Hasret ruzgari
Aktif Üyemiz
Sunuş Bediüzzaman Said Nursî’nin, Risale-i Nurları telif etmeye başladığı yıllarda Nur talebeleri halkası da yavaş yavaş oluşmaya başlıyordu. Ancak talebeler her zaman üstadlarıyla biraraya gelemiyorlardı. Çünkü bu talebelerin her birisi değişik şehir, kasaba ve köylerde bulunuyordu. Bu itibarla üstadlarından ve üstadlarının yazdıklarından ancak mektuplar vasıtasıyla haberdar olabiliyorlardı. Üstadlarının istikrarlı ve sabit bir ikametgahı yoktu. Şehirden şehire, kasabadan kasabaya, bir bölgeden diğerine durmadan sürgüne gönderiliyor, gittiği her yerde de gözhapsinde bulunduruluyordu.
Bediüzzaman Said Nursî’nin, 1925 yılı sonrasındaki hayatı hep sürgün ve hapislerle geçmiştir. Üstad işte böylesi zor şartlar altında hem Risale-i Nur Külliyatını oluşturan risaleleri telif ediyor, hem de bu risaleler etrafında halkalanan talebelerini sevk ve idare ederek, onlar arasında dayanışmayı, kardeşliği, sevgiyi, sadakatı ve fedakarlığı tesis edecek bir ortamı hazırlıyordu.
Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur hareketini bir gergef gibi sabırla örüyor, talebeleri arasındaki ilişkileri sıcak tutmaya çalışıyor, aralarına en ufak bir menfez, en küçük bir fasıla girmesini istemiyordu. Bunun için de talebeleriyle sıkı bir diyalog içerisinde olması gerekiyordu. Üstad Said Nursî, bu diyaloğun yolunu bulmuştu. Lâhika Mektupları yoluyla Nur talebeleri arasında köprü kuruyor, onlarla görüşüyor, tartışıyor sorularına cevaplar veriyordu. Böylece tıpkı bir aile ortamının sıcaklığı içerisinde onlarla bütünleşiyordu. Talebeler arasında hasbel-beşer birtakım sürtüşmeler, kızgınlıklar, dargınlıklar olunca Bediüzzaman o hikmetli ve etkili üslubuyla hemen araya giriyor, onları fenâ fi’l-ihvan düsturu çerçevesinde barıştırıyor, moral gücü veriyor ve onları yeniden hizmetin çarkları arasında istihdam ediyordu. İşte bütün bu ilişkileri kurarken Bediüzzaman’ın elinde bir tek vasıta vardı: Lâhika Mektupları. Bu itibarla, Lâhika Mektupları Risale-i Nur hareketi açısından büyük bir ehemmiyeti haizdir.
Lâhika Mektuplarının, aynı üstadın ve talebelerinin kaleminden çıkmış olmalarına rağmen içerikleri ve değindikleri konular itibariyle konjonktürel bir seyir ve üslup taşımaları da dikkat çekicidir. Esas itibariyle üç ayrı dönem olarak mütalaa edilen ve yazıldıkları dönemlerin isimlerini alan Lâhika Mektuplarının dönemsel içerikleri de farklıdır. Barla Lâhikası,, ilk dönem lâhikalarından olması hasebiyle bir girizgah niteliği taşır. Bu lâhikalar, Üstad’ın Van’dan Burdur’a sürgüne gönderilmesinden sonra, yani 1925’ten 1935’e kadar geçen dönemde Barla ve Isparta’da iken yazmış olduğu mektuplardır. Aynı şekilde Risale-i Nur Külliyatının ana kitaplarını teşkil
Bediüzzaman Said Nursî’nin, 1925 yılı sonrasındaki hayatı hep sürgün ve hapislerle geçmiştir. Üstad işte böylesi zor şartlar altında hem Risale-i Nur Külliyatını oluşturan risaleleri telif ediyor, hem de bu risaleler etrafında halkalanan talebelerini sevk ve idare ederek, onlar arasında dayanışmayı, kardeşliği, sevgiyi, sadakatı ve fedakarlığı tesis edecek bir ortamı hazırlıyordu.
Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur hareketini bir gergef gibi sabırla örüyor, talebeleri arasındaki ilişkileri sıcak tutmaya çalışıyor, aralarına en ufak bir menfez, en küçük bir fasıla girmesini istemiyordu. Bunun için de talebeleriyle sıkı bir diyalog içerisinde olması gerekiyordu. Üstad Said Nursî, bu diyaloğun yolunu bulmuştu. Lâhika Mektupları yoluyla Nur talebeleri arasında köprü kuruyor, onlarla görüşüyor, tartışıyor sorularına cevaplar veriyordu. Böylece tıpkı bir aile ortamının sıcaklığı içerisinde onlarla bütünleşiyordu. Talebeler arasında hasbel-beşer birtakım sürtüşmeler, kızgınlıklar, dargınlıklar olunca Bediüzzaman o hikmetli ve etkili üslubuyla hemen araya giriyor, onları fenâ fi’l-ihvan düsturu çerçevesinde barıştırıyor, moral gücü veriyor ve onları yeniden hizmetin çarkları arasında istihdam ediyordu. İşte bütün bu ilişkileri kurarken Bediüzzaman’ın elinde bir tek vasıta vardı: Lâhika Mektupları. Bu itibarla, Lâhika Mektupları Risale-i Nur hareketi açısından büyük bir ehemmiyeti haizdir.
Lâhika Mektuplarının, aynı üstadın ve talebelerinin kaleminden çıkmış olmalarına rağmen içerikleri ve değindikleri konular itibariyle konjonktürel bir seyir ve üslup taşımaları da dikkat çekicidir. Esas itibariyle üç ayrı dönem olarak mütalaa edilen ve yazıldıkları dönemlerin isimlerini alan Lâhika Mektuplarının dönemsel içerikleri de farklıdır. Barla Lâhikası,, ilk dönem lâhikalarından olması hasebiyle bir girizgah niteliği taşır. Bu lâhikalar, Üstad’ın Van’dan Burdur’a sürgüne gönderilmesinden sonra, yani 1925’ten 1935’e kadar geçen dönemde Barla ve Isparta’da iken yazmış olduğu mektuplardır. Aynı şekilde Risale-i Nur Külliyatının ana kitaplarını teşkil