13-)İkinci Makale Muhammed Aleyhisselamın Peygamber Olduğu İsbat Edilmektedir

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Bu mu’cizelerinin herbiri sözbirliği ile bildirilmiş değil ise de, sözbirliği ile bildirilmiş olan mu’cizeleri çokdur. Hazret-i Alînin kahramanlığı, Hâtem-i Tâînin cömerdliği [ve Roma imperatörlerinin beşincisi olan Neronun zulmleri, işkenceleri] gibi dillerde destân olmuşlardır. Peygamberliğini isbât için, bize bu kadarı da yetişir.
Muhammed aleyhisselâmın Peygamber olduğunu isbât eden yollardan ikincisi, peygamber olduğu bildirilmeden önceki ve Peygamberliğini bildirirken ve Peygamber olduğu anlaşıldıkdan sonraki hâllerini, güzel ahlâkını, hikmet dolu sözlerini incelemekdir. Meselâ, ne dünyâ işleri için, ne de âhıret işlerinde hiçbir zemân yalan söylememişdir. Ömründe bir yalan söylemiş olsaydı, azılı düşmanları, bunu her yere yaymak için, yarışırlardı. Peygamberliğinden önce ve sonra çirkin bir şey yapdığı hiç görülmedi. Ümmî olduğu hâlde [ya’nî kimseden birşey öğrenmediği hâlde], pek fasîh, ya’nî açık ve tatlı konuşurdu. Bunun için, (Bana cevâmi’ul kelim) verildi, buyurdu. [Cevâmi’ul kelim, az kelime kullanarak, çok şey anlatmak demekdir.] Allahü teâlânın, dînini bildirmek için, meşakkatlere katlandı. Hattâ, öyle oldu ki, (Hiçbir Peygamber, benim çekdiğim işkenceleri çekmemişdir) buyurdu. Bunların hepsine katlandı. Vazîfesinde hiç gevşeklik göstermedi. Düşmanlarına gâlib gelip, insanların hepsi emrine girince, güzel ahlâkında, merhametinde, tevâzu’unda hiç değişiklik olmadı. Ömrünün her zemânında, herkesin gönlünü alırdı. Kendini kimseden üstün görmezdi. Ümmetinin hepsine baba gibi çok şefkâtli idi. Aşırı merhametinden dolayı, kendine (Fâtır) sûresinin, (Onların yanlış hareketlerinden dolayı üzülme!) meâlinde olan sekizinci âyet-i kerîmesi ve (Kehf) sûresinin, (Onların yanlış işlerine üzülüp kendini helâk mı edeceksin?) meâlinde olan altıncı âyet-i kerîmesi geldi. Cömerdliği hadden aşmış idi. Bunu frenlemesi için, (İsrâ) sûresinin, (Malının hepsini verecek kadar eli açık olma!) meâlinde olan yirmidokuzuncu âyet-i kerîmesi geldi. Dünyânın geçici ve aldatıcı güzelliklerine hiç bakmazdı. Peygamberliğini bildirmeğe başladığı zemânlarda, Kureyşin ileri gelenleri, yanına gelip, (Sana istediğin kadar mal verelim. İstediğin kızı verelim. İstediğin yere başkan yapalım. Bu işden vazgeç!) dediler. Yüzlerine bile bakmadı. Fakîrlere ve kimsesizlere karşı merhametli, mütevâzı’, mal ve mülk sâhiblerine karşı ise, ağır başlı ve ciddî idi. (Uhud gazvesi) ve (Hendek ya’nî Ehzâb gazvesi) ve (Huneyn gazvesi) gibi en ümmîdsiz muhârebelerin en korkunc zemânlarında bile, hiç geri dönmedi. Bu da, mubârek kalbinin kuvvetini ve cesâretinin derecesini göstermekdedir.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Allahü teâlânın koruyacağına, meselâ, (Mâide) sûresinin yetmişinci âyetindeki (Allahü teâlâ, seni insanların zararlarından korur!) meâl-i şerîfi ile va’de tam inanmış olmasaydı, böyle hârika kahramanlık göstermesi imkânsız olurdu. Hâllerin, şartların değişmesi, Onun güzel ahlâkında, herkese karşı olan davranışlarında, ufak bir değişme yapmadı. İnsâflı ellerin yazdıkları doğru, tarafsız târîhleri okuyanlar, bu yazdıklarımızı dahâ iyi anlar. Bunlardan biri, peygamberlik için vesîka değil ise de, ya’nî bir kimsenin, bu üstünlüklerden biri ile başkalarından ayrılması, onun peygamber olacağını göstermez ise de, bu üstünlüklerin hepsi, ancak peygamberlerde toplanır. Bu üstünlüklerin hepsinin Muhammed aleyhisselâmda toplanması, Onun, Allahın peygamberi olduğunu gösteren vesîkaların kuvvetlilerindendir.
[Muhammed aleyhisselâmın güzel hayâtını okuyup anlamak isteyenlere, latin harfleri ile yazılmış türkçe (Kısas-ı Enbiyâ) ve (Mevâhib-i ledünniyye) kitâblarını okumalarını tavsiye ederiz. (Se’âdet-i Ebediyye) kitâbının türkçe ve ingilizce birinci kısmlarında da (Hilye-i se’âdet) başlığı altında uzun yazılıdır.]
Muhammed aleyhisselâmın Allahın Peygamberi olduğunu ortaya koyan vesîkalardan üçüncüsü, imâm-ı Fahrüddîn-i Râzînin seçdiği yoldur. Muhammed aleyhisselâm, ilâhî kitâblardan haberi olmıyan, ilmde, fende geri kalmış bir topluluk arasında Peygamber oldu. Öyle bir topluluk ki, hak yoldan uzaklaşmış, müşrikleri putlara, [ya’nî taşdan, metalden yapdıkları heykellere, insan şekllerine] tapınıyor, bir kısmı yehûdîlere aldanarak onların yalan ve hurâfe olan hikâyelerini kendilerine din edinmişler, az bir kısmı da, mecûsî olup, iki tanrıya tapınıyor ve kızları ve yakın akrabâları ile karı-koca oluyorlar, bir kısmı da, hıristiyanlardan öğrenip, hazret-i Îsâya Allahın oğlu diyor veyâ üç tanrıya tapınıyorlardı. Muhammed aleyhisselâm, böyle şaşkın insanlar arasında Peygamber oldu. Allah tarafından, kendisine (Kur’ân-ı kerîm) isminde bir kitâb gönderildi. Güzel huyları, çirkinlerinden, se’âdete götüren iyi işleri, felâkete götüren kötü işlerden ayırdı. Hak olan îmânı ve ibâdetleri bildirdi. Buna inananlar, bu îmân ve ibâdetlerle nûrlandılar. İnsanları bozuk ve uydurma dinlerden kurtardı. Allahü teâlânın va’d etdiği zafere kavuşdu. Düşmanlarının hepsi az zemânda yok oldu. Bozuk, bölücü, kışkırtıcı sözler, çalışmalar sona erdi. İnsanlar, diktatörlerden, sömürücülerden, zâlimlerin işkencelerinden kurtuldu. Tevhîd güneşinin ve tenzih bedrinin nûrları ile her yer aydınlandı. Peygamberlik de, bu demekdir. Çünki Peygamber, insanların ahlâkını güzelleşdiren, kalb, rûh hastalıklarının ilâcını sunan üstün insan demekdir. İnsanların çoğu, nefslerinin esîridir.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Rûhları hastadır. Bunları tedâvî edecek bir rûh ve ahlâk mütehassısı lâzımdır. Muhammed aleyhisselâmın getirdiği din, bu hastalıklara ilâc oldu. Kalblerdeki kötülükleri, bozuklukları kökünden temizledi. Bu hâl, Onun Allahın Peygamberi olduğunu ve Peygamberlerin en üstünü olduğunu kesinlikle göstermekdedir (sallallahü teâlâ aleyhi ve aleyhim ve âli ve eshâbı küllin ecma’în). Bu hâlin, Onun Peygamber olduğunu gösteren vesîkalardan, en açık biri olduğunu imâm-ı Fahrüddîn-i Râzî hazretleri, (El-Metâlib-ül’-aliyye) kitâbında bildiriyor.
Kitâbımın başında, Peygamberliğin ne demek olduğunu bildirdim. Bunun, Muhammed aleyhisselâmda, hâsıl olduğu gibi, başka hiçbir kimsede görülmediğini ortaya koydum. Böylece Onun, başkalarından üstün olduğu anlaşıldı. Bu üstünlük, mu’cizelerinin incelenmesi ile de isbât edilir. Fekat bu yol, peygamberliği isbât için hükemânın, [ya’nî fikr adamlarının] tutdukları yola yakındır. Yollarının özeti, insanların dünyâda ve âhıretde râhata, huzûra kavuşabilmeleri için, Allah tarafından bildirilmiş olan kanûn lâzımdır.
Kitâbımın ikinci makalesi burada temâm oldu. Böylece, eski yunan felsefecilerinin yanlış yolda oldukları, bunların, din ve Peygamberlik üzerinde, kendi görüşlerine göre, yazmış oldukları zararlı kitâbları okuyanların din bilgilerinin bozuk olacağı, felâkete sürüklenecekleri anlaşıldı.
989 Hicrî
1581 Mîlâdî
AHMED bin ABDÜL-EHAD
TENBÎH: Bir çocuk ve bir hayvan yavrusu dünyâya gelir gelmez, bütün a’zâları ve his organları çalışmağa başlıyor. Bunların âhenkli, muntazam çalışmalarıyla yaşamağa devâm ediyor. Bu hâl, bütün akl sâhiblerini, bütün ilm adamlarını hayretde bırakıyor. Bu organları var eden ve böyle çalışdıran sonsuz kuvvet sâhibinin ismi (Allah)dır. Allahın var olduğunu anlamayan kimse yokdur. İnsanların gözünde kuvvet olsaydı, kendisini görürlerdi. Her insana, her iyiliği, her râhatlığı gönderen ve her derdi, her sıkıntıyı gönderen Allahdır. Ni’met gelince şükr, derd gelince, istigfâr ve sabr etmelidir. Derdler, ni’metin kıymetinin anlaşılmasına sebeb olmakdadır. İstigfârın ve sabrın sevâbı pek çokdur. Dünyâdaki derdler, âhıretde çok sevâb verilmesine sebeb olmakdadır. İstigfâr düâsı, 400.cü sahîfede yazılıdır.
 
Üst Alt