Hasret ruzgari
Aktif Üyemiz
Yirmi Dokuzuncu Söz
Bekâ-i ruh ve melâike ve haşre Dâirdir
[Şu makam, iki maksad-ı esas ile bir mukaddimeden ibarettir.]
Mukaddime
Melâike ve ruhâniyâtın vücudu, insan ve hayvanların vücudu kadar katîdir denilebilir.
Evet, On Beşinci Sözün Birinci Basamağında beyân edildiği gibi, hakikat katiyen iktizâ eder ve hikmet yakînen ister ki, zemin gibi, semâvâtın dahi sekeneleri bulunsun ve zîşuur sekeneleri olsun; ve o sekeneler, o semâvâta münâsip bulunsun. Şeriatın lisânında, pek çok muhtelifü'l-cins olan o sekenelere melâike ve ruhâniyât tesmiye edilir. Evet, hakikat böyle iktizâ eder. Zîrâ, şu zeminimiz, semâya nispeten küçüklüğü ve hakaretiyle beraber, zîşuur mahlûklarla doldurulması; ara sıra boşaltıp yeniden yeni zîşuurlarla şenlendirilmesi işaret eder, belki tasrih eder ki, şu muhteşem burçlar sahibi olan müzeyyen kasırlar misâli olan semâvât dahi, nur-u vücudun nuru olan zîhayat ve zîhayatın ziyâsı olan zîşuur ve zevi'l-idrâk mahlûklarla elbette doludur. O mahlûklar dahi, ins ve cin gibi, şu saray-ı âlemin seyircileri ve şu kâinat kitâbının mütâlâacıları ve şu saltanat-ı Rubûbiyetin dellâllarıdırlar. Küllî ve umumi ubûdiyetleri ile kâinatın büyük ve küllî mevcudâtın tesbihâtlarını temsil ediyorlar.
Allah'ın rahmetinden kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım. Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.
Melekler ve Cebrâil o gecede Rablerinin izniyle yeryüzüne inerler. (Kadir Sûresi: 4.)
De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. (İsrâ Sûresi: 85.)
Bekâ-i ruh ve melâike ve haşre Dâirdir
[Şu makam, iki maksad-ı esas ile bir mukaddimeden ibarettir.]
Mukaddime
Melâike ve ruhâniyâtın vücudu, insan ve hayvanların vücudu kadar katîdir denilebilir.
Evet, On Beşinci Sözün Birinci Basamağında beyân edildiği gibi, hakikat katiyen iktizâ eder ve hikmet yakînen ister ki, zemin gibi, semâvâtın dahi sekeneleri bulunsun ve zîşuur sekeneleri olsun; ve o sekeneler, o semâvâta münâsip bulunsun. Şeriatın lisânında, pek çok muhtelifü'l-cins olan o sekenelere melâike ve ruhâniyât tesmiye edilir. Evet, hakikat böyle iktizâ eder. Zîrâ, şu zeminimiz, semâya nispeten küçüklüğü ve hakaretiyle beraber, zîşuur mahlûklarla doldurulması; ara sıra boşaltıp yeniden yeni zîşuurlarla şenlendirilmesi işaret eder, belki tasrih eder ki, şu muhteşem burçlar sahibi olan müzeyyen kasırlar misâli olan semâvât dahi, nur-u vücudun nuru olan zîhayat ve zîhayatın ziyâsı olan zîşuur ve zevi'l-idrâk mahlûklarla elbette doludur. O mahlûklar dahi, ins ve cin gibi, şu saray-ı âlemin seyircileri ve şu kâinat kitâbının mütâlâacıları ve şu saltanat-ı Rubûbiyetin dellâllarıdırlar. Küllî ve umumi ubûdiyetleri ile kâinatın büyük ve küllî mevcudâtın tesbihâtlarını temsil ediyorlar.
Allah'ın rahmetinden kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım. Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.
Melekler ve Cebrâil o gecede Rablerinin izniyle yeryüzüne inerler. (Kadir Sûresi: 4.)
De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. (İsrâ Sûresi: 85.)
Moderatör tarafında düzenlendi: