Tapınak Şövalyeleri, Mason Biraderler ve İlluminati

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
-
-
Tapınak Şövalyeleri, Mason Biraderler ve İlluminati

İlluminati şebekesini oluşturanlar, hem Masonluk hem de Tapınak Şövalyeleri hareketiyle bağlantılı olan kişilerdi. Tapınak Şövalyeleri, Mason Biraderler ve İlluminati Şebekesi'nin fikirlerini, tören biçimlerini, beyin yıkama metotlarını ve simgelerini bağımsız bir bakış açısıyla inceleyenler bunların hepsinin de aynı kaynaktan beslendikleri ve aynı amaca hizmet ettikleri üzerinde ittifak etmektedirler.

İlluminati şebekesinin Ortaçağ'daki Siyonizm hareketi olarak nitelendirebileceğimiz Tapınak Şövalyeleri'nin diğer adıyla Templiye tarikatının bir devamı olduğu konusunda fikir veren bazı bilgileri burada aktarmak istiyoruz:

Nesta Helen Webster'in "Secret Societies and Subversive Movements" adlı eserinde ünlü büyücü ve okült uzmanı Cagliostro'nun İlluminati şebekesine katılması münasebetiyle düzenlenen tören hakkında şu notlar aktarılıyor:

İçi evrak dolu demir bir sandık açıldı. Töreni yöneten kişi sandıktan el yazması bir kitap aldı ve ilk sayfasını okudu: "Bizler, Templiyelerin Büyük Üstatları..." sözlerini kanla yazılmış bir and izliyordu. Söz konusu bu kitap, "İlluminizm"in aslında tüm monarşilere ve kiliseye karşı bir nifak olduğunu, ilk saldırının Fransa tahtına yöneleceğini ve Fransa'da krallığın çökertilmesinden sonra sıranın Roma'ya geleceğini belirtmekteydi.

Burada vurgulanan konular gerçekten üzerinde durulması gereken şeylerdir: Birinci olarak: El yazması kitabın bir sandıkta saklanması ve törende oradan çıkarılması işlemini ele alalım. Sandık, Yahudi literatüründe özel bir mana taşımaktadır. Yahudilerin bu konudaki dinî anlayışlarına temel teşkil eden hadiseye Kur'an-ı Kerîm'de de işaret edilir. Talut ve Calut kıssasında Talut'un komutanlığının ilahi bir hükme dayandığını bildirmek için o dönemin peygamberinin verdiği bilgi hakkında şöyle buyrulur: "Peygamberleri onlara: "Onun hükümdarlığının belgesi, size, içinde Rabbinizden bir ferahlık ve Musa ailesiyle Harun ailesinin geriye bıraktıklarından arta kalanların bulunduğu ve meleklerin taşıdığı Tabut'un gelmesidir. Eğer iman ediyorsanız, bunda sizin için bir delil vardır" dedi." (Bakara, 2/248)

