MURATS44
Özel Üye
Mehmed Feyzi anlatıyor:
"İlk defa 1937 senesinde İstanbul'da Kastamonulu bir adam 'Kastamonu'ya bir hoca geldi' diye Üstad'dan bahsetmişti. Daha sonraları Kastamonu'ya geldikten bir sene kadar geçmişti ki, Üstad'ı tanımak şerefine erdim. Beni nurlara celbeden Otuz İkinci Söz olmuştu. Daha evvel Arapça bildiğim için Hizbü'n-Nuri'yi vermişti. Otuz İkinci Söz'ü okuduğum zaman yattığımda bir rüya görmüştüm. Büyük bir şose, hava ise sümbülu, alakaranlık. Kalabalık insanlar. Bu asrın vazifeli şahsiyeti geliyor. Ekin biçildiği zaman çıkan tırpan sesi işitiyorum. Hışırtı devam ediyordu. Daha sonraki senelerde Üstad'la beraber tevkif edilip Denizli'ye gittiğimiz zaman aynen o yolu orada gördüm. Nazif Çelebi'deki Üstad'ın abası rüyadaki aynı aba idi...
(Son Şahitler-2, s. 160)
Bayram Yüksel anlatıyor:
Üstad Hazretleri Kastamonu'dan Denizli hapsine götürülürken zamanın Ankara Valisi Nevzat Tandoğan Üstad'ı sarıklı cürm-ü meşhud halinde yakalatmak ister. Bu işle görevlimemurlar istasyona geldiklerinde Üstad'ı sarıksız görürler ve:
"Nasıl haber aldı da sarığı çıkardı" deyip hayret içinde geri dönerler. Daha sonra Üstad'a bu olayınnasıl olduğu sorulduğunda:
"Bu keramet değildir. Birpire onları mağlup etti. Ben başımı kaşımak için sarığımı çıkarmıştım." Üstad kerameti kendine değil pireye veriyordu.
(Son Şahitler-1, s. 446)
Hilmi Pancaroğlu anlatıyor:
Kasap Tahir Afyon hapishanesinin hakimidir. İri yarı, cesur, herkes ondan korkar, cinayet suçundan idama mahkum edilmiş temyiz kararını beklemektedir. Tahir ayakabılarından ve boynundan zincirlidir. Bir gün Üstad Hazretlerini ziyaret eder ve kurtuluşu için dua etmesini ister. Üstad ona "Sen namaza başla, ben sana dua edeceğim, inşaallah kurtulursun. Sana takılan zincirler de tesbihin olsun" der. Bunun üzerine Tahir namaza başlar ve tesbihini de zincirlerle çeker ve bir de bakar ki zincirin halkaları tam otuzüç tane. Tahir'deki bu değişikliğe herkes hayret eder. Nihayet Temyiz kararı bozar, otuz yıl ağır hapse çevirir ve Tahir 1950 affı ile çıkar.
(Son Şahitler-3, s. 163)Dr. Tahsin Tola anlatıyor:
"Eğirdir'de Nur Risalelerine dost olan Ali Çetin isminde maliyede memur bir arkadaş vardı.
"1957 seçimlerinde aday olamamıştı. Üstadı ziyaret ederek dert yanmıştı.
"Efendim nasıl olur. Tevfik Tığlı kazandı. Ben kazanamadım?'
"Üstad ise, 'Tebrik ederim, tebrik ederim... ' diyordu.
"Ali Çetin, Üstad herhalde anlamadı diye, yine kazanamadığından bahsediyor, Üstad yine,
"Tebrik ederim, tebrik ederim...' diyor. Bu şekilde tam üç sefer Ali Çetin söyleyince, nihayet Üstad,
"Tebrik ederim, kazanamadığınızı tebrik ederim' diye kazanmadığını açıkça tebrik ediyordu.
"Biz 1957'de kazanamadık. Böylece ileride gelen ihtilal hapishanelerinden, Yassıada'dan da, Üstadın himmet ve duasıyla kurtulmuştuk.
(Son Şahitler)
Bayram Yüksel anlatıyor:
''Bir Gün Barlada mutfakta çalışırken aklıma geldiki: 'Ben mutfakta çalışıyorum.Halbuki içeride ağabeyler,kardeşler okumakla,yazmakla meşgul oluyorlar...' Birden Üstad Hazretleri mutfağa geldi ve:
''Evladım senin aklına böyle şeyler gelebilir.Fakat sen bu hizmetinle,içerdekilerin hepsinin yaptığı hizmetten hisse alıyorsun'dedi.''
(Son Şahitler)
Said Özdemir ağabey anlatıyor:
"...Hicaz'a gitmek istediğimi söyleyince 'Niye?' diye sordu. 'Efendim' dedim, 'memleketin halini görüyorsunuz. Gittikçe daha fenalaşacak. Orada olsam çocuklarım da kurtulur, ben de...' dedim.
'Kardeşim', dedi, 'Ben orada olsam buraya gelirdim. Alem-i İslam kapısının kilidi Türkiye'dir. Bu kilit bu kapıyı Alem-i İslam üzerine açar. Kat'iyen buradan gitmek için izin yok' dedi."
(Son Şahitler)
Hüsnü Bayramoğlu anlatıyor:
"Üstadımızın bir kalemi vardı, şöyle parmak kadar. Bir gün Üstadımızın kalemi kaybolmuş. Üstad "Bulun" dedi. Aradık,aramadığımız yer bırakmadık. Üstad: "Şurada duruyordu" diyordu. Aradık, lakin yok, bulamadık. Üstadımız: "Benim cinnilerden talebelerim var. Bazen benimle latife yapıyorlar. Fakat siz onları göremiyorsunuz" dedi.
(son Şahitler)
Konyalı, genç bir İmam Hatip talebesi Bediüzzaman'ı ziyarete gelmişti. "İsmim Ahmed" diye tanıttı kendini.
Bediüzzaman gençlere, özellikle talebelere ayrı bir önem verir, onlarla ilgilenir, sıkıntılarını gidermeye çalışırdı.
Ahmed, okul müdüründen şikayetçiydi. Ona göre yeterince dine hizmet edilmiyor, hatta din dışı uygulamalar yapılıyordu. Bundan da en çok yöneticiler sorumluydu. Bediüzzaman'a:
"Efendim, bizim okul müdürünün dinimize uymayan davranış ve uygulamaları var" dedi ve biraz da ileri giderek, "Galiba komünist" dedi.
Bediüzzaman, kimseye önyargıyla bakmaz, herkesin iyi yönlerini ön plana çıkarırdı. Ve kimsenin de arkasından kötü konuşulmasını istemezdi.
"Kardeşim, müdürünüz namaz kılıyor mu?" dedi.
Delikanlı, "Evet kılıyor Üstadım" dedi.
Bediüzzaman bunun üzerine hayatın şaşmaz ölçülerinden birini ders verdi genç talebeye:
"O halde o bizim kardeşimizdir."
(Son Şahitler)
Moderatör tarafında düzenlendi: