126- Nemâz vaktleri

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
NEMÂZ VAKTLERİ Âkıl ve bâlig olan, ya’nî aklı olup, evlenme yaşına gelmiş olan her müslimân erkeğin ve kadının, hergün beş vakt nemâzı, zemânlarında kılmaları farzdır. Bir nemâz zemânının başladığı vakte, o nemâzın vakti denir. Bir nemâz, vakti gelmeden önce kılınırsa, sahîh olmaz. Hem de büyük günâh olur. Nemâzın sahîh olması için, zemânında kılmak lâzım olduğu gibi, zemânında kıldığını bilmek, şübhe etmemek de farzdır.
Hadîs-i şerîfde, (Nemâz zemânının bir evveli vardır. Bir de sonu vardır) buyuruldu. Bir mahalde, bir nemâz zemânının evvel vakti, güneşin o mahallin zâhirî üfk hattından belli bir irtifâ’a geldiği vaktdir. Üzerinde yaşadığımız (Erd küresi), mihveri (ekseni) etrâfında, boşlukda dönmekdedir. Bu mihver, Erdın merkezinden geçen ve Erdın sathını [yüzeyini] iki noktada delen bir doğrudur. Bu iki noktaya (Erdın kutubları) denir. Güneşin ve yıldızların, üzerinde hareket etdikleri zan olunan küreye (Semâ küresi) denir. Güneş hareket etmez. Fekat, Erd küresi döndüğü için, güneş hareket ediyor zan ediyoruz. Etrâfımıza bakınca yer ile gök, büyük bir dâirenin kavsi üzerinde birleşmiş gibi görünüyor. Bu dâireye (Üfk-ı zâhirî hattı) denir. Güneş, sabâhları, bu hattın şark tarafından doğuyor. Semânın ortasına doğru yükseliyor. Öğle vakti, tepeye kadar yükselip, tekrâr alçalmağa başlıyor. Sonra, üfk-ı zâhirî hattının garb tarafında, bir noktadan batıyor. Üfk-ı zâhirî hattından i’tibâren en yüksek olduğu vakt (Zevâl vakti)dir. Bu vaktde, güneşin (Üfk-ı zâhirî hattından) olan yüksekliğine, güneşin (Gâye-i irtifâ’)ı denir. Semâya bakan insana (Râsıd) denir. Râsıdın ayaklarından geçen Erdın yarı çapı istikâmetine râsıdın (Şâkûl)ü denir. Râsıd, yer küresinin hâricinde herhangi bir yükseklikdeki bir M noktasındadır. ME hattı, râsıdın şâkûlüdür. Bu şâkûle dik olan düzlemlere râsıdın (Üfk düzlemleri) denir. Altı üfk düzlemi vardır: 383.cü sahîfedeki resmde 3 numaralı, Râsıdın ayaklarından geçen MF (Riyâdî üfk) düzlemi. Yer küresine temâs eden BN (Hissî üfk) düzlemi. 3– Râsıdın etrâfını çeviren (Zâhirî üfk hattı) dâiresinin [LK dâiresinin] çizildiği LK düzlemi (Mer’î üfk) düzlemi. 4– Erdin merkezinden geçen (Hakîkî üfk) düzlemi. 5– Râsıdın bulunduğu yerin en yüksek noktasının Pq zâhirî üfk hattından geçen şer’î üfk düzlemidir ki, bu düzlemin yer küresini kesdiği dâireye, bu râsıdın (Şer’î üfk hattı) denir. Bu beş düzlem, birbirlerine paraleldir. 6– Bunlara paralel olmıyan (Sathî üfk düzlemi) vardır. Râsıdın bulunduğu yer yükseldikçe, (Zâhirî üfk hattı) büyür ve hakîkî üfk hattına yaklaşır. Bundan dolayı, bir şehrde, muhtelif yükseklikler için, bir nemâzın muhtelif vaktleri olur.