Burada tabut ile kastedilen bir sandıktır. Yahudiler bu sandığın bugün hala dünyada dolaştığına inanırlar. O sandığın taşıdığı manayla irtibatlandırmak için de el yazması kutsal kitaplarını özel bir sandık içinde saklarlar. Dini törenlerinde kitaplarını bu sandıktan çıkarır, tören sonrasında yine özenle sandığa yerleştirirler. 2. olarak: Kanla yazılan and üzerinde durmak gerekir. Kan sembolü, Siyonizmde ve bu ideolojinin temelini oluşturan dinî literatürde sıkça kullanılan bir semboldür. Ancak kanla ilgili semboller genellikle gizli tutulur. (Necip el-Kiylani'nin "Yahudinin Kanlı Böreği" adıyla Türkçe'ye tercüme edilen tarihi ve belgesel romanında, Siyonizmin temelini oluşturan dinî literatürdeki "kan" kutsamasına işaret eden önemli bilgiler ve belgeler mevcuttur.) Üzerinde durulması gereken 3. husus İlluminati'nin aslında kiliseye karşı olduğu hususudur. Tapınak Şövalyeleri de kiliseye karşı tavır alan ve Hıristiyanların dinî değerlerine hakaret eden bir hareketti. Fakat bu konuda izledikleri tutum tepkilere yol açınca ve birçok idam cezasına kapı açan yargılamalara sebep olunca söz konusu tarikat yeraltına çekilmiş, ardından farklı bir yüzle ortaya çıkmıştı. Fakat bu farklı yüzünde Hıristiyanların değerlerini hedef alan, bu değerlere hakaret anlamı içeren tavırlar pek dışa yansıtılmıyordu. Gerçekte ise bu konuda değişen bir şey yoktu. Aradaki tek fark bu düşmanlığın artık bir "nifak"a dönüşmesiydi ki bu husus da yukarıdaki notta vurgulanmaktadır. Dördüncü husus İlluminati'nin Avrupa'daki monarşilere karşı bir hareket olduğunun vurgulanmasıdır. Bu tutum özellikle entelektüel kesimin ilgi ve desteğinin kazanılmasının en önemli sebebiydi. Ne var ki entelektüel kesimde ortaya çıkan monarşi karşıtlığının İlluminati tarafından yönlendirilmesi, monarşik düzenlerin yerine geçecek yönetimlerin tek merkezden kontrol edilmesine ve bu kontrolün de İlluminati şebekesinin elinde olmasına fırsat verecekti. İlk doğuş yeri olan Bavyera'da yasaklanmasından sonra ağırlık merkezini Fransa'ya taşıyan İlluminati hareketinin bu ülkedeki monarşik düzene karşı çalışmalara ağırlık vermesi dikkat çekmektedir. Daha önce de söz ettiğimiz üzere, İlluminati'nin bir devamı durumundaki Jacobin Kulübü'nün üyeleri monarşik düzeni yıkıp yerine Yeni Dünya Düzeni yahut Evrensel Cumhuriyet olarak adlandırdıkları yeni bir yönetim getirmeyi bir ideal olarak görüyorlardı. 1785'te Almanya'dan kovulan İlluminati'nin Fransa'da bu çalışmaları hızlandırmasının üzerinden çok fazla zaman geçmeden 1789'da Fransız İhtilali'nin gerçekleşmesi bir tesadüf olmasa gerek.

Fransız İhtilalini hazırlayan sebepleri ve gelişmeleri incelediğimizde çok ilginç şeylerle karşılaşırız. Bakın William T. Still'in New World Order adlı eserinde ne deniyor:

"1789'un ilkbahar ve yaz aylarında İlluminatilerin tahıl piyasasında gerçekleştirdikleri manipülasyonlar sonucunda yapay bir buğday darlığı yaratıldı. Bu durum o denli geniş bir açlığa yol açtı ki, tüm ülke kısa zamanda ayaklandı. Olayların başını çeken kişi, Fransa Büyük Doğusu'nun Büyük Üstadı Orleans Dükü idi. İlluminatiler, halkın çektiği acıları bir araç olarak kullanarak yarattıkları huzursuz ortamın ihtilalci eylemlerine yararlı olacağını planlamışlardı. Gerçekten de, besin stoklarını bloke ederek ve Ulusal Meclis'te tüm reform girişimlerini engelleyerek, durumu iyice kötüleştirdiler ve halkı tam anlamıyla açlığa mahkum ettiler...

14 Temmuz günü Bastille yağmalandı. Özgür bırakılan tutuklu sayısı yalnızca yediydi. Fransız tarihçiler bugün, eylemin asıl amacının Bastille'i yıkmak ve tutukluları kurtarmak olmadığını belirtiyorlar. Asıl amaç Bastille'de saklanan barut ve silâhları ele geçirmekti. Böylece silâhlanan Jakobenler, 22 Temmuz gününden başlayarak o güne dek eşi görülmemiş ve titizlikle planlanmış bir ihtilâl girişimini sahneye koydular. Bu dönem, tarihte "Büyük Korku" diye adlandırılacaktır...

Öncelikle tüm ülkede eşzamanlı bir panik duygusu yaratıldı. Köyden köye, kentten kente giden atlılar, yurttaşlara "haydutların!" yaklaşmakta olduğunu ve kendilerini korumak istiyorlarsa silâha sarılmaları gerektiğini bildirdiler. Ayrıca, tüm bu olayların sorumlularının malikânelerde ve şatolarda gizlendikleri, bizzat kralın buraları ateşe vermelerini buyurduğu yurttaşlara söylendi. Fransa kralına bağlı olan halk bu emirlere uydu. Artık alevlerin denetlenmesi imkansızdı, yağma ve yıkım sürerken, anarşi gittikçe yaygınlaşıyordu...

Paris sokakları teröre teslim olmuştu...1793 Kasım'ında tüm Fransa'da rahiplerin öldürülmeye başlanması, dine karşı bir kampanyanın yürürlüğe girdiğini ortaya koyuyordu. Tüm mezarlıklara, İlluminatilerin ünlü sloganı olan "Ölüm Sonsuz Bir Uykudur" sözlerini içeren yazılar asılmaya başlandı. Paris'teki kiliselerde "Akıl Bayramları" adı altında eğlentiler düzenleniyor, fahişeler tanrıça gibi tahta çıkarılıyorlardı. Bu törenlerin bir adı da "Exoterion"du ve Weishaupt'un kaleme aldığı "Aşk Tanrıçasının Kutsanması" adlı bir şiiri örnek alıyorlardı...

Thomas Jefferson, 3 yıl süren Fransa elçiliğinden 1791'de Amerika'ya geri döndüğünde, tüm bu kıyımı "ne güzel bir ihtilal" diye tanımlamış ve tüm dünyaya yayılmasını umut ettiğini yazmıştır. Jefferson, neredeyse tüm Fransa halkının Jakoben olduğuna inandığını açıklamıştır. Ona göre, bu büyük çoğunluk, ulusal iradeyi açıkça ortaya koymaktaydı...

1793 yılının sonlarına doğru, yeni ihtilal yönetimi sayıları yüz binlere ulaşan işsizlerle yüz yüze kaldı. Devrimi'n önderleri, sonradan bütün diktatörlerin taklit edeceği yeni bir "terör" projesini uygulamaya geçirdiler: Nüfus azaltılması

Amaç Fransa'nın 25.000.000'a ulaşan nüfusunu 16.000.000'a indirmekti. Robespierre, nüfusun azaltılmasını kaçınılmaz buluyordu.

Nüfusun azaltılmasıyla görevli ihtilal komitesi üyeleri, gece gündüz harita başında her kentte kaç kellenin kopartılması gerektiğini hesaplıyorlardı. Devrim mahkemeleri kimlerin ölmesi gerektiğine karar veriyor ve sonu gelmez bir kurban sürüsü giyotinin yolunu tutuyordu. Yalnızca Nantes'te, bir gece içinde 500 kimsesiz çocuk kent mezbahasında öldürülüyor, 144 yoksul kadın nehre fırlatılıyordu."

Fransız İhtilali'nde masonların rolüne işaret amacıyla Nesta Helen Webster de "Secret Societies and Subversive Movements" adlı eserinde şunları yazıyor: "1789'da krallığın yıkılmasıyla birlikte, 10 Ağustos'tan başlayarak 3 renkli Fransız bayrağı ihtilalin kızıl bayrağıyla değiştirildi. "Yaşasın Kral Orleans" çığlıklarıyla masonların "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" seslenişi sokakları kapladı."

İşte böyle bir ihtilal, dünyadaki kalabalık kitleleri yönlendiren medya organı tarafından yeni bir çağ açan, dünyayı demokrasiyle tanıştıran son derece önemli bir olay olarak lanse edilmiştir.
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
 
Üst Alt