Esmau'l-Hüsna anlamları ve açıklamaları, En güzel isimler Allah'ındır.

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El - Macid cc

EL- MACİD cc

His glory is supreme, His grace is generous, His help is too much , His kindness and goodness are very much.
el-Mâcid, şanı yüce olan, keremi bol olan, yardımı çok olan, in'âm ve ihsânı bol olan demektir.
47EL-MACiDcc_zps445853d7.jpg

İbrâhîm sûresi (14), 34: "...Allah'ın nimetini saymak isterseniz sayamazsınız!..."

Şimdi sizi, Kur'ân-ı Kerîm'in muhteşem iklimine davet edeceğim dostlar! Çünkü bu ismi çalışırken, neler hissettiğimi size kalemimden çok, yüreğim anlatabilir.

Dinleyin, "sevgiyi" dinleyin ve "rahmeti" hissedin. Göklerden arza akan muhabbet yağmuruna varlığınızı uzatın dostlarım:

"Andolsun kuşluk vaktine. Ve sakinleştiği zaman geceye ki, Rabbin seni bırakmadı ve darılmadı. Ahiret senin için dünyadan iyi olacaktır. Rabbın sana verecek ve sen hoşnut olacaksın. O seni yetim bulup da barındırmadı mı? Seni yol bilmez bulup yola iletmedi mi? Seni yoksul bulup zengin etmedi mi? Öyleyse sakın yetimi ezme. Dilenciyi de azarlama. Fakat Rabbinin nimetini anlat da anlat." (Duhâ sûresi (93), 1-11.)
el-Mâcid olan Allah (cc) Kur'ân-ı Kerîm'i ile hepimize hitap eder dostlarım. Her âyeti, kendinize inmiş olarak okuyun. Rabbinizin sizinle konuştuğunu hissedecek ve O'na cevap vereceksiniz.
Duhâ sûresi'ni okurken de, O'nun, sizin hayatınızdaki ikramlarını düşünün ve Rabbinize yüreğinizle cevap verin lütfen!

Kur'ân-ı Kerîm'i sabah ve akşam okudukça, günler geçtikçe, ilerleyen zaman içinde Rabbinizin size, başınızdan geçen nice olaylarla, "Ben seni bunca geçen yıl içerisinde hiç yalnız bırakmadım kulum", buyurduğunu hissedersiniz.
O, Mâcid'dir; hiçbir kulunu; kendisine inanan, iman eden hiçbir kulunu, hayat yolunda yalnız bırakmaz. Nice nimetlerle ikramlandırır kulunu. Hava, su, ışık ve ısı, nimetlerini zaten hiçbir yarattığından esirgemeyendir O! O, kendisine inanmayana bile, dünyada bu lûtuflarını kısmaz dostlarım!

el-Mâcid'dir O! Keremi bol, in'am ve ihsanı çok olandır O!
Ayrıca, Allah'ın size özel olarak verdiği ikramları düşünün, dostlarım.

Yüce Yaradan, "Dünya seni aldatmasın kulum, asıl yurt, ahiret yurdudur ve orası senin için daha hayırlıdır. Hazırlığını ahirete göre yap", diye seslenir kuluna...

Dostum, Rabbinin nimetlerini öylesine düşün ki; sen O'nsuz iken, O'nu bilmezken, gerçek anlamda kimsesizdin. O'nu bulduğun an, "Sığınılacak kapı"yı buldun!

Gerçek barınma, O'nu bulup, O'na sığınabilmektir. Zira kulunu her kötülükten koruyabilecek tek kapıdır O!

Sen, onu bilmeden önce şaşkındın. O'nu bilince yolunu; dosdoğru olan tek yolu buldun. Fakirlik, O'nsuzluğun gerçek adıdır dostlar! Zenginlik, O'nunla olmanın tadıdır... O'nu bulan, dünyayı da ahireti de kazanmıştır. Zenginlik, iki cihanın saadetinin kazanılmasıdır; zenginlik gerçek huzurun adıdır.
Rabbimiz,"Her şeyin bana ait olduğunu, Mâlik-el Mülk olanın Ben olduğunu gördün kulum, o halde, sana emanet olarak verdiklerim seni şımartmasın, sen de, sana verdiklerimle yeryüzündeki yetimlere, fakirlere yardım et ve seni getirdiğim noktaları görerek, Beni şükranla an." buyurur, yüreğinize.
Var olma nimetine, hidayet nimetine, akıl nimetine, yürek nimetine, sağlık nimetine, varlık nimetine, huzur nimetine, güzellik nimetine ve de en mühimi
Habibine, Sevgilisine, İki Cihan Sultanı Muhammed Mustafa'ya (s.a.s.) ümmet olma nimetine, şükreden kullarının şükürlerine karşılık, nimetlerini artıracağını vaat eder Allah, o muhteşem kelâmında.
Bilmeye yolculuktayız dostlar; bulmaya yolculuktayız... "Bileceğiz", "bulacağız" ve "olacağız" inşallah.

"Kâfir ölür, Mü'min olur" ne güzel bir sözdür. Olacağız inşallah... el-Mâcid olanın yardımıyla…
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Malik'el-Mülk cc

MALİK'EL-MÜLK cc


Mâlike'l-Mülk, bütün mülkün, kâinatın yegâne sahibi, bütün varlık âleminin tek hâkimi demektir.
48MALiKUL-MULKcc_zps6b3b2d5f.jpg


Mâlike'l-Mülk, bütün mülkün, kâinatın yegâne sahibi, bütün varlık âleminin tek hâkimi demektir.

Mülk sûresi (67), 1: "Mutlak hükümranlık elinde bulunan Allah, yüceler yücesidir ve O'nun her şeye gücü yeter."

Mülk sûresi (67), 15: "O size yeri boyun eğer kıldı. Haydi onun omuzlarında (dağlarında, tepelerinde) yürüyün ve Allah'ın rızkından yiyin. Dönüş ancak O'nadır."

Bugün, hem Kur'ân-ı Kerîm'den âyetlerini, hem de kâinat kitabının âyetlerini okudum Allah'ım! Beynim ve yüreğim âlemleri gezerken, gördüğüm her şey, bana seni anlattı Rabbim!

Âl-i İmrân sûresi (3), 109: "Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Bütün işler Allah'a döndürülür."

Göklere baktım Rabbim, masmavi gökler, sonsuzluk hissi ile ruhumu sarmalarken, bana "mülk O'nun" dediler.

Mâide sûresi (5), 17: "...Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti sadece Allah'a aittir. O, dilediğini yaratır. Allah, her şeye kâdirdir."

İsrâ sûresi (17), 44: "Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, O'nu (Allah'ı) tesbih eder..."

Yerlere baktım Rabbim, mis gibi kokan toprak bağrını açtı, nice gizli hazineyle dolu sinesinde, binbir çeşit tohum çatlamayı beklerken, haşrı bekleyen bedenler, "mülk O'nundur" dediler!

En'âm sûresi (6), 13: "Gecede, gündüzde barınan her şey O'nundur. O, işitendir, bilendir."

Fâtır sûresi (35), 13: "O (Allah), geceyi gündüze sokuyor, gündüzü de geceye sokuyor. Güneşi ve ayı emrine âmâde kılmıştır. Her biri mukadder bir gayeye akıp gidiyor. İşte (bu gördüklerinizi yapan) Allah sizin Rabbinizdir. Mülk (hükümranlık) O'nundur. O'ndan başka taptıklarınız ise, bir çekirdek zarına bile malik değillerdir."

Gece, sevgiliden ayrılan Mecnûn misali, gündüzden sıyrılırken ve gündüz, güneşin ışıklı saçlarıyla zamana gülümserken, zaman, "mülk O'nundur, biz de emir eriyiz", diye mesaj verdi...

A'râf sûresi (7), 57: "Rahmetinin önünde müjdeci olarak rüzgarları gönderen O'dur..."

En'âm sûresi (6), 95-99: "Şüphesiz ki taneleri ve çekirdekleri yaran Allah'tır. O, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkaran O'dur. İşte Allah budur. O halde nasıl olup da (imandan) çevriliyorsunuz? Karanlığı yarıp tanyerini ağartan O'dur. Geceyi, dinlenmek için; Güneş'i, Ay'ı (vakitlerinizi) hesaplamak için yaratmıştır. İşte bu, her şeye galip gelen ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir. Kara ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulasınız diye yıldızları sizin için yaratan O'dur. Şüphesiz biz, bilen bir toplum için âyetleri geniş bir şekilde açıkladık. Sizi bir tek candan yaratan O'dur. Sonra sizin için bir karar yeri, bir de emanet yeri vardır. Biz âyetlerimizi, anlayan bir toplum için apaçık beyan ettik. Gökten suyu indiren O'dur. Onunla her çeşit bitkiyi çıkardık, o bitkiden bir yeşillik çıkardık, ondan da birbiri üzerine binmiş taneler; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar (bahçeleri) çıkarıyoruz. (Bunların) kimi birbirine benzer, kimi benzemez. Bunlar meyvelendikleri zaman meyvelerinin olgunlaşmasına bakın! Bunlarda inanan (ve inanacak) bir toplum için ibretler vardır."

Bu âyetlerini okurken, yağmuru düşündüm Allah'ım. Şimşek, göklerden bir kamçı gibi inerken yeryüzüne, korku ile doldururken yüreğimi, rahmeti ve ümidi anlatan yağmuru düşündüm uzun uzun. Yağmur, şimşek ve gök gürültüsü hep bir ağızdan, "Mülk O'nundur" dediler Allah'ım.
Ra'd sûresi (13), 13: "Gök gürültüsü O'na hamd ile, melekler de O'nun korkusundan dolayı O'nu tesbih ederler. O yıldırımlar gönderir, onunla dilediğini çarpar. Onlar (kâfirler), Allah hakkında mücadele edip duruyorlar. Oysa Allah'ın çarpması pek çetindir."

Ve yarattıklarına baktım Rabbim.

Dünya adlı sarayda dört tür işçi çalışıyor. Onların vazifelerini ve karşılığında aldıkları ücretleri düşündüm: Birinci tür işçilerin, adeta kölelerin hükmünde... Bunların ne maaşı ne de bir ücret talebi var Senden. Her birinin sabit bir makâmı ve rütbesi var. Mükâfatları da hizmetlerinde gizli... Nurdan yaratıldıkları için de gıdaları sadece "nûr"; yani, Senin zikrin, ismini tesbih ve Sana hamd etmek için varlar. Bunlar senin meleklerin Rabbim. Mülkündeki işçilerin en latîfleri onlar...

İkinci tür işçilerin bilgisizler. Onları, Mâlik-el Mülk olan Rabbim, Sen, ilmin ve iradenle çalıştırıyorsun. Sen onları hangi iş için yaratmışsan, o ilme yönelik çalışıyorlar. Nefse sahip oldukları için de amellerinden nefislerine bir hisse vererek, onları maaşa bağlamışsın. Bu işçilerine, dünya lügatinde hayvanlar deniliyor. Bunlardan bazılarına özel ücret de vererek, insanlara güzellikleri anlatmada vazifelendiriyorsun onları. Bülbülü güle âşık ediyor, kelebeği süslüyor, tavus kuşunun tüylerini tablolaştırıyorsun.

Üçüncü tür işçilerin, bitkiler ve ağaçlar, Yüce Rabbim! Bunların cüz'î iradesi olmadığı için maaşları da yok. Ama bu sınıfın amelleri tamamen Senin için olup, onlar halleri ile dua ederek, "Ya Rabbi! Bize kuvvet ver de, yeryüzünün her tarafında senin Esmâ-i Hüsnâ'nın nakışlarını teşhir edelim ve kendi lisanımızla Senin, o yüce saltanatını ilan edelim." diyorlar.

Sen, Yüceler Yücesi Rabbim, onların bu dualarını kabul etmiş, bitkilerin ve çiçeklerin tohumlarına adeta kanat takmış, rüzgârlarla oradan oraya uçar eylemişsin. Onların yerlerinden ayrılma kabiliyeti olmadığı halde, yağmurla rızklarını önlerine gönderiyorsun, Allah'ım.

Dördüncü tür işçilerin ise insanlar, Yüce Rabbim! Ve bunlar, Senin mülkündeki vazifelerinin ne olduğunu bilmekle mükellefler! Ve insan, kullukta meleklere; iştahlı nefsi ile de hayvanlara benziyor Rabbim. Onun için de insanların ücretini iki türlü ve iki kat veriyorsun. Biri "ruhî lezzetler" diğeri, "nefsî lezzetler" olmak üzere iki çeşit ücret alıyor insan.

Dünya sarayındaki işçiliğimi en iyi şekilde yapabilmek için, Seni bilmek ve Seni tanımak için isimlerini öğrenmekle başladım işe Rabbim. Bana yardım et, Seni bileyim. Hayatıma Senden başka hiçbir güç müdahale edemesin!

Senin "sevginle" dolayım. Yüreğime başka hiçbir sevgi sızmaya yol bulamasın!

En'âm sûresi (6), 62: "Sonra da gerçek Mevlâlarına döndürülürler. Dikkatli olun, hüküm ancak O'nundur ve O, hesap görenlerin en süratlisidir."

Mü'min sûresi (40)'nde (16): "O gün onlar (kabirlerinden) meydana fırlarlar. Kendilerinden (meydana gelen) hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz. (Allah buyurur:) "Bugün mülk kimindir?" (Yine Kendisi cevap verir:) "Tek olan, (her şeye hâkim ve) kahhâr olan Allah'ındır." buyuruyorsun, Allah'ım.

Benim tek ilâhım, Rabbim dayanağım! Ben, Sana inanıyor ve beş vakit namazımda, "Mâliki yevmiddîn" diyerek, yalvarıyor ve Âl-i İmrân sûresi (3)'nin 26'ıncı âyeti ile dua ediyorum:

"De ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de onu çeker alırsın, dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Bütün hayır, Senin elindedir. Muhakkak ki, Sen her şeye kâdirsin."

Ya Rabbi! Beni memur ettiğin mülkü, yolunda harcamayı, Seni hoşnut edip rızanı kazanmayı nasip et! Âmîn.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Mani cc

EL-MANİ cc


el-Mâni', kötülüklere engel olan, dilemediği şeylerin olmasına izin vermeyen, kendilerine zarar verecek şeylere mani olmak sûretiyle dostlarına yardımda bulunan demektir.
49EL-MANicc_zps7b2ebec9.jpg
el-Mâni', kötülüklere engel olan, dilemediği şeylerin olmasına izin vermeyen, kendilerine zarar verecek şeylere mani olmak sûretiyle dostlarına yardımda bulunan demektir.

Yûnûs sûresi (10), 107: "Ve eğer Allah, sana bir zarar dokunduracak olursa, onu O'ndan başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır dilerse, o zaman da O'nun lûtfunu engelleyebilecek kimse yoktur. O, lütfunu dilediği kuluna nasip eder. Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir."

Allah (cc) bütün yaratıkları hakkında hayır ve rahmet irade buyurur dostlar. O, tüm kullarına, kötülüklerden uzak olma, iyiliklere yönelme isteği ve temayülü vermiştir. O, mü'min ve müttakî kullarına ayrıca yardımını ve korumasını da bağışlar. O, her şeyin sahibidir. Öylesine kudretlidir ki, binbir sebep yaratarak kötülüklere mani olur, korur kullarını. Ayrıca, zalimlerin, mü'minlere karşı hazırladıkları hileleri de bir vesile ile bozarak yardım eder halis kullarına.

Biz insanlar, ileriyi göremediğimizden, dua ve isteklerimiz hemen kabul edilsin isteriz. İstediklerimizi de bizim sunduğumuz formda kabul etsin diye bekleriz Allah'tan.

Âcizliğimizin farkında bile değiliz, değil mi dostlar? Kulluk ne demektir? Onu bile tam olarak bilemiyoruz değil mi?

Şükürler olsun ki, kulunu yaratan O Yüce Allah, elleriyle imal ettiği motorun bütün özelliklerini bilen bir mühendis misali, kulunu çok iyi biliyor ve rahmeti ile, sabrı ile davranıyor kuluna.

İsrâ sûresi (17), 11: "İnsan, hayrın gelmesine dua ettiği gibi kötülüğün gelmesine de dua eder. İnsan pek acelecidir."

Allah, dualarımızın bizim için hayırlı olanlarını kabul ediyor; bizim için hayra vesile olmayacakları, işleme bile koymuyor, ya da erteliyor dostlar.

Kısa ve dar görüşümüzle bizim için iyi olabileceğini düşündüğümüz şey, O'nun sonsuz ilminde bize kötülük getirebilecekse, onun bize ulaşmasına mani oluyor Yüce Yaradan.

Binbir kapısı olan bir Ulu Sultandır O!

Bir kapıyı kapatır, bir kapıyı ardına kadar açar O! O'na güvenip dayanana, kimseyi dokundurtmayandır O! Kulunu, dua ile silâhlandırıp gözden kaybettirendir O!

İki Cihan Serveri Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.) hicret ederken, yatağına Hz. Ali'yi (ra) yatırmış, evinden, Yâ-sîn sûresi (36)'nin 9'uncu âyetini okuyarak çıkmıştı:

"Hem önlerinden bir sed, arkalarından bir sed çekmişiz, kendilerini sarmışızdır. Baksalar da görmezler."

Sevgili Peygamberimizin evinin önünde pusu kurarak, onun canına kast etmek için bekleyen müşrikler, o mübarek insanı görmemişlerdi dostlar.

Kulunu; hele hele, Habibini, düşmanların eline bırakır mı, O, Yüceler Yücesi Rabbim?

el-Mâni'dir O. Gelebilecek bütün kötülüklere mani olup, kulunu koruyandır O!

Peygamber Efendimiz, bizim "hayat örneğimiz" dostlarım. Hz. Allah (cc), O'nun örneğinde olduğu gibi biz inanan kullarına da yardımını ulaştırır, ihtiyaç anında.

Biz yeter ki Rabbimizi tanıyalım... O'nu isimleriyle bilelim... Kime ibadet ettiğimizi tam anlamıyla kavrayarak, şirkten arınmış bir kalple O'na yönelelim...

O zaman, O, tek dost, gerçek dost, el-Mâni' ismiyle tecelli eder ve bizi kimselerin eline bırakmaz...

Yûnûs sûresi (10), 62: "Açın gözünüzü! Allah'ın dostları üzerine ne korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar."

Siz, O'nu "dost" bileceksiniz, dostunuzun emirlerine uymaya çalışacaksınız da, O, sizi bırakacak, unutacak öyle mi? Mümkün mü dostlar? Mümkün mü?

Lokmân sûresi (31), 32: "Dağlar gibi dalgalar onları kuşattığı zaman, dini tamamen Allah'a has kılarak (ihlasla) O'na yalvarırlar. Allah onları karaya çıkardığı, kurtardığı zaman, içlerinden bir kısmı orta yolu tutar. Zaten bizim âyetlerimizi ancak nankör hainler bilerek inkâr eder."
Hayat, dalgalarla dolu bir deniz. Her an ömür gemimiz fırtınaya tutulabilir. İmtihan dünyası bu. Kuldan istenen, kendisine verilen cüz'î iradeyi kullanarak elinden geleni yapması, kulluğunu göstermek için çalışıp didinmesi. Gerisi, Yüce Yaradana ait...

Dalgalar çıkaracak karşısına, imtihan edecek onu. Ama kulu, her zorlukta yanında Rabbinin olduğunu bilen bir kulsa Rabbi, kendisine bir zarar isabet ettirmeden atlattırır o dalgaları... Kimselerin eline bırakmaz onu...

el-Mâni' ismi, kula güç veren, onu rahatlatan, hayatın zorluklarına karşı insanı zırhlandıran isimlerden biridir canlar...

el-Mâni' isminin tecellilerini yaşamak istiyorsak, biz de mahlûkata karşı çok merhametli olmalı; özellikle sevdiğimiz insanların, kötülüğüne sebep olacak her şeye mani olmalıyız.

Her durumda niyetimizi kontrol edip, salih amellere koşmalıyız.

Rabbim! Hayatımızda isimlerinin tecellilerini göster. Bizleri, kötülüklere eliyle, diliyle, kalbiyle mani olanlardan eyle. Âmin.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Macid cc

EL- MACİD cc


His glory is supreme, His grace is generous, His help is too much , His kindness and goodness are very much.

el-Mâcid, şanı yüce olan, keremi bol olan, yardımı çok olan, in'âm ve ihsânı bol olan demektir.
50EL-MECiDcc_zps016f3df5.jpg

el-Mâcid, şanı yüce olan, keremi bol olan, yardımı çok olan, in'âm ve ihsânı bol olan demektir.
İbrâhîm sûresi (14), 34: "...Allah'ın nimetini saymak isterseniz sayamazsınız!..."

Şimdi sizi, Kur'ân-ı Kerîm'in muhteşem iklimine davet edeceğim dostlar! Çünkü bu ismi çalışırken, neler hissettiğimi size kalemimden çok, yüreğim anlatabilir.
Dinleyin, "sevgiyi" dinleyin ve "rahmeti" hissedin. Göklerden arza akan muhabbet yağmuruna varlığınızı uzatın dostlarım:

"Andolsun kuşluk vaktine. Ve sakinleştiği zaman geceye ki, Rabbin seni bırakmadı ve darılmadı. Ahiret senin için dünyadan iyi olacaktır. Rabbın sana verecek ve sen hoşnut olacaksın. O seni yetim bulup da barındırmadı mı? Seni yol bilmez bulup yola iletmedi mi? Seni yoksul bulup zengin etmedi mi? Öyleyse sakın yetimi ezme. Dilenciyi de azarlama. Fakat Rabbinin nimetini anlat da anlat." (Duhâ sûresi (93), 1-11.)
el-Mâcid olan Allah (cc) Kur'ân-ı Kerîm'i ile hepimize hitap eder dostlarım. Her âyeti, kendinize inmiş olarak okuyun. Rabbinizin sizinle konuştuğunu hissedecek ve O'na cevap vereceksiniz.
Duhâ sûresi'ni okurken de, O'nun, sizin hayatınızdaki ikramlarını düşünün ve Rabbinize yüreğinizle cevap verin lütfen!

