Meal FECR Sûresi Türkçe Okunuşu ve Meâli

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
FECR SURESİ OKUNUŞU VE MEALİ

FECR Sûresi 1-5. Ayetler
FECR Sûresi 1-5. Ayetler
Fecr Sûresi Hakkında

Fecr sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 30 âyettir. İsmini, birinci âyette geçen ve “tan yerinin ağarması, sabah aydınlığı” mânasına gelen اَلْفَجْرُ (fecr) kelimesinden alır. Mushaf tertîbine göre 89, iniş sırasına göre 10. sûredir.

Fecr Sûresi Konusu

Bir taraftan Cenâb-ı Hakk’ın sonsuz kudretini, nihâyetsiz ilim ve hikmetini gösteren varlık ve hadiselere yemin edilerek, bir taraftan da helak edilmiş önceki toplumlardan misaller verilerek insanlık, dünya imtihanının farkında olmaya, Allah’a ve âhirete imana ve O’na kulluk ve teslimiyete çağrılır. Kıyâmetin dehşetli manzaralarından kesitler sunularak, mü’minlerin ve kâfirlerin âkıbetleri haber verilir.

Sure, yemin ile başlamaktadır: "Andolsun fecre (tan yerinin ağarmasına), on geceye, çifte ve teke, yürüyüp gitmeye yüz tutan geceye. Bunda (bu anılan şeylerde) akıl sahibi için bir yemin var, değil mi? (1-5).

Bu ayetlerin tefsiri hakkında ve özellikle "Çift" ve "tek" kelimeleri için birçok görüş ileri sürülmüştür Üzerine yemin edilen dört şeyin, Mekkeli kâfirlerin ahiretin ceza ve mükâfatını inkârlarıyla ilgisi vardır. "On''dan kastedilen, ayın otuz gecesinin her on gecesi; "çift" ve "tek"ten murad ise, kâinatın bütün unsurlarını kapsar. Günlerin devri, gece ile gündüz, aynı günlerinin tarihi olabilir. "Fecr", tan yerinin ağarması; "geçen gece", güneşin çıkmasıyla batmak üzere olan karanlıktır. Bu dört şey, Kâdir-i Mutlak olan Allah'ın hikmetinin en güzel delilleridir.

Allah, bu ayetlerde fecr vaktine, ayın fârklı durumlar aldığı gecelere yemin etmekte, böylece bu vakitlere dikkat çekmektedir. Başka yerlerde de gündüze ve gündüzün çeşitli kısımlarına-kuşluk vaktine, -ikinci vaktine- yemin etmektedir. Böylece zaman dilimlerinin tamamına dikkat çekilmiş olmaktadır. Zaman, bütün olaylar için kaçınılmaz bir unsurdur. Geçmiş olayların hepsi zaman içerisinde akıp gitmiştir. Geçen bir ânı geri getirmek, hiç bir yaratığın imkânı dahilinde değildir. İnsânoğlu, olayların geçtiği mekân unsurunun farkındadır ama zamanın akıp gidişini çoğu zaman hesaba katmamakta, onu hatırlamamaktadır. Oysa her geçen an, insanın ömründen geçmektedir; ömrünü eksiltmektedir. Ve akıp giden zaman içinde ne büyük olaylar gelip geçmiştir:

"Görmedin mi Rabbin ne yaptı Âd ' (kavmin)'e? Yüksek sütunlarla dolu İrem 'e? Ki şehirler arasında onun eşi yaratılmamıştı. Vâdide kayaları oyan Semûd (kavmin)e? Ve kazıklar sahibi Firavun'a? (Kazıkları çakıp ordusuna çadırlar kurduğu veya insanları kazığa vurarak, işkence ettiği için Firavun, bu sıfatları almıştır). Bunlar, ülkelerde azmışlardı. Oralarda çok kötülük etmişlerdi. Bu yüzden Rabbin, onların üzerine azap kırbacını yağdırdı. Elbette Rabbin gözetleme yerindedir" (6-14).

Gece ve gündüzün nizâmı, ceza ve mükâfatın varlığına delil gösterildikten sonra, onun muhakkak gerçekleşeceğini belirtmek için insanlık tarihinden delil getirilmektedir. Ahirete iman etmeyenlerin akıbetine bir kaç misal zikredilmektedir.

Âd kavmi, Hûd peygamber'i yalanlamıştı. Âd Kavmi'ne İrem denilir. Bunlar Sâmı ırkından Hz. Nuh'un oğlu İrem'den gelmişlerdi. Onların bir kolu da Semûd'dur. Âd kavmi, yüksek binalar inşa eden bir kavimdi ve yeryüzünde büyüklük taslayanlardandı. Dünyada eşi olmayan benzersiz, şanlı, güçlü bir milletti. Dağları yontarak evler yapmışlardı. Firavun da muhteşem ehramlar yaptırmıştı. Onlar, asırlardır yeryüzünde kazık gibi durmaktadır. Firavun da haddi aşanlardan, defalarca ilâhı davet kendisine iletilmesine rağmen bile bile büyüklenen, hatta kendini tanrı ilân eden bir sapık ve azgındı. Ad kavmi ile Firavun ve hanedanı insanlara çok kötülük ettikleri ve hidayetten saptıkları için Allah'ın azabı onlara hak olmuştu. Bu azabla helâk oldular. Onlar, Allah'ın kâinatın hâkimi ve gözetleyicisi olduğunu bilmezlikten geliyorlardı, gâfildiler, fesad ve fitne çıkarıyorlardı kendi kendilerine zulmediyorlardı, bile bile azabı çağırıyorlardı. Şımardılar, Allah'ı unuttular, ayetleri bile bile inkâr ettiler: Helâkları da onların bu azgınlığından kaynakladı.

Geçen zaman, gece karanlığı gibi bu büyük olayları örtmüştür. Ama aklı olan, bunları hatırlamalı ve onlardan ibret almalıdır.

Gündüz işlenmiş olsun, gece işlenmiş olsun, Rab Teâlâ yapılan şeylerin hepsinden haberdardır. Zulmedip yeryüzünde fesat çıkaranların uğrayacağı âkıbet, yukarıdaki âyetlerde anlatılanların âkıbeti gibi olacaktır. Ne var ki insanların çoğu bundan gaflet içindedir:

"Fakat insan böyledir; Rabbi, ne zaman kendisini imtihan edip ona ikramda bulunursa, ona nimet verirse: 'Rabbim bana ikram etti' der. Ama Rabbi, onu imtihan edip rızkını daraltırsa: 'Rabbim beni küçük düşürdü (perişan etti)' der. Hayır, doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz. Yoksula yemek vermeğe (birbirinizi) teşvik etmiyorsunuz. Malı da pek çok seviyorsunuz" (15-20)

Mal, mülk insan için bir imtihandır. Şeref ve zilletin ölçüsü daima mal, para, mülk olmuştur. Oysa Allah, insanları şükürde veya nankörlükte, sabırda, isyanda, masiyet ve itaatte dener. Asıl olan iyiliktir. Gözünü mal hırsı bürümüş kötü ahlâklı kişiler, yetimin malını yerler, yoksulu doyurmazlar. Kendileri yedirmedikleri gibi, başkalarını da teşvik etmezler. Mirası hakça değil, zorbalıkla ele geçirirler; helâl-haram, hak-bâtıl olup olmadığına bakmazlar.

Bu ayetlerde insanların mala düşkünlüğü anlatılıyor. Aslında malın azlığı da, çokluğu da insan için bir imtihan vesilesidir. Malı kullanma hususunda da Allah'ın kendisini gözetlediğini insan bilmelidir. O halde akıl sahibine yaraşan, mal ve dünyaya olan bu aşırı tutkudan vazgeçmektir. Çünkü bir gün gelecek, malı kendisine fayda vermeyecektir:

"Hayır, (bu yaptığınız doğru değildir). Yer çarpılıp parçalandığı zaman, melekler sıra sıra olduğu halde, Rabbin geldiği zaman. Ki cehennem de o gün getirilmiştir. İşte o gün insanlar anlar, ama artık anlamının kendilerine ne faydası var? (O zaman insan): 'Ah, keşke ben, bu hayatım için (iyi işler yapıp) gönderseydim: ' der. O gün Allah'ın (vereceği) azabı hiç kimse veremez. Onun (vuracağı) bağı kimse vuramaz; Ey, huzura eren nef s! Razı edici ve râzı edilmîş olarak Rabb'ine dön! (iyi) kulların arasına gir! Cennetime gir!"(21-30).

Mala açgözlülüğünüz, dünya hayatına dalmışlığınız, size hesap gününü unutturur. Yaptıklarınız karşılıksız mı kalacak sanıyorsunuz? Hesap günü, yaptıklarınızdan dolayı pişman olacaksınız, ama iş işten geçmiş olacak. Resullere uymamakla ne büyük hata ettiğinizi anlayacaksınız, ancak artık cehennem size hak olmuştur. Oysa bakın, iyi kullarıma da ben cenneti va'detmiştim, Onlar, inanıp iyi amellerde bulundular; hak dine iman edip, yahıız bana ibâdet ettiler; tam bir kalp imaruyla bana bağlandılar; benim rahmetimi umdular. İşte, onları cennetime koymam haktır.

Fecr Sûresi Nuzül

Mushaftaki sıralamada seksen dokuzuncu, iniş sırasına göre onuncu sûredir. Leyl sûresinden sonra, Duhâ sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
FECR SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU VE MEALİ

Bismillâhirrahmânirrahîm

89/FECR-1: Vel fecr(fecri).
Fecr vaktine andolsun.


89/FECR-2: Ve leyâlin aşr(aşrın).
Ve on geceye.


89/FECR-3: Veş şef’ı vel vetr(vetri).
Ve çift olana ve tek olana.


89/FECR-4: Vel leyli izâ yesr(yesri).
Ve geçip gideceği zaman geceye (andolsun).


89/FECR-5: Hel fî zâlike kasemun lizî hicr(hicrin).
Bunlarda akıl sahipleri için bir kasem yok mu?


89/FECR-6: E lem tere keyfe feale rabbuke bi âd(âdin).
Rabbinin Ad kavmini nasıl yaptığını görmedin mi?


89/FECR-7: İreme zâtil ımâd(ımâdi).
Sütunlara sahip İrem Şehri'ne.


89/FECR-8: Elletî lem yuhlak misluhâ fîl bilâd(bilâdi).
O (İrem Şehri) ki, beldeler (ülkeler) içinde onun bir eşi yaratılmadı.


89/FECR-9: Ve semûdelleziyne câbûssahre bil vâd(vâdi).
Ve vadilerde kayaları oyan Semud'a (kavmine).


89/FECR-10: Ve fir avne zîl evtâd(evtâdi).
Ve kazıklar sahibi firavuna (neler yaptı).
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
89/FECR-11: Ellezîne tagav fîl bilâd(bilâdi).
Onlar ki beldelerde (ülkelerde) azgınlık yaptılar.


89/FECR-12: Fe ekserû fîhel fesâd(fesâde).
Böylece orada fesadı çoğalttılar.


89/FECR-13: Fe sabbe aleyhim rabbuke sevta azâb(azâbin).
Bundan dolayı Rabbin onları azap kamçısı ile kamçıladı.


89/FECR-14: İnne rabbeke le bil mirsâd(mirsâdi).
Muhakkak ki senin Rabbin elbette gözleyendir.


89/FECR-15: Fe emmel insânu izâ mebtelâhu rabbuhu fe ekremehu ve na’amehu fe yekûlu rabbî ekremen(ekremeni).
Fakat insan, ne zaman Rabbi onu imtihan edip, böylece ona ikram eder ve onu ni'metlendirirse, o zaman: “Rabbim bana ikram etti.” der.


89/FECR-16: Ve emmâ izâ mebtelâhu fe kadere aleyhi rızkahu fe yekûlu rabbî ehânen(ehâneni).
Ve fakat, ne zaman onu imtihan edip, böylece onun rızkını ölçülü verirse (daraltırsa), o zaman: “Rabbim bana ihanet etti.” der.


89/FECR-17: Kellâ bel lâ tukrimûnel yetîm(yetîme).
Hayır, bilâkis siz yetime ikram etmiyorsunuz.


89/FECR-18: Ve lâ tehâddûne alâ taâmil miskîn(miskîni).
Ve yoksulları doyurma konusunda birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.


89/FECR-19: Ve te’kulûnet turâse eklen lemmâ(lemmen).
Ve size bırakılan mirası hırslı bir yeyişle yiyorsunuz.


89/FECR-20: Ve tuhıbbûnel mâle hubben cemmâ(cemmen).
Ve malı aşırı bir sevgiyle seviyorsunuz.
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
89/FECR-21: Kellâ izâ dukketil ardu dekken dekkâ(dekken).
Hayır, arz, paramparça parçalanıp dağıldığı zaman.


89/FECR-22: Ve câe rabbuke vel meleku saffen saffâ(saffen).
Ve Rabbin geldiği ve melekler saf saf olduğu zaman.


89/FECR-23: Ve cîe yevmeizin bi cehenneme yevmeizin yetezekkerul insânu ve ennâ lehuz zikrâ.
Ve o gün (izin günü) cehennem getirilmiştir. İnsan o gün (izin günü) tezekkür eder (düşünüp, hatırlar) ve bu zikrin (bu hatırlamanın) ona nasıl (faydası) olur ki?


89/FECR-24: Yekûlu yâ leytenî kaddemtu li hayâtî.
“Keşke ben hayatım için (yaşarken güzel ameller) takdim etseydim.” der.


89/FECR-25: Fe yevmeizin lâ yuazzibu azâbehû ehad(ehadun).
Artık o izin günü, kimse O'nun (Allah'ın) azabı gibi azaplandıramaz.


89/FECR-26: Ve lâ yûsiku ve sâkahû ehad(ehadun).
Ve kimse O'nun bağladığı gibi bağlayamaz.


89/FECR-27: Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
Ey mutmain olan nefs!


89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Rabbine dön (Allah'tan) razı olarak ve Allah'ın rızasını kazanmış olarak!


89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî.
(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allah'a ulaştırdığın zaman Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.


89/FECR-30: Vedhulî cennetî.
Ve cennetime gir.
 
Üst Alt