Esmau'l-Hüsna anlamları ve açıklamaları, En güzel isimler Allah'ındır.

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Hadi cc

EL-HADİ cc
el-Hâdî, kullarının rubûbiyetlerini ikrâr etmeleri için onlara marifetullah yolunu öğreten, lütufla ve güzellikle yol gösteren, hayra erdiren, murâda yaklaştıran, doğru yola davet eden, her mahluku, bekâsı ve vücudunun idâmesi hususunda gerekli olan hususlara yönelten demektir.

27EL-HADicc_zps579fe019.jpg
Bu ism-i latîf aynı zamanda yarattığı her mahlûku yaradılış gayesine uygun şeyleri yapmaya sevk eden anlamını da taşımaktadır.

Tâ-Hâ sûresi (20), 49, 50: "Firavun: "Ey Musa! Sizin Rabbiniz kimdir?" dedi. Musa: "Bizim Rabbimiz her şeye şeklini veren, sonra da yolunu gösterendir." dedi."

Â'lâ sûresi (87), 1-3: "Rabbinin yüce adını tesbih et. Yaratıp düzene koyan O'dur. Takdir edip hidayeti gösteren O'dur."

"İnsan" olmanın farklılığının ve insan olarak nelerle donatılarak, yeryüzüne gönderildiğinizin farkında mısınız dostlar?

Başıboş bırakılmadığınızın, vücut adlı şahane makinenin akıl ve gönül libasıyla giydirilerek, adeta süslendiğinin farkında mısınız?

Daha doğarken, sonuca kilitlendirildiğimizin, "Elest" meclisinde yaşadığımız o nâmütenâhî güzelliklerin ruhumuza işlendiğinin ve şu kısacık dünya hayatında da, o güzellikleri arama kabiliyeti verilerek, ahirete endekslendiğimizin farkında mısınız?

Sanki O Yüceler Yücesi Padişah, kuluna kopya vermiş sevgiyle! Ruh, onun için hep huzuru aramakta, akıl, onun için mantıklı olanı bulunca sakinleşmekte, yürek, sevgiyi hissedince yücelerek, mutmain olmakta dostlarım.

İşte, o muhteşem sevgi kaynağının sırrı bu.

Siz, yavrunuzun zor işlerini kolaylaştırmaz mısınız? Ona yollar gösterip, başarması için, vazifesine, yardımcı olmaz mısınız? Yardımcı olursunuz değil mi?

Siz, "yaratılmış" iken böyle yaparsınız da, ya O, Yaradan, yüreğinize sevgiyi işleyen Yüce Yaradan ne yapar kullarına, nasıl gösterir rahmetini?

İşte böyle! Dünyayı, imtihan yeri kılar! Kulları için dayar döşer, binbir nimetle donatır.

Fıtratına onu yönetecek güzellikler kodlar.

Sonra da akıl verir; yolların dikenlerini ayıklayacak, iyiyi kötüden ayıracak, doğru yolu bulduracak akıl verir kuluna!

Hz. İbrahim, Kur'ân-ı Kerîm'de "akıl" nimetini kullanmanın en muhteşem örneği olarak sunulur bizlere dostlar.

Hz. İbrahim'i çok iyi tanımalı, O'nun "Halîlullah" oluşundaki sırrı çok iyi kavramalıyız.

En'âm sûresi (6), 75-77: "Böylece biz İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu (muhteşem varlıklarını) gösteriyorduk ki, kesin inananlardan olsun. Üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü: "Bu mu Rabbim?" dedi. Yıldız batınca da: "Ben batanları sevmem" dedi. Ay'ı doğarken gördü: "(Sizin iddianıza göre) Rabbim budur" dedi. O da batınca: "Yemin ederim ki, Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapıklığa düşen topluluktan olurdum" dedi."

Hz. İbrahim, yıldızı, 'ay'ı ve güneşi izlemiş, bunların battığını görünce akıl nimetini kullanarak; "Ben batanları sevmem" demişti, dostlarım!

el-Hâdî olan Allah, hidâyete ulaştıracağı kullarına akıl nimetini böyle kullandırır...

Yüce Allah, kelâm-ı kerîminde, pek çok âyette: "Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? Hiç akıl etmez misiniz? İnsanların çoğu akıl etmiyorlar" diye seslenir kullarına.

En'âm sûresi (6), 88: "İşte bu, Allah'ın hidayet yoludur. Kullarından dilediğini (dileyeni de) o (hidayet yolu) ile hidayet eder. Eğer onlar Allah'a ortak koşsalardı, yaptıkları bütün amelleri boşa giderdi."

el-Hâdî'dir O!

Kuluna, bir hidâyet rehberi göndererek, kulunun yolunu sırat-ı müstakîme çevirmesini sağlayandır O!

Yûnûs sûresi (10), 57: "Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüller derdine bir şifa, mü'minlere bir hidayet ve rahmet geldi."

Âl-i İmrân sûresi (3), 138: "Bu (Kur'ân) insanlar için bir açıklama, Allah'tan gereğince korkanlar için doğru yolu gösterme ve bir öğüttür."

el-Hâdî'dir O!

Kullarının içinden, kendileri gibi bir insan seçerek, O'nu elçisi kılarak, yaşantısını, örnek bir hayat haline getirerek, kullarının kendisine varmasını kolaylaştırır O Yüce Yaradan.

Nahl sûresi (16), 9: "Doğru yolu göstermek Allah'a aittir..."

Nahl sûresi (16), 125: "(Ey Resûlüm!) Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete kavuşanları da en iyi bilendir."

Hidâyet Allah'tandır dostlar.

Kulunun, Kendisinden başkasını "hidayete eriştirici" kabul etmesini şirk olarak adlandırır Yaradan! Peygamberini, Habibini, âlemlere rahmet olarak gönderdiği Kulunu teselli eder; doğruyu görmemekte ısrar edenler karşısında:

Kasas sûresi (28), 56: "(Resûlüm!) Sen sevdiğini hidayete eriştiremezsin; bilakis, Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete erecekleri en iyi O bilir."

İsrâ sûresi (17), 15: "Kim doğru yola gelirse sırf kendi iyiliği için gelir. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü çekmez. Biz bir Peygamber göndermeden hiç kimseye azab edeciler değiliz."

Bakara sûresi (2), 272: "(Ey Peygamber!) onları hidayete erdirmek senin işin değil, zira ancak Allah dilediğini hidayete erdirir. Ve yalnız Allah'ın rızasını kazanmak için harcamanız şartıyla başkalarına her ne iyilik yaparsanız bu kendi yararınızadır. Çünkü yapacağınız her iyilik size, olduğu gibi tam olarak verilecek ve siz haksızlığa uğratılmayacaksınız."

İşte, sırât-ı müstakîm üzere yaşamanın insana kazandırdığı hayat felsefesi budur.

Dünyaya gelmek, kendini bilmek, Rabbini bilmek, bu bilinçle ve Allah rızası gözeterek helâlden kazanıp, hayra sarf etmek, "ben" değil, "biz" diyerek yaşayabilmek, iyiliklerin mükâfatını Allah'tan alacağını bilmek ve de her zorluğu imanla göğüslemektir bu felsefenin özü.

Bu hayat felsefesi, "hidayet" bulmakla hayata taşınır.

Hidayetin zıddı, "dalâlet"tir dostlar.

Hidayetin sonu izzet, ihsan ve nimet iken; dalâletin sonu zillet, hüsran ve azaptır.

A'râf sûresi (7), 186: "Allah kimi saptırırsa onu yola getirecek bir kimse yoktur. O, onları kendi hâllerine bırakır ve kendi azgınlıkları içinde yuvarlanıp giderler."

Zümer sûresi (39), 23: "Allah, kelâmın en güzeli olan (Kur'an)ı, icaz, hikmet ve belağatte, âyetleri birbirine benzer, kıssa ve öğütlerle dolu bir kitap halinde indirdi. Rablerinden huşû ile korkanların derileri, ondan ürperir. Sonra, derileri de kalpleri de Allah'ın zikrine dönerek (rahmet âyetleriyle) yumuşar. İşte (bu kitap) Allah'ın rehberidir. Allah, onunla dilediğine rahmet eder, hidâyet verir. Kimi de saptırırsa, artık ona hidâyet edecek yoktur."

el-Hâdî'dir O!

O, yarattığı her mahlûkunu, yaratılış gayesini ona ilham ederek dünyaya getirtir.

İneğe süt verdiren, arıya bal yaptıran, ağaçkakana ağaç kabuklarını deldiren, kunduzlara baraj yapımını öğreten, memeli hayvanların yavrularına, doğar doğmaz annelerinin göğsünü emmeyi öğreten, ilham eden O'dur.

Bir anda, hidayet kavramının ruha verdiği huzurla sukûnete erdiniz, değil mi dostlar?

Haydi, şimdi şükretmenin tam zamanı! Açın ellerinizi, yüreğinizin bütün gücüyle dönün Rabbinize! "Allahım, beni insan olarak yarattığın için, bana akıl nimeti bahşederek yolunu kavramayı kolaylaştırdığın için, beni müslüman coğrafyada dünyaya getirip İki Cihan Serverine ümmet eylediğin için, beni Kur'ân-ı Kerîm'e muhatap kılarak, kelâmınla şereflendirdiğin için, Müslüman bir anne-babayı ebeveynim kıldığın için, kısacası, beni hidâyet üzere yaşattığın için Sana sonsuz şükürler ediyorum Rabbim" deyin.

Hidayet üzere olmanın sorumluluğunu düşünmeyi de sizlere bırakıyorum dostlar.

Her nimet, şükrü gerektirir. Minicik bir arı, bir âyete muhatap olmanın şükrünü asırlardır bal yaparak ödüyor...

6666 âyetin muhatabı olan insan ne yapmalı? Bunun cevabını size bırakıyorum dostlarım!
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Hafıd cc

EL-HAFID cc
el-Hâfıd, kâfirleri, felaketlere uğratarak, düşmanlarını kendinden uzak kılarak alçaltan, en üst mertebelerden en aşağı mertebelere indiren demektir.
el-Hâfıd, He gives disaster to the unbelievers, He degrades His enemies by putting them away from Himself, lowering them from the highest degrees to the lowest degrees.

28EL-HAFIDcc_zps5a4551ff.jpg
Vâkıa sûresi (56), 3: "O alçaltıcıdır, yükselticidir!"

Şeytanın hikâyesini bilirsiniz dostlar!

Şeytan, Hz. Âdem yaratılmadan önce melekler arasında, zikirle, tesbihle ömür sürmekteydi. Ve, Âdem (as) yaratıldı!

A'râf sûresi (7), 11-13: "Sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonra da meleklere: "Âdem'e secde edin" dedik; hepsi secde ettiler, yalnız İblis, secde edenlerden olmadı. (Allah) buyurdu: "Sana emrettiğim zaman, seni secde etmekten alıkoyan nedir?" (İblis): "Ben, dedi, ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın." (Allah) buyurdu: "Öyleyse oradan in, orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık, çünkü sen aşağılıklardansın."

Hz. Âdem'e secde edilme emri, sanatı görüp, sanatkâra secde etmek demekti dostlar!

Sebebi görüp, sebebi yaratanı tanıma sanatıydı bu! Âdem'in yaratılışındaki hikmeti anlayıp, kudreti kabullenme sanatının adıydı!

Melekler bunu yaptı, secde ettiler! Onlar Âdem'e değil; Âdem aleyhisselâmın şahsında, Hz. Allah'ın kudreti karşısında secdeye kapandılar.

İblis kibirlendi; kendisini üstün gördü ve secde etmekten sakındı.

Ve el-Hâfıd isminin tecellisi ile melekler arasında ömür sürerken, kovulanlardan; rahmetten uzaklaştırılanlardan oldu! Ve İblis, Rabbine baş kaldırdı dostlar!

A'râf sûresi (7) 16: "Öyleyse, dedi, beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onlar(ı saptırmak) için Senin doğru yolunun üstüne oturacağım."

Yüce Allah, ona kıyamete kadar mühlet tanıdı. İblis, cennette yaşayan Hz. Âdem ile Hz. Havva'ya vesvese vererek, onlara yasaklanmış meyveyi yedirdi, onları hile ile aldattı.

A'râf sûresi (7), 23, 24: "Dediler ki: "Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan oluruz!" (Allah) buyurdu: "Birbirinize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir süreye kadar yerleşme ve faydalanma vardır." buyurdu.

el-Hâfıd'dır O!

Hz. Âdem ile Hz. Havva'yı, ilâhi bir senaryo gereği; "yaratılış senaryosu" gereği, cennetten yeryüzüne indirendir O!

Yeryüzünü imtihan salonu kılıp, kullarını binbir imtihanla baş başa bırakan Yüce Allah, dilerse, hayat yolunda kuluna verdiklerini "geri alarak", hikmeti gereği kulunu sınar.

el-Hâfıd'dır O! O, şan, şöhret kazandırıp bir anda elindeki mevkii alabilir.

el-Hâfıd'dır O! Sağlıklı iken, kulunu, hiç beklemediği bir anda güçsüz; dertler içinde kıvranan bir kul haline getirebilir! İmtihan, hep bizim içindir!

el-Hâfıd'dır O dostlar!

Kendisine inanmayanları, kâfirleri de, şımarıp gurura kapılıp, İblis'e benzeyenleri de rahmetinden uzaklaştırır O! Kıyamette de onların yüzüne bile bakılmaz!

Câsiye sûresi (45), 34: "O gün kâfirlere şöyle denilir; "Siz, dünyada bugüne kavuşmayı nasıl unuttuysanız, biz de bugün sizi öylece unuturuz. Yeriniz ateştir ve sizin için yardımcılardan bir kimse de yoktur."

Nice müstekbirleri, kendilerini insanların ilâhı sananların tahtlarını, varlıklarını yerle bir edendir O!

el-Hâfıd'dır O!

Yûnus sûresi (10), 83: "Firavun ve adamlarının kendilerini belaya uğratacağı korkusundan dolayı Musa'ya kendi kavminin bir oymağından başka kimse iman etmedi. Çünkü orada Firavun çok üstün idi ve o kesinlikle aşırı giden taşkınlardandı."

Mü'min sûresi (40), 36: "Firavun dedi ki: "Ey Hâmân! Bana bir kule yap, belki ben o sebeplere (semanın yollarına) ulaşabilirim."

Hz. Musa ile alay eden Firavun, O, el-Hâfıd olan Allah'ın yakalaması ile yakalanıp, çekildi, ibret-i âlem olsun diye, kıyıya atıldı dostlar! Denizler bile onu kabul etmedi!

Kendisini inkâr edenleri yerle bir edendir O!

el-Hâfıd'dır O!

Ve dostlar!

Mü'min kuluna bakan yüzüyle, el-Hâfıd isminin tecellisiyle, inanan kulunun, Firavunlaşmış "ene"sini kıran, nefis mücadelesinde ona yardımcı olarak, kulunu "ene" lerden, "ben" demekten koruyarak, Rabbini bulmasına yardım edendir O!

Kulunu, "ben"likten çıkarıp, "biz" düşüncesine ulaştıran, sadece kendisi için değil, çevresindeki mü'min kardeşlerini de düşünerek yaşayan bir kul haline getirendir O!

Rabbim, sen bizi, nefis savaşında, nefsini yenenlerden, senin rızanı kazanarak, cennete girenlerden eyle. Âmîn.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Hafız cc

EL-HAFIZ cc

el-Hafîz, koruyup gözeten, kendisinden hiçbir şey gizli kalmayan, kullarının yaptığı işleri bütün tafsilatıyla bilen; kullarının niyetlerini ve gönüllerinden geçenleri bilen, Kendisine gâip ve gizli olan hiç bir şey bulunmayan, hadisatı eksiksiz kaydedip hesaba çekmek üzere muhafaza eden, has kullarını helâk ve şer yerlerinden muhafaza eden, kudretiyle, her şeyi dengede tutan demektir.

He protects and guards, nothing could be hidden from Him, He knows the Works of His slaves with all details, He knows the intentions and the thoughts of the hearts of His slaves, there is nothing absent and hidden for Him, He notes down all events (not missing anyone) and keeps them to be questioned, He saves His nice/special people from the bad and destroyer events, balances everything with His great power.
29EL-HAFIZcc_zps525c00ca.jpg


Yûsuf sûresi (12), 64: "...En hayırlı koruyucu Allah'tır ve O, merhamet edenlerin en merhametlisidir."

Kâinata dikkatle bakan her insan, her şeyin gayet büyük bir intizamla idare olunduğunu ve ömrü biten, bu âlemden göçen her şeyin eserinin muhafaza edildiğini görür dostlarım!

Hâfız-ı Zül-celâl olan Allah, birbirinden güzel sûretlerde yarattığı çiçekleri, ağaçları, ömürlerinin sonlarında "tohuma kaldırarak", varlıklarını bir sonraki baharda sürdürebilmeleri için minicik sandukalarda muhafaza eder!

el- Hafîz'dır o!

Her tohum ve çekirdek, "kûn" tezgâhından çıkmış birer latif kutucuk hükmündedir. Hz. Allah (cc) her ağacın çiçeğinin kaderinin yazılı olduğu fihristi, toprağın şefkat dolu bağrında, yeniden dirilişe kadar saklar dostlarım!

Tabiatın kucağındaki çiçekler ve ağaçlar gibi, insana nispetle basit olan canlıların hayatı bile, böyle dikkatle muhafaza edilir, korunur da, içindeki ve dışındaki zenginlikleriyle, dünyanın emrine verildiği, yeryüzünde "halife" kılınan, dağların yüklenemediği emaneti yüklenen, "eşref-i mahlûk" olarak yaratılan insan, başıboş bırakılır mı hiç?

el-Hafîz'dır o!

Kulunun yaşadığı en ufak hadiseyi, kulunun en küçük hizmetini yazar, yazdırır kâtiplerine!

Kaaf sûresi (50), 17, 18: "Onun sağında ve solunda oturmuş iki melek zabıt tutarken, İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında (onu) gözetleyen, dediklerini zapteden bir melek hazır bulunmasın."

Kendisine inanan kullarını, şeytanın tuzaklarından, vesveselerinden koruyandır O!

Nisâ sûresi (4), 175: "Allah'a inanıp O'na sımsıkı sarılanları (Allah), kendisinden bir rahmet ve lütfa sokacak ve kendisine varan dosdoğru yola iletecektir."

el-Hafîz'dır O!

Kullarını her türlü kötülükten koruyan, dünyanın, dev dalgalı denizlere benzeyen acı ve sıkıntıları içerisinde, onları muhafaza eden, yüreklerindeki iman dengesini korumalarına yardımcı olandır O!

Belâ, musibet ve imtihanlar karşısında rûhî dengeyi korumak, ancak Allah'a imanla mümkündür dostlar! Yüce Allah, kulunun bu dünya imtihanları karşısında kendisine sığınmasını sağlayarak, hayat denizinin dalgaları karşısında sarsılmamasını mümkün kılar.

el-Hafîz'dır O!

Hûd sûresi (11), 57: "...Hiç şüphesiz O, her şeyi koruyup gözetendir."

Kâinatı yoktan var eden, her mahlûkunu, vazifesine uygun bir formda yaratan, rızklandıran Yüce Allah, tüm yaratılmışları korur, tehlikeler karşısında her birine özel korunma mekanizmaları verir dostlar!

Ve bu muhteşem kâinatı, dengelerle ayakta tutan, dağları kazık gibi yere çakan, oksijenle hidrojeni, belli bir oranla birbirine âşık kılan, arza "yerçekimini" verip, göklerin nimetlerini ona yağdıran Yüce Allah, gün gelecek o dengeleri ortadan kaldıracak ve "kıyamet" emrini vererek, bütün mahlûkatını huzurunda toplayacaktır.

el-Hafîz'dır O!

Mutaffifîn sûresi (83), 18-21: "Hayır hayır, iyilerin yazısı muhakkak İlliyyîn'dedir. Bildin mi sen, İlliyyîn nedir? Yazılmış bir kitaptır o. Allah'a yaklaştırılmış melekler ona tanık olurlar."

Ey, ebrârdan/iyilerden olan kullarının, kitabını bile özel olarak tutan Rabbim!

Ey, "İlliyyîn" adlı kitabı ancak kendisine yakın; "mukarrabûn" olan kullarına gösteren Rabbim!

Ey, iyi kullarını cennetle mükâfatlandırıp, kendilerine ağzı mühürlü, hâlis bir içecek sunan Rabbim!

Ey Rabbim! Mutaffifîn sûresinin (83), 26'ıncı âyetinde belirttiğin içecekten sun bizlere: "Onun sonu misktir. İşte ona imrensin artık imrenenler."

Ey Rabbim! Bizleri, "el-Hafîz" isminin tecellileriyle, dünya hayatında yanlışlıklara düşmekten, şeytanın adımlarına uymaktan koru!

Ey Rabbim! Amellerimizin kaydedilip, muhafaza edildiği, amel defterlerimizin açılacağı o zorlu günde, affınla, sonsuz mağfiretin ve rahmetinle bizleri, iyi kullarının, has kullarının arasına kat.

Âl-i İmrân sûresi (3), 30: "O gün her nefis, ne hayır işlemişse, ne kötülük yapmışsa onları önünde hazır bulur. Yaptığı kötülüklerle kendi arasında uzak bir mesafe bulunsun ister. Allah, size asıl Kendisinden çekinmenizi emreder. Şüphesiz ki Allah, kullarını çok esirger."

"Allahümme Rabbenâ, âtinâ fiddünya haseneten ve fil âhireti haseneten ve kınâ azâbennâr! Ve edhılnal cennete meal ebrâr!"

"Ey Allah'ım! Ey Rabbimiz! Bize dünyada ve ahirette iyilik ver! Ve ateşin azabından koru! Ve bizi cennete iyi kullarla beraber girdir!" Âmîn.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Hakem cc

EL-HAKEM cc


el-Hakem, hüküm, Kendisine ait olan, hüküm yetkisini elinde tutan, son hükmü verecek olan, hükmeden, hakkı yerine getiren, ilmi, sözü, işi tam ve doğru olan demektir.

The judgement is only done by him, he holds the authorization of judgement, the final judgement will be made by Him, He judges, He applies the justice, his knowledge,his word and his work are complete and right.


30EL-HAKEMcc_zpsbad37109.jpg
Kasas sûresi (28), 70: "İşte O, Allah'tır. O'ndan başka ilah yoktur. Önünde de (hayatın başında da hayatın) sonunda da (dünyada da âhirete de) hamd O'nundur, hüküm O'nundur. Ve ancak O'na döndürüleceksiniz."

O, öyle bir hükümdardır ki dostlar, O'nun hükmünü reddedecek, tehir edecek hiç kimse yoktur!

O, öyle bir hükümdardır ki, "hak" ile "bâtıl"ı birbirinden, ancak hak ile O ayırır!

O, hikmet sahibi bir Hakîm olduğundan, hikmetini mutlaka icra eder. Dolayısıyla da emrine itaat edeni mükâfatlandırır, karşı geleni cezalandırır!

"Kulluk", O'nun hikmetine boyun eğme sanatının adıdır! O Hakîm'in hükmünü dilediği gibi uyguladığını bilirsen, yani inanır, "iman edersen" O'nun hükmüne teslim olursun... Ve, O'nun yasaklarından sakınır, senden razı olmasını dilersin! Bunun için de ömrünü salih ameller işlemekte geçirirsin.

Mevlâna Celâleddin-i Rumi "Beni "şakî" diye yazmışsa, cehenneminde ebedî olarak beni yakmak diliyorsa bile, Rabbim olduğu, ben de O'nun mülkü olduğum için, hükmüne razıyım!" diyor dostlar.

"Kulluk", O'nun hükmüne razı olmaktır zira! Kazasına, kaderine, rıza göstermenin, "neden", "niçin", "nasıl" diye sormamanın adıdır kulluk!

Allah'ın koyduğu hükümleri değiştirmeye kimsenin gücü yetmez! Küçük, âciz kafalarıyla Allah'ın hükümlerine karşı koyanların, Allah'ı inkâr edenlerin, akıbetlerine tarih boyunca bakınız dostlar! Onların adları bile hatırlanmıyor.

O, kulluğun zirvesindeki "nur insan" Muhammed Mustafa (s.a.s.) ve sahabeleri asırlardır "Allah'ın selâmı üzerlerine olsun, Rabbim onları, rızasını kazanmakla şereflendirsin" dualarıyla anılıyor.

"Kulluk" Allah'ın hükümlerine şartsız teslim olmanın adıdır dostlarım!

Sahabeler, Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa'nın (s.a.s.) her sözünü, başlarına taç ettiler, hadislerin mucibince hareket ettiler.

Onlar hayatlarına Kur'ân-ı Kerîm'i, "hükmedici" olarak aldılar ve onun hükümleriyle yaşamlarına çeki düzen verdiler! O asra "Saadet Asrı" dendi. O asrın insanları, "gökteki yıldızlara" benzetildi "Kâinatın Güneşi" tarafından.

En'âm sûresi (6), 114: "Allah, size Kitab'ı (Kur'ân'ı) açıklanmış olarak indirdiği halde, ondan başka bir hakem mi arayayım? Kendilerine kitap verdiklerimiz, o Kur'ân'ın, gerçekten Rabbin katından hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. O halde sakın şüphe edenlerden olma."

Kur'an-ı Kerîm, insanın karşılaşacağı her olayda çözüm bulmak, doğruya ulaşmak için başvuracağı yegâne kaynaktır. Ve Allah (cc) onu ve içindeki hükümleri kıyamete kadar koruyacağını vaat etmiştir.

Hıcr sûresi (15), 9: "Hiç şüphe yok ki, Kur'ân'ı Biz indirdik, Biz. Elbette onun koruyucuları da Biziz."

Mâide sûresi (5), 42-44: "Onlar, yalana çok kulak verirler ve çok haram yerler. Eğer sana gelirlerse, ister aralarında hükmet, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen, sana hiçbir zarar veremezler. Eğer aralarında hükmedersen adaletle hükmet. Şüphesiz Allah, adaletli davrananları sever. İçinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında dururken seni nasıl hakem yapıyorlar da ondan sonra da dönüveriyorlar? Onlar inanıcı değillerdir. İçinde hidayet ve nûr bulunan Tevrat'ı, elbette biz indirdik. Müslüman olan peygamberler, yahudiler hakkında hükmederler, kendilerini Tanrıya adamış zâhitler, âlimler de, Allah'ın kitabını korumakla görevlendirildiklerinden (onunla hüküm verirler) ve onun Allah'ın kitabı olduğuna şahitlik ederlerdi. İnsanlardan korkmayın, benden korkun, âyetlerimi az bir paraya satmayın. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.

Ey Rabbim! Beni, el-Hakem isminin tecellileriyle yaşayan, yaratılışımın gayesi olan kulluğumu en iyi şekilde yapan, hükmüne razı olan, hükümlerini vaz ettiğin kitabını okuyup, anlayan ve onları hayatına eksiksiz olarak geçirenlerden eyle!

Zümer sûresi (39)'nin 69. âyetinde: "Yeryüzü, Rabbinin nuru ile aydınlanacak, Kitap (herkesin amel defteri) ortaya konacak, Peygamberler ve şâhitler huzura getirilecek ve aralarında Hakla ve adâletle hükmedilecektir. Onlara haksızlık yapılmayacaktır." buyuran, Yüce Rabbim! O gün; o zorlu gün geldiğinde, rahmetine gark olanlardan, fazlınla muamele görenlerden, kitabı sağ tarafından verilenlerden eyle aciz kulunu.

"…O, hükmedenlerin en hayırlısıdır." (Yûnus Sûresi (10), 109.)
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Hakim cc

EL-HAKİM cc

el-Hakîm, bütün işleri yerli yerince ve eksiksiz olan, hüküm ve hikmet sahibi, eşyanın, işlerin ve her şeyin hakikatini bilen demektir.
All His Works are correct and absolute, He has judgement and wisdom,He knows the truth of object, works and everything.

31EL-HAKiMcc_zpse6d0d540.jpg
Hıcr sûresi (15), 25: "Şüphesiz Rabbin O'dur ki, onları (kıyamet gününde hesaba çekmek için) toplayacaktır. Şüphesiz O, Hakîm (hüküm ve hikmet sahibi)dir, her şeyi bilendir."

O, "hikmet sahibi"dir dostlar.

Her emrinin mutlak bir hikmeti vardır. Biz aciz kullar, anlayamayız, algılayamayız ama "olan" her şeyin, "yaradılan" her şeyin, O'nun yasakladığı her şeyin, "şunları yapmayın", "şunlardan uzak durun" dediği her şeyin, bizim bilemediğimiz birçok hikmeti vardır.

Tıp dünyası, ilerlediği her basamakta, Allah Tealâ Hazretleri'nin kullarına helâl kıldığı hususların faydalarını, ya da haram kıldıklarının zararlarını açıklamakta; ilim, 21'inci yüzyılda her branşta, "Allahü ekber" demektedir, dostlarım!

O'nun nebisi, elçisi ve habibinin hadislerinin her biri ayrı bir hikmet kaynağıdır.

Biz insanlar, işlerin önünü ve arkasını bilemeyiz. Zamanı, ancak içinde bulunduğumuz "an" ile yaşar, bir dakika sonrasında bile ne olabileceğini düşünemeyiz dostlarım.

Onun için de neyin doğru, neyin yanlış; neyin zararlı, neyin faydalı olduğunu Rabbimiz, Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.s.) vasıtasıyla bizlere bildirmiş; "akıl" verdiği kuluna, aklın çok aciz kaldığı noktalarda kendisine sığınıp kitabı Kur'ânına ve Peygamber Efendimize uymasını emretmiştir. "Akıl" sadece vasıtadır dostlar.

Akıl, yüreğin burağıdır.
Akıl, yüreği sevgiliye ulaştıracak bir burak sadece! Akıl, aşk ülkesinin kapısında, yüreği kanatlandıracak bir vasıta sadece...

Yûnus sûresi (10), 109: "Sana vahyolunana uy! Ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. Çünkü O, hâkimlerin en hayırlısıdır."

el-Hakîm'dir O!

En üstün, en yüce olan ve hikmet sahibi olandır O!

Hakîm isminin tecellilerini bahşettiği kuluna "hikmet" verendir O. Yani, işlerin başını-sonunu görme kabiliyetini verir, dilediği kuluna.

Hikmetin başı; Allah'ı bilmek, O'nun birliğine iman edip emir ve yasaklarına uymaktır, dostlarım.

Hikmet sahibi kul, yüksek düşünür. Hikmet sahibi kulun idrak ve kavrama kabiliyeti ve bunların neticesi olan hayra ulaşma akıbeti, diğer insanlardan çok daha üstündür.

Kehf sûresinde Hz. Musa'ya (as) yol arkadaşlığı yapan ve kendisine hikmet verilmiş bir kul anlatılır dostlar.

Kehf sûresi (18), 65: "Nihayet kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet (peygamberlik) vermiş ve tarafımızdan (ledünnî) bir ilim öğretmiştik."

Müfessirlerin büyük çoğunluğunun Hızır Aleyhisselâm olduğunu beyan ettikleri, kendisine özel bir ilim verilen bu kulun yaptıkları ve Hz. Musa'nın (as) şaşkınlıkla izlediği her vakıanın arkasındaki hikmet anlatılır bu âyetlerle dostlarım.

Lokmân sûresi (31), 1-4: "Elif, Lâm, Mîm. Bunlar, o hikmetli kitabın âyetleridir. O, güzellik ve iyilik yapanlar için bir hidayet ve rahmettir. Onlar, namazı kılarlar, zekâtı verirler, âhirete de kesin olarak inanırlar."

Lokmân sûresinin (31) 12'inci ayetinde kendisine "hikmet" verilmiş olan Lokmân peygamberden bahsedilir: "Andolsun ki biz, Lokmân'a "Allah'a şükret!" diye hikmet verdik. Kim şükrederse kendi iyiliğine eder. Kim de nankörlük ederse, şüphesiz ki Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir, daima övülmeye layıktır."

Hikmet, nazarî ilimleri elde ettikten sonra, Allah'ın lûtfuyla kazanılan ruhî olgunluk; söz ve davranışlarda isabet melekesidir. Lokmân Aleyhisselâm da hikmet sahibi biriydi dostlar.

Rivayet edildiği üzere, bir gün Davûd Aleyhisselâm, Hz. Lokmân'dan bir koyun kesip, en iyi yerinden iki parça et getirmesini talep ettiğinde, hayvanın "dilini ve yüreğini" getirmişti. Bundan birkaç gün sonra Davûd (as) hayvanın en kötü yerinden iki parça et istediğinde, Hz. Lokmân yine dil ve yürek getirmişti ona. Davud (as) bu işin sebebini sorunca, Lokmân (as) şöyle cevap vermişti:

"-Dil ve yürek iyi olursa bundan daha güzel bir şey olamaz. Ama dil ile yürek kötü olursa, bunlardan daha kötü bir şey olamaz!..."

Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.s.) şöyle buyururlar:

"Allah (cc) Hazretleri hakkında hayır dilediği kimseye, din hususunda büyük bir anlayış verir." (Buhârî, İlim, 10, İ'tisâm, 10; Müslim, İmâre, 175, Zekât, 98; Tirmizî, İlim, 4; İbn Mâce, Mukaddime, 17.)

el-Hakîm'dir O!

Kullarına hikmetlerle dolu kitabını gönderen ve o kitabın âyetleriyle hükmedilmesini isteyendir O!

Âl-i İmrân sûresi (3), 58: "İşte bu sana okuduğumuz, âyetlerden ve hikmetli Kur'ân'dandır."

Yâ-Sîn sûresi (36), 1-3: "Yâ-sîn, Hikmet dolu Kur'an yemin olsun ki, sen şüphesiz, Peygamberlerdensin ve doğru bir yol üzerindesin."

Peygamberlerin davet ve tebliğ metodunu, yine bizzat kendisi belirleyendir O Yüceler Yücesi.

el-Hakîm'dir O!

Nahl sûresi (16), 125: "(Ey Resûlüm!) Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır!..."

Hazreti Allah (cc), hikmetle bezediği, tüm isimlerinin muhteşem aynası eylediği Habibine şöyle seslenir:

"Eğer içinizden bir grup benimle gönderilene inanır, bir grup da inanmazsa, Allah aramızda hükmedinceye kadar sabredin. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır." (A'râf sûresi (7), 87.)

Hz. Allah (cc), Sevgili Peygamberimize ve onun şahsında da tüm inananlara şöyle buyurur:

Hıcr sûresi (15), 25: "Şüphesiz Rabbin O'dur ki, onları (kıyamet gününde hesaba çekmek için) toplayacaktır. Şüphesiz O, Hakîm (hüküm ve hikmet sahibi)dir, her şeyi bilendir."

"Allah, hakimlerin hakimi değil mi?" (Tîn sûresi (95), 8.)

Ey Rabbimiz! Sana, yüreğimizle; yüreğimizin, aklımızın ve dilimizin birleştiği bir lisanla seslenerek, huzurunda boynumuzu büküyoruz:

"Ya Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiklerinden başka bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz Sen, Âlim ve Hakîm olansın! Bizi hikmetinle taçlandır; ilminle süsle, sevginle kanatlandır..."

Âmîn.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Hakk cc

EL-HAKK cc

el-Hakk, varlığı ve ulûhiyeti kesin olan, inkârı mümkün olmayan, ezelî ve ebedî olan ve değişmeksizin var olan nihâî gerçek, kimseye muhtaç olmayan, sözü en doğru olan, eşyayı hikmetin gereğine göre icad eden demektir
His existence and supremacy are definite, imposibble to disclaim, He is eternal and without changing existing last truth, He doesn't need anyone, His word is the most right, He invents the object according to the need of wisdom

32EL-HAKKcc_zpscac31923.jpg
Lokmân sûresi (31), 30: "Bu da şundandır ki, Allah Hakk'dır. (İnsanların) O'ndan başka taptıkları ise mutlaka batıldır. Şüphesiz ki Allah, çok yücedir, çok büyüktür."
Etrafımızdaki her şey; yaratılmış her şey, gelip geçici şeylerdir dostlar. Bu hakikati, yaşı belirli bir olgunluğa ulaşmış herkes fark eder, hayat yolunda.

Sadece kendi zaman dilimimizde olanları bile ibretle seyredersek, insanların, olayların, tek bir gerçek etrafında seyreden, tüm varlığı, o gerçeğe bağlı olan mahlûklar olduklarını görürüz.
Tarih, Hz. Âdem'den bu yana akan seyriyle de milyarlarca olaya; saltanata, zorbaya, muhteşem hükümdarlara, binlerce, milyarlarca gönül ehline açtı bağrını, konuk etti onları sahnesinde... Ama hepsi geldi, geçti dostlar... İyisi de, kötüsü de geldi ve geçti... İnsanların her biri, ellerinde "amel defterleri" ile on metrelik bir kefen bezine sarılarak, yanlarına başka hiçbir şey alamadan dünya sahnesinden göçerken, sahne dekoru değişircesine, yeryüzünde bitkiler, tabiat manzaraları değişti sadece... Olaylar, akışlarıyla bile insanlara bir büyük mahkemeye gidilmekte olduğunu anlatırcasına noktalandı dostlar.

