Beyin

MURATS44

Özel Üye
Beyin Dalgaları
brain.jpg
Huzurlu yaşadığınız ve kendinizi “tam” hissettiğiniz anlarınız olmuştur. Bu anları sözcüklerle anlatmaya çalışayım.
Huzur içindeyim. Hem buradayım hem de değilim, farklı bir boyuttayım. Endişeli, stresli günlük düşünceler uçuşmuyor, hafifim. Aşık gibiyim ama sadece bir insana değil. Öyle yakın ki bana, sanki yanıma uzanmış beni tamamlıyor. Herşeyi olduğu gibi algılıyorum ve mutluyum.
İçinizden, “Eveett, ben de yasadım bu tür anları! Ne kadar huzur vericiydi, kendimi tam hissetmiştim.” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Şimdi burada duralım; çünkü, bilim bizi yakaladi! Nasıl mı? Beyin frekanslarımızı ölçmeyi başararak! Ögrendik ki, o anlar da hep birlikte alfa frekanslarında seyrediyorduk. Adını koymamıştık, frekansları bilmiyorduk ama yaşadığımız güzeldi.

Önce ki yazımda kısaca değindigim gibi, beynimizin ritminin frekansları var. İngiliz fizikçi Richard Caton, 1875 yılında beyinde ki ritmin çıkardığı elektrik akımının varlığını keşfetti. Alman bilim adamı Hans Berger(1873-1941), 1924 yılında kendi yaptığı sıradan bir radyo cihazıyla, -EEG (electroencephalographic)- beynin elektriksel aktivasyonunu kağıda kayıt etmeyi başardı. Berger’ in araştırmalarına göre, beyin dalgaları, kişinin bulunduğu bilinç durumuna göre degişiyordu. EEG tarafından keşfedilen beynin bu farklı dalgaları, 4 ana gruba ayrıldı; Beta, Alpha, Theta, Delta
brain-1024x768.jpg
BETA: 13 ve 30 Hz arasında değişen frekansları var. Beta, beynin uyanış ritmidir. Yani yaşadığımız dünyaya ilişkin aktif düşünme, ilgilenme, konsantre olabilme, günlük problemleri çözebilme ile ilgili bilinç durumudur. Beta dalgaları anlayacağınız gibi biz yetişkinlerde daha çok oluşuyor. Çünkü yetişkinler yaşamı daha bir ayık, dikkatli, konsantre olarak yaşarlar. Ayrıca REM uykuda bu frekansların ortaya çıktığı da tespit edilmiş.
ALPHA: 7.5(8)-12 Hz arasında değişen frekanslardır. Alpha dalgaları rahatlık, farkındalık, çabuk kavrayan bir akıldır. Yani çok kafa yormadan bazen “Evet, biliyorum.” deriz, işte öyle bir anlayış halidir. Albert Einstein, komplex matematik problemleri çözerken alpha frekanslarında gezinirmiş. Apha, daha çok boş bir aklı gösteriyor -”mindless state”- ama kesinlikle pasif değil. Alpha dalgaları, normal seyrettiğinde, elimize aldığımız her işi kolaylıkla bitirir, sakinlik ve huzur hissini yaşarız. Dünyayı olduğu gibi görür ve anlarız. Yapılan deneylerde, gözlerini kapayan deneklerin bu beyin dalgalarını yaydıkları bulunmuş. Aniden gözler açıldığında ya da bir ses duyulduğunda ise (yani mental bir dikkat gerektiğinde) frekanslar yükselmiş.
Alpha dalgaları, gözümüzü kapatıp, derin derin nefes alarak ve meditasyon yaparak yükseltilebilinir. Azaltmak için ise tam tersi, günlük düsüncelere endişelere dalmamız yeter. Alpha bandında bulunan 7.8 Hz frekansi shumann resonans frekansı olarak da bilinir. Bu frekans, dünyanın manyetik alanının, resonans frekansıdır (gerçi şimdiler de bunun yükseldiğinden endişe ediliyor). Belki iyi hissetmemizin nedeni dünyanın kalp atışı ile aynı frekansta olmamızdan gelebilir, kimbilir!
brainwaves.jpg
THETA: Theta frekanslari 4 ile 8 Hz arasında değişiyor. Theta; yaratıcılık, derin meditasyon, bilinç dışı materyal ile ilgilidir. Dış dünyadan uzak, içimizde oluşan sinyallere doğru gittiğimiz bir ritim. Theta öğrenme ve yaratıcılığa bir geçiş, stresin hiç olmadığı, sezgisel olduğumuz bir dalga boyudur. Theta bandına, alacakaranlık hali de (twilight state) deniliyor. Ne derin uyku da ne de uyanık olduğumuz bir boyut. Çok derinden uyanırken hissettiğimiz o “bilinmezlik arası” gibi… Araştırmacılara göre bu boyut öğrenmeye çok açık bir boyut. Ünlu yazar ve araştırmacı Arthur Koestler’ a göre ise derin düşünüş durumu. Theta bandı doğal olarak çoğunlukla 2 ile 5 yaşındaki çocuklarda görülüyor.
Bazı araştırmacılara göre; Sifacılar ve deneyimli meditasyoncular uzun bir dönemden sonra alpha frekanslarını gittikçe düşürüp -yaklaşık 7Hz’e kadar- theta bandına yaklaşırlar.Yine araştırmalara göre; Sanatçılar -özellikle fotoğrafçılar- düşük alpha-yüksek theta frekanslarını daha çok üretiyorlar. Sanatçıların içe dönüşleri, uzayın derinliklerinde yolculuktur. Oradan bir parça alıp bize sunarlar…
DELTA: 0 – 4 Hz frekanslarında yer alıyor. Genellikle uyku da ve nadir olarak görülen derin meditasyon da oluşuyor. Dış dünyadan tamamıyle çıkmış bir huzurdan/bilinmezlikden sözediyoruz. Delta bandında bulunan bazı frekansların büyüme hormonu yaydığı ve bu yüzden derin uykunun dinlenmek için ve kendimizi yeniden canlandırmak icin çok önemli bir dalga boyu olduğu da söyleniliyor. Güzellik uykusu diye bir tanım boşuna denmemiş. Delta bandı, genellikle bebeklerde, uykunun 3. ve 4. aşamalarında meydana çıkıyor. Beyin aktivitesinin en yavaş olduğu dalga boyudur.
Denekler üzerinde yapılan çeşitli araştırmalardan sonra beyin frekanslarımızın bilinç durumlarına göre dağılımı, şimdilik böyle.
Yaşadığımız dünyada ritim gerçekten çok değişti. Beynimiz durmuyor, sürekli kafamızı meşgul edecek ayrıntılar ve endişelerle doluyuz. Yaşamın hızı öyle artırıldı ki, insanoğlu yetişemiyor ve mental olarak çöküntü içinde. Her şeyde olduğu gibi sağlıklı yaşam için, beyin frekanslarımızın da denge içinde olması gerekiyor. Eğer uyku problemleri, yorgun kalkmak, stres, depresyon, yolunu şaşırmış düşünceler, karında sinirsel ağrılar, baş ağrıları vs. gibi rahatsızlıklar oluyorsa bunun nedeni, beyinde ki bazı frekansların sağlıklı bir şekil de yapılandırılamamasından olabilir.
Bir araştırma merkezinde yapılan deneylere göre, bazı frekanslar sağlığımız için gerçekten çok önemli. Önemli 7 frekanstan söz ediyorlar.
Bunlardan bir kaçı:
Kronik yorğunluğu azaltmak icin: 4 Hz frekansı verilen hastalar iyileşme göstermişler. (delta)
Problemlere çözüm bulma, şaşırmış düşünceleri toparlama açık temiz düşünme icin: 7.5 Hz frekansıyla yapılan tedavi, raporlara göre iyileşme göstermiş. (alpha)
Yine bu merkezde yapılan Alpha -Theta beyin dalgaları eğitimi;
Bu terapi çesidi kimyasal bağımlılık (drugs), post travmatik stres bozukluğu, depresyon, endişe, kişilik bölünmesi, panik ve yeme bozukluğu için uygulanıyor. Dr. Eugene Peniston ve Paul Kulkosky’ nin yaptığı eğitim sonuçlarında alkol bağımlılarına alpha ve theta beyin dalgalarının düşük frekansları verilirken, yüksek delta frekansları kontrol altında tutulmuş. Arastırmacılar denekler üzerinde 6 ve 8 hafta süren bir eğitim yaptıklarını ve bu terapinin % 80 başarılı olduğunu ve uzun vadede ki sonuçlarını gözlemlediklerini söylüyorlar.
Bilim dunyasında olan bu gelişmeler, ilgiyi alternatif terapilere yöneltti. Çünkü eski çağlardan beri yapılan şifacılığin ve meditasyon ve yoga gibi eğitimlerin, insanların vücut ve akıl sağlığını dengelediği ve iyileştirdiği o çevrelerce biliniyordu.
brainwaves2.jpg
Dr. Robert Becker ve Dr. John Zimmerman 1980′ lerde, Reiki eğitiminde ve diğer terapilerde neler olduğunu araştırdılar. Meditasyon ve şifacılığı uzun yıllar yapan deneklerin üzerinde yaptıkları deneyler de; Dr. Zimmerman, SQUID cihazını kullanarak uygulayıcının ellerinde oluşan biyomanyetik alanın nabzını ölçtü. Ölçümlerinde, 0.3 – 30 Hz arasında gidip gelen frekanslarını buldu. En çok aktivitenin ise 7 – 8 Hz’ de (alfa) seyrettiğini kaydetti. Örneğin Reiki’ yi yapan eğitimcilerin beyin dalgaları, alfa bandında seyrediyor ve alıcı ise bu dalgaya ayarını yaparak alfa frekanslarını artırıyordu. Böylelikle bu deneklerin, uzun yıllar inisinasyon ve eğitimlerden sonra, alfa ve teta beyin dalgaları ürettiği tezini dünyaya sundular. Bir başka araştırma ise Japonya’ da yapıldı. Dr. Seto ve arkadaşları, 1991 yılında çeşitli enerji terapisi ve dövüş (martial) sanatlarında master olan kişiler üzerinde yaptıkları deneylerde, aynı frekansları bulup, Dr. Zimmerman’ ın buluşunu teyit ettiler.
Bilim adamları bu sonuçları, insanın enerji alanından aldıkları verilerle ortaya çıkardı. Vücudumuzda ki her hücrenin ve dokuların “elektriksel alan” yarattıkları epeydir biliniyor. Bir fizik kanununa göre, her elektrik akımı manyetik bir alan olusturur. Bu konuda en önemli buluşlardan biri, 1963 yılında elektrik mühendisleri Gerhard Baule ve Richard Mc Fee nin, insan kalbinin biyomanyetik alanını keşfetmesiydi.
Kısaca vücudumuzun her organı ve hücresi elektrik akımı üreterek bir enerji alanı oluşturuyor ve bütün bu toplama ise vücudun biyomanyetik alanı deniliyor. Öte yandan Dr. Robert O Becker’ a göre ise; beyin algılıyor, bir ritm yaratıyor ve bu ritmin frekans değeri var. Dr. Becker, bu frekansların beyinde durmadığını, sinir sistemi aracılığıyla vücuda iletildiğini ve ellere doğru gittikçe nabiz sesinde yükselme olduğunu savunuyor. Bu konu çok geniş ve içinde kaybolmak istemem. Ama şu çok kesin ki, beynin çalışması hala bir bilinmez, bildiklerimiz ise gerçekten olağanüstü.
Son dönemler de ortodoks tıbbın, bu araştırmaları dikkate aldığı ve eski öğreti ve gelenekleri kabul ettiği görülüyor. Öyle ki hastanelerde reiki eğitimcilerine yer verdiklerini biliyoruz. Bu terapinin hastaların iyileşmesine yardımcı olduğunu ve “başlangıçta sıçrama” yaptığını söylüyorlar. Amerika’ da bazı hastanelerde doktor ve hemşireler reiki eğitimi almaya başlamışlar bile.
Peki herkes bu teknikleri öğretmeye, uygulamaya kalkarsa gerçek masterları nasıl anlayacağız? Yani herkesin ellerinden alfa frekansları mı akıyor diye endişelenenlere, basit bir yanıtım var. Eğer eğitimcinin varlığı size huzur veriyorsa, işte O’ nu buldunuz demektir. Bu konuya uzun yıllarını vermiş eğitimcilere ve masterlara bakarsanız, içsel bir yolculuk görürsünüz. En başta kendilerini iyileştirirler, çünkü ruhun tekamül etmesi ve öğrenmesi gerekiyor. Bu herkes için geçerli. Başka yaşamlar var mıdır bilmem ama bu yaşamımız da, hem insanlarla olan ilişkilerimiz de hemde kendi içsel yolculuğumuz da tekamül etmek, önemli bir anahtar. Her şeyin bir frekans değeri var. Ama bu her şeye bir yanıt değil tabii ki. Bundan çıkaracağımız tek sonuç, capcanlı, ritmi olan bir evrende yaşadığımızdır. Bu anlam da bu terapiler de bir yanıt değil ama etkili olduğu kesin. Şu gerçek ki bu terapi ve öğretilerin hiç bir yan etkisi yok. Aldığımız ilaçların yan etkilerini ise herkes biliyor.
Sonuçta ise bu kadim bilgiler bize, dünyanın ve evrenin ritmiyle bir gitmemizi söylüyor. Çünkü ritim evrenin doğasında var ve her şey kendi kalp atışında hareket ediyor. Elektronların mikro yörüngelerinden, gezegenlerin, yıldızların ve galaksilerin makro yörüngelerine kadar. Bütün bunları birbirine bağlayan ise başka bir kalbin atışı var. Eski çağlardan beri gerçeğe giden anahtarların arayışındayız. Yüzünü gözünü boyamış bir şamanın çaldığı davulla kendinden geçişini düşünün; anahtarı davuldur ve bize göre bilinmeyeni yaşar. Araştırmacı Dr. Melinda Maxfield, şamanın çaldığı vuruşların -ki bir devirde 4.5 vuruştur- beynin, teta ritmi ile aynı olmasına hiç şaşmadığını söylüyor. Bildiğiniz gibi saman, davulla tuttuğu ritimle, kendi bedeninden çıkıp başka boyutlara geçer. İşte davulun ritmi ile beynin teta ritmi aynıdır. Tibetli rahiplerin dini şarkılarında benzer ritimler var. O vuruşlar, monk rahiplerini meditasyon seviyesine getiriyor. Aynı şekilde mevlevilikteki sema ve dualar ayrıca budizmde ki mantraların titreşimleri vs. bizi aynı boyuta çıkarabiliyor.
Dini rituellerin ritminden ve titreşimlerinden, günlük yaşantımıza gelirsem, bazı şeyleri anlamak için hemen budist rahip veya bir şeyin masteri olmamız gerekmiyor. Yine bazı şeyleri anlamak için piyasaya sürülmüş, alfa ve teta frekansları üreten cihazları almamız da gerekmiyor. Ben bu tip cihazların “hastalar üzerinde” uzmanlarca kullanılmasını onaylıyorum. Ama herkesin kendini makineye bağlamasına ya da bilmeden kulaklıkları takıp alfa frekansları dinlemesine ise şüpheyle bakıyorum. Çünkü, dengelerin ne olduğunu bilmiyoruz. Bildiğimiz şeyler ise çok basit, şöyle ki; derin bir uyku bizi dinlendiriyor, tazeleştiriyor. Günlük kaygılardan uzaklaşmak, doğayla içiçe olmak, kuşun cıvıldamasını, kelebeğin uçmasını seyretmek -gerisini siz hayal edin- dengemizi sağlıyor. Peki ya derinden atılan kahkaya ne demeli! İşte yaşamın gerçek ritmi; gülmek ne güzel bir anahtar. Evet arkadaşlar teknoloji ve modernizm, bireycilik bize pek iyi gelmedi. Teknolojinin çok sevdiğim buluşları var, olmazsa olmaz cihazlar var ama beynimizi fazla uyardığı ve çevremizi kirlettiği kesin. Kendinize zaman ayırmanız ve yaşamda dengeleri bulmanız dileğiyle…
 

MURATS44

Özel Üye
Beyin Kontrolü Nedir, Ne Elde Edilmek İsteniyor?
beyin-kontrolu1.jpg
Dünya istihbarat örgütlerinin karşı tarafı yönlendirmek için psikolojik operasyon yapabilmeleri en önemli hedefleridir. İstihbarat örgütleri özellikle CIA ve MOSSAD bu konuya büyük önem vermektedirler.
Bir Çin atasözü vardır, “Yüz savaş kazanmak hüner değil, hüner savaşmadan güvenliği sağlamaktır.”
İstihbarat örgütleri bu konuya bilimsel olarak eğilmektedirler. Sürekli çalışmalarla yeni yollar araştırmaktadırlar.
Bugün MOSSAD’ın CIA’dan daha başarılı operasyonlar yapmasının iki nedeni vardır. Birincisi, Tevrat’ta Musa Peygamber’e Kenan ilinde casusluk yapmasının emredilmesi. İkincisi de, ideallerinin yüksek fakat güçlerinin az olması ve dünya bilim çevresinde önemli etkinliklerinin olmasıdır.
Tarihte buna örnekler var mı?

Bilinen ilk ve en önemli psikolojik operasyon örneği Hasan Sabbah’tır. Haşhaşi tarikatı da denilen bu örgütlenmede kişiler Haşhaşın etkin maddesi Eroinle keyif duygusuna ve cennet inancına şartlandırılıyor. Hasan Sabbah’a itaat ederlerse hep böyle yaşayacaklarına inandırılıyorlardı. Böylece intihar saldırılarını zevkle yapıyorlardı.
1937′de Stalin’in Halk mahkemelerinde dâvâlıların îtiraflarında bazı kimyasallar kullandığı bilinmektedir. Hatta Macaristan Kardinalinin de bulunduğu bir dâvâda dâvâlılar devlete karşı bir tutum aldıklarını birden itiraf etmişlerdi.
Peki durum ahlâki midir?
Kesinlikle değildir. Mamafih, Dünya Af Örgütü 1992 yılında bir rapor neşretti. Bu durum “İnsanın zihni yetilerini bozmayı, yok etmeyi, değiştirmeyi hedefleyen sorgulama prosedürü ahlâki suçtur denildi. Fiziksel işkence sınıflandırması kadar insanlık dışıdır.” düşüncesi benimsendi.
Hangi yöntemler uygulanıyor?
Klasik yöntem; psikolojik faaliyet, propaganda ve beyin yıkama yöntemidir. En sık kullanılan yöntem; kimyasal maddeler kullanılarak kişinin düşüncesini etkilemektir.
Son yıllarda üzerinde çalışan ve durulan yöntem ise elektronik implantlar yerleştirilerek kişinin beynini uzaktan kumanda ile yönetme çabalarıdır. Elektronik yöntemlere geçmeden önce kısaca kimyasal yöntemlerden söz eder misiniz?
Zihin kontrolü deneylerinde ilk kullanılan madde LSD idi. LSD psikokimyasal bir maddedir. Alan kişide olağanüstü psikolojik değişimler olur. Halüsinasyonlar görür, canlı, neşeli, güçlü duygu, düşünme ve davranışlar içerisine girer. Bu madde beynin ön bölgesinde DOPAMİN isimli zevk maddesini aşırı salgılamaktadır. Bu maddeyi alan bir kişi inandığı konuda olağanüstü eylemler gerçekleştirebilmektedir.
İkinci Dünya Savaşında hem Hitler hem Amerikan ordusu “Amphetamin” isimli uyarıcı kimyasalı kullanarak askerlerin savaş gücünü arttırmayı hedeflemişlerdir. Hatta Hitlerin milyonlarca psikoaktif madde kullanarak ordusunun hareket kabiliyetini çok hızlı hâle
getirdiği bilinmektedir.
İçkisine LSD veya uyuşturucu katan kişilerin kolay intihar ettikleri ve kolay insan öldürdükleri bilinen gerçeklerdir.
Bu konu da ABD’de gönüllüler, siyahlar ve eşcinseller üzerinde ilginç deneyler yapılmıştır. Deney yapılan kişilerde akıl hastalıkları, yaşayanlarda erken bunama, erken yaşlanma gözlemlenmiştir. Bu konuda Dr. Armen Victorian’ın kitabında ilginç kaynak ve bilgiler
mevcuttur. Kitabın ismi “İnsan Davranışının Manipülasyonu, Beyin Kontrolüdür.” Bu kitap Timaş yayınları arasında tercüme edilerek yayınlanmıştır.
Psikiyatride tedavi amacıyla kullanılıyor mu?
Psikiyatrik uygulamada tanı ve tedavi yöntemi olarak kullanılmaktadır. Narkoanaliz olarak tanımlanan bu yöntemde kişiye damardan kısa süre etkili barbibüratlar verilir. Kişi uyku uyanıklık arası bir boyuttadır. Bilinçaltının üstündeki baskılar aralanır. Kişiyle güven ilişkisi içinde psikoterapödik ilişki kurulabilirse bilinçaltı duygular, eğilimler, hatıralar, şartlanmalar ortaya çıkarılır.
İlaçlı hipnoz da denilebilen bu yöntem kişinin bilinçaltı çatışmalarını analiz edip onun tedavisini gerçekleştirmek için kullanılır.
Hipnozla beyin yıkamak mümkün müdür?
Hipnoz bilimsel bir yöntemdir. Kişi hipnotik uykuya geçtiğinde vücut ve beyin uyur, fakat terapistle, kişi arasında seçici bir algılama alışverişi kanalı açılır. Böylece kişi yönlendirilir, düşünceleri, duyguları değiştirilebilir. Psikiyatride hastalıklı düşünceleri yok etmek, sağlıklı düşünceler kazandırmak, ego gücünü arttırmak için bu yöntemi kullanıyoruz.
Her bilimsel yöntem gibi hipnozda gösteri malzemesi veya siyâsî amaçla kullanılabilir.
Hipnozda ilk şart iki tarafın birbirine güvenmesidir. Daha sonra konsantrasyon gücü artırılır, uygun telkinde bulunulan kişi geçmişine götürülebilir, beyni yıkanabilir, yanlış şeylere inandırılabilir. Ancak kişiye hipnozda istemediği şeyi yaptıramazsınız. Bazı kişiler telkine çok yatkındır, kolaylıkla girerler. Fakat obsesif ve paranoid denilen güvensiz özelliği fazla olan kişileri hipnotik transa geçirmek çok güçtür.
Elektromanyetik etkileme mümkün müdür?
Evren “Radiant Enerji” denilen yayılan bir enerjiden oluşur, gözümüzle gördüğümüz spektrum bir dalga boyudur. Morötesi ve kızılötesi dalga boyları gözümüzle görülmez. Ancak röntgen filmlerinden, termal kameralara, yeraltı su havza haritalarına kadar bir çok alanda kullanılır.
Her elektrik kaynağı bir radyasyon neşreder. Bazı radyasyonlar iyonlama yaparak hücre ölümlerine yol açar. Hidrojen atomu frekansına uygun mikrodalga ile MR gibi beyin tomografileri çekilir. Mikrodalga fırınlarda ışınların camı geçerek tabak içindeki suyu
buharlaştırdığını biliyoruz.
Mikrodalga ile beyin kontrolü nasıl olur?
Mikrodalga ile uzaktan gürültü hissi oluşturmak mümkündür. Elektromanyetik ritmik vuruşlar kişinin başını elektrikli matkapla oyulduğu hissi uyandırabilir. Çok düşük frekans da (VLF), iyonlamanın olmadığı bir radyoaktivite ile baş ağrısı, çınlama, sinirlilik, depresyon, hâfıza kaybı hatta panik duygusu oluşturulabilir.Radyasyonun diş dökülmesi, kan kanseri, sakat doğumlara neden olduğu yaptığı bilinmektedir.
İyonlanmanın olduğu radyasyonlar X ışınları Radyum gibi kanser tedavisinde kanserli hücreleri öldürmek için kullanılır. Bu ışınları uzaktan yönetmek mümkün olmamakta, fakat mikrodalga kaynağını 1-2 km. Uzaktan bir hedefe yöneltmek mümkün olabilmektedir. Kötü niyetli kişilerin elinde korkunç bir silah haline dönebilen bir teknoloji insanlık dışı amaçlarla kullanılırsa insanlığın sonu başlar.
Elektronik parça yerleştirmek mümkün mü?
İnsan davranışını kontrol etmek isteyenler hayvan deneylerinde bunu gerçekleştirmişlerdir.
FM radyo kanalı ile sinyaller alabilen ve nakledebilen minyatür elektrotlar hayvan kafasına yerleştiriliyor. Maymunda cinsel saldırganlık, boğada âniden durma komutu verme deneyleri başarılı oldu. Yunus balıkları yönetilebildi.
ABD’de beynin elektronik uyarılması zihinsel özürlülerde ve eşcinsellerde araştırılmıştır. James Olds isimli araştırmacı beynin hipotalamuş bölgesine elektronik implant yerleştirerek eşcinselleri kontrol etmeyi başardı. Hastalarda korku, heyecan, halüsinasyon oluşturarak davranışlarını ödüllendirdi veya cezalandırdı.
Zihin özürlülere de benzer deneyler yapıldı. Bu çalışmalar çok tartışıldı. Bilimin iyiliği değil hastanın iyiliği ön planda tutulması etik kuralına göre çalışmalar durduruldu.
FM radyo kanalında sinyaller alabilen ve nakledebilen bu uzaktan beyin elektronik uyarılması ateşli tartışmalara konu oldu. Hatta Fransa’da her doğan çocuğa kimliğini belirtir elektronik parça yerleştirerek ömür boyu nerede olup olmadığını izleyebiliriz tezi bile ortaya atıldı.
İnsanın robot gibi tuşlarla kontrol edilmesi çok tehlikeli bir gelişmeydi.
Elektronik implantı (Stimoreceiver) bulan Dr. Delgado beynin amigdal ve hipokampus gibi alanlarını canlandırarak neşe, tuhaf duygu, renkli görüntü gözlemlediğini kayıt ederek kitabında açıkladı.
Radyohipnotik beyinlerarası kontrol projesi elektronik hipnoz yapmayı amaçlamaktadır. Bu projede kişiye istemediği şeyler yaptırmak mümkün hale gelecektir. Tuşlarla kontrol edilen insana ne yaptırılmaz ki!
Elektromanyetik enerjinin biyolojik bilimlerde kullanılması yeni bir gelişme midir?
Bugün psikiyatride beynin ürettiği sinyalleri kaydederek beyin fonksiyonel görüntülemesi yapılabilmektedir. Klasik EEG’nin bilgisayar devriminden sonra analog sinyallerin sayısallaştırılması ile beyin haritası çıkarılıyor. Beynin hastalıklı çalışan alanlarını görüntüleyebiliyoruz. Tanı ve tedaviyi güçlendirmek için işe yarayan bir yöntemdir. Hatta ilaç tedavisinin biyoyararlılığını hasta izlerken görselleştirmiş oluyoruz. Elektromanyetik enerjinin tedâvide kullanımı yeni gelişmelerdendir. TMS denilen bir yöntem ile ilgili araştırmalar hâlen sürmektedir. Beynin ön bölgesine elektromanyetik uyarı vererek Depresyonu tedâvi etme projesi Elektroşok tedavisine alternatif olarak işe yarayacak gibi görünmektedir.
Bir de duyu ötesi algı var. Bu konuda neler söyleyebiliriz?
Birleşik Devletler parapiskolojik araştırmalara büyük bütçeler ayırmaktadır. Beş duyuyu kullanmada insanın geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman hakkında bilgi edinmesi çok ilgi çeken bir konudur.
Telepati, Durugörü (Clair-voyance), Altıncı his de denilen bu algılama biçimi hakkında şu anda bilimsel çalışmalarda sağlam deliller yoktur.
Sesin, elektromanyetik frekansın, lazerin varlığı başka dalga boylarının varlığına kanıt olabilmektedirler. Zihni kontrol etmenin, ikizlerin, anne-çocuk arasındaki uzaktan duygusal etkilenmelerin nasıl olduğu henüz çözülemedi. Rüya laboratuarlarında telepati yolu ile kavram ve imaj uyandırıldığının gözlemlenmesi elektronik psikiyatri açısından devrim niteliğindeki çalışmalardır.
Durugörü veya beden dışı sezgi denilen bir yöntemde de bazı denekler odada gizlenmiş nesnelerin yerini tespit etmeyi başarabiliyorlar. “Remote Viewing, remote sensing” denilen uzaktan görme ve hissetme özelliği olan insanların bunu nasıl başardıkları bilimsel ilgi alanına girmektedir. Uzaktan görüşün elektromanyetik işleyişi çözülebilirse insanlığın kaderi etkilenecektir.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz insanın zihninin uzaktan kontrol edilmesi dünya için sosyal ve politik etkileri çok fazla oluşacağı gelişmeleri getirecektir.
“ZİHİNSEL KONTROL OPERASYONLARI: YENİ HEDEF BEYİN Mİ?..”
Son elli yıldır, zihin kontrol çalışmaları, psikolojik savaş yöntemleri dünyanın iki süper devletinin gündemine oturmuş durumda…
Zihinsel dalgaların, elektromanyetik dalgaların insan beynini etkilediği bir gerçek…
Bakın Prof. Dr. Haluk Nurbaki bu konuda ne demiş:
“Düşünelim ki, hali vakti yerinde, zengin, her istediğini alabilen mutlu bir insan var. Ama bu insanı akşamleyin evine geldiği zaman bir huzursuzluk kaplıyor. Bunun sebebi, bu kişinin sahip olduğu imkanlara komşularının sahip olmaması üzerine komşularından gelen zihinsel dalgalardır. Daha önemli bir şey söyleyeyim, sevgisini kaybetmiş toplumlar içerisinde yaşayan insan, orada bulunduğu müddetçe zihni frekansları, sevgi yayınlarını kendiliğinden iptal eder. Toplumdan gelen kavga, huzursuzluk yayınları o kişinin de beynini işgal eder, onu da rahatsız eder. Dolayısıyla gerek bir alet vasıtasıyla, gerek şeytan-manevi etki- vasıtasıyla ve gerekse insan vasıtasıyla dalga hareketlerinden etkilenmek mümkündür.
Her harf ayrı bir frekans yayar. Harfler düşünce haline geldikten sonra, yayın başlar. Yani ben mesela,”akrep” dedikten, beş harfi bir araya getirdikten sonra yayın haline geçer. Ondan önce yayın yoktur.
Mesela “A” harfi bir hiçtir. Herhangi bir şeyi sesli olarak düşünmeden yani sessiz olarak düşündüğünüzde de bir yayın söz konusudur. Bu kanalla düşüncenin tespiti mümkün ama imkansız denecek kadar çok zor bir hadise…”
“Elektronik haberleşme alanında gerçekleşen akıl almaz ilerleme, bireyin özel hayatı için büyük bir tehlike yaratmaktadır” diyor, ABD Federal Mahkeme Başyargıcı Earl Warren…
CIA da, senelerdir, “Uyuyan Güzel” kod adlı bir araştırma operasyonu yürütülüyor.
Amaç: “İnsan beyninin uzaktan kumandası, yönetilmesi ve yönlendirilmesi!..”
CIA bu yöndeki çalışmaların sürdürüldüğünü ve son derece olumlu sonuçlar alındığını resmen açıklıyor.
Servis hedefini anlatmak için örnekler veriyor: “Toplu bir ayaklanma halinde, karşı gösteri halindeki insanları kontrol altına almak, sakinleştirmek, teslim olmalarını sağlamak… Bir teröristin uzaktan kumandayla etkisiz hale getirilmesini sağlamak…”
Peki nasıl olacak bu iş?
Elektromanyetik ışınlarla beyinin bazı hücrelerini yok ederek veya bir süre için uyuşturup etkisiz hale getirerek…
Hedef beyin! İnsan beynini uzaktan kontrol altına alma çalışmaları Kaliforniya’ daki laboratuarlarda, Moskova üniversitelerinin deney odalarında sürdürülüyor.
Fareler, kediler, köpekler üzerinde başarılı olan yeni silahlar, insanoğlunu yönlendirmeye hazırlanıyor.
Elektromanyetik ışınlar; metal, beton, su gibi engelleri rahatça aşabiliyor, yüzlerce metre uzağa iletilebiliyor. İnsan beyni hedef alındığı zaman, beyinin en en iyi koruma altındaki bölümlerine dahi ulaşabiliyor, etki yapabiliyorlar! İşte yarınların istihbarat silahı bu.
Pentagon’un iddialarına göre, Ruslar bu alanda daha ileri gitmeyi, Amerikalıları geride bırakmayı başarmışlar. 1985′ten beri, bir kilometre mesafeden etkili olan, portatif ışın tabancasını istihbaratçılara ve askerlere teslim etmişler.
DİJİTAL TERÖRİZME DOĞRU
Beynin uzaktan kontrolü ve yönlendirilmesi olarak tanımlanan digital terörizm, insanlığa yönelik yeni bir tehdit mi oluşturuyor?
Kapsamlı ve ciddi bir şekilde, ilk olarak John St. Clair Akwei adındaki bir Amerikan vatandaşının, 1996′da Amerikan Ulusal Güvenlik ajansı (NSA) aleyhine açtığı bir davayla gündeme gelen, uzaktan düşünceleri okuma ve yönlendirme teknolojisinin, gizliden gizliye kullanıldığını kanıtlayacak pek çok delil artık mevcut….
Akwei, NSA’nın kendisini sürekli takip edip davranışlarını kontrol ettiğini iddia etmişti, mahkemeye yüzlerce sayfalık delil sunmuştu.
Kısmen kanıtlanan iddialara göre NSA, bunu “sinyal istihbaratı” adı verilen bir sistemle yapıyor. Bu sistem, dünyada elektrik taşıyan her şeyin çevresinde manyetik alan olduğu ve alanların elektromanyetik dalgalar yaydığı teorisine dayanıyor. NSA’nın geliştirdiği sistemle, uydular aracılığıyla, dünyanın neresinde olursa olsun, bir canlıyı kontrol altına almak ve izlemek mümkün…
NSA’nın sinyal istihbaratının ilk aşaması, kontrol altına alınacak kişinin elektromanyetik dalga boyunun tespit edilmesi. Herkese göre değişen ve 3-50 Hertz arasındaki elektromanyetik dalga boyutunun tespitinden sonra, bu dalga boyu bilgisayara giriliyor ve artık 24 saat o kişi uydular ve çeşitli araçlar aracılığıyla şüpheli kişideki elektriksel hareketleri analiz eden NSA, kişinin beyin haritasını çıkararak düşüncelerini de okuyabiliyor. Konuşma merkezindeki elektrik akımının analizi sayesinde, hedef kişinin sözleri dahi tespit edilebiliyor, görme merkezi analiziyle kişinin gördüklerine ulaşılabiliyor.
Sinyal istihbaratı sistemi tersten de kullanılıyor. Bu teknolojinin ürperten boyutu da, aslında burada yatıyor. Yani bir kişinin elektromanyetik dalgalarına kilitlenip uydu aracılığıyla yapılan takip, onu yönlendirmede de kullanılabiliyor. Hedefin beynindeki çeşitli merkezlere gönderilen elektromanyetik sinyallerle kişinin görme, işitme, koklama, hareket etme gibi her türlü duyu ve davranışı değiştirebiliyor. Gönderilen sinyaller sayesinde hedef kişi, başkalarının duymadığı sesleri duyabiliyor ya da görüntüleri görebiliyor.
Burada, yukarıda değindiğimiz bir noktanın altını tekrar çizmekte yarar var: Beyindeki elektromanyetik dalga frekansı her insanda farklı olduğu için, belirli bir kişiye gönderilen görüntü, ses ve benzeri sinyalleri diğer insanların hissetmesi mümkün olmuyor. Bu nedenle elektromanyetik tacize maruz kalan kişilerin itirafları, yeterli delil olmadığı için tamamıyla kanıtlanamıyor.
PANDORA PROJESİ BAŞLANGIÇ OLDU
Uzaktan beyin okuma ve yönlendirme teknolojisinin doğuşu Batı’da olsa da, bu teknolojinin temellerini atan Sovyet Rusya oldu. 1960-65 arası Moskova’daki büyükelçilik binasında görevli Amerikalı personelin (Amerikan elçisinin daha sonra ölmesini de içeren) çeşitli fiziksel ve zihinsel hastalığa neden olan elektromanyetik sinyallerle kuşatıldığının farkına varılmasıyla, bu teknolojiden haberdar oldu.
Geçmişte ABD Savunma Bakanlığı’nda Bilim Danışmanı olarak görev yapan dr. Stephan Possony, ABD nin bu alandaki ilk kapsamlı projesi olan PANDORA projesinin nasıl başlatıldığını sonradan şu sözlerle açıklayacaktı.
“Moskova’daki elçinin ve diğer çalışanlardan bir çiftin, lösemi nedeniyle ölmesinden sonra orada ne olduğunu çok dikkatli araştırmamız için ani bir emir geldi. Dev bir proje yürürlüğe girdi.Bu tümüyle Pandora projesi olarak bilinen hale geldi ve bu CIA’yi, İleri Araştırma Proje Ajansı (ARPA) nı, devlet departmanını , donanmayı ve orduyu da içeren TUMS, MUTS ve BAZAR Projeleri gibi çok sayıda paralel projeyi kapsıyordu.
Sonradan Moskova Sinyalleri olarak adlandırılan elektromanyetik sinyallerin, Amerikan elçiliğini hergün hedeflediğini söyleyen Dr.Possony, ARPA nın 20 Aralık 1966 tarihli”çok gizli” notuyla bu projenin önemini gösteriyor. Dr. Possony,”Tehdidin ne olduğunu belirlemek için Beyaz Saray, ABD haberalma heyeti vasıtasıyla, Devlet departmanı, CIA ve savunma bakanlığı içinde bir araştırma çalışmasının yürütülmesi için direktif verdi.
Ulusal programın koordinasyonu “TUMS” kod adıyla Devlet departmanı tarafından yapıldı. ARPA, insan üzerinde düşük seviyeli elektromanyetik radyasyon etkileri bulunan ve potansiyel tehditlerden birisiyle ilgilenen tüm programın seçilmiş bir kısmında temsil edilmekte ve bunu üzerinde araştırma yürütmektedir. Bu not “pandora” diye adlandırılan bu programdan elde edilen ilk sonuçları özetlemektedir.” diyor.
ABD bu yeni teknolojiyi tanımaya ve geliştirmeye çalışırken, 1974 yılında, V.P. Kaznacheyev adındaki bir bilim adamı, ölümün uzak bir mesafeden ultraviyole ışınlarının nakledilmesiyle gerçekleştirilebileceğini kanıtladı. Aynı yılda bir Çek mühendis, Robert Pavlita ise böcekleri uzak bir mesafeden “psikotronik” cihazlar kullanarak öldürebildiğini gösterdi. CIA’nın Pavlita’nın çalışmalarıyla ilgili raporlarına göre, bu bilim adamı insanda güçlü psikolojik rahatsızlıklara ve ölüme neden olacak kapasiteye sahip olan, biri 320 km., diğeri daha uzun mesafeden etkili olan iki “psikotronik ” silah geliştirdi.
NÖRO-ELEKTRO MANYETİK SİLAHLARIN ETKİLERİ
Nöro-elektromanyetik silahların insan üzerinde kullanılmasıyla ortaya çıkan etkiler, silahların geliştirlmesinde habersizce denek olarak kullanılanları n psikolojik yardıma ihtiyaç duymalarıyla ortaya çıktı.
Bu etkilerin bazıları şöyle:
*Hafıza kaybı ve davranış bozuklukları
*Duyulan sesin yönü, şiddeti ve içeriğinin değişmesi.
*Göz kapaklarını denetleyerek konuşmanın bozulması.
*Şiddetli kalp çarpıntısı.
*Zahmetli işler sırasında omuzları ve kolları zorlanarak kazalara neden olma.
*Bir şey yaparken dirseklerin dürtüklenmesi ve işe engel olma.
*Bacaklarda ağrı ve gereksiz hareketlenme, sağ ve sola sallanma ve aşırı sertleşme.
*Ayağın zor ulaşılan yerlerinde kaşınma ve kızarmalar.
*Sırttaki büyük kaslarda kasılmalar.
*El hareketlerinin kontrol edilmesi
*Düşüncelerin okunması ve ya dışarıdan düşünce iletilmesi.
*Rüyaların denetlenmesi.
*Hareket eden hayali görüntüler görülmesi.
*Göz kapaklarının sürekli açık tutturulması.
*Sürekli kulak çınlaması.
*Çene ve dişlerin neden yokken titremesi.
 

MURATS44

Özel Üye
Beyinin Gizli Güçleri ve Manyetik Alanlar
brain.jpg
İnsan beyni manyetik alanlar ile sürekli etkileşim içerisindedir ve hepimiz yeryüzünün manyetik alanı içerisinde hareket etmekteyiz. Bir pusulanın farklı yerlerde aynı yönü göstermesi de yeryüzünün manyetik alanının varlığını göstermektedir. Yeryüzünün manyetik alanı yer zemininden çıkıp gökyüzüne kadar devam etmektedir ve uzayda dünyamızı çevrelemektedir.
Manyetik alanlarla etkileşime en güzel örneklerden birisi kuşların manyetik alanı hissetmesidir. Örneğin bazı kuşlar göç ederken sadece Güneş ve yıldızların konumuna göre değil aynı zamanda Manyetik alanın yönüne göre de göç ederler. Bilimadamlarının yaptığı bazı deneylerde başının yan tarafına mıknatıs yerleştirilen bazı kuşların yollarını şaşırdıkları gözlemlenmiştir. Çünkü mıknatıs farklı bir manyetik alan oluşturur ve kuşun dünyadaki doğal manyetik alanı algılamasını zorlaştırır. Ayrıca uzay yolculuğu yapan astronotların da uzun süre Dünya manyetik alanından uzak kalmaları sonucunda bazı fiziksel rahatsızlıklar yaşadıkları belirtilmektedir.

Manyetik alanların sadece şiddeti değil yönü de çok önemlidir. Yeryüzünün manyetik alanı az önce belirttiğimiz gibi dikey bileşeniyle atmosfere kadar devam etmektedir. Yapılan ölçümler bazı bölge veya şehirlerin manyetik alanlarının daha güçlü olduğunu göstermektedir. Mesela maden yataklarının olduğu bölgeler veya bazı dağlar bu güçlü bölgelere örnektir. Güçlü manyetik alanları tespit etmek için özel ölçüm cihazları kullanmalısınız veya Jeofizikçilerin daha önce farklı bölgelerde yaptıkları manyetik ölçümleri incelemelisiniz. Ya da pusula türündeki aletlerin manyetik alandaki hareketlerine bakarak tahmini fikir edinebilirsiniz fakat bu son yöntemle doğru ölçümlere ulaşmak çok zordur. Manyetik alanların hangi bölgelerde daha yoğun olduğu hakkında hazırlanmış Manyetik Alan Haritaları vardır ve ayrıca Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nün de hazırladığı haritalar bulunmaktadır.
Bazı bölgelerin yani mekanların beynimize ve ruhsal yapımıza daha güçlü tesirleri olduğuna dair dini metinlerde örnekler de vardır. Mesela Hz.Yakup bulunduğu yerden Haran’a doğru yola çıkar ve güneş batıp gece olunca ordaki bir alanda uyur. Başını o yerdeki taşlardan birisine yaslar ve uyur yani başının altına taş koyar. Hz.Yakup uykuya dalınca mucizevi rüyalar görmeye başlar fakat bunlar sıradan rüyalar değildirler. Hz.Yakup bu bölgede uyurken rüyasında yeryüzü üzerine bir merdiven dikildiğini ve başının göklere eriştiğini görmüştür ve onda meleklerin inip çıktığını görmüştür. Hz.Yakup uyandığında bu bölgenin çok özel olduğunu ve buranın göklerin bir kapısı olduğunu söylemiştir. Aslında uyku ve rüya konuları ruhsal boyuta geçiş ile çok yakından ilgilidir.
Mesela bir Kur’an ayetinde:
Allah o canları öldükleri zaman alır; ölmeyenleri de uyuduklarında. Sonra haklarında ölüm kararı verdiklerini alıkoyar, diğerlerini belirlenmiş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için deliller vardır. (Zümer 42.ayet)
Gördüğünüz gibi ayette uykunun aynı zamanda ölüm hadisesi ile direkt bağlantılı olduğu vurgulanmaktadır. Dolayısıyla rüyalar sadece anlamsız görüntülerden ibaret değildir ruh boyutuyla da yakından ilgilidir.
beyin1.jpg
Manyetik alanların uyku esnasında beyinle etkileşimine dair ilginç örnekler de mevcuttur. Mesela yoğun manyetik alanlarının olduğu bölgelerde uyuyan bir kişi hayatında görmediği netlikte ve gerçeklikte düşler-rüyalar görebilir. Hatta günahlardan arınmış insanlar bu rüyaları doğaüstü hallere kadar taşıyabilir.
Gerçekten de manyetik alanların fiziksel ve ruhsal yapımıza etkileri olup olmadığını denemek isteyenler Uyku esnasında başlarına yakın bir yerde mıknatıs bulundursunlar. Çünkü mıknatısların da manyetik alanları vardır ve bu da beynimizi yakın mesafede etkiler. Büyük bir mıknatıs bulmak biraz zor olabilir. Fakat müzik hoparlörlerinin içinde yani teyplerde sesin geldiği kolonların içerisinde büyük mıknatıslar bulunur. Dolayısıyla uyku esnasında herhangi bir hoparlörü de başınıza yakın tutarak bunu deneyebilirsiniz. (Teyp veya Hoparlörün elektriğe bağlı olmasına gerek yok kapalı olsun. Yani ses gelmesine gerek yok teyp çalışmasın) Ayrıca mıknatısın yani hoparlörün başa göre uzaklığı, yönü ve açısı da önemlidir (Sağ,Sol,Düz,Ters,Uzak,Yakın v.s ) Farklı denemeler yaparak yani hoparlörün yönünü ve uzaklığını değiştirerek en uygun açıyı ve hoparlörün yerini farklı uyku denemeleri yaparak belirleyin. Fakat bunu sürekli denemek sağlığa zararlı olabilir o nedenle sadece birkaç defa deneme maksadıyla mıknatıs kullanabilirsiniz. (7-8 defa mıknatıs kullanmanın da bir zararı olmaz)
Nitekim asıl önemli olan yer zemininin yani Doğal Manyetik alanın yoğun olduğu alanları tespit edebilmenizdir. Başta da değindiğimiz gibi doğal manyetik alanlar yer zemininden çıkıp atmosfere kadar devam etmektedir yani uzaya kadar ulaşmaktadır. (Mıknatıs sadece deneme içindir fazla kullanmayınız zararlı olabilir) Elektromanyetik alanlar Manyetik alanlardan farklıdır. Mesela cep telefonlarından elektromanyetik dalgalar yayılır ve sağlığa zararlı olup olmadığı halen tartışılmaktadır. Fakat manyetik alanların (bizim başından beri bahsettiğimiz manyetik alanların) sağlığa zararlı olduğuna dair bilimsel bir bulgu yoktur.(Bizim bahsettiğimiz manyetik alana Statik yani durgun Manyetik alan da denilir) Mesela birçok hastanede MR dediğimiz Manyetik Rezonans cihazları kullanılmaktadır ve bu cihazlarda çok güçlü manyetik alanlar bulunmaktadır. Sağlığa zararlı olsaydı bu cihazlar günümüz hastanelerinde kullanılmazdı. Fakat dediğimiz gibi diğeri yani Elektromanyetik alanlar zararlı olabilir.
 

MURATS44

Özel Üye
Beynin Gizli Güçleri
subconscious_mind_control.jpg
BEYNİN GİZLİ GÜÇLERİ / AMARGİ HİLLİER
(Yazarından) Uyarı: Hiçbir güç hafife alınmamalıdır. Ve bilgece kullanılmalıdır. Karma yasasını unutmayın. Ne ekerseniz, onu biçersiniz.
GİRİŞ / Zihin Gücü Nedir?
Ne düşünüyorsanız, zihniniz o olur. Güç dayanıklılığın bir formudur. Bu kitaptan sonra düşünme yetiniz güçlenmiş olacaktır. Düşünme yetinizi güçlendirmeniz demek temel bir beceriyi başarıyla tamamlamış olmanız demektir; yani bilinçli olmayı. Gerçek benliğinizin, gerçek durumunuzun ve gerçek yaşamınızın tamamen bilincinde olmalısınız.

Etrafınızda zannettiğinizden çok daha fazla şey vardır ve bunun hep farkında olmanız iyi olur. Örnek: Televizyon seyredebilirsiniz ama televizyon anteninizden gelen frekans dalgalarını göremezsiniz. Hoparlörden gelen müziği duyabilirsiniz ama ses titreşimlerini gözlerinizle göremezsiniz. Fiziksel gözlerinizle bu gibi şeyleri göremezsiniz ama bir parçanız bu görünmez şeylerin bilincindedir. “Bir yanınız bu gibi şeylerin farkındadır” derken göremediğiniz şeylerin var olduğuna inanmak realitenizde vardır. Realiteniz bir şeyin detaylarını kurcalamadan da inanabilir ya da anlayabilir, o şeyleri göremeseniz bile onların var olmaya devam ettiklerini bilirsiniz. Bu gibi görünmeyen şeylerin işleyişini anlayamasanız da size garip bir kavram gibi gelmez. İnanç sisteminizde bunu kabul etmek vardır ve bu içinde yaşadığınız gerçekliğin bir parçası haline gelir. Bir kere realiteniz oldu mu, genellikle üzerinde bilinçli olarak düşünmezsiniz. Peki, neden birçok insan zihninizin görünmeyen titreşim ve frekansları yaydığını kabul etmekte zorlanır? Elektrik kaynaklarından tüm görünmez elektrik frekanslarına inanıyoruz da neden görünmez insan “sesinin” içimizden geçeceğini anlamakta zorlanıyoruz ya da bunu gözden kaçırıyoruz? Zihninizin etrafınızdaki dünya’yı ve olayları etkileyebilecek yeteneğe sahip olduğu bilgisi halen birçok insana garip görünüyor. Ama gariptir ki cep telefonlarının frekans yayıp çevreyi etkileyeceğine inanırlar.
Brain%20Power.jpg
Bu bilgiler görünmez şeyleri kendi gözünüzