K.L > İsLami Fıkıh AnsikLopedisi (Alfabetik)

ceylannur

Yeni Üyemiz
KADIN PEYGAMBER Kadından peygamber olması caiz midir? Ya da kadın Peygamberler gelmiş midir?
Bu konu hakkında, bazı ayet ve hadislerin işaretlerinden anlaşılan manalara göre, az farkla da olsa, değişik anlayışlar ortaya çıkmıştır
I- Bir ayet-i kerimede: "Senden önce rasûl (Peygamber) olarak gönderdiklerimiz, ancak şehirlilerden kendilerine vahyettiğimiz bir takım erkeklerdi"( K Yûsuf(12) 190; Benzer ayetler için bk Nahl(16) 43; Enbiyâ (21) 7) buyrulur Yani kadından, cinden ve melekten rasûl (peygamber) yoktur Âlimler "Rasûl" olabilmenin şartlarından olarak, erkek, âdemî ve şehirli olmayı da saymışlardır( Kurtubî IX/274)Hemen farkedileceği gibi burada sözü edilen peygamberlik "Rasûl" olma vasfında bir peygamberliktir

2- Hz Meryem'le ilgili bir ayet-i kerimede ise şöyle buyrulur "Hani melekler de: Ey Meryem, Allah seni seçkin kıldı, seni arındırdı ve alemlerin kadınları üzerine seçti; demişlerdi" Yani melek ona, Allah'tan vahiy getirmişti
Değişik izahlara göre onun arındırılması küfürden, diğer kirlerden, hayızdan, nifastan vBulletin şeylerdendirBununla ilgili olarak Buhari ve Müslim'deki bir hadiste: "Erkeklerden kemâle erenler çoktur Kadınlardan ise Meryem bnt Imrân ile Firavun'un karısı Âsiye'den başka kemâle eren yoktur" denir Buna göre ayetteki "seçme" ve hadisteki "kemâle erme" nübüvvet (peygamberlik) ise hem Meryem'in, hem de Âsiye'nin nebî olmaları gerekir Mâmâfih bu fikirde olanlar vardır Ama sahîh olan sadece Meryem'in nebî olduğudur Çünkü Allah ona, diğer nebilere olduğu gibi melek vasıtası ile vahiyde bulunmuştur, Âsiye'nin nebi olduğuna dâir ise açık bir delil yoktur
3- Gerçi bir âyet-i kerimede Hz Musa'nın annesine de vahyedildiği söylenir: "Hani annene vahyolunan şeyi vahyetmiştik ki, onu sandığın içine koy ve onu suya bırak:"Ama buradaki vahyin "ilham etme" tarzında bir vahiy olduğu söylenmiştir Nitekim Kur'an-ı Kerim'de arı'ya ve yeryüzü'ne de vahyedildiği söylenir
4- Mâide 75 ayetinde Meryem'e "sıddîka" dendiği için onun nebi değil sıddık olduğunu söyleyenler olmuşsa da onlara, bir insanın sıddîk olmakla beraber nebî de olabilmesi mümkündür, diye cevap verilmiş ve Hz Ibrahim ve Idris peygamberler için Kur'an'da hem "nebî" hem de "sıddîk" tabirleri kullanıldığı söylenmiştir
5- "Kadınlardan dört tane nebiyye (nebî, peygamber) vardır; Havvâ, Âsiye, Musa'nın annesi ve Meryem" anlamındaki sözün sabit bir hadis olmadığı söylenmiştir Bu zaten yukarıda zikrettiğimiz "kemâl" hadîsine de zıttır
6- Diğer yönden Imam Eş'âri kadın peygamberleri (nebiyye) altıya çıkarırken -Havvâ, Sâre, Musa'nın anası, Hâcer, Âsiye, Meryem- Kirmânî de kadınlardan peygamber gelmediğinde icma vardır, demektedir Kirmâni'nin görüşü Mâtüridi'lerin görüşüdür Bu mesele bu iki itikadı ehli sünnet mezhebi arasındaki farklardan birini teşkil eder
Sonuç olarak:
Ibn Hazm bütün bu tartışmalara açıklık getirerek der ki:
"Erkeklere verilip kadınlara verilmeyen, risâlettir (şeriatı, kitabı ve tebliğ görevi bulunan peygamberlik), nübüvvet (sadece vahiy alan, teblig görevi olmayan peygamberlik), değildir Allah, birisine henüz olmamış bir şeyi ve bir takım emirleri, gerçek ve Allah'tan olduğu kesin bir şekilde bildirmişse buna "nübüvvet"den başka bir ad verilmez Allah Musa'nın annesine çocuğunu suya bırakmasını bildiriyor Biz basit bir akıllâ anıyoruz ki, o bu vahyin doğruluğunu ve Allah'tan olduğunu kesinkes bilmeseydi, çocuğunu suya bırakması delilik ve ahmaklık olurdu"Buna göre, o, Hz Musa'nın, ayrıca Hz Ishak'ın annelerini de "nebiyye" kadınlardan saymış oluyor
