Tenkit hastalığı

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
kursu.jpg
Yıllanmışlık, bulunulan yer ve yapılan iş itibarıyla bir mümarese (alışma, uzmanlaşma) vesilesidir; daha arızasız, verimli ve becerikli çalışma hesabına bir şanstır.Çünkü tecrübe yıllanmışlıktan çıkar; uzun süre aynı vazifeyi yapan bir insanın, hem gözü hem eli ve hem de dimağı o işe alışır. Evet, yıllanmışlığın, çevreyi iyi tanıma, işi tam öğrenme, o sahada alternatifli düşünebilme ve daha isabetli kararlar verme gibi avantajlı yanları vardır. Fakat insan, bulunduğu yerde ve işte geçen senelerin getirdiği bu türlü avantajları ve yararlı mümareseleri elde edeceğine kıdem mülahazasına takılır kalırsa, arkadan gelenleri küçük görme ve herkese tepeden bakma gibi bir hastalığa yakalanır. Dahası, ülfet ve ünsiyete müptela olur; kendini yenileyemez, yeni hamleler yapamaz. İşin aslına ve özüne bağlı kalmanın yanı başında, şartları, konjonktürü ve içinde bulunulan zamanı hesaba katarak meselelere farklı bakış açılarıyla yaklaşma şeklindeki yenilenme cehdinde bulunmayınca da ülfet ve ünsiyete yenik düşer.Öyle bir insanın hâli yorgun bir memuru hatırlatır; o, her gün aynı şartlar, aynı ortam ve aynı işlerle karşı karşıyadır; kendisi de bezgin, tedirgin ve hâlsizdir. Neden bu kadar bezgin ve yorgundur o? Çünkü, her gün karşısında bulduğu aynı mekân, aynı aksesuar, aynı masa, aynı dosyalar, aynı evrak, aynı iş.. ve kendisi de vazife aşkından mahrumdur. O işi hakkıyla eda etme, yeni bir ufka götürme ve daha faydalı olma aşkı yoktur gönlünde.. Mensup olduğu millete bir şeyler kazandırma sevdasını hiç tatmamıştır. Dolayısıyla da, ülfet ve ünsiyet onu çökertmiş ve bir enkaz haline getirmiştir. Artık onun ruhunda bir bıkkınlık, bir bezginlik ve bir yorgunluk hâli hükümfermâ olmuştur.ÇÜRÜYEN İNSAN SENDROMUİşte öyle insanlar, her sene biraz daha eskir ve zamanla çürür giderler. Hatta çürümekle de kalmaz, kokuşmuşluktan hâsıl olan kerih kokularını etrafa yaymak suretiyle başkalarını da rahatsız ederler. Evet, çürümenin de bazı kötü neticeleri vardır. Çürüyen bir insan, âlemi de kendisi gibi görür, kendi ruh adesesiyle bakar herkese. Kendisi tembeldir, miskindir, işleri başkasından beklemektedir. Halk ifadesiyle, işlerin tıkırında yürümesini arzu etmektedir ama tıkır-tıkır yürüme adına kendisinin hiçbir gayreti yoktur. Fakat o işlerin aksamasında bazı kimselerin kusurlarının olduğunu düşünerek atf-ı cürümlere girer, şunu-bunu suçlar ve herkeste kusur araştırır.Ayrıca, tenkitçilerin çoğunda, herkesle aynı hızda koşamamanın ezikliği vardır ve bu eziklik, onları şikâyet ve tenkitlere itiyordur. Bazı özel menfaatleri, şahsî çıkarları ve hususî mülahazaları ayağına takıldığından dolayı, münekkid diğerleriyle aynı hızda koşamıyor, yol arkadaşlarından ayrılmak zorunda kalıyor; bu inhiraflarını, daireden çıkışını ve arkadaşlarından ayrılışını bir ma’kûliyete bağlama cehd ve gayretiyle değişik komplekslere giriyordur. Onlarla beraber yürüyemeyince, günahı o yola yüklüyor, “Koştuğunuz yeri beğenmiyorum” diyordur. Bunların bir kısmı da, kendini dışlanmış gibi hissediyordur. Nedense arkadaşlarının mizaçlarıyla uyuşamamış, kendi gönlünce beklediği ölçüde işin içinde olamamış ve dolayısıyla hafif bir küskünlüğe girmiştir. Bundan dolayı da, içinde kendi payının bulunmadığı bir işi –o iş çok hayırlı bile olsa– tenkit etmektedir.Müspet Manada TenkitAslında, bir kimsenin ya da bir şeyin iyi veya kötü taraflarını, menfi veya müspet yanlarını bulup meydana çıkarmak, ortada olanla olması gereken arasında mukayese yapmak demek olan “tenkit”, ideale yürümede bir yoldur. Müspet manada tenkit etmek ve tenkide açık olmak ilmî esaslardan birisidir. Ne var ki, onun da bir üslûbu, uygun bir şekli vardır. Her şeyden önce, tenkit eden kimse insaflı olmalı, söyleyeceklerini nefsi hesabına değil, Hak rızası adına söylemeli ve hayır mülâhazasından başka bir garazı bulunmamalıdır. Münekkid, gerçekten iyi bildiği hususlarda fikirlerini usulünce ortaya koyarken, sahası olmayan mevzularda da susmasını ve dinlemesini bilmelidir. Ayrıca, bir tenkidi kimin yaptığı da çok önemlidir. Damara dokundurmayacak ve muhatabını rencide etmeyecek kimseler konuşmalı; diğerleri şahıslarına karşı tepkiden dolayı kıymetli fikirlerinin de heder olmaması için sözü onlara bırakmalıdır ki, bu da bir hakperestliktir.Bir meseleyi tenkit eden insan perdeyi yırtacak şekilde konuşmamalı, muhataplarının kuvve-i maneviyelerini kırmamalıdır. Bildiğiniz gibi, İhlas Risalesi’nde serdedilen düsturlardan birisi de, “Bu hizmet-i Kur’âniye’de bulunan kardeşlerinizi tenkit etmemek ve onların üstünde faziletfüruşluk nev’inden gıpta damarını tahrik etmemek” esasıdır. Evet, Bediüzzaman Hazretleri’nin ifade ettiği gibi, insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkit etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalp ruhun ayıbını görmez. Belki bunlar, birbirinin noksanını tamamlar, kusurunu örter. Bir fabrikanın çarkları da birbiriyle rekabetkârâne uğraşmaz, birbirinin önüne geçip tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkit edip, sa’ye şevkini kırıp atalete uğratmaz.

Devami...
 
Üst Alt