 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Hâlbuki, bir şehrde, bir nemâzın tek bir vakti vardır. Bundan dolayı, nemâz vaktleri için, zâhirî üfk hatları kullanılmaz. Yükseklik ile değişmiyen (Şer’î üfk) hattından olan Pq şer’î irtifâ’ kullanılır. Her üfk düzleminin semâ küresini kesdiği dâirelere, bu üfkun (hattı) denir. Râsıdın bulunduğu yer yükseldikçe, (Zâhirî üfk hattı) dâiresi büyür. Her mahallin altı üfkundan üçü için, bir nemâzın birer vakti vardır: Hakîkî, zâhirî ve şer’î vaktler. Bunlardan herbirinin Riyâdî ve Mer’î kısmları vardır. Riyâdî vaktler, güneşin irtifâ’ından hesâb ile bulunur. Mer’î vaktler, riyâdî vaktlere 8 dakîka 20 sâniye ekliyerek hâsıl olur. Çünki ziyâ, güneşden Erda 8 dakîka 20 sâniyede gelmekdedir. Güneşi görerek de anlaşılır. Riyâdî ve hakîkî vaktlerde nemâz kılınmaz. Nemâzlar mer’î vaktlerde kılınır. Riyâdî vaktler, mer’î vaktlerin bulunmalarına vâsıta olurlar. Güneşi görenler için, bir nemâzın zâhirî mer’î vakti, görmiyenler için hesâb ile bulunan şer’î mer’î vakti kullanılır. Zâhirî mer’î vakt, güneşin ön kenârının, bu mahaldeki zâhirî üfuk hattına nazaran, bu nemâz vaktine mahsûs olan irtifâ’a geldiği görülünce başlar. Bu irtifâ’a (Zâhirî irtifâ’) ve bu vakte (Zâhirî vakt) denir. Şer’î vakt, güneşin ön kenârının, şer’î üfuk hattına nazaran, bu nemâzın irtifâ’ına geldiği hesâb ederek anlaşılır. Zâhirî üfklara nazaran olan irtifâ’ dereceleri, gündüz, güneş doğarken başlar. Gece, güneşin gurûb etdiği zâhirî üfkdan başlar. Şer’î üfk, öğleden evvel, hakîkî üfkdan evveldir. Tulû’ ve gurûb vaktlerinde güneşin irtifâ’ı sıfırdır. Fecr-i sâdık vaktinin başlaması irtifâ’ı, dört mezhebde de, üfk-ı zâhirî hattının şark tarafından -19 derecedir. Yatsı nemâzı vaktinin başlaması irtifâ’ı, İmâm-ı a’zama göre, üfk-ı zâhirî hattının garb tarafından -19 derece, iki imâma ve diğer üç mezhebe göre -17 derecedir. Güneşin merkezinin, üfk-ı hakîkîden, gâye irtifâ’ına yükseldiği görülünce, mer’î hakîkî (Zevâl vakti) olur. Güneşin ön ve arka kenârlarının gâye irtifâ’larına geldiklerindeki gölge uzunlukları aynı olup, vaktleri farklıdır. Bu iki vaktin ortalamasında, zevâlî sâat makinalarının ayârları 12 yapılır. Bu vakt, hesâb ile bulunan riyâdî zevâl vaktinden 8 dakîka 20 sâniye sonradır ve yere dik çubuğun gölgesinin en kısa olduğu vaktdir. Öğle ve ikindi vaktlerinin irtifâ’ları hergün değişmekdedir. Bu iki irtifâ’ hergün yeniden ta’yîn edilir. Bir beldede, güneşin hakîkî gâye irtifâ’ derecesi , o beldenin arz derecesinin temâmîsi ile, o günkü meyl-i şemsin cebrî toplamıdır. Güneşin kenârının, zâhirî üfuk hattından, nemâzın irtifâ’ına geldiği vakt görülemiyeceği için, fıkh kitâbları bu mer’î vaktin alâmetlerini, işâretlerini bildirmekdedir. Semâda bu alâmetleri görebilenler, nemâzlarını bu mer’î (Zâhirî vaktler)de kılar.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Güneşi veyâ zâhirî vaktlerin alâmetlerini göremiyenler ve takvîm hâzırlıyanlar, güneşin kenârının, şer’î üfuklara göre olan (riyâdî şer’î) irtifâ’lara geldiği vaktleri hesâb eder. Nemâzlarını, sâate bakarak bu (Riyâdî şer’î vaktler)de kılarlar. Sâat makinelerinin bu riyâdî şer’î vaktleri gösterdiği vakt, (mer’î şer’î) vakt olur. Nemâzlar, bu mer’î vaktlerinde kılınmış olur.
Tenbîh: Hesâb ile, güneşin, şer’î üfka nazaran irtifâ’ noktasına geldiği, riyâdî vaktler bulunmakdadır. Güneşin, bu riyâdî vakte geldiği, bu riyâdî vaktden 8 dakîka 20 sâniye sonra görülür ki, bu vakt, mer’î vaktdir. Ya’nî, mer’î vakt, riyâdî vaktden 8 dakîka 20 sâniye sonradır. Sâat makinelerinin başlangıçları, ya’nî hakîkî zevâl ve şer’î gurûb vaktlerinin sıfır olduğu vaktler, mer’î vaktler olduğu için, sâat makinelerinin ayârları, riyâdî vakt sıfır oldukdan 8 dakîka 20 sâniye sonra sıfır yapıldıkları için, sâat makinelerinin gösterdikleri riyâdî vaktler, mer’î vaktler olmakdadır.


