Selam dedeee

MURATS44

Özel Üye
Her iş dönüşü görürdüm onu.

Selam sokak, selam apartmanı üçüncü katında oturur, elinde bastonu balkondan, yoldan gelip geçenlere bir şeyler mırıldanırdı. Başlangıçta ne dediğini pek anlamazdım, meğer “selam verin evladım, selam verin de öyle geçin” diyormuş. Bundan dolayı adı selam dede kalmış.

Akşam vakti üçüncü katta balkondaki bir ihtiyarla muhatap olmak istemediğimden ona hiç selam vermedim. Sokaktan geçerken balkona kaçamak bir bakış atar, sonra başımı suçlu bir çocuk gibi öne eğerek usulca geçer giderdim.

İhtiyarı balkonda birkaç gün göremeyince içimi bir merak kapladı. Acaba havaların soğuması onu odaya mı hapsetmişti? Neyse artık onunla muhatap olmayacaktım. Sonra kapı önündeki kadınların dedikoduları kulağıma geldi. İhtiyarı hastaneye kaldırmışlar.

“hangi hastane” dedim.

“üniversite hastanesi” dediler, “durumu ağırmış”

Yarın ilk işim onu ziyaret etmek olacaktı, çünkü üniversite hastanesinde çalıyordum.

O gece sabaha kadar hayal kurdum. Elimde hediye paketleri ihtiyarın odasına selam vererek girecek, onunla muhabbet edecek ve yine hadi sağlıcakla kal diyerek selam ve dua ile yanından ayrılacaktım.

Kartımı okutarak yoğun bakım ünitesine girdiğimde gözlerim hastalar üzerinde dolaştı. İçeride kollarına, ağız ve burunlarına plastik hortumcuklar, tüpler takılı üç hasta ve bir boş yatak vardı. Gözlerimin uzun süre boş yatakta asılı kaldığını gören hasta bakıcı “bu sabah vefat etti, yakınınız mıydı?” dedi. “hayır” dedim elimdeki paketi yatağa bırakarak “mahalleden bir tanıdıktı sadece”

“düne kadar bilinci yerindeydi” dedi “herkese selam verin de geçin evladım, selam verin de geçin deyip bizleri güldürüyordu. Muayeneye gelen doktora; önce selam ver evladım selam ver demişti, bir görmeliydin doktorun suratını, insan bir selam verir değil mi? o ise bunu gurur meselesi yaptı ve dosyaya üstünkörü göz atıp diğer hastaya geçti. Gece tekrar rahatsızlandı. Hemşire, doktor, bakıcı koşarak geldik. Gözlerini açtığında tebessüm etti ve böyle topluluğa selam verilmez mi dedi. Selamını verdi, gözlerini kapadı. Bir daha da açmadı.

Hafta sonu kabristanlığa gittim. İhtiyarın kabrini buldum. Başucunda durdum ve selam verdim. Nemli toprağa bakarak, beni duyduğunu bilerek tekrar tekrar selam verdim. Balkonun altından geçerken ne kadar çok selam vermediysem o kadar selam verdim, sonra da verdiğim selamları kendim alarak, üç gulhü bir Fatiha okuyup kabristanlığı terk ettim.

O gece rüyamda ihtiyarı gördüm. Çocuklar gibi neşeliydi. Allah neşeni artırsın ihtiyar dedim. Sağol evladım dedi. Sebebini sordum, sorma dedi. Sordum artık dedim. Hem anlatıyor hem kasıklarını tutarak gülüyordu; “Mezara defnedildiği gecesinde yanına vazifeli iki melek gelmiş, başlamışlar sorgu suale. Durun demiş meleklere önce bir selam verin. Melekler şaşkın birbirlerine bakmışlar. Ne dedin ihtiyar demişler. Selam verin, önce selam sonra kelam. Önce refik sonra tarik. Bizler münker nekir melekleriyiz, işimiz sorgu sual, başka bir şeyle mükellef değiliz demişler. Ne demek mükellef değilsiniz, ben selamsız sabahsız kimsenin sorusunu cevaplamam, hem bir dakika bakalım siz selamın önemi hikmeti nedir biliyor musunuz? deyip başlamış melekleri sorgu suale; Allahu Teale neden selamı aranızda yayın buyurdu? önce kim kime selam verecek? Kimlere selam verilmez? Kimlerin selamı alınmaz? Hadi bakim dersinize çalışında gelin deyip göndermiş onları, hâlâ da gelecekler diye, yollarını gözlüyormuş ama ne gelen varmış ne de giden.”

Alemsin ihtiyar dedim. Burası yani kabir başlı başına bir alem dedi. Hadi selametle git, ben alemlerde alem buldum deyip selam verip selam almaya koyuldu.
 
Üst Alt