Çin malı kefen

MURATS44

Özel Üye
Eskiden Kaleiçine gidilmeden pazar alış verişi yapılmış sayılmazdı, yapılsa da alış verişin beti bereketinin olmayacağına inanılırdı. Şehre gelen tüm malların toptan ve parakende satışları buradan yapılırdı. Ayrıca mübarek gün ve gecelerde yenen esnaf yemekleri, usta çırak ilişkisine dayanan geleneksel yapı, esnaf ve zanaatkar örgütlenmesi burada halen devam ederdi.

Şehir giderek büyüyüp modernleşse de büyük alış veriş merkezleri, devasa mağazalar, avrupai tarzda butikler açılsa da Kaleiçinin önemi hiçbir zaman azalmadı. İnsanlar hem nostaljik takılmak hem de hediyelik eşya satın almak için etrafı yıkık dökük surlarla çevrili bu tarihi mekana muhakkak uğrardı.

Adam surun demir kapısından geçerek Kaleiçine girdi. Girer girmezde ağzı, burnu aktarlardan gelen baharat, zencefil, karabiber, kokulardan dolayı yandı. Bakırcılar çarşısında ilerledi, urgancılar arasından geçti. Demirciler çarşısında bıçakları bileyciye bırakarak önünde çuvalların, beyaz bezlerin yığılı olduğu izbe bir mekanın önünde durdu. Küçük bir çocuk pamukları yamalı çuvala doldurmakla meşguldü.

“oğlum ustan nerede” dedi adam.

“içeride bey amca kefen biçiyor” dedi çocuk.

Adam dükkâna girdi. İçerisi hiçte derli toplu bir yere benzemiyordu; çaputlar, bezler etrafa dağılmış, iplik parçaları havada uçuşuyor, duvarların sıvası kabarmış, nem ve rutubet kokuyordu. Ortada ne bir masa ne bir model ne bir katalog ne de diğer reklam broşürleri. Adam kaput bezlerinin arasında kaybolmuş Osman Ustaya yöneldi:

“selamün aleyküm Osman Usta.”

Osman Usta burnu üstüne düşmüş gözlükler üzerinden adama baktı, yüzünü ekşiterek selamı duymazdan geldi ve işine devam etti.

“ne o? ne zamandır Allahın selamı alınmaz oldu Osman Usta” diye sordu adam.

Osman Usta la havle çekerek: “sen önce rahmetliye biçtiğim kefen parasını öde” dedi.

“o ayrı bu iş ayrı Osman Usta hem bu ne hız bu ne telaş, rahmetlinin daha kırkı çıkmadan senin ki de laf mı?”

“doğru, rahmetlinin daha kırkı çıkmadı, ama bu işin cılkı çıktı. Rahmetli baban iyi adamdı, borcuna harcına dikkat ederdi. Peygamber dahi arkasında kul hakkı bırakmadı ve dahi borçlunun cenaze namazını kılmadı, şimdi zavallı baban senin yüzünden kabrinde azap çekiyordur hafazanallah.”

“sen de çok uzattın Osman Usta alt tarafı kefen değil mi bu? Sararıp, solacak, çürüyüp, dağılacak. Bak elinde bir modelin bile yok, öyle basitçe kesip biçiyorsun.”

“El hak doğrudur. Ne modası vardır bu mesleğin ne modeli alırsın eline makası ve kat kat biçersin, bir kez giyersin ve üzerinden hiç çıkarmazsın dedi Osman Usta ya Sabır çekerek beğenmezsen modelli bir yerden alırsın kefeni” diyerek sözünü bitirdi.

“orası ayrı Usta beni yanlış anladın. Benim demek istediğim çağa biraz ayak uydur, piyasadan haberin olsun, şimdi herkes vadeli iş yapıyor, kefeni vadeli satan yerler var, fetvasını bile vermiş hocalar. Belediyeler cenaze malzemeleri alımı ihalesi düzenliyor. Bir teklif hazırla sun, unutma dost acı söyler, hem hakkında söylentiler dolaşıyor; Osman Usta kalitesini düşürdü dışarılardan çürük bez getirtip kefen biçer derler Çin malımıymış, neymiş.”

Osman Usta sinirden kulaklarına kadar pancar gibi kızardı. Çıraklık yılları dahil elli yıldır namı üstünde Kaleiçi esnafıydı. Şu kapıdan edeple, “hu” çekerek içeriye girdiğinde henüz altmış ihtilâli yeni olmuştu. O günlerde tam mesai geceli gündüzlü çalışarak vatandaşa hizmet etmişti. Mesleğine şimdiye kadar kem söz söyletmiş değildi. Nice valiye, komutana hatta sadaka olsun diye nice meczuba kefen biçmişti. Şimdi bu ortalıkta dolaşan mesnetsiz söylenti de neyin nesiydi böyle.

“haşa, sümme haşa. Benim kefenlerim birinci kaliteden halis muhlis yerli malıdır. Patiska bezdendir. Kolay kolay çürümez, rutubete neme dayanıklıdır, öyle hemen içersine börtü böcek giremez. Allah kuru iftiradan saklasın” dedi Osman Usta.

Adam Osman ustanın üzerine fazla gittiğini anladı. Aslında severdi onu ve söyledikleri doğruydu yalnız istiyordu ki Osman Usta biraz kendine gelsin, dükkânına çeki düzen versin.

“kızma be Osman Usta ben zaten rahmetlinin kefen parasını ödemeye geldim. Yarın da mevlüt okutacağım. Muhakkak gel, evet eskiden güzel alışkanlıklarımız vardı. Zor durumda olsak da konuya komşuya incinmemek için yastık altında kefen paramız olurdu, ama devir değişti. Değil köşeye para ayırmak ay sonunu zor getiriyoruz.”

Kefen parasını ödedi. Hadi hakkını helal et diyerek dükkândan ayrıldı. Yolda sadece fakirlerin, kimsesizlerin, garibanların değil nice haşmetli padişahların, büyük devlet adamları, sanatçı ve bilge kişilerin kefen parası bulamadan bu dünyadan göçüp gittiklerini düşündü.

Saatine baktı, Namaza epey vardı. Mevlüt için eksik malzemeleri tamamlamak üzere Kaleiçini bir kez daha dolaşayım diye düşündü, öyle de yaptı. Ulu bir çınar altında soluklandı, demli çay içti. Tam doğrulmuştu ki yıkık surlarda yanık sesli müezzinin salâsı yankılandı. Bugün cuma değildi. Demek ki bir fani daha göçmüştü bu dünyadan. Az önce Osman Usta ile yaptığı konuşmalar geldi aklına, güldü. Hadi Osman Usta yine işin iş, yevmiyeni çıkardın dedi içinden.

Salayı bitiren müezzin şimdi de rahmetlinin künyesini tekrarlıyordu:

“Aslen Çivril’li olup Kaleiçi esnaflarından Osman Usta hakkın rahmetine kavuşmuştur. Allah taksiratını affeyleye. Acılı ve kederli ailesine sabrı cemiller ihsan eyleye”

Osman Ustanın biçtiği kefen son kefeni oldu. Üzerine giydirdiler ve bir daha hiç çıkarmadı.
 
Üst Alt