmış Sika (sağlam) bir ravidir. Mekke'de yaşadığı dönemde Hicaz'ın Muhaddisi (hadisçisi)ydi. İmam Şafiî hakkında, “Eğer İmam Mâlik ve Süfyan olmasaydı Hicaz'da ilim yok olurdu.” der. Mekke'de yaşadı ve orada vefat etti. (198. H). Bkz. El-Tabakat El-Kübrâ, İbn Sa'd, c. 5, s. 497; ayrıca, Zerkelî El- Âlâm, c. 3, s. 105.)

“Alimlerim iz arasında kim yoldan çıkarsa bazı bakımlardan yahudiler e benzemiş, buna karşılık ibadetle uğraşanlarımız arasında yoldan çıkanlar da kısmen hristiyan lara benzemiş demektir.” Bu görüşü açıklamanın yeri de burası değildir.

Cenab-ı Allah (c.c.) bizleri yahudiler le hristiyan lara özenmeyelim, onların peşlerine takılmayalım diye uyardığı halde bu konudaki takdiri geçerli olmaktan geri kalmamış ve ezeli bilgisini n kavramış olduğu bu takdiri vaktiyle Peygamber imize (salât ve selâm üzerine olsun) bildirmiştir.

Nitekim Ebu Said-i Hudrî'nin -Allah ondan razı olsun- rivayet ettiğine göre Rasûlüllah bir gün sahabiler e:

“Sizden öncekilerin geleneklerine kılı kılına kesinlikle uyacaksınız. Öyle ki, onlar kertenkele deliğine girse siz de (mutlaka bir hikmeti vardır) diyerek oraya gireceksiniz.” buyurunca sahabiler:

“Ya Rasûlüllah, bizden öncekilerden kasdınız yahudilerle hristiyanlar mıdır?” diye sordular. Peygamber imiz de kendileri ne:

“Başka kimler olabilir” diye karşılık vermiştir. (Bu hadis, yaygın sahih hadis kitaplarında (Buhâri Müslim) Sünenlerde (Süneni Ebû Davud, S. Tirmizi, S. Nesâi S. İbn Mâce) ve Müsned'lerde (Ahmed İbn Hanbel'in müsnedi) nakledilm iştir. Buhari, Müslim, hadisi bir takım yollardan rivayet ediyorlar . Neki, orada “Hazvel kuzaeti bil-kuzze” ibaresine rastlanılmadı. Sahihayn'in (Buhâri -Müslim) söz birliğiyle rivayet ettikleri sözcükler Ebu Said El-Hudri'nin rivayetid ir. O da “Le tetbe 'anne sünene men kâne kableküm şibran bi şibrin ve zira'an bi zira in...” -Yani, (Sizden öncekilerin gelenekle rine karış karış adım adım uyacaksınız- kelimeler ini içeren rivayetti r.

Bkz. Sahih el Buhârî, Kitab el-İ'tisam, Peygamber in:

“Sizden öncekilerin gelenekl rine mutlaka uyacaksınız” hadisi Babı, H.No: 7320, Feth El-Bâri, c. 3, s. 200. Müslim, Kitab El-İlim, Yahudi Ve Hıristiyanların Yollarına Uyma Babı. H. No: 2669, c. 4, s. 2054.

Hadisi yukarıda geçen metniyle Ahmed bin Hanbel Müsned'inde c. 4, s. 125'de tahriç etti. Ayni sözcüklerle İbn el Esir, Cami El-usûl isimli eseri, c. 10, s. 34'de anlatmış.)

Diğer yandan Buharî'nin Ebu Hureyre'de (Büyük Sahabiler den olan Ebû Hureyre'nin asıl adı, Abdurrahm an bin Sahra El-Dûsî'dir. Hicretin yedinci yılında müslüman oldu. Çoğunlukla Rasûlüllah'la birlikte olduğu ve onun hizmetind e bulunduğu için çok hadis rivayet etti. Ayrıca Ashab-i Suffa'dandı. Rasûlüllah'a (salât ve selâm üzerine olsun) unutkanlığından yakındı. Rasûlüllah gömleğini yaymasını emretti. O da yaydı sonra topladı. Ebû Hureyre bu olaydan sonra hiçbir hadisi unutmadığını söyledi. Hz. Ömer (Allah ondan razı olsun) onu Bahreyn'e gönderdi. Oradan döndükten sonra Medine'de yaşadı ve orada öldü. (H. 59). Bkz. El-Bidaye Ve El-Nihâye, İbn Kesir, c. 9, s. 103-114; Esed El-Ğâbe, c. 5, s. 315-316.) -Allah ondan razı olsun- rivayet ederek kaydettiği bir hadise göre Peygamber imiz (salât ve selâm üzerine olsun) bir defasında:

“Ümmetim karış karış ve kulaç kulaç eski devirleri n adet ve gelenekle rini benimseme dikçe kıyamet kopmayacaktır.” buyurmuş ve sahabiler in:

“Ya Rasûlüllah, Bizans ve Pers, devirlerini mi kasdediyorsunuz” şeklindeki sorularına

“Onlardan başka kim olabilir ki?” diye cevap vermiştir. (Sahih El-Buhâri, Kitab El-İtisam, “Sizden öncekilerin Yollarına Mutlaka Uyacaksınız” Bölümü, H. No: 7319, Feth El-Bâri, c. 3, s. 300.)

Görülüyor ki, Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) hem ehl-i kitap olan yahudiler ile hristiyan lara ve hem de Bizanslılar ile eski İranlılara benzeyece klerini, onların yaşama tarzlarına özeneceklerini vaktiyle açık açık bildirmiştir. Bu yüzden Peygamber imiz hayatı boyunca müslümanlara hem berikiler e ve hem de ötekilere benzemeye kalkışmayı kesinlikl e yasaklamıştır.

Yalnız Peygamber imizin (salât ve selâm üzerine olsun) çok önceden haber verdiği bu tehlike ümmetin tümünü kapsamaz. Çünkü bu hadisler yanında O'nun şöyle buyurduğunu da biliyoruz:

“Kıyamet gününe kadar ümmetim arasında hakkı tutup destekleyenler her zaman varolacaktır.”

(Bu hadis, ünlü hadis kitaplarının hemen hepsinde nakledili yor. Biz burada sadece Sahihayni n -Yani, Buhari ve Müslimin rivayetle rine değinmekle yetineceğiz. Buhârî hadisi, Kitab El-Menakib, bab, 27, H. No: 3640'da tahriç ediyor. Bkz. Feth El-Bârî, c.6, s. 632 H. No: 7311: Aynı hadis 7459 numara ile Muğîre bin Şu'be'den rivayet ediyor. Muaviye'den de başka sözcüklerle tahriç etmektedi r. Feth El-Bârî, H. No: 3641. Müslim bu hadisi Kitab El-İmâre, Peygamber in “Ümmetimden Bir Topluluk. ..” sözü babında naklediyo r. Hadis numaraları, 1920, Sevban'dan, 1921. Mugîre'den, 1037, Muaviye'den.)

Şu hadisler de aynı anlamdadır:

“Hiç şüphesiz Allah bu ümmeti sapıklıkta birleştirmez.”

(Hadisi Tirmizî İbn Ömer'den naklediyo r. (Allah onlardan razı olsun) Cenabı Rasûl (salât ve selâm üzerine olsun) buyurdu: “Kuşkusuz Allah ümmetimi -Ya da Muhammed ümmetini- sapıklık üzerine birleştirmez. Allah'ın eli toplulukla birliktedir. Kim topluluktan (cemaat) ayrılırsa ateşe yaklaşır.” Bkz. Tirmizî, Kitap El-Fiten, Cemaatin Gerekliliği babı, H. No: 2167, c. 4, s. 466. Tirmizî, hadis bu yönüyle “gariptir” diyor. Hâkim'in Müstedrek'inde hadisin başka râvileri de vardır. Bkz. c. 1, s. 115-116. ibn Ebî Âsım'ın Sünne'sinde hadis şu numaralar la nakledili yor. 80, 82, 83, 84, 85, s. 39,41,42; Aynı hadisi Süyûtî, Cami El-Sağîr isimli eserinde -Allah'ın eli cemaat üzerindedir. Kim cemaatten ayrılırsa ateşe yaklaşır- fazlalığıyla anlatıyor. Ve hadisin “Hasen” olduğunu söylüyor. El-Câmi El-Sağîr, c. 1, s. 278, H. No: 1818; Hadis Müsned'de başka ravi'den nakledili yor. Ebû Zer şöyle anlatıyor Peygamber'den “Kuşkusuz Allah azze ve celi kesinlikl e ümmetimi hidayette n başka bir şeyde toplamaz.” Müsned, c. 5, s. 145. Sünen El-Dâremî, c. 1, s. 29. Giriş kısmında, Peygamber e Verilen Üstünlükler Babı. Burada “Onlar sapıklık üzerine birleşmezler” ibaresi kaydedilm iş.)

“Hiç şüphesiz Allah her dönemde bu dinin toprağına yeni fidanlar diker ve onları kendisine ibadet etmeye, yöneltir.”

(İbn Mâce hadisi, eserine giriş kısmında tahriç ediyor. Bkz. S. ibn Mâce, Rasûlüllah'm Sünnetine Uyma Babı, H. No: 8, c. 1, s. 5. Ebi Unbe El-Havlânî (Allah ondan razı olsun) anlatıyor: Rasûlüllah'dan şöyle duydum. Diyordu: “Allah her zaman bu dinin toprağında, kendisine itaatte kullanacağı fidanlar diker. (Yetiştirir). Ahmed'in Müsned'inde aynı raviden, buna benzer bir şekilde rivayet ediliyor. El-Müsned, c. 4, s. 200. Hadisten söz eden imamlara rastlanılmadı. Ancak hadisin râvileri, hadisi reddedece k ölçüde zayıf değillerdir.)

Demek ki, Peygamberimizin verdiği doğruluğu kesin bu haberlerden açıkça anlaşılıyor ki, bu ümmetin bir kesimi O'nun katıksız İslâm dini demek olan rehberliğine sımsıkı bağlı kalırken, diğer bir kesimi “yahudi dininin” bazı unsurlarına başka bir kesimi de “hristiyan dininin” bazı geleneklerine sapacaktır.

Her ne kadar kimi durumlarda insan bu sapma yüzünden kâfir, hatta fasık (günahkâr mümin) olmasa bile, bazan bu sapma, sahibini kâfirlik veya fasıklığa sürükler. Bazan bu sapma günah ve bazan da hata niteliği taşır.

Bu sapma insan tabiatının hoşuna giden ve şeytan tarafından göze alımlı gösterilen bir hastalıktır. Bu yüzdendir ki, Cenab-ı Allah (c.c.) kullarından bizleri ne yahudiliğe ve ne de hristiyan lığa hiç bir şekilde sapmayan dosdoğru yola iletmesi için kendisine dua etmemizi istemiştir.
 

MURATS44

Özel Üye
Allah Teâlâ Kitabında, "Resûlüllah'ın üzerimizdeki haklarını" şöyle sıralamaktadır:
-Resûlüllah'a itaat,
- Onu sevme,
- Ona değer verme,
- Ona saygı gösterme,
- Ona yardım ve destek sağlama,
- Verdiği hükme rıza gösterme,
- Ona teslim olma,
- Ona uyma,
- Ona salât ve selâm getirme,
- Onu candan ve maldan üstün tutma,
- Aramızdaki bir anlaşmazlığın çözümü için ona başvurma...
Yüce Allah:
Kim Resule itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Kim ona sırt çevirirse bilsin ki biz seni onların başına korucu olarak göndermiş değiliz. (4 Nisa 80)
Buyurarak "Resûlüllah'a itâatin kendisine itaat" anlamına geldiğini ve:
"Sana biat edenler, Allah'a biat etmektedirler. Allah'ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, kendi aleyhine bozmuş olur. Ve kim Allah'a verdiği sözü tutarsa Allah ona büyük bir mükafat verecektir." (48 Feth 10)
Buyurarak "Resûlüllah'a biat etmenin kendisine biat etmek" olduğunu haber vermektedir. Yine:
"...Size Allah'tan, Resulünden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevgili ise..." (9 Tevbe 24)
Buyurarak "sevgide";
"Allah(dinine) ve Resulüne eziyet edenler..." (33 Ahzâb 57)
Buyurarak "eziyette";
"Kim Allah'a ve Resulüne itaat ederse..." (4 Nisa 13)
Buyurarak "itâatta";
"Kim de Allah'a ve Resulüne karşı gelir..."(4 Nîsâ 14)buyurarak "karşı çıkmada"; ve bir de:
"Allah'ı ve Resulünü hoşnut etmeleri daha uygundu" (9 Tevbe 62)
Buyurarak "hoşnut etmede" Resûlüllah'ın adıyla kendi adını bir arada zikretmektedir. Bu âyetlerde zikredilenler ve buna benzeyen diğer şeyler, Resûlüllah'ın gerçekten hakettiği şeylerdir.
 
Üst Alt