S Ş İsLami Fıkıh AnsikLopedisi (Alfabetik)

ceylannur

Yeni Üyemiz
SEYYIDÜ'L-ISTIĞFAR DUASI: Bu dua konusunda şöyle bir hadis nakledilir Resulullah (sa) buyurdu ki; "Istiğfar dualarının en değerli ve en üstünü şöyle demendir: "Allâhümme ente Rabbî, Lâ Ilâhe Illâ ente halaktenî ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve va'dike me'steta'tü, eûzü bike min şerri mâ sana'tü, ebûü leke bi ni'metike aleyye ve ebûü bi zenbî fe'gfirlî fe innehû lâ yeğfiru'z-l; zünûbe illâ ente"
Anlamı:"Allah'ım! Sen benim Rabbımsın! Senden başka hiçbir ilâh yoktur Beni sen yarattın Ben senin kulunum; gücüm yettiği kadarıyla senin akdin ve va'din üzere bulunuyorum Yaptığım fenalıkların şerrinden sana sığınırım Üzerimde olan nimetlerini itiraf ederim, günahımı da itiraf ederim Beni bağışla; çünkü senden başka hiçbir kimse günahları mağfiret edemez"
Hz Muhammed (sas) daha sonra şunları ekledi: "Kim bunları inanarak sabahleyin söyler de akşam olmadan ölürse, o kişi Cennet ehlindendir Yine kim bunları inanarak geceleyin söyler de sabaha ulaşamadan vefat ederse Cennet ehlindendir" (Buhârî, Deavât, 2)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
SIDRETÜ'L-MÜNTEHÂ' Bir izafet terkibi olup "müntehâ sidresi", yani sidrenin sonu, nihayeti demektir
Müntehâ kelimesi son, nihayet, bitiş anlamlarına gelmektedir Sidre kelimesi de, ağaç anlamındadır Mütercim Âsun Efendi meşhur Kamus'unda "sidre" kelimesini şöyle açıklamaktadır: "Sidre, Arabistan kirazı denilen bir ağaca verilen isimdir Trabzon hurması bu ağacın cinsindendir, gölgesi gayet koyu ve latıfdir"
Sidretül-müntehâ' şeklinde Kur'ân-ı Kerim'de Necm suresinin 14 âyetinde geçmektedir Ayrıca Peygamberimiz Hz Muhammed'in Mirac'ını anlatan ve bir çok sahabeden rivayet edilen Hadis-i şerifte de geçmektedir Hem Kur'ân'ın Necm suresinde, hem de Hz Peygamberin Mirac'ını bütün ayrıntılarıyla anlatan hadis-i şerifte geçen Sidretül-Müntehâ', "Cennetin uçlarındandır, üzerinde Sündüs ve Istebrekın Cennetlerinin etekleri vardır", diye açıklanmış, Keşşâf'ta da Sidretül-Müntehâ' Cennetin nihayetinde ve sonundadır, diye geçmektedir
Ayrıca Sidretül-Müntehâ', "Allahu Teâlâ'nın zât âlemi demektir ki, buraya ne meleklerin büyükleri, ne de Peygamberlerin büyükleri dâhil olabilir Nitekim hadis-i şerifte de Hz Peygambere refakat eden Cebrâil aleyhisselâm da Peygamberimizi buraya kadar götürmüş, buradan ileriye geçmeye izinli olmadığını ifade ederek, bundan sonra Cenâb-ı Hakk'ın daveti sebebiyle Hz Peygamberin yalnızca gideceğini bildirmiştir Işte bu yüzden bu terkib "son sınır, son hudud veya sınırın sonu" diye anlaşılmıştır
Hadis-i şeriflerde ise belirttiğimiz gibi daha çok mi'rac hadisesi ile ilgili kısımlarda geçmekte ve meşhur hadis kitaplarının; hemen hemen hepsinde sözkonusu edilmektedir: "Sonra beni Sidretül-Müntehaya götürdü Bir de gördüm ki, sidr ağacının yaprakları fillerin kulakları gibidir, yemişleri ise (Yemenin) Hecer (kasabası) testilerine benzer Allah'ın emrinden her şeyi bürümekte olan şey Sidre yi tamamıyle bürüyünce bana başka bir hal oldu Artık Allah'ın mahluklarından onun güzelliğinin bir kısmını bile anlatmaya gücü yetebilecek hiç bir kimse yoktur " (Müslim, Imân, 259)
Ibn Mesud (ra)'dan gelen rivayette de "Rasûlüllah (sas) Sidretül-Müntehâ'ya varınca yer yüzünden çıkan ve yukarıdan inen burada son buluyor"dedi Allah orada ona kendisinden önce gelen hiç bir peygambere vermediği üç şeyi verdi: Namazlar beş (vakit) olarak farz kılındı Kendisine Bakara sûresinin son âyetleri verildi ve Allah'a hiç bir şeyi ortak koşmadıkları müddetçe ümmetine büyük günahlar da bağışlandı Ibn Mesud, "Sidre'nin dört bir tarafı (meleklerle) çevrili iken" (en-Necm, 53/16) âyetini okudu ve "Sidre, altıncıgöktedir" dedi Süfyân "Altından Pervaneler!" dedi ve eliyle işaret edip elini titretti Malık b Mağfel'den başkası da şöyle diyor: "Yaratıkların ilmi "sidre'de" son bulur ve bunun üstü hakkında bilgileri yoktur" (Tirmizi, T Suver 53)
Mürre'nin Abdullah'tan rivayetine göre "Rasulullah (sas) Isrâ gecesinde Sidretü'l-Müntehâ'ya götürüldü ki, sidre altıncıgöktedir" (Müslim'den naklen, Kurtubî, XVII, 94)
Enes'in rivayetine göre Rasulullah (sas) şöyle buyuruyor: "Ben Sidretü'l-Müntehâya götürüldüm O, yedinci göktedir Yemişi Hecer (kasabasının) testileri, yaprakları da fil kulaklarına benziyordu Dibinden iki zâhir, iki hâtın olmak üzere dört nehir çıkıyordu "Ya Cibril bu da ne?"dedim Cibril: "Bâtın olanlar Cennettedir; zâhir olanlar ise Fırat ve Nil'dir" diye cevap verdi" (Kurtubî (Darekütnî'nin lafzıyla Müslim'den naklen), XVII, 94)
Bu iki hadisi sahih kabul edenler onları şöyle telif etmişlerdir: Kökü altıncıgökte, dalları yedinci göktedir (et-Tehanevi, Keşşafu Istılâhati'l fünün, Istanbul 1984, I, s 728; Kurtubî, age, aynı yer)
Sidr denilen bu ağaç Cennetin en üst kısmındadır Eskilerin ve yenilerin ilminin ulaştığı son noktadır Arşın sağlında yer almaktadır Mi'rac gecesinde bu mevkiye vardıklarında Cibril geride kalmış; Rasulullah (sas) geri kalmasının sebebini sormuş, Cibril şöyle cevap vermiştir: "Bu makam dostun dostta kalacağı bir makamdır Eğer kıl kadar ileri gidersem yanar kül olurum Bundan sonrasını geçmek sadece sana bahşedilmiştir" (Keşşafu Istilâhati'l-Fünun, "Sidretü'l-Müntehâ" maddesi)
Sidretü'l-Müntehâ' denilmeşinin sebebi, buraya hem büyük meleklerin, hem de büyük peygamberlerin geçememesi ve burası hakkında bilgilerin yeterli olmamasıdır Bunun için bu tabir kullanılmış ve beşerî, yani insanlara ait ilmin son sınırı diye de açıklanmıştır Gerek peygamberlerin, gerekse diğer yaratılmışlardan her âlimin ilmi burada son bulur, ondan ileri geçemez
Ayrıca büyük müfessirlerden Fahruddîn er-Râzî, Sidretü'l Müntehâ'yı, buraya kadar zikredilen mânâlarını yanı sıra, "hayret-i küsvâ" diye açıklamıştır ki, akılların hayretle kaldığı, bundan daha şiddetli bir hayretin tasavvur edilemeyeceği, insanın son derecede hayrete düştüğü bir makam olarak tavsif ettikten sonra; sadece, Hz Peygamberin hayrette kalmadığını, şaşmadığın, gördüklerini açıkça gördüğünü kaydetmektedir
Öyleyse biz âciz insanların Sidretü'l-Müntehâ'yı kesin olarak "şudur veya budur" diye açıklamamız mümkün görülmemektedir Necm suresinin 9 âyetine ve hadis-i şerifteki rivayete göre, sadece Peygamberimize "Kâb-ı Kavseyne" kadar yaklaşmasına müsaade edilmiştir Sidretü'l Müntehâ'dan ilerisi gayb âlemidir ki, Allahü Teâlâ'dan başka hiç kimsenin ilmine ve bilgisine giremez, yani insanî ilmin son sınırıdır Buradan ötesi Allahü Teâlâ'nın "Zât Âlemi" diye adlandırıldığı için, bu deyimi açık ve seçik bir tarzda ortaya koymamız mümkün değildir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
SIFÂT-I SELBİYYE

Yüce Allah'ın zâtına ve varlığına yakışmayan, o yüce zât hakkında mümteni' (imkansız) olan vasıflar Zaten "selbetmek"; kaldırmak, uzaklaştırmak, tenzih etmek anlamındadır İşte bu sebeble Yüce Allah'ın zâtî ve sübûtî sıfatlarının zıdlarına "sıfât-ı selbiyye" denmiştir ki; bunlar, Yüce Allah'ın zâtına mümteni' olan, yaraşmayan sıfatlardır Başka bir deyişle Cenab-ı Hakk, bu çeşit zıt sıfatlarla, yaratıklara mahsus olan bu olumsuz özelliklerle muttasıf değildir Bu yüzden sıfât-ı selbiyye denmiştir ki; şayet böyle bir sıfat verilmemesi düşünülmüş ise, bu vasıf O'ndan selbedilsin, yani bu özellik O'nun Yüce zâtından kaldırılsın İşte bunun için sıfât-ı selbiyyeye "Tenzihât" da denir Bunun anlamı, "bütün bu olumsuz özelliklerden, noksanlık ve eksikliklerden Yüce Allah "berîdir, uzaktır" demektir
Sıfât-ı selbiyye veya Yüce Allah'ın zâtından selbedilen hususlar, sıfât-ı zâtiyye ve sıfât-ı sübûtiyye başlıkları altında sayılan on dört sıfatın zıdlarıdır Bunlar şunlardır:
1 Adem (yokluk); 2 Hudûs (sonradan varolmak, öncesinde yokluk bulunmak); 3 Fenâ (varlığının sonu olmak, belli bir süre sonra yok olup gitmek); 4 Teaddüt (birden fazla olmak, eşi, ortağı, yardımcıları olmak); 5 Müşâbehet (sonradan yaratılmış bir şeye benzemek, benzeri ve dengi olmak); 6 Başkasına muhtaç olmak, kendi kendine var olamamak; 7 Ölü veya cansız olmak; 8 Câhil (bilgisiz, ilimsiz) olmak; 9 İradesiz olmak, bir şeyi bir başka şeye tercih edememek; 10 Âciz (gücü yetmez) olmak; 11 Görmemek, kör olmak; 12 İşitmemek, sağır olmak;13 Konuşamamak, dilsiz olmak;14 Yaratmamak, hiç bir şeyi var edip icad edememek
Görüldüğü gibi bu selbî sıfatları, "Yüce Allah şu değildir, bu değildir" şeklinde daha da çoğaltmak mümkündür Zira bu tarzda bazı hususları Cenab-ı Hakk'tan selbetmekle (kaldırmakla), O'nun Zâtına ve vâcib olan sıfatlarına hiç bir şekilde zarar gelmez Bununla beraber sıfatlar hususunda İslâm âlimleri şu tarzda ittifak etmişlerdir:
Şayet isim ve sıfat tesbit etmeye dinen izin verilmiş ise, yani Kur'ân ve Hadislerde bu sıfat ve isimlere açıkça işaret eden lafızlar var ise; Yüce Allah'a isim ve sıfat tesbit etmek câizdir Şayet bu konuda bir yasaklama varsa, yani isim ve sıfat tesbit etmeyi yasaklayan bir âyet veya hadis varsa; Cenab-ı Hakk için isim ve sıfat tesbit etmek câiz değildir Eğer ne izin ne de yasaklama hususunda bir âyet veya hadis yoksa; değişik görüşler ileri sürülmüş ise de, kabule şâyan olan görüşe göre, isim ve sıfat verilmesine müsaade edilmemiştir
İşte sıfât-ı selbiyye denilen bu olumsuz özellikler, Yüce Allahın zâtından kaldırıldığı için, "tenzihât" olarak değerlendirilmiş ve sıfat olarak kabul edilmemiştir Zira Cenab-ı Hakk, akıl ve hayâle gelen ve gelebilecek olan her türlü eksikliklerden ve noksanlıklardan münezzeh, bütün kemâl (yetkin) sıfatlarla ve özelliklerle muttasıftır
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
SIFAT-I SELBİYE KAÇTIR?
Bunlar altıdır:

a- Vahdaniyet: Cenab-ı Allah'ın (cc) zat ve sıfatında bir olmasıdır
b- Kıdem: Cenab-ı Allah'ın (cc) varlığının başlandıcı olmamak, yani ezeli olmaktır
c- Beka: Varlığıın sonu olmamasıdır
d- Muhalefetü'l-havadıs: Sonradan var edilmiş olan şeylere muhalif olmasıdır
e- Kıyam bi nefsihi: Cenab-ı Allah'ın, kendisiyle kaim, tam istiklal sahibi olmasıdır
f- Vucut: Var olmaktır
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
SIFÂT-I SÜBUTİYYE

Yüce Allah'ın zatının gereği olan ve bu zattan ayrılmayan, ezelî ve ebedî olan vâcib sıfatlar Bu sıfatların hepsi Kur'an ayetleriyle sabit oldukları ve bu ayetlerden çıkarıldıkları için ve varlıkları Yüce Allah'ın zatında isbat edilmiş olduğu için, "sübutî sıfatlar" diye isimlendirilmişlerdir Yüce Allah bu sıfatlarla ta ezelde vasıflanmış idi Bu sıfatların hiç biri sonradan kazanılmış (hâdis) sıfatlardan değildir Bunların da her biri Yüce Allah'ın zatıyla kaimdir O'nun Yüce zatı ve varlığı düşünülmeden bu sıfatlardan bahsetmek de mümkün olmaz Bu sıfat-ı sübutiyye şunlardır:
1 Hayat Sıfatı: Yüce Allah'ın diri, canlı ve ezelî bir hayat ile hayat sahibi olması demektir Bunun zıddı olan ölü ve cansız olmak, Allah hakkında düşünülemez, mümteni'dir Allahu Teâlâ'nın bu sıfatına işaret eden pek çok ayet vardır Meselâ: "Ölümsüz, diri olan Allah'a güven ve O'nu tesbih et!" diye buyurulmaktadır (Furkân, 25/58)
Her şeye can veren, ölü gibi görünen toprağa, kuru sanılan ağaçlara can, hayat ve tazelik veren Allahu Teâlâ'dır Bütün canlıların hayatı sonradandır ve Yüce Allah'ın yaratmasıyladır Halbuki Yüce Allah'ın "Hayat" sıfatı da; zâtı gibi kadimdir, ezelî ve ebedîdir; zatından ayrılmayan, zatı ile var olân vacib bir sıfattır Zira hayat olmadan diğer sıfatları düşünmek, onlarla Allah'ı vasıflandırmak abes olur Bu bakımdan sübutî sıfatların ilki "hayat" sıfatıdır
2 İlim Sıfatı: Allahu Teâlâ'nın ezelî ilmiyle her şeyi bilmesi demektir O'nun ilmi, kâinattaki her şeyi kuşatmıştır Evrendeki hiç bir şey O'nun ilminin dışında meydana gelemez Olmuşu, olmakta olanı ve olacağı gerek küll halinde (genel kurallarıyla); gerekse ayrı ayrı, hepsini bilir O'nun ezelî olan ilim sıfatıyla muttasıf olduğunu gösteren pek çok ayet-i kerime vardır:
"İçinizde (sinelerinizde) olanı gizleseniz de açıklasanız da Allah onu bilir Göklerde olanları da yerde olanları da bilir" (Alû İmran, 3/29)
Şu halde Allah'ın ilmi gizli açık her şeyi kuşatmıştır Kalblerimizden geçenler de O'na malumdur Bütün gayb alemi, bizim sınırlı ve sonradan kazanılma bilgimizin ulaşamadığı o âlem, Allah'ın bilgisi dâhilindedir O'nun ilmi, zatı ile kâim olan, ezelî ve ebedî, bilinenlerle değişmeyen bir ilimdir Kulların ilmi gibi kazanılmış, sonradan elde edilmiş bir ilim değildir
3 İrade Sıfatı: Yüce Allah'ın istediğini dileyip tercih etmesi demektir Yani O'nun, bir işin şöyle olmasını değil de, böyle olmasını veya böyle olmasını değil de, şöyle olmasını dilemesi, dilediği gibi tâyin ve tahsis etmesidir Evrende olmuş ne varsa, hepsi O'nun dilemesi, iradesi ile olmuştur O'nun iradesi ve isteği dışında hiç bir şey var veya yok olamaz Cenâb-ı Hakk'ın "irade" sıfatı, mümkün veya câiz olan şeylere tealluk eder O'nun iradesi o şeyin olması veya olmaması şıklarından birini tercih eder Tercih ettiği cihete iradesini tealluk ettirince, o şey de ya hemen oluverir veya olmamasını tercih etmiş ise, o şey olmaz, yok olur
Bu anlamda Yüce Allah'ın iradesini iki şekilde anlamak kabıldir:
a) Tekvinî (kevnî) irade: Bu iradeye "meşiyyet" de denir ki; bütün yaratılmışlara şâmildir Bir şeye tealluk edince, o şey olmamazlık edemez, her halde vuku bulur Bu anlamda Cenâb-ı Hakk şöyle buyuruyor: "Birleyin olmasını istediğimiz zaman, sözümüz ona sadece "ol!" demektir ve o hemen oluverir" (en-Nahl, 16/40)
b) Teşriî (dinî) irade: Bu irade Cenab-ı Hakk'ın muhabbet ve rızası demektir ki; bu mânâda irade ettiği şeyin herhalde meydana gelmesi vâcib değildir Çünkü kulların işleriyle ilgilidir Bu mânâda Yüce Allah; "Allah size kolaylık murat eder, zorluk istemez" buyuruyor (el-Bakara, 2/185) Bunun anlamı "şayet siz kullar, Allah'ın rıza ve mühabbetinin hilafına zorluk, kötülük, isterseniz; kendisi bunları istemediği dilemediği halde, siz istediğiniz için yaratır; zorluğa ve kötülüğe rızası yoktur" demektir
4 Kudret Sıfatı: Allah Teâlâ'nın bütün mümkünâta gücünün yetmesi, her türlü tasarrufta bulunması demektir İradesiyle bütün mümkünâtı kuşattığı gibi, kudretiyle irade ettiklerini bir fiil meydana getirerek, yaratarak bunlara Kadir olur Allah Teâlâ'nın nihayetsiz, bitmek tüKerimek bilmeyen kudreti vardır Bu sıfat da diğerleri gibi ezelî ve ebedîdir Ezelî olan bu kudret sıfatıyla, her hangi bir şeyi dilediği gibi yapmaya Kadirdir O'nun kudretinin erişemeyeceği, bu kudretin dışında kalan hiç bir şey yoktur Nitekim Yüce Allah; "Muhakkak ki, Allah her şeye kâdirdir, gücü yetendir" buyurmaktadır (el-Bakara, 2/20)
5 Basar Sıfatı: Cenâb-ı Hakk'ın görmesi demektir O her türlü vasıta, organ ve bağıntılar olmaksızın her şeyi görür O'nun görmesi, göz gibi bir organa, ışığa, uzaklığa ve yakınlığa bağlı değildir Yüce Allah'ın görme sıfatı da ezelîdir, sonradan olma değildir Bu sıfat da bütün mevcudâta, görmek şanından olan her şeye tealluk eder O'nun görmeşinin dışında kalan hiç bir mahlûk yoktur İnsanın görmesi sınırlıdır, görme organından mahrum olanlar göremezler: Ayrıca aydınlık, karanlık, uzaklık, yakınlık ve daha dünyadaki nice olay, görmeye veya görmemeye etki etmektedir Allah Teâlâ'nın görmesi hiç bir şeyden etkilenmez Bu sıfatla ilgili Kur'ân-ı Kerim'de yüzlerce ayet yer almaktadır Meselâ; Bakara süresi 233 âyet meâlen şöyle son bulmaktadır:" Biliniz ki, Allah, şüphesiz yaptıklarınızı görür "
6 Semi' Sıfatı: Yüce Allah'ın işitmesi, duyması demektir O bu sıfatla ezelde muttasıftır O, her çeşit, her kuvvette ve zayıflıktaki sesleri işitir, duyar İşitilmek şanından olan her şeyi işitir Allahu Teâlâ'nın işitip duyması, kulların işitmesi gibi, bir takım kayıt ve şartlara, vasıtalara ve organlara bağlı değildir O, işitilmek şanından olan her şeyi, en gizli ve pek hafif sesleri, fısıltıları bile duyar Özellikle kullarının duâlarını, zikirlerini, gizli ve aşikar niyazlarıyla yalvarışlarını işitir, kabul eder ve mükâfatlandırır Bu sıfatla ilgili pek çok âyet vardır, ekserisi görmek sıfatıyla beraber yer almaktadır Meselâ; Nisâ suresi 134 âyet meâlen şöyle nihayet bulur: "Allah işitir ve görür"
7 Kelâm Sıfatı Yüce Allah'ın söylemesi ve konuşması demektir O, harf ve seslere muhtaç olmadan konuşur ve söyler Allahın "Kelâm" sıfatı, ezelî ve ebedîdir; yüce zatı için vacib olan sıfattır O'nun dilsiz olması, konuşamaması düşünülemez İşte yüce Rabbimiz bu sıfatıyla peygamberlerine söylemiş, emirler vermiştir Kitablarını ve şeriatini bu kadîm kelâmıyla bildirmiştir O, kelâmını dilediği zaman, kendi zatına ve şanına layık bir şekilde meleklerine bildirir, işittirir ve anlatır Bunu yaparken harflere, seslere, hecelere ve kitabete (yazıya) muhtaç değildir Yüce Allah'ın dilediği şeyleri, emir ve yasaklarını peygamberlerine ya Cebrâil vasıtasıyla veyahut doğrudan doğruya vahy ve ilham etmiş olması da bu "kelâm" sıfatının bir tecellisidir Cenâb-ı Hakk'ın, peygamberleriyle tekellüm ettiğini (konuştuğunu) gösteren âyetler vardır Meselâ; Cenab-ı Allah meâlen şöyle buyurmaktadır: "Allah Musa'ya hitabetti" veya "Âllah, Musa'ya da hitab ile konuştu" (en-Nisa, 4/164) Ayrıca Bakara suresi 253 âyette de şöyle buyurulmuştur:" Onlardan Allah'ın kendilerine hitab ettiği (konuştuğu), derecelerle yükselttikleri kimseler vardır"
8 Tekvîn Sıfatı: Allah Teâlâ'nın bilfiil yaratması, yoktan var etmesi demektir Allah'ın bu sıfatı ezelidir Tekvîn sıfatı da diğer sıfatları gibi, O'nun yüce zatıyla kaim ve O'nun hakkındâ vacib olan sübutî sıfatlarından biridir Tekvin sıfatı, irade sıfatının muktezasına göre, mümkünâta tesir eder, yaratır ve icad eder Nitekim Allah Teâlâ meâlen şöyle buyurur: "Bir şeyi dilediği zaman, O'nun buyruğu, sadece o şeye "ol!" demektir ve o hemen oluverir" (Yasin, 36/82) İşte bütün bu kâinatın ve içindeki varlıkların yaratanı, icad edeni, Yüce Allah'tır Bunları varedip etmemeye muktedir olan (gücü yeten) Allah Teâlâ, "İrade" sıfatıyla ezelî ilmine uygun olarak var olmasını, icad edilmesini irade buyurmuş (dilemiş) ve Tekvîn sıfatıyla yaratıp icad eylemiştir
Yüce Allah'ın alemleri yaratmak, rızık vermek, nimetler ihsan etmek, yaşatmak, öldürmek, diriltmek, azab etmek, mükafatlandırmak gibi bütün fiilleri Tekvîn sıfatına râcidir, yani Tekvîn sıfatının tealluklarının başka başka olmasıyla bu isimleri alır İşte Tekvîn sıfatının bütün bu tealluklarına "sıfât-ı fiiliyye" de denir
Allahü Teâlâ'nın yüce zatına mahsustur O'nun yüce zatı için vacib olan sıfatların hepsi, görüldüğü gibi, ayetlerle sabit olduğundan, bütün İslâm âlimleri arasında bu konuda ittifak vardır O'nun bu sıfatlarla ezelde muttasıf olduğunda şüphe yoktur
Yukarıda da ifade edildiği üzere, Yüce Allah, zatında, sıfatlarında, işlerinde, fiillerinde bir tekdir; O'nun eşi, ortağı ve benzeri yoktur O'nun sıfatları ve işleri de yüce zatına mahsustur O'nun yüce zatı ve varlığı kabul edilip tasdik edilmeden, yukarıda sayılıp açıklanan sıfatlardan ve O'nun güzel isimlerinden sözetmek de mümkün olamaz Zira bu sıfatlar ve isimler, O'nun yüce zatının ve varlığının zorunlu bir gereğidir Ne bu zat, bu sıfatlarsız; ne de bu sıfatlar, bu zatsız olur Yine dikkat edilecek olursa, bu sıfatların her biri açık ve seçik olarak Kur'ân âyetlerine dayanmaktadır Yani, bizzat Yüce Allah, kendisini bu sıfatlarla vasıflandırmıştır Böylece O'na olan inancımız daha da kuvvetlenmektedir Çünkü bu sıfatlarıyla O'nu daha iyi anlıyabiliyoruz Yoksa O'nu her hangi bir şeye hâşâ benzetmek gibi bir gaye için asla değildir Bütün bu sıfatlar O'nun yüce zatına yaraşır bir tarzdadır Biz bütün bu sıfatların asıllarına imân ederiz; fakat keyfiyetlerine, nasıl ve nice olduklarına dair her hangi bir şekilde söz söylemeyiz Bu konuda söz etmeye de bilgilerimiz yeterli değildir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
SIFAT-I SÜBUTIYYE KAÇTIR?
Bunlar da, Eş'arilere göre yedi, Maturidilere göre de sekizdir ve şunlardır:

a- Hayat: İlmin imkanını gerektiren ezeli bir sıfattır
b- İlim: Bilinmesi mümkün olan her şey, kendisiyle açık bir şekilde bilinen ezeli bir sıfattır
c- Kudret: Mümkinata taalluk edip, müessir olan ezeli bir sıfattır:
d- Sem': İşitilebilen şeylere taalluk eden ezeli bir sıfattır
e- Basar: Görülmesi mümkün olan her şeye taalluk eden ezeli bir sıfattır
f- Kelam: İlahi emir ve nehiylerin kaynağı olan ezeli bir sıfattır
g- İrade: Kudret dahilinde bulunan şeylerden birinin vukuunu belli bir zamana tahsis eden ezeli bir sıfattır
h- Tekvin: Yaratmak, rızıklandırmak gibi fiili sıfatların kaynağı olan ezeli bir sıfattır Eş'arilere göre bu sıfat yoktur

__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
SIFAT-I ZÂTİYYE

Yüce Allah'ın zatı için vacib olan, zorunlu olan sıfatlar Bunlara sıfât-ı nefsiyye de denir Diğer bir tabirle "zatî veya nefsî sıfatlar" da denilen bu sıfatlar, Yüce Allah'ın varlığını ve hakikatını anlayıp kavramada biz kullarına yardım eden sıfatlardır Bu sıfatlar sayesinde Allahu Teâlâ'nın yüce zatını ve varlığını O'na yaraşır bir tarzda anlayıp, imanımın da o nisbette kuvvetlendirebiliriz Yüce Allah'ın kendine mahsus bir zatı vardır ve bu zatının gereği olan, bu zatdan ayrılması düşünülmeyen sıfatları vardır Bunlardan bir kısmına "Zatî sıfatlar" , bir kısmına da "sübutî sıfatlar" denir
Zatî sıfatlar, hiç bir sebebin eseri olmayan, Allah Teâlâ'nın hakikatını ortaya koyan sıfatlardır Bu sıfatlar Yüce Allah'ın zâtıyla, varlığıyla doğrudan doğruya alâkalı oldukları için ve sadece Allah'ın yüce zatına mahsus oldukları için zatî sıfatlar diye isimlendirilmişlerdir Zat veya varlık olmadan bu sıfatların varlığını düşünmek ve bu sıfatlardan söz etmek imkansızdır
"Sıfât-ı Zatiyye" denilen bu zatî sıfatlar şunlardır:
1 Vücûd Sıfatı: Yüce Allah'ın mevcudiyeti, varlığı demektir ki; bazı âlimlerimize göre, asıl zatî veya nefsî sıfat budur Zira Yüce Allah'ın mevcudiyeti, varlığı kabul edilmeden, diğer sıfatlarından bahsetmek mümkün olmaz Yüce Allah'ın varlığına, mevcudiyetine işaret eden pek çok âyet-i kerime Kur'ânda mevcuttur Bunlardan birisi olan Haşr suresinin 22 âyetinde meâlen şöyle buyurulmaktadır:
"O Yüce Allah, görüleni de görülmeyeni de bilen, Kendisinden başka ilah olmayan, ancak kendisi var olan Allah'dır "
Allah Teâlâ'nın varlığı, mevcudiyeti kendi zatının gereğidir O'nun yüce zatı, yaratıklarda olduğu gibi başkasından dolayı değildir O kendi zatı ite vardır, kendi zatıyla kâimdir, varlığı için bir başkasına muhtaç değildir Zira muhtaç olan, İlâh olamaz
2 Kıdem Sıfatı: "Yüce Allah'ın varlığının evveli ve başlangıcının olmaması" demektir O, ezelidir; O'nun var olmadığı bir an bile düşünülemez Varlığı, zatının gereği olan Yüce Allah'ın bu varlığının ezelî olması, evveli ve sonunun olmaması vâcibtir Varlığında başlangıç ve sonu olanlar, ancak yaratıklardır Allahın kıdem sıfatına Hadid suresinin 3 Âyeti açıkça işaret etmektedir: "O, her Şeyden öncedir; kendisinden sonraya hiç bir şeyin kalmayacağı sondur; varlığı aşikardır; gerçek mahiyeti insan için gizlidir O, herşeyi bilir"
3 Bekâ sıfatı: "Allah Teâlâ'nın varlığının sonu, bitiş noktası yoktur" demektir O, ebedîdir, yani onun mevcudiyeti, varlığı sonsuzca devam edip gitmektedir Bu sıfat dahi sadece onun yüce zâtına mahsus bir sıfattır, çünkü bütün yaratıklar sonludur, bir gün hayatları son bulacaktır İşte bu gerçek, Rahman suresinin 26 ve 27 âyetlerinde meâlen şöyle beyan buyurulmuştur: "Yer yüzünde bulunan her şey fânidir (sonludur); ancak yüce ve cömert olan Rabbinin varlığı bâkidir "
4 Vahdaniyet Sıfatı: Yüce Allahın zatında, sıfatlarında ve fiillerinde (işlerinde) bir tek olması demektir O'nun eşi ve ortağı, yardımcısı yoktur; bir ve tek'tir
İhlâs Suresi, Cenab-ı Hakk'ın bu sıfatını açık bir üslupla ortaya koymaktadır: Hz Peygambere hitaben; "Deki, Allah bir tektir; Allah hiç bir şeye muhtaç değildir, O doğurmamış ve doğmamıştır, hiçbir şey O na denk değildir "
Her şeyi yaratan Allah Teâlâ olduğu için, O işlerinde, fiillerinde de tektir O'nun hiç bir benzeri, ortağı, örneği ve cüzleri (parçaları) ve yardımcıları yoktur İbadete lâyık yegâne tek mabut, Allah'tır İşte "Vahdaniyet" sıfatını bütün bu hususları içine alan bir teklik (ehâdiyet) olarak anlamak gerekir O her bakımdan en mükemmel, bütün eksiklik ve noksanlıklardan uzak (münezzeh) bir varlıktır
5 Muhâlefetün lil-Havadis Sıfatı: Yüce Allah'ın sonradan olanlara, sonradan yaratılmış olanlara benzememesi demektir Yüce Allah'ın benzeri hiç bir şey yoktur O'na eşit ve denk olan hiç bir varlık yoktur Zaten kâdîm, bâkî ve bir tek olan varlığın sonradan olanlara benzememesi, yine O'nun bu sıfatlarının bir sonucudur ve O'nun yüce zatına mahsustur Bu sıfata Şûrâ suresinin 11 âyetinde açıkça işaret buyurulmuştur: "O'nun benzeri hiç birşey yoktur, O işitendir, görendir"
6 Kıyam binefsihi (bizâtihi): "Yüce Allah'ın varlığı veya mevcudiyeti bir başkasına muhtac değildir; aksine varlığı kendi zâtındandır" demektir Bütün yaradılmışlar (mahlukât), var olmada ve varlığını devam ettirmede Cenâb-ı Hakk'a muhtaçtır Halbuki Yüce Allah hiç bir şeye muhtac ve bağımlı değildir, O Azîz ve Sameddir, yani hiç bir şeye ihtiyacı yoktur; kâinattaki her şey O'na muhtaçtır Bu sıfata da Kur'ân-ı Kerim'in pek çok âyetlerinde işaret edilmektedir Meselâ; Alû İmrân Suresinin 2 âyetinde şöyle buyrulmaktadır: "Allah, O'ndan başka ilah olmayan, diri ve kendi kendine kâim (var) olandır"
Vâcibu'l-vücûd (varlığı zorunlu, varlığı kendi zâtının gereği) olan Allah'ın zatı düşünüldüğü zaman, bu varlıkla beraber bu zâtî sıfatların da düşünülmesi zaruridir (vâcibtir) Varlık, yani mevcudiyet ve sıfatlar O'ndan ayrılmaz Allah Teâlâ kadîm, ezelî, ebedî ve her yönden en mükemmel olduğu için, ne zamana, ne mekâna, ne bir yardımcıya muhtaçtır O bunların hepsinin üstünde, varlığı zâtının gereği, mutlak ve en mükemmel ve vâcib bir Allah'dır
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
ISLAM FIKHI AÇISINDAN SİGARA SIGARA : Patlıcangillerden bir bitki olan tütünün yapraklarından elde edilen bir keyif verici olduğu herkesin malumudur Tütünün ilk kez Amerika yerlilerince bilindiği ve kullanıldığı ve Amerika'nin Avrupalılarca öğrenilmesinden sonra Avrupâ ya da götürüldüğü ilk götürenin ise Christopher Columbus (1506) olduğu kaydedilir (Mahmut Nazım en-Nesîmî, et-Tibbu'n-Nebev'î ve'l-ilmu'l-hadis I/33; Muhammed Sefik Girbal ve arkadaşları, el-Mevsû'atü'l-Arabiyyetü'l-Muyessera,"Tebg" (Tütün) md Tütünü Avrupa'ya ilk kez Jean Nicot isimli birisinin götürdügü de söylenmiştir en-Nesîmî, agk) Bazı fıkıh kitaplarında da ilk kez 1015 Hicri yılında ortaya çıktığı söylenir (Tütünün tarihiyle ilgili geniş bilgi için bk Abdulhay el-Lüknevî,Tervîcu'l-cinan bi-tesrîh-i hükm-i surbi'd-duhân 2 vd) Bu da M1506'lara rastlar ve Islam aleminin tütünü Avrupa'dan takriben yüzyıl sonra tanıdığını gösterir Gerçi Avrupada da iyiden iyiye tanınma tarihi 1586'dir (M Sefik Girbal agk: ) Bu durumda aradaki fark yirmi yıldan aza düşmüş olur Tütünün süs bitkisi ve tıbbi gayeler için de kullanılmış olması, (agk) konumuz açısından önem arzedecektir
Tartışmasız büyük müctehitlerin tanımadığı tütün diyebiliriz ki biraz da bu yüzden Islam aleminde de hızla yayılmış ve H11 asrın başından itibaren kullanılır olmuştur Buna paralel olarak dini hükmü konusunda da pek çok görüş beyan edilmiş, risaleler ve kitaplar kaleme alınmıştır Hatta denebilir ki, sonradan ortaya çıkan bu tür konularda hakkında tütün kadar söz söylenen, yazılı beyan ortaya çıkan bir başka konu yoktur Sadece "Kesfu'z-Zunûn"un zeyline kitap adlarına göre bir göz gezdiren buna şahit olur Bu yazılanlara bütün mezhepler ortaktır ve sigara hakkında her mezhepten, zikredeceğimiz her üç görüşe sahip alimler bulunduğu için, meselenin mezheplere göre hükmü diye âyırım yapmak da hem mümkün hem de isabetli görülmemektedir Diğer yönden bizce tartışılabilir bir görüşe göre de zaten sigaranın ortaya çıktığı tarihten beri müctehit bulunmadığı için söylenenlerin hüküm açısından bir değeri yoktur Biz şimdilik bu görüşü tartışma dışı bırakacağız ve hesaba katmayacağız Değişik görüşleri üç kategoriye ayırarak delilleriyle ve bu delillerin tartışmasıyla birlikte serdedecek ve bir sonuca varmaya çalışacağız
2 MUBAH DİYENLERİN DELİLLERİ VE BUNLARA GELEBİLECEK İTİRAZLAR
Sigarayı mübah gören Islam alimleri mevcut olmuştur Onlara göre :

1 "Eşyada aslolan ibahadır" Zira Allah (cc) yeryüzündeki herşeyi insanlar için yarattığını haber vermiştir (K Bakara (2) 29) Binaenaleyh ibadetler dışında herhangi bir şey sâri' tarafından menedilmemişse insanların onu haram sayması mümkün değildir Kur'an açıkça şöyle söylemektedir "De ki, bana vahyolunanlar arasında kan, domuz eti- ki o pisliktir - ya da bir günah olarak Allah'tan başkası adına kesilen hayvandan başkasını yemenin haram olduğuna dair bir şey bulamıyorum "(K En'âm (6) 145) Binaenaleyh, sigaranın haram olduğunu söylemenin bir dayanağı yoktur
2 Kur'an-ı Kerim'de Allah : "De ki, Allah'ın kulları için çıkardığı zineti ve rızıkları kim haram kılabilir? "(K A'râf (7) 31) buyurmuştur ki, bunu bir önceki ayetle birlikte düşündüğümüzde sigaraya haram denemeyeceği anlaşılır, bunu destekler mahiyette Hz Peygamber de şöyle buyurmuştur: "Allah birtakım farzları mecbur tutmuştur, onları zayi etmeyin Bir takım sınırlar koymuştur, onları aşmayın Bazı şeylerden de, unuttuğu için değil ama sırf size merhametinden ötürü söz etmemiştir, onları da araştırmayın" (Taberânî, Kebîr XXN/222 (No: 589); (Ibn Kayyim, A'lam I/71-72; el-Hindî Kenz I/194)) Buna göre şeriat koyucunun sigaradan söz etmemesi onun haram olmadığını gösterir
3 Sarhoş edici ve zararlı şeyler haram olsa dahi sigaranın sarhoş ediciligi ve zararı sabit değildir
4 Bazı insanlar için zararı sabit olsa dahi bu sadece onları ilgilendirir Yani mahzuru onlar içindir Bu, sigaranın herkes için haram olmasını gerektirmez
Ancak meseleye bu açıdan bakanlar dahi "Eşyada aslolan ibahadır zararlılarda aslolan ise hurmettir" kaidesini kabul ederler ve zararı kesinkes sabit ve mutarrif olan birşeyin haram olacağını söylerler Meseleye yumuşak bakan Ibn Abidin de bu esası vurgular (Bk Ibn Abidin, Fetâvâ N/303, 304 Sigaraya yumuşak bakıp onun mubah, ya da ona yakın bir yerde olduğunu söyleyenler arasında şu alimleri sayabiliriz: Abdulganî en-Nablusî (es-Sulhu beyne'l-Ihvân fî-ibâhat-i surbi'd Duhân adlı bir kitapçığını bu konuya tahsis etmiştir), Ibn Abidîn, Muhammed el-Abbasî el-Mehdî, Ahmed b Muhammed el-Hamevî; Malikilerden Ali el-Echûrî (Bu konuda Gâyetü'l-beyân li-hill-i surb-i mâ-la yugayyibü'l-akle mine'd-duhân adlı bir kitapçığı vardır) Dussukî, es-Sâvî, el-Emîr gibi Malıkiler de bu görüştedirler; Şafiilerden el-Hafnî, el-Halebî, er-Rasidî, es-Sebramellisi, el-Bâbilli, AbdülKadir b Muhammed bYahya el-Hüseynî et-Taberî (Raf'ul-istibâk an-tenâvuli't-tenbâk adlı risalesi bu konudadır); Hanbelilerden de el-Keremî (Konu ile ilgili el-Burhân fi se'n-i surbi'd-duhân adlı bir risalesi vardır) Keza, Sevânî de sigaranın mubah olduğunu söyleyenler arasında yer alır(bk el-Mevsû'atü'l fıkhıyye, Kuveyt X/104,105))
5 Sigaraya haramdır demek şer'i bir hüküm koymaktır Bu ise ya bedihi delillerle ya da nazar ve istidlal ile mümkün olabilir Birincisi söz konusu değildir Çünkü böyle bir delil yoktur Ikincisi de yoktur Çünkü nazar ve istidlal ya müctehidden ya da müctehit olmayandan sadır olur Bunların da birincisi söz konusu değildir Çünkü müctehidlerden böyle bir şey sadır olmamıştır Ikincinin ise değeri yoktur Zira şeriat adına söz hakkına sahip olanlar müctehitlerdir (Ebu Saîd Muhammed el-Hâdimî, Resâil 234)
Ebu Said el-Hadımi'nin bu tesbiti, Birinci Hicri Yıldan sonra müctehit çıkmadığı esasına bina edilmiştir ki, tartışılabilirliğine daha önce işaret etmiştir
Bu delillere itiraz sadedinde şöyle söylenebilir :
"Eşyada aslolan ibaha" olmakla beraber bu hakkında nas bulunmayan herşeyin mübah olduğunu göstermez Nitekim rakının, uyuşturucuların, pek çok habis hayvanın tenavülleri hususunda nas bulunmadığı halde kıyas yoluyla haramlıklarında da şüphe yoktur Allah'ın yarattıkları içerisinde kulların haram kılamayacakları, ayetinde işaretinden anlaşılacağı üzere, "zinet" ve "güzel rızıklardır" Sigarayı güzel rızık ve zinet olarak görmek mümkün müdür? Allah'ın sükût ettiği ve hükmünü araştırmamızın güzel olmayacağı şeyler zararlı olmayan ve kıyaslanacak bir aslı bulunmayan şeylerdir "Allah temiz rızıkları helal kılar, habis olanları ise haram kılar" derken sigara için de elbette ilk akla gelen şey onun bu iki kategoriden hangisine dahil olacağıdır Eğer habis kategorisinde olduğu selim akıllarca kabul edilirse artık onun araştırmamamız istenenlerden olmayacağı ortaya çıkmış olur: Ayrıca bu gün sigaranın herkes için zararlı olduğu kesin olarak ortaya konmuştur Binaenaleyh, sigarayı mutlak mubah görmenin imkanı gözükmemektedir
Bunlar sigaraya mubah diyen görüşün delillerine varid olabilecek itirazlardır Haram diyenlerin delillerine varid olacak itirazlar ise yerinde gelecektir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
SIGARA İÇMEK HARAM MIDIR? Sıgaraya Haram Diyen Alimler olduğu gibi mekruh diyenler hatta helal diyen Alimler vardır
a Deliller
Şunu hemen belirtelim ki, sigara hakkında yazan ve konuşanların çoğu sigaranın haram olduğu görüşüne varmışlardır ve sigaranın "mutlak haram" olduğunu söyleyenlerin tutundukları deliller, onun mutlak mubah olduğunu iddia edenlerin delillerinden hem daha çok hem de daha tutarlıdır Ileride bunların tartışmasına girecek olmakla beraber bundan hemen şöyle bir sonuç çıkarmamız da mümkündür: Sigaranın hükmü "mutlak haram"la "mutlak mübah"ın orta noktasından "mutlak haram"a daha yakındır Buna da "tahrimen mekruh" denebilir
Mutlak haram olduğunu söyleyenler şu delilleri ileri sürüyorlar (Sigaraya haram diyenler arasında şunları sayabiliriz: Surunbilali, Mesîri, ed-Dürrü'l-müntekâ sahibi; Salim es-Senhûrî, Ibrahim el-Lekkânî, Muhammed b Abdülkerim, Halid b Ahmed, Ibn Hamdûn; Necmeddin el-Gazî, Kalyûbî, Ibn Allân; Ahmed el-Behûtî (el-Mevsû'âtü'l fıkhıye, Kuveyt X/101 -102))
1 Hadis-i şerife soğan ve sarmısak için: "şu iki bitkiden yiyenler mescidimize yaklaşmasın, çünkü insanların rahatsız oldukları şeylerden melekler de rahatsız olurlar" buyurulmuştur (Bu ve benzeri hadisler için bk Müslim, mesâcid 68-78)
Sigaranın kokusu soğan ve sarmısaktan daha az rahatsız edici değildir ve üstelik sürekli ve kalıcıdır Insanlarla devamlı beraber olmak zorunda olan melekler de vardır Sigara içen insan kısa zamanda ağız kokusunu gideremez Ağzı kokarken de camiye gelmesi yasaklanmıştır Bu da onun sürekli camiye gelmemesini gerektirir Böyle sonuçlara sebep olan birşeyin haram olmaması düşünülemez
2 Buna bağlı olarak her türlü canlıya ve öncelikle de insana eziyet vermek haramdır Ayet-i Kerime'de : "Mü'min erkekler ve Mü'min kadınlara haketmedikleri bir şeyle eziyet edenler şüphesiz açık bir buhtan ve günah yüklenmişlerdir" (K Ahzâb (33) 58 ) buyurulmuştur "Her eziyet veren ateştedir" denmiştir Sigara içenler içmeyenler için küçümsenmeyecek bir eziyettir Özellikle de sigara içen bir es, içmeyen hayat arkadaşı için bitmez tüKerimez bir eziyettir
3 Eza veren şey aynı zaman da pisliktir Pis olan bir şeyin hakkı ise haram kılınmaktır Ayette "habis (murdar) şeylerin haram kılındığı bildirilmiştir (K A'râf (7) l57 ) Hz Peygamber de soğan ve sarmısağa kokularının ağır olmasından ötürü "şu iki habis bitki" diye tabir etmiştir (Bk Müslim, Mesacıd 76) Rahatsız edici koku sigarada da fazlasıyla vardırztn Öyleyse o da "habis"tir Habis olan şeyleri ise Allah haram kılmıştır
