Hasret ruzgari
Aktif Üyemiz
Yirmi Altıncı Söz
-1-
(ilâ âhir) meâlindeki âyâtın sırr-ı kadere âit ve "imân-ı bilkader," "Hayrihî ve şerrihî minallâhi teâlâ"nın ispatına medâr mühim bir hakikatini Dört Mebhas ile öyle bir sûrette tefsir eder ki, havâssın fikirleri yetişmediği esrâr-ı kaderiyeyi, basit avâmların zihinlerine takrîb edip anlattırıyor. Hâtimesinde, en kısa ve en selîm ve en müstakîm bir tarîkın esâsını Dört Hatve nâmiyle tezkiye-i nefsin ve tekemmül-ü ruhun medârı olan dört mühim dersi veriyor. Ve Hâtimenin hâtimesinde mesâil-i müteferrikadan altı mesele var ki, birisi Sûre-i Feth'in âhirindeki âyetin bir sırr-ı i'câziyesini açıyor.
Yirmi Yedinci Söz
-2-
âyetinin meâlindeki âyâtın içtihada dâir mühim bir hakikatini tefsir eder. Ve bu zamanda haddinden tecavüz edip içtihaddan dem vuranların haddini bildirip, ihtilâf-ı mezâhibin sırrını güzel beyân eder. "Bu zamanda eski zaman gibi içtihad edebiliriz" diyenlerin ne kadar yanlış, hatâ ettiklerini ispat eder. Bu sözün Zeylinde Sahâbe-i Güzînin evliyâdan yüksek olan mertebelerini gayet parlak bir sûrette ve katî bir tarzda ispat etmekle beraber, Sahâbelerin nev-i beşer içinde enbiyâdan sonra en mümtaz şahsiyetler olduklarını ve onlara yetişilmediğini katî bir sûrette ispat eder.
1- Hiçbir şey yoktur ki, hazîneleri Bizim yanımızda olmasın. Her şeyi Biz belirli bir miktar ile indiririz. (Hicr Sûresi: 21.)
Biz her şeyi Levh-i Mahfuzda tek tek yazdık. (Yâsin Sûresi: 12.)
2- Halbuki, bu haberi yayacak yerde Peygambere ve müminlerden ihtisas ve salâhiyet sahibi kimselere mürâcaat etselerdi, elbette o kimselerden hüküm çıkarmaya ehliyetli olanlar işin doğrusunu bilirlerdi. Eğer üzerinizde Allah'ın lütuf ve rahmeti olmasaydı, pek azınız müstesna, muhakkak şeytana uyup gitmişti. (Nisâ Sûresi: 83.)
![b948.gif](/proxy.php?image=http%3A%2F%2Fwww.risaleinurenstitusu.org%2Ftr%2Fkulliyat%2Fimages%2Fbooks%2Fsozl2%2Fb948.gif&hash=816102a72a2d8aca43dc288b9f9da063)
(ilâ âhir) meâlindeki âyâtın sırr-ı kadere âit ve "imân-ı bilkader," "Hayrihî ve şerrihî minallâhi teâlâ"nın ispatına medâr mühim bir hakikatini Dört Mebhas ile öyle bir sûrette tefsir eder ki, havâssın fikirleri yetişmediği esrâr-ı kaderiyeyi, basit avâmların zihinlerine takrîb edip anlattırıyor. Hâtimesinde, en kısa ve en selîm ve en müstakîm bir tarîkın esâsını Dört Hatve nâmiyle tezkiye-i nefsin ve tekemmül-ü ruhun medârı olan dört mühim dersi veriyor. Ve Hâtimenin hâtimesinde mesâil-i müteferrikadan altı mesele var ki, birisi Sûre-i Feth'in âhirindeki âyetin bir sırr-ı i'câziyesini açıyor.
Yirmi Yedinci Söz
![b949.gif](/proxy.php?image=http%3A%2F%2Fwww.risaleinurenstitusu.org%2Ftr%2Fkulliyat%2Fimages%2Fbooks%2Fsozl2%2Fb949.gif&hash=2100473e84cf14c1093194e2f974bf1a)
âyetinin meâlindeki âyâtın içtihada dâir mühim bir hakikatini tefsir eder. Ve bu zamanda haddinden tecavüz edip içtihaddan dem vuranların haddini bildirip, ihtilâf-ı mezâhibin sırrını güzel beyân eder. "Bu zamanda eski zaman gibi içtihad edebiliriz" diyenlerin ne kadar yanlış, hatâ ettiklerini ispat eder. Bu sözün Zeylinde Sahâbe-i Güzînin evliyâdan yüksek olan mertebelerini gayet parlak bir sûrette ve katî bir tarzda ispat etmekle beraber, Sahâbelerin nev-i beşer içinde enbiyâdan sonra en mümtaz şahsiyetler olduklarını ve onlara yetişilmediğini katî bir sûrette ispat eder.
1- Hiçbir şey yoktur ki, hazîneleri Bizim yanımızda olmasın. Her şeyi Biz belirli bir miktar ile indiririz. (Hicr Sûresi: 21.)
Biz her şeyi Levh-i Mahfuzda tek tek yazdık. (Yâsin Sûresi: 12.)
2- Halbuki, bu haberi yayacak yerde Peygambere ve müminlerden ihtisas ve salâhiyet sahibi kimselere mürâcaat etselerdi, elbette o kimselerden hüküm çıkarmaya ehliyetli olanlar işin doğrusunu bilirlerdi. Eğer üzerinizde Allah'ın lütuf ve rahmeti olmasaydı, pek azınız müstesna, muhakkak şeytana uyup gitmişti. (Nisâ Sûresi: 83.)