Kısaca "risâlet" görevi üstlenen kadın peygamber yoktur Zîrâ kadınlık halleri, her an tebliğle görevli olacak peygamberliğe manidir Ancak kendisine Allah'ın vahyettiği, bir nebe "nebe"yani bir haber verdiği "nebiyye" peygamber kadınlar vardır ve meselâ Kurtubi ye göre Hz Meryem'in böyle olduğu sahih ve tartışmasızdırFakat mutlak anlamda kadın peygamber bulunmadığı konusunda ümmetin "icmâ" (ittifâk) ettiği nakledilmiştir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KADIN ÜCRET MUKABİLİ YABANCI BİR ERKEĞİN YANINDA ÇALIŞABİLİR Mİ? Bir kadının yabancı bır erkeğin evinde veya iş yerinde çalışması İslam'ın emrettiği şekilde olursa, yani birkaç kadın ile birlikte veya açık bir yerde çalışırsa beis yoktur Ama, kapalı bir yerde yalnız yabancı bir kimse ile birlikte kalacak olursa halvet olduğundan haramdır (el-Fıkıh 'ala'l-Mezahib el-Arbaa)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ BU KONUYU İSLAMİ BAKIŞ AÇISINDAN NASIL DEĞERLENDİREBİLİRSİNİZ? İslam dini, yazımızın başında da belirttiğimiz gibi erkek ile kadını eşit tutuyor ve fıtratan zayıf olduğundan, erkekten ziyade ona eğiliyor Peygamber (as) Haccetelveda hutbesinde: İki zayıf olan yetim ve kadın için Allah'dan korkunuz, diyor Ancak bir takım hikmetlere istinaden bir kaç husus istisna ediliyor

1 Şahitliktir: Bu babta iki kadın, bir erkek mukabılinde kabul ediliyor Hikmet, genellikle kadınlar ev işi ile ve çocuk bakımıyla daha fazla uğraştıklarından başka şeylerle pek alakadar olmuyor ve bu sebeple meseleleri unutulabiliyor
2 Mirastır Bu hususta da baba ve kardeş gibi mirasçılardan kalan mirasta erkeğe iki, kadına da bir hisse veriliyor Hikmeti de normal olarak her kadın evleniyor Hayatta muhtaç olduğu her şeyi kendisine değil kocasına yükleniyor Böylece kendisi için geçim sıkıntısı söz konusu olmuyor Demek, bir cihetten kendisi için kısıntı yapılmış ise de başka bir cihetten telafi edilmiştir
3 Devlet Başkanlığı Devlet başkanlığında kadının daha cok duygusal olması fıtraten erkek den daha zayıf olması bazı küçük olaylar karşısında bile heyecan ve telaşının erkeğe nisbetle daha fazla bulunması devlet başkanlığının erkekte olmasının daha hayırlı olacağını bildirir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KADIN VE HAMAM: Islâm'da temizlik esas olmakla beraber, avretine ve mahremiyetine dikkat etmek de önemlidir Eğer bir helâl, bir haram işlenmeden yapılamıyorsa, o helâl da terkedilir
Kadınların da erkekler gibi vücutlarını hem maddi hem de manevî pisliklerden temizlemeleri şarttır Ancak kadınlar da, yine erkekler gibi, avret yerlerini yasaklananlara göstermemek zorundadırlar
Umumi hamamlar, yıkanma ve temizlenme yerleridir Havasi ve suyu sıcak ve şartları, evlerdekine göre genellikle daha elverişli olduğu için, oralarda daha rahat ve daha hoşa gider biçimde yıkanılır Ayrıca tellaklar da bulunduğundan, insan hamamlarda vücudunun rahat uzanamayacağı yerlerini keselettirebilir Bazı rahatsızlıklara sıcak duş ve terleme iyi gelebileceği için hamamlar bu bakımdan da tercih edilebilir Bunlar hamamın iyi yönleridir ve herkes için helâldir ve tabiî olandır Ancak helâl olan bu nimetlerden harama bulaşmadan yararlanıyorsa, bunlar terkedilir ve evindeki imkânlar ölçüsünde yıkanılır Su ısıtacak banyosu ve şofbeni olmayanlar, güğümle su ısıtır, öylece yıkanırlar Zaman zaman keselenme ihtiyacı duyulduğunda da, karıkoca bir birbirlerini keselerler Çünkü hayâ ve utanma duygusu, etkisini günümüzde geçmişten çok daha fazla yitirmiştir Bu duygu silindikten sonra insanın herşeyi yapabileceğini Peygamber Efendimiz haber vermiştir(Buhârî, enbiyâ 54, edep 78; Ebû Dâvûd, edep 6; Ibn Mâce, Zühd 17) Kur'ân-ı Kerîm'de "Allah kadını erkeğe eş olarak yarattı ki, onda huzur bulsun" denilir (Rûm (30) 21) Demek ki, evlenmenin bir gayesi budur Peygamberimiz bir hadîslerinde, "Evlenin çoğalın, çünkü ben kıyâmet günü ümmetimin çokluğu ile övünürüm" buyurmuştur (Nesâî nikâh 11; Ibn Mâce, nikâh 8; Müsned Ill/158) Demek ki evlenmenin bir gayesi de çocuk dünyaya getirmektir Bir diğer hadîslerinde gençlere evlenmeyi öğütler "Çünkü o, gözü harama bakmaktan ve insanı zinadan korur", buyurur (Buhâri, savm 10; Mûslim, nikâh 1, 3; Ebû Dâvûd, nikâh 1) Demek ki, bir gaye de budur Öyleyse evlilik bu gayeleri gerçekleştirdiğinde ibâdet olmuş olur
Evlenmenin tek amacı çocuk yetiştirmek olmadığı için, Peygamber Efendimiz (sas) bazı hadîsleriyle "azıl" yapılmasına izin vermiştir (Örnek olarak bk Ebû Dâvûd, nikâh 48; Nesâî, nikâh 55) "Azıl", cinsel ilişkide erkeğin menisini dışarı boşaltması demektir Ancak Peygamberimiz "azli" teşvik etmemiş, ona izin vermiştir Hattâ bazı hadîslerinde "azıl" yapmanın kötülüğüne de işaret etmiştir Ama Hanefi bilginleri, kadının izni olması halinde "azlin" câiz olduğu görüşündedirler (Ibn Abidîn VI/374)
"Azil" korunma yollarından sadece bir tanesidir Bugün ilkel ve modern usullerle uygulanan daha bir sürü korunma metodu vardır Bu korunma yollarının bazıları, çocuğu olma özelliğini sürekli ortadan kaldırır ve artık bu uygulamaya konu olan kadın, ya da erkeğin çocuk yapma kabiliyeti kalmaz Kadının yumurtalıklarının alınması, erkeğin hadımlaştırılması ve (x) ışınları ile kısırlaştırma, bu tür yöntemdir Bu insan fıtratına aykırı bir uygulamadır Peygamberimiz aynı sonucu veren uygulamaları yasakladığından; Islâm âlimleri bunun câiz olmadığına sözbirliği halindedirler Ancak her konuda olduğu gibi, bu konuda da zorunlu haller haramları ortadan kaldırır
Ameliyatla tohum yollarının bağlanması da, hüküm olarak kısırlaştırma gibi olmalıdır Çünkü buda fıtrata müdahale etmek demektir ve bu yöntemde de kısır kalma tehlikesi yüksektirKadınların kendi kendilerine kullandıkları ilkel yöntemlerin hemen hepsi zararlı olduğunu, çoğu zaman da bu yöntemlerin gebeliği önlemediğini, hattâ sakat ve özürlü doğumlara sebep olduğunu tıp uzmanları söylemektedir Bu yolla bulaşan mikroplar ve yapılan tahrişlerle doğan rahim hastalıkları da işin cabasıdır Islâm, adil tıbbın zararlı dediği uygulamaları, o konuda bir hüküm olmadıkça haram sayar
Takvim usülünü uygulayıp, kadının gebe kalma ihtimali az olan günlerde ilişki yapmak suretiyle korunmanın haram olduğunu söyleyen birisi, ya da gösteren bir belirti yoktur Ancak bu da ihtiyaca dayalı ilişki esasına aykırı bir yöntemdirErkeğin kılıf kullanması, "azil" den daha hafif olduğu için, "azil"e câiz diyenlerin ona da câiz diyeceği açıktır Çünkü "azil" de kadının isteğinin tamamlanmama ihtimalı daha çoktur Halbuki, Islâm, ilişkide kadının da tatmin edilmesine çok önem verir Erkeğin kılıf kullanması halinde bundan kadın zaman kazanacaktır
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KADIN VE SPOR Dinen kadın spor yapabilir mi yapamaz mı? Ya da yapmalı mıdır, yapmamalı mıdır? Görüyorsunuz epeyce mesafe aldık ve işi buraya kadar getirdik Önce spor niçin çıkmıştır, niye yapılır? Bir ihtiyaç mıdır? Bedensel bir ihtiyaç mıdır, ruhi bir ihtiyaç mıdır? Yoksa insanın kendi idaresi i1e kullandığı bir avuntu, bir yalancı emzik midir? Ya da bir din midir? Kitleleri uyuşturan bir afyon mudur? Veya bunların hepsi midir?
