BEDİÜZZAMAN’IN NUR TALEBELERİNE YAZDIĞI MEKTUPLAR Hulûsi Bey'e Yazdığı Mektuplar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
O zatın sathi ilişmesinden üç cihetle memnun oldum:
Birincisi: Tenkid etmek istediği halde edemediği için gösteriyor ki, Onuncu Sözün hakaikı kabil-i tenkid değildir. Olsa olsa teferruat kabilinden bazı ibarelerine ilişebilir.
İkincisi: İnşaallah âlî bir zekâ ve gayreti bulunan Abdülmecid’i gayrete getirdi. Hulûsi’ye yakışacak çalışkan, müteyakkız bir arkadaş oldu.
Üçüncüsü: O zat müşteridir ki ilişmiş, müşteri olmayan lâkayd kalır. İnşaallah ileride tam istifade edecek.
Bu nüktenin bir güzel mealini ya sen, ya Abdülmecid kaleme alıp benim selâmımla, memnuniyetimle beraber o zata gönderebilirsiniz.
Mahallenizin imamı Hafız Ömer Efendi’ye selâm et ve de ki, ben de onu kabul ettim. Talebelik şartlarını da ona söyle. Pederiniz ve Fethi Bey ve Hoca Abdurrahman, Sözleri ciddi dinlemeleri beni çok mesrur ediyor. Ben onlara dua ediyorum. Onlar da bana dua etsinler. Seyda namındaki zat, pederinizin intisab ettiği zat değil, ondan evvel gelmiş iştihar etmiş mühim bir zattır. Başta Sabri, Süleyman, Tevfik bütün ihvanlar size selâm ediyorlar.
Kardeşiniz
Said Nursî
***
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
(Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin Barla’da iken Hulûsi Bey’e gönderdiği bazı mektublar son zamanlarda eski evlerinin duvarında teneke kutular içinde bulunmuş, muhterem Hulûsi Ağabeyimizin arzu ve emirleri üzerine Barla Lâhikası’na bu mektuplar da ilâve edilmiştir.)
***
(İKİNCİ MEKTUBUN TAMAMI)
1
barla_56_1.gif
barla_56_2.gif
barla_56_3.gif

Aziz ahiret kardeşim ve hizmet-i Kur’an’da gayretli arkadaşım ve ders-i esrar-ı imanîde zekâvetli ve ferasetli talebem ve vefatımdan sonra sadakatli vârisim , biraderzadem;
Şimdilik şu çam ağacının üzerinde seni hazır ediyorum. Seninle konuşuyorum.
Evvelâ: Sana geçen mektubda yazdığım şu fıkrayı,
“Der tarik-ı aczmendî lâzım âmed çâr-çiz:
Acz-i mutlak, fakr-ı mutlak, şükr-ü mutlak, şevk-i mutlak ey aziz.” 2
elbette fehmini merak etmişsiniz. İşte “acz ve fakr” sırları, çok Sözlerde bahusus Yedinci Sözde anlarsınız. “Şükr-ü mutlak” sırrı ise, Yirmi Dördüncü Sözün Beşinci Dalının İkinci Meyvesi güzelce gösterdiği gibi, sair Sözler dahi o esas üzerine gidiyorlar. “Şevk-i mutlak” ise, Otuz İkinci Sözün İkinci Mevkıfının Üçüncü Maksadının rumuzları ve Üçüncü Mevkıfının çok yerlerinde o sır izhar edilmiştir.
Saniyen: Sen ve Hakkı Efendi, beni çok memnun ve mesrur ettiniz ki, gayet güzel Otuz İkinci Sözü sen ve Yirmi Dokuzuncu Sözü Hakkı Efendi yazdınız. Cenab-ı Hak sizlere yazdığınız o risalelerin hurufatı adedince, size rahmetiyle hasenat yazsın.
Kardeşlerim, çok güzel yazmışsınız. Yanlışları azdır, fakat Yirmi Dokuzuncu Sözde hem evvel, sen bana yazdığın ve bu defa da Hakkı Efendi’nin yazdığında bazı aynı yerde noksan var. Demek nüshanız yanlıştır.