Kur'ân-ı Kerîm'i sabah ve akşam okudukça, günler geçtikçe, ilerleyen zaman içinde Rabbinizin size, başınızdan geçen nice olaylarla, "Ben seni bunca geçen yıl içerisinde hiç yalnız bırakmadım kulum", buyurduğunu hissedersiniz.
O, Mâcid'dir; hiçbir kulunu; kendisine inanan, iman eden hiçbir kulunu, hayat yolunda yalnız bırakmaz. Nice nimetlerle ikramlandırır kulunu. Hava, su, ışık ve ısı, nimetlerini zaten hiçbir yarattığından esirgemeyendir O! O, kendisine inanmayana bile, dünyada bu lûtuflarını kısmaz dostlarım!

el-Mâcid'dir O! Keremi bol, in'am ve ihsanı çok olandır O!
Ayrıca, Allah'ın size özel olarak verdiği ikramları düşünün, dostlarım.

Yüce Yaradan, "Dünya seni aldatmasın kulum, asıl yurt, ahiret yurdudur ve orası senin için daha hayırlıdır. Hazırlığını ahirete göre yap", diye seslenir kuluna...
Dostum, Rabbinin nimetlerini öylesine düşün ki; sen O'nsuz iken, O'nu bilmezken, gerçek anlamda kimsesizdin. O'nu bulduğun an, "Sığınılacak kapı"yı buldun!

Gerçek barınma, O'nu bulup, O'na sığınabilmektir. Zira kulunu her kötülükten koruyabilecek tek kapıdır O!

Sen, onu bilmeden önce şaşkındın. O'nu bilince yolunu; dosdoğru olan tek yolu buldun. Fakirlik, O'nsuzluğun gerçek adıdır dostlar! Zenginlik, O'nunla olmanın tadıdır... O'nu bulan, dünyayı da ahireti de kazanmıştır. Zenginlik, iki cihanın saadetinin kazanılmasıdır; zenginlik gerçek huzurun adıdır.
Rabbimiz,"Her şeyin bana ait olduğunu, Mâlik-el Mülk olanın Ben olduğunu gördün kulum, o halde, sana emanet olarak verdiklerim seni şımartmasın, sen de, sana verdiklerimle yeryüzündeki yetimlere, fakirlere yardım et ve seni getirdiğim noktaları görerek, Beni şükranla an." buyurur, yüreğinize.
Var olma nimetine, hidayet nimetine, akıl nimetine, yürek nimetine, sağlık nimetine, varlık nimetine, huzur nimetine, güzellik nimetine ve de en mühimi
Habibine, Sevgilisine, İki Cihan Sultanı Muhammed Mustafa'ya (s.a.s.) ümmet olma nimetine, şükreden kullarının şükürlerine karşılık, nimetlerini artıracağını vaat eder Allah, o muhteşem kelâmında.
Bilmeye yolculuktayız dostlar; bulmaya yolculuktayız... "Bileceğiz", "bulacağız" ve "olacağız" inşallah.

"Kâfir ölür, Mü'min olur" ne güzel bir sözdür. Olacağız inşallah... el-Mâcid olanın yardımıyla…
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Melik cc

EL-MELİK cc

el-Melik, bütün kâinatın, görülen ve görülemeyen bütün âlemlerin tek sahibi ve mutlak sûrette tek hükümdarı demektir.
51EL-MEL1300Kcc_zps12cc3d51.jpg


el-Melik, bütün kâinatın, görülen ve görülemeyen bütün âlemlerin tek sahibi ve mutlak sûrette tek hükümdarı demektir.

Mü'minûn sûresi (23), 116: "Mutlak hâkim ve hak olan Allah, çok yücedir. O'ndan başka ilâh yoktur. O, yüce Arş'ın Rabbidir."

Teğâbün sûresi (64), 1: "Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ı tesbih eder. Mülk O'nundur, hamd O'nadır. Her şeye gücü yeten O'dur.

Üzerinde yaşadığımız dünya ve onu çevreleyen atmosfer, buna ilaveten, bu dünyanın içinde yer aldığı gezegenler sistemi ile ilgili bugünkü bilgilerimiz, yaratılmış her şeyin bir "kanunlar manzumesi" ile idare olduğunu ve hiç bir şeyde "başıboşluk" olmadığını gösteriyor dostlar!

Hem öyle bir idare ki, tek bir "Kürsî"den geliyor emirler ve tek, muhteşem bir "kudret eli"nin damgasını, mührünü taşıyor her şey ve her olay! İşlerin içine bir ikinci el asla ve kat'a karıştırılmıyor!

Bilebildiğimiz, ilimle ulaşabildiğimiz âlemlerden, bilemediğimiz, ancak hislerimizle algılayabildiğimiz âlemlere kadar bu böyle! Cinler, şeytanlar ve melekût âlemlerinin latîf sakinlerine kadar, nice bilemediğimiz âlemlerin sakinleri de bu muhteşem kudretin mülkü içinde!

Haşr sûresi (59), 23: "O Allah ki, O'ndan başka ilâh yoktur. Melik (mülkünde istediği gibi tasarruf eden)tir, Kuddûs (her noksanlıktan münezzeh olan)dür, Selâm (her kusurdan ve âfetten sâlim olan)dır, Müheymin (her zaman gözetip, koruyan)dir, Aziz (kudreti daima üstün gelen)dir, Cebbâr (dilediğini yaptıran)dır, Mütekebbir (büyüklük ve yücelik kendisine mahsûs olan)dir. Allah, müşriklerin şirk koştuklarından münezzehdir."

"Sahibin", "Efendin", Âlemlerin sahibi, Meliki olan, O Yüce Allah'tır dostum, unutma!

O, sana şah damarından daha yakın!

Dua ettiğinde, duanı işiten ve cevap veren O!

Bu yakınlığı kazananın belini dünya bükebilir mi?

Evet, dünya acılarla, imtihanlarla dolu!

Ve dünya, acılarıyla, imtihanlarıyla da çekilmeye ve yaşanmaya değer!

Binlerce kez değer!

Değil mi ki, O'na kulluğumuzu ispata geldik, "eyvallah" demeye geldik, "başımla beraber" demeye geldik, neticede O da "kulum" diyecek ya sana, değer dostum! Her şeye değer!

O varsa yanınızda, O sizinle ise, ne gâm!

Cenâb-ı Hakk'ı bulan neyi kaybeder?

Ve O'nu kaybeden, neyi kazanmıştır dostum!

O'nu ara, bul ve kaybetmemeye çalış!

Mülk O'nun, sen de O'nun mülkünün bir parçasısın ve O'nun emrinde çalışıyorsun. Hiçbir şeye sahip olmadığını, her şeyin tek sahibinin O olduğunu gör!

Nemrutlaşmasın nefsin! "ben" deme, "benim" deme!

Bakara sûresi (2), 258: "Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye, Rabbi hakkında İbrahim'le tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim, ona: "Benim Rabbim odur ki, hem diriltir, hem öldürür." dediği zaman: "Ben de diriltir ve öldürürüm." demişti. İbrahim: "Allah güneşi doğudan getiriyor, haydi sen onu batıdan getir!" deyince o inkâr eden herif şaşırıp kaldı. Öyle ya, Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez."

Bu dünyada her şeyle baş edeceğim diye uğraşma dostum! "Dünya" çok ağırdır, kaldıramazsın!

Acıları vardır, yüreğini yakar, sen serinletemezsin!

Ölüm var, ayrılık var, bîtap düşürür seni, baş edemezsin!

İndir yüklerini omuzlarından ve mülkü sahibine teslim et!

O'na bırak, dünyanın cefasını değil; sefasını sür!

O Melik'tir, O Hakîm'dir, O Rahîm'dir.

Bütün işler O'na döndürülür!

Kâinattan ders al, görene, en büyük mürşit, "Yaratılmış şu muhteşem âlemdir!" İbretle bakana çok şey öğretir…

Ra'd sûresi (13), 2, 3: "Allah O'dur ki, gökleri direksiz yükseltti, onu görüyorsunuz, sonra Arş üzerine istiva etti, güneşi ve ayı emrine boyun eğdirdi. Her biri belli bir vakte kadar akar gider. Bütün işleri O yönetiyor. Âyetleri O açıklıyor ki, Rabbinizin huzuruna çıkacağınızı iyi bilesiniz. Yeryüzünü enine boyuna yayıp döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar meydana getiren ve yeryüzünde meyvelerin hepsinden iki çift yapan O'dur. Sürekli olarak gece ile gündüzü birbirine dolamaktadır. Düşünecek olan bir kavim için bunda muhakkak ki, ibretler vardır."

Ra'd sûresi (13), 13: "Gök gürültüsü O'na hamd ile, melekler de O'nun korkusundan dolayı O'nu tesbih ederler..."

Ra'd sûresi (13), 15: "Oysa göklerde ve yerde kim varsa ister istemez kendileri de gölgeleri de sabah akşam Allah'a secde ederler."

Nahl sûresi (16), 49, 50: "Göklerde ve yeryüzünde bulunan canlılar ve bütün melekler, kibirlenmeden Allah'a secde ederler. Kendilerine hâkim olan Rabblerinden korkarlar ve emrolundukları her şeyi yaparlar."

Ey, "Mâlik-i yevmiddîn" olan Allah'ım! Sana, âyetlerine sarılarak iltica ediyorum; Âl-i İmrân Sûresi'nde (26): "De ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de onu çeker alırsın, dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır, Senin elindedir. Muhakkak ki, Sen her şeye kâdirsin." buyuruyorsun.

Ey beden mülkümün, akıl mülkümün ve yüreğimin "mâliki" olan Yüce Yaradanım! Kendimi, işimi, aşımı, evlatlarımı, evimi sana teslim ettim. Sen, her şeyin sahibisin, Koru beni! Beni yolundan ayırma!

"De ki: Sığınırım ben insanların Rabbine,
İnsanların hükümdarına,
İnsanların ilâhına,
O sinsi vesvesecinin şerrinden.
O ki, insanların göğüslerine vesveseler fısıldar.
Gerek cinlerden, gerek insanlardan." (Nâs sûresi)
Sen, tek kapım, Mâlik'im!
Yaradanım, Sahibim!
Tut ellerimden Rabbim! Sana layık olayım! Âmîn.

 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Metin cc

EL-METİN cc


He is extremely powerful, His power never gets less and loose, never decreases, He is very tough.
el-Metîn, son derece güçlü olan, kuvveti azalıp gevşemeyen, hiç eksilmeyen, çok dayanıklı olan demektir.
52EL-METiNcc_zps21ab8a87.jpg


el-Metîn, son derece güçlü olan, kuvveti azalıp gevşemeyen, hiç eksilmeyen, çok dayanıklı olan demektir.
Zâriyât sûresi (51), 58: "Şüphesiz Allah'ın kendisi, rızık verendir, Metîn (sağlam olan), kuvvet sahibi olandır."

Bu isim, Cenâb-ı Hakk'ın kuvvetini ve saltanatındaki sonsuz gücü anlatır dostlar. Bu isim, evrendeki icraatlarının hiçbirisinin O'na yorgunluk ve külfet getirmediği O Yüce Gücü anlatır. Rızık bekleyen milyarlarca yaratığa zamanında ulaşır rızıkları. İhtiyaç içindekinin ihtiyacı görülür, her birinin amel defteri ayrı ayrı tutulur ve kâinattaki o muhteşem düzen, bir saatin çarkları; çarkların dişlileri gibi birbirine bağlı döner durur. Bu işlerin hiçbiri O'na zor gelmez!
Her türlü tabiat olayları, mevsimler, aylar, yıllar, seneler, birbirini gayet büyük bir intizamla takip eder. "Ol" emrini almış olanlar dünya sahnesinde boy gösterir, vazifesini tamamlayınca da, O Yüce Kudretin emriyle ölüme yürür.
Hiçbir şey O'nun gücüne, kuvvetine karşı koyamaz.

O'nun saltanatına sığınmaktan başka güvenli bir yol yoktur dostlarım. O, mü'minleri her türlü sıkıntıdan, belâdan kurtaracak tek dost, tek kuvvettir.

Hz. Nuh, tufan başlayıp, kendisine iman eden mü'minlerle birlikte gemiye bindiğinde, oğlunun inkâr edişindeki ısrarı yumuşatmak ve bir baba sevgisi ve ruh inceliği ile yavrusunun ebedî hayatını kurtarmak gayesiyle onun gemiye binmesini istemiş, oğluna adeta yalvarmıştı dostlar:

Hûd sûresi (11), 42-43: "Gemi içindekilerle birlikte, dağlar gibi dalgalar arasında akıp gidiyordu. Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna bağırdı:
"Yavrucuğum, gel, bizimle beraber bin! Kâfirlerle beraber olma!" O, dedi ki; "Ben, beni sudan koruyacak bir dağa çıkacağım." Nuh da "Bugün Allah'ın merhamet ettiğinden başkasını, Allah'ın bu emrinden koruyacak kimse yoktur." dedi. Derken dalga aralarına giriverdi. O da boğulanlardan oldu."
O, el-Metîn'dir dostlar. O, son derece güçlü olandır. O, "...Ey yer suyunu yut ve ey gök sen de suyunu tut!..." (Hûd sûresi (11), 44) buyurarak, yerlere, göklere hükmeden hükümdardır. Güç ve kuvvet sadece O'nundur.
Zümer sûresi (39), 67: "Allah'ı hakkıyla takdir edemediler. Hâlbuki bütün yer kıyamet günü O'nun avucunda (tasarrufunda)dır. Gökler de kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından münezzeh ve yücedir."
Seni tanımaya, seni anlamaya, seni öğrenmeye ve sana kul olmaya koşuyoruz ya Rabbi! Bizi, seni tanıyıp, bilenlerden eyle. Bilmek, sevmek ve bildiklerimizi uygulamak istiyoruz... "İlim, aşk ve istikamet" oldu şiarımız.
Bizi, bilenlerden, bilip de sevenlerden, her emrini severek yerine getirenlerden eyle. Kur'ân-ı Kerîm'de pek çok yerde "Namazı kılın, zekâtı verin." buyuruyorsun. Bizleri, namazlarını "sevgiyle" eda edenlerden ve senin için "veren el" olanlardan eyle.
Sevgiyle kıldığımız namazlarımızı miraç, bir secde anımızı da vuslat eyle.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Muahhir cc

EL-MUAHHİR cc


Whoever He wants he leaves him at the back, He puts him at the back, he postpones the ones needed to be postponed by his wisdom.
el-Muahhir, istediğini geride bırakan, arkaya koyan, hikmeti gereği tehir edilmesi gerekenleri erteleyen demektir.
53EL-MUAHHiRcc_zpsb9d16ff3.jpg
el-Muahhir, istediğini geride bırakan, arkaya koyan, hikmeti gereği tehir edilmesi gerekenleri erteleyen demektir.
O, el-Mukaddim'dir, el-Muahhir'dir.

O, mülkünde dilediği gibi tasarruf eder; dilerse, dilediği işi öne alır, dilediğini geri bırakır.

Kulun görevi "eyvallah" diyebilmektir! Karışmak kulun ne haddine? Hz. Allah, meleklerinden dilediğini öne almış, üstün kılmış; Cebrâil, Mikâil, İsrâfil ve Azrâil (as)'a en büyük görevleri vermiştir. Eyvallah Rabbim, eyvallah! Hepsine iman ediyor, hepsini seviyorum.

Hıcr sûresi (15), 5: "Hiçbir ümmet, ecelinin önüne geçemez ve onu geciktiremez."
Hacc sûresi (22), 75: "Allah hem meleklerden, hem de insanlardan elçiler seçer. Şüphesiz Allah her şeyi işitir, her şeyi görür."

Hz. Allah, peygamberlerinin de kimini kimine üstün kılmıştır:

Bakara sûresi (2), 253: "O işaret olunan resûller yok mu, biz onların bazısını, bazısından üstün kıldık. İçlerinden kimi var ki Allah, kendisiyle konuştu, bazısını da derecelerle daha yükseklere çıkardı..."

Hz. Musâ'ya "Kelîmullah"; Hz. İsâ'ya "Rûhullah"; Hz. İbrahim'e "Halîlullah", diye hitap eden Allah (cc), Hz. Muhammed'e (s.a.s.) "Habibim" dedi ve O'nu, âlemlerin efendisi kıldı. Eyvallah Rabbim! Beni de O'nun ümmeti kıldın. Şükürler olsun Sana!
Sana, bedenimle, aklımla ve yüreğimle şükür secdelerindeyim. Eyvallah Rabbim Eyvallah!...

Senin kulunum, Habibinin ümmetiyim, binlerce, yüz binlerce şükürler olsun Sana!

Sana, gerçek anlamda yakışır bir kul; Habibine yakışır bir ümmet olmayı nasip et bana!

"Zaman", Senin kudret elinde Rabbim! İstersen bugün al kulunu, istersen ertele, bırak yarına.

Yeter ki bir gün gelsin, o güzel ölüm, kulun kavuşsun Sana! Âmin.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Mübdi'

EL-MÜBDİ'


He creates from the first begining the creation without any sample and element, He made the universe exist from the absence.el-Mübdi', mahlûkatı, maddesiz, örneksiz olarak ilk baştan yaratan, kâinatı yoktan var eden demektir.
54EL-MUBDicc_zps31f8600f.jpg
el-Mübdi', mahlûkatı, maddesiz, örneksiz olarak ilk baştan yaratan, kâinatı yoktan var eden demektir.
Secde sûresi (32), 7: "Yarattığı her şeyi güzel yaratan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayan O'dur."

Televizyon ve videolar, belgeselleri izlemek için kullanılsaydı, insanlık için büyük bir hizmet vasıtası olurdu, diye düşünürüm hep dostlarım. Çünkü bir aracı, ne amaçla kullanırsanız, size o amaç doğrultusunda hizmet edecektir.
Belgeseller, Allah'ın varlığını, kudretini ve sanatını insanlara ilim yoluyla anlatır... Yıllarını, araştırmalarla tüketmiş nice ilim adamının belgesellerini, şu muhteşem kâinatın sırlarını açıklamaları olarak seyrettim daima...
Denizlerin ve okyanusların serin maviliklerinde gizlenen o, şahane dünyada yaşayan inanılmaz güzellikteki su canlıları ve bitkileri hep bir ağızdan, "Beni O, Rahmân ve Rahîm Olan, Musavvir ve Mubdi' olan Rabbim yarattı" der. Ormanların koyu yeşillikleri arasından nice şekil ve yapıda, sayısız hayvancık, yeşilin binbir tonu içinde başlarını uzatarak, "Benim sahibim, "el-Mübdi' olan Allah'tır." der, dostlarım!
Göklerin engin maviliklerinde, sonsuzluğa kanat çırpan nice kuş türü, uçuşları ve yaradılış amaçlarıyla insanlara hem teknolojide "yol göstericilik" vazifesi yapmaktadır, hem de "Bizi Yaratan O, el-Mübdi' olan Allah'tır" demektedir.
Yûnûs sûresi (10), 34: "De ki: "Allah'a eş tuttuğunuz ortaklarınızdan, önce yaratıp, sonra da onu çevirip yeniden diriltecek var mı?" De ki, "Önce yaratıp, sonra da onu yeniden yaratacak olan Allah'tır. O halde nasıl yoldan saptırılıyor, döndürülüyorsunuz?"
Ankebût sûresi (29), 19: "Allah'ın mahlukunu ilk baştan nasıl yarattığını, sonra bunu tekrarladığını görmediler mi? Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır."

İnsanın vazifesi, etrafında olup bitenleri görüp, Rabbini tanımak ve bilmektir dostlar. Allah (cc) kâinat kitabı ile eserlerini göstererek, kendisini öyle tanıtır ki kullarına, yeter ki sadece gözlerinizle değil; yüreğinizin gözüyle bakın etrafınıza.
el-Mübdi'dir O! Her şeyi, en baştan, örneksiz yaratandır O!

Ya, kendi vücudumuz... Harika bir laboratuar, harika bir fabrika gibi işleyen, "antika eserler müzesi" olan vücudumuz, hâl lisanı ile neler anlatmaktadır, bakana, görene ve duyana bilir misiniz?
Bilgisayarlara mı hayransınız? Onu üreten, icat eden de insanın aklı; beyni! Ya, o beyni Yaratanı, O Muhteşem Sanatkârı ne kadar düşünüyor ve O'na ne kadar şükrediyorsunuz?
Biz insanlar, kaza ile kaybedilen bir organımız için milyarlar harcayarak protezler yaptırıp, onların sun'ileri ile hayatımızı devam ettirmek için çaba gösterirken, hiçbirimiz, her biri, milyarlara bedel, el, ayak, göz, kalp, beyin gibi organlarımız için; tek kuruş ödemeden bize ihsân edilen bu harika organlar için, ne kadar şükretmemiz gerektiğini; şükretmek için neler yapmamız gerektiğini, yeterince düşünmüyoruz değil mi dostlar?
Her biri, bir mühendislik harikası olan organlarımızın, o muhteşem dizaynını yapan Yüceler Yücesine, "teşekkür etmek" demek olan kulluğumuz ne boyutta canlar?
Yûnûs sûresi (10), 4: "Dönüşünüz hep O'nadır. Allah'ın vaadi haktır. Her şeyi ilk baştan yaratan O'dur. Sonra iman edip salih amel işleyenleri hak ettikleri ölçüde mükâfatlandırmak için geri döndürecek olan yine O'dur..."
el-Mübdi'dir O!

Ve hesap günü geldiğinde bizleri huzurunda toplayacak olandır O!

Enbiyâ sûresi (21), 104: "Göğü, kitab dürer gibi dürdüğümüz zaman, yaratmaya ilk başladığımız gibi, katımızdan verilmiş bir söz olarak onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu biz bunları yaparız."
Bürûc sûresi (85), 13: "Yoktan O yaratır ve tekrar O diriltir."

Ey, ellerime isimlerini; parmağıma mührünü, yüreğime sevgisini işleyenim!

Ey, "Dua et, icabet edeyim." buyuranım!

Başım arzda secdede, ellerim göklere uzanmış, bütün varlığımla duadayım Sana! Maddî ve manevî bütün imkânlarımla şükretmek için yolundayım!

Sen, yollarımızı kolaylaştır! Sen, amellerimizi rızana muvafık eyle! Sen, bizleri Sana kullukta, Sana kul olmaya layık eyle! Âmîn...
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Mucib cc

EL-MUCİB cc


He fulfils the requests of whoever cries, he replies and answers the requests and prayers of His slaves.

el-Mucîb, kendine yalvaranların isteklerini veren, kullarının dilek ve dualarına karşılık veren, icabet eden demektir.
55EL-MUCiBcc_zpsbaf6d9bf.jpg

el-Mucîb, kendine yalvaranların isteklerini veren, kullarının dilek ve dualarına karşılık veren, icabet eden demektir.
Kulun, bütün benliği ile Yüce Yaradan'a yönelerek, ondan istek ve dileklerde bulunmasının İslâmî literatürdeki adıdır dua.

Allah'ın yüceliği karşısında kulun, acziyetini itiraf etmesi, sevgi ve yüreğini titreten bir saygı ile O'nun yardımını istemesidir dua.

Allah ile kulu, yani Yaradan ile yaradılan arasındaki özel ve çok sıcak bağlantının adıdır dua.

O, "Yüce Kudret"in, insana şah damarından yakın oluşunun hissedilişi ve o yakınlık duygusu ile huzuru buluşun adıdır dua.

Âciz, fâni, sınırlı olanın, "sınırsız, yüce ve sonsuz" bir kudretin sahibi ile kurduğu manevi köprüdür dua.

Sevgili Peygamberimizin (s.a.s.) gül dudaklarından dökülüş şekliyle; ibadetlerin en büyüğü, ibadetin tâ kendisi ve "ibadetin özüdür, iliğidir." dua. (Tirmizî, Deavât, 2.)

"Allah'ın fazlından isteyin, zira Allah istenmesini sever." (Tirmizî, Deavât, 126.) "Allah katında duadan daha şerefli bir şey yoktur." (Tirmizî, Deavât,1; İbn Mace, Dua, 1.) buyuran İki Cihan Serveri'nin ümmetine en büyük öğüdüdür dua.

Mü'minin silâhı, dinin direği, semâvât ve arzın nurudur dua. İnsanın asıl vazifesi iman ve duadır dostlar. İnsan bu kabiliyeti ile bütün yaratılmışlardan ayrılır.

Hayvanlar bu dünyaya, adeta başka bir dünyada gelişimini tamamlamış olarak gelir. Hayvanlar, doğumlarından itibaren 2 saat, ya da 2 ay gibi kısa bir zamanda hayatlarını ve çevresiyle ilişkilerini devam ettirmeleri için gerekli her şeyi öğrenir. Hayvanların asıl vazifesi öğrenmek, gelişmek, marifet kazanmak ve ilerlemek değil; dünyaya ne için gönderilmişlerse onunla amel etmektir dostlar. İnek süt verir; arı bal yapar; tavuk da yumurta verir.

İnsan ise acziyet içinde doğar, bir iki senede ancak ayağa kalkar, on beş yıl içinde de ancak kendisi için faydalı ve zararlı olanları öğrenir. Hayatta öğrenip, uygulayacağı şeyler ise mezara kadar sürer. İnsanın vazifesi "öğrenmek, tatbik etmek ve mükemmel bir kul olmaktır".

İnsanın vazifesi, aczini idrak ederek, hayatının her devresinde, "kim, beni böyle sonsuz bir merhametle idare ediyor?", "kimin lûtfuyle böylesine şefkatle terbiye olunuyorum?", "kimin lütuflarıyla böyle muhteşem lezzetler ve tatlar alarak besleniyorum?" diye düşünerek, yaradanına yalvarmaktır.

Bunun da adı "kulluk" ve "dua"dır.

Duada Allah ile kul arasında bir vasıta yoktur.

Bakara sûresinde (2), 186: "Şayet kullarım, sana Benden sordularsa, gerçekten Ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasını kabul ederim. O halde onlar da Benim davetime koşsunlar ve Bana hakkıyla iman etsinler ki, doğru yola gidebilsinler." buyuran "Âlemlerin Sahibi"nin yeryüzündeki bir küçücük yüreğe konuk oluşunun sırrıdır dua.

Furkân sûresinde (25), 77: "(Resûlüm!) De ki: "Rabbim size ne kıymet verir duanız olmasa?..." buyurarak, kuluna her an kendisine iltica edeceği kapıları açık tutan Yüce Yaradan, Mü'min sûresinde (40), 60: "Halbuki Rabbiniz: "Bana yalvarın, dua edin ki size karşılık vereyim..." buyurarak, her vesileyle kendisinden istenmesini emretmektedir. İlâhi rahmet ve ikramın gerçekleşmesi, samimi bir kalple, Yaradanın huzurunda diz çöken, boyun büken bir kulun, ilâhi rahmet kaynaklarına ellerini açmasıyla başlar.

Yerküreden göklere açılan eller, hiçbir şekilde boş çevrilmez dostlar.

el-Mucîb'tir O! Dualara icabet eder.

A'râf sûresi (7), 180: "Oysa en güzel isimler Allah'ındır. Bundan dolayı O'na (Allah'a) onlarla dua edin..."

Mü'min sûresi (40), 60: "Halbuki Rabbiniz: "Bana yalvarın, dua edin ki size karşılık vereyim. Çünkü bana ibadet etmekten kibirlenip yüz çevirenler yarın horlanmış olarak cehenneme gireceklerdir." buyurdu."

Dua, "abd"den, "Rab"be yükselen kulluk nişanı; Rabb'den abde inen rahmetin de simgesidir dostlar.

Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.s.): "Kime dua kapısı açılmışsa ona rahmet kapıları açılmış demektir." (Tirmizî, Deavât, 112.) buyuruyor.

Rabbin kapısına dua ile varılır; o kapıda Yaradan ile dua ile konuşulur ve rahmet sağanakları, dua sayesinde iner üzerimize.

Bize bakan yönü ile dua, "istemek"tir. Ne var ki bazen, acizliğimizden dolayı, istemenin doğru şeklini bilemeyiz. Nitekim Yüceler Yücesi Allah, kelâmında biz kulları için şöyle buyuruyor:
İsrâ sûresi (17), 11: "İnsan, hayrın gelmesine dua ettiği gibi kötülüğün gelmesine de dua eder. İnsan pek acelecidir."

Bunun için "dua" âdabı çok iyi bilinmeli, âdap ve erkanına riâyetle dua edilmelidir.

Hz. Ebû Hüreyre (ra)'den rivayet edilen bir hadîs-i şerifte, Rabbimizin her gecenin son üçte biri kaldığında dünya semasına nüzul edip "Yok mu bana dua eden, duasını kabul edeyim; yok mu benden isteyen, ona vereyim; yok mu benden bağışlanma dileyen, onu bağışlayayım" (Tirmizî, Deavât, 80.) buyurduğu ifade olunmaktadır. Bu kutlu davete, gecenin o gizemli saatlerinde icabet eden geri çevrilir mi hiç dostlar?

el-Mucîb'tir O! Dualarla yalvaranın duasını işiten ve dualara cevap verendir O!

A'râf sûresi (7), 55: "Rabbinize yalvara yalvara ve gizlice dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez."

Kehf sûresi (18), 28: "Nefsince de, sabah akşam rızasını isteyerek Rablerine yalvaranlarla beraber candan sabret."

Secde sûresi (32), 16: "Onların yanları yataklardan uzaklaşır, korku ve ümid içinde Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan hayıra sarf ederler."

Mü'min sûresi (40), 65: "Daimî bir hayat sahibi ancak O'dur. O'ndan başka ilâh yoktur. Onun için dini halis kılarak O'na, hep O'na yalvarın."

Ebû Ümâme (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Denildi ki: "Ey Allah'ın Resûlü! En ziyade icâbete/kabule mazhar olan dua hangisidir?"

"Gecenin sonunda yapılan dua ile farz namazların ardından yapılan dualardır!" diye cevap verdi." (Tirmizî, Deavât, 80. Hadis no: 3494.)

İki Cihan Serveri, "…Bolluk içinde iken sen Allah'ı tanı (emirlerini tut) ki O da darlık anında seni tanısın (seni kurtarsın)…" (Ahmed bin Hanbel, Müsned, I, 307.) buyuruyor dostlar. Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.s.) diğer bir hadisinde ise şöyle buyuruyor: "Zorlukta ve sıkıntılı zamanda Allah'ın kendisinin (duasına) icabet etmesini isteyen rahatlıkta duayı çok yapsın!" (Tirmizî, Deavât, 9.) Yani dua yalnızca sıkıntı anında değil; huzurlu iken de, varlığı ve sıhhati yerindeyken de yapılmalıdır. İnsan böylece, kendisini yaratan Yüce Allah'tan bir an bile gafil olmadan sürdürebilmelidir ömrünü.

Zümer sûresi (39), 49: "Fakat insana bir sıkıntı dokunuverince bize yalvarır, sonra kendisine tarafımızdan bir nimet bahşettiğimiz zaman da: "O bana bir bilgi üzerine verildi." der. Belki bu bir imtihandır, fakat pek çokları bilmezler."

Mü'min sûresi (40), 14: "O halde siz, kâfirlerin hoşuna gitmese de Allah'a, O'nun dininde ihlas (ve samimiyet) erbabı olarak dua (ve ibadet) edin."

Ey, benim dualara icabet eden Rabbim! Neml sûresinde (27), 62: "(Onlar mı hayırlı) yoksa, kendine yalvardığı zaman bunalmışa karşılık veren ve başındaki sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün hâkimleri yapan mı?" diye soruyorsun. Ben, aciz ve fakir kulun, bu soruya, gönül dünyamda secdelere kapanarak cevap veriyorum Allah'ım:

"Varsın, birsin Allah'ım! Sen Mucîb'sin Allah'ım! Huzuruna çağıran, rahmetle kucaklayan, istemeyi öğreten, duaları işiten ve icabet edensin! Sen Tek kapımsın, Efendimsin, Melikimsin benim. Beni koru ve kolla, bir an, beni bana bırakma! Ömrüm öyle geçsin ki kavuşayım rızana!"

Âmîn.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Mugni cc

EL-MUGNİ cc


el-Muğnî, kullarından dilediğini zengin kılan demektir.
56EL-MUGNicc_zpsad88430a.jpg


el-Muğnî, kullarından dilediğini zengin kılan demektir.

Allah (cc) Hazretleri'ni tanıma yolundayız dostlar; O'nu tanıma, O'nu bulma, O'na kul olma yolundayız... Siz yeter ki arayın O'nu aramaya çalışın... Kendisini bulduracaktır O!

Haydi, devam edelim yolcuğumuza, karınca misali. O, Ğaniyy'dir dedik ya, tüm zenginlikler O'na aittir ve mülkünde tasarruf yetkisi sadece O'nundur, demiştik ya dostlar... O, Yüceler Yücesi Padişah, dilediği kuluna da bu hazinelerin kapısını ardına kadar açar ve onu zengin kılar.

el-Muğnî'dir O!

Bizim, küçücük, maddeci kafalarımız, zenginlik denince hep maddî varlığın fazlalığını anlamaktadır dostlarım.

Hâlbuki, dünyası sadece bu fâni dünya ile sınırlı olmayıp, ötelere sevdalı, iki dünyalı gönüllerin lügatlerinde daha nice zenginlik kavramları vardır ki, euro-dolar zenginliği, petrol zenginliği bunların yanında "hiç" kalır!

Allah, kimine mal verir, mal zengini kılar onu,

Kimine evlât verir, evlât zengini kılar kulunu.

Kimine ilim verir, ilmin zenginliğiyle donatır kulunu,

Kimine zekâ verir, akıl zengini kılar onu,

Kimine sağlık verir, sıhhat zengini eyler onu,

Kimine tatlı dil verir, güzel söz zengini eder kulunu,

Kimine güler yüz verir, bakana, hayran kılar onu,

Kimine yürek verir, dünyayı yüreğine doldurur,

Kimine ömür verir, salih amellerle geçirtir ömrünü,

Kimine sabır verir, Asr sûresi'nin tecellisi ile sabır zengini eyler kulunu!

el-Muğnî'dir O!

Ama her nimetin şükrü kendi cinsiyledir ya canlar, sorgusunun da kendi cinsinden olacağı kesindir.

-Nimetin, malın mı vardı çokça? Malının ne kadarını Allah için harcadın?

-Kiminin hiç yavrusu yokken, Allah seni evlâtlar vererek zenginleştirdi mi? Hele bir de varlık verdiyse, kaç evlâdı yetiştirdin, hayat yolunda kaçının elinden tuttun?

-Allah sana ilim verdiyse, kaç kişiye o ilmi sevgiyle ulaştırıp dinini sevmesini sağladın?

-Sağlıklı kılındıysan, Alah'ın lûtfu ile, kaç kez hastaneye giderek hastaları ziyaret ettin, bir garip hastayı bularak ona el uzattın, kaç kez?

Zengin olmak isteriz hep, değil mi dostlar?

Zenginlik büyük iştir, sorumluluklar getirir, büyük yürek ister!

Tevbe sûresi (9), 28: "...Eğer yoksulluktan korkarsanız Allah sizi dilediğinde lûtuf ve ihsanıyla zenginleştirecektir. Allah gerçekten Alîm'dir, Hakîm'dir."

Necm sûresi (53)'nde (48): "Şüphesiz zengin eden de sermaye veren de O'dur." buyuruyorsun, Allah'ım!

Gül Nebî'n Muhammed Mustafa (s.a.s.) vasıtasıyla da kullarına gerçek anlamda zenginliği öğretiyorsun Allah'ım.

"Gerçek zenginlik, mal çokluğu değil; gönül zenginliğidir." buyuruyor, Sevgili Peygamberimiz. (Buhârî, Rikâk, 15; Müslim, Zekât, 130; Tirmizî, Zühd, 40.)

Ey, el-Muğnî olan Allah'ım!

Bizler, Senin isimlerinin aynaları hükmündeyiz. Hangi ismin tecelli etmiş ise bizde, bizi onun zengini kıl! Ve o zenginliği, çevresine cömertçe dağıtanlardan eyle. Âmîn.
 
Üst Alt