Herhalde yerine ve zamanına göre spor bunlardan herbiri olabilir Meselâ: Vücudu hantallaşan birisi, yaşaması için gerekli eylemleri yapamaz Kazanamaz, koşturamaz, getiremez, işini takip edemez Hattâ ibadet yapamaz Eğilemez, kalkamaz, namaza uyanamaz, camiye gidemez, nihayet cihada çıkamaz Bunların hepsi beden sihhatini ve cevvallığı, dinçliği gerektirir Bunun kazanılmasının yollarından biri de vücudun hareketliliğidir, ya da -eksik bir ifade de olsa- spordur Demek spor bedenî bir ihtiyaç olabilirHareketsiz ve hantal insan sağlıklı değildir Vücûdundaki zararlı salgıları atamadığından sinir sistemi düzgün çalışamaz Morâlman güçlü değildir Karamsardır, ümitsizdir: Istikbalin güzel dünyasını kurmaya talip değildir Moralsizlik inançsızlığı güçlendirir Inançsızlık ise Cehennemdir Demek spor ruhî bir ihtiyaç da olabilir
Ihtiyaçlar sadece maddi değildir Tıpkı insan sadece madde olmadığı gibi Onun maddî olmayan yönünün de en az maddî yönü kadar ihtiyacı vardır Ruh Allah'ın birçok vasfının tecelli ettiği sahadırNice ilâhi vasfın kokusunu ve rengini taşır Bu yüzden ihtiyaçları da manevîdir Allah'la(cc) irtibat kurmayan, ihtiyaçları manevî gıdalarla giderilmeyen ruh avuntulara bile muhtaç olur, tatmin ararOnda da bedendeki acıkma ve susama hissi gibi bir his doğar Insan bir takım hoplama ve zıplamalarla bu hissi doyurmaya uğraşabilir Tıpkı yemek bulamayan bir insanın çakıl taşlarıyla karnını doldurması ve bir anlık doyum hissi duyması gibi Spor bu amaçla yapılırsa bir avuntu ve bir yalancı emzik olmuş olur Sporun böyle sürekli avuntu olarak kullanılması, bir yerde bağışıklık yapar, vazgeçilmez olur ve artık bir din halini alırVatandaşların manevî tatminlerini gidermeyi düşünmeyen rejimler ve onların, iktidarlarını sürdürmek isteyen hakim kadroları, zaman zaman sporu halklarına cazip ambalajlarla sunarlar, sporu teşvik ederler, onu bir uyuşturucu olarak kullanırlar ve bu yolla iktidarlarını sürdürmeye çalışırlar Tıpkı Franko gibi Bu durumda da spor bir afyon olur, uyuşturucu görevi yaparŞimdi tekrar başa dönersek, müslüman kadının bunların hangisi için spor yapacağı önemlidir Kadının spor yapmasının dini hükmünü, niçin ve nasıl spor yapıyor? sorusuna verilecek cevaba göre düşünebilirizAma ondan da önce ilginç bir durumu tespit edelim: Ne âyet ve hadîslerde, ne de fıkıh kitaplarımızda, spordan spor olarak söz edilmemektedirKur'ân'da: "Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın" (8/60) denmekte ve sebep olarak da "Bununla Allah'ın düşmanını ve sizin düşmanınızı ve daha Allah'ın bilip te sizin bilmediklerinizi korkutup caydırasınız" diye belirtilmektedir Beden kuvveti birinci derecede bir kuvvettir
Hadîslerde dolaylı ifadeler vardır: "Güçlü mü'min zayıf mü'minden hayırlıdır"(Müslim- Kader) "Eğlence ancak üç şeyde olur:Adamın atını eğitmesi, ehliyle oynaşması, oku ve yayı ile atış yapması Bunlar gerçektir ler""Yarışa ücret ancak çift tırnaklı hayvanlarla; tek tırnaklı hayvanlarla ve okla olan yarışmada olur" Rasûlullah Efendimiz Rukâne adında birisi ile güreşmiş ve onu yenmişlerdir
Gaye Rukâne gibi bir pehlivana iman gücünü göstermek ve onun müslüman olmasını sağlamaktır
Âişe vâlidemizin anlattığına göre: "Bir defasında Rasûlullah'la koşu yarısı yaptık ve ben onu geçtim Aradan zaman geçti, ben şişmanladım: Tekrar yarış yaptığımızda o beni geçti ve bu öncekinin rövanşıdır, buyurdu" Rasûlullah'ın Aişe validemizle ilk yarışını kadına değer verme ve gönül alma olarak yaptığına ve orada yenilmeyi tercih ettiğine, şişmanladığında da onu geçtiğine göre, onun şişmanlamasını hoş karşılamamış demektirBütün bu haberlerde dikkati çeken en önemli nokta, sporun -erkek için olsun kadın için olsun- bir gaye olarak değil, vasıta olarak yapılmasının istenmiş olmasıdır Yani spor yapma diye bir meşguliyet yoktur Ama maddî ve manevî düşmanlara karşı her an güçlü ve caydırıcı olmak gerekir: "Bir vacibin yerine getirilebilmesi için gerekli olan şey de vaciptir" Işte spor anlamı taşıyan oyunlar "düşmana karşı hazırlık sayıldığı için mübah olmuş, hattâ mescidlerde bile oynanması tecviz buyurulmuştur"
"Kuş yarışı, güvercin uçurma ve bunlara benzeyip, savaşa hazırlık ve cihad eğitimi özelliği olmayan şeylerle yarış, yani spor olmaz, mahzurludur"Görüldüğü gibi spor sadece bir araçtır, şartların dışında yapılması malâyâni ya da haramla meşgul olmak olacağından uygun görülmemiştir Gaye olmadığı için de bu konuda kadınla erkeği birbirinden ayıran sadece avret ve mahremiyet sınırları olabilirFetâvâ-yı Hindiyye'de: "Kadının kocası için beslenip semirmesinde mahzur yoktur" denir Buna göre zayıflamak için rejim ya da,spor yapmanın da sakıncası olmamalıdır Demek ki kadının spor aracını kullanmasını gerektirecek gayelerden birisi budurBir hadîste, Allah'ın göbekli ve şişman insanları sevmediğinden söz edilir Buna göre, her nasılsa göbek ve yağ bağlamış bir erkek ya da kadının bu sevimsiz halden kurtulmak için spor yapması belki sevap bile olabilir Ancak diğer yönden de elbette şişmanlayacak biçimde aşırı ve yasaklanan ölçüde yemek yememesi gerekir Bunlara dikkat eden, sabah namazlarına hattâ teheccüde kalkan; pazartesi ve perşembeleri oruç tutan bir kadın (ve de erkek) daha az eforla (gayretle) hem en güzel ibâdetleri yapmış olur; hem de şişmanlamaktan kurtulur,Yukarıdaki Âişe hadîsi ile ilgili olarak Sevkânî şöyle der:"Bu hadîste kadınlarla, onların mahremi olan erkekler arasında yarışma yapılabileceğine, bunun vakar, şeref, yaş, ilim ve fazîletle çatışmayacağına işâret vardır" Buradan da kadının kocası ile helâl tarzda eğlenebileceğini, bu amaçla spor yapabileceğini söyleyebiliriz
Diğer yönden kadının mahremi olan ve olmayan erkeklere, hattâ kadınlara karşı gösteremeyeceği yerlerinin, elbise biçiminin, hattâ yapamayacağı hareketlerin olduğunu da bilmemiz gerekir Onun dikkat çekme gayesi ile ayağını yere vurmasının dahî yasaklandığını hatırlamalıyızAyrıca vücudunu güçlendirmeye, eşinin gönlünü almaya yaramayan, böyle olsa dahî bir meslek gibi sürekli hale getirilip başka işlerin yapılmasına engel olan her türlü sportif faaliyetlerin de câiz olamayacağın söylemeliyizAma bütün bunlar meselenin fıkıhla karışık bir açıklaması sayılabilir Işin pratiğine baktığımızda, müslüman bir kadın için spordan hasıl olacak meşru gayeleri dahi yakalamayı düşünecek kadar ileri seviyelerde olan bir kadının, spor yapmasına zaten gerek kalmayacağı rahatlıkla söylenebilir Öyle ya, şehirli ise ev temizliği, mutfak işi, çamaşır ve benzeri işler, köylü ise bunların yanında bağ-bahçe, tarla hayvan işleri aynı zamanda sporun gayesini de gerçekleştirmiş olurlar Elbette kadın hukuken (fıkha göre) bunları yapmak zorunda değildir Ama silicinin günlügü için kocasına 30-40 bin lira verdirip, televizyonun karşısına geçerek orada gösterilen hareketleri tekrarlamak, ya da tıka basa yiyerek yüzlerce bin liraya satın alınan kondisyon aletlerinde ter dökmek, İslam'ın, oh ne iyi yapıyorsun, diyeceği davranışlar olamaz Sporu gaye olarak değil de, meşru gayelere vasıta olarak yapıyorsa, yapacağı rutin işlerle kadın hem sporunu yapmış, hem de iş başarmış olabilir Özetlersek:

1- Spor Islâm'da bir gaye değil, ancak meşru hedefler için bir araç olarak kullanılabilir Bu konuda kadın erkek ayırımı olmaz
2- Spor gaye haline getirilip meslek yapılamaz, faydasız ve meşru olmayan sporlarla meşgul olunamaz
3- Kadının zindelik ve dinçlik kazanmak, fazla kilolarını atmak, kocasıyla oynaşmak için avret ve mahremiyet sınırlarına riâyet ederek spor yapması caizdir, yerine göre hoş ve sevap bir davranıştır
4- Vücût geliştirme ve kendilerine güven duyma gibi makul bir faydası olan karate, taekvando vBulletin sporları kadınların, erkeklerin muttali olamayacağı kapalı bir yerde, farz görevlerini aksatmayacak ve meslek edinmeyecek biçimde icra etmelerinde beis yoktur
Ancak buna gerek olup olmadığı iyi düşünülmelidir Bu gerek, silme süpürme gibi faydalı bir işle elde edilebiliyorsa, onunla sağlanmalıdır
5- Hz Fâtıma'nın evde değirmen çevirmekten elinin yara olduğu düşünülmeli, günlük ibâdetlerini ve rutin işlerini -hukuken mecbur olmadığı halde- bir ibâdet olarak yapan, yemek için yaratılmadığını bilen düzenli bir kadının spor yapmaya nadiren ihtiyaç duyacağını bilmelidir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KADINI YALNIZ OLARAK HİCAZA VEYA MESELA ANKARA DAN İSTANBUL'A GİTMESI CAİZ MİDİR? Bir kadın Hicaz'a veya mesela Ankara'dan İstanbul'a gibi uzak bir yere tek baçına gitmesi caiz olmadığı gibi, kocası veya mahremi olmadan birkaç kadınla birlikte olsa da gitmesi caiz değildir Şafii mezhebine göre emniyette olursa ilk hac ile mecburi iş için bir kadının kocası ve mahremi olmadan iki veya daha fazla kadın ile birlikte gitmesinde beis yoktur
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KADININ ARABA KULLANMASI Bu konuyla ilgili olarak fıkıh kitaplarımızda öyle ya da böyle bir bilginin bulunmaması normaldır Bilebildiğimiz kadarıyla bugünkü Suud Hükümeti bir iki hadîs-i şerife ve daha çok da kamu maslahatına (maslahat-i âmmeye) dayanarak kadınlara sürücü ehliyeti vermemekte ve onların araba kullanmalarını yasaklamaktadır Sözü edilen hadisler sunlardır:
"Eğer üzerindeki dişilere Allah lanet etsin"
"Rasûlullah kadınları eğere (ata) binmekten yasakladı" Önce, bu her iki hadis de, sahih hadis kaynaklarının hiçbirinde geçmez ve son derece zayıftırlar Yani bunlar üzerine fıkhı bir hüküm bina etmemiz mümkün değildir
Ikinci olarak, sahih olacakları farzedilse bile, bunlardan kadının araba kullanamayacağı hükmünü çıkarmak zordur, zorlamadır Çünkü Rasûlullah zamanında at daha çok harp âletiydi, normal binek değildi Kadınlar da ata binmek ihtiyacından ötürü biniyor olamazlardı Olsa olsa fiyaka ve çalım satmak için binebilirlerdi Bu ise kadın onuru ve edebine yakışmadığı gibi, saf gönülleri ifsat edebilir ve başka duygu ve takiplere sebep olabilirdi Aynı gayeyle elbette erkeğin ata binmesi de caiz olmadığı gibi, hem erkeğin hem kadının araba kullanması da caiz değildir: Ne var ki, kadının caka satarak araba kullanması, aynı şekildeki erkekten daha ifsat edicidir Dolayısı ile hükmü de daha ağır olur Hele böyle gösteriş meraklısı bir kadının yalnız başına ve biraz da şehirden uzak yerlerde araba kullandığını düşünün Işte Suud Hükümeti bu ve benzeri muhtemel tehlikeleri önlemek maksadıyla kadınların araba kullanmalarını yasaklamış olmalıdır Ama tahrik edici hareket, çalım ve görünümlerde bulunmayan kadınların araba kullanmalarında dinen bir mahzur olmadığı gibi bu bazen lüzumlu da oluyor Mahzur ancak tesettür ve mahremiyet hükümlerine riayet edilmeyen şoförlük imtihanı ve imtihan öncesi muameleleri yüzünden olabilir
__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KADININ CAMİYE GİDİP CEMAATLE NAMAZ KILMASI CAİZ Mİ? Peygamber (sav)'in zamanında erkekler camiye gidip cemaatle namazlarını kıldıkları gibi kadınlar da camiye gidip namazlarını kılarlardı Ümmü Atiyye'den rivayet edildiğine göre Peygamber (sav) genç, başkasına kendini göstermeyen örtülü ve hayızlı kadınları bayram namazı yerine götürürdü Ancak hayızlı kadınlar namaza iştirak etmemekle beraber diğer hayır işleri ve müslümanların davetine katılırlardı
Peygamber (sav) Allah'ın kulları olan kadınların camilere gitmelerine engel olmayınız, buyurmuştur (Ebu Davud)
Yalnız Şafii mezhebine göre kadının evinde cemaatle kıldığı namaz, camide cemaatle kıldığı namazdan daha üstündür
Hanefi mezhebine göre ise yaşlı müstesna, kadının camiye gitmesi doğru değildir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KADININ CAMİYE GİTMESİ : Kadınların, Peygamberimiz döneminde camiye gittikleri bir gerçektir Hattâ bütün fıkıh kitaplarımızda, cemaatle namaz kılındığında, saf düzeninin nasıl olması gerektiği anlatılırken, "erkekler-erkek çocuklar-kadınlar" sırasından söz edilir
Ancak Efendimiz bir hadîslerinde, erkeklerin saflarının en hayırlısı ön safları, kadınların saflarının en hayırlısı ise son saflarıdır, buyurur (Müslim, salât 132; Ebû Dâvûd, salât 97; Tirmizî, mevâkit 52; Nesâî, imâmet 32; Ibn Mâce, Imâmet 52: Dârimî, salât 52; Müsned N/485) Bir diğer hadîslerinde, kadınların evlerinin en gizli köşesinde namaz kılmaları, herkese açık yerinde namaz kılmalarından daha iyidir Evlerinin herkese açık yerinde kılmaları da, camide kılmalarından daha iyidir; onların evleri, kendileri için daha hayırlıdır, buyurur (Beyhakî, Sünen-i Kübrâ NI/31) Âlimler her iki türlü hadîsleri hesaba katarak, kadınların camiye gitmelerinin hoş olmayan yönünün, kötü duyguları uyandırma sebebi olduğunu açıklamışlardır Bu yüzden, yaşlı olmayan kadınların camiye gitmeleri uygun değildir; yaşlılar da sadece sabah, akşam ve yatsı namazları için camiye giderler, gündüz namazlarına gitmezler, diye fetvâ vermişlerdir Ebû Yûsuf ve Muhammed ise, yaşlılar her vakte gidebilirler demişlerdir (Müsned N/76, 77)
Görüldüğü gibi, kadınların camiye gitmeleri, her hâlükârda kesinlikle haramdır denmemiş, fitne endişesinden söz edilmiştir Buna dayanarak günümüz âlimlerinden bazıları: Kadının, dinî konuları ve namazın kılınış biçimini evinde öğrenme imkânı yoksa; avretini örtme emrine ve yollarda süslü-püslü, kınla döküle yürüme yasağına hakkıyla uyarlarsa; kokulu elbiselerle çıkıp, hem yollarda, hem de camide dikkatleri üzerlerine çekmezlerse; cami, kadınların erkeklere karışmamalarına elverişli ise; camide de ses ve hareketlerle dikkatleri çekmezlerse, dış elbiseleri yani "cilbabları" ile beraber iyi niyetle camilere gidip namazlarını oralarda kılmalarında ve sağlam olarak veriliyorsa, dinî bilgileri dinlemelerinde sakınca olmamalıdır, demişlerdir (bk Fetâvây-i Hindiyye V/346) Çünkü kadın çok hassas ve nazik bir yaratılıştadır Bu konuda çok dikkatli olmak gerekir Peygamberimiz onları billûr kâselere benzetmiştir? (Buhârî, edep 90,111,116; Müslim, fedâil 70, 72; Dârimî, isti'zan 65; Müsned NI/107,117,186, 227, 254) Gözleri çok çabuk kamaştırabilirler ve Allah'la başbaşa, O'nu düşünmek için camiye giden insanların düşünceleri başka yönlere kayabilir Ya da kötü ve kemgözlü insanlar, onların duygularını bozabilirler
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KADININ CENNETTE CİNSEL ÖZGÜRLÜĞÜ Önce "Cinsel Özgürlük" kavrammn lastikli bir ifade olduğunu; sınırsız anlamda erkeğin de, ne dünyada ne de cennette, cinsel özgürlüğe sahip olmadığını söyleyerek başlayalım Erkeğin de kadının da eşinden ne ölçüde yararlanabileceğini bize dinimiz öğretmiştir: Cinsellikle ilgili helâller çerçevesi içerisinde ikisi de özgürdür Sınırı aşmada ikisi de özgür değildir Cennete gelince: Önce onlar Cennetin varlığına inanıyorlarsa, Allah'a da inanıyorlar demektir Çünkü Cennetin varlığını bize o haber veriyor Allah'a inanan, elbette O'nun "herşeye güç yetirebildiğini", "Hakîm, yani her yaptığının yerli yerinde olduğunu"; "yaptığından hesap sorulamayacağını, onun herkesten hesap soracağını" vBulletin de kabul etmiş demektir Artık inanıyorsa O'nu yargılaması haddi aşmışlık olur Inanmıyorsa onunla Cennetten önce Allah'ın (cc) varlığını tartışmalıyız Çünkü işin başı odur Bu, onların mantığınca işin diyalektiğidir Öbür yönüne gelince:
I-"Cennet" de Islami bir kavramdır ve O Kur'an'ın tanımladığı gibidir: "O gün cennet halkı sevinç ve mutlukuk dolu bir meşguliyet içindedirler Kendileri de eşleri de gölgeliklerde tahtlar üzerinde yaslanmışlardır Orada taptaze meyveler onların ve istek duydukları her şey onlarındır"( Yasin 36-55)
Demek ki, kadın olsun erkek olsun, orada her istediklerini elde edeceklerdir Bu bakımdan aralarında fark yoktur
2- Kadınlar cennette "yeni bir insan, yani yeni bir yaratılışla yeniden yaratılacaklar Eşlerine sevgiyle tutkun ve hep aynı yaşta"(Vakia 56) olacaklardır Bizler o yeni yaratılışın ihtiyaçlarını, arzu ve isteklerini bilemiyoruz Eğer onlar kocalarından başka erkek istemeyeceklerse, bundan tiksineceklerse onlara bir sürü erkekle beraber olmalarının mümkün olduğunu müjdelemek onlar için bir özgürlük ve lütuf değil, onlara azap ve zulüm etmek olur
 
Üst Alt