Allah-kul ilişkisinin derin boyutlari

Nur Hanım

Aktif Üyemiz
ALLAH-KUL İLİŞKİSİNİN DERİN BOYUTLARI



ÖLÜM VE ALLAH’IN MÜ’MİN KULUNA KARŞI DUYARLILIĞI

Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor; Rasulullah (Ona Binler Selam) buyurdu ki: “Yüce ALLAH şöyle buyurdu: ‘Ben yapacağım bir şeyde Mü’min kulumun ruhunu almadaki tereddüdüm kadar hiç tereddüde düşmedim. O ölümü sevmez, Ben de onun sevmediği şeyi sevmem.” (Buhari, Rikak, 38)

AÇIKLAMA: ALLAH’ın “tereddüde düşmesi” insanlardan tamamen farklıdır. Burada mecazi anlam kastedilmektedir. Amaç, konunun herkes tarafından ve kolaylıkla anlaşılmasını sağlamaktır. Bunun benzeri Kur’an’da da çok sayıda ifade ve anlatım bulunur ki bu durumu İslam alimleri “tenezzülat-ı ilahiye” yani ALLAH’ın, kullarının iyiliği için bir şeyi Kendine yakışan biçimiyle değil de kullarının anlayabileceği şekilde anlatması olarak isimlendirmişlerdir.





ALLAH’IN KULU HİMAYESİNE ALMASINA VE CENNETE KOYMASINA SEBEP OLAN ÜÇ ÖZELLİK

Hz. Cabir anlatıyor; Rasulullah (Ona Binler Selam) buyurdu ki: “Üç şey vardır ki bunlar kimde bulunursa, ALLAH onun üzerine himayesini açar ve onu Cennete koyar: Zayıflara yumuşak davranmak, anne-babaya şefkat göstermek, kölelere ihsanda bulunmak.” (Tirmizi, Kıyamet, 49)

AÇIKLAMA: Bu hadiste sayılan davranış özelliklerinin arada bir yapılan cinsten olmayıp süreklilik kazanmış ve o insanda bir kişilik özelliği haline dönüşmüş olması gerekir. Ayrıca günümüzde köleler yerine kişinin emri altında çalışan işçi ve ücretliler anlaşılmalıdır.



KENDİLERİNE YARDIM EDİLMESİ ALLAH’IN ÜZERİNE BİR HAK OLAN ÜÇ KİŞİ

Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor; Rasulullah (Ona Binler Selam) buyurdu ki: “Üç kimse vardır ki bunlara yardım ALLAH üzerine bir haktır: ALLAH yolunda cihad eden, borcunu ödeyip hürriyetini elde etmek isteyen (köle), iffetini korumak niyetiyle evlenmek isteyen.” (Tirmizi, Fezailu’l-Cihad, 20)



ALLAH’IN SEVDİĞİ VE SEVMEDİĞİ ÜÇ KİŞİ

Hz. Ebu Zerr anlatıyor; Rasulullah (Ona Binler Selam) buyurdu ki: “Üç kişi vardır ALLAH onları sever; üç kişi de vardır ALLAH onlara buğz eder. ALLAH’ın sevdiği üç kişiye gelince: (Birincisi) Bir adam bir topluluğa gelir, onlardan ALLAH adına bir şeyler ister (ama bunu) kendisiyle onlar arasındaki bir akrabalık ya da yakınlık nedeniyle istemez. Onun başvurduğu kimseler, istediğini vermezler. İçlerinden biri ise o topluluğun arkasına kayıp isteyen kimseye gizlice ihsanda bulunur. (Öyle gizli verir ki) onun verdiğini sadece ALLAH ile ihsanda bulunduğu adam bilir.

(İkincisi) Bir topluluk yoldadır. Gece boyu da yürürler. Derken uyku her şeyden değerli bir hal alır. Konaklarlar. Bir adam kalkıp Bana karşı tevazu ile yakarışta bulunur, ayetlerimi okur.

(Üçüncüsü) Bir askeri birliğe katılmıştır. Birlik düşmanla karşılaşır ve hezimete uğrar. Ancak o ilerler ve öldürülünceye veya başarıncaya kadar savaşmaya devam eder.

ALLAH’ın buğz ettiği üç kişiye gelince, bunlar: Zina eden ihtiyar, kibirli fakir ve zalim zengindir.” (Tirmizi, Cennet, 25)

AÇIKLAMA: Buğz edilen kişilerin ortak özellikleri, adeta kendilerini zorlayarak fıtratlarının gereğinin zıddını yapmalarıdır. Çünkü ihtiyarlık fıtratı zinadan, fakirlik fıtratı kibirden, zenginlik fıtratı ise zulümden uzak durmayı gerektirir.



MAHŞER MEYDANINDA ALLAH’IN KENDİ GÖLGESİNE ALACAĞI YEDİ İNSAN TİPİ

Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor; Rasulullah (Ona Binler Selam) buyurdu ki: “Yedi kişi vardır ki ALLAH onları hiçbir gölgenin olmadığı Kıyamet Günü’nde Kendi gölgesinde gölgeler: (Bunlar) Adalet sahibi yönetici; ALLAH’a ibadet içinde yetişen genç; mescidden ayrıldıktan sonra tekrar dönünceye kadar kalbi mescide bağlı olan kimse; birbirlerini ALLAH için seven, ALLAH rızası için bir araya gelip, ALLAH rızası için ayrılan iki kişi; güzel ve toplum içerisinde statü sahibi bir kadın tarafından davet edildiği halde ‘Ben ALLAH’tan korkarım’ deyip bu daveti reddeden kimse; ALLAH’ı tek başına zikrederken gözlerinden yaş akıtan kimse.” (Buhari, Ezan, 36)



ALLAH’IN SALİH KULLARINA VERDİĞİ DEĞER

Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor; Rasulullah (Ona Binler Selam) buyurdu ki: “Kıyamet Günü Aziz ve Celil olan ALLAH şöyle buyuracak: ‘Ey Ademoğlu! Ben hasta oldum sen Beni ziyaret etmedin!’

Kul diyecek: ‘Ey Rabbim! Sen Alemlerin Rabbi iken ben Seni nasıl ziyaret edebilirim?!’

Yüce Rabb diyecek: ‘Bilmedin mi falan kulum hastalandı, fakat sen onu ziyaret etmedin, bilmiyor musun? Eğer onu ziyaret etseydin, yanında Beni bulacaktın!’

Yüce Rabb diyecek: ‘Ey Ademoğlu! Ben senden yiyecek istedim ama sen Beni doyurmadın!?’

Kul diyecek: ‘Ey Rabbim! Ben Seni nasıl doyururum. Sen ki Alemlerin Rabbisin!’

Yüce Rabb diyecek: ‘Benim falan kulum senden yiyecek istedi. Sen onu doyurmadın. Bilmez misin ki, eğer sen ona yiyecek verseydin Ben onu yanımda bulacaktım.’

Yüce Rabb diyecek: ‘Ben senden su istedim, Bana su vermedin?!’

Kul diyecek: ‘Ey Rabbim! Ben Sana nasıl su içirebilirim? Sen ki Alemlerin Rabbisin!’

Yüce Rabb diyecek: ‘Falan kulum senden su istedi. Sen ona su vermedin. Bilmiyor musun, eğer ona su verseydin, bunu Benim yanımda bulacaktın!?” (Müslim, Birr, 43)



ALLAH HANGİ MALA NASIL MUAMELE EDER

Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor; Rasulullah (Ona Binler Selam) buyurdu ki: “Kim ödemek arzusu ile insanların parasını alır ise ALLAH (onun borcunu) öder. Kim de batırmak niyetiyle insanların parasını alır ise ALLAH onu helak eder.” (Buhari, İstikraz, 2)



ALLAH VE ZULME UĞRAYANIN DUASI

Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor; Rasulullah (Ona Binler Selam) buyurdu ki: “ALLAH, (zulme uğrayanın) duasını bulutların üzerine çıkarır ve onlara sema kapıları açılır ve Yüce ALLAH:

‘İzzetime yemin olsun! Vakti uzasa da duanı mutlaka kabul edeceğim!’ buyurur.” (Tirmizi, Cennet, 2)



ALLAH’IN RAHMETi VE CENNET’E EN SON GİRENİN HALİ

Hz. Muğire bin Şu’be anlatıyor; Rasulullah (Ona Binler Selam) buyurdu ki: “Hz. Musa (ALLAH’ın Selamı Üzerine) Rabbine sordu:

‘Derece itibariyle Cennet halkının en düşüğü nasıldır?’ Yüce Rabb buyurdu:

‘O, bütün Cennet halkı Cennet’e girdikten sonra gelecek biridir ki kendisine: ‘Cennet’e gir!’ denilir. O kişi:

‘Ey Rabbim nasıl gireyim? Herkes yerlerine yerleşti, bütün Cennet tutuldu!’ der. Ona şu cevap verilir:

‘Sana dünya hükümdarlarından birinin mülkü kadar mülk verilmesine razı mısın?’ O:

‘Rabbim razıyım!’ der. Yüce Rabb:

‘Bu sana verilmiştir. Ve onun da bir katı ve onun da bir katı ve onun da bir katı ve onun da bir katı…’ O kişi beşinci de:

‘Ey Rabbim razı oldum (yeter)!’ der. Yüce Rabb:

‘Bunlarla beraber daha on katı da sana verildi. Ayrıca gönlün her ne isterse, gözün neden zevk alırsa… Hepsi sana verilmiştir!’ buyurur. O kişi:

‘Rabbim razı oldum (yeter)!’ der. (Ve Hz. Musa tekrar sordu):

‘Ya derecesi en üstün olan?’ (ALLAH cevap verdi):

‘İşte irade ettiklerim bunlardı. Onların keramet fidanlarını kendi elimle diktim ve üzerlerine mühür vurdum. Onlara hazırladığımı, ne bir göz görmüş ne bir kulak işitmiştir. Hiçbir insanın kalbine de o şeylerle ilgili bir bilgi gelmemiştir.” (Müslim, İman, 312)



Hz. Abdullah bin Mes’ud anlatıyor; Rasulullah (Ona Binler Selam) buyurdu ki: “Cennet’e en son giren kimse bazen yürür, bazen ağlar. Ateş de arada sırada onu yalar geçer. Cehennem’i tamamen geçince dönüp ona bir bakar ve:
‘Beni senden kurtaran ALLAH münezzehtir! Yüce ALLAH bana hiç kimseye vermediği şeyi verdi’ der. Derken ona bir ağaç gösterilir. O:

‘Ya Rabbi’ der, ‘beni şu ağaca yaklaştır da altında gölgeleneyim, suyundan içeyim!’ Yüce ALLAH:

‘Ey Ademoğlu! Dilediğini versem Benden başka bir şey istemezsin değil mi?’ der. O kişi:

‘Ey Rabbim! Bundan başka bir şey istemeyeceğim!’ der ve başka bir şey istemeyeceğine söz verir. Rabbi de onun özrünü kabul eder. çünkü o sabredemeyeceği şeyi görmüştür. Onu ağaca yaklaştırır. Kişi, ağacın gölgesinde gölgelenir, suyundan içer. Sonra ona öncekinden de daha güzel bir ağaç gösterilir. Dayanamayıp:

‘Ey Rabbim! Beni şuna yaklaştır, gölgesinde gölgeleneyim, suyundan içeyim, artık Senden başka bir şey istemeyeceğim!’ der. Yüce ALLAH:

‘Ey Ademoğlu! Bana öncekinden başkasını istememeye söz vermemiş miydin? Ben seni ona yaklaştıracak olsam başka şeyler de isteyeceksin!’ der. O kişi artık başka bir şey istemeyeceğine dair söz verir. Rabbi de onun özrünü kabul eder. Çünkü o, sabredemeyeceği şeyi görmüştür. ALLAH kişiyi o ağaca da yaklaştırır. Ve kişi onun gölgesinde de gölgelenir, suyundan içer.

Sonra ona Cennet’in kapısının yanında bir ağaç yükseltilir. Bu ağaç, diğer ikisinden daha güzeldir. O kişi yine:
‘Ey Rabbim! Beni şuna yaklaştır da gölgesinde gölgeleneyim, suyundan içeyim, Senden başka bir şey istemiyorum!’ der. Yüce Rabb:
‘Ey Ademoğlu! Sen öncekinden başka bir şey istemeyeceğine de Bana söz vermemiş miydin?’ der. O kişi:
‘Evet Rabbim! Senden başka bir şey istemeyeceğim’ der. Rabbi onun özrünü kabul eder. çünkü o sabredemeyeceği bir şey görmüştür. Onu bu ağaca da yaklaştırır. Kişi o ağaca yaklaştırılınca Cennet halkının seslerini duyar. (Dayanamayıp):

‘Ey Rabbim! Beni Cennet’e sok!’ der. Yüce Rabb:
‘Ey Ademoğlu’ Beni senden kurtaracak şey nedir! Sana dünya kadarını ve beraberinde bir o kadarını daha versem razı olur musun!’ der. O kişi:
‘Ey Rabbim! Benimle alay mı ediyorsun? Sen ki Alemlerin Rabbi’sin!’ der.

(Hadisi rivayet eden) Abdullah bin Mes’ud, bu noktada güldü ve:

‘Niye güldüğümü sormuyor musunuz?’ dedi. İnsanlar:

‘Niye güldün söyle?’ dediler. O:

‘Rasulullah da (Ona Binler Selam) böyle gülmüştü. ‘Niye güldünüz?’ diye sorulduğunda da’:
‘Alemlerin Rabbi’nin, o kişi: ‘Sen ki Alemlerin Rabbi’sin, benimle alay mı ediyorsun?’ deyince gülmesine gülüyorum!’ dedi. Yüce ALLAH:
‘Ben, seninle alay etmiyorum. Fakat Ben, Şanı Yüce Olan’ım. Dilediğimi yapmaya gücü yetenim.’ buyurdu.” (Müslim, İman, 310)



ALLAH’IN EN ÇOK BUĞZ ETTİĞİ ERKEK?

Hz. Aişe anlatıyor; Rasulullah (Ona Binler Selam) buyurdu ki: “ALLAH’ın en çok buğz ettiği erkek, şiddetli düşmanlık eden hasımdır.” (Buhari, Ahkam, 34)



MÜLKÜ SADECE ALLAH’TAN BEKLEMENİN PEŞİN MÜKAFATI

Said bin Müseyyeb: Kim zenginliği ALLAH’tan isterse, insanlar ona muhtaç olur. (Edisyon, ALLAH Dostları, 2, 184)



ALLAH ZİKRİNİN EN DEĞERLİ OLDUĞU YER

Ebu Ubeyde bin Abdullah bin Mesud: Kişi namazda iken kalbiyle ALLAH’ı zikrederse büyük sevap kazanır. Çarşıda iken ALLAH’ı zikretmek için dudaklarını oynatması daha büyük sevaptır. (Edisyon, ALLAH Dostları, 4, 200)



KULUN ALLAH KATINDAKİ YERİNİ ANLAMASI İÇİN İNCE BİR ÖLÇÜ

Said bin İsmail el-Hiri: Kulun ALLAH katında değerli biri olduğunun işareti, ALLAH’a itaat etmesi ve aynı zamanda geri çevrilmekten korkuyor olmasıdır. Değersiz olduğunun işareti ise hem ALLAH’a isyan etmesi hem de O’nun katında makbul biri olmayı ummasıdır. (Edisyon, ALLAH Dostları, 6, 128)



GERÇEK ALİMİN BİRİNCİ ÖZELLİĞİ

Amir bin Şerahil eş-Şa’bi: Alim, ALLAH’tan korkandır. (Edisyon, ALLAH Dostları, 4, 95)



ALLAH’A YAKIN OLMAYI ENGELLEYEN GİZLİ BİR TEHLİKE

Ebu Yezid el-Bestami: ALLAH kuluna lezzeti nasib eder; ama kulun sevinci büyük olur ve şımarırsa onu yakınlığın hakikatinden (Hakikatü’l-Kurb) alıkoyar. (Edisyon, ALLAH Dostları, 6, 132)



YARDIMCISI SADECE ALLAH OLANLAR

Bilal bin Sa’d: Ey insanlar! Yardımcısı sadece ALLAH olan (zayıf, güçsüz, yetim, zavallı) insanlar hususunda ALLAH’tan korkun! (Edisyon, ALLAH Dostları, 6, 276)



MÜ’MİNİN HÜZÜNLENMESİNİN GERÇEK SEBEBİ

ALLAH’ın Kulu ve Elçisi Hz. Muhammed: ALLAH, hüzünlü olan tüm gönülleri sever. (Ebu Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, 6, 88)



ALLAH ZİKRİNİ SÜREKLİ KILABİLMEK İÇİN

İbnu’l-Katib Ebu Ali el-Hasan: Yüce Rabbimiz, Zat’ının anılmasından lezzet alma hissini bir kuluna nasib ettiğinde o kul sevinir ve şükrederse, ALLAH ona iyice yakın olur. ama kul şükretmezse Yüce Rabbimiz, zikrullahı bu tembel kulun ağzından alır. Onu ALLAH zikrinin tadından mahrum bırakır. (Edisyon, ALLAH Dostları, 6, 456)



ALLAH’IN SEVDİĞİ VE İNSANLARIN SEVDİĞİ

Ebu Bekir el-Verrak: Seni ALLAH’a yaklaştıracak şey, sadece ALLAH’tan istemen, sadece O’na yalvarmandır. Seni insanlara yakın ve onlar nezdinde itibarlı kılacak şey ise, onlardan hiçbir şey istememendir. (Edisyon, ALLAH Dostları, 6, 222)



ALLAH’A SADECE ALLAH SAYESİNDE YAKIN OLUNUR

Ahmed bin Ebi’l-Havari: ALLAH’a yaklaşmada ALLAH’tan başka gerçek bir klavuz. Sizin öğrene durduğununz ilim ve kitaplar sadece hizmetin adabını öğretmektedirler. (Edisyon, ALLAH Dostları, 6, 394)



KORKTUKLARIMIZIN KALBİ DE ALLAH’IN ELİNDE

Bir adam Ebu Bekir el-Varrak’a: “Ben falancadan korkuyorum!” dedi. O, şöyle cevap verdi: “Ondan korkma! Zira onun kalbi de senin yalvardığın ALLAH’ın elindedir.” (Edisyon, ALLAH Dostları, 6, 222)



EN ÖNEMLİ NİMET

İnsanlar, Abdullah bin Şevzeb’ten sordu: “Hangi nimet en önemli ve en güzeldir?” O, cevap verdi: “ALLAH’ın bize verip de, birbirimizden gizli kıldığı nimetler.” (Edisyon, ALLAH Dostları, 6, 360)



DERİNDEKİ NİMETİ DE GÖRMEK

Ebu’d-Derda: Kim ALLAH’ın kendi üzerindeki nimetini görmez ve bunu sadece yeme içmeyle sınırlı sayarsa, anlayış keskinliği azalır. (Edisyon, ALLAH Dostları, 6, 241)



NİMETLERİN ALINMASI TEHLİKESİ

Zünnun el-Mısri: Nimetler, kadr ü kıymetini bilmeyen kişiden, ansızın, ummadığı ve anlamadığı bir şekilde çekilip alınır! (Edisyon, ALLAH Dostları, 6, 445)



tevekkelallah_300x300DÜNYANIN GERÇEK ANLAMI

Hasan es-Süleymi: Dünya, Mü’minin Rabbine giden bineğidir. Mü’min onun üzerinde Rabbine intikal eder. onun için bineklerinizi tımar ediniz ki; sizi Rabbinize ulaştırsın. (Edisyon, ALLAH Dostları, 5, 256)



ZİKRULLAH İÇİN GEREKLİ BİR İNCELİK

Kasame bin Züheyr: Kalplerinizi dinlendirin ki, zikrin manasını idrak etsin. (Edisyon, ALLAH Dostları, 5, 132)



EN BÜYÜK DİRENÇ KAYNAĞI OLARAK ALLAH SEVGİSİ

Amir bin Abd-i Kays: ALLAH’ı öyle sevdim ki, O her musibeti bana kolay kıldı ve her hükmüne beni razı etti. (Edisyon, ALLAH Dostları, 5, 32)



TAKVA BAŞKALARINI RAHATSIZ ETMEMELİ

Eyyub es-Sahtiyani: Kişi ALLAH’tan korksun. Eğer zahidlik (dünya nimetlerinden uzak durma) yaparsa, zühdüyle insanlara işkence etmesin. Kişinin zühdünü gizlemesi, ilan etmesinden daha hayırlıdır. (Edisyon, ALLAH Dostları, 5, 194)



YALNIZ KALINCA DA GÜNAH İŞLEMEMEK

ALLAH’ın kulu ve Elçisi Hz. Muhammed (Ona Binler Selam): ALLAH korkusu hikmetin başıdır. Vera (günahlardan çekinmek), amellerin efendisidir. Yüce ALLAH, yalnız kaldığında kendini günahtan sakındırabilecek bir ‘vera’ı olmayan adamın diğer amellerine bakmaz, aldırış bile etmez. (Ebu Nuaym’ın Hilyetü’l-Evliyası’ndan aktaran; Edisyon , ALLAH Dostları, 5, 183)



GİZLİ GÜNAHLARIN ACİL CEZASI

Fudayl bin İyad: Kul, kimse farkında olmadan, gizli bir yerde ALLAH’ın (Şanı En Yüce) emirlerine karşı gelip O’na isyan ederse, ALLAH, Mü’minlerin kalbine, ona karşı kızgınlık (buğz) yerleştirir de, o bunun farkında olmaz. (Edisyon, ALLAH Dostları, 1, 372)



LEDÜN İLMİNE GÖTÜREN YOL

ALLAH’ın Kulu ve Elçisi Hz. Muhammed (Ona Binler Selam): Kim dünyaya bütün kalbiyle bağlanmayıp ahireti tercih ederse, ALLAH ona (herhangi birinden bir ders almaksızın) çeşitli şeyleri öğretir, onu hidayet üzere daim kılar ve ona basiret ihsan edip manevi körlüğünü giderir. (Ebu Nuaym’ın Hilyetü’l-Evliyası’ndan aktaran; Edisyon, ALLAH Dostları, 1, 192)



KESİNTİSİZ VE MÜKEMMEL ZİKİR

Şeyh Ahmed Haznevi: Vakitlerini devamlı olarak Yüce ALLAH’ın ismini anarak geçirmesi kişiye vacibdir. Alışveriş de olsa kişinin yaptığı tüm işlerin zikir olması için bütün davranışlarda İslamiyet’in hükümlerine uyulması gerekir. Şeriata uygunluk şarttır. Çünkü zikir, gafleti kovmaktan ibarettir. Bütün fiillerde Yüce ALLAH’ın emirlerine ve yasaklarına uyulduğunda gafletin etkisinden kurtuluş mümkün olur ve Yüce ALLAH’ı devamlı olarak zikretmenin sevabı oluşur. (Edisyon, ALLAH Dostları, 9, 446)



GAZALİ’YE GÖRE TAKVA SAHİBİ

İmam Gazali: Ulaşamadığına tevekkül, ulaştığına razı, kaybettiğine sabır gösteren kişi takva ehlindendir. (Edisyon, ALLAH Dostları, 7, 43)



ALLAH’I KENDİNE PERDE YAPMAK

Abdülkadir Geylani: Gerçekte kendi şahsın için hiddetlendiğin halde, ALLAH için hiddet gösterisinde bulunma; yoksa münafıklardan olursun. (Edisyon, ALLAH Dostları, 7, 57)



ÜZÜNTÜLERİN ASIL SEBEBİ ALLAH’TAN UZAK OLMAKTIR

Abdülkadir Geylani: ALLAH’tan başkası ile beraber olmakta devam ettiğin sürece, sürekli gam, keder ve şirk içinde bulunur, günah yükünden kurtulamazsın. (Edisyon, ALLAH Dostları, 7, 57)



ALLAH DOSTUNUN NİTELİKLERİ

Abdülkadir Geylani: ALLAH’ın takdirine ve hükmüne razı olan kişi, her hal ve harekatında, O’nun iradesine ve fiillerine uygun hareket eder. Başkalarına ALLAH sevgisi aşılar. ALLAH’ın kuvvet ve kudretinden onları haberdar eder, ömrünü ALLAH’ın iradesine uygun yolda geçirir. ALLAH da ona başarılı kılar. (Edisyon, ALLAH Dostları, 7, 58)



GEYLANİ HAZRETLERİNDEN BİR UYARI

Abdülkadir Geylani: Ey insanlar! Siz, büyük bir iş için yaratıldınız ama çoğunuzun bundan haberi yok. (Edisyon, ALLAH Dostları, 7, 58)



HELAL YEMEĞİN ÖNEMİ

Ömer bin Salih et-Tarsusi anlatıyor; Ahmed bin Hanbel’e yanaşıp sordum: “ALLAH seni rahmetiyle kuşatsın ey Ebu Abdullah, kalpler nasıl yumuşar, söyler misin?”

Ahmed bin Hanbel, bu sorum üzerine arkadaşlarına baktı, gözlerini kıstı, bir an hiç hareket etmeden durdu. Sonra başını kaldırarak şu cevabı verdi:

“Oğulcağızım! Ancak helal yemekle”

Başka bir şey demedi. Ben oradan ayrılıp Ebu Nasr Bişr bin Haris’in yanına vardım. Ona da sordum:

“Ey Ebu Nasr! Kalpler neyle yumuşar?” Ebu Nasr:

“Kalpler ancak ALLAH’ı anarak, O’nu hatırlayarak huzur bulur” dedi.

Ben:

“Oysa az önce Ahmed bin Hanbel’in yanından geliyordum” dedim. Daha lafımı bitirmeden Ebu Nasr’ın gözlerimin içine bakarak şöyle dediğini hatırlıyorum:

“Söyle bakalım ne dedi Ebu Abdullah?”

Onun bu sorusuna cevap verdim, yarım kalan cümlemi tamamlayarak, Ebu Abdullah’ın ‘helal yemek’ cevabını verdiğini naklettim. Bunun üzerine Ebu Nasr:

“Tamam işte! O, meselenin esasını söylemiş sana!” dedi. (Edisyon, ALLAH Dostları, 7, 198)



kelimeitevhid_300x300ALLAH KENDİSİNDEN KORKANLARLA BERABERDİR

Vehb bin Münebbih: Davud (ALLAH’ın Selamı Üzerine…) : “Ey Rabbim! İstediğimde Seni nerede bulurum?” dedi. ALLAH: “Korkumdan, kalpleri buruk olanların yanında” buyurdu. (Edisyon, ALLAH Dostları, 7, 101)



MUTSUZLUĞUN TEMEL SEBEBİ

Muhammed Hüseyn Tabatabai: ALLAH ile yapılan sözleşmeyi unutmak, dünya hayatında mutsuzluğa mahkum olmak demektir. (Muhammed Hüseyn Tabatabai, El-Mizan Fi Tefsir-il Kur’an, 1, 205)



İNSAN İÇİN EN BÜYÜK MAKAM KULLUKTUR

Muhammed Hüseyn Tabatabai: “ALLAH, İbrahim’i nebi yapmadan önce kul yaptı” Bunu Yüce ALLAH’ın şu sözünden de anlamak mümkündür: “Şanım hakkı için, bundan önce İbrahim’e de doğru yolu bulma yeteneğini vermiştik. Biz onu iyi tanırdık… Ben de buna şahitlik edenlerdenim.” (21/Enbiya: 51-56) Hz. İbrahim’in yaşam sürecinin ilk aşamasında kul yapıldığının işaretleri bu ayetlerde gözlemlenmektedir.

Bil ki, Yüce ALLAH’ın herhangi bir insanı kul yapması, o insanın özünde sahip olduğu varoluşsal kulluk niteliğinden farklı bir durumdur. Çünkü kulluk, varoluşun ve yaratılışın bir gereğidir. Anlayış ve bilinç sahibi bir yaratık, bu temel niteliklerden soyutlanmış olarak düşünülemez. Bu bakımdan birini kul yapmak veya edinmek söz konusu olamaz. Çünkü insanın varlığı Rabbinin mülküdür. O’nun tarafından yaratılmış, O’nun tarafından biçimlendirilmiştir. İnsanın günlük hayatında, ALLAH’ın mülkü olmanın gereklerini yerine getirmesi, Yüce Rabbinin Rabblik makamına teslim olması veya bunun tam tersi bir tutum sergilemesi, onun bu varoluşsal niteliğinde bir değişikliğe yol açmaz.

Nitekim Ulu ALLAH şöyle buyuruyor: “Göklerde ve yerde olan hiçbir kimse yoktur ki, O Rahman’a kul olarak gelecek olmasın.” (19/Meryem: 93) Ancak bir insan günlük hayatında, yeryüzünde büyüklenerek, haddini aşarak kul olmanın gereklerini yerine getirmezse, kulluğun kurallarına uymazsa, kulluğun amaçları bakımından onun “kul” olarak isimlendirilmemesi gerekir. Çünkü kul, Rabbine, yani sahibine teslim olan, kendi yönetimini onun iradesine bağlayan kimseye denir. Dolayısıyla hem kişilik bakımından ve hem de amelde kulluğun gereğini yerine getirenden başkası “kul” olarak anılmamalıdır. Çünkü ancak böyle birisi gerçek kuldur. Yüce ALLAH şöyle buyuruyor: “Rahman’ın (has) kulları öyle kimselerdir ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler.” (25/Furkan: 63)

Şu halde Yüce ALLAH’ın bir insanı kul edinmesi (yani kul olarak kabul etmesi ve rububiyet sıfatıyla ona yönelmesi), onun velayetini (veliliğini), yönetimini üstlenmesi demektir. Tıpkı, efendinin kölesinin yaşamını yönlendirmesi gibi, O da kulunun hayatını yönlendirir, biçimlendirir. Kulluk, velayetin anahtarıdır. Şu ayet-i kerime de bunu pekiştirir niteliktedir: “Şüphesiz ki benim sahibim, koruyanım, Kitab’ı indiren ALLAH’tır. Ve O, bütün salih kullarının sahibidir, koruyucusudur.” (7/A’raf: 196) Yani ALLAH, velayete layık olanların Velisidir.

Ayrıca Yüce ALLAH Kitabı’nda yer alan bazı ayetlerde Hz. Peygamberi kul olarak nitelendirmiştir. Ulu ALLAH buyuruyor ki: “Hamd, O ALLAH’a ki kuluna Kitap indirdi.” (18/Kehf: 1); “Kuluna apaçık ayetler indiren O’dur” (57/Hadid:9); “ALLAH’ın kulu O’na yalvarmaya (namaza) kalkınca” (72/Cin: 19) Böylece anlaşılıyor ki birini kul edinmek, onu velayeti altına almaktır. (Muhammed Hüseyn Tabatabai, El-Mizan Fi Tefsir-il Kur’an, 1, 415)



ALLAHI SEVMENİN OLMAZSA OLMAZ ŞARTI VE ENGİN UFUKLARI

Muhammed Hüseyn Tabatabai: Yüce ALLAH, Kendi Zat’ına yönelik bir sevgiden söz ettiği gibi, Peygamberine yönelik bir sevgiden de söz ediyor. Çünkü Peygamberi sevmek, ALLAH’ı sevmek demektir. Bu sevginin sonucu olan “uyma” Peygamber’e yönelik olunca, ALLAH’a yönelikmiş gibi bir anlam kazanır. Çünkü bizzat Yüce ALLAH insanları Peygamberine uymaya, itaat etmeye çağırıyor: “Biz her peygamberi, ancak ALLAH’ın izniyle kendisine itaat edilmesi için gönderdik.” (4/Nisa: 64); “De ki: ‘Eğer ALLAH’ı seviyorsanız bana uyun ki ALLAH da sizi sevsin.” (3/Al-i İmran: 31) Kendisine uyulduğu zaman insanı ALLAH’a yönelten herkes için aynı durum söz konusudur. Bilgisiyle insanlara doğru yolu gösteren alim, işaretiyle gerçeğe ulaşılan ayet, okunmasıyla insanı ALLAH’a yaklaştıran Kur’an gibi. Çünkü bunların tümü ALLAH’a yönelik sevgiyle sevilirler, bunlara uymak insanı ALLAH’a yaklaştıran bir itaat konumundadır. (Muhammed Hüseyn Tabatabai, El-Mizan Fi Tefsir-il Kur’an, 1, 591)



DİNİ ALLAH’A HAS (ÖZGÜ) KILMAK NE DEMEKTİR?

Muhammed Hüseyn Tabatabi: Mü’minler sadece ALLAH’ı seven, gücü sadece ALLAH katında arayan ve ALLAH’ın emir ve yasaklarının dışında başka bir otoriteye uymayan kimselerdir. İşte dini ALLAH’a özgü kılmak bunlardır. (Muhammed Hüseyn Tabatabai, El-Mizan Fi Tefsir-il Kur’an, 1, 592)



ALLAH’I SEVMEK, İNSANI ALLAH’IN RIZASINA ULAŞTIRAN ARACILARI DA SEVMEYİ GEREKTİRİR

Muhammed Hüseyn Tabatabai: Sevgisi ALLAH’ı sevmek, itaati ALLAH’a itaat etmek demek olanları; Hz. Peygamber, O nun Ehl-i beyti, ALLAH’ın dinini bilen alimler, ALLAH’ın Kitab’ı, Peygamberin Sünnet’i ve bir şekilde ALLAH’ı hatırlatan her şeyi sevmek “ALLAH’a ihlas” sayılır ve ayet-i kerimede yerilmiş bulunan şirkin kapsamına girmez. Bu konumda olanlara sevmek ve itaat etmek suretiyle yaklaşmak, ALLAH’a yakınlaşmak demektir. Örfte büyüklere gösterilen her çeşit saygıyı bunlara göstermek, ALLAH’a yönelik takva sayılır.

Nitekim Yüce ALLAH şöyle buyuruyor: “Kim ALLAH’ın şiarlarına saygı gösterirse, şüphesiz bu, kalplerin takvasındandır.” (22/Hac: 32) Ayette geçen “şiar”, yol gösteren işaret demektir. Bunu Safa ve Merve gibi yerlerle sınırlandırmak doğru olmaz. Dolayısıyla ALLAH’ı hatırlatan, ALLAH’ın şiarı, ayeti ve alameti konumunda olan herkese ve her şeye yönelik saygı, Yüce ALLAH’a yönelik takvanın bir gereğidir. Takvayı emreden tüm ayetler bu hususu kapsar. (Muhammed Hüseyn Tabatabai, El-Mizan Fi Tefsir-il Kur’an, 1, 592)



ALLAH, HİDAYET EDECEĞİ KULUNU BAŞTA SIKINTIYLA KARŞILAŞTIRIR

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: “Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, oranın halkını (gafletten uyanıp, ALLAH’ın dinine yönelsinler diye) mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.” (7/A’raf: 94) ayetinde her peygamberin gönderildiği memlekette başlangıçta böyle bir darlık ve sıkıntının yüz göstermesi de ALLAH’ın adeti olduğu açıkça belirtilmiştir. (Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, 3, 31)



HER KEDERE KARŞI ALLAH’IN YARDIMINI SAĞLAMAK İÇİN

Allah’ın Kulu ve Elçi’si Hz. Muhammed (Ona Binler Selam): Bir kimse sabah ve akşam (namazlarından sonra) yedişer defa: ‘ALLAH bana yeter! O’ndan başka ilah yoktur! Ben O’na dayandım! Ve O, yüce Arş’ın sahibidir!” (9/Tevbe: 129) derse, (…) onu kederlendiren her şeye karşı ALLAH ona yeter. (Ebu Davud)



İLM-İ LEDÜN SAHİBİ OLUP MANEVİ SIRLARI ÖĞRENEBİLMEK İÇİN ÖNCE CİDDİ BİR TEFEKKÜR ÇABASINA İHTİYAÇ VARDIR

“Nuh dedi ki: ‘Ey halkım! Eğer ben Rabbimden bir delil üzerinde isem ve O bana Kendi katından bir rahmet vermiş de, bu size gizli kalmışsa…” (11/Hud: 28)

Ebu’l A’la Mevdudi: Bu sözler, 17 ayette Hz. Peygamber’in ağzından dile getirilenlerle aynıdır. Şöyle, “İlkin ben ALLAH’ın enfüs ve afakımdaki ayetlerini gözlemlemek suretiyle Tevhid’in gerçekliğini kesin biçimde kavradım. Sonra aynı gerçeklik vahiyle bana te’yid edildi.” Bu, tüm peygamberlerin “gayb”ın bilgisine müşahade ve tefekkürle ulaştığını göstermektedir. Bu bilgiye ulaştılar ve sonra ALLAH onları, Rasul tayin ederek aynı zamanda fiili bilgiyle de lütuflandırdı. (Ebu’l A’la Mevdudi, Tefhimu’l Kur’an, 2, 387)



ALLAH DOSTLARI KİŞİSEL İSTEKLERİ İÇİN DUA ETMEYE UTANIR. ONLAR ALLAH’TAN SADECE ÜMMETİN İYİLİĞİNE OLACAK ŞEYLERİ İSTER

Müslümanlara kıble olarak Kudüs emredildikten sonra ALLAH’ın Kulu ve Elçisi, Efendimiz Hz. Muhammed (Ona Binler Selam) kıblenin Kabe ve Mekke olmasını diliyor ama bunu Rabbine arz etmeye de utanıyordu. Ve bu tavrıyla da ALLAH dostlarının kişisel dilekleri için değil ancak Ümmet’e ya da başka Mü’min ferdlere ait hayırların istenmesi için dua etmeleri gerektiğini göstermiş oluyordu. Bununla beraber bir insan olduğu için bazen elinde olmaksızın ümit ve hasretle yüzünü göğe çevirip, dileğini gönlünden geçirmekten de kendini alıkoyamıyordu. Ve Alemlerin Rabbi de Kendine yakışanı yaptı Sevgilisini sevindirdi: “(Ey Muhammed) Yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz. İşte şimdi seni memnun olacağın kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir.” (2/Bakara: 144) ayetini indirdi. Ünlü müfessirlerden Alusi, “Ruhu’l-Meani” tefsirinde bu olayla ilgili: “Ayetin zahirinden anlaşıldığına göre Rasulullah bunu Rabbinden istemiş değildir. Sadece bekleyiş içerisindeydi, o kadar…” der. Ve Said Havva da “el-Esas fi’t-Tefsir” de ekler: “Bu da Rasulullah’ın edebinin kemalinin delilidir.”

Bu olay aynı zamanda derin bir tevekkül örneğidir.
tezhibiikra_300x300

ŞÜPHELENMEK İNSANI KAFİR YAPMAZ

“İbrahim de bir zaman: ‘Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster” demişti. ALLAH: ‘İnanmadın mı?’ dedi. O: ‘Evet inandım. Fakat kalbimin tatmin olması için’ diye cevap verdi. Bunun üzerine ALLAH: ‘Öyleyse dört kuş yakala, onları kendine alıştır. Sonra her dağın üzerine onlardan bir parça koy. Sonra onları çağır. Koşarak sana gelecekler.” (2/Bakara: 260)

Ebu Cafer Muhammed bin Cerir et-Taberi: Hz. İbrahim’in, Yüce ALLAH’ın ölüleri nasıl dirilteceğini kendisine göstermesini istemesinin sebebi, şeytanın, Hz. İbrahim’in kalbine, ALLAH’ın, ölüleri diriltme kudreti hakkında şek ve şüphe sokmasıdır. Hz. İbrahim, kalbine doğan bu şüpheyi bertaraf etmek için Yüce ALLAH’tan ölüleri nasıl dirilteceğini kendisine göstermesini istemiştir. Bu hususta Ata bin Ebi Rebah, şunları söylemiştir: “Hz. İbrahim’in kalbine, bir kısım insanların hatırına gelen şeyler gelmiş o da Rabbine: ‘Rabbim, göster bana Sen ölüleri nasıl dirilteceksin?’ demiştir. Rabbi de ona: ‘İnanmadın mı?’ demiş o da: ‘Evet inandım, fakat kalbim tatmin olsun diye bunu görmek istiyorum’ demiştir. Rabbi de ona, ölüleri nasıl dirilteceğini göstermek için: ‘Dört kuş al…’ demiştir.”

Yine bu hususta Ebu Hüreyre, Rasulullah’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Biz, şüphe etmeye İbrahim’den daha yakınız. Çünkü İbrahim, Rabbi’ne: ‘Ey Rabbim! Ölüleri nasıl diriltirsin bana göster?’ demişti. ALLAH da: ‘İnanmıyor musun?’ dedi. İbrahim: ‘Evet inanıyorum fakat kalbim iyice tatmin olsun istiyorum’ dedi.”

Abdullah bin Abbas da Hz. İbrahim’in, ALLAH’tan, ölüleri nasıl dirilteceğini göstermesini istemesinin sebebinin, hatırına gelen bir şüphe olduğuna işaret ederek bu ayet hakkında şunu söylemiştir: “Bana göre Kur’an’da bu ayetten daha çok ümit verici bir ayet yoktur” yani kul, belli konularda şüpheye düşse bile bu ayet-i kerime kulun dinden çıkmış olmayacağını, bu şüphesini giderme yollarını aramasının gerektiğini açıklamaktadır ki bu da devamlı olarak şeytanın vesvesesine maruz kalan insan için en büyük ümit kaynağıdır.” (Ebu Cafer Muhammed bin Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, 2, 131)



KADERİ ANLAYAN MUSİBETLERE TAKILMAZ

Fahrüddin er-Razi: Hz. Peygamber: “Kim, ALLAH’ın kader sırrını anlarsa, musibetler o kimseye kolay gelir” buyurmuştur. Çünkü o kimse, yeryüzünde meydana gelen hadiselerin, ilahi sebeplere dayandığını bilir. Bundan dolayı, sakınmanın kaderi savuşturamayacağını anlar. Artık arzu ettiği şeyi elinden kaçırdığı zaman gazaplanıp kızmaz ve sevdiği bir şeyi elde ettiği zaman da, ona fazla yakınlık duyup, sevinmez. Çünkü o, bu cismani varlıklardan daha üstün olan ruhani hakikatlerden haberdardır. Dolayısıyla, bu dünyanın lezzet ve hoş şeylerinden herhangi birisini elde etme hususunda, bu dünyadaki hiçbir kimseyle çekişmeye girmez ve dünyanın arzulanan bu şeylerinden herhangi birisini kaçırdığı için de, hiç kimseye kızmaz. İnsan böyle olduğu zaman güzel ahlaklı ve insanlarla güzel geçimli birisi olur. Hz. Peygamber, güzel ahlakı gerektiren bu sıfatlar konusunda insanların en mükemmeli olunca, güzel ahlakta da yaratılmışların en mükemmeli olmuştur. (Fahrüddin er-Razi, Tefsir-i Kebir, 7, 155)



DUA, KENDİNİ BÜTÜNÜYLE VERMEYİ GEREKTİRİR

Fahrüddin er-Razi: Dua edenin zihni, ALLAH’tan başkasıyla meşgul olduğu sürece, ALLAH’a dua etmiş olmaz. İnsan, her şeyden vazgeçince, hak olan bir (ALLAH’ın) ma’rifetine dalmış olur. böylece de, bu makamda bulunmasından dolayı, kendi hakkını istemesi ve payını düşünmesi imkansız olur. Aradaki vasıtalar tamamen kalkınca, yakınlık meydana gelir. Kul, kendi nefsinin maksadlarına iltifat etmeye devam ettiği sürece, ALLAH’a yaklaşamaz. Çünkü bu maksadlar onu ALLAH’tan alıkoyar. Böylecve duanın, ALLAH’a yakın olmayı ifade ettiği ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple dua, ibadetlerin en üstünüdür. (Fahrüddin er-Razi, Tefsir-i Kebir, 4, 375)



ALLAH’A DOĞRU YOLCULUĞUN BAŞLANGICI İBADET SONU DA TEVEKKÜLDÜR

Fahrüddin er-Razi: ALLAH’a doğru yolculuğun derecelerinin ilki, ALLAH’a ibadettir, sonuncusu da ALLAH’a tevekküldür. İşte bundan dolayı Cenab-ı Hak: “Öyle ise O’na kulluk et ve O’na dayan!” (11/Hud: 123) buyurmuştur. (Fahrüddin er-Razi, Tefsir-i Kebir, 13, 150)



MARİFETULLAHA (ALLAH’I BİLMEK) ANCAK DOĞAYI GÖZLEMLEYİP TEFEKKÜR ETMEKLE ULAŞILIR

“Gece bastırınca İbrahim bir yıldız gördü. Ve: ‘İşte benim Rabbim budur’ dedi. Yıldız batınca da: ‘Ben batanları sevmem’ dedi. Ay’ı doğarken görünce: ‘Benim Rabbim budur’ dedi. O da batınca: ‘Rabbim, bana doğru yolu göstermezse, elbette ben yoldan sapan topluluklardan olurum’ dedi. Güneşi doğarken görünce: ‘Rabbim budur! Bu, daha büyüktür” dedi. O da batınca dedi ki: ‘Ey halkım! Ben sizin (ALLAH’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Ben, yüzümü tamamen, gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim. Ve artık ben O’na ortak koşanlardan değilim.” (6/En’am: 76-79)

Fahrüddin er-Razi: Bu ayetler, Marifetullah’ın (ALLAH’ı Bilmek) ancak ALLAH’ın yarattığı şeylerin halleri üzerinde düşünüp istidlalde bulunma yoluyla olduğuna işaret eder. çünkü bu bilgiyi bir başka yolla elde etmek mümkün olsaydı, Hz. İbrahim bu yola yönelmezdi. ALLAH en iyi bilendir. (Fahrüddin er-Razi, Tefsir-i Kebir, 9, 533)



ALLAH’A YAKLAŞTIRAN ÖNEMLİ BİR UNSUR OLARAK DOĞRULUK

Ahmed Zerruk: ALLAH’ın her zaman kendisiyle beraber olmasını isteyen kişi, her daim “sıdk” üzere olmalı. Çünkü ALLAH sadıklarla beraberdir. (Rıhle, 15, 21)



FACİRLERDEN GELECEK İYİLİKLERDEN UZAK DURMALI VE ONLARA KARŞI BİR SEMPATİ DUYMAMALI

Deylemi, Hz. Mu’az’a dayandırarak Rasulullah’ın şu duasını nakletmiştir: “Ya Rabbi! Hiçbir facirin (İslam’ı yaşamayan, günahları açıkça ve sürekli işleyen) bana ihsan ve lütufta bulunmasına izin verme ki kalbimde onun için bir sevgi doğmasın.” (Ebu’l A’la Mevdudi, Hz. Peygamberin Hayatı, 3, 155)



MÜ’MİN MÜ’MİNE LANET ETMEZ, BEDDUADA BULUNMAZ

İbn Cerir, Ebu Hüreyre’den: Peygamber Efendimiz’e bir içkiciyi getirdiler. Peygamber Efendimiz de emretti ve onu dövmeye başladılar. Kimisi onu ayakkabısı ile, kimisi eli ile, kimisi de elbisesi ile dövdü. Sonra Peygamber Efendimiz onlara: “Yeter!” dedi ve onu azarlamalarını emretti.

Onlar da: “Sen ALLAH’ın Elçisinden utanmıyor musun ki böyle yapıyorsun?” dediler.

Kimisi de: “ALLAH’ım onu rezil et. ALLAH’ım ona lanet eyle” dedi.

Peygamber Efendimiz de: “Böyle söylemeyin ve kardeşinize karşı şeytana yardımcı olmayın. Onun için: ‘ALLAH’ım onu bağışla. ALLAH’ım ona hidayet ver’ diye dua edin” buyurdu. (Kenzü’l-Ummal, 3, 105’ten aktaran Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe, 2, 603)

Taberani de güvenilir bir senet ile Seleme bin Ekva’dan: Biz kişinin, kardeşine lanet okuduğunu görünce büyük günahlardan birinin kapısına geldiğine kanaat getirirdik, dediğini aktarmaktadır. (Terğib, 4, 251’den aktaran Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe, 2, 604)



MÜ’MİN, SABAH NAMAZINI KAÇIRDIĞI YERDE FAZLA OYALANMAMALI

ALLAH’ın Kulu ve Elçisi Hz. Muhammed Sahabe ile birlikte sefer halindeyken bir gece uyuya kalıp sabah namazını kaçırdı ve sonra da şöyle buyurdu: Size gaflet çöktüren bu yerden ayrılın. (Rudani, Büyük Hadis Külliyatı, 1, 150)
vavmavi_300x300

YALAN YERE YEMİN EDEREK KUL HAKKINA GİRMENİN SONUCU

Sa’lebe el-Ensari: Rasulullah’ın şöyle buyurduğunu duydum: Herhangi bir kişi, yalan yere yemin edip, bir kişinin hakkını eline geçirirse, kalbinde siyah bir nifak noktası meydana gelir. Kıyamete kadar hiçbir şey onu değiştiremez. (Hakim’in Müstedreki’nden aktaran İbn Hacer el-Askalani, Sahabe-i Kiram Ansiklopedisi, 1, 303)



YALNIZ KALMANIN DEĞERİ

Zunnun el-Mısri: İhlasa erme arzusu için yalnızlıktan daha diriltici bir şey görmedim. (Şeyh Mekki Efendi, Bir Sufinin Dilinden Bir Sufinin Portresi, 156)



ALLAH SEVGİSİNDE BİR ÖLÇÜ

Zunnun’a soruldu: “Rabbime sevgim ne zaman tam olur?”

O, cevap verdi: “Dünya gözünde çirkinleştiği ve ondan umudunu tamamen kestiğinde.” (Şeyh Mekki Efendi, Bir Sufinin Dilinden Bir Sufinin Portresi, 169)



HER İDDİA İMTİHAN EDİLİR

İmam Şa’rani: Efendimiz’in (OBS) bize yaptığı tavsiye şudur: Her kim sana: “ALLAH’tan korkuyor musun?” derse, ona şu cevabı ver: “Evet… ama, içimde yarattığı korku kadar…”

Aynı biçimde: “ALLAH’ı seviyor musun?” derlerse: “Evet… Seviyorum ama O’nun kalbime yerleştirdiği sevgi kadar” diye cevap ver.

Her kim bu yolu tutarsa, imtihana tutulmaz… Çünkü o, bu sözleri ile her şeyi ALLAH’a havale ediyor, kendi güç ve kuvvetine değil. Bu konuda maneviyat ulularının sözü odur ki:

“Her kim iddia makamında ise o, imtihana tabi tutulur. Ve imtihanı iddiası kadar olur.” (İmam Şa’rani, Tabakatü’l-Kübra, 3, 1059)



ALLAH’A YAKIN OLMAK İÇİN

Abdülkadir Geylani: Melik ile sohbet istersen mülkten ayrıl. (Abdülkadir Geylani, Yol’un Esasları, 181)



ALLAH’A GİDEN YOLDA ÖLÜMÜ HATIRLAMAK

Abdülkadir Geylani: Ölümü çokça hatırlayanın verası (günaha karşı direnci) da çok olur. ruhsatı azalır, azimeti artar. Ölümü hatırlamak nefis hastalıklarının devasıdır. Sülukumun başlangıcında gece-gündüz ölümü düşündüm. Ben ölümü düşünerek felah buldum. Nefsimi ölümü düşünerek ezdim. O günlerde, ölümü düşünerek akşamdan seher vaktine kadar ağladığım zamanlar oldu. Yine böyle bir gece, ağlamış ve şöyle dua etmiştim: “İlahi! Senden, ruhumu ölüm meleğinin değil, Senin kabzetmeni istiyorum” Gözlerim uykuya yenik düşünce, rüyamda çok güzel yüzlü ihtiyar bir adam gördüm. Adam kapıdan içeri girip yanıma geldi. Ona: “Sen de kimsin?” dedim. O: “ben ölüm meleğiyim” dedi. Dedim ki: “Ben, Yüce ALLAH’tan ruhumu senin değil, Kendisinin kabzetmesini dilemiştim!” Bana şöyle dedi: “Niçin böyle dua ettin? Benim ne günahım var? Ben sadece görevli bir memurum. Bazılarına yumuşak bazılarına da sert davranmakla emrolunurum” Bana sarıldı ve ağlamaya başladı. Ben de onunla birlikte ağladım. Sonra ağlayarak uyandım. (Abdülkadir Geylani, Yol’un Esasları, 146)



GERÇEK ŞÜKÜR

Mahir İz: Şükür, insanın, ALLAH’ın kendisine vermiş olduğu nimetlerden başkasını faydalandırmasıdır. (Mahir İz, Tasavvuf, 133)



ALLAH’A YAKLAŞTIRAN GÜNAH VE ALLAH’TAN UZAKLAŞTIRAN İBADET

Cafer bin Sadık: Başlangıcı korku, sonu özür olan her bir günah, kulu Hakk’a ulaştırır. Başlangıcı güven, sonu kibir olan her bir ibadet kulu Cenab-ı Hakk’tan uzaklaştırır. Kendini beğenmiş olan itaatkar aslında asidir. Özür dileyen asi de gerçekte itaatkardır. (Feridüddin Attar, Tezkiretü’l-Evliya, 1, 55)



GERÇEK ZİKRİN ÖLÇÜSÜ

Cafer bin Sadık: Gerçekte Yüce ALLAH’ı zikretmek, O’nun zikri sırasında bütün yaratılmışları unutmaktır. İşte o zaman kul için, Yüce ALLAH her şeye bedel olur. (Feridüddin Attar, Tezkiretü’l-Evliya, 1, 56)



KALBE GELEN İLHAMLAR KUR’AN VE SÜNNET İLE KARŞILAŞTIRILMALIDIR

Ebu Süleyman Darani: Çoğu kez sufilere gelen (ilham türü) şeyler kalbime gelir fakat ben, onları iki adaletli şahid olan Kitap ve Sünnet’e arz edip, gelenin hak olduğuna dair tasdiklerini almadan kalbime girmelerine izin vermem. (Kuşeyri Risalesi’nden aktaran, İsmail Mutlu, Sünnet Bize Nasıl Ulaştı, 68)



ALLAH EN ÇOK ALİMLERİ SEVER

Mücahid: insanların ALLAH’a en sevimli gelenleri, nazil olan ayetleri en iyi bilen kimselerdir. (Ahmet Şerbasti, Tefsir Ekolleri, 33)



ALLAH KORKUSUNUN FARKI

İmam Gazali: Herkes korktuğundan kaçar, yalnız ALLAH’tan korkan O’na yaklaşır. (Gazali’nin İhyası’ndan aktaran, Muhsin Demirci, Kur’an’ın Temel Konuları, 223)



KALP SADECE ALLAH İÇİNDİR

Süfyan-ı Sevri: Kalbime koyduklarımın hepsi bana ihanet etti. (Tezkiratu’l-Huffaz’dan aktaran, Süleyman Ateş, İşari Tefsir Okulu, 56)



ALLAH DOSTLUĞUNUN EN ÖNEMLİ GÖSTERGESİ SABIRDIR

Anonim: ALLAH, evliyasına bela ile değil, belaya evliya ile eza eder. (Şahver Çelikoğlu, el-Esmaü’l-Hüsna Şerhi, 3, 273)
95wemelhayatuddunya



DÜNYA VE AHİRET CEZALARI NEYE GÖRE VERİLİR?

Selami Yalçın: ALLAH, başkasına zarar vermediği ve zulme yeltenmediği sürece kullara bu dünyada ceza vermez. Kendisine karşı işlenen günah ve suçların cezasını ahirete ertelemektedir. Bu nedenle bu dünyada kafir oldukları için kimseye ceza vermez.

(…)

Zulüm haddini aşmış ve iş kulların kudretinden çıkmışsa ALLAH, kul haklarını bu dünyada infaz eder. (Selami Yalçın, 80 Soruda ALLAH Hakkında Merak Ettiklerimiz, 213, 231)



KALBİ ZİKİR YA DA GİZLİ ZİKİR NE DEMEKTİR? NASIL YAPILIR?

Hamza Kılıç: Salik’in ALLAH ismini ya da ALLAH’ın isimlerinden birini içinden tekrar etmesidir. Bu tıpkı dudaklarınızı ve dilinizi hareket ettirmeden kitap okumaya benzer. Her yerde, her zamanda, çarşıda, pazarda, yürürken ya da çalışırken bu tip zikir yapılabilir.

Kalbi zikir, tefekkür/derin düşünme ile de yapılabilir. Bir güzellik seyrederken veya herhangi bir olay karşısında ALLAH’ı düşünmek, ALLAH’ın gücünü, kuvvet ve kudretini, hikmetini, ayetlerini seyretmek de kalbi zikir sayılır. Bu durumda salik, sesli ya da sessiz zikretmese de olur.

Üçüncüsü ise zikrin kalbe inmesi olarak vasıflandırılır. Bu zikir, sesli ya da sessiz zikrin devamlı yapılmasının bir sonucudur. Ve salik sesli ya da sessiz zikretmese bile, kendisi bunun farkında olmadan kalbi zikre devam eder.

Sesli ve sessiz zikirlerde salik şuurlu olarak zikreder. Ama zikir kalbe inince şuur, bizim anladığımız manada ortadan kalkar, bizlerin anlamadığı idrak edemediği bir şuurla kalp zikrine devam eder. Bu, bir nevi salikin, kainatın zikrine iştirak etmesidir.

İşine dalıp gitmişken veya başka işlerle meşgulken kalbi zikreder. Ve salik, bir an kalbi ile zikrettiğini hissedip, duyar. İşte bu, zikrin kalbe inmesidir. Bu tip zikre “sırri zikir”de denir.

Zikrin kalbe inmesinin diğer bir tanımı, sahibinin ahlakının güzelleşmesidir. (Hamza Kılıç, ALLAH’ı Tanımanın Yolu, 92)



ALLAH’IN EMİR VE YASAKLARININ HİKMETİ

Mehmet Kırkıncı: Şanı Yüce ALLAH’ın bütün emir ve yasakları, ebedi saadete erişmemiz için takdir edilmiş bir ilahi plandır. (Mehmet Kırkıncı, Kader Nedir?, 19)



ALLAH ÇAREYİ DERDİN YANINDA YARATIR

“Kulumuz Eyyub’u da hatırla! O Rabbine: ‘Doğrusu şeytan bana bir yorgunluk ve eziyet dokundurdu’ diye seslenmişti. (Eyyub’a): ‘Ayağını yere vur!’ dedik. ‘İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su!” (38/Sad: 41-42)

Senai Demirci: Rabbimiz ona: ‘Ayağını yere vur; işte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su!’ diyerek, dilerse, hiç ummadığı kolaylıklar ve çareler gönderebileceğini beyan eder. sen de ümitsizliğe ve kedere düşersen, sonsuz merhametli olan Rabbinin, hemen yanı başında, belki de ayağının değdiği yerde umutlar ve çareler hazır ettiğini hatırla. (Senai Demirci, Dua Ayetleri, 473)



KORKU VE KAYGILARIMIZ ALLAH’TAN UZAK OLUŞUMUZDANDIR

Seyyid Kutub: Vidan, ALLAH’ın kullarından herhangi birisine ibadet etmek duygusundan kurtulup ALLAH ile tam bir alaka halinde bulunduğu duygusu ile dolar taşarsa; hayat korkusu, rızık endişesi veya makam kaygusu gibi endişelerden hiçbir zaman etkilenmez. (Seyyid Kutub, İslam’da Sosyal Adalet, 67)



KİŞİNİN HELAL Mİ YOKSA HARAM MI YEDİĞİ KONUŞMASINDAN BELLİ OLUR

Ebu Bekir-i Verrak: Sabahleyin insanların yüzüne bakıp, kimin helal, kimin haram yediğini anlayabilirim. Şöyle ki: Her kim kalkar kalkmaz, sövüp saymakla ve boş laflarla dilini açarsa, o haram yemiştir. Her kim de dilini Yüce ALLAH’ın zikri ve Kelime-i Tevhid ile açarsa bilirim ki o Müslüman helal yemiştir. (S. İrfan Atagün, Gönül Sultanları, 2, 349)



ZUNNUN MISRİ’DEN BİR DİZİ İNCİ

İstedikleri şeyin ne olduğunu bilselerdi, harcadıkları şeyler onlara değersiz gelirdi.

Yalnızken ihlaslı olmaktan daha güç bir şey görmedim.

Şu üç şey ihlasın belirtisidir: Birincisi, halkın övmesini ve yermesini eşit tutmak, kincisi; ameli görme halini terk etmek, üçüncüsü de, amelin ahirette herhangi bir sevap getireceğini akıldan çıkarmak.

Mabudu zikretme hali varsa maksut (istenilen) korkusunda gam yeme!

Hakiki olarak ALLAH’ı zikreden, O’ndan başkasını unutur. Yüce ALLAH’ın zikri sırasında her şeyi unutan için Yüce ALLAH, her şeyi tastamam muhafaza eder ve ALLAH her şeye bedel olur.

Seni ALLAH’tan alıkoyan her şey dünyadır.

Yüce ALLAH’a yakınlığı artan herkesin gözünde O’nun heybeti de artar.

Sabır, Yüce ALLAH’tan yardım istemektir. (Der: E. Erdem Baycan, Nûn, 3, 157, 164, 168, 169, 172, 180, 188
 
Üst Alt