4 Sigaranın teneffüs edilen kısmı dumandır, yani ateştir Oysa bunların yenilmesi ve içilmesi haramdır Ayette haksız yere yetim malı yiyenlerin karınlarıyle ateş yiyecekleri söylenirken, (K Nisa (4) 10 ) ateşin bir ceza aracı olduğu anlatılıyor Bu ise helâl bir nimet olamaz Keza "Artık semanın açıkça bir duman getireceği günü gözle" (K Duhân (44) l0) denirken dumanın (duhân) yine bir ceza ve tenkit aracı olduğu anlatılır Suçlulara ceza aracı olarak yaratılan şeyler insanlar için nimet olamazlar Hz Peygamber'de sıcak yemekten hoşlanmazlar ve "Allah bize ateş yedirmemiştir" derlerdi (Benzer hadis için bk el-Hindî, Kenz VN/109)
5 Sigara hiçbir faydası bulunmayan safi bir israftır Allah'ın insanların kıyamını (yaşayabilmelerini) sağlaması için bahsettiği "mal'ın (K Nisâ (4) 5) ziyanıdır Bazan çoluk çocuğunun nafakasını kısmaktır Oysa pekçok ayet ve hadislerle hem israf hem de malı ziyan etmek yasaklanmıştır (Bk K En'âm (6) l41; A'râf (7) 31; Hadis için bk Buhari, zekât 18; Müslim, Akdiye 14) yani haram kılınmıştır Dolayısı ile bu durumda olan sigaranın da haram olması iktiza eder
6 Sigara abesle iştigaldir Allah ise insanları boş yere (abesle iştigal için) yaratmadığını bildirmiştir (K el-Mü'minûn (23) 115)
7 Sigara "bid'at" tır Çünkü bid'atın bir göstergesi de, yapıldığında ona karşılık bir sünnetin kaybolmasıdır Sigara için insanlarda önemli bir sünnet olan ağız temizliği kaybolmaktadır "Her bid'at ise dalalettir Her delalet de cehennemdedir" (Müslim, Cum'a 43; Ebu Davud, Sünnet 5) Cehenneme müncer olan bir şeyin haram olması gerekir
8 Sigara Islam alemine Hiristiyan ve Yahudilerden geçmiştir ve onların bir uygulamasıdır Oysa müslümanlar başkalarına benzemekten menedilmişlerdir Binaenaleyh, sigara bu açıdan da menedilmiş yani haram kılınmış olur
9 Hepsinden önemlisi, sigara insan için zararlı bir şeydir "Bütün zararlılar ise haramdır" Gerçekten de bu gün artık sigaranın kimseye yarar sağlamadığı, aksine pek çok zararlarının olduğu tıp uzmanlarınca ortaya konmuştur (Sigaranın zararları konusunda ISAV'da tertib edilen (2610199l ) sempozyuma sunulan tebliğlere ek olarak ayrıca bk en-Nesîmî, age I/343 vd) Zararlılarda aslolan hükmün "haram" olacağında ise Islâm alimleri arasında adeta ittifak vardır Çünkü "zarar ve zarara mukabıl zarar yoktur (Mecelle md l9 )Allah "Kendi kendinizi öldürmeyin" (K Nisâ (4) 29 ) "Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın" (KBakara (2) 195 ) buyurmuştur
10 Sigara bütün bütün sarhoş etmese dahi bir nevi gevşeme ve uyuşturma tesiri yapmaktadır Bütün sarhoş ediciler haram olduğu gibi, uyuşturucu ve fütur verici şeyler de haramdır Ne var ki, sigara içene, sarhoş edicilere verilen ceza verilemez
11 Hadis-i şerifte "Helâlın da haramın da belli olduğu, aralarında şüpheli şeyler bulunduğu, onlardan sakınanın dinini ve ırzını koruduğu, onlara düşenin ise harama düşecegi" bildirilmiştir (Buharî, Iman 39; Müslim, müsâkât 107) Sigara ise en azından böyle bir durumdadır ve netice itibariyle harama götürür
12 Sigara konusunda Islâm Halifesinin yasaklaması mevcuttur şeriate muhalif olmayan konularda veliyyu'1-emrin isdar edeceği buyruklara şer'an uyma zorunluluğu vardır, aksine hareket ise naslarla haram kılınmıştır Binaenaleyh, sigaranın da haram olması gerekir
13 Sigara insanı, Allah'ı zikretmekten ve O'na karşı kulluk görevlerini ifa etmekten alıkoyar Sigara tiryakisi oruca çok zor tahammül eder Bu yüzden pek çok kişi oruç tutmaz Itikata hiç cesaret edemez Allah'ın zikrinden alıkoyan birşey ise batıldır, haramdır
b Itirazlar
Mutlak haramdır diyenlerin delillerine de -her ne kadar diğerlerinden çok güçlü olsalar dahi- pek çok yönden itiraz edilebilir Mesela :
Sigaranın soğan-sarmısağa kıyas yoluyla haram görülmesi biraz önce açıkladığımız sebeplerden ötürü mümkün değildir
Sigaranın her halükarda başkasına eziyet olacağı söylenemez Bu illetten hareket edilirse başkaları ile hiç irtibatı olmayanlar, mescidlere belli bir özürden ötürü girmeyenler ve özellikle de kadınlar için bir hükmün geçerli olmayacağı sonucu ortaya çıkar ki, böyle muttarit olmayan bir hükme itibar edilmez Sigaranın maddesinin pis olduğunu kimse söylememiştir Yani üzerinde sigara taşıyan birisi, necaset taşıyor değildir dolayısı ile bu durum onun temizlik isteyen ibadetlerine, meselâ namazına engel teşkil etmez Gerçi işaret edilen ayette Allah'ın (c:c) "habis" haramdır, ama soğan ve sarımsağın "habis" olan yönleri maddeleri değil, kokularıdır Nitekim onlar için Hz Peygamber'den "habis" nitelenmesini duyan sahabe "Haram kılındı! Haram kılındı" diye ilan edince Hz Peygamber: "Ey cemaat ! Allah'ın bana helâl kıldığı bir şeyi haram etmek benim elimde değildir Şu var ki, ben bu bitkinin kokusundan hoşlanmıyorum" (Bk Müslim, mesâcid 76 (Davudoğlu NI/445)) buyurmuştu Sigaranın onlara benzediği yönü kokusudur Binaenaleyh "habis" olan yönü de kokusu olmuş olur Bu da aslını isti'mal etmenin haramlığını gerektirmez Duman ve ateşle ilgili ayet ve hadisler ise fıkıh usulü ilmi ile bilinen hiçbir delalet yolu ile sigaranın haramlığına delalet etmezler Öyle olsaydı bu konuda alimler arasında zaten ihtilaf olmazdı Sigaranın mutlak bir israf olduğu da tartışılabilir Zira hayatı ihtiyaç bulunmamakla beraber helal gıdalardan pekçok çesidi ile telezzüz haram görülmemiştir Meselâ normal gıdasını alan bir insanın yanında sürekli ananas gibi birşey bulundurup ondan zaman zaman alması haramdır denemez Sigara çoluk-çocuğun nafakasını keserek içilirse bu durumda da haram olan sigara değil, onların nafakalarını kısmak olur Bunu kahvede çay içerek de yapsa yine böyledir Sigara da -eğer bir başka delille haramlığı ya da mahzuru ispatlanmazsa - bu helâl telezzüz araçlarından biri sayılabilir Kaldı ki tiryakiler için sigara ekmekten ve sudan daha öncelikli bir ihtiyaç halini alabilir Yine bu durumda abesle iştigal olmaktan da çıkar
Sigaranın bid'at olduğunu söylemek ise hiç mümkün değildir Çünkü terim olarak "Bid'at"; sünnet karşıtı olarak, din koyucunun açıkça ya da dolayısı ile, sözlü ya da fiili izni olmaksızın sahabeden sonra dinde görülerek ortaya çıkan eksiltme ya da fazlalaştırmalardır (SBA Risale I/50 "Bid'at" md) Sigaranın hiç kimse tarafından dinden bir hareket olarak uygulanmadığı açıktırGayrı müslimlere benzeme konusunda yasak olan, onlara has şeylerde onlara benzemeye çalışmaktır Mübah olan şeyleri tenavülde benzeme sözkonusu değildir Sigaranın insanlar için zararlı olması iddiasi eğer ispatlanırsa - ki bugün ispatlandığı söyleniyor bunu ciddiye almamak mümkün değildir Ancak zararlar arasında da bir meratib (hiyerarşi) vardır ve haram olan zararlıların yanında mekruh olan zararlılar da bulunmaktadır Helalın ve haramın belli olduğunu, aralarında ise şüpheli şeyler bulunduğunu söyleyen hadis zaten haramların belli olduğunu söylemekle sigarayı haramlar cümlesinden bizzat çıkarmıştır Çünkü naslarla belirlenen haramlar arasında sigara bulunmamaktadır Islam Halifesinin yasaklamış olduğu birşey, eğer naslarla sabit bir husus değilse tabii olarak "raiyyenin maslahatına menuftur" ve bu yüzden de sırf kendi zamanını ilgilendirir Bir başkası bir başka hüküm israr edebilir Bu defa da ona uymak zorunlu olur Sigara Allah'a zikri ve kulluğu bazı konularda zorlaştırsa dahi insanların mükellef oldukları ibadetler öncelikle farzlar ve vaciplerdir Pekçok sigara içen kimseler ibadetlerirnde tamıtamına yapmaktadırlar Binaenaleyh, bu da bir haram sebebi olamaz
4MEKRUH OLDUĞUNU SÖYLEYENLERİN DELİLLERİ
Haram ve mübah diyenlerin yanında sigaranın mekruh olduğunu söyleyen alimler de vardır Onlar da şu delillere tutunurlar :
1 Sigaranın kokusu kerihdir binaenaleyh, pırasa, soğan ve sarımsağa kıyasla mekruh olması gerekir
2 Kesin haram olduğunu bildiren deliller bulunmamaktadır Binaenaleyh, sigaranın hükmü şüpheli bir konudur, şüpheli olan şeyleri yapmak ise en azından mekruha götürür Öyleyse sigaranın da mekruh olması gerekir
5 GÖRÜŞLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE SONUÇ
a Genel Değerlendirme
Vakıaların hükmünü belirlemede ehli sünnet çizgisindeki mezheplerin ittifakla kabul ettikleri deliller kitap, sünnet, icma ve kıyastır "Masalih-i mürsele" ve "Istihsan" ise tartışmalı olmakla beraber yine bu mezheplerin öyle ya da böyle başvurdukları delillerdendir Akıl ise olayların hükmünü belirlemede tek başına bir delil değildir Ehl-i Sünnet çizgisinin görüşü budur Aklın şer'i bir delil olması sadece Mutezile ve şia görüşüdür Buna göre :
Hicri 11 Asrın başlarında ortaya çıkan sigara hakkında kitap; sünnet ve icma delilinin bulunmaması tabiidir Diğer bir ifade ile, filan ayetin veya hadisin herhangi bir dalalet yoluyla delâletine, ya da müctehidlerin icmaına binaen sigara haram veya mübahtır, denemez
Kıyasa gelince, şüphesiz bu, üç asıl delilden sonra ahkâm belirlemede en önemli delildir ve şartlarına uygun kıyasın işletilmesi de bir ictihattır, dolayısı ile kıyas yapmak ehlinin, yani müctehidlerin işidir Hükmü nasların delâletlerinin delaleti ile anlaşılacak kadar açık olan konular ise bundan müstesnadır Bu durumda sigaranın kıyas edilebileceği - edildiği - en yakın asıl pırasa, sogan ve sarımsaktır Yukarıda da kaydettiğimiz gibi, Hz Peygamber (sas) bu bitkilerden yiyenlerin, ağız kokularıyla meleklere ve insanlara eziyet edecekleri için mescide gelmemelerini emretmiş, hatta bu durumda gelenler olmuşsa onlan mescitten çıkartarak Bakî Mezarlığı istikametine göndermiştir Çoğu insanlarca sigaranın ihdas edeceği ağız kokusu da bundan daha az rahatsız edici değildir Öyleyse sigara da aynı hükmü almalıdır Ama bu hüküm nedir ? Sogan-sarımsak konusunda (asıl) baktığımızda onların yenmelerinin yasak edilmediğini, hatta bir hadisle teşvik edildiğini, dolayısı ile mekruh dahi görülmediğini müşahede ederiz Yasak edilenin onları yiyenin henüz ağız kokusu çıkmamışken camiye gelmeleridir ve bu hükmün (haram ya da mekruh) illeti de eza vermek"tir Imdi sigarayı buna uygularsak; önce sözkonusu illetin onda da aynı ölçüde bulunup bulunmadığı tartışma konusu olabilir Çünkü sigara içen herkesin nefesi rahatsız edici ölçüde kokmamaktadır, bu açıdan kıyasın "aslı" ile "fer'i" arasında küçük de olsa bir fark vardır Ikinci olarak "illetin bulunmayacağı yerde hülanün de bulunmayacağı" esasına göre, ister sogan-sarmısak'ta, ister sigarada herhangi bir yolla ağız kokusunun izalesi mümkün olursa bu, hükmün de kalkmasını gerektirir Kaldı ki, "asıl" daki hüküm, soğan-sarımsak yemenin haramlığı ya da mekruhluğu değildir Binaenaleyh, sigaranın onlara kıyaslanmasının uygun olması halinde bile bu, tek başına sigaranın içiminin haram ya da mekruh olmasını gerektirmez Ne var ki, sigara içenin ağız kokusu, diğerleri kadar çabuk çıkmayacağı dolayısı ile mescidlere sürekli gidemecegi ve seairden olan bir sünnetin -cemaate gitmek gibi- sürekli terki de mekruh ya da haram olacağı için, (Bk Zeydan, el-Vecîz 36) bu sebeple sigara içmek de aynı hükmü alır Ancak bu esasa göre de yine kokusunun izale yöntemi bulunursa hüküm de ortadan kalkar
Sonuç olarak sigaraya hüküm vermede en güçlü delil görülebilecek kıyas da nihâi hükmü belirlemede yeterli olmamaktadır
Geriye ihtilâflı deliller kalırki, bunlar da Hanefilerin "istihsan"ı ile Malikilerin "istislahı" (masalih-i mürsele)'dir Sigara için istihsanın işletilebilecek yönleri zaruret, umumi helva ya da kıyas-i hafidir Sigara içmekte bir zaruret olmadığı herkesin kabulüdür Umumi helvanın olup olmadığı tartışılabilir Çünkü sigaranın bir "fısk" sayılması halinde günümüzde o ölçüdeki fısklardan sakınan dini bütün insanlar çok yüksek oranda sigara da içmemektedirler Bu kesimde içenler azınlıktadır Bunun dışındaki müslümanlar ise fısk olduğu sabit olan benzeri konularda dahi tesahül göstermektediler Binaenaleyh; onların sigara içmeleri de umumi helvadan değil, tesahül ve laubalilikten kaynaklanıyor denebilir Böylece zaruret ve umumi helva tarzındaki bir istihsanla da sigaranın hükmüne ulaşmak mümkün görülmemektedir
Kıyas-ı Hafi tarzındaki bir istihsan istislahla aynı şey olur ki bu da sigaranın zararının kesinkeş sabit olmasına bina edilebilir ve açık naslarla haram kılınan nesnelerdeki ortak özellik, insan için hayati zarar taşımalarıdır Aynı şey sigarada da mevcuttur, ya da böyle bir "asıl" bulunamazsa dahi sigaradaki mefsedet yönü daha ağırlıklıdır Binaenaleyh mahzurludur ve ‚memnu' olması gerekir denebilir Ancak yukarıda da değindiğimiz gibi bu delillerde de ittifak yoktur ve bu yolla sigara kesin haramdır hükmünü vermek zordur
b Sonuç
Buraya kadar serdettiğimiz delillere ve tartışmalarına bakarak diyebiliriz ki
1 Sigaranın mahzurlu olduğuna işaret eden deliller, mübah sayılması gerektiği istinbat edilen delillerden hem çok daha fazla, hem de delalet yönleri daha açıktır Mübahlığı istinbat edilen deliller çok umumi delillerdir ve pek çok yönden tahsis edilmişlerdir Binaenaleyh, sigaranın mahzuruna işaret eden delillerle ayrıca tahsis edilebilirler Buna göre sigaranın mutlak mübah olduğunu söyleme imkanı kalmaz Zaten mübah olduğunu söyleyenlerde, ondaki zararın mevhum olduğunu, muhakkak olmadığını, muhakkak olması yani zararının ispat edilmesi halinde haram olacağını, çünkü "zararlılarda asıl olanının" haram olmak olduğunu söylerler Mesela Ibn Abidin bunlardan birisidir
Her hangi birşeyi "mübah kılan bir delille haram kılan bir delil çatışırsa haram kılan diğerine tercih edilir" ve "haram ile helal çatışırsa haram galip gelir" gibi fıkıh kaideleri de sigaranın yerinin mübah yönünde olmadığına işaret eder Böylece sigaranın şer'an mahzurlu olduğu ortaya çıkmış olur Ancak bu mahzurun hiyerarşideki yeri neresidir Işte bunu tayin etmek zor gözükmektedir
2 Bazılarına göre zarar "kerahati", bazılarına göre de haramlığı gerektirir Ama herhalde bunu da tafsil etmek ve kerahat ve haramlığını zararına göre tesbit etmek gerekir Konuyla ilgili olarak Mustafa Zerkâ'nin ölçüsü şudur: "Zararı kesine yakın (zanni galip) olan haram, zararı şüpheli ve hafif olan ise mekruhtur" (Mahmud Nazım, age I/369) Ancak sigara hakkında, makbul delâlet yollarından biriyle onun haram olduğunu gösteren bir nassın bulunmadığını da hesaba katarsak onun için haramdır dememiz de tehlikeli olabilir
3 Netice itibariyle en az yanılma ihtimalı olan hüküm olarak sigaraya "mekruh" denmesi gereği ortaya çıkıyor Ama bu durumda da tenzihen bir mekruh olabileceği gibi tahrimen bir mekruh da olabilir Doğrusu; insanın sağlığına pek çok yönden zararı, tiksindirici kokusu, (habisligi) israf oluşu vb yönleri hesaba katıldığında iki mekruh arasındaki yerinin "tahrimen mekruh" olana daha yakın olduğunu söylemek bize daha isabetli gelmektedir Konu hakkında yazılan risalelerin en derli-toplu olanın yazari Imam Lüknevi'de sigaranın mekruh olduğu sonucuna vardıktan sonra bu kerahatin tahrimen mi yoksa tenzihenmi olduğu konusunda mütereddid olduğunu anlatır (Lüknevi, nge 22)
4 Bunlara bağlı olarak sigara ile ilgili başka hükümler de sözkonusu olur şöyle ki :
a Sigaranın mübah olduğunu söyleyenlere göre tütün ziraati ve sigara alım satımı yapmak da mübah ve helal olmuş olur Tabiatiyle sigaranın mekruh ya da haram olduğu söylendiğinde de, ziraati ile ticareti de aynı hükmü olacaktır Ne var ki tütünün bitkisinden yaş ya da kuru olarak tıp, kozmetik ve hayvan yemi gibi başka maksatlarla da yararlanılıyorsa o takdirde onun ziraatinin mahzurlu olmadığı anlaşılır Fakat her halükarda tütün ziraati ve sigara alım satımı yapmaktaki mahzur içilmesinden daha azdır Çünkü sigaranın maddesi bizzat (li-aynıhi) pis değildir
b Oruçlu olarak sigara içmek ittifakla orucu bozar ve keffareti gerektirir Çünkü cefine duman kaçmakla, dumanı bizzat yudumlamak ayrı ayrı şeylerdir
c Sigaranın mübah olduğunu söyleyenler, kadının sigara içmesi halinde, kocanın vereceği nafakaya onun sigara harcamalarını de eklemesi gerektiğini kabul etmek zorundadırlar Mekruh ve haram olduğunu söyleyenlere göre ise böyle bir zorunluluk yoktur
d Sigaranın hükmü ne olursa olsun kocanın bundan rahatsız olması durumunda karısını sigara içmekten men etme hakkı vardır Bu bir insanlık hakkı olduğundan ötürü kadının da aynı hakkı bulunmalıdır
e Sigara içmenin haram ya da mekruh olduğu kabul edilmesi halinde bu küçük ya da büyük bir günah olacak ve ısrarı ile daha da büyüyecektir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
SIGARA İÇMEK HARAM MIDIR? Sıgaraya Haram Diyen Alimler olduğu gibi mekruh diyenler hatta helal diyen Alimler vardır
a Deliller
Şunu hemen belirtelim ki, sigara hakkında yazan ve konuşanların çoğu sigaranın haram olduğu görüşüne varmışlardır ve sigaranın "mutlak haram" olduğunu söyleyenlerin tutundukları deliller, onun mutlak mubah olduğunu iddia edenlerin delillerinden hem daha çok hem de daha tutarlıdır Ileride bunların tartışmasına girecek olmakla beraber bundan hemen şöyle bir sonuç çıkarmamız da mümkündür: Sigaranın hükmü "mutlak haram"la "mutlak mübah"ın orta noktasından "mutlak haram"a daha yakındır Buna da "tahrimen mekruh" denebilir
Mutlak haram olduğunu söyleyenler şu delilleri ileri sürüyorlar (Sigaraya haram diyenler arasında şunları sayabiliriz: Surunbilali, Mesîri, ed-Dürrü'l-müntekâ sahibi; Salim es-Senhûrî, Ibrahim el-Lekkânî, Muhammed b Abdülkerim, Halid b Ahmed, Ibn Hamdûn; Necmeddin el-Gazî, Kalyûbî, Ibn Allân; Ahmed el-Behûtî (el-Mevsû'âtü'l fıkhıye, Kuveyt X/101 -102))
1 Hadis-i şerife soğan ve sarmısak için: "şu iki bitkiden yiyenler mescidimize yaklaşmasın, çünkü insanların rahatsız oldukları şeylerden melekler de rahatsız olurlar" buyurulmuştur (Bu ve benzeri hadisler için bk Müslim, mesâcid 68-78)
Sigaranın kokusu soğan ve sarmısaktan daha az rahatsız edici değildir ve üstelik sürekli ve kalıcıdır Insanlarla devamlı beraber olmak zorunda olan melekler de vardır Sigara içen insan kısa zamanda ağız kokusunu gideremez Ağzı kokarken de camiye gelmesi yasaklanmıştır Bu da onun sürekli camiye gelmemesini gerektirir Böyle sonuçlara sebep olan birşeyin haram olmaması düşünülemez
2 Buna bağlı olarak her türlü canlıya ve öncelikle de insana eziyet vermek haramdır Ayet-i Kerime'de : "Mü'min erkekler ve Mü'min kadınlara haketmedikleri bir şeyle eziyet edenler şüphesiz açık bir buhtan ve günah yüklenmişlerdir" (K Ahzâb (33) 58 ) buyurulmuştur "Her eziyet veren ateştedir" denmiştir Sigara içenler içmeyenler için küçümsenmeyecek bir eziyettir Özellikle de sigara içen bir es, içmeyen hayat arkadaşı için bitmez tüKerimez bir eziyettir
3 Eza veren şey aynı zaman da pisliktir Pis olan bir şeyin hakkı ise haram kılınmaktır Ayette "habis (murdar) şeylerin haram kılındığı bildirilmiştir (K A'râf (7) l57 ) Hz Peygamber de soğan ve sarmısağa kokularının ağır olmasından ötürü "şu iki habis bitki" diye tabir etmiştir (Bk Müslim, Mesacıd 76) Rahatsız edici koku sigarada da fazlasıyla vardırztn Öyleyse o da "habis"tir Habis olan şeyleri ise Allah haram kılmıştır
4 Sigaranın teneffüs edilen kısmı dumandır, yani ateştir Oysa bunların yenilmesi ve içilmesi haramdır Ayette haksız yere yetim malı yiyenlerin karınlarıyle ateş yiyecekleri söylenirken, (K Nisa (4) 10 ) ateşin bir ceza aracı olduğu anlatılıyor Bu ise helâl bir nimet olamaz Keza "Artık semanın açıkça bir duman getireceği günü gözle" (K Duhân (44) l0) denirken dumanın (duhân) yine bir ceza ve tenkit aracı olduğu anlatılır Suçlulara ceza aracı olarak yaratılan şeyler insanlar için nimet olamazlar Hz Peygamber'de sıcak yemekten hoşlanmazlar ve "Allah bize ateş yedirmemiştir" derlerdi (Benzer hadis için bk el-Hindî, Kenz VN/109)
5 Sigara hiçbir faydası bulunmayan safi bir israftır Allah'ın insanların kıyamını (yaşayabilmelerini) sağlaması için bahsettiği "mal'ın (K Nisâ (4) 5) ziyanıdır Bazan çoluk çocuğunun nafakasını kısmaktır Oysa pekçok ayet ve hadislerle hem israf hem de malı ziyan etmek yasaklanmıştır (Bk K En'âm (6) l41; A'râf (7) 31; Hadis için bk Buhari, zekât 18; Müslim, Akdiye 14) yani haram kılınmıştır Dolayısı ile bu durumda olan sigaranın da haram olması iktiza eder
6 Sigara abesle iştigaldir Allah ise insanları boş yere (abesle iştigal için) yaratmadığını bildirmiştir (K el-Mü'minûn (23) 115)
7 Sigara "bid'at" tır Çünkü bid'atın bir göstergesi de, yapıldığında ona karşılık bir sünnetin kaybolmasıdır Sigara için insanlarda önemli bir sünnet olan ağız temizliği kaybolmaktadır "Her bid'at ise dalalettir Her delalet de cehennemdedir" (Müslim, Cum'a 43; Ebu Davud, Sünnet 5) Cehenneme müncer olan bir şeyin haram olması gerekir
8 Sigara Islam alemine Hiristiyan ve Yahudilerden geçmiştir ve onların bir uygulamasıdır Oysa müslümanlar başkalarına benzemekten menedilmişlerdir Binaenaleyh, sigara bu açıdan da menedilmiş yani haram kılınmış olur
9 Hepsinden önemlisi, sigara insan için zararlı bir şeydir "Bütün zararlılar ise haramdır" Gerçekten de bu gün artık sigaranın kimseye yarar sağlamadığı, aksine pek çok zararlarının olduğu tıp uzmanlarınca ortaya konmuştur (Sigaranın zararları konusunda ISAV'da tertib edilen (2610199l ) sempozyuma sunulan tebliğlere ek olarak ayrıca bk en-Nesîmî, age I/343 vd) Zararlılarda aslolan hükmün "haram" olacağında ise Islâm alimleri arasında adeta ittifak vardır Çünkü "zarar ve zarara mukabıl zarar yoktur (Mecelle md l9 )Allah "Kendi kendinizi öldürmeyin" (K Nisâ (4) 29 ) "Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın" (KBakara (2) 195 ) buyurmuştur
10 Sigara bütün bütün sarhoş etmese dahi bir nevi gevşeme ve uyuşturma tesiri yapmaktadır Bütün sarhoş ediciler haram olduğu gibi, uyuşturucu ve fütur verici şeyler de haramdır Ne var ki, sigara içene, sarhoş edicilere verilen ceza verilemez
11 Hadis-i şerifte "Helâlın da haramın da belli olduğu, aralarında şüpheli şeyler bulunduğu, onlardan sakınanın dinini ve ırzını koruduğu, onlara düşenin ise harama düşecegi" bildirilmiştir (Buharî, Iman 39; Müslim, müsâkât 107) Sigara ise en azından böyle bir durumdadır ve netice itibariyle harama götürür
12 Sigara konusunda Islâm Halifesinin yasaklaması mevcuttur şeriate muhalif olmayan konularda veliyyu'1-emrin isdar edeceği buyruklara şer'an uyma zorunluluğu vardır, aksine hareket ise naslarla haram kılınmıştır Binaenaleyh, sigaranın da haram olması gerekir
13 Sigara insanı, Allah'ı zikretmekten ve O'na karşı kulluk görevlerini ifa etmekten alıkoyar Sigara tiryakisi oruca çok zor tahammül eder Bu yüzden pek çok kişi oruç tutmaz Itikata hiç cesaret edemez Allah'ın zikrinden alıkoyan birşey ise batıldır, haramdır
b Itirazlar
Mutlak haramdır diyenlerin delillerine de -her ne kadar diğerlerinden çok güçlü olsalar dahi- pek çok yönden itiraz edilebilir Mesela :
Sigaranın soğan-sarmısağa kıyas yoluyla haram görülmesi biraz önce açıkladığımız sebeplerden ötürü mümkün değildir
Sigaranın her halükarda başkasına eziyet olacağı söylenemez Bu illetten hareket edilirse başkaları ile hiç irtibatı olmayanlar, mescidlere belli bir özürden ötürü girmeyenler ve özellikle de kadınlar için bir hükmün geçerli olmayacağı sonucu ortaya çıkar ki, böyle muttarit olmayan bir hükme itibar edilmez Sigaranın maddesinin pis olduğunu kimse söylememiştir Yani üzerinde sigara taşıyan birisi, necaset taşıyor değildir dolayısı ile bu durum onun temizlik isteyen ibadetlerine, meselâ namazına engel teşkil etmez Gerçi işaret edilen ayette Allah'ın (c:c) "habis" haramdır, ama soğan ve sarımsağın "habis" olan yönleri maddeleri değil, kokularıdır Nitekim onlar için Hz Peygamber'den "habis" nitelenmesini duyan sahabe "Haram kılındı! Haram kılındı" diye ilan edince Hz Peygamber: "Ey cemaat ! Allah'ın bana helâl kıldığı bir şeyi haram etmek benim elimde değildir Şu var ki, ben bu bitkinin kokusundan hoşlanmıyorum" (Bk Müslim, mesâcid 76 (Davudoğlu NI/445)) buyurmuştu Sigaranın onlara benzediği yönü kokusudur Binaenaleyh "habis" olan yönü de kokusu olmuş olur Bu da aslını isti'mal etmenin haramlığını gerektirmez Duman ve ateşle ilgili ayet ve hadisler ise fıkıh usulü ilmi ile bilinen hiçbir delalet yolu ile sigaranın haramlığına delalet etmezler Öyle olsaydı bu konuda alimler arasında zaten ihtilaf olmazdı Sigaranın mutlak bir israf olduğu da tartışılabilir Zira hayatı ihtiyaç bulunmamakla beraber helal gıdalardan pekçok çesidi ile telezzüz haram görülmemiştir Meselâ normal gıdasını alan bir insanın yanında sürekli ananas gibi birşey bulundurup ondan zaman zaman alması haramdır denemez Sigara çoluk-çocuğun nafakasını keserek içilirse bu durumda da haram olan sigara değil, onların nafakalarını kısmak olur Bunu kahvede çay içerek de yapsa yine böyledir Sigara da -eğer bir başka delille haramlığı ya da mahzuru ispatlanmazsa - bu helâl telezzüz araçlarından biri sayılabilir Kaldı ki tiryakiler için sigara ekmekten ve sudan daha öncelikli bir ihtiyaç halini alabilir Yine bu durumda abesle iştigal olmaktan da çıkar
Sigaranın bid'at olduğunu söylemek ise hiç mümkün değildir Çünkü terim olarak "Bid'at"; sünnet karşıtı olarak, din koyucunun açıkça ya da dolayısı ile, sözlü ya da fiili izni olmaksızın sahabeden sonra dinde görülerek ortaya çıkan eksiltme ya da fazlalaştırmalardır (SBA Risale I/50 "Bid'at" md) Sigaranın hiç kimse tarafından dinden bir hareket olarak uygulanmadığı açıktırGayrı müslimlere benzeme konusunda yasak olan, onlara has şeylerde onlara benzemeye çalışmaktır Mübah olan şeyleri tenavülde benzeme sözkonusu değildir Sigaranın insanlar için zararlı olması iddiasi eğer ispatlanırsa - ki bugün ispatlandığı söyleniyor bunu ciddiye almamak mümkün değildir Ancak zararlar arasında da bir meratib (hiyerarşi) vardır ve haram olan zararlıların yanında mekruh olan zararlılar da bulunmaktadır Helalın ve haramın belli olduğunu, aralarında ise şüpheli şeyler bulunduğunu söyleyen hadis zaten haramların belli olduğunu söylemekle sigarayı haramlar cümlesinden bizzat çıkarmıştır Çünkü naslarla belirlenen haramlar arasında sigara bulunmamaktadır Islam Halifesinin yasaklamış olduğu birşey, eğer naslarla sabit bir husus değilse tabii olarak "raiyyenin maslahatına menuftur" ve bu yüzden de sırf kendi zamanını ilgilendirir Bir başkası bir başka hüküm israr edebilir Bu defa da ona uymak zorunlu olur Sigara Allah'a zikri ve kulluğu bazı konularda zorlaştırsa dahi insanların mükellef oldukları ibadetler öncelikle farzlar ve vaciplerdir Pekçok sigara içen kimseler ibadetlerirnde tamıtamına yapmaktadırlar Binaenaleyh, bu da bir haram sebebi olamaz
4MEKRUH OLDUĞUNU SÖYLEYENLERİN DELİLLERİ
Haram ve mübah diyenlerin yanında sigaranın mekruh olduğunu söyleyen alimler de vardır Onlar da şu delillere tutunurlar :
1 Sigaranın kokusu kerihdir binaenaleyh, pırasa, soğan ve sarımsağa kıyasla mekruh olması gerekir
2 Kesin haram olduğunu bildiren deliller bulunmamaktadır Binaenaleyh, sigaranın hükmü şüpheli bir konudur, şüpheli olan şeyleri yapmak ise en azından mekruha götürür Öyleyse sigaranın da mekruh olması gerekir
5 GÖRÜŞLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE SONUÇ
a Genel Değerlendirme
Vakıaların hükmünü belirlemede ehli sünnet çizgisindeki mezheplerin ittifakla kabul ettikleri deliller kitap, sünnet, icma ve kıyastır "Masalih-i mürsele" ve "Istihsan" ise tartışmalı olmakla beraber yine bu mezheplerin öyle ya da böyle başvurdukları delillerdendir Akıl ise olayların hükmünü belirlemede tek başına bir delil değildir Ehl-i Sünnet çizgisinin görüşü budur Aklın şer'i bir delil olması sadece Mutezile ve şia görüşüdür Buna göre :
Hicri 11 Asrın başlarında ortaya çıkan sigara hakkında kitap; sünnet ve icma delilinin bulunmaması tabiidir Diğer bir ifade ile, filan ayetin veya hadisin herhangi bir dalalet yoluyla delâletine, ya da müctehidlerin icmaına binaen sigara haram veya mübahtır, denemez
Kıyasa gelince, şüphesiz bu, üç asıl delilden sonra ahkâm belirlemede en önemli delildir ve şartlarına uygun kıyasın işletilmesi de bir ictihattır, dolayısı ile kıyas yapmak ehlinin, yani müctehidlerin işidir Hükmü nasların delâletlerinin delaleti ile anlaşılacak kadar açık olan konular ise bundan müstesnadır Bu durumda sigaranın kıyas edilebileceği - edildiği - en yakın asıl pırasa, sogan ve sarımsaktır Yukarıda da kaydettiğimiz gibi, Hz Peygamber (sas) bu bitkilerden yiyenlerin, ağız kokularıyla meleklere ve insanlara eziyet edecekleri için mescide gelmemelerini emretmiş, hatta bu durumda gelenler olmuşsa onlan mescitten çıkartarak Bakî Mezarlığı istikametine göndermiştir Çoğu insanlarca sigaranın ihdas edeceği ağız kokusu da bundan daha az rahatsız edici değildir Öyleyse sigara da aynı hükmü almalıdır Ama bu hüküm nedir ? Sogan-sarımsak konusunda (asıl) baktığımızda onların yenmelerinin yasak edilmediğini, hatta bir hadisle teşvik edildiğini, dolayısı ile mekruh dahi görülmediğini müşahede ederiz Yasak edilenin onları yiyenin henüz ağız kokusu çıkmamışken camiye gelmeleridir ve bu hükmün (haram ya da mekruh) illeti de eza vermek"tir Imdi sigarayı buna uygularsak; önce sözkonusu illetin onda da aynı ölçüde bulunup bulunmadığı tartışma konusu olabilir Çünkü sigara içen herkesin nefesi rahatsız edici ölçüde kokmamaktadır, bu açıdan kıyasın "aslı" ile "fer'i" arasında küçük de olsa bir fark vardır Ikinci olarak "illetin bulunmayacağı yerde hülanün de bulunmayacağı" esasına göre, ister sogan-sarmısak'ta, ister sigarada herhangi bir yolla ağız kokusunun izalesi mümkün olursa bu, hükmün de kalkmasını gerektirir Kaldı ki, "asıl" daki hüküm, soğan-sarımsak yemenin haramlığı ya da mekruhluğu değildir Binaenaleyh, sigaranın onlara kıyaslanmasının uygun olması halinde bile bu, tek başına sigaranın içiminin haram ya da mekruh olmasını gerektirmez Ne var ki, sigara içenin ağız kokusu, diğerleri kadar çabuk çıkmayacağı dolayısı ile mescidlere sürekli gidemecegi ve seairden olan bir sünnetin -cemaate gitmek gibi- sürekli terki de mekruh ya da haram olacağı için, (Bk Zeydan, el-Vecîz 36) bu sebeple sigara içmek de aynı hükmü alır Ancak bu esasa göre de yine kokusunun izale yöntemi bulunursa hüküm de ortadan kalkar
Sonuç olarak sigaraya hüküm vermede en güçlü delil görülebilecek kıyas da nihâi hükmü belirlemede yeterli olmamaktadır
Geriye ihtilâflı deliller kalırki, bunlar da Hanefilerin "istihsan"ı ile Malikilerin "istislahı" (masalih-i mürsele)'dir Sigara için istihsanın işletilebilecek yönleri zaruret, umumi helva ya da kıyas-i hafidir Sigara içmekte bir zaruret olmadığı herkesin kabulüdür Umumi helvanın olup olmadığı tartışılabilir Çünkü sigaranın bir "fısk" sayılması halinde günümüzde o ölçüdeki fısklardan sakınan dini bütün insanlar çok yüksek oranda sigara da içmemektedirler Bu kesimde içenler azınlıktadır Bunun dışındaki müslümanlar ise fısk olduğu sabit olan benzeri konularda dahi tesahül göstermektediler Binaenaleyh; onların sigara içmeleri de umumi helvadan değil, tesahül ve laubalilikten kaynaklanıyor denebilir Böylece zaruret ve umumi helva tarzındaki bir istihsanla da sigaranın hükmüne ulaşmak mümkün görülmemektedir
Kıyas-ı Hafi tarzındaki bir istihsan istislahla aynı şey olur ki bu da sigaranın zararının kesinkeş sabit olmasına bina edilebilir ve açık naslarla haram kılınan nesnelerdeki ortak özellik, insan için hayati zarar taşımalarıdır Aynı şey sigarada da mevcuttur, ya da böyle bir "asıl" bulunamazsa dahi sigaradaki mefsedet yönü daha ağırlıklıdır Binaenaleyh mahzurludur ve ‚memnu' olması gerekir denebilir Ancak yukarıda da değindiğimiz gibi bu delillerde de ittifak yoktur ve bu yolla sigara kesin haramdır hükmünü vermek zordur
b Sonuç
Buraya kadar serdettiğimiz delillere ve tartışmalarına bakarak diyebiliriz ki
1 Sigaranın mahzurlu olduğuna işaret eden deliller, mübah sayılması gerektiği istinbat edilen delillerden hem çok daha fazla, hem de delalet yönleri daha açıktır Mübahlığı istinbat edilen deliller çok umumi delillerdir ve pek çok yönden tahsis edilmişlerdir Binaenaleyh, sigaranın mahzuruna işaret eden delillerle ayrıca tahsis edilebilirler Buna göre sigaranın mutlak mübah olduğunu söyleme imkanı kalmaz Zaten mübah olduğunu söyleyenlerde, ondaki zararın mevhum olduğunu, muhakkak olmadığını, muhakkak olması yani zararının ispat edilmesi halinde haram olacağını, çünkü "zararlılarda asıl olanının" haram olmak olduğunu söylerler Mesela Ibn Abidin bunlardan birisidir
Her hangi birşeyi "mübah kılan bir delille haram kılan bir delil çatışırsa haram kılan diğerine tercih edilir" ve "haram ile helal çatışırsa haram galip gelir" gibi fıkıh kaideleri de sigaranın yerinin mübah yönünde olmadığına işaret eder Böylece sigaranın şer'an mahzurlu olduğu ortaya çıkmış olur Ancak bu mahzurun hiyerarşideki yeri neresidir Işte bunu tayin etmek zor gözükmektedir
2 Bazılarına göre zarar "kerahati", bazılarına göre de haramlığı gerektirir Ama herhalde bunu da tafsil etmek ve kerahat ve haramlığını zararına göre tesbit etmek gerekir Konuyla ilgili olarak Mustafa Zerkâ'nin ölçüsü şudur: "Zararı kesine yakın (zanni galip) olan haram, zararı şüpheli ve hafif olan ise mekruhtur" (Mahmud Nazım, age I/369) Ancak sigara hakkında, makbul delâlet yollarından biriyle onun haram olduğunu gösteren bir nassın bulunmadığını da hesaba katarsak onun için haramdır dememiz de tehlikeli olabilir
3 Netice itibariyle en az yanılma ihtimalı olan hüküm olarak sigaraya "mekruh" denmesi gereği ortaya çıkıyor Ama bu durumda da tenzihen bir mekruh olabileceği gibi tahrimen bir mekruh da olabilir Doğrusu; insanın sağlığına pek çok yönden zararı, tiksindirici kokusu, (habisligi) israf oluşu vb yönleri hesaba katıldığında iki mekruh arasındaki yerinin "tahrimen mekruh" olana daha yakın olduğunu söylemek bize daha isabetli gelmektedir Konu hakkında yazılan risalelerin en derli-toplu olanın yazari Imam Lüknevi'de sigaranın mekruh olduğu sonucuna vardıktan sonra bu kerahatin tahrimen mi yoksa tenzihenmi olduğu konusunda mütereddid olduğunu anlatır (Lüknevi, nge 22)
4 Bunlara bağlı olarak sigara ile ilgili başka hükümler de sözkonusu olur şöyle ki :
a Sigaranın mübah olduğunu söyleyenlere göre tütün ziraati ve sigara alım satımı yapmak da mübah ve helal olmuş olur Tabiatiyle sigaranın mekruh ya da haram olduğu söylendiğinde de, ziraati ile ticareti de aynı hükmü olacaktır Ne var ki tütünün bitkisinden yaş ya da kuru olarak tıp, kozmetik ve hayvan yemi gibi başka maksatlarla da yararlanılıyorsa o takdirde onun ziraatinin mahzurlu olmadığı anlaşılır Fakat her halükarda tütün ziraati ve sigara alım satımı yapmaktaki mahzur içilmesinden daha azdır Çünkü sigaranın maddesi bizzat (li-aynıhi) pis değildir
b Oruçlu olarak sigara içmek ittifakla orucu bozar ve keffareti gerektirir Çünkü cefine duman kaçmakla, dumanı bizzat yudumlamak ayrı ayrı şeylerdir
c Sigaranın mübah olduğunu söyleyenler, kadının sigara içmesi halinde, kocanın vereceği nafakaya onun sigara harcamalarını de eklemesi gerektiğini kabul etmek zorundadırlar Mekruh ve haram olduğunu söyleyenlere göre ise böyle bir zorunluluk yoktur
d Sigaranın hükmü ne olursa olsun kocanın bundan rahatsız olması durumunda karısını sigara içmekten men etme hakkı vardır Bu bir insanlık hakkı olduğundan ötürü kadının da aynı hakkı bulunmalıdır
e Sigara içmenin haram ya da mekruh olduğu kabul edilmesi halinde bu küçük ya da büyük bir günah olacak ve ısrarı ile daha da büyüyecektir
 
Üst Alt