K.L > İsLami Fıkıh AnsikLopedisi (Alfabetik)

ceylannur

Yeni Üyemiz
KADININ ÇOK ERKEKLE EVLENMESİ MÜMKÜN MÜDÜR? Son zamanlarda bazı basın organlarında kadının da birden çok erkeği sevebileceği ve birden çok erkekle evlenebileceği yolunda yazılar çıkıyor, benzer konular işleniyor Bu mesele için neler söyleyebilirsiniz?

1- Bu iddiaları ortaya atanlar, önce kendileri buna inanıyor değillerdir Ya psikolojik hastadırlar, (iyi bir psikiyatriste muayene olsunlar göreceklerdir) ya dine olan yönelişi, vatanı belirsiz patronlarının isteği üzerine durdurmaya çareler üretmektedirler, ya "vahşi kapitalizmin" ve inançsız teknolojinin sıkıcılığı ile stres, anomi, nihilizm ve ruhi anarşizm nöbetleri geçirmektedirler, ya da birşeyleri dile dolamakla iyi para kazanıldığını gördüler Yoksa onlar da biliyorlar ki:
2- Kadın ile erkeğin bir araya gelmelerinden gaye, insan neslinin sürdürülmesidir Sevgi, karı ile kocanın birbirlerini tamamlamaları, birbirlerinden huzur bulmaları, ilişki ve ona götüren öncüllerden zevk almaları hep o nesli sürdürme için yolu açma, avans verme kabilinden şeylerdir Hâl böyle olunca düşünelim: Erkeğin birden çok kadınla evlenmesi, neslin sürdürülmesine açıkça olumlu etki eder ama, kadının birden çok erkekle evlenmesinin bu açıdan herhangi bir faydası var mıdır?
3- Önyargısız her psikologun söyledigi üzere, erkeğin ihtiyaçları arasında "o benimdir" duygusu bulunmasına karşılık, kadının ihtiyaçları arasında "ben onunum" duygusu hakimdir Bu duygu kadının başını erkeğin bağrına koyması, onun da bağrına basması ile kendini gösterir Bir baş birden çok bağra konulmaz, ama bir bağra birden çok baş basılabilir
4- Birden çok koca ile evlenen kadından doğan çocuk kimin olacaktır? Onun ihtiyacı olan baba şefkatini hangi koca gösterecek ve hangi baba onunla çocuğunu kucaklayıp okşama duygusunu yaşayacaktır? Bakımını, nafakasını hangi baba üstlenecek, o hangi babanın mirasını alacaktır? Aynı belirsizlikler "Teaddüd-i zevcât" ta mevcut mudur?
5- Erkekteki "o benimdir" duygusu, böyle birşeyin pratikte olmasına imkan verir mi? Tarih boyunca böyle birşey olmuşmudur?
Hatta erkeklik psikolojisi bu noktada genellik arzetmiyor mu? Horoz, koç, boga vBulletin isteyerek ortak kabul ederler mi?
6- Bu iddiaları ortaya atan insanlar önce çok kadınla evlenmeye karşı idiler Bir süre onun aleyhinde spekülasyon yaptılar Acaba onda bir şey tutturamadıkları için mi şimdi de bu konuya el attılar? Aynı itiraz şimdi onlara yapılamaz mı? Erkeğin birden çok evlenmesi kadına hakaret olurdu da kadının birden çok erkekle beraber olması erkeğe hakaret olmaz mı? Onların hangi dediklerine inanacağız? Kadına böyle bir hak verilirken erkeğe verilmemesi haksızlık olur Öyleyse ikisine birden verilmeli, diyorlarsa bunun pratikteki faydası nedir? Sadece bir merak gidermek mi?
7- Böyle bir uygulama günümüzde olmadığı gibi, hukukî anlamda tarih boyunca da olmamıştır Olabileceğini iddia edenler fedakarlık edip bunu önce kendi karılarında ispatlamalıdırlar Bakalım birden çok kocaya karılık yapabilecekler mi? Yok eğer bundan sadece yatmayı kastediyorlarsa bunu fahişeler fazlası ile yapıyorlar Kendi karılarında yapamıyorlarsa ve buna rağmen başkalarını teşvik ediyorlarsa demek ki dillerinin altında bir bakla var ve bizler -elhamdülillah- onun ne olduğunu çok iyi biliyoruz
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KADININ DIŞARIDA NAMAZ KILMASI Kadınların dışarıda namaz kılması doğru mudur?
Avretlerini hakkıyla örtmek şartıyla câiz olmasına câizdir Ancak kadınların namazlarını evlerinde kılmaları daha sevaptır Gaye sevâp almaksa, evlerinde kılmaları daha uygundur Allah Rasûlü Efendimiz : "Onların evleri kendileri için daha hayırlıdır" buyurmuşlardır (Bu konudaki hadîsler için bk Hindî VN/676 vd XVI/413-18) Hatta evinde bile en tenha köşeyi seçmesi öğütlenmiştir
__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KADININ ERKEĞE SELÂM VERMESİ: Bu konuda Hanefi bilginleri; kadının erkeğe, erkeğin de kadına selâm verebileceğini, ancak erkeğin genç kadına, genç kadının da erkeğe selâm vermesinin mekruh olduğunu söylemişlerdir Selâm veren kadın yaşlı ise, erkek onun selamını duyacağı şekilde sesli olarak alır, genç ise içinden alır Erkeğin selâm vermesi halinde de selâm verdiği kadın gençse, selâmı içinden, yaşlı ise sesli olarak alır Yine erkek aksırdığında kadın "yerhamükellah" diye "tesmit" te bulunursa, kadın genç ise erkek onu içinden, ihtiyar ise sesli olarak cevaplar, denmiştir (Bu konuda bk Halîl Ahmed, Bezlü'l-mechûd XX/l4O; Aynî XVNI/299; Ibn Abidîn VI/369)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KADININ ERKEK DOKTORA MUAYENE OLMASI Tedaviye, dolayısı ile sağlıga İslam'ın çok çok önem verdiği bilinen bir gerçektir Çünkü insanın yaratılış gayesi "ibâdettir" ve ibâdet ancak sağlıkla yapılabilirMeselâ fıkıh kitaplarının abdest ya da namaz bölümlerinde, "sargı üzerine mesh" diye bir başlık bulunur ve bu başlıkaltında abdest uzuvlarından birinde ya da bir kaçında yarası bulunup, üzerini sargı vs ile bağlayan birisinin nasıl abdest alması gerektiği açıklanır Bu açıklamalara bakan, bu konudaki bütün görüşlerin, yaranın tedavisinden ve sağlıktan yana olduğunu görür Bunun, sanıyorum hiç bir istisnası yoktur Hattâ üzeri sarılan bir yara, açılması ve su değmesi hâlinde zarar görecekse, yıllarca sarılı kalsa dahi açılıp o uzvun yıkanması istenmez ve sargının üzeri meshedilir Burada iyileşmenin sadece gecikmesi dahî zarar sayılır
Bunu böylece belirledikten sonra; kadının erkek doktora, erkeğin de kadın doktora muayene olmasında da hemen hemen , aynı toleransı görürüz Doğrusu ben şu ana kadar bunu yasaklayan bir nas görmedim Hattâ Rasulüllah zamanında dahi kadınlar erkek gazileri, yaralandıklarında tedavi ediyorlardı Bununla ilgili olarak Rasulüllah Efendimizin (sas) mahremiyeti söz konusu ettiğini bilmiyoruz ‚Bunun için her iki cinse veya birine, bir yaş sınırı getirildiğini de bilmiyoruz