Sahne değişti, figüranlar değişti, dekor değişti ama değişmeyen tek gerçek, "Allah'ın varlığı" olarak kaldı.
Mü'minûn sûresi (23), 116: "Mutlak hâkim ve Hakk olan Allah, çok yücedir. O'ndan başka ilâh yoktur. O, bereketli Arş'ın sahibidir."

Hakk olan, tek gerçek olan Cenâb-ı Hakk, bu hakikatin kulları tarafından en iyi şekilde anlaşılması ve şu yalan dünyadaki kısacık ömürlerin boş şeylerle geçirilmemesi için, kullarına elçiler ve kitaplar göndermiştir dostlarım.
O Yüceler Yücesi, engin rahmetiyle, kullarının oyalanmadan, yanlışlara düşmeden, acılar çekmeden, O'nun varlığını bilerek, O'na güvenerek ibadet etmelerini ister.
Hz. Allah (cc), biz ahir zaman ümmetine, Sevgilisini, İki Cihanın Nuru Muhammed Mustafa'yı (s.a.s.) elçi göndererek, zamanın bitiş sinyallerini vermiş, Son
Peygamber, Hatem-ü'l Enbiyâ, peygamberler zincirinin son, ama en muhteşem halkası; insanlık âleminin zirve ismiyle, dünya hayatının "zirve"sini göstermiştir bize.
Bilmek, öğrenmek ve yaşamak, O'nun hayatıyla, örnek yaşantısıyla fiiliyata dökülmüştür dostlar.

İsrâ sûresi (17), 81: "(Ey Muhammed!) De ki: "Hak geldi, batıl yok oldu. Elbette batıl yok olmaya mahkumdur."

Yüce Yaradan "el-Hakk" olandır!

Yüce kelâmı ile insanlığa gönderdiği mesaj da tek "Hakk"tır. Dünya, hızla kıyametine koşarken, ilim, ulaştığı noktada, bağıra bağıra Allah'ın varlığını, kör gözlere, sağır kulaklara ve mühürlenmiş kalplere ilan ederken, biz inanan, Rabbinin rahmetinden ümitli, O'nun sevgisine mazhar olamama korkusuyla hüzünlü kullara düşen; Hakk olan Rabbimiz için çalışmak; O'nun rızası doğrultusunda ameller işlemek ve bu dünya sahnesinden vazifelerini tam yapmış insanların huzuruyla, Rabbimize yürümek olmalıdır...
O, bizim Yaradanımız... O, bizim ve âlemlerin tek sahibi!

Semaları ve benim minicik yüreğimi aynı anda kudret elinde tutan Rabbim var, diye düşün dostum.

İmanın neşesini yaşa! O seninle ise, ne gâm!

Varsın, dünya; şu fani dünya, şu yalan dünya bin bir sıkıntı ile geçsin... Sonunda geçecek ya... Acılarla dolu olsa da, en uzun, saatin bile "60 dakika" olduğunu unutma. Fani olan her şey geçecek...
Sadece "Hakk" olan, tek gerçek olan Allah'ın (cc) zatı bâkî kalacak!

Bu düşüncenin bile imanına nasıl bir güç verdiğini düşün ve kavramaya çalış. Seni üzüp, yoruyor mu insanlar? Onlardan kötülük mü görüyorsun? Üzülme dostum!
Senin Allah'ın var. O zavallıların, sonunda dayanabilecekleri tek bir dostları bile olmayacak.

Kehf sûresi (18), 43, 44: "Onun Allah'tan başka yardım edecek adamları yoktur ve Allah'a karşı kendi nefsini de kurtaramadı. İşte burada yardım (ve hâkimiyet), yalnız hak olan Allah'a aittir. Sevap verme bakımından en hayırlı O'dur, sonuçlandırma bakımından da en hayırlı yine O'dur."
Dostum! Bunlar, Kur'ân'ı Kerîm'in âyetleri... Yüce Yaradan kulları ile böyle konuşur işte. Ne olur, okuyun Kur'ân-ı Kerîm'i. O, Rahmân ve Rahîm olan, Raûf ve Halîm olan, Vedûd ve Afûvv olan, O, sevgi deryası Yüce Allah'ın kullarıyla nasıl konuştuğunu görün dostlar...
Kur'ân-ı Kerîm okuyarak, Allah'ın kullarına Kendisini nasıl anlattığını görünüz, onlara huzur dolu yolunu nasıl gösterdiğini idrak ediniz. O engin sevgiyi, yudum yudum içiniz, âyetleri soluklayınız, âyetleri yüreğinize işleyiniz dostlarım.
Kur'ân-ı Kerîm'i okudukça, "Benim Rabbim Hakk'tır; benim Rabbim tektir; benim Rabbim vekilimdir ve velimdir" diyeseksiniz...

Hacc sûresi (22), 6, 7: "İşte bunlar gösteriyor ki, Allah şüphesiz haktır. Şüphesiz ölüleri o diriltir ve o her şeye kadirdir. Kıyamet ise şüphesiz gelecek ve muhakkak ki Allah bütün kabirlerde olan kimseleri tekrar diriltecektir."
Hacc sûresi (22), 14: "Şüphe yok ki Allah, iman edip salih amelleri işleyenleri altından ırmaklar akan cennetlere koyacak. Şüphesiz Allah dilediğini yapar."

Fussilet sûresi (41), 53: "Biz onlara hem ufuklarda ve hem kendi nefislerinde delillerimizi göstereceğiz ki, O'nun (Kur'ân'ın) hak olduğu kendilerine açıkça
belli olsun. Senin Rabbinin her şeye şâhid olması kâfi değil mi?"

Rabbimiz, ufuklarda; bizi çevreleyen dış dünyada, varlığını, sayısız belgelerle, nakış nakış yarattığı tüm eserlere işlemiştir.

Hz. Allah, nefsimize; biyolojik ve ruhî yapımıza, hücrelerimize ve atomlarımıza varıncaya kadar her nesnemize imzasını atmıştır.

Hz. Allah, ellerimize 99 ismini; parmaklarımıza da mührünü işlemiştir.

Hz. Allah, mutasavvıfların, büyük âlem ve küçük âlem diye tarif ettiği bu iki âlemde de bize, şahdamarımızdan daha yakındır.

Hz. Allah, tek kapımız, tek yaratıcımız ve tek dostumuzdur.

Ey Rabbimiz! Seni tanıma yolculuğundayız; Seni bilme yolculuğundayız... Yol azığımızı sevgin eyle...

Ey Rabbimiz! Hayat enerjimiz tükendiğinde; ömrümüz nihayete erdiğinde bizi, rızana ulaştır.

Ey Rabbimiz! Sadece ve sadece, Sana layık olmak için bir ömür geçirenlerden eyle bizi... Âmîn.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Halik cc

EL-HALİK cc

el-Hâlık, her şeyi yoktan var eden, yaratan, yarattığı her şeyin bütün ayrıntılarını bilen ve mahlûkuna takdir ettiği ömür içerisinde, onun göreceği her hâli, hadiseyi tespit ve tayin eden demektir.
He makes eveything exist from absence, he creates, He knows all the details of evertyhing that he creates and He determines and destines all the positions and events which his creature will face in the life which has been ordained by him for his creature.

33EL-HALiKcc_zpse898965d.jpg
Hıcr sûresi (15), 86: "Şüphesiz Rabbin kemaliyle yaratandır ve iyi bilendir."

Allah'ın insanoğluna, sadece insanoğluna lütfettiği "akıl" yerinde kullanılır ve "gönlün, manevi âlemlere uçuşunda" yakıt olursa dostlar, her şey, ama görebildiği, idrak edebildiği her şey ona, Allah'ın varlığını, yüceliğini, her şeyi yaradan tek hükümdarın O olduğunu anlatır.

Varlık âleminde kuvvetle hissedilen "nizam" kusursuz bir makine gibi işleyen "zaman" ve makro kozmozu, mikro kozmozu ile "muhteşem bir kâinat", Yaradanına hâl lisanı ile vazifelerini yaparak, ibadette olduklarını anlatırlar dostlar!

Bakara sûresi (2), 22: "O (Rabb) ki yeri sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Gökten su indirdi, onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkardı. Öyleyse siz de, bile bile, Allah'a eşler koşmayın."

Nahl sûresi (16), 11: "Allah, sizin için, o su ile ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve her çeşit meyveleri bitirir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir topluluk için büyük bir ibret vardır."

Akıl, gönlün bineği olmalı dostlar!

Aklın gücünün bittiği yerde, gönül "uçuşa" geçer! Düşünmeli, bakmalı, aklını kullanmalı, Yaradanını bulmalı ve bu dünya hayatını sadece O'nun rızası için yaşamalı ve zaman, "gel" gongunu vurunca, "Dost"a kavuşmalıyız, heyecanla, coşkuyla!

Yûnus sûresi (10), 3: "Rabbiniz o Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra işleri tedbir ederek arş üzerine istiva etti (onu hükmü altına aldı), O'nun izni olmaksızın hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'na ibadet ediniz! Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?"

Zariyât sûresi (51), 47-49: "Biz göğü kudretimizle bina ettik. Hiç şüphesiz Biz, daimî (maddî ve manevî) genişleticiyiz. Yeryüzünü de Biz döşedik. (Bak) Biz ne güzel döşeyiciyiz! Biz her şeyden iki çift yarattık. Umulur ki, iyice düşünürsünüz."

Öyle merhamet sahibi bir Yaratıcıdır ki O, kullarına kendi varlığını öylesine sevgiyle hissettirir ki Yüce kelâmında, bu Rahmânî solukta, yavrularını koruyan, onların iyiliğini düşünüp, üstlerine titreyen bir ananın şefkatini görürsünüz, içiniz yana yana dostlar!

-"Bak, kulum, her şeyin sahibi Benim ve Ben de sana kollarımı açmış bekliyorum" diyen muhteşem bir sesi duyarsanız, gönlünüz sevdalıysa ötelere!

Mülk sûresi (67), 3: "O, yedi göğü, birbiri üzerine yarattı. Rahmân'ın yaratmasında bir uygunsuzluk görmezsin. Gözünü döndür de bak, bir çatlaklık görüyor musun?" buyuran Rabbinize, bütün kâinat gibi secde edersiniz dostlarım!

"Gözünü çevir bir bak, bir bozukluk görüyor musun?" diye soran Rabbinize, bütün kâinat gibi, secde edersiniz dostlarım!

Mü'min sûresi (40), 57: "Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür. Fakat insanların çoğu bilmezler."

Meryem sûresi (19), 67: "O insan, daha önce hiçbir şey değilken kendisini yoktan var ettiğimizi düşünmez mi?"

Mü'minun sûresi (23), 12-14: "And olsun biz insanı, çamurdan, bir sülâleden (süzülüp çıkarılmış çamurdan) yarattık. Sonra onu emin ve sağlam bir karargahta (rahimde) nutfe (sperma) haline getirdik. Sonra nutfeyi bir alaka (embrio) yarattık, derken o alakayı bir mudga (bir çiğnem et parçası halinde) yarattık, derken o mudgayı bir takım kemik yarattık, derken o kemiklere bir et giydirdik, sonra onu diğer bir yaratık olarak teşekkül ettirdik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah, pek yücedir."

Bu âyetler, asırlar öncesinden, "zamana" meydan okuyarak, Yüce Yaradanın katından indirilen âyetlerdir dostlar! İnsanın, bir çift hücrenin birleşmesiyle başlayan ve "rahim" adlı karargâhta devam eden yolculuğunun, akıl sahiplerine anlatımıdır bu âyetler! Ve bugünün ilminin henüz ulaşamadığı bir boyut taşır, O, Alîm olan Allah'ın indinde!

Zümer sûresi (39), 6: "O, sizi bir nefisten yarattı. Hem sonra onun eşini de ondan var etti. Sizin için yumuşak başlı hayvanlardan sekiz çift indirdi. Sizi analarınızın karınlarında üç karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa yaratıp duruyor. İşte Rabbiniz Allah O'dur. Mülk O'nundur, O'ndan başka ilâh yoktur. O halde nasıl haktan çevrilirsiniz?"

"Üç katlı karanlıklar"ı ancak 20. yüzyıl ilmi açıklayabiliyor dostlar! Daha "yaradılış" konusunda bilemediğimiz neler var, varın, siz düşünün!

Rahmân sûresi (55), 29: "Göklerde ve yerde bulunanlar, O'ndan isterler. O, her gün yeni bir iştedir."

"Her an yaratma" hali, ancak Yüceler Yücesi bir "Zât"a mahsustur.

Haşr sûresi (59), 24: "O, yaratan, var eden, varlıklara şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun şânını yüceltmektedirler. O, gâlip olan, her şeyi hikmeti uyarınca yapandır."

Zümer sûresi (39), 62: "Allah, her şeyin yaratıcısıdır. Her şey üzerine vekil de O'dur."

Benim Yüce Yaradan'ım, el-Hâlık'ım benim!

Seninle konuştuğum, bir boyutta seni dinlediğim, bir boyutta sana içimdekileri anlattığım ve de sevdalandığım, "o, yüce kelâmında", "yaradılış" âyetlerini gönlümle, beynimle, tüm varlığımla sana secde ederek okudum Rabbim!

Nûh sûresi (71), 13-16: "Sizi(n her birinizi) peşpeşe aşamalardan geçirerek yaratanın O olduğunu gördüğünüz halde size ne oluyor ki Allah'ın büyüklüğünü kabul etmek istemiyorsunuz? Görmüyor musunuz Allah yedi göğü tabakalar halinde/birbiriyle uyumlu yaratmıştır ve onların içine hilâli (yansıtıcı) bir ışık olarak yerleştirmiş ve güneşi (ışık saçan) bir lamba yapmıştır?"

Nebe' sûresi (78), 8-13: "Sizleri çift çift yarattık. Uykunuzu bir dinlenme yaptık. Geceyi bir örtü yaptık. Gündüzü de bir geçim zamanı yaptık. Üstünüze yedi sağlam (gök) bina ettik. İçlerine ışık saçan bir kandil varettik."
Sana inanıyorum ve Seni seviyorum Allah'ım!

Kaaf sûresi (50)'nde (16): "Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız." buyuran Rabbim! Ey beni Yaradanım! Beni, benden iyi bilenim! Varlığına güveniyor ve Sana sığınıyorum! Beni, bana bırakma Allah'ım! Yolunda, en doğru şekilde yaşama gücü ver bana!

Tâ-Hâ sûresi (20), 55: "Sizi yerden (topraktan) yarattık, yine (ölümünüzden sonra) ona döndüreceğiz. Hem de ondan sizi bir kere daha çıkaracağız."

Ahkâf sûresi (46), 33: "Onlar gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmakla yorulmayan Allah'ın ölüleri diriltmeye de kâdir olduğunu görmüyorlar mı? Evet şüphesiz ki, O'nun her şeye gücü yeter."

Evet Rabbim! Sen her şeye kâdirsin! Bizleri yeniden diriltecek ve yaşadıklarımızdan sorgulayacaksın Allah'ım!

Sâd sûresi (38)'nde (27): "Hem o göğü, yeri ve aralarındakileri biz boşuna yaratmadık. O, kâfirlerin zannıdır. Onun için vay ateşe girecek olan kâfirlerin haline!" buyuran Rabbim! İmam-ı Şâfi gibi dut yaprağına bakıyorum;

Kurtçuk yerse "ipek" oluyor.
Arı yerse "bal" oluyor.
Koyun yerse ak mı ak bir "süt" oluyor.
Geyik yerse "misk" oluyor…
Yarattıklarına bakıyor, seni tefekkür ediyor ve sana; yalnızca sana ibadet ediyorum Allah'ım!

Bana, bu dünyayı kendisine kulluk yapayım diye yaratan Rabbim!

Dünyamı yeri gelip gülistân kılan, yeri gelip, cehennemi unutmayayım diye nâristân eden ve yarattığı her şeyi kuluna sevdiren Rabbim!

Seni seviyorum Allah'ım!

Yaradılanı, senden dolayı seviyor ve bu sevgiyle, boyun büküp, huzurunda duruyorum, nazlanıyorum haddim olmadan:
Ey sînelerin özünü bilen,
Ey gizliyi, aşikârı da bilen,
Ey tâ içimde, yüreğimde olan,
Ey bana şah damarımdan yakın olan Allah'ım!

Kulunu, bütün hatalarıyla, eksikleriyle kabul eder, tek sermayesi "sevgi" olan, bu yeryüzü dilencisini, "Kapına tutunmuş", Senden "bağış" bekleyen bu acizini de, sever misin Allah'ım!

Senden,
Senin sevgini,
Seni sevenlerin sevgisini,
Razı olacağın amelleri işlemenin sevgisini ve,
Sana kavuşma gününün sevgisini diliyorum!

Katından hiç boş çevirmediğin ellerimi sana uzatarak "Sevgini" diliyorum Allah'ım!

Bizi, "sevgiyle" yaşayanlardan,

Etrafa "sevgi" saçanlardan, yüreklere sevgiyi tohum tohum ekenlerden ve ardından "sevgiyle söz edilenlerden" eyle!

Âmîn.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Halim cc

EL-HALİM cc
el-Halîm, cezalandırma imkânına ve gücüne sahipken suçluların cezasını hemen vermeyen, gazâbın kendisine gâlip gelmediği, sapıkların düşüncesizliklerinin, âsilerin isyanlarının kendisini öfkelendirmediği, teennî ve afv sahibi, kullarının suçunu anlamasına ve tövbe etmesine imkan tanıyan, acelecilikle ve kızgınlıkla davranmayan ve ceza vermekte de acele etmeyen, çok yumuşak davranan demektir.
Although He has the power and ability of punishment, he doesnt punish guilty people immidiately, the indignation can not beat Him, he doesn't get flamed with perverse, insurgent and inconsiderate people, He doesnt act immidiately , he waits and evaluates, he is forgiving, he permits his people to understand their guilt and ask for forgiveness, He doesnt act in hurry and with anger and he isn't in hurry to punish, he is very soft.


34EL-HALiMcc_zps0381e1ba.jpg
İsrâ sûresi (17), 44: "Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, O'nu (Allah'ı) tesbih ederler. O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz, onların tesbihlerini iyi anlamazsınız. Şüphesiz O, Halîm'dir çok bağışlayandır."

"Yumuşak" kelimesi üzerinde uzun uzun düşündüm dostlar. "Kadife" geldi hemen aklıma! Hiç şüphesiz O Hâlık'tır, mahluklara benzemez, benzerlikler ancak mecâzîdir dostlar!

Baharda canlanan toprağı, bir kadife gibi örten çimler doldurdu hayal dünyamı!

Kışın, yeryüzünü beyaz bir kürkle sarmalayan, ele alındığında nazeninliğinden hemen eriyiveren "kar" taneleri düştü aklıma!

Ve "yumuşak" kelimesi ile yüreğime sıcacık bir "ateş" düştü dostlar! Güneş gibi ısıtıverdi içimi! "Güzel ve hoş" olarak tanımlanabilecek ne varsa, beynimin içinde bir tatlı cümbüşe kalktı!

Ve Rabbimi düşündüm, sevgiyle!

Fâtır sûresi (35), 45: "Bununla beraber Allah, insanları kazandıkları (günahlar) yüzünden hemen yakalayıverseydi, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı..."

"el-Halîm" olan Rabbimi düşündüm içim titreyerek… O, çok yumuşak davranan, hemen cezalandırmayan, mühlet tanıyıp tövbe kapılarını açık tutan O Yüceler Yücesi Rahmân'ı düşündüm dostlar! "Hilm" yani yumuşak davranış, "hiddet" ve "gazab"ın zıddı. O, Yüce Yaradan, hilmini anlatıyor Kur'ân-ı Kerîm'de ve mü'min kulunun da "sabırlı" ve "yumuşak huylu" olmasını istiyor.

Âl-i İmrân sûresi (3), 134: "O (Allah'tan hakkıyla korka)nlar, bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah iyilik edenleri (ve iyi davrananları) sever."

A'râf sûresi (7), 199: "Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir."

Şûrâ sûresi (42), 43: "Her kim de sabreder ve kusuru bağışlarsa, işte bu elbette azmedilecek işlerdendir."

"Hilm" sahibi olmak, insanlar için çok büyük bir ahlâki erdemdir dostlar. Her kumaşın kalitesinin değişik oluşu gibi, "insan"ın kalitesini değiştirerek, insanlar arasında onu, farklı bir konuma getirir "yumuşaklık".

Kur'ân-ı Kerîm'de Yüce Allah, "Halîl'im", "dostum" dediği Hz. İbrahim'i (as) ve oğlu İsmail'i (as) bu sıfatlarla anar ve bizlere onların güzel ahlâkını örnek olarak gösterir.

Hûd sûresi (11), 75: "İbrahim hakikaten yumuşak huylu (Halîm), yüreği yanık ve kendisini tamamen Allah'a teslim etmiş bir kimse idi."

Sâffât sûresi (37), 101: "Biz de ona halim (uysal) bir oğul (İsmail'i) müjdeledik."

Ve Yüce Allah, peygamberlerinden Hz. Musa ile Hz. Harun'u devrin zorba yöneticisi Firavun'a gönderirken, tembihler dostlarım:

Tâ-Hâ sûresi (20), 43, 44: "Firavun'a gidin, çünkü O, hakikaten azdı, varın da ona yumuşak söz söyleyin, olur ki nasihat alıp dinler yahut korkar!"

el-Halîm olanın icraatlarına bakın dostlar! Ve biz, kullarından da neler istiyor, dikkat edin! "Hilm", Müslüman'ın en büyük özelliği olmalı! Yanına gelenler, o mü'min kişiyle birlikte oldukları zaman, adeta gül bahçelerinde gezinebilmeli, binbir koku ile donanmalı ruh dünyaları!

Hanzala (ra) nasıl ağlamıştı Asr-ı Saadette, hatırlar mısınız?

Sevgili Peygamberimizin kâtibi, Hanzala İbnu'r-Rebî el-Esedî (ra) anlatıyor:

"Bir gün Hz. Ebû Bekir'le (ra) karşılaştık. Bana: "Nasılsın?" diye sordu. "Hanzala münafık oldu" dedim.

"Sübhânallâh, sen neler söylüyorsun?" diye şaşırdı. Ben açıkladım:

"Hz. Peygamber'in (s.a.s.) huzurunda olduğumuz sırada bize cennet ve cehennemden söz edilir, sanki gözlerimizle görmüş gibi oluruz. Oradan ayrılıp çoluk çocuğumuza, bağ bahçemize karışınca çoklukla unutup gidiyoruz". Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh) de:

"Allah'a yemin olsun ben de aynı şeyi hissediyorum" dedi. Beraberce, Hz. Peygamber'e (aleyhissalâtü vesselâm) gittik ve bu durumu açtık. Bize:

"Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelâl'e kasem olsun siz, benim yanımdaki hâli dışarıda da devam ettirip (cennet ve cehennemi) hatırlama işini koruyabilseniz melekler sizinle yataklarınızda, yollarda musafaha ederdi. Fakat ey Hanzala, bazen öyle bazen böyle (olması normaldir münâfıklık değildir)" dedi ve (son cümleyi üç kere tekrarladı." (Müslim, Tevbe, 12, (2750); Tirmizî, Kıyamet, 60, 2516.)

Örnek, O Sultan ise dostlar, O'na benzemeliyiz! Peygamber Efendimiz (s.a.s.), "hilm"de de "zirve".

Yanında, hizmetinde bulunan tek bir kişiyi incitmemiş, kırmamış, hiçbir zaman hizmetlerinde kusur aramamış, çevresindeki herkese kolaylık göstermiş Peygamber O.

"Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz!" (Buharî, İlim, 11; Müslim, Cihad, 6-7.) O'nun buyruklarından…

İbn-i Mes'ûd radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Cehenneme kimin girmeyeceğini veya cehennemin kimi yakmayacağını size haber vereyim mi? Cana yakın olan, herkesle iyi geçinen, yumuşak başlı olup insanlara kolaylık gösteren kimseleri cehennem yakmaz."
(Tirmizî, Kıyâmet, 46.)

Allah (cc) gönderdiği dini, "çok kolay"laştırarak, el-Halîm olduğunu gösterir kullarına, çünkü yarattığı insanın ne kadar aciz olduğunu bilir O! Bunun için de onları, unuttuklarından ve yanıldıklarından sorumlu tutmaz. Kör olana, görene yüklediğini, hasta olana, sağlam olana yüklediğini ve topal olana da ayağı sağlam olana yüklediği sorumluluğu yüklemez.

Bakara sûresi (2), 225: "Allah, sizi yeminlerinizde bilmeyerek ettiğiniz lağıv (herhangi bir kasıt olmadan, kanaate göre yanlış yere yapılan yemin)dan sorumlu tutmaz. Fakat kalbinizin kazandığı yalan yere yapılan yeminden sorumlu tutar. Allah çok bağışlayıcıdır, çok halimdir."

Ey "hilm" sahibi Rabbim! Kuluna af dilemesi için mühlet tanıyan, "Kiramen Kâtibîn"e günahlarını hemen yazdırmayıp bekleterek kulu af dileyip tövbe ederse, o günahı sildiren Rabbim! "

Beni, "hilm" sahibi kıl da Sana "yakışayım!"

Öfkemi yutayım, insanları hiç incitmeyeyim! İnsanları öylesine affedebileyim ki Allah'ım, yarın huzuruna çıktığımda Senin af ve mağfiretini dilemeye yüzüm olsun, "Sen de bana acı Allah'ım" diyebileyim!

Şuarâ sûresi (26), 83: "Ya Rab! Bana hükm (ü hikmet) ihsan et ve beni iyiler (zümresin)e kat." Âmîn.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Hamid cc

EL-HAMİD cc

el-Hamîd, bütün isimleriyle de övgüye, hamde tek lâyık olan, yaptıklarında, söylediklerinde, dininde ve takdirinde hamdolunan, bütün varlığın diliyle övülen ve ancak kendisine şükredilen demektir.
He is the only one who deserves to be complimented and praised, He has been praised at what He has done, what He has said, at his religion and His decisions, He has been praised with the language of all His creations and He is the only one to be praised.

35EL-HAMiDcc_zps826d1d69.jpg
Fâtiha sûresi (1), 1-4: "Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle. Hamd o âlemlerin Rabbi, O Rahmân ve Rahim, O, din gününün maliki Allah'ın..." (Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân ve Rahîm olan, din gününün de sahibi olan Allah'a mahsustur.)

En'âm sûresi (6), 1: "Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a mahsustur..."

Câsiye sûresi (45), 36: "Hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur."

Ra'd sûresi (13), 13: "Gök gürültüsü O'na hamd ile melekler de O'nun korkusundan dolayı O'nu tesbih ederler..."

Zümer sûresi (39), 75: "Meleklerin de arşın etrafını kuşatarak, Rablerine hamd ile tesbih ettiklerini görürsün..."

Şûrâ sûresi (42), 28: "İnsanlar ümitlerini kestikten sonra yağmuru indiren ve rahmetini her tarafa yayan O'dur. Övülmeye layık olan gerçek dost O'dur."

Hacc sûresi (22), 64: "Göklerde ve yerde ne varsa hep O'nundur. Doğrusu Allah müstağnîdir, övülmeğe layıktır."

Fâtır sûresi (35), 15: "Ey insanlar! Siz Allah'a muhtaçsınız. Allah ise zengin ve her hamde lâyıktır.".

İbrâhîm sûresi (14), 8: "Musa dedi ki: Siz ve yeryüzünde bulunanların hepsi nankörlük etseniz, iyi biliniz ki Allah hepinizden zengindir, hamdedilmeye layıktır."
el-Hamîd'dir O, dostlar!

O, kullarından, bunca nimetlerine karşılık sadece "şükür" ister.