 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Şer’î vaktler, hesâb ile bulunduğu ve takvîmlerde riyâdî vaktler yazılı olduğu hâlde, sâat makinelerinde mer’î vaktler hâline dönmekdedirler. Hesâb ile, önce güneş merkezinin, hakîkî üfk hattına göre, nemâzın irtifâ’ına geldiği (Riyâdî hakîkî vaktler) bulunmakdadır. Bunlar, sonra temkin ile mu’âmele olunarak,(riyâdî şer’î) vaktlere çevrilir. Sâat makinelerinde, riyâdî vaktlere 8 dakîka 20 sâniye ilâve etmek lâzım olmaz.
ahlak_img_1.jpg
K = Güneşin merkezinden geçen Semt düzleminin LK zâhirî üfuk hattını kesdiği nokta.
MS = Erd küresine K noktasında mümâs olan [değen] üfk–ı hissî düzlemine Râsıdın (üfk–ı sathî)si denir.
HK=Güneşin kenârının üfk-ı zâhirî hattı üzerindeki K noktasından irtifâ’ıdır. Bu irtifâ’, güneşin sathî üfka nazaran olan ZS irtifâ’ına müsâvîdir.
D = C = Ç = İnhitât-ı üfuk zâviyesi.
M = Mahallin herhangi bir yüksek yeri.
ZS = Güneşin, sathî üfka nazaran irtifâ’ını gösteren, semâdaki semt dâiresi kavsidir. Bu kavsin derecesi, HK kavsinin derecesine müsâvîdir.
O = Üfk-ı hakîkî ile üfk-ı sathînin kesişdiği doğru noktalarından biri.
1- Üfk-ı hakîkî, 2-Üfk-ı hissî, 3- Üfk-ı riyâdî, 4-Üfk-ısathî düzlemleri, 5-Üfk-ı zâhirî hattı. 6- Üfk-ı şer’î hattı.
G = Güneşin merkezinin görünüşü.
GA= Güneşin hakîkî irtifâ’ı kavsi.
B= Mahallin en alçak yeri.
ZMF= Güneşin riyâdî irtifâ’ zâviyesi.
Herhangi bir yükseklikde bulunan Râsıdın, o mahallin, ova ve deniz gibi en aşağı noktaları ile semânın birleşmiş gibi gördüğü dâireye râsıdın (Zâhirî üfuk hattı) denir. Bu dâireden geçen üfuk düzlemine bu yüksekliğin (Üfk-ı mer’î)si denir. Râsıdın bulunduğu mahallin en aşağı yerine, ya’nî Erd küresinin sathına [yüzüne] temâs eden BN üfuk düzlemine râsıdın (Üfk-ı hissî)si denir. Râsıdın bulunduğu M noktasından geçen ve Erd küresine K noktasında temâs eden [değen] MS düzlemine râsıdın, (Sathî üfuk)u denir ki, râsıdın gözünden çıkan şu’â’ istikâmetidir. Bir mahaldeki muhtelif yükseklikler için, muhtelif sathî üfuklar vardır. Herbiri için, güneşin ayrı irtifâ’ları vardır. Belli bir yüksekliğe mahsûs olan bir sathî üfuk, râsıdın şâkûlü etrâfında devr ederse Erd küresine temâs eden K noktaları, zâhirî üfuk hattını meydâna getirirler. Râsıd, mahallin en yüksek noktasında iken, zâhirî üfk hattına (Şer’î üfuk) denir. Erd küresinin merkezinden geçen AE üfuk düzlemine râsıdın (Üfk-ı hakîkî)si denir. Merkezinde Erd küresi bulunan ve üzerinde güneş ile yıldızların bulundukları düşünülen büyük küreye (Semâ küresi), şâkûlün semâ küresini deldiği noktaya, bu mahallin (Semt noktası) denir. Şâkûlden geçen sonsuz mikdârdaki düzlemlere (Semt düzlemi) denir. Güneşden geçen ZMS semt düzlemi, sathî üfuklardan birini keser. Semt düzlemleri ve sathî üfk düzlemleri M den geçdikleri için, semt düzlemleri ile sathî üfk düzlemleri birbirlerini bir doğru üzerinde keserler. Bu MS doğrusuna, (Sathî üfuk hattı) denir. Bu hat, K noktasında, EK yarı çapına amûddur, [dik]dir ve râsıdın gözünden geçer. Semt düzlemlerinin semâ küresini kesdiklerini düşünürsek, küre sathında hâsıl olan bu dâirelere, bu mahallin (Semt dâireleri) veyâ (İrtifâ’ dâireleri) denir. Bu dâireler, bu mahallin üfuk düzlemlerinden beşini dik olarak keserler. Güneşin merkezinden geçen semt dâiresinin, hakîkî üfuk düzlemini kesdiği A noktası ile güneşin merkezi arasında kalan AG kavsinin derecesine, güneşin o mahalde ve o andaki (Hakîkî irtifâ’ı) denir. Şems, her an, başka semt dâirelerinden geçmekdedir.


 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Şemsin bir Z kenârından geçen semt dâiresinin, bu kenârı kesdiği Z noktası ile hissî, mer’î, sathî ve riyâdî ve hakîkî üfuk düzlemlerini kesdiği iki nokta arasında kalan semt kavsinin derecesine, güneşin bu üfuklara göre (İrtifâ’)ları denir. Şemsin bu üfuklardan aynı irtifâ’da olduğu vaktler farklıdır. Güneş bir mahallin sathî üfkunun altına girince, ya’nî bu üfka nazaran irtifâ’ı sıfır olunca, bu üfkun her yerindeki Râsıdlar, güneşin bu üfukdan gurûb etdiğini görürler. Yüksekde bulunan Râsıd, LK kendi üfk-ı zâhirîsi hattının bir K noktasından geçen, üfk-ı sathîden gurûbunu görür. LK, Üfk-ı zâhirî dâiresinin her noktasından geçen birer sathî üfuk düzlemleri vardır. Güneşden geçen ZS semt dâiresi, bu üfuklardan birini S noktasında dik olarak keser. K noktasındaki MKO sathî üfku, Râsıdın (Sathî üfk)udur. Sathî üfuk ve MF riyâdî üfku, Râsıdın bulunduğu aynı düzlem içinde, aynı yükseklikden geçiyorlar. Fekat, aralarında bir C zâviyesi [açı] vardır. Bu açıya (İnhitât-ı üfuk zâviyesi) denir. Ahmed Ziyâ beğ diyor ki, (râsıdın bulunduğu mahallin, üfk-ı hissîden, metre olarak, irtifâ’ının kare kökü 106,92 ile çarpılınca, bu mahallin inhitât-ı üfuk açı sâniyesi olur). Yüksekdeki Râsıda nazaran güneşin gurûb etmesi, üfk-ı sathîye nazaran irtifâ’ının sıfır olmasıdır. Diğer nemâzlar zevâlden sonra oldukları için, bunların şer’î vaktleri de, bunun gibidir. Ya’nî, güneşin sathî üfka nazaran irtifâ’ları ile hesâb edilir. Güneşin sathî üfka nazaran (ZS) irtifâ’ı, Râsıdın bulunduğu mahallin şâkûlünden geçen semt dâirelerinden, güneşin kenârından geçen dâirenin kavsidir. Bu kavs, Râsıdın gözünden çıkıp, bu kavsin iki ucundan geçen iki yarım doğru arasındaki zâviyenin derecesini göstermekdedir. Bu kavse muvâzî [paralel] olarak, zâviyenin iki kenârı arasında çizilen sayısız mikdârdaki kavslerin hepsi de, güneşin bu irtifâ’ derecesini göstermekdedirler. Râsıd, bu kavslerden, sathî üfkun, üfk-ı zâhirî hattını kesdiği K noktasından geçen HK kavsini, güneşin sathî üfk hattına nazaran irtifâ’ı olarak görmekdedir. Bunun için, sathî üfka nazaran irtifâ’ olan, ZS kavsi yerine, zâhirî üfuk hattına nazaran olan, HK (zâhirî irtifâ’ı) kullanılmakdadır. Bu irtifâ’, hakîkî üfka göre olan ZA irtifâ’ı ile C inhitât-ı üfk zâviyesi toplamı kadar olmakdadır. Mer’î şer’î vaktler, bu irtifâ’ ile hesâb edilmekdedir. Şemsin zâhirî irtifâ’ı, Sekstant ve Rub’-ı dâire tahtası ile bulunmakdadır.

Erd mihverinin [ekseninin] semâ küresini kesdiği iki noktaya (Semâ kutbu) denir. Mihverden geçen düzlemlerin semâ küresinde hâsıl etdikleri dâirelere (Meyl dâireleri) denir. Erd merkezinden geçen ve mihverine amûd [dik] olan düzleme (Ekvator) sathı denir. Güneşin merkezi ile Ekvator sathı arasında kalan meyl dâiresi kavsinin derecesine (Güneşin meyli) denir.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Bir mahalde, bir meyl düzlemi ve birçok semt düzlemleri vardır. Bir mahallin şâkûlü ile Erdın mihveri, Erdın merkezinde birleşirler. Hâsıl etdikleri zâviyenin düzlemine (Nısf-ün-nehâr düzlemi) denir. Bu düzlemin semâ küresini kesdiği dâireye (Nısf-ün-nehâr dâiresi=Meridiyen), hakîkî üfku kesdiği doğruya (Nısf-ün-nehâr hattı) denir. Güneşin günlük mahrekleri, birbirlerine ve Ekvator düzlemine paralel olan dâirelerdir. Bu dâirelerin bulundukları düzlemler, Erdin mihverine ve Nıfs-ün-nehâr düzlemine dikdirler. Üfuk düzlemlerini eğik [mâil] olarak keserler. Güneş bir mahallin üfk-ı zâhirî hattı üzerinde kaldığı zemân, o mahalde şemsî gündüz olur. Güneşden geçen semt dâiresi, üfk-ı zâhirî hattını dik olarak keser. Güneş, bir mahallin Nısf-ün-nehâr dâiresi üzerine gelince, ya’nî merkezi hakîkî üfukdan gâye irtifâ’ında iken, merkezinden geçen meyl dâiresi ile, o mahallin semt dâiresi aynı olur. Bu dâirenin, güneş merkezi ile Ekvator arasındaki kavsi (Meyl), üfk-ı hakîkî arasındaki kavsi, (Hakîkî gâye irtifâ’ı) derecesi olur. Râsıd Ekvatorda ise, hakîkî üfku, Erdin mihverinden geçer. Her zemân, gece ve gündüz oniki sâat olurlar. Râsıd Kutubda ise, hakîkî üfuk düzlemi, Ekvator düzlemi ile aynı olur ve güneş, Râsıdın bulunduğu yarım kürede iken, altı ay gündüz, diğer yarım kürede olunca, altı ay gece olur. Güneşin senelik hareketini yapdığı (Husûf düzlemi), Ekvator düzlemini Erdın bir kutru [çapı] istikâmetinde keser. Aralarında dâimâ 23 derece 27 dakîkalık zâviye vardır. Güneş Ekvatorun bir tarafında iken, bu mahallerde yaz, diğer yarım kürede kış olur.
Sabâh nemâzının zemânı, dört mezhebde de, (leyl-i şer’î) sonunda, ya’nî (Fecr-i sâdık) denilen beyâzlığın şarkdaki üfk-ı zâhirî hattının bir noktasında görülmesinden, (leyl-i şemsî)nin sonuna, ya’nî güneşin üst kenârının, o mahaldeki üfk-ı zâhirî hattından doğuncaya kadardır. Beyâzlık, üst kenârı bir mahallin üfk-ı zâhirî hattına 19 derece yaklaşınca, bir noktada görülür. Oruc da bu vakt başlar. İslâm âlimleri, -19 derece irtifâ’ ile hesâb etdikleri imsâk vaktlerinin, bulutsuz ve berrak havada, üfk-ı zâhirî hattına ve sâate bakarak, beyâzlığın, üfk-ı zâhirî hattının bir noktasında başladığı vakt ile aynı olduklarını görmüşlerdir. Biz de böyle gördük. Şimdi, oruc tutmağa bu vaktlerden sonra başlıyanların orucları sahîh olmamakdadır. Dahâ sonra, irtifâ’ -18 olunca, beyâzlık bu üfuk hattı üzerine yayılır. Sabâh nemâzını bu vakt kılmak ihtiyâtlı olur. Avrupalılar, bu vakte fecr diyorlar. Müslimânların, din işlerinde, hıristiyanlara değil, islâm âlimlerine uyması lâzımdır. Beyâzlık, üfuk hattı üzerinde kırmızılığın başlamasından iki derece evvel başlar. -20 derece yaklaşınca beyâzlığın başladığını bildirenlerin de bulunduğu, İbni Âbidînde ve M.Ârif beğin takvîminde yazılı ise de, islâm âlimleri, -19 derece olduğunda ittifâk etmişlerdir.


 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Kırmızılığın yayılması, güneşin üst kenârı, üfk-ı zâhirî hattına 16 derece yaklaşıncadır. Fecr ve imsâk vakti için -16 derece irtifâ’ı kabûl etmek, islâm âlimlerine uymamak olur.
Zâhirî zuhr mahalli ile hakîkî zuhr mahalli aynı değildir. Güneşi görenler için, öğle nemâzının evvel mer’î vakti, güneşin arka kenârı zâhirî zevâl mahallinden ayrılınca başlar. Bu vakt, güneşin arka kenârının, üfk-ı şer’î hattından gâye irtifâ’ına yükseldiği vaktdir ve feyyi zevâlden, ya’nî dik bir çubuk gölgesinin, en kısa iken, uzamağa başladığını görmekle anlaşılır. Bu vakt, güneş merkezinin, o mahaldeki gündüz müddetinin ortasından [semâdaki Nısfün-nehâr dâiresinden] ya’nî hakîkî üfk hattına göre, hakîkî gâye irtifâ’ına yükseldikden, ya’nî (Hakîkî zevâl vakti)nden sonra, arka kenârının, Erd üzerindeki üfk-ı şer’î hattının garb tarafından, zâhirî gâye irtifâ’ına indiği görülünce başlar. Güneşi görenler için, nemâz vaktlerinin, [güneşin merkezinin] üfk-ı hakîkîye nazaran olan, hakîkî irtifâ’ları ile değil, arka kenârının üfk-ı şer’î hattından zâhirî irtifâ’ına geldiği, ya’nî nemâz vaktinin, hakîkî irtifâ’ına gelmesinden sonra temkin zemânı geçdiği görülünce başlıyacağı, Tahtâvînin (İmdâd hâşiyesi)nde yazılıdır. Zâhirî zuhr vaktinin, güneşin, şer’î gâye-i irtifâ’dan alçaldığı görüldüğü vakt başladığı (Mecma’ul enhür)de de yazılıdır. Etrâfımızda, bir dâire şeklinde gördüğümüz (zâhirî üfuk hattı) dâiresinin mahalli, Râsıd, en aşağı yerde iken, üfk-ı hissî üzerinde bir B noktasıdır. Semâda zâhirî gâye irtifâ’ındaki (Zâhirî zevâl mahalli) de, semâdaki zâhirî zevâl noktası olur. Râsıd, insan boyu kadar bile yükseldikce, üfk-ı zâhirî hattı, üfk-ı hissîdeki B noktasının etrâfında, nısf kutru, inhitât-ı üfuk derecesi kadar bir kavs olan, bir dâire şeklini alır ve üfk-ı hakîkîye doğru alçalır. Semâdaki, zâhirî zevâl mahalleri de, üfk-ı zâhirî hattından gâye irtifâ’ında olan noktaların, zâhirî zevâl noktası etrâfında husûle getirdikleri bir dâirenin, güneşin mahrekini kesdiği iki nokta arasındaki mahrek kavsi olur. Bu zevâl dâireleri, Nısf-ün-nehâr düzlemine dikdir ve nısf kutrları olan kavsler, inhitât-ı üfuklar kadardır. Zâhirî zevâl kavsinin başı ve sonu, güneşin günlük mahrekinin, zâhirî zevâl dâiresini kesdiği iki noktadır. Güneşin ön kenârı, birinci noktaya gelince, gölgenin kısalması fark edilmez, zâhirî zevâl vakti başlar. Arka kenârı, ikinci noktadan çıkınca, temâm olur. Bu vakt, gölgenin uzamağa başladığını görmekle anlaşılır. (Zevâl mahalli dâireleri)nden her biri, Erd üzerindeki, râsıdın bulunduğu mahalle mahsûs olan zâhirî üfuk hattı dâiresinin noktalarından aynı gâye irtifâ’ında bulunan noktalardan meydâna gelmişdir. (Şer’î zevâl vakti), güneşin ön kenârının, bu dâirelerin en dışındaki, en büyüğü üzerindeki iki noktadan birincisine geldiği vakt başlar.


 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Arka kenâr, bu dâireden ayrılırken, şer’î zevâl vakti temâm olarak (şer’î zuhr vakti) başlar. Riyâdî şer’î vaktler hesâb ile bulunarak takvîmlere yazılır. Zuhr vakti, asr-ı evvele kadar, ya’nî bir şeyin gölgesi, zevâl vaktindeki boyundan, bu şeyin boyu mikdârı uzayıncaya veyâ asr-ı sânîye, ya’nî boyunun iki misli uzayıncaya kadar devâm eder. Birincisi, iki imâma ve diğer üç mezhebe göre, ikinci vakt ise, İmâm-ı a’zama göredir.

İkindi nemâzının vakti, öğle vakti bitince başlıyarak, güneşin arka kenârı üfk-ı zâhirî hattından batıp, gayb olduğu görülünciye kadar ise de, güneş sarardıkdan sonra, ya’nî alt [ön] kenârı üfk-ı zâhirî hattına bir mızrak boyu yaklaşınca, her nemâzı kılmak ve ikindiyi bu vakte gecikdirmek harâmdır. Güneşin veyâ ziyâsının geldiği yerlerin sararması, merkezinin üfk-ı hakîkîye beş derece irtifâ’a geldiği vakt başlar. Bu vakte (İsfirâr vakti) veyâ (Kerâhet vakti) denir. [Güneşin ön kenârının üfk-ı şer’îden ayrıldığı zemân başlar.] Bu vakt, üç kerâhet vaktinin üçüncüsüdür. Türkiyede şehrlerde ikindi ezânları, iki imâma göre okunduğundan, ikindi nemâzını, bu ezândan, kışın 36 dakîka, yazın ise 72 dakîka sonra kılmalıdır ki, böylece İmâm-ı a’zama da uyulmuş olur. Arz derecesi 40 ile 42 arasındaki mahallerde, ocak ayından başlıyarak, her ay için 6 dakîka, 36 ya ilâve, kışa doğru temmuz ayından başlıyarak, 72 den tarh edilince, bu aydaki iki asr vakti arasındaki zemân farkı olur.
Akşam nemâzı, şemsî ve şer’î gecenin başlaması ile birlikde başlar. Güneş zâhirî gurûb edince, ya’nî üst kenârının Râsıdın bulunduğu mahallin üfk-ı zâhirî hattından gayb olduğu görülünce başlar. Hadîs-i şerîfde, (Gece başlayınca, orucu bozunuz! Gecenin başlaması, güneş ziyâsının, şark tarafında, en yüksek tepeden gayb olması ile olur) buyuruldu. Bu hadîs-i şerîf ve (İbni Âbidîn) ile (Tahtâvî)nin “rahmetullahi aleyhimâ” açıklamaları gösteriyor ki, güneşin zâhirî üfuk hattından gurûb etmesinin görülmediği yerlerde ve hesâb yapılırken, gurûb, güneş ziyâsının en yüksek tepeden çekildiği mer’î şer’î gurûb vaktidir. Ezânî sâat makineleri, bu vakt 12 yapılır. Akşam nemâzının vakti, şafak kararıncaya, ya’nî garbda, iki imâma ve diğer üç mezhebe göre, kırmızılık gayb oluncaya veyâ İmâm-ı a’zama göre, bundan iki derece sonra, beyâzlık gayb oluncaya kadar devâm eder. Akşam nemâzını, vaktin evvelinde kılmak sünnetdir. (İştibâk-i nücûm) vaktinden, ya’nî yıldızlar çoğaldıkdan, ya’nî güneşin arka kenârının üfk-ı zâhirî hattı altına on derece irtifâ’a indikden sonraya bırakmak harâmdır. Bu vakt ile gurûb vakti arasındaki zemân, İstanbul gibi, arzı 41 derece olan mahaller için, bir senede, 53 ile 67 dakîka arasında değişmekdedir. Hastalık, seferî olmak, hâzır ta’âmı yimek için, yıldızlar çok görülünceye kadar gecikdirilebilir.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Yatsı nemâzının vakti, İmâmeyne göre, işâ-i evvelden, ya’nî garbdaki zâhirî üfuk hattı üzerinde kırmızılık gayb oldukdan sonra başlar. Diğer üç mezhebde de böyledir. İmâm-ı a’zama göre, işâ-i sânîden, ya’nî beyâzlık gayb oldukdan sonra başlar. Şer’î gecenin sonuna, ya’nî Fecr-i sâdıkın ağarmasına kadardır. [Güneşin üst kenârı, zâhirî üfukdan 17 derece irtifâ’a inince kırmızılık, 19 derece inince, beyâzlık gayb olur.] Şâfi’î mezhebinde yatsı nemâzının âhır vakti, şer’î gecenin, ya’nî gurûb ile fecr-i sâdık arasındaki zemânın yarısına kadar diyenler vardır. Yatsıyı, şer’î gecenin yarısından sonra kılmak, bunlara göre câiz değildir. Hanefîde ise, mekrûhdur. Mâlikîde de fecre kadar kılmak sahîh ise de, şer’î gecenin üçde birinden sonra kılmak günâhdır. Öğle ve akşam nemâzlarını iki imâmın bildirdiği vaktlerde kılamıyan, kazâya bırakmayıp, İmâm-ı a’zamın kavline göre edâ etmeli, bu takdîrde, o gün ikindi ve yatsı nemâzlarını da, İmâm-ı a’zama göre kılmalıdır.
Beş vakt nemâzın ve bilhâssa sabâh ve yatsı nemâz vaktlerinin başlangıcı, her memleketin arz [Enlem] derecesine, ya’nî Hatt-ı istivâdan uzaklığına ve güneşin meyline, ya’nî ay ve günlere göre başkadır. Kutba yaklaşdıkca, fecr ve şafak vaktleri güneşin tulû’ [doğma] ve gurûb [batma] vaktlerinden uzaklaşır. Ya’nî sabâh ve yatsı nemâzlarının ilk vaktleri, birbirlerine yaklaşır. Tenvîr sathı ile Erdın mihveri arasındaki (Tenvîr zâviyesi), güneşin meyline müsâvî olduğu için, 90 - arz ≤ meyl +19 ya’nî arz dereceleri ile meyl-i şemsin toplamı, yetmişbir [90-19=71] veyâ dahâ ziyâde olan yerlerde ve zemânlarda, meselâ Parisde güneşin meyli, çok olduğu Hazîranın 12 ile 30 u arasında, şafak kırmızılığı gayb olmadan, fecrin beyâzlığı başlar. Bunun için, yatsı ve sabâh nemâzlarının vaktleri başlamaz. (Se’âdet-i Ebediyye) sahîfe 175’e bakınız! Hanefî mezhebinde vakt, nemâzın sebebidir. Sebeb bulunmazsa, nemâz farz olmaz. O hâlde, hanefî mezhebi âlimlerinin çoğu, böyle memleketlerde, bu iki nemâz farz olmaz, dedi. Ba’zı âlimlere göre ise, arz dereceleri bunlara yakın yerlerdeki veyâ böyle bir yerde, böyle zemânların başlamadan evvelki günlerdeki vaktlerinde kılmalıdır.
Nehâr-ı şer’înin, ya’nî oruc zemânının dörtde birine, ilm-i nücûm âlimleri, ya’nî astronomi âlimleri, (Dühâ) vakti diyor. Bu vakt, kerâhet zemânının sonudur. Din âlimleri, bu vakte (İşrak vakti) ya’nî kuşluk zemânının başladığı vaktdir, diyorlar. Dühâ vaktinde güneş merkezinin üfk-ı hakîkîden irtifâ’ı beş derecedir. Alt kenârı, üfk-ı mer’îden bir mızrak boyu irtifâ’ındadır. Dühâ vakti, güneşin tulû’undan takrîben 40 dakîka sonradır. Bu iki vakt arasındaki zemân, (Kerâhet zemânı)dır.


 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Dühâ vakti olunca, hergün iki rek’at (İşrak nemâzı) kılmak sünnetdir. Bu nemâza (Kuşluk nemâzı) da denir. Bayram nemâzı da, bu vaktde kılınır. Nehâr-ı şer’înin yarısı, (Dahve-i kübrâ) vaktidir. Ezânî Fecr vaktinin yarısı, Dahve-i kübrâ vaktidir. Vasatî sâate göre, gece yarısından i’tibâren imsâk ve iftâr vaktleri toplamının yarısıdır.
Öğle ve ikindi nemâzlarının vaktlerini kolayca anlamak için, Muhammed Ma’sûm-i Fârûkî Serhendînin talebesinden Abdülhak Sücâdilin “rahmetullahi aleyhimâ” yazmış olduğu, fârisî (Mesâil-i şerh-ı Vikâye) kitâbının Hindistânda Hayderî matbaasında 1294
[m. 1877] senesi baskısında ve (Mecma’ul-enhür)de şöyle yazıyor: Güneş gören düz bir yere, bir dâire çizilir. Bu dâireye (Dâire-i hindiyye) denir. Dâirenin ortasına, dâire kutrunun [çapının] yarısı kadar uzun, düz bir çubuk dikilir. Çubuğun tepesi dâirenin üç muhtelif noktasından aynı uzaklıkda olmalıdır ki, tam dik olsun! Bu dik çubuğa (Mikyâs) denir. Bu mikyâsın gölgesi, sabâhları, dâirenin dışına kadar uzundur ve garb tarafındadır. Güneş yükseldikce, ya’nî irtifâ’ı artdıkça gölge kısalır. Gölgenin dâireye girdiği noktaya işâret konur. Öğleden sonra şark tarafında, dâireden dışarı çıkar. Çıkdığı noktaya da bir işâret konur. Dâire çenberi üzerindeki bu iki işâret arasında kalan kavsin [yayın] ortası ile, dâirenin merkezi arasına düz bir hat çizilir. Bu hat, o mahallin (Nısf-ünnehâr hattı) olur. Nısf-ün-nehâr hattının istikâmeti, şimâl ve cenûb cihetlerini gösterir. Güneşin doğduğu tarafa dönen kimsenin sol omuzu, şimâl cihetidir. Güneşin ön kenârı, üfk-ı zâhirî hattından, gâye irtifâ’ına yükselince, (Zâhirî zevâl vakti) başlar. Bundan sonra gölgenin uzayıp kısaldığı his edilmez. Gölgenin en kısa uzunluğuna (Fey-i zevâl ) denir. Arka kenâr, alçalmağa başlıyarak, sathî üfka [zâhirî üfuk hattına] nazaran gâye irtifâ’ına gelince, (Zâhirî zevâl vakti)nin sonu ve (Zâhirî zuhr vakti) olur. Gölgenin uzamağa başladığı görülür. Zâhirî zevâl zemânının, ya’nî gölgenin kısalmasının sonu ile uzamağa başlaması arasındaki zemânın ortasında, güneşin merkezi, semâdaki Nısf-ün-nehâr dâiresi üzerine geldiği mer’î vakt olup, hakîkî üfukdan gâye irtifâ’ında olur. Bu an gündüz ortası, ya’nî (Mer’î hakîkî zevâl vakti)dir. Bu mer’î hakîkî zevâl vaktinde, hakîkî zevâlî sâat 12 dir. 12 ile ta’dîl-i zemânın cebrî toplamı, gündüzün başlangıcı yapılmakdadır. Bu vakt, mahallî, vasatî zevâlî sâat 12 yapılır. Zevâlî sâat makinelerinin başlangıcıdır. (Hakîkî mer’î zevâl vakti), güneşin zevâle geldiği (riyâdî zevâl vakti)nden 8 dakîka 20 sâniye sonradır. Çünki, güneşin ziyâsı, Erda 8 dakîka 20 sâniyede gelmekdedir. Hesâb ile bulunan riyâdî nemâz vaktlerine 8 dakîka 20 sâniye eklenerek, mer’î vaktlere çevrilir.


 
Üst Alt