Ne var ki, bunun olağan dışı bir zaruretin gereği olarak bulunduğunu da bilmemiz gerekir: Çünkü yabancı erkek ve kadınların birbirlerini görebilecekleri mikdar hadislerle gösterilmiştir Mahremlik konusunda "bakılması haram olan yerin tutulması ve ten teması da haramdır" diye bir kâide vardır Bunâ göre, zaruret olmadıkça, bir doktor, karşı cinsten olan birisini, bakılması haram bölgelerini, yani avretini, görecek ve tutacak şekilde muayene edemez Bu durumda ve eşit şartlar altında kadın kadın doktora, erkek de erkek doktora muayene olacaktır Rastgele gidip karşı cinse muayene olması mahzûrlu olur Çünkü "Zarûretler mahzurlu olanı mübah kılar" diye bir fıkıh kaidesi bulunmakla beraber, bunun hemen yanıbaşında "zarûretler kendi miktarınca takdir olunur" diye ikinci bir kâide daha var dır Bunun anlamı şudur: Hiç bir zaruret yokken bir hasta karşı cinse muayene olamazKarşı cinse muayene olmasını gerektiren bir zaruret varsa o da kendi miktarını aşamaz Yani kendi cinsi ile halledemediği hastalığı ve uzvu ne kadarsa, karşı cinsten olan doktora onun ötesini açamaz; gidemez
Ama şunu da itiraf etmeliyiz ki, bütün bunların sınırları fıkıh kitaplarında net bir şekilde çizilmemiştir Bu bakımdan aynı hastalığın hem kadın hem de erkek doktoru bulunmakla beraber, erkek daha mahâretli ve daha uzman ise, kadının ona muayene olabilmesi için bir sebep var demekdir ve bu durumda kadının erkek doktora gitmesine mâni bir görüş bilmiyoruz Hattâ parasız muayene eden klinik ya da hastanede erkek doktor varken kadın doktora özel muayene olacak imkânı olmayan bir bayanın o erkek doktora ya da aynı durumdaki erkeğin, kadın doktora muayene olmasını yasaklayan bir ibâre de bilmiyoruz Güzellik (estetik) operasyonları dışında, yine tedavi ile ilgili, diş sağlığı,, röntgen ve film, ultrason, tahlil test vs gibi her türlü ameliye de muâyene ve tedavî hükmündedir Bunlar için de aynı şeyler söylenir Hattâ doktor müslüman dâhî olmayabilirBütün bu konular şâri (şeriat koyucu) tarafından sanki biraz da insanların anlayışına ve takvâsına bırakılmış gibidir Bunu biraz daha açarsak şöyle diyebiliriz: Mesele tedâvi meselesidir deyip en ufak bir sebeple karşı cinse muayene olan belki haram bir iş işlemiş olmaz, günah almaz ama, bu konuda özel bir gayret gösterip kendi cinsini ve daha ihtiyatlı yöntemi aramayışı onu bir gün bir mahzura düşürebilir Diğer yönden bu konuda titiz davranıp sağlığına zarar vermeyecek şekilde kendi cinsine muayene olmaya ve şüpheden kaçınmaya çaba gösteren birisi, bu çabası ile ibâdet sevâbını alır Ayrıca bu çabalar sonunda bir düşüncenin sistemleşmesine ve müesseseleşmesine doğru gidişi kolaylaştıracağından, bu açıdan da bir ibadet sevâbı kazandırır (Allahu a'lem )( bk Muhammed el-Hatîb es-Sirb"înî, Mugni'1-Muhtâc I/35)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KADINLA TOKALAŞMANIN CAİZ OLDUĞUNU VE HARAM OLDUĞUNA DAİR BİR ŞEY VARİD OLMADIĞINI SÖYLÜYOR BU HUSUSU AÇIKLAR MISINIZ?
Yabancı kadınla tokalaşmak caiz değildir Bu hususta ihtilaf da yoktur Peygamber (sav) şöyle buyuruyor: "Kendisi için yol olmadığı halde bir kadının elini elleyen (tokalaşan) kimsenin eline kıyamet günü bir kor konulacaktır Bu durum mahlukat arasındaki hüküm bitinceye kadar devam edecek"
Ancak Hanefi mezhebinde arzu edilmeyecek kadar yaşlı olan kadınla tokalaşmakta beis yoktur Zira hz Ebu bekir (ra) halife olduğu sırada sütannesinin mensub olduğu kabilelere gider ve yaşlı kadınlarla tokalaşırdı Hz Zübeyr (ra) de mekke'de hastalanınca kendisine yardım edip işini görmek için yaşlı bir kadın hizmetçi tutmuştu O yaşlı kadın ayaklarını ovalar, saçı bitlenmesin diye onu kontrol edip ayıklıyordu (Serahsi)
Kadın yaşlı olmadığı takdirde onu hizmetçi veya sekreter olarak çalıştırıp onunla yalnız kalmak caiz değildir, haramdır Peygamber (sav) şöyle buyuruyor: "Bir erkek kendisiyle mahremiyeti olmayan bir kadınla beraber kalmasın Onların üçüncüsü mutlaka şeytandır" (Serahsi)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KADININ, ADETLİ İKEN KESTİĞİ YENİR Mİ? Müslüman, ya da ehli kitap olması ve boğazlama şartlarına riâyet etmesi halinde kadının (câriye de dahil) kestiği yenir
Bunda temiz olma, abdestli olma, âdetli, nifaslı vBulletin olmama gibi bir kayıt sözkonusu değildir Yeter ki boğazlamayı bilebilsin ve bunu cesaretle yapabilsin Zaten kadının boğazlaması sözkonusu olduğunda bazılarının aklına gelen olumsuzluk, sadece merhamet (acıma) duygusu erkeğe göre fazla, cesareti ise erkeğe göre az olan kadının bu işi becerip beceremeyeceğinde tereddüt etmelerinden dolayıdır Bunu becerebiliyorsa mesele yoktur Bu anlamda bazı erkekler de bu işten ürperti ve tiksinti duyar; boğazlamaya cesaret edemezlerse aynı olumsuzluk onlar için de geçerlidir
Bir câriye, ölmek üzere olan bir koyuna yetişip onu bir taşla boğazlamış; durum Rasûlullah'a anlatılınca da onun boğazladığının yenilmesini emretmiştir( Buhâri, zebâih 18,19; Ibn Mâce, zebâih 8) Câbir b Abdullah; "Rasûlullah'la beraber Ensâr'dan bir kadına gittik, o da bize bir koyun boğazladı" demiş ve hep beraber yediklerini anlatmıştır
__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KADININ, ERKEK DİNLEYİCİLERE HİTAP ETMESİ, KONFERANS VERMESİ CAİZ MİDİR?

Konunun birden çok yönü vardır Kadının sesinin avret olup olmaması bunlardan birisidir Bazı Hanefiler kadının sesinin de avret olduğunu söylerler'Gizledikleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar"(24/31) mealindeki âyet-i kerime ile ilgili olarak Cessâs der ki: "Bu âyetten anlaşıldığına göre kadının sesini yabancı erkekler duyacak şekilde yükseltmemesi gerekir Çünkü kadının sesi fitne uyandırmakta halhal'dan daha etkilidir Bu yüzden imamlarımız kadının ezan okumasını mekruh görmüşlerdir"( Cessâs, Ahkâm NI/393) Namazda ikaz için "tekbir erkekler, ellerini birbirine vurmak da kadınlar içindir" (Buhârî, el-amel fi's-salât 5, ezan 48; Müslim, salât 107; Ebû Dâvud, salât 169) hadîsi de bunu gösterir Seslerini yükseltmeleri mahzurlu olmasaydı, onlar da sesle ikaz ederlerdi, derler Kadının güfteli ve makamlı tegannisinin yabancı erkekler için haram olduğuna ise hemen hemen ittifak vardır Çünkü bundan ancak erkeklik fıtratında bir arıza olanlar etkilenmezler Ancak Hanefilerde genel kabul gören görüşe ve Şâfilere göre ise kadının bizzat sesi avret değildir Çünkü kadınlar seslerini erkeklere duyurmasınlar, diye bir nas yoktur "Kırıla döküle konuşmayın", (33/32) meâlindeki âyet vardır Hattâ kadının kocanın dışındaki erkeklerle sertçe konuşması, hem cahiliyye döneminde hem de Islamda onun güzelliklerinden sayılmıştır(bk Âlûsî XXN/5) Demek ki yasak olan, kadının sesini duyurması değil, kadınlığı ihsas ettirecek tarzda konuşmasıdır Sonra kadınların alım-satımı, mahkemede şahidlik yapmaları haklarıdır ve bu herkese göre câizdir Saâdet asrında kadınların erkeklere (konuşma anlamında) hitap ettikleri; hattâ Halifenin hutbesine müdâhale ettikleri vâkîdirMeselenin diğer bir yönü ise, bakmak ya da bakışmakla ilgilidir Bilindiği gibi kadınlara da erkeklere de bakışlarını "kısmaları" emredilmiştir (24/30-31) Rasûlüllah Efendimiz (sas)"Bakışı bakışa ekleme"(Ebû Dâvûd, nikâh 43; Timizî, edep 28; Dârimî, rikâk 3; Müsned V/351, 353, 357) buyurmuşlardır Cumhur (fıkıhçıların çoğunluğu) kadının yüzünün de avret olduğu görüşündedirler Hanefilerin çoğunluğu kadının ellerinin ve yüzünün avret olmadığını, ancak fitne söz konusu olduğunda örtmesi gerektiğini söylemişlerdir Bir kısım Hanefiler ise cümhûra uyarak kadının ellerinin ve yüzünün de avret olduğu görüşünü benimsemişlerdir Meselâ Aliyyu'1-Kârî bunlardandır Görüldüğü gibi fitne söz konusu olduğunda kadının ve özellikle genç kızların yüzlerini dahî kapatmaları konusunda ittifak vardır "Fitne" onun, karşı cinsten olmaklığına duyulan cinsel arzudurBu bağlamda meselenin bir yönünden daha söz edilebilir ki, bu da "teberrüc" yasağıdır "Teberrüc" kadının, elbise ya da vücudundaki güzelliklerini yabancı erkeklere arzetmesi demektir ve âyet-i kerime ile yasaklanmıştır (33/33) Süslü bir başörtüsü, alınmış kaşlar, allanmış yanaklar hep "teberrüc" cümlesindendir Imdi bütün bu durumlara göre: Kadın, sesini kırıla döküle kullanmazsa, dış elbisesi dahi, müteberrüc olmazsa, dinleyenlere sürekli bakış imkânı sağlamakla fitneye (şehvetli bakışlara) sebep olmazsa, erkeklere hitap etmesi, konferans vermesi vBulletin caizdir denilebilir Ancak bir sürü erkeğin huzurunda, hem de genç bir kadının, göz göze, yüz yüze uzun süre konuşması halinde bu şartlar gerçekleşmiş olur mu? Olsa bile bunu yapmaya ve yaptırmaya gerek var mıdır? Bunu da ayrıca tartışmak gerekir Şahsen ben ne mümkün olduğuna ne de gerek bulunduğuna inanıyorum Şâir Ahmed Sevkî'nin dediği gibi:
"Bir bakış, bir gülüş ve selamlaşmaDerken konuşma randevu ve buluşma"Bütün bunlar işin fetva denemeyecek genel boyutlarıdır Sözkonusu olacak zaman ve mekanla alâkalı olarak mesele fetvâ boyutlarında düşünüldügünde, değerlendirmeye başka şeyler de alınır Meselâ; cinsel fitnenin ötesinde başka bir fitne, mevcut şartlarda genel olarak ülke müslümanlarının maslahati, özel olarak, olay mahallindeki insanların idarecilerin maslahati, meselenin daha sonra aynı okullarda kapalı olarak okumak isteyen kızları ilgilendirme biçimi vBulletin Bütün bunlar hesaba katılırsa, bendeniz kanaat olarak şunları söyleyebilirim: Bu olayın, faraza, bir ilâhiyat fakültesinde olacağını düşündüğümüzde; meselâ kız konuşmacıyı dinleyen bir delikanlı, uzun süre göz göze gelmenin etkisiyle, konuşma sonrası bu seyrettiği kızcağızı gayr-i ihtiyarı takip edecek ve kendi sınıfını şaşırıp yanlışlıkla onun sınıfına girecek kadar psikolojik dengesini kaybediyorsa, böyle bir düzenleme, velevki fanatikler tarafından olsun, gürültü çıkarmaya vesile ediliyor, böylece idarenin başı derde sokuluyor, neticede de daha üst çevrelerin müdahalesi davet edilerek, bu okula ileride daha az kız talebenin alınma planlarına yardımcı olunuyorsa, bunlara benzer başka mahzurlar doğuyorsa, fetva için lokal bir olumsuzluk var ve bu iş, orada müslümanların maslâhâtıyla çatışıyor ve o noktada câiz değil demektir Kızların da sosyal ilişkilerde gelişmesi, konuşma kabiliyeti kazanması maslahatlarına ise, o takdirde bunu, kendi hemcinslerinden oluşan bir sınıfta yapmalıdırlar
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KADININ ERKEKTEN AYRILDIĞI NOKTALAR
Yıkanmada
Yıkanmayı (guslü) gerektiren durumlarda kadının erkekten ayrıldıgi noktalar vardır Âdetin ve lohusalığın sona ermesi bunlardandır Ihtilam (rüyada şehvetle boşalma)'dan dolayı kadına da erkeğe de yıkanma gerekir Çünkü Allah Resülû (sas): "Kim rüyada cinsel ilişkide bulunduğunu görür de uyandığında yaşlık bulmazsa yıkanması gerekmez; ama kim uyandığında yaşlık bulursa, rüya görmemiş olsa bile yıkanması gerekir" (Ibn Kutluboga, Tahrîcu ehadîsi-l Ihtiyâr 14) buyurur Ancak bu noktada kadın erkekten biraz farklıdır, şöyle ki; kadın rüyada cima ettiğini görür de uyandığında yaşlık bulamazsa; uyandığı andaki durumuna bakar uyandığında sırtüstü yatıyor idiyse yıkanması gerekir Çünkü kadından gelen akıntı bu tür yatışlarda geri kaçabilir ve rüyadaki cimalarda genellikle akma olayı olur Kadın uyandığında eğer sırtüstü yatmiyor idiyse yıkanması gerekmez Çünkü akma olayı olmamıştır Bu sebeple yıkanmanın kadına farz olması için menisinin fercinin dışına çıkması şarttır, çıkmazsa yıkanması gerekmez, diyenler de vardır
Ister elle, isterse herhangi bir aletle olsun, uyanıkken şehvetle boşalma, erkeğin kamışının sünnet yerine kadar olan kısmının, kadının fercine ya da dübürüne girmesi, ölüm ve kâfirin müslüman olması gibi durumlarda yıkanmanın gerekmesinde ise kadın ve erkek eşittir
Kadının fercine, erkeğin kamışından başka bir şey sokulması halinde, seçkin görüşe göre kadın şehvet duymuş, ya da bundan şehveti kastetmiş ise yıkanması gerekir
Kadının menisi sarı ve berraktır, erkeğin menisi ise beyaz ve koyudur Buna göre kadın cima edip yıkandıktan sonra fercinden meni gelirse, kesinlikle kendi menisi olduğu takdirde tekrar yıkanır, ama kıldığı namazı iade etmez, şüpheli olduğu, ya da erkeğin menisi geldiği takdirde ise bir şey gerekmez, sadece abdest alır
Erkek, kamışına bir bez sararak organlar birbirinin sıcaklığını duymayacak şekilde kamışın ferce sokulması halinde yıkanmak, şehvet duymalarına bağlıdır Duyuyorlarsa yıkanmaları gerekir, duymuyorlarsa gerekmez Fakat ihtiyat olarak yıkanmalıdırlar Ancak günümüzde korunma aracı olarak kullanılan kılıf ya da prezervatiflerle sokulması durumunda ise, şehvet duysun ya da duymasınlar, yıkanmaları gerekir Çünkü o sıcaklığı olduğu gibi ileten ince ve hassas bir zardan ibarettir
Kadın yıkanmada iç fercini değil, dış fercini yıkamakla mükelleftir Buna göre parmağını fercine sokmaz
Yıkanırken kadın, erkeğin zıddına, örük halinde saçını çözmek ve içine kadar suyu ulaştırmak zorunda değildir Saçının dibini ıslatması yeterlidir Ancak saçı dağınık olur, ya da tomar halde bağlı bulunursa tamamını ıslatmak zorundadır Diplerini ıslattıktan sonra kadın sarkan saçlarını yıkamak zorunda değildir, diyenler de vardır
Kadın yıkanırken, kullanılmakta olan küpe deliğine ve küpe atılmışsa suyun kolaylıkla girecegi küpe deliğine suyu ulaştırmak zorundadır Ulaşmada kalbin kanaatine itibar edilir Ancak delik kapanmış ve suyun girmesi sivri birşey sokmadan mümkün olmaz hale gelmişse bunu yapmakla mükellef değildir
Kadının başını yıkaması kendisine zarar veriyorsa yıkanmada başını sadece meshetmekle yetinir Yoksa bunu bahane ederek kocasının arzusunu geri çeviremez
Dimağında ya da dudağındaki oje, ruj vs boyalar, suyu altlarına geçirmeyen bir tabaka oluşturduklarından ötürü yıkanmaya engeldirler Kına ve saç boyası ise böyle değildir Ancak dudak boyası da altına su geçirmeyen bir tabaka oluşturmuyorsa o da yıkanmaya engel değildir Zeytinyağı gibi yağlı olması zarar vermez
Bâkire olsun olmasın, bir kadına fercinin üzerinden cima yapılsa ve fercin üzerine akan meni rahimine ulaşsa bu kadının yıkanması gerekmez Çünkü fercine birşey girmiş değildir (Ama bu durumda kadın da tahrik olur ve orgazma ulaşırsa yıkanması gerekir, çünkü bu durumda kadının menisi de akar Menisi aktıktan sonra yıkanması kesindir)
Kadınların organlarının kendileri ya da bir başkası târafından tahrik edilmesiyle doyuma ulaşmaları hali de aynıdır Onda da boşalma olacağından bu yolla boşalan kadının da yıkanması gerekir
Ancak iki önceki maddede anlatılan ilişki sonucunda kadın hamile kalırsa o ilişkiden dolayı yıkanması gerektiği anlaşılmış olur, yaptığı ibâdetleri iade eder Çünkü hamile kalmakla kadında da boşalma olduğu anlaşılmış olur
Kadın on yaşlarındaki bir çocukla cima ederse kadının yıkanması gerekir Çocuğun yıkanması da tavsiye edilir
Cin geliyor, cima ediyoruz ve kocamla cima ederken duyduğum tadı onunla cima ederken de duyuyorum, diyen kadının yıkanması gerekmez Çünkü yıkanmayı gerektiren şey idhal (girdirme) ya da ihtilamdır Bunlar onda yoktur (cinin yaptığı olsa olsa beynin cinsel ilişkiler merkezini uyarmak suretiyle ona cima ediyor izlenimini vermektir) Ancak boşalma (orgazm) olur ve menisi akarsa yıkanması gerekir
Husyelerle (çekirdekler) cima yapılsa yapanın da yapılanın da yıkanması gerekir
Yıkanmayı gerektiren iki sebepten ötürü bir yıkanma yeterlidir Meselâ âdeti sona erdikten sonra yıkanmadan kocasıyla cima eden kadının bir defa yıkanması yeterlidir
Ihtilam olma (rüyada boşalma) ya da eşiyle cima etme sebebiyle cünüb olan ve yıkanması gereken kadının, yıkanmadan âdet görmesi halinde yıkanmaması ve yıkanmayı âdetin sonuna bırakması câizdir
Yıkanma ile ilgili olarak burada söylediklerimiz çoğunlukla sadece kadını ilgilendiren konulardır Yoksa, yıkanma için söylenecekler bunlardan ibaret değildir Her iki tarafı da ilgilendiren genel hükümler için bundan önceki "Yıkanma" bölümüne bakılmalıdır
Abdestte
Abdestin niteliği (keyfiyeti) aslında kadın için de erkek için de aynıdır, ancak abdest için gerekli olan şeyleri de abdestten sayarsak, bir noktada erkeklerin kadınlardan ayrıldığını söyleyebiliriz Bu nokta Islâm Fıkhında "istibra" denen eylemdir Kelime anlamı, berati, yani kurtulmuş olmayı istemektir Bununla, idrarını yaptıktan sonra damlama ihtimalini ortadan kaldırmak için alınacak tedbirler kastolunur ve erkekler için kuvvetli bir vaciptir Kadınların istibra yapmalarına gerek yoktur Çünkü onlarda idrardan sonra damlama ihtimalı olmaz
Abdestte kadınla erkek arasında fark gibi görünen bir nokta da avreti örtme meselesidir Kadının kolları, bacakları ve saçı da avret olduğu için o, abdestte avretini mahremi olmayanlara göstermeyeceği bir tarz ve bir yer seçmek zorundadır
Namazda
Kadınlar ezan okumazlar Okurlarsa mekruh olur Çünkü kadının sesi avret değilse de fitneye sebep olabilir Yani aslında Allah için kıyama çağrı olan ezan, kadının okuması halinde bazıları için duyguların bozulmasına ve gıcıklamaya çağrı olabilir Kadının okuduğu ezanı tekrarlamak bir görüşe göre güzel (müstehap), diğer bir görüşe göre ise vaciptir
Kadınlar âdetli ve lohusa iken okunan ezana icabet etmezler Yani, ezan okunurken, söylenecek şeyleri söylemezler Halbuki, cünüp, ezana icabet eder
Kâmet getirmek de kadınlar için ezan gibi mekruhtur
Kadının avreti erkeğinkinden değişik olduğu ve avreti örtmek namaz için gerekil (farz) olduğu için bu noktada da kadınlar erkeklerden ayrılırlar Kadının ve erkeğin avretleri aynı başlıkaltında incelendiğinden oraya bakılmalıdır
Kadınlar âdetli ve lohusa oldukları zaman namaz kılmazlar ve bu sebeple kılmadıkları namazları sonradan kaza da etmezler Halbuki erkekler için imkân bulunduğu sürece namaz kılmamak diye bir şey düşünülemez
Namaza başlarken alınan tekbirde elleri kaldırma sünnetini erkekler kulaklara kadar kaldırmakla yaparken kadınlar omuzlarına kadar kaldırmakla yaparlar Çünkü kadınların kolları da avrettir, fazla kaldırmakla bu emir yerine getirilmemiş olabilir Ayrıca kadınlar tekbirde ellerini yenlerinden de çıkarmazlar
Namazın kıyamında (ayakta) erkekler ellerini göbek altında birleştirip sağ elleriyle sol ellerini tutarlarken kadınların göğüsleri üzerinde el bağlamaları ve sağ ellerini sol ellerin üzerine, tutmaksızın koymaları sünnettir Bunun sebebi de avretin böylece daha iyi bir tarzda kapatılmasıdır
Namazın rukû'unda, erkekler dizlerini gergin tutar ve parmakları açık şekilde elleriyle kavrarken kadınların, dizlerini bükük bulundurup, ellerini, parmaklar aralıksız şekilde sadece dizlerinin üzerine koymaları ve sırtlarını erkeklerin tersine meyilli bulundurmaları ve dirseklerini yanlarına yapıştırmaları da sünnettir Bunlar da bunun örtünmeye daha elverişli olmasındandır
Secdede kadınlar karınlarını uyluklarına yapıştırırlar, erkekler ise ayrı tutarlar
Namazdaki oturuşta kadınlar erkeklerin tersine, "teverrük" tarzında; sol kalçası üzerine oturup, iki ayağını birden sağ tarafından çıkararak, uylukları biraz birbiri üzerine, sağ bacak da sol bacak üzerine gelecek şekilde otururlar
Kadın erkeğe imam olamaz Kadının kadına imam olması da mekruh (nahoş)'tur Buna rağmen kadın kadına imam olursa önde değil, orta yerde olmak üzere aynı safta bulunur
Namazların sesli okunması gereken ya da câiz olan yerlerinde kadınların sesli, yani, açıktan okumaları da caiz değildir
Sabah namazını ortalığın iyice seçileceği aydınlığa kadar geciktirme demek olan "isfâr", erkekler için müstehap (hoş) olmakla beraber, kadınlar için müstehap değildir
Kadınların namazı cemaatle kılmak için camilere gitmeleri de hoş bir davranış değildir Halbuki bu, erkekler için kuvvetli bir sünnettir Kadınların camiye gitmelerinde iki sakınca vardır:

a) Fitneye sebep olmaları yani, kem göz ve kem düşüncelere konu olmaları,
b) Allah'ın "evlerinizde oturun!" (Ahzâb (33) 33) emrine ters düşmeleri

Allah Rasûlü: "Kadının odasında kıldığı namazı, evinde kıldığı namazından daha iyidir Odasının gizli bir köşesinde kıldığı namazı da odasında kıldığı namazından daha iyidir" (Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ NI/131) buyurmuştur Yani ne kadar çok sakınırsa o kadar iyi olur demektir Bu konuda farzlarla nafileler arasında fark yoktur Yani teravihe gitmeleri de hoş değildir Yalnız bazı Islâm alimleri, giriş çıkış kapıları ayrı olduktan sonra özellikle yaşlı kadınların camiye gitmelerinde sakınca olmamalıdır, demişlerdir Ancak gitmeleri halinde onların da edeplerine son derece dikkat etmeleri, "cilbab" denen koyu ve süssüz dış elbiselerini mutlaka üzerlerine almaları gerekir Cenaze namazı için evlerinden çıkmaları ise mekruh değildir Çünkü cemaatle kılınmayınca onun yerini alacak bir namaz yoktur Kadınların camiye gitme meselesini ayrıca ele alacağız
Namaz kıldırmakta olan birisine, imamlığa niyet etmiş olsun ya da olmasın, bir erkeğin uyması ve namazı cemaatle kılmaları caizdir Halbuki, kadına da kıldırmayı niyet etmemiş olması halinde kadın ona uyup namazı beraber kılamazlar
Kadınların cuma ve bayram namazlarını kılmaları farz değildir, ama kılarlarsa olur
Cemaatle namaz kılınması halinde kadınlar erkeklerin ve varsa çocukların arkasında saf tutarlar Eğer aynı namazı beraberce kılmak şartıyla kadın erkeklerin bulunduğu safta namaza durursa, sağındaki solundaki ve arkasındaki erkeklerin namazı boşa gider (fâsit olur)
Oruçta
Oruç, sabahtan akşama kadar, yememek, içmemek ve cinsel ilişkide bulunmamak demek olduğundan, kadınla erkeğin oruçları arasında bir fark yoktur Bu yüzden farkı sadece kadınların özel halleri ile ilgili konularda görebiliriz Meselâ kadın, âdetli yada lohusa olduğu günlere rastlayan farz oruçlarını, sonradan kaza etmek üzere bırakır