1- Her türlü noksanlıktan beri olan Allah’ın adıyla.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Ezcümle, İkinci Esasın Onuncu Medarında 1
barla_57_1.gif
bahsinde, “Zalim, facir, gaddar insanlar gayet refah, rahatla ömür geçiriyorlar.” Orada şu fıkra noksandır: “Mazlum, mütedeyyin, hüsn-ü hulk sahibi bazı insanlar gayet zahmet ve zilletle ömrünü geçiriyorlar.”
Hem Otuz İkinci Sözün ahirindeki Münacat’ta 2
barla_57_a.gif
fıkrasından sonra 3
barla_57_b.gif
fıkraları noksandır. Hem o Sözün Birinci Mevkıfının ahirindeki Arabî şiirin
4
barla_57_c.gif
’den sonra şu fıkra geliyor:
5
barla_57_d.gif

Hem o Sözün İkinci Mevkıfının İkinci Maksadının Hatimesindeki Haşir bahsinin ahirinde şöyle yazılmış: “Hikmet-i rabbaniye iktiza etmiş ise, onları yahut bazılarının dahi yapar.” Doğrusu şudur ki, “Hikmet-i rabbaniye iktiza etmiş ise haşir ve neşr-i insanî ile beraber umum onları dahi yapacak veyahut mühim bazılarını yapar.” Daha bunlar gibi manaya zarar verecek yanlışlar var, fakat azdır.
Salisen: Bana bir hediye gönderdin; gayet ehemmiyetli bir kaidemi bozmak istersin. Ben demiyorum ki, “Kardeşim ve biraderzadem olan Abdülmecid * ve Abdurrahman * dan kabul etmediğim gibi senden de kabul etmem.” Çünkü sen onlardan daha ileri ve ruhuma daha yakın olduğundan herkesin hediyesi reddedilse, seninki bir defaya mahsus olmak üzere reddedilmez. Fakat bu münasebetle o kaidemin sırrını söyleyeceğim. Şöyle ki:
Eski Said * minnet almazdı. Minnetin altına girmektense ölümü tercih ederdi. Çok zahmet ve meşakkat çektiği halde kaidesini bozmadı. Eski Said’in, senin bu biçare kardeşine irsiyet kalan şu hasleti ise, tezehhüd ve sun’î bir istiğna değil, belki dört-beş ciddî esbaba istinad eder.
Birincisi : Ehl-i dalâlet, ehl-i ilmi, ilmi vasıta-i cer etmekle ittiham ediyorlar. “İlmi ve dini kendilerine medar-ı maişet yapıyorlar” deyip, insafsızcasına onlara hücum ediyorlar. Bunları fiilen tekzib lâzımdır.


1- Rabbin, kullara zulmedici değildir. (Fussilet Suresi: 46)
2- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
3- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
4- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
5- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
İkincisi: Neşr-i hak için enbiyaya ittiba etmekle mükellefiz. Kur’an-ı Hakîmde, hakkı neşredenler: 1
barla_58_1.gif
diyerek, insanlardan istiğna göstermişler.
Sure-i Yâsin’de, 2
barla_58_2.gif
cümlesi, meselemiz hakkında çok mânidardır.
Üçüncüsü: Birinci Sözde beyan edildiği gibi, Allah namına vermek, Allah namına almak lâzımdır. Halbuki, ekseriya ya veren gafildir; kendi namına verir, zımnî bir minnet eder. Ya alan gafildir; Mün’im-i Hakikîye ait şükrü, senâyı zahirî esbaba verir, hata eder.
Dördüncüsü: Tevekkül, kanaat ve iktisad öyle bir hazine ve öyle bir servettir ki, hiçbir şey ile değişilmez. İnsanlardan ahz-ı mal edip o tükenmez hazine ve defineleri kapatmak istemem. Rezzak-ı Zülcelâle yüz binler şükrediyorum ki, küçüklüğümden beri beni minnet ve zillet altına girmeye mecbur etmemiş. Onun keremine istinaden, bakiye-i ömrümü de o kaide ile geçirmesini rahmetinden niyaz ediyorum.
Beşincisi: Bir iki senedir çok emareler ve tecrübelerle kat’î kanaatim oldu ki, halkların malını, hususan zenginlerin ve memurların hediyelerini almaya mezun değilim. Bazıları bana dokunuyor; belki dokunduruluyor, yedirilmiyor, bazen bana zararlı bir sûrete çevriliyor. Demek, gayrın malını almamaya manen bir emirdir ve almaktan bir nehiydir.
Hem bende bir tevahhuş var; herkesi her vakit kabul edemiyorum. Halkın hediyesini kabul etmek, onların hatırını sayıp istemediğim vakitte onları kabul etmek lâzım geliyor. O da hoşuma gitmiyor. Hem, tasannu ve temellûktan beni kurtaran bir parça kuru ekmek yemek ve yüz yamalı bir libas giymek, bana daha hoş geliyor. Gayrın en âlâ baklavasını yemek, en murassa libasını giymek ve onların hatırını saymaya mecbur olmak, bana nahoş geliyor.
İşte bu gibi esaslar için insanlardan istiğna ve tevekküle itimad edip ve kanaat ve iktisad ile amel ediyorum. İşte kardeşim, senin maddi hediyene mukabil bu sırrımın keşfi sana manevi bir hediye olsun.
Hem demişsin ki, “Senin şalvarınla mübadele ediyorum. Benim namıma kime isterseniz veriniz.”


1- Benim ecrim ancak Allah’a aittir. Benim ecrim ancak Allah’a aittir. (Yunus Suresi: 72, Hûd Suresi: 29)
2- Doğru yolda olan ve sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun. (Yâsin Suresi: 21)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Ey kardeşim, kabul ettim, elli yamalı bendeki senin şalvarını yine kendime verdim. Çünkü, elli yamalı şalvarı beğenecek kendimden başka bulamadım. Bu günlerde yanıma Ali Efendi ve Hamzazade Muhammed Efendi geldiler. Dediler, “Kaidenizi kırmalı, sıddıkınız Hulûsi Bey’in hatırını kırmamalı.” Ben de kaidemi kırdım, senin hatırını kırmadım. Sair ihvanlara hususan Müftü Efendi ve Şeyh Mustafa ve Semerci Hüseyin ve Mevlevi Hüseyin ve Maşacı Hacı Hafız ve Müderris Mustafa ve Mülâzım Edhem ve Doktor ve Bekir Sıdkı gibi dostlara selâmımı tebliğ et. Ekseri sana ettiğim hitapta Hakkı Efendi beraberdir ve öyle niyet ediyorum. Çünkü ittifakınız ittihad derecesinde olduğundan ikiniz bence birsiniz. Onun için ayrı bir şey yazamadığımdan gücenmesin. Şimdilik Allah’a ısmarladık. Allah’a emanet olunuz.
Altıncısı: Ve istiğna sebebinin en mühimmi, mezhebimizce en muteber olan İbn-i Hacer * diyor ki: “Salâhat niyetiyle sana verilen bir şey salih olmazsan kabul etmek haramdır.” 2
İşte, şu zamanın insanları, hırs ve tama’ yüzünden, küçük bir hediyesini pek pahalı satıyorlar. Benim gibi günahkâr bir biçareyi, salih veya veli tasavvur ederek, sonra bir ekmek veriyorlar. Eğer, hâşâ, ben kendimi salih bilsem, o alâmet-i gururdur, salâhatin ademine delildir. Eğer kendimi salih bilmezsem, o malı kabul etmek caiz değildir. Hem ahirete müteveccih a’mâle mukabil sadaka ve hediyeyi almak, ahiretin baki meyvelerini dünyada fani bir surette yemek demektir.
22 Temmuz 1930
1
barla_59_2.gif

Kardeşiniz
Said Nursî
***




1- Baki olan yalnızca Allah’tır.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
(BEŞİNCİ MEKTUBUN TAMAMI)
1
barla_60_1.gif
barla_60_2.gif
barla_60_3.gif

Sadık, halis ve gayyur ve kahraman kardeşim Hulûsi Bey;
Ahiret kardeşim, Mirac Sözünü güzel bir surette çabuk yazıp bana gönderdiğinizden, beni o kadar memnun ettin, eğer bilsen çok memnun olacaksın. Yalnız derim, Rahmanurrahîmin rahmetinden niyaz ve dua ederim ki, Cenab-ı Hak yazdığın o Mirac Sözündeki bütün hurufat adedince ve her bir harfin hesab-ı ebced ile baliğ oldukları adet miktarınca, Mirac meyvelerinden ve şecere-i Tûba yemişlerinden sana yedirsin.
Aziz kardeşim, beni keyiflendirdiniz. Öyle ise, evvelki mektubunda tarikata dair istediğin bahis hususunda, seninle bir parça konuşacağım, bir parça sohbet edeceğiz. Belki gayretinizi ziyade edip benim gibi tenbel bazılarının füturunu izale edecek.
Evet, silsile-i Nakşînin kahramanı ve bir güneşi olan İmam-ı Rabbanî (r.a.) Mektubat’ında demiş ki, hakaik-i imaniyeden bir meselinin inkişafını, binler ezvak ve mevacid ve keramata tercih ederim.” 2 Hem demiş ki,“Bütün tariklerin nokta-i müntehası, hakaik-i imaniyenin vuzuh ve inkişafıdır.”
Hem demiş ki, “Velâyet üç kısımdır: Biri velâyet-i suğra* ki meşhur velâyettir. Biri velâyet-i vusta*, biri velâyet-i kübra*dır. Velâyet-i kübra ise veraset-i nübüvvet yoluyla, tasavvuf berzahına girmeden, doğrudan doğruya hakikata yol açmaktır.”
Hem demiş ki, “Tarik-ı Nakşîde iki kanat ile sülûk edilir. Yani, hakaik-i imaniyeye sağlam bir surette itikad etmek ve feraiz-i diniyeyi imtisal etmekle olur. Bu iki cenahta kusur varsa, o yolda gidilmez.” Öyle ise tarik-ı Nakşînin üç perdesi var:
Birisi ve en birincisi ve en büyüğü:Doğrudan doğruya hakaik-ı imaniyeye hizmettir ki, İmam-ı Rabbânî de (r.a.) ahir zamanında ona sülûk etmiştir.
İkincisi: Feraiz-i diniyeye ve sünnet-i seniyyeye tarikat perdesi altında hizmettir.


1- Her türlü noksanlıktan beri olan Allah’ın adıyla.

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Üçüncüsü: Tasavvuf yoluyla emraz-ı kalbiyenin izalesine çalışmak, kalb ayağıyla sülûk etmektir. Birincisi farz, ikincisi vacib, bu üçüncüsü ise sünnet hükmündedir.
Madem hakikat böyledir; ben tahmin ediyorum ki, eğer Şeyh Abdülkadir-i Geylânî* (r.a.) ve Şah-ı Nakşibend* (r.a.) ve İmam-ı Rabbanî (r.a.) gibi zatlar bu zamanda olsaydılar, bütün himmetlerini, hakaik-ı imaniyenin ve akaid-i İslamiyenin takviyesince sarfedeceklerdi. Çünkü saadet-i ebediyenin medarı onlardır. Onlarda kusur edilse şekavet-i ebediyeye sebebiyet verir. İmansız Cennete gidemez, fakat tasavvufsuz Cennete giden pek çoktur. Ekmeksiz insan yaşayamaz, fakat meyvesiz yaşayabilir. Tasavvuf meyvedir, hakaik-i İslamiye gıdadır. Eskiden kırk günden tut, ta kırk seneye kadar bir seyr ü sülûk ile bazı hakaik-ı imaniyeye ancak çıkılabilirdi. Şimdi ise Cenab-ı Hakkın rahmetiyle, kırk dakikada o hakaika çıkılacak bir yol bulunsa o yola karşı lâkayd kalmak elbette kâr-ı akıl değil.
İşte Otuz üç adet Sözler böyle Kur’anî bir yolu açtığını, dikkatle okuyanlar hükmediyorlar. Madem hakikat budur; esrar-ı Kur’aniyeye ait yazılan Sözler, şu zamanın yaralarına en münasip bir ilaç, bir merhem ve zulümatın tehacümatına maruz heyet-i İslamiyeye en nafi bir nur ve dalâlet vadilerinde hayrete düşenler için en doğru bir rehber olduğu itikadındayım.
Mal benim değil, ben bir dellâlım. Kur’an-ı Hakîmin kudsî mağazasından aldığım elmasları, evvela nefsime sonra müşterilere gösteriyorum. Benim bahşişim de, müşteriden bir duadır. Benim perişan vaziyetime bakıp elimdeki elmasa ehemmiyet vermemek haksızlıktır. Çünkü elmas benimdir, satıyorum dememişim. Benim gibi müflis bir adam, büyük elmaslara elbette malik değildir. Müşir makamının evamirini perişan bir nefer, ferik gibi büyüklere tebliğ etse, neferin küçüklüğüne, perişaniyetine bakıp elindeki evamire karşı lâkayd kalmak, ehemmiyet vermemek elbette yanlıştır.
Fakat benim sû-i hâlim ve yanlış tabiratlarım ve bozuk niyetlerim ve nefsimin riyakârane desiseleri ile o elmas misali hakaiklara kusur gelmiş, noksan olmuş ve onlara perde olmuş ki, onlara lâyık ehemmiyet vermemeye sebeptir. Fakat sizler gibi niyeti halis kardeşlerimin ihlâs ve duasıyla inşaallah Cenab-ı Hak benim o kusurlarımı afveder, o Nurların intişarına sed olmaz.
Bilirsiniz ki, eğer dalâlet cehaletten gelse izalesi kolaydır. Fakat dalâlet, fenden ve ilimden gelse izalesi müşkildir. Eski zamanda ikinci kısım, binde bir bulunuyordu. Bulunanlardan ancak binden biri irşad ile yola gelebilirdi. Çünkü öyleler kendilerini beğeniyorlar, hem bilmiyorlar, hem kendilerini
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
bilir zannediyorlar. Cenab-ı Hak şu zamanda, i’caz-ı Kur’an’ın manevî lemeatından olan malum Sözleri, şu dalâlet zındıkasına bir tiryak hâsiyetini vermiş tasavvurundayım. Fakat maatteessüf benim müşevveş tabiratım ve sû-i niyatım bir derece sed çekiyor. İnşaallah kardeşlerimin duasıyla o mâni zail olur, o tiryaklar tesirini güzel gösterirler. Şimdi bir parça başka şeylere dair görüşeceğim.
İstanbul’da mübarek bir dostumdan bir kaç tane, birer nüsha Arabî risalelerim geldi. İki üç taneyi size gönderdim. Hoşunuza giderse öbürlerini de sonra gönderirim.
Hem benim kardeşim ve burada en evvel talebem Şeyh Mustafa’ya de ki, “Senin kardeşin Said diyor ki: Biz hem senin duana, hem kalemine muhtaç idik, madem kalem ile hizmet etmiyorsun, ona bedel pek fazla dua etmelisin, çünkü senin duana çok muhtaçtır.”
Hem de ki, “Said diyor: O hem şeyhdir, hem hafızdır, Şeyh olduğu için Mirac Sözü ona lâzım. Hafız olduğu için, İ’caz Sözü ona elzem olduğundan ben demiştim ki, onları kendine yazsın. Tenbellik etti yazmadı. Zararı yok, ona yazılabilir.”
Eğer dese ki, “Onlardan daha âlâ bir şey ile meşgul olmak istiyorum.” De ki, “Bir saat tefekkür çok ibadete mukabildir.” 2 olan hadis-i şerifi hatırına getir. Şu Sözler tefekkür, hem en âlî tefekkür kısmındandır. Demek en âlî bir ibadet hükmündedir. Bahusus bir kalem onları yazsa, her kim ondan istifade etse, kalem sahibinin ondan hissesi çıkar.”
Eğer dese, “Ben muhtaç değilim, kalbimde, aklımda yaralar yoktur.” Sen ona de ki, “Sen muhtaç olmazsan, sana muhtaç olanlar muhtaçtırlar. Sana bakan ve seninle bağlanan avam-ı müslimîn cinnî ve insî şeytanların oklarına hedeftirler. O Sözleri onlara sur yapmazsan, o hakikatları onların ruhlarına siper ve zırh yapmazsan, onların muhafazası, terbiyesi, mesuliyeti altında kalırsın.”
1
barla_62_2.gif

Said Nursî
***



1- Size dua eden ve duanızı isteyen ahiret kardeşiniz.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
(DOKUZUNCU MEKTUB’UN BAŞ KISMI)
1
barla_63_1.gif

2
barla_63_2.gif


Gayretli kardeş, hamiyetli arkadadaş, kahraman asker, çalışkan talebe, âlicenap müslüman, hakikatlı mü’min vasfına lâyık biraderzadem;
Senin mektubun beni çok mesrur etti, senin mübarek iki rüyan manidardırlar. Tabirleri içinde görünüyor. Az dikkatle anlaşılır. Belki rüyadan ziyade gördüğün vakıa, bir hakikatın temsilidir, tabiri pek zahir olduğu için tafsil etmeyeceğim. Yalnız bir iki noktayı ihtar ediyorum.
Birisi: İkimize bir beşarettir ki hizmetimiz makbul oluyor. Livaü’l-hamdü’l-Muhammedî (a.s.m.) altında asker kabul edilmişiz. Bize bir bayrak verilmiş. Hizbullah’da dahil olmuşuz. 3
barla_63_3.gif

sırrrına mazhar olmuşuz, demektir.
İkinci Nokta: “Günde iki defa beni göreceksin.” şuna işarettir ki, “Günde iki defa seni yanımda hayalen ihzar ediyorum. Sen dahi yirmi dört saatte iki defa, Sözler vasıtasıyla Üstadınızla sohbet ediniz.” demektir. Veyahut, sabahdaki duada ben seni yanıma, akşamdaki dersde sen beni yanına ihzar ederiz. Günde iki defa görüşürüz.
İkinci rüyan ise: Sana ve müslümanlara büyük bir beşarettir. Ve sarıklılara ehemmiyetli bir itabdır. Onuncu safta iken, imametin çok manidardır. İnşaallah Cenab-ı Hak seni, âlî bir mertebe olan imamlık mertebesine mazhar eder. Sizi yanımda hazır edip, sizinle şimdilik bir kaç kelime konuşacağım.
Evvela:Harekâtınıza dair bazı şeyleri yazmak vaad etmiştim. Vakti daha gelmediğinden şimdilik senin müstakim aklını ve selim kalbini tevkil ediyorum.
Saniyen: ………(Bundan sonraki kısım, Mektubat kitabının Dokuzuncu Mektubunda aynen vardır.)
***


1- Öyle bir zatın ismiyle ki, yedi gök ve yer ve bunlar içinde bulunan bütün varlıklar Onu (Allah’ı) tesbih eder. Hiçbir şey yoktur ki Onu övgü ile tesbih ediyor olmasın.
2- Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi dünyada ve ahirette senin ve anne ve babanın üzerine olsun.
3- İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah’ın tarafında olanlardır. (Mücadele Suresi: 22)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Aziz, sıddık, muhlis(Haşiye1) kardeşim ve hizmet-i imaniyede metin, hakikattar arkadaşım;
Evvela: Sizi Nurların neşrinde ve vaizlerin diliyle ders vermenizde ve benim bedelime, benim borcum olan o memleketimde, Nurlarla o hemşehrilerime yardım ve imdat etmekde, rûh-u canımla tebrik edip, bin bârekâllah derim.
Saniyen:Hadsiz hamd ve şükür ederiz ki, pek az sıkıntı ve zahmetlerle Nurların pek çok fütuhatı geniş dairelerde tezahür etti ve ediyor. Hususan mekteplerde...
Salisen:Orada Nurlarla alâkadar yeni arkadaşlarımıza çok selâm ve muvaffakiyetlerine dua ederiz. Ve hususan Hoca Kasım’a selâmımla dersiniz: “Risaletü’n-Nur medrese mahsulü olmasından herkesten evvel hocalar ona koşmak ve sahip çıkmak lazım iken geri kalıyorlar ve mekteb muallimleri felsefeye Nurun tokatları için tenkid etmek değil, belki kemal-i takdir ve tasdikle Nurlara sarılmaları ve sahip çıkmaları ehemmiyetli bir hadisedir. İnşaallah hocalar dahi, yakında kendi mallarına koşacaklar.
4
barla_64_4.gif


Kardeşiniz
Said Nursî
***



1- Her türlü noksanlıktan beri olan Allah’ın adıyla.
2- Hiçbir şey yoktur ki, Onu övgü ile tesbih ediyor olmasın. (İsra Suresi: 44)
3- Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi daimî ve ebedî olarak üzerinize olsun.
4- Baki olan yalnızca Allah’dır.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt