Edeple geldik dergahına

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Edeple geldik dergahına, lütufla gönderdin
Sana yaklaştıkça sıkıntılardan uzaklaşıyorduk belkide. Başkent sıkmıştı bizi... Gri şehrin resmiyetinden, Kızılay'ın kirinden, Sincan'ın hüznünden kopup ellerimizi ve kalbimizi arındırmak üzere sana geldik... Ümitsiz gönderme bizi.
Konya'nın kapısında durduk ilkin, ferah bir iklimin kapısında durduk. Birbirini görmeden kardeş olmanın, değer vermenin, gıyabında Allah için sevmenin somut haliyle Konya'nın kapısında durduk… Aslında garipti, ilk kez karşılaşıyorduk ama çoktandır tanışıyorduk.
Sonra çok yerde durduk... Tramvay'ın açılmayacak olan kapısının açılmasını beklerken kadim rehberimizin şaşkınlığıyla tebessümü arasında durduk mesela. Cami önündeki tûğralı çeşmenin başında "benim çeşmem" diye durduk. Şems'e giden sokağın köşesinde duramadık ama Şems'in kabrinde duaya durduk.
Rehberimiz ne kadar tedirginse o kadar samimiydi. O kadar iyi bir rehberdi ki çoğu kez ona Konya'yı öğretme lüzumunu hissettik. Kimi zaman kayboluyorduk dolaşırken kimi zaman bir şeyler arıyorduk. Tüm bunları yaparken aslında kendimizi buluyorduk.
Uçurum kenarında durduk ve sonra Hızır diledik... Ateşle sınandı bazımız veyahut gül dalında bekledi… İbrahim gibi önce içimizdeki putları devirmemiz gerekti… Ve Rabbimiz en sevdiklerimizle sınadı bizi. Sevilmeye en layık olan kimmiş öğrendik... Ateşle sınandık yahut gül dalında bekledik...
Ve nihayet gelip kapında durduk. Çağırmıştın ya bizi ! "Ne olursan ol, gel" demiştin. Ümitsizlik dergahı değildi bu kapı. Kimse boş çevrilmemişti. Çağırmıştın ya bizi...
Makam-ı İbrahim'de gözyaşı dökenin duasıyla buluşunca, yeniden hatırladık seni... Evladını emanetin bildik ya, çağırdın bizi... İşte kapına geldik, Sevdiğinin hürmetine, aşkıyla döndüğünün hürmetine boş gönderme bizi.
Edeple geldik dergahına, lütufla gönderdin,,,
 
Üst Alt