Bakara sûresi (2), 152: "O halde beni anın, ben de sizi anayım. Bana şükredin de nankörlük etmeyin."

İbrâhîm sûresi (14), 7: "Ve hatırlayın ki Rabbiniz size şöyle bildirmişti: Yüceliğim hakkı için şükrederseniz elbette size (nimetimi) artırırım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir."
İnsan, Allah'ı üç şekilde anar dostlarım:

1- Diliyle anar: O'nun isimlerini zikreder, verdiği her şeye hamd eder, Kur'ân-ı Kerîm'i okuyarak, O'na dua eder.

2- Kalbiyle anar: Kâinatın sırlarını anlamaya çalışarak imanını artırır, onun emir ve yasaklarına uymakla, O'nu kalben tasdik ettiğini ifade eder.

3- Bedeniyle anar: Her âzasını O'nun yolunda kullanarak, hamd etmenin, şükretmenin zirvesine ulaşır.

Ey, hamde tek lâyık olan Rabbim! Sana hamd olsun.

İsrâ sûresi (17), 111: "Ve şöyle de: Hamd o Allah'a ki, hiçbir çocuk edinmedi, mülkte ortağı yoktur, aciz olmayıp bir yardımcıya da ihtiyacı yoktur. Tekbir getirerek O'nu noksanlıklardan yücelt de yücelt."
Yüzümü secdelere koyuyor, Gül Nebi Muhammed Mustafa'nın (s.a.s.) öğreticiliği ile sana dua ediyorum:

"Lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerike leh. Lehûl mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr."

Yûnûs sûresi (10), 10: "Onların oradaki duaları: "Allahım, sen yücelerden yücesin"; sağlık dilekleri "selâm", dualarının sonu da "Âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun." diye şükretmek olacaktır."
Rabbim, Sana, Senin arzu ettiğin, razı olduğun gibi hamd edebilmeyi, Senin yüce adınla çene kapamayı ve Firdevs cennetlerinde cemalinle müşerref olmayı nasip eyle. Âmîn.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Hasib cc

EL-HASİB cc
el-Hasîb, kullarını, amellerinden dolayı hesaba çekecek olan, herkesin hesabını en ince şekilde tutan ve kulların ancak hesap ile bilebildiği cüz ve miktarları hesaba ihtiyaç duymaksızın bilen, hem de her şeyin hesabını en iyi bilen demektir.
He will be questioning His slaves for their actions, keeps everyones account in an accurate way and without needing any acounting He knows the portion and quantities which His slaves could only know by accounting, He knows the best the accounting of everything.

36EL-HASiBcc_zpsa90a48b0.jpg
İbrahim sûresi (14), 51: "Çünkü Allah, herkesi kazandığı ile cezalandıracaktır. Gerçekten Allah, hesabı çabuk görendir."

İslâm felsefesinin temelini "Allah'a iman ve ahiret inancı" oluşturur dostlar. Ahirete iman, ölümden sonra ebedî bir hayatın başlayacağına inanmak, dünya hayatının geçici olduğunu bilmek ve dünyayı ahirete basamak yapıp, burada ne ekersek, ebedî hayatımızda onu biçeceğimize inanmaktır. Yüce Yaradan, kullarına, kitabında bu hususları sık sık hatırlatır ve bizlerden, dünya hayatına aldanmamamızı ister.

Ankebût sûresi (29), 64: "Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı."

Lokmân sûresi (31), 33: "Ey insanlar! Rabbinizden sakının ve bir günden korkun ki, baba çocuğuna hiçbir fayda veremez. Çocuk da babasına hiçbir şeyle fayda sağlayacak değildir. Şüphesiz Allah'ın vaadi gerçektir. O halde dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın o çok aldatıcı şeytan sizi Allah'ın affına güvendirerek aldatmasın."

Leyl sûresi (92), 12-13: "Doğru yolu (ve yanlış yolu) göstermek muhakkak Bize aittir. Kuşkusuz ahiret de dünya da Bizimdir."

Hz. Allah, dünya hayatında kulluğumuzu ispat etmemiz ve kulluğun gerektirdiği ibadetleri tam anlamıyla yapmamız için, doğru yolu göstermek için bize "muhteşem bir örnek" ve "ekmel-i insan" olan peygamberini göndermiştir.

Vakti geldiğinde kıyamet kopacak, dünya hayatı son bulacak ve ebedî hayat başlayacak dostlar.

Kâria sûresi (101), 6, 7: "O gün kimin tartıları ağır basarsa o, hoşnut olacağı bir hayat içindedir."

el-Hasîb'tir O!

Kulunun hesabını ince ince tutandır O!

Zuhruf sûresi (43), 80: "Yoksa onlar bizim sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, işitiriz ve yanlarında bulunan elçi meleklerimiz de her yaptıklarını yazıyorlar."

Kaaf sûresi (50), 17-18: "Onun sağında ve solunda oturmuş iki melek zabıt tutarken, insan hiçbir söz söylemez ki yanında (onu) gözetleyen, dediklerini zapt eden bir melek hazır bulunmasın."

Yanımızda, iki kameramanla geziyoruz ve hayatımız filme alınıyor dostlar. Her an hesabımız, defterimize işleniyor.

Gül Nebi Muhammed Mustafa (s.a.s.): "Kıyamet gününde, Rabbi huzurunda şu beş şeyden sorguya çekilmeden kulun iki ayağı yerinden kıpırdayamaz" buyuruyor:
1-Ömrünü nerede tükettiğinden,
2-Gençliğini nerede çürüttüğünden,
3-Malını nereden kazanıp nereye harcadığından,
4-İlmiyle ne gibi şeyler yaptığından,
5-Vücudunu nerede yıprattığından. (Tirmizî, Kıyâmet, 1. Hadis no: 2418, 2419.)

Vücut, bize verilmiş en büyük maddî emanet! Ona iyi bakmak zorundayız. Her azanın şahitlik edeceği günde, bütün azalarımız, "Bizi, Senin yolunda kullandı bu kulun" diyebilmeli dostlarım.

Varlık, bizim değil ki, biz sadece emanetçiyiz. O emaneti de, varlığın gerçek sahibi nerelere harcamamızı istiyorsa, o şekilde harcamakla mükellefiz.

Mâide sûresi (5), 12: "... Allah şöyle demişti: "Ben, muhakkak sizinle beraberim. Namazı dosdoğru kıldığınız, zekâtı verdiğiniz, peygamberlerime iman ettiğiniz ve onlara yardımda bulunduğunuz, (mallarınızı) Allah yolunda güzelce sarf ettiğiniz takdirde, günahlarınızı mutlaka örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere koyarım. Fakat sizden her kim de, bundan sonra küfrederse, dosdoğru yoldan sapmış olur."

Zaman, zaten Allah'ın emrinde! Bize verilen ise çok kısa bir ömür. Onu salih amellerle doldurmak çabasında olmalıyız. Ölüm her an gündemde…

Enbiyâ sûresi (21), 94: "İnanmış olarak yararlı iş işleyenin emeği inkâr edilmeyecektir. Biz şüphesiz onu yazmaktayız."

el-Hasîb'tir O, dostlar.

Kulunun hiçbir amelini boşa götürmeyen Yüce bir Sultan'dır O!

Nisâ sûresi (4), 124: "Erkek veya kadın, kim mü'min olur da güzel amellerden işlerse, işte onlar cennete girerler. Zerre kadar da haksızlığa uğratılmazlar."

"Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz. Allah'ın huzurunda vereceğiniz o büyük hesaba kendinizi şimdiden hazırlayınız. Kendini daha dünyada iken hesaba çekenlerin ahiretteki hesapları kolay geçecektir." buyuruyor, Peygamber Efendimiz. (Tirmizî, Kıyâmet, 26. Hadis no: 2461.)

Her gece, yatağa girdiğiniz zaman, ertesi sabah uyanmayacakmışçasına, amel defterinizi gözden geçiriyor, tövbe ediyor, bağışlanma diliyor musunuz O, Rahmân olan Allah'tan?

İnanmak ve yaşamak budur işte!

el-Hasîb ismi böyle tecelli eder insanın hayatında!

Ey Rahmân ve Rahîm olan, Hasîb ve Halîm olan, Ğafûr ve Sabûr olan Rabbim! Sana, "dostun" ve "Halil'in", Hz. İbrahim (as) gibi yalvarıyorum:
İbrâhîm sûresi (14), 41: "Ey Rabbimiz! Herkesin hesaba çekileceği günde beni, ana-babamı ve mü'minleri bağışla!"

İnşikâk suresi (84), 7-9: "O vakit kitabı sağ eline verilen, kolay bir hesapla hesaba çekilecek ve sevinçli olarak (cennetteki) ailesine dönecektir."

Ey Rabbimiz! Hesabımızı kolay kıl! Kitabımızı sağ elimizden ver! Kıyamet gününde sevinçli bir şekilde bizi sevdiklerimize ulaştır!

Ey Rabbimiz! Dünya hayatında bizlere her an vicdanımızı hesaba çekerek yaşamayı nasip eyle.

Ey Rabbimiz! Yüreğimize yerleştirdiğin o hassas, "vicdan terazisi"ni en güzel şekilde kullanıp, sana kulluk borcunu ödeyenlerden eyle bizi.

Ey Rabbimiz! Hesapları, "cennet" ya da "cehennem" olanlardan değil; bizleri, sadece ve sadece "sana kavuşmak" için yaşayanlardan eyle.

Âmîn.
 
Üst Alt