Gurbet Mektubları 6

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici


Gurbet Mektubları 6

Mektubuma başlamadan önce ALLAH’ ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
O’nun rasulüne, ehline, ashabına salat ve selam olsun.
ALLAH’dan siz kardeşlerime sıhhat, afiyet, huzur, mutluluklar dilerim. Uzun zaman oldu, hal ve halimizden sizlere hep anlattık.
Nihayet sizlerle mektublaşıyorum.
Gurbet mektubu dedik.
Belkide konuya gurbetten başlasam daha iyi olur.
İşte efendim bu minval üzere bu mektubumuza başlıyorum.
Hasret, özlem, eşittir gurbet diye düşünüyorum.
Ve!
Rahmetli babamdan anekdotlar yazarak devam ettirmek istiyorum.
Karaman’da öğle namazından çıktık.
Babam:
- Oğlum şimdi eve gitme zamanımı gel bir kaçamak yapalım.
- Baba parayı yine nerede buldun?
- Orasını karıştırma.
- Baba ne yaptın yine annemin cüzdanınımı karıştırdın.
- Ne yapalım yani, kendi paramızı aşırıyoruz.
Hayatta birçok olaylar geçer insanın başından.
Kimi olaylar insanı hüzünlendirir, kimi olaylar gülümsetir.
Hayat bu işte dedik ya.
Rahmetli Necip Fazıl kısaküreğin dediği gibi:

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

Hayatın mücadelesi içinde yoğunlaşan, babalarımızdan devir aldığımız, bu gurbetçiliği istesekte oynuyoruz, istemezsekte.
Fakat suyun akış yönünde gidiyoruz, hiç direnmeden.
Somon balığı yumurtalarını bırakmak için öyle bir yorucu yolculuğa çıkar, insan şaşırır.
Somonlar yıllar önce denize varmak için geçtikleri nehir yatağında, şimdi tam ters yönde, yani akıntıya karşı yüzmeye başlarlar.

Karşılarına çıkan hiçbir engel onları asla yıldırmaz.
Şelalelerle karşılaştıklarında suyun içinden yukarı zıplayarak yollarına devam ederler.
3 metrelik engelleri dahi zıplayarak aşabilirler.
Böylece binlerce kilometre yol alabilirler.
Somonun dönüş yolculuğunun sonundaki hedefi, yumurtadan çıktığı yerdir.
Çünkü somonlar yumurtlamak için doğdukları ırmak yatağına giderler.
Atlantik somonları söz konusu göçü her sene yinelerken, diğer türler ömürleri boyunca sadece bir kere göç ederler.
Sadece yavrularını koruma adına yüzlerce fire vererek hedeflerine varırlar.
Ya biz! Sıkıntı olmasın hayat devam etsin, gelsin çaylar, kahveler.
Bir balığın bile gayesi varsa, biz gayesizlikten utanmamız gerek.
Eğer uğraşıyor ve hedefe varamıyorsak, zaman utansın.
Yine necip fazıl kısakürek:

Ölümden ilerde varış dediğin,
Geride ne varsa bırak utansın!

Ey binbir tanede solmayan tek renk;
Bayraklaşamıyorsan bayrak utansın!


Hayatın bu zorlu ve tozlu yolunda, arkaya bakmadan ilerlemek.
Ruhundaki imanın, kıvılcımlarını ateşleyebilmek.
Bunca hasret ve hüzüne, gülümsemeleri katarak, yürümeye devam etmek.
Yüreğinde kocaman bir insan sevgisi taşımak.
Ve bunca yükü et ve kemiğe taşıtarak, sabrı öğretmek.
Karanlıklar girince düşüne, yine canhıraş çırpınmak.
Bana bak, hala ayaktamısın diyen dostlara inat.
Tıs, tıs gülerek sırıtan, düşmana inat ve ALLAH rızası için, kıyamda kalabilmektir, hayat.
Babam, da şunu gördüm, asla yeis yoktur.
Hayat’ı daima severek yaşamış, asla, bıkkınlık göstermemiştir.
Mücadele içinde, daima uğraşını vermiştir.
Fakat, son anları geldiğinde, dilinde, LA İLAHE İLLAH daim olmuştur.
Yüzündeki gülümseme, asla eksilmemiştir.
33 yaşında çıktığı gurbet yolculuğu, 80 inci yaşında bitmiştir.
50 yıl önce ekmek parası için kara trenlere binip, Avrupa yoluna düşen insanımızın, hasretini mektuba döküp, 3 ay cevap bekleyerek, ıstırabını yüreğine gömerek, ağıtlarını rüzgara vererek, kazandıkları paralarda, kimlerin gözü olmamıştı.
Kimler, onların saf ve temiz halinden, istifade etmedi.
Ayşeleri, Fatmaları rahat olsun diye, ömürlerini, ağır iş şartlarında tüketmişlerdi.
Sonraları, gurbete taşımışlardı, sevdikleri bütün insanları.
Herşeyleri vardı, ama artık çocuklarını ellerinden almıştı, yalancı dünya hayatı.
Birdenbire yabancı olmuştu, o yediveren gülleri, kıyamadıkları biricik yavruları.
Sanki ana baba değil el olmuşlardı adeta.
Hayat onları nereden nereye getirmişti.
Ekmek parası düşlerinde iken, kaybolan yavrularının peşinde hayat zehir olmuştu.
İşte gurbet, işte gurbetçi, işte onlerın çocukları.
Süslenmiş bir canavar, düden gibi içine çekmişti adeta.

Evet, gurbet dedikte Mehmet Akif Ersoyu Unuturmuyuz.

Mısırda yaşadığı günlerden birgün şöyle yazmıştı kızı Suad hanıma torunu için.
Ferda Kadın'a
Ferda Kadın! Ferda Kadın!
Ben görmeden sevdim seni.
Sen galiba, gördün beni,
Pek ihtiyar, hoşlanmadın!
Ferda Kadın! Ferda Kadın!
Ey yavrumun ilk yavrusu!
Pek tatlı şeysin doğrusu.
Lakin neden çirkin adın?
Yok yok, adın cidden güzel!
Dünyada her şeyden güzel;
Aydan güzel, günden güzel!
Ay, gün nedir? Senden güzel;
Hatta derim: benden güzel!
Zira 'yarın', 'dün'den güzel
Deden Mehmed åkif…

Bugünlükte bu kadar, sizleri ALLAH’a emanet ediyorum.
Selam ve dua ile. M.S.A.
 
Üst Alt