Eski Türklerde Şenlik Geleneği

TÜRKOĞLU

Aktif Üyemiz
Şenlik
Şenlik
Şenlik geleneğinin ilk Türk topluluklarından bugüne değin süren rolü incelendiğinde, toplumsal yapının devam ettirilmesinde kazandırdıkları bütünleştirici işlev öne çıkmaktadır.

Türkler, iyi ve temiz bir ruhun, güçlü ve cesur insanda bulunacağına inanıyorlardı. Doğum, ölüm, evlenme, tanrıdan yardım, ihsan dilenmek, ihsan için şükran arz etmek, ölüleri anmak, hastaların sağlığa kavuşmaları, çocuğun dünyaya gelmesi, verimli hasat gibi özel günler ve dini ayinlerde her zaman şenlik kültürü ilgili biçimlemeler ortaya çıkardı. Dini ayinlerde, örneğin bir ölünün gömülme töreninde kabile bireylerinin ölünün yasıyla içine kapanıp güçten düşmeleri engellenmek istenirdi. Önce ölünün bulunduğu çadır merkez olmak üzere, çevresindeki geniş alanda belli sayıda tur atılan at yarışı yapılır, sonra çadırın önünde güreş tutulurdu. Daha sonra da ölenin en çok sevdiği atları kurban edilir, etleriyle ziyafet verilirdi. Ziyafette çeşitli danslar yapılır, bu danslarda elde genelde kılıç olurdu. Yaşamlarının bir parçası olan dansta ritim hareketlilik ve toplu davranış büyük haz verirdi. Ölünün gömülmesinden sonra da, çeşitli gösteriler ve yarışmalar devam ederdi. Ayrıca gelenekselleşmiş düzenlemeler de şenlikler için ortam hazırlardı. Örneğin Orta Asya Türklerinde “Kut-ay” şöleni ya da “Huday Yolu” diye bilinen gelenek; toplumda hayır yapmak isteyenlerin herkese açık ziyafet ve şölenler düzenlemesiydi.

At yarışları, güreşler, ip cambazlığı gibi sanatlar Huday Yolunun başlıca gösterilerini oluştururdu. Bu gösteriler tamamlandıktan sonra, konuklara başta pilav olmak üzere çeşitli temekler sunulurdu.

Eski Türkler ölülerine de büyük saygı gösterirlerdi. Bir ölüm sonrasında, ölen kişinin toplumdaki saygınlığına göre 3 ile 40 gün arasında süren, Yuğ denilen bir tören yapılırdı. Törene katılanlar maddi durumlarına göre beraberlerinde at, sığır, koyun, yağ ve un getirerek katkıda bulunurlardı. Yuğ, ölünün ruhuna saygı için verilen ziyafet ve müsabakalardan oluşan bir şölendi. Burada amaç, ölülerin yaslarıyla toplumun üzüntüden hareketsiz, bitkin ve yılgın olmalarını önlemekti. Ayrıca, bununla ölünün ruhunun huzur bulunacağına inanılırdı. Önce ölünün bulunduğu çadır merkez olmak üzere, çevresindeki geniş alanda belli sayıda tur atılan at yarışı yapılır, sonra çadırın önünde güreş tutulurdu. Daha sonra da ölenin en çok sevdiği atları kurban edilir, etleriyle ziyafet verilirdi. Ziyafette çeşitli danslar yapılır, bu danslarda elde genelde kılıç olurdu. Yaşamlarının bir parçası olan dansta ritim hareketlilik ve toplu davranış büyük haz verirdi. Ölünün gömülmesinden sonra da, çeşitli gösteriler ve yarışmalar devam ederdi.

Eski Türklerdeki tezat gibi görünen bu durum, Osmanlı kültürel yapısındaki geleneksel şenliklerde de görülmektedir.

Sadece zaferlerde değil, yenilgilerde de günler süren şenlikler düzenlenir, toplumun moral ve motivasyonu her zaman yüksek tutulmaya çalışılırdı. Ayrıca gelenekselleşmiş düzenlemeler de şenlikler için ortam hazırlardı. Örneğin Orta Asya Türklerinde “Kut-ay” şöleni ya da “Huday Yolu” diye bilinen gelenek; toplumda hayır yapmak isteyenlerin herkese açık ziyafet ve şölenler düzenlemesiydi.

At yarışları, güreşler, ip cambazlığı gibi sanatlar Huday Yolunun başlıca gösterilerini oluştururdu. Bu gösteriler tamamlandıktan sonra, konuklara başta pilav olmak üzere çeşitli temekler sunulurdu. Önemli olan sevincin paylaşılması, heyecanın toplumsallaşmasıydı. Burada maksat, Tanrı’dan yardım, merhamet, mağfiret ve ihsan dilemek yahut da yaptığı ihsanlar için şükran arz etmektir.

At rengine göre ordu oluşturan, atla böylesine bütünleşen, özdeşleşen büyük bir toplumun at yarışı, atla ilgili beceri ve estetik gösterileri yapmaları tabii ki vazgeçilmezdi. Türkler için at kutsal bir hayvandı. At sayesinde uzak mesafelere gidebiliyorlar, savaşabiliyorlardı. Yöneticiler ile atları o derece bütünleşmişlerdi ki mezarlarına atları ile birlikte gömülüyorlardı. At sayesinde göğe de uçacakları ve Gök Tengriye ulaşacakları inancı hakimdi. İp cambazlığının da eski Türk kültüründeki yeri kutsaldı. İp cambazları giydikleri turkuaz renkli bol elbiseleri ile göğe yükselişi temsil ederlerdi. Bu uygulama Orta Asya’daki Türk topluluklarında halen devam etmekte, ip cambazları dualarla ipe çıkmaktadır. İp cambazları, terazi adı verilen bir değneğin yardımıyla, iki ağaç arasına çok iyi gerilmiş bir ip üzerinde akıl almaz hareketler yaparlardı. Özellikle kurban bayramlarında cambazların ipte kurban kesmeleri ip cambazları için bir adetti. Evliya Çelebi seyahatnamesinde döneminin ip cambazlarını ve olimpiyat niteliğindeki karşılaşmalarına oldukça geniş bir yer vermiştir.

Oğuz, “oklar aşireti” ya da “ok erleri” anlamındadır. Oğuz Türkleri de, devletlerini at üzerinde kurdular. Oğuz beyleri, boyları ile dağda yaylamakta, ırmak ve çay boylarında kışlamaktaydılar. Yani, tam bir göçerdiler. Oğuzlar, Asya bozkırlarında dünyanın en çok at yetiştiren toplumu oldular. Halen Anadolu’nun bazı bölgelerinde yaşamlarını sürdüren Yörüklerde, Oğuzların birçok uzantısı açık bir biçimde görülmektedir.

Eski Türkler olarak adlandırılan devletlerden, Osmanlı İmparatorluğu’na geçiş bölümünde, Selçuklu Türkleri yer alır. Gerek Büyük Selçuklu Devleti, gerekse Anadolu Selçuklu Devletinde Oğuz töreleri tam anlamıyla yaşanmaktadır. Bu törelerden biri de Alpliktir. Alp; cesaret, güçlülük, beceri, zeka ve hünerin birleşik temsilidir. Her Türk genci “Yiğit”tir. Ancak Alplik, yiğitliğin de üzerinde bir semboldü ve bu nedenle, her yiğit Alp olarak kabul edilmezdi. Selçukluların bir diğer tutkusu olan cirit ise, bir yiğitlik, mücadele ve heyecan ortamı olarak kabul edilirdi.

Evet, tarihi oklarıyla delip geçen, atlarıyla aşıp gelen Türkler, Hunlardan Anadolu Selçuklularına değin çok sayıda devlet kurdular. İç Asya’da gelişen bozkır kültürünü, büyük kitle hareketleriyle tüm Asya’ya, Küçük Asya’ya, Kuzey Afrika’ya ve Avrupa’nın içlerine kadar taşıdılar.

1285 yılında Osman Gazi’nin Karaman Emiri’nin kızı ile evliliği ve sonrasında 1298 yılında Orhan Gazi’nin Nilüfer Hatun ile evlilikleri münasebetiyle düzenlenen şenliklerle başlayan Osmanlılardaki şenlik geleneği, devletin son devirlerine kadar sürmüştür. Önceleri Ahi teşkilatı içinde yer alan meslek örgütlerince kotarılan enlikler, imparatorluk döneminde bağımsız bir meslek locasına dönüştürülerek konusunda uzman binlerce sanatçının ve zanaatkârın aylarca çalışarak her defasında farklı gösteri ve törenler tertip ettiği büyük bir organizasyona dönüşmüştür. Tarihi boyunca yüzlerce şenliğe sahne olan Osmanlı eğlence anlayışındaki son büyük kutlama; İkinci Abdülhamit’in düzenlediği şenlik olmuştur.

Eski Türk topluluklarında, şenlik düzenleme geleneğindeki görkemli törenler ve şölenlerle devlet ve toplum arasındaki güven duygusunun pekiştirilmesi sağlanmış, her kesimden halkın bir araya gelmesi ile çok kültürlü bir toplum yapısının egemen olduğu Türk devletlerinde toplumsal barışın tesis edilmesinde seyirlik sanatlar ve şenlikleri oldukça etkili olmuştur. Ayrıca şenliklerde düzenlenen muazzam esnaf alayları, dönemin teknolojisini şaşırtıcı bir görsel şölene dönüştüren gösteriler, büyük zaferlerin canlandırıldığı coşkun savaş oyunları, on binlerin doyurulduğu ziyafetler devletin ekonomik, askeri ve teknolojik gücünün de göstergesi olmuştur.
Merve Sultan BOZOĞLU
 
Üst Alt