bedirhan.
Aktif Üyemiz
KURAN'I KERİM TEFSİRİ
(ELMALILI MUHAMMED HAMDİ YAZIR)
50-KAF:
Bu sûre ile Sûresi'nin başlayışında fazla bir benzeyiş vardır. İlk önce, ikisi de birer harf ve Kur'ân'a yemin ve ile başlıyor. Kâfirlerin şaşkınlıklarından bahsediyor. O sûrenin baş tarafında "Bu öğüt dolu Kur'ân'a and olsun." (Sâd, 38/1) sonunda "O (Kur'ân) bütün alemler için bir öğüttür." (Sâd, 38/87). Bu sûrenin başında "Bu şerefli Kur'ân'a andolsun." sonunda "Benim tehdidimden korkanlara bu âyet ile öğüt ver." (Kaf, 50/45) buyuruluyor. Onda imanın şartlarından ilk esas olan tevhide, bunda ölümden sonra dirilmeye ve haşre dikkat çekilmiştir. Yazılışta harf, okunuşta kaf isim şeklindedir. Açıkça anlaşılan harfin ismi, bundan da bu sûrenin ismidir. Bu vesile ile Kaf dağından da bahsedilmiş. İşaret ile veya açıkça emr-i hazır olması ihtimali de söylenmiştir. Doğrusu diğerleri gibi bu da müteşâbih âyetlerdendir. Yorumunu Allah bilir. Fahreddin Razi burada önce şu hususlara dikkat çekmiştir: Yukarılarda anlatmıştık ki böyle sûrelerin başındaki harfler, okunacak Kur'ân'ı iyi dinletmek için dinleyicinin dikkatini uyandırmak üzere verilen uyarılardır. Yine anlatmıştık ki ibadetin kalb ile olanı, dil ile olanı ve vücudun dış organları ile olanı vardır. Organ ile olanlar içinde mânâsına akıl eren de var, mânâsı akıl ile bilinmeyip sırf ibadetle ilgili olan da vardır. Nitekim hacda şeytanları taşlamak, sa'y ve benzeri diğer bazı ibadetler böyledir. Kalple ilgili inançlar içinde Allah'ın birliğini ispatlama ilmi, ve insanların mahşerde toplanmalarının mümkün olması, Allah'ın sıfatı ve peygamberlerin doğruluğu gibi hem aklın delil ile bildiği kısım vardır, hem de kıldan ince kılıçtan keskin sırat ve amelleri tartacak mizan gibi şeriatla ilgili olmadıkça kesinlikle kabul etmek ve doğrulamak mümkün olmayan kısım vardır. Şu halde dil ile yapılan ibadet olan zikirlerde de böyle olması gerekir. Bunların da Kur'an'ın çoğu gibi hem mânâsına akıl eren kısmı vardır. Hem de bu heceleme harfleri gibi mânâsını aklın kavrayamayacağı veya anlamadığı kısım vardır. Çünkü onu okumaktan maksat, yalnız emre boyun eğmektir. Yoksa konuşmada, alışıldığı üzere bir hüküm veya hoş bir hikaye veyahut "Ey Rabbimiz! Bizi bağışla ve bize merhamet et!" gibi güzel bir maksadı ifade etmek değildir. Bilakis sırf söylemek sadece ibadet olur. Bunu şu husus da destekler: Bu harflere yemin edilmiş bulunuyor. Kendileriyle yemin edilmiş durumdadırlar. Halbuki Allah Teâlâ'nın incir ve zeytine yemin etmesi onlara şeref vermek olduğu gibi, (Allah'ı) tanımanın delili, ve ta'rifin aleti olan şerefli sözün aslı olan harflere yemin etmesi de onların ayrıca bir şerefe sahip olduklarını öncelikle ifade eder. Şimdi bu noktada şunları düşünmek gerekir:
1- Allah Teâlâ'dan yemin ya gibi bir şeye veya gibi bir harf ile de olmuştur. Veyahut "Göğe ve gece ortaya çıkana yemin olsun." (Târık, 86/1). "Kuşluk vaktine, kararıp ıssızlaşan geceye yemin olsun ki" (Duhâ, 1-2) gibi iki şeye ve gibi iki harfe, veyahut "okuyanlara", "sevk edenlere", "saf bağlayıp duranlara" gibi üç şeye ve gibi üç harfe, veyahut (Zâriyât Sûresi'nde) (Burüc Sûresi'nde) (Tin Sûresi'nde) olduğu gibi dört şeye ve gibi dört harfe veyahut 'da da da de olduğu gibi beş şeye ve ve gibi beş harfe olmuştur. Beş şeyden fazla yemin yalnız bir sûrede vardır ki o da Şems Sûresi'ndedir. Beş harften fazlaya hiç yemin yapılmamıştır. Çünkü asıl harfleri beşten fazla kelime ağır sayılmıştır. Mânâ için birleştirilmesinde ağır görülüp kabul edilmeyince mânâsı bilinemeyecek veya mânâsı olmadığı zaman daha da ağır gelmesi gerekir.
2- Bilinen şeylere yeminde, yemin edatı olan zikredilmiş denilmiş. Fakat harflere yeminde yemin edatı zikredilmemiştir. Mesela denilmemiştir. Çünkü yemin, harflerin kendilerine olunca harfin, harfe alet yerinde getirilmesi eşitliği bozardı.
3- Allah Teâlâ, gibi eşyaya yemin etmiş, onların asılları olan zerrelerine ve basit maddelerine yemin etmemiştir. Fakat harflere, onları birleştirmeden yemin etmiştir, çünkü eşyanın birleşiminde maddesi en güzel bir şekilde bulunur. Fakat harfler, birleştirilince yemin sözcüklerine değil, gök ve yer gibi mânâlarına ait olmuş olur. Mânâsız terkibe göre ise tek harf daha değerli olur. Onun için harflerin yalnız müfredatına yemin edilmiştir.
4- Bakara Sûresi'nde geçtiği üzere harflere yemin, yirmi sekiz sûrededir. Sayıları harflerin yarısı kadar olan, şeylere yemin ise ki 'den başka sûrelerdedir, ondört sûrededir. Çünkü harflerden başka şeylere yemin sûrelerin baş tarafında da vardır, ortasında da vardır. Mesela "O aya ve döndüğü an o geceye andolsun." (Müddessir, 74/32-33) gibi. Harflere olan yemin ise ancak sûrelerin baş tarafındadır. Ve orada güzel olmuştur. Çünkü anlaşılan arasında, anlaşılmayan güzel olmazdı. Onun için sûre başlarında eşyalara yemin, harflere yeminin yarısı kadardır.
5- Harflere yemin, Kur'ân'ın iki yarısının ikisinde de hatta yedi kısmında da vardır. Sayılı eşyalara yemin ise yalnız son yarısında, hatta 'den başkası son kısımdadır. Zira çoğunlukla harflere yeminden sonra Kur'ân ve kitab veya tenzil zikredilmiş "Yâsin, hikmet dolu Kur'ân hakkı için" (Yasin, 36/1-2), "Elif, Lâm, Mîm. O kitap" (Bakara, 2/1-2), "Elif, Lâm, Mîm, Bu Kitabın indirilmesi..." (Secde, 32/1-2) buyurulmuştur. İşte Kur'ân'ın hepsi harflerle ifade edilen bir mucize olduğundan onlar her kısımda bulunmuş olup, sayılı şeylere yemin ise böyle değildir.
Bundan sonra Razî "Kaf"a ait konulardan olmak üzere şunu da ilâve eder: Kaf yeryüzünü kuşatan bir dağdır ki göğün etrafı onun üzerindedir denilmiş, bu görüş, birkaç yönden zayıftır
(ELMALILI MUHAMMED HAMDİ YAZIR)
50-KAF:
Bu sûre ile Sûresi'nin başlayışında fazla bir benzeyiş vardır. İlk önce, ikisi de birer harf ve Kur'ân'a yemin ve ile başlıyor. Kâfirlerin şaşkınlıklarından bahsediyor. O sûrenin baş tarafında "Bu öğüt dolu Kur'ân'a and olsun." (Sâd, 38/1) sonunda "O (Kur'ân) bütün alemler için bir öğüttür." (Sâd, 38/87). Bu sûrenin başında "Bu şerefli Kur'ân'a andolsun." sonunda "Benim tehdidimden korkanlara bu âyet ile öğüt ver." (Kaf, 50/45) buyuruluyor. Onda imanın şartlarından ilk esas olan tevhide, bunda ölümden sonra dirilmeye ve haşre dikkat çekilmiştir. Yazılışta harf, okunuşta kaf isim şeklindedir. Açıkça anlaşılan harfin ismi, bundan da bu sûrenin ismidir. Bu vesile ile Kaf dağından da bahsedilmiş. İşaret ile veya açıkça emr-i hazır olması ihtimali de söylenmiştir. Doğrusu diğerleri gibi bu da müteşâbih âyetlerdendir. Yorumunu Allah bilir. Fahreddin Razi burada önce şu hususlara dikkat çekmiştir: Yukarılarda anlatmıştık ki böyle sûrelerin başındaki harfler, okunacak Kur'ân'ı iyi dinletmek için dinleyicinin dikkatini uyandırmak üzere verilen uyarılardır. Yine anlatmıştık ki ibadetin kalb ile olanı, dil ile olanı ve vücudun dış organları ile olanı vardır. Organ ile olanlar içinde mânâsına akıl eren de var, mânâsı akıl ile bilinmeyip sırf ibadetle ilgili olan da vardır. Nitekim hacda şeytanları taşlamak, sa'y ve benzeri diğer bazı ibadetler böyledir. Kalple ilgili inançlar içinde Allah'ın birliğini ispatlama ilmi, ve insanların mahşerde toplanmalarının mümkün olması, Allah'ın sıfatı ve peygamberlerin doğruluğu gibi hem aklın delil ile bildiği kısım vardır, hem de kıldan ince kılıçtan keskin sırat ve amelleri tartacak mizan gibi şeriatla ilgili olmadıkça kesinlikle kabul etmek ve doğrulamak mümkün olmayan kısım vardır. Şu halde dil ile yapılan ibadet olan zikirlerde de böyle olması gerekir. Bunların da Kur'an'ın çoğu gibi hem mânâsına akıl eren kısmı vardır. Hem de bu heceleme harfleri gibi mânâsını aklın kavrayamayacağı veya anlamadığı kısım vardır. Çünkü onu okumaktan maksat, yalnız emre boyun eğmektir. Yoksa konuşmada, alışıldığı üzere bir hüküm veya hoş bir hikaye veyahut "Ey Rabbimiz! Bizi bağışla ve bize merhamet et!" gibi güzel bir maksadı ifade etmek değildir. Bilakis sırf söylemek sadece ibadet olur. Bunu şu husus da destekler: Bu harflere yemin edilmiş bulunuyor. Kendileriyle yemin edilmiş durumdadırlar. Halbuki Allah Teâlâ'nın incir ve zeytine yemin etmesi onlara şeref vermek olduğu gibi, (Allah'ı) tanımanın delili, ve ta'rifin aleti olan şerefli sözün aslı olan harflere yemin etmesi de onların ayrıca bir şerefe sahip olduklarını öncelikle ifade eder. Şimdi bu noktada şunları düşünmek gerekir:
1- Allah Teâlâ'dan yemin ya gibi bir şeye veya gibi bir harf ile de olmuştur. Veyahut "Göğe ve gece ortaya çıkana yemin olsun." (Târık, 86/1). "Kuşluk vaktine, kararıp ıssızlaşan geceye yemin olsun ki" (Duhâ, 1-2) gibi iki şeye ve gibi iki harfe, veyahut "okuyanlara", "sevk edenlere", "saf bağlayıp duranlara" gibi üç şeye ve gibi üç harfe, veyahut (Zâriyât Sûresi'nde) (Burüc Sûresi'nde) (Tin Sûresi'nde) olduğu gibi dört şeye ve gibi dört harfe veyahut 'da da da de olduğu gibi beş şeye ve ve gibi beş harfe olmuştur. Beş şeyden fazla yemin yalnız bir sûrede vardır ki o da Şems Sûresi'ndedir. Beş harften fazlaya hiç yemin yapılmamıştır. Çünkü asıl harfleri beşten fazla kelime ağır sayılmıştır. Mânâ için birleştirilmesinde ağır görülüp kabul edilmeyince mânâsı bilinemeyecek veya mânâsı olmadığı zaman daha da ağır gelmesi gerekir.
2- Bilinen şeylere yeminde, yemin edatı olan zikredilmiş denilmiş. Fakat harflere yeminde yemin edatı zikredilmemiştir. Mesela denilmemiştir. Çünkü yemin, harflerin kendilerine olunca harfin, harfe alet yerinde getirilmesi eşitliği bozardı.
3- Allah Teâlâ, gibi eşyaya yemin etmiş, onların asılları olan zerrelerine ve basit maddelerine yemin etmemiştir. Fakat harflere, onları birleştirmeden yemin etmiştir, çünkü eşyanın birleşiminde maddesi en güzel bir şekilde bulunur. Fakat harfler, birleştirilince yemin sözcüklerine değil, gök ve yer gibi mânâlarına ait olmuş olur. Mânâsız terkibe göre ise tek harf daha değerli olur. Onun için harflerin yalnız müfredatına yemin edilmiştir.
4- Bakara Sûresi'nde geçtiği üzere harflere yemin, yirmi sekiz sûrededir. Sayıları harflerin yarısı kadar olan, şeylere yemin ise ki 'den başka sûrelerdedir, ondört sûrededir. Çünkü harflerden başka şeylere yemin sûrelerin baş tarafında da vardır, ortasında da vardır. Mesela "O aya ve döndüğü an o geceye andolsun." (Müddessir, 74/32-33) gibi. Harflere olan yemin ise ancak sûrelerin baş tarafındadır. Ve orada güzel olmuştur. Çünkü anlaşılan arasında, anlaşılmayan güzel olmazdı. Onun için sûre başlarında eşyalara yemin, harflere yeminin yarısı kadardır.
5- Harflere yemin, Kur'ân'ın iki yarısının ikisinde de hatta yedi kısmında da vardır. Sayılı eşyalara yemin ise yalnız son yarısında, hatta 'den başkası son kısımdadır. Zira çoğunlukla harflere yeminden sonra Kur'ân ve kitab veya tenzil zikredilmiş "Yâsin, hikmet dolu Kur'ân hakkı için" (Yasin, 36/1-2), "Elif, Lâm, Mîm. O kitap" (Bakara, 2/1-2), "Elif, Lâm, Mîm, Bu Kitabın indirilmesi..." (Secde, 32/1-2) buyurulmuştur. İşte Kur'ân'ın hepsi harflerle ifade edilen bir mucize olduğundan onlar her kısımda bulunmuş olup, sayılı şeylere yemin ise böyle değildir.
Bundan sonra Razî "Kaf"a ait konulardan olmak üzere şunu da ilâve eder: Kaf yeryüzünü kuşatan bir dağdır ki göğün etrafı onun üzerindedir denilmiş, bu görüş, birkaç yönden zayıftır
Moderatör tarafında düzenlendi: