MURATS44
Özel Üye
Türkiye son yılların en kritik günlerini yaşıyor. Halkı sokağa döküp birbirine kırdırma gayreti içinde olanlar, Türkiye'de kısa süreli de olsa bir korkuya sebep oldu. Öte yandan bir grup azınlık için sevinç yaşattığı gerçeğini de net olarak görüyoruz.
Gezi eylemleri ile Türkiye'de ayyuka çıkan Erdoğan düşmanlığı Avrupa'da da artık gizlenmiyor. CNN ve BBC başta olmak üzere tüm Avrupa'da Türkiye ve Erdoğan aleyhine kara bir propaganda yapılıyor.
Ergün Diler'in de ifade ettiği gibi Londra'dan gelen emirle ayağa kalkan BARONLAR, sahibi oldukları bütün medya kuruluşlarında AYNI DİLLE yayına başladı. Diktatör Erdoğan! Buna bir kısım Türk medyası da anında dahil oldu.
Afrika'da sömürülen ülkelere el uzatan Türkiye'ye karşı, olmadık karalama kampanyalarına ev sahipliği yapan Fransız basınının kara propagandasına en basit örnek Le Monde'de yer alan karikatür
Erdoğan'ı laiklik düşmanı, diktatör olarak gösteren Fransa başta olmak üzere tüm Avrupa, Taksim meydanında yaşananları Tahrir'miş gibi lanse etme çabası içine girdi.
Hoca'nın ifadesiyle saat 11.00'de daha Taksim'de kimse yokken gaz maskesi ile yayın yapan yabancı muhabirin yayın politikasına ne denmeli? Aynı çevrenin Suriye'de 100 bin insan ölürken yaptığı yayınları biliyorum. Medya özgürdür, bütün bunlara rağmen uluslararası medyanın engellenmemiş olması Türkiye'de demokrasinin bir işaretidir.
Kanal İstanbul'un yapılmaması için Türkiye'yi tehdit etmekten bile geri durmayan İngiltere ile üçüncü havalimanının yapılmasına şiddetle karşı çıkan Almanya'dan gelen sesler de Fransa'dan farklı değil.
Erdoğan'ı hedef tahtasına oturtan liderler, Taksim'deki Molotoflu yağmacıları halk sayıp hükümetin bu eylemcilerin istediklerini vermesi gerektiğini defalarca dile getirdi.
(Peki ne istiyor bu eylemciler? Bir önceki yazımızda yazmıştık. Gezi Parkı yıkılmasın, tamam; Taksim'e AVM yapılmasın, tamam; Kanal İstanbul yapılmasın, üçüncü havalimanı ve köprü yapılmasın, HES'ler ve Nükleer çalışmalar durdurulsun! Lütfen "Herkese sesleniyorum. Bir tuzağın içindesiniz" yazımı okuyunuz…)
Son olarak Avrupa Parlamentosu Erdoğan'ı yerden yere vuran karar metnini oy çokluğu ile yayınladı. Metinde yer alan şu ifadeler dikkat çekici:
"Başbakan Erdoğan ve Türk hükümetinin eylemler karşısındaki sert tepkisi üzüntü verici. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün tutumu ise memnuniyet verici."
Her ne oldu ise, Recep Tayip Erdoğan düşmanları Abdullah Gül'ü yere göğe sığdıramaz oldu.
Meselenin özü aslında şu:
AK Parti öyle ha deyince balonu söndürülecek bir parti değil. Hesaplara göre Gezi eylemleri ile oy kaybı yaşayan AK Parti, Erdoğan giderse biter. İşte bu yüzden Erdoğan gitsin, onun yerine idaresi daha kolay gibi görünen Abdullah Gül gelsin. Güle hayat veren dikenidir. Dikensiz(Erdoğan) Gül(Abdullah), nasılsa ölür!
Bütün hesaplar bu plan üzerinde şekillendi. Bu plana o kadar inanmışlar ki bu sefer tamamdı! Öyle yazmadılar mı twitter'da?
İşadamları, yazarlar, sanatçılar, siyasetçiler, profesörler…
Önemli bir gazetenin genel yayın yönetmeninin attığı tweete bakar mısınız?
"Taksim'de sükuneti istismar ederek iyi niyetli kitleleri arkasından sürükleyen bir odak var. Bu odağı fark etmedikçe özgürlükleri koruyamayız. Bu odak doğrudan Başbakan'ı hedef gösterdi. Bazı açılardan Türkiye'nin imajını bozmak adına bir başka mühendisliğin devreye sokulduğunu gördük." diyen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun gördüğünü halk gördü, gereğini de yaptı.
Peki ya "Allah'ın sopası yok" diyen yazarlarımız halkın gördüğünü gördü mü?
Mesele Başbakan'ın üslubu meselesi değil. Öyle olsaydı dünyanın en kibar Başbakan'ı Adnan Menderes asılır mıydı?
Tartışmayı buraya çekmek, büyük resme kör bakmak demek.
SON SÖZ:
Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım!