Zamanı Neden Ayarlayamıyoruz?

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
clock.jpg
İşler yetişmiyor! Evraklar masanın üzerinde her geçen gün yığılıyor! Ya da ajandada yazılı olan, yapılması gerekli işlerin tarihi her geçen gün bir ileri sayfaya atılıyor!

Eve, çoluk çocuğa zaman ayıramıyoruz! Daha da önemlisi bir türlü dinlenme fırsatı bulamıyoruz! İnanır mısınız? Ne gazete okumaya vakit var ne de e-postamıza gelen e-maillere göz atmaya. Hah, bir de komşu ziyaretleri var! Onlar hak getire!
Altınızı üstünüzü boş verin hemen karşınızdaki kapının ardında kimin oturduğunu bilemiyorsunuz!
Bir de oturduğunuz bina on katlı ve her katta dört daire varsa; ister istemez aklımızdan şu düşünceler geçiyor. Hem de tüm dünyanın derdine çare olacak müthiş çözüm:
“Yok yok bu böyle olmayacak! Biraz zaman kazanmak lazım!
Dünyadaki tüm düzen yirmi dört saat üzerine kurulmuş. Azizim, bize yirmi beşinci saat lazım!”
Şu yirmi beşinci saati bir bulabilsek her şey çözülecek!
Her gün, fazladan bir saat işlerimizi büyük ölçüde hafifletecek.
“Ah fazladan bir saatim olsa neler yapmazdım neler!” diyor geçen gün bir arkadaşım telefonda.
Merak ettim sordum: “Ne yapardın fazladan bir saatle?”
Cevap güzel; “Bak azizim! Günlük bir saat, haftada yedi saat yapar. Düşün şimdi sen, yedi saate her şeyi sığdırabilirsin!”
Sonra derin bir iç çekiyor:
“Ama yok ki!”
Bense karşımdakini küplere bindirecek kadar yüksek sesle ve uzun süre devam eden bir kahkaha koparıyorum.
Anlamsız anlamsız baktığını sanıyorum telefonun ahizesine. Çünkü bir süre susuyor…
Sonra, “Ne gülüyorsun?” diyor… “Hayatın gerçeği bu aslanım!”
Uzun süre güldükten sonra, karşımdakini daha fazla kızdırmamak için açıklamaya başlıyorum.
“Bak kardeşim! Sen kesinlikle haklısın!” diye devam eden cümleler.
Ve fazladan hesabıma yazılan telefon faturası…
İsterseniz size de açıklayayım:

Günde bir saatle her şey çözülmese bile, pek çok şey yapılabilir. Ama bunun için bir mucize beklemeye gerek yok.
“Düzen böyle kurulmuş. Dünya kendi etrafında yirmi dört saatte dönüyor.” demenin de bir anlamı yok.
Doktor, doçent seviyesinde hatta profesör seviyesinde eğitim görmeye de gerek yok.
İnanır mısınız, uzun uzun açıklamalara, karışık ve anlamsız cümlelere de gerek yok.
Çözüm basit. Tek kelime…
“Plan!” ya da “Program!”, olmadı “Düzen!”, daha da olmadı “İntizam!”
Ya da şöyle mi desek acaba, “İrade!”
Yani, gece sekiz, dokuz saat uyuyan bir arkadaşım yedi saat uyuyacak. İşte sana kazanılmış bir saat.

Her akşam saat yirmi iki ya da yirmi üçte yatmayı alışkanlık haline getirmiş bir arkadaşım için bir saat geç yatmak problem olmasa gerek.

Ama her gün. Ara vermeden. Emin olun vücut alışacaktır. İşte size kazanılmış bir saat!
Televizyon seyrediyoruz. Şöyle desem bazıları için daha doğru. Televizyon başında bağlanıp kalıyoruz. Programları seçsek. Daha seviyeli olanları seyretsek. Ya da ne bileyim. Seyretmeyi planladığımız program biter bitmez televizyonu kapatsak. Bir diğerinin cazibesinin bizi çekmesine müsaade etmesek. İşte size fazladan bir saat daha.
Kendimizi ve işlerimizi hayatın akışına kaptırmak yerine, kısa vadede günlük, haftalık ve aylık planlarımız olsa. Hatta ve hatta uzun vadede yıllık ve beş yıllık planlar yapsak.

Önemli ve acil olanlarla, önemsiz ve ertelenebilirleri yazsak. Yani elimiz kalem tutsa. Hafızamıza güvenmek yerine kâğıda kaleme sarılsak…
Velhasıl planlı yaşasak…
Rüzgârın önündeki kuru yaprak olmak yerine, hayatın karşısında dipdiri ve dimdik dursak.
İnanın pek çok şeye vakit bulabileceğiz. Hatta gezmeye ve eğlenmeye dahi…

Eeee! Benim fazladan bir saatlik telefon faturamı kim ödeyecek?
*
Mahmut Açıl



 
Üst Alt