Hisse Alınacak Dersler...

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Hazreti Peygamberimiz (s.a.s.) eshabıyla oturmuş sohbet ediyordu.
Bir kadın sahabe Resulullah'ın huzuruna telaşla girerek:
- Ya Resûlellah! Şu anda kocam ölüm döşeğinde, belki biraz sonra ölmüş olacak... Yalnız yanında kelime-i şehadet getirdiğimi anladığı ve kendiside getirmeye çalıştığı halde şehadet kelimesi getiremiyor. Kocamın imansız gitmesinden korkuyorum. Bu hususta bir yardımınızı bekliyorum, dedi.
Hazreti Peygamberimiz:
- Kocan sağlığında ne gibi kötü harekette bulunurdu? diye sordu.
Kadın hiçbir kötü amelinin olmadığını, namazını kılıp her türlü ibadetini noksansız yerine getirmeye çalıştığını söyledi.
Bu sefer Peygamberimiz:
- Kocanızın dünyada kimi var? diye sordu.
Kadın ihtiyar bir annesi olduğunu söyleyince Peygamberimz (s.a.s.) kadının kocası Alkama'nın anasın huzura çağırdı. Hazreti Alkama'nın anası, Hazreti Peygamberimizin huzuruna çıktı.
Peygamberimiz:
- Oğlun sana karşı nasıl hareket ederdi? Oğlundan memnunmusun? diye sordu.
Alkamanın anası:
- Ya Resulullah, oğlum evleninceye kadar çok iyi muamele ederdi. Evlendikten sonra hanımını dinledi, bana hor bakmaya başladı. Hatta son zamanda evini bile ayırdı. Ben de üzüldüm, onun bu hareketine, dedi.
Peygamberimiz (s.a.s.) yaşlı kadına; oğlunun ölüm döşeğinde olduğunu, hakkını helâl etmediği takdirde cehennem azabı çekeceğini söylediyse de kadın:
- Hakkımı helâl etmem ey Allah'ın Resûlü, dedi.
Alkama ise evde yatıyor, hâlâ şehadet kelimesi getiremiyordu.
Hazreti Peygamberimi, kadının annelik şefkatini harekete geçirmek için, orada bulunanlara:
- Bana biraz odun hazırlayın, diye emir verdi.
Kadın hayretle :
- Odunu ne yapacaksın ya Resûlellah! diye sormaktan kendini alamadı.
Çünkü o da şüphelenmişti.
Peygamber Efendimiz :
- Oğlunu yakacağım... Zira yarın cehennemde yanacağına cezasını burada çeksin, daha iyi buyurunca, kadın dayanamadı,
- Oğlumun gözümün önünde yanmasına razı olamam ya Resûlellah ! Ona hakkımı helal ediyorum, dedi.
Murat hasıl olmuştu...
Hazreti Peygamberimiz, Bilâl-ı Habeşi Hazretlerini göndererek :
- Git bakalım, Alkama ne haldedir? buyurdular.
- Bilâl-i Habeşi Alkam'nın yanına varıp şehadet kelimesei telkin ettiğinde, Alkama'nın dili açılmıştı :
- Lâ ilâhe illallâh, Muhammedün Resûlüllah, deyip ruhunu Allah'a teslim etti.
 

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Toprağın altında
en fazla ne var?
Behlül Dânâ Hazretleri, Halife Harun Reşid’e sordu:
“Toprağın altında en fazla ne var?”
“Bunu bilemeyecek ne var Behlül, ölü var tabii.”
“Hayır Sultanım, yerin altında ölüler değil feryatlar var:
İman ile gidenler, niye daha çok çalışmadık, niye daha çok ibadet etmedik” diye, iman ile gidip günahkâr olanlar da niye bu günahları işledik’ diye, ‘Kâfirler ise neden küfre sebep olacak işler yaptık’ diye herkesin feryadını bastırarak, feryat ederler.
İnsanın ahiret hayatı, ölümü ile başlar. Kabirdekilerin feryatlarını insanlar ve cinler dışında herkes duyar.”
Sevgili Peygamber Efendimiz:
“Eğer hayvanlar, ölümden sonra insanların başına gelecek olan dehşetli anı bilecek olsaydılar, deri kemik kalacakları için, yiyecek et bulamazdınız...” buyurdu.
Ama insanlar bildikleri hâlde gaflet içindeler.
 

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Korkarım ki toprak
beni kabul etmez!’
Sırrı Sekati Hazretleri bir gün sohbette talebelerine:
“Otuz sene önce dediğim bir ‘Elhamdülillah’ yüzünden, otuz senedir tevbe istiğfar ediyorum” deyince, talebeler şaşırdı:
“Efendim bu nasıl olur? Hiç Elhamdülillah demekle insan tövbe eder mi? Sebebi, hikmeti nedir Efendim?” diye sordular.
Şöyle anlattı:
“Dükkânların bulunduğu çarşıda yangın çıkmış, bütün işyerleri; terlikçiler, örücüler, elbiseciler, tatlıcılar, baharatçılar neredeyse tamamen yanmıştı. Bu durumu bana gelip haber verdiklerinde, ‘Senin dükkâna bir şey olmamış’ dediler. Ben de gayri ihtiyari; ‘Elhamdülillah’ demiştim.
Sonra kendi kendime:
‘Din kardeşlerinin malı, mülkü yansın, seninki kurtuldu diye hamd et, bu nasıl Müslümanlık?’ diyerek çok üzüldüm, ağlayıp çok tevbe ettim.
İşyerleri yanan din kardeşlerime benzemek için, dükkânımdaki bütün malları fakir fukaraya dağıttım. Otuz senedir de tevbe ediyorum, hâlâ vicdan azabından kurtulamadım. Ben ölünce beni ıssız bir yere gömün, korkarım ki toprak beni kabul etmez, dostlarım arasında utanırım...”
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
“Hayır Sultanım, yerin altında ölüler değil feryatlar var:

Gerçek bu kadar net ve yakın. Allah cc razı olsun üstadım.
 

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Bir derviş mürşit kapısına hizmet için gelir. Hizmetin ilk basamağı nefsin terbiyesi olan tekke temizliğinde görev alır.
Bir gün kalbinden “Allah’ım nedir bu çektiklerim” diye geçirir. Bu düşüncesi mürşidine malum olduğu için, münasip bir dille o tekkeden kovulur. Bizimki düşer yollara…
Akşama doğru bir şehrin ışıkları görülür. Bu şehre varır varmasına fakat bu şehre girmenin üç şartı vardır.
1- Allah’ın işine karışılmayacak.
2-Kulun işine karışılmayacak.
3-Yalan konuşulmayacak.
Bu şehrin adı EYVALLAH’ tır.
Bizimki şartları kabul eder ve girer bu şehre. Hoş geldin derler “eyvallah” der. Kalacak yer gösterirler “eyvallah” der. Hizmet verirler “eyvallah” der. Evlendirirler “eyvallah” der.
Adam bir gün yolda yürürken sade giyimli bir genç kız ve süslü giyimli orta yaşlı bir kadın görür. Kalbinden “şu kadının haline bakın bu ne hal” der.
Kadınlar bağırmaya başlar:
– “YETİŞİN KULUN İŞİNE KARIŞAN VAR”.
Etraftan gelirler bir güzel döverler. Her tarafını kırarlar ve kan revan içinde hamalın küfesine koyup evine gönderirler.
Küfede adam “Ey Allah’ım nedir bu basıma gelen” diye kalbinden geçirir. Hamal küfeyi yere atar ve bağırır:
– “YETİŞİN ALLAH’IN İŞİNE KARIŞAN VAR” etraftan koşup gelenler adamın sağlam kalan yerlerini de kırıp iyice döverler. Orada bırakırlar.
Sürünerek evine giden adama kapıyı karısı açar:
– “Noldu sana böyle” diye sorar. Bizimki:
– “Çok kötüyüm hanım, soran olursa evde yok de” der. Der demez kadın cama cıkıp:
– “YETİŞİN YALAN SÖYLEYEN BİRİ VAR” diye bağırır. Etraftan koşup gelenlerden üçüncü bir dayak daha yer, bu sefer bayılıncaya kadar.
Meğer bu şehirde kalpten geçenler karşıdakine malum olur hiç bir şey gizli kalmazmış. Adam acılar içinde bayılır ve bir müddet sonra mürşidinin huzurunda adap tutarken ayılır. Mürşidi ona tebessümle bakmaktadır:
– “EVLADIM” der, “DAHA EYVALLAH ŞEHRİNDE YAŞAMASINI BİLMİYORSUN, RIZA KAPISINDAN NASIL GEÇERSİN? RIZA KAPISINDAN GEÇENLER, RIZAYA RAZI OLMAKTAN GEÇERLER.”
 

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Yahudilerin Maymun Olmaları
Onlar, Davud Aleyhisselâm’ın zamanında "Eyle" denilen bir şehirde yaşıyorlardı. Eyle Medine ile Şam arasında bir yerde ve Kızıldeniz’in sahilinde bir yerdeydi. Allah onlara cumartesi günü balık avlamayı yasak etti. Cumartesi günü olduğu zaman, denizde balık kalmaz, hepsi sahile gelirdi. Her cumartesi günü bütün balıklar. Yunus balığını ziyaret etmek için toplanırdı. Başlarını ve kuyruklarını sudan çıkarır oynaşırlardı. Öyle ki, balıkların çokluğundan su bile görülmez olurdu. Cumartesi günü geçtiğinde, balıklar ayrılırdı. Her biri denizin bir tarafına dağılır, diğer zamanlarda olduğu gibi çok az balık bulunurdu. O balıklardan hiç bir eser görülmezdi. Sonra şeytan onlara vesvese verdi. "Siz sadece cumartesi günü balık tutmaktan nehiy olundunuz. (Hâlbuki o gün balık daha çok oluyor. Siz esas o gün tutun dedi)"

Bu şehirden bazı kişiler, balık tutmak niyetiyle denizin kenarında bazı havuzlar kazdılar. Oradan da suyu nehirlere döktüler. Cuma gecesi olduğunda, bu havuzun başına giderlerdi. Dalgalar, balıkları bu havuzlara atıyordu. Bu havuzlar, çok derin olduğu ve içinde çok az su bulunduğundan o havuzların içine düşen balıklar, çıkamıyordu. Böylece havuz, balıklar ile doluyordu. Pazar günü olduğundan da Yahudiler, gelir o balıkları avlarlardı. O balıkları tutarlar, yerler, tuzlarlar ve satarlardı. Bu şekilde malları çoğaldı. Zengin oldular. Bunu kırk sene veya yetmiş sene kadar yaptılar. Üzerlerine bir ceza inmedi. Amma onlar üzerlerine ilâhî bir azabın inmesinden de korkuyorlardı. Üzerlerine herhangi bir azab gelmeyince, birbirlerini müjdelediler ve günahlara karşı daha da cesur oldular. Onlar: Biz bu işi yıllardır yapıyoruz, üzerimize bir belâ ve azab inmediğine göre, cumartesi günü balık avlamak muhakkak ki bize helaldir. Yoksa şimdiye kadar üzerimize azab inerdi, dediler. Yetişen çocukları da babalarının yolunda gitti. Bir iki kere yapmakla zarar gelmedi. Bunu bütün şehir ehli yapmaya başladı. Şehrin nüfûsu, yetmiş bin kadardı. Cumartesi günü balık avlama konusunda şehir üçe bölündü.

(Birinci) Sınıf, kendileri, balık tutmadıkları gibi, halkı da bu kötü hareketlerinden vaaz ve nasihatlarıyla alıkoymaya çalışıyordu.
(İkinci) Sınıf, kendileri balık tutmuyordu ama halkı da bu hareketlerinden alıkoymak için çalışmıyordu. Kimseye bir şey demiyorlardı.
(Üçüncü) Sınıf, ise cumartesi günü çalışma emrini çiğnemişti. Hiç korkusuz ve vicdanları titremeden balık avlıyorlardı.
Kendileri balık tutmadıkları gibi, insanları balık tutmaktan alıkoymaya çalışan ve insanlara nasihat edenlerin sayısı on iki bin kadardı. Bu nasihat edenler şöyle diyordu:

-”Ey kavmim! Siz Rabbinize isyan ettiniz. Peygamberinizin sünnetine muhalefet ettiniz üzerinize belâ gelmeden önce bu işi bırakın. Yahudiler, vaaz ve öğütlere kulak asmadılar. Onların nasihatlerini kabul etmediler. Onları alıkoymaya çalışanlar: Vallahi sizinle aynı şehirde oturmayız, dediler. Şehri duvar ile ikiye böldüler. Bu şekilde şehir ikiye bölünmüş oldu. Davud Aleyhisselâm, onlara lanet etti. Yahudilerin günahlara isrâr etmeleri üzerine Allah onlara gadab etti. Allahü Teâlâ Hazretleri de Yahudileri, “mesh” (insandan maymuna çevirmekle) cezalandırdı.

Bir gece hepsi maymun oldular. Onları nehyedenler. Sabahladıklarında onların kapılarına geldiklerinde kapılarını kapalı gördüler. Evlerinde bir ses işitilmiyordu. Evlerinde duman yükselmiyordu. İki şehrin arasında bulunan duvara tırmandılar. Gençlerin maymun, yaşlıların hınzır (domuz) olduğunu gördüler. Kuyrukları vardı. Kuyruklarını sallayıp, insanlardan olan akrabalarını tanıyıp, yanına sokuldular. Amma insanlar, maymunlardan olan akrabalarını tanımadılar. Maymunlar gelip, insanlardan olan akrabalarının elbisesini kokluyor ve ağlıyorlardı.

İnsanlar:
- Biz sizi bundan nehyetmedik mi? diyorlardı.
Onlar da:
-Evet! manâsında başlarını sallıyorlardı. Gözlerinden yaşlar akıyordu.

Bu hadise onların, maymun olduktan sonra, akıl ve anlayışlarının kaldığına işaret etmektedir. Maymunların başlangıcı bunlar değildir. Onlardan önce de maymunlar vardı. Bunlar, amellerinin kötülüğünden dolayı bu kötü hale döndürüldüler. Maymuna dönüşen bu insanlar, üç gün sonra hepsi öldü. Onlardan kimse türemedi. Nesillleri çoğalmadı. Dünyadaki maymunlar daha önce de var olan maymunlardır.

Kaynak: Rûhu’l-Beyan Tefsiri Tercümesinden özetle, Araf Suresi
 

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Hz. Fatıma(ra),
– Ya Ali (ra), Hasan, Hüseyin aç, evde yiyecek yok, gidip yiyecek bir şeyler alsana, der. Hz. Ali’nin sadece altı dirhemi vardır. Yiyecek almak için evden çıkar ve giderken yolda kavga eden iki insan görür.
Hz. Ali:
“Niçin kavga ediyorsunuz? Şu alemde Allah ’ı düşüneceğiniz yerde niçin birbirinizle mücadele ediyorsunuz?” diye sorar. Kavga edenlerden biri, diğerinden altı dirhem alacağı olduğunu, vermediğini, söyler.
Hz. Ali cebindeki altı dirhemi çıkarır ve alacaklıya verir. Evine geldiğinde eli boştur, ‘Cennet kadınlarının seyyidesi ’,
– Ya Ali, hiç mi bir şey almadın? diye sorunca,
-Ama ara düzelttim ya Fatıma, der.
Hz. Fatma ’nın yüzünde nurlu bir gülümseme belirir. Memnundur kocasının bu güzel hareketinden.
Daha sonra Hasan’la Hüseyin ağlamaya başlarlar, açız diye. Bu acı manzaraya dayanamaz ve evden çıkar. Yolda bir adama rastlar. Elinde besili bir deve;
– Ya Ali, bu deveyi sana satmak isterim, ucuza satacağım.
– Param yok, der Hz. Ali.
– Olsun, der adam.
– Bu deveyi sana vermeyi çok istiyorum.150 dirhem bu deve. Al sonra ödersin. Alır Hz Ali o deveyi.
Yolda giderken başka adama rastlar.
– Ya Ali, der, ne güzel bir deve bu. Ben bunu 300’e alayım ne olursun reddetme beni.
Hz Ali:
– Ama ben bunu 150’ye aldım, der.
– Olsun, ben çok beğendim bunu ve deveyi satar. Hz. Ali mutlu bir şekilde gider yiyecekleri alır eve döner. Sonra Peygamber’in huzuruna çıkar.
Efendimiz(s.a.v.) güler, gel der, ya Ali şu deve hikayesini anlat.
Anlatınca da der ki:
– Sen ki ara düzelttin. Allah Cebrail’i ile sana deveyi sattı. İsrafil’i ile de satın aldı.
Her kim ki ara yapar, birleştirir, düzeltir, ikilikten insanları kurtarırsa o bendendir ya Ali.
 

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Padişah Emridir. Tüm diyardaki 50 yaş üstündekiler toplanacak ve infaz edilecektir. Gençlerden biri, babasını samanlıkların altına özel yaptırdıkları sığınağa saklar. Diyardaki tüm 50 Yaş üstündekiler toplatılır ve infaz edilir. Padişah uyanıktır. Bakar ki bir direniş olmamıştır, hatta babalarını kendi elleriyle teslim edenler bile olmuştur…

Aradan bir süre geçtikten sonra, padişah “kırk ile elli yaş arasındakileri deniz kenarına toplayın” der, toplarlar. Padişah; “size üç gün süre. Üç gün sonra geleceğim bana kumdan tespih yapacaksınız eğer beceremezseniz hepinizin başı kesilecek” der. Bir gün geçer kumdan tespih yapmak ne mümkün. İkinci gün geçer hiç bir şey yapılamaz.Üçüncü günün akşamı babasını sakladığını bile ölüm korkusundan unutan genç adam, koşar babasının yanına durumu anlatır… Baba oğlunu dinler ve mevcut durumdan çıkış yolunu söyler…

Süre bitmiştir. Deniz kenarına toplanırlar Ortada tespihten eser yoktur. Cellatlar hazırdır. Ahali korku içinde kimisi eşinin, kimisi babasının, kimisi abisinin, kimisi en yakınının infaz kaygısı içinde…

Padişah Alana infaz emri için gelir.
“Verilen süre doldu görevi yerine getiremedi niz” der ve tam cellatlara infaza başlayın diyecekken;
Babasını gizleyen adam, padişaha tüm ahalinin duyacağı ses tonuyla seslenir;
“Padişahım biz bu görevi yerine getirirdik, lakin bir sorun niye getirmedik” der.
Padişah; olmayacak bir şeyin cevabı da olamayacağını bildiği için, alaycı bir edayla “söyleyin bakalım neden yerine getiremediniz” der.

Genç adam cevap verir.
“Hünkarım biz çok düşündük kumdan tespih taneleri yapmak zor değil. Lakin bunun İmamesi nasıl olacak? Padişahımız ya beğenmezse…
Siz bu konuda tüm diyarın en iyisisiniz. İmameyi siz varken bizim yapmamız ne haddimize…
Siz İmameyi yapın biz de taşları etrafına hemen diziverelim” der.

Padişah çok zor durumda kalmıştır. İnfaz emrini veremez mecburen “Tamam sizleri afettim” demek zorunda kalır.
Döner kurmaylarına; “Ulan şerefsizler hani hepsini öldürmüştünüz bunların? Saklanan tecrübeli birini gözden kaçırmışsınız!” der…
 
Üst Alt