Kadının tutacağı nafile oruç kocasının iznine bağlıdır Çünkü o, kocasını haramdan koruyan bir kalkandır Bazan kocasının istekleri gündüze rastlayabilir Bu yüzden onun müsaadesi gerekir (Aynı şey karşı taraf için de geçerli değil midir? Bu konuda bir açıklama görmedim Bakara Sûresi 228 âyetinde: "Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır" buyurulur Bu âyetin ifadesine göre, kadınların da kocalarına nafile oruç için izin verme, ya da vermeme hakkıvardır, denilebilir Fakat bu tür ani istekler ve böyle bir ihtiyaç konusunda kadınların erkekler gibi olmaması, onlara böyle bir hak verilmemesine sebep olmuş da olabilir Mesele araştırmaya muhtaçtır)
Ramazan,da kuvvetli ve kifâye bir sünnet olan "îtikâf" konusunda da kadınlar erkeklerden ayrılır Itikâf, Allah'ın rızasını kazanmak niyyetiyle cuma kılınan bir camide kalmak demektir Kadınların evlerinde namaz kılmak için ayırdıkları bir yerleri varsa ancak orada itikafa girebilirler Böyle bir yer ayırmış değillerse onların itikafları sahih olmaz Evlerinde itikafa girmeleri halinde de zaruri ihtiyaçları dışında dışarı çıkamazlar
Hacda
Hac için en az bir yolculuk (sefer) mesafesi kadar yol gitmek zorunda olan kadının yanında kocası, ya da, nikâhı kendisine ebediyyen haram olan bir mahremi bulunmalıdır Mahreminin de güvenilir, ergin, akıllı olması, mecusî ve fâsık olmaması, kadın ihtiyar bile olsa mahreminin kadın düşkünü birisi olmaması gerekir Kendisine hac farz olan ve böyle bir mahrem bulan kadını, kocası hacca gitmekten alıkoyamaz Çünkü Allah'a itaat, kocasının hakkından önce gelir
Kocasından boşanmış ya da kocası ölmüş olan kadının hacca gidebilmesi için iddetinin bitmiş olması gerekir (Iddet bahsine bak) Bunun için kendi memleketinden hacca gidenlerin ayrılış tarihleri geçerlidir O anda iddeti sona ermeyen kadın o sene hacca gidemez
Kadının, bir mahremiyle hacca gitmesi halinde mahreminin masraflarını da karşılamak da ona düşer
Kadınlar ihrama kendi elbiseleri içerisinde ve sadece niyyetle girerler, erkekler gibi iki parça bez kullanmaları ve dikissiz elbise giymeleri şart değildir
Ihrama girdikten sonra söylenecek "telbiye" cümlesini erkekler yüksek sesle söylerken kadınlar içlerinden okurlar
Hac eylemleri sırasında kadınlar, erkeklerin aksine başlarını örtmek zorundadırlar
Mina'dan Mekke-i Mükerreme'ye inildiginde yapılan ve "veda tavafı" da denen, taşralı için vacip tavafta, kadınlar âdetli bulunurlarsa bu tavaf onların üzerinden düşer
Haccın asıl unsurlarından (rükünlerinden) olan "ifâda tavafi" da denen Ziyaret tavafında kadınlar, erkekler gibi, "iztiba" denilen eylemi yapmazlar "iztiba" erkeklerin tavafa başlamadan önce omuzlarına almış olduklan örtülerin birer ucunu sağ koltuklarının altından alarak sol omuzlarının üzerine atmalarıdır
Kadınlar yine ziyaret tavafının ilk üç dönüşünde (savt), erkekler gibi "remel" de yapmazlar Remel; adımları kısaltıp, omuzlan silkerek çalımlı bir sürat gösterişi yapmaktır
Safâ ve Merve tepeleri arasında sa'y yaparken erkekler için gerekli olan iki yeşil direk arasında koşmak, kadınlar için gerekli değildir
Cihadda
Cihad'ın kelime anlamı yorucu gayret ve çaba demektir Bir yorum yapılmadan ve bir nitelik belirtilmeden tek başına cihad dendiğinde, Allah'ın dinini yüceltmek amacıyla dine karşı olanlarla yapılacak sıcak savaş anlaşılır Fıkıh kitaplarımızın hepsi, bu anlamdaki cihadın, çok kuvvetli bir farz olduğunu söylerler Farz oluşu en güçlü delillerle sabit olduğu için cihadı kabullenmeyenlerin kâfir olacaklarında söz birliği ederler
Yine Islâmî kaynakların ittifakına göre cihad toptan savaş emri verildiğinde herkese farz olur Böyle bir seferberlik bulunmadığı zamanlarda ise sadece savunmaya yetecek kadar kişiye farz olur
Bu açıklamalarla cihadın bir güç ve kuvvet işi olduğu anlaşıldığına göre o öncelikle erkekler üzerine bir farz olmuş olur Ancak sözü edilen seferberlik durumunda kadınlar da cihada çıkmakla yükümlüdürler Bizim Istiklâl (kurtuluş) Harbimizde kadınların çok büyük rolü olmuştur Bu savaşta tırpanıyla, baltasıyla savaşan, cephelere omuzunda mermi taşıyan Nene Hatun'lar, Kara Fatma'lar dünyaca meşhur olmuşlardır Inançlarının ve namuslarının simgesi olan örtülerini Moskofa, Yunan'a çiğnetmemek için çoğu erkeklerden daha erkek olmuşlardır Işte bu genel durumda, kadın da cihad'a çıkar ve bunun için kocasının iznine gerek duymaz Ama böyle genel durumlar söz konusu olmadığında kadın evinin kraliçesi olarak kalır Savaşa çıkmaz
Ancak her savaşta kadınların da bulunması ve özellikle geri hizmetlerinde, tedavi ve pansuman işlerinde görev almaları caizdir Peygamber Efendimiz'in savaşlarında kadınlar da bulunmuştur
Düşman tarafta bulunan deli, çocuk, âma, kötürüm, kesik kollu ve ihtiyar öldüiülmediği gibi kadın da öldürülmez, hakaret edilmez Ama bunlar da fiilen savaşa katılır veya komutan olarak bulunurlarsa müstesna
Kadınların cihad'a çıkmaları müslümanların kamu yararına zarar getirecekse çıkmalarına izin verilmez
Süngü harbi gibi yakın savaşta kadınların vurucu güç olarak çıkmaları uygun değildir Düşman eline geçme ihtimalı olabilir, ya da mahremiyetlerine zarar gelebilir Aynı sebeple genç kadınların ve kızların savaşa katılmaları da uygun görülmemiştir
Kadının bu konumundan ötürü, "Kadınlara da cihad var mıdır?" diye soran Aişe annemize, Peygamber Efendimiz, "Kadınların cihadı öyle bir cihaddır ki, onda vuruşma ve çâtışma yoktur Evet kadınların cihadı, şartlarına uygun olarak yapılmış hacdır" buyurmuştur (Buharî, cezâu's-sayd 28; Nesâî, menâsik 4)
Bir başka hadislerinde de Efendimiz: "Erkekler cihad yapıp fazla sevap alıyor, bize cihad yok mu?" diye soran bir kadına, "Kadınların cihadının, kocalarının hakkına riayet etmek, bu arada, bir zorunluluktan ötürü, birden fazla kadınla evlenirlerse buna tahammül etmek olduğunu bildirmiştir (Suyûtî, el-câmiu's-sağîr (Feyzu'I-Kadîr ile) I/71 (Taberânî'den))
Gerçekten de erkeklere farz olan cihadla, kadınların üzerine evlenmek arasında büyük benzerlikler vardır Öncelikle her ikisi de katlanılması çok zor olaylardır Cihad'da erkek, canını pazara sürmüş durumdadır Çok evlilikte de kadın buna yakın duygular yaşar Cihad'la çok evlilik arasındaki bir yakınlık da, çok evliliğin genellikle erkeklerin şehit olduğu ve azaldığı cihad dönemlerinde gündeme gelmesidir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KADININ EV İÇİ KIYAFETİ
Kadın, yabancı erkeklerin görecegi yerlerde; avret olan tüm bölgelerini örten, vücut hatlarını belli etmeyen, süslü, kokulu ve çekici olmayan elbise giymelidir Yabancıların bulunmadığı evde kadının geniş ve her tarafını örten elbise giyme zorunluluğu yoktur Başı, kolu, bacağı açık dolaşabilir Hele kocası istiyorsa, çarşıda pazarda görülecek en etkileyici açıklık, makyaj ve elbise ile bulunabilir Gözleri ve ilgiyi sokaktan evine çekmek ve böylece haramdan korunmak isteyen bazıları için bunun bir ibadet olduğu da söylenebilir Rasûlüllah Efendimizin:"Sizden birinize bir kadın câzip gelecek olursa derhal evine ve kendi hanımına gitsin; aynı şey onda da mevcuttur" buyurmalarında buna işaret vardır sanıyorum Özellikle günümüzdeki Müslüman kadının, başka erkekler için süslenip, sokaklara çıkan, başkalarının kadınlarından daha çok süsü ve câzibeyi kendi kocası için becermesi gerekir Bu elbette gözü harama takılıp kalma ve dışardakileri "elin tavuğu kaz" fehvasınca ideal görme eksikliği ve problemi olan erkekler için böyledir Yoksa kadının evinin içinde dahi, ânî bir durum sözkonusu olması halinde utanmayacağı bir kıyafetle bulunması, çıplak denecek ölçülerle dolaşıp hem melekleri utandırmaması, hem de böylece "vuslat" ile sonuçlanacak cinsel ilgiyi köreltmemesi elbette daha iyidir "Allah utanılmaya daha lâyıktır"
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KADININ HAKLARI
"Birisine bir kız çocuğu müjdelenirse, üzüntüsünden yüzü simsiyah kesilir" (Kur'ân-ı Kerîm 16 (en-Nahl)/58 ) Bu âyette Allah (cc) cahiliyyet insanının kadına bakışını anlatır ve takbih eder Halbuki, "Allah diledigine kız, dilediğine erkek, dilediğine ikisini birden verir, dilediğini de kısır yapar" (Kur'ân-ı Kerîm 42 (es-Sûrâ)/49)
Kadın da tıpkı erkek gibi doğar, erkek gibi insan yavrusudur Şefkatte ve hediyede aralarını ayırırlarsa, anne baba sorumlu olurlar Peygamberimizin vasiyyetini gözetmemiş olarak şefaatten mahrumiyeti hak ederler Cahiliyyet duygularının insanlarda zaman zaman depreşeceğini bildiği için, Efendimiz kız çocuklarının, eğitimini özellikle vurgular ve "üç, iki, hattâ bir kız çocuğunu, haklarını koruyarak yetiştiren babanın, Cennette kendisiyle beraber olacağını" (Ibn Mâce, edep3) duyurur Çocuğun kız doğmasında da erkekte olduğu gibi, "Şükür" olarak "akîka" kurbanı kesilir Ismi güzel verilir, zorunlu eğitimi yaptırılır Gerekli cinsel bilgileri anneden alır Kur'ân'da ve Sünnette ilme teşvik eden hiç bir nas, kadınları bundan ayırmaz Tersine, ihmale uğrayacaklarını bildiği için, Peygamberimiz özellikle kadın eğitimini tavsiye etmiş haklarının korunmasını emretmiştir Onun devrinde "müctehid" olan kadınlar yetişmiştir (Meselâ Resûlüllah'ın (sa) zevceleri Âişe validemiz bunlardan biridir)
Kadın hiçbir konuda erkekten ayrı tutulmadan büyütülmüş ve yetiştirilmiş, sıra evlenmesine gelmiştir Damat adayını görmesi bir hakkı ve aynı zamanda bir sünnettir Beğenmezse reddeder, velîlerin ve damat adayının ısrarı hiçbir şeyi değiştirmez
Evlenirken ağırlığını koyar, damat adayından istediği kadar "mihir" alır Mihir onun Allah'ça belirlenmiş en tabii hakkı ve hayat garantisidir Harcama sahası, meşru çerçevede tamamen kendi iradesine bağlıdır Mihrini, ya da varsa diğer mal varlığını, hayır yolunda harcayabileceği gibi ticarî işletmelerde kullanabilir, şirketler kurar, şirketlere hisse senetleriyle ortak olur, kazanır ve kazandığını da istediği yerde harcar Çünkü kendi sosyal güvenliği, kocaya varmakla garanti altına alınmıştır Ev için ve kendisi için gerekli bütün zarûri harcamalar erkeğin sırtınadır Erkek, elbiseni ya da süs malzemeni kendi kazancınla al, diyemez Kendi varlığı ölçüsünde kadının nafakasını sağlamak zorundadır Sağlayamayacaksa evlenemez Evlendikten sonra sağlamazsa kadının boşanma talebi olumlu sonuçlanır
Kocası onu tahkir edemez, onun hayat arkadaşı olduğunu unutmamak zorundadır, darılıp evinde yalnız bırakamaz Erkeğin en hayırlısı, kadına en iyi davranandır (Bk Buhâri, nikâh 43; Müslim, fedâil 68)
Evde hanımıyla şakalaşmak, eğlenmek ve onu eğlendirmek kocanın görevlerindendir
Kadının hak-hukuk tanımayıp isyan etmesi dışında, sudan bahanelerle erkek karısını dövemez, (Karının dövülmesi konusunda Kur'ân-ı Kerîm 4 (en-Nisâ)/34 âyeti ve tefsirlerine bakılabilir Örnek olarak bk Ibn Kesîr N/257; Kurtubî NI/170,172,173; Elmalı N/1351; Ebû Dâvûd, menâsik 56; Ibn Mâce, menâsik 84; Müslim hac 147; Tirmizi, Rada'11; Ebû Dâvûd, menâsik 56; Halebî Sağîr s 395; Halebî Kebîrs 621; Canan, Terbiyes 391 hastalık kıskançlığından kaynaklanan şüphesinden ötürü karısını anî baskınlarla rahatsız edemez Peygamberimiz (sas) bir hadîslerinde ailesinden uzun zaman ayrı kalan birisinin, haber vermeden gece ansızın eve gelmesini yasaklamıştır Bunda ayrıca koltuk altı, etek tıraşı ve süslenip taranmayla kocasına hazırlık yapabilme imkânı bulması da, sebep olarak zikredilmiştir (Bu konuda bir hadîs-i şerîfin meâli şöyledir: "(Uzaklardan) geceleyin geldiğinde hanımmn yanına girme ki, bıçak kullanıp tıraş olsun, dağınıksa tarasın (gelişine hazırlansın)" Buhârî, nikâli 121,122; Müslim, radâ' 58, imâret 181,182; Dârimî, nikâh 32, cihâd 163; Müsned NI/298 Hadîs şerhleri buna sebep olarak bir de, eve geceleyin aniden girmesinin, hanımının ihanetinden şüphelendiği anlamına gelebileceği ihtimalini gösterirler)
Kocanın karısını cinsel yönden tatmin görevi de vardır Peygamberimiz, karısını düşünmeden, işini bitirerek hemen inen insanları horoza, yani hayvana benzetmiş ve sevişip okşama olmadan cinsel ilişkiye geçilmemesini tavsiye etmiştir (Deylemî'den, Gazâlî, Ihyâ N/52 (Terc N/129); Ayrıca bk Suyutî, el Camiu's-sağîr (Fethu'I-Kadîr ile) VI/323) Çünkü erkek bakmakla hemen tahrik olabilir, ama kadın cinsel ilişkiye ancak uzun bir okşama döneminden sonra hazır hale gelir Iyi bir erkek, karısını bu işe hazırlamayı başarabilen ve kendi doyduğu gibi onu da doyurabilen erkektir Cinsel ilişkide sadece kendisini düşünen erkekler, karşısındakine zulmettiklerini ve işkence ederek zevk aldıklarını unutmamalıdırlar
Evlendikten sonra bir yıl içerisinde hiç cinsel ilişki yapamayan erkekten kadının ayrılma hakkı vardır Kadın "peşin mihrini" almadan kendisini erkeğe teslim etmeyebilir
Kadının nafakası gibi, tedavisi ve ilâç harcamaları da kocaya aittir Kadın ekmek yapamayan birisi ise, erkek hazır ekmek almak zorundadır Süslenmesini istiyorsa, süs malzemeleri ve koku masrafi erkeğe aittir Yılda yazlık ve kışlık olmak üzere iki takım elbise erkeğe aittir Anlaşmazlik söz konusu olursa elbisenin nitelikleri mahalli idarelerce tesbit edilir Kadın, kocası sefere çıkarken, gelmediği günler için nafakasına, ondan kefil alabilir Âdetli günlerinde kocasından ayrı yatmak isterse, ayrı bir yatak istemek hakkıdır
Durumuna göre kadın kocasından hizmetçi isteyebilir Hizmetçinin ücreti kocasına aittir Örfe göre kadınların yapmaması ayıplanan ev işleri dışında kadın, hiçbir iş yapmak zorunda değildir
Ihtiyaç duyarsa kocasıyla aylık nafaka miktarında anlaşırlar Yetmediğini anlarsa artırmasını ister, koca kabul etmezse mahkemeye başvurabilir
Kadın kocanın yakınlarını istemediği takdirde, kocası onu müstakil bir evde oturtmak zorundadır Buna sebep olarak, kocasıyla oynaşmak ve yararlanmak arzusuna, onların bulunmasının engel olacağı gösterilmiştir Hattâ cinsel ilişkiyi bilmeyecek kadar küçük olan çocuğu dışındakiler için de aynı sebeble ayrı odalar istemek, kadının hakkıdır
Kadının, haftada bir kez anne-babasını ziyaret hakkıvardır, erkek buna engel olamaz
Erkeğin haklarına bir zarar vemeyen meşru işlerde; kadının meşru çerçevede çalışmak hakkıdır
Âdet ve lohusalıktan ötürü hamama gitmek istediği takdirde, hamam parasını erkek verir, ancak hamamda avret yerlerinin açılmamasına riayet edilmediği biliniyorsa, kadın hamama gönderilmez
"Ric'î" (dönülebilir) ya da "bâin" talakla boşanan karısının her türlü nafakasını, iddeti içerisinde erkek verir
Bu söylediklerimiz bütün fıkıh kitaplannda kadının erkek üzerindeki hakları sayılırken açıklanan konulardan sadece birkaç örnektir Sonra bunlar birer tavsiye niteliğinde değil, yaptırımı olan kanûni haklardır Karadeniz'de, Anadolu'da şurada-buradâ kadınlar çalıştırılıyor ve ancak erkeğin yapabileceği zor işler altında eziliyorlarsa, bunun suçu İslam'ın değil, Islâmı onların hayatından uzaklaştıranların olsa gerektir,
Bir seçim sözkonusu olduğunda kadının seçme hakkının bulunduğunu çoğu Islâm bilginleri söylemişlerdir Çünkü onların böyle bir hakkının olmadığına dair hiçbir delil yoktur Kaldı ki seçme, "bey"at"tan ibarettir Halbuki, Peygamberimiz kadınlardan da bey'at almıştır (bk Kur'ân-ı Kerîm 60/12 âyeti ve tefsirleri) Hz Ömer'den sonra seçilecek halife için, evlenmemiş genç kızlar dahil, herkesten fikir alınmıştır(bk Muhammed Hamîdullah, Islâm Müesseselerine Giriş Ist1981, s 112 (Ibn Kesîr'den nakil))
Nihayet kadın öldüğünde kefeni de kocasına aittir (Özet olarak sunduğumuz bu maddelerin daha geniş bir açıklaması için bk Ibn Âbidîn, Reddü'l-muhtâr, Mısır 1380 (1960) NI/571 vd Ayrıca bütün fıkıh kitaplarının nafaka bölümleri ve özellikle Serahsî, Mebsût V/180 vd)
Görüldüğü gibi kadın geçim konusunda hiçbir derdi ve endişesi olmayan, yani alabildiğine sosyal güvenliği bulunan bir insandır Ve bütün bunlar bir anlaşmazlık sözkonusu olduğunda mahkeme kararı ile belirlenecek olan kanunî haklardır Yoksa Islâm'da karı-koca birbirinden devamlı hak koparmak için çekişip duran iki düşman kutup değildirler Birbirlerini tamamlayan, birbirlerine yardım eden, destek olan, huzur ve moral kaynağı oluşturan, bir bütünün iki yarım parçasıdırlar Tıpkı Peygamberimiz'in ev işlerine yardım etmesi, Hz Ali ile eşi Fatıma arasında iş bölümü yapması gibi
 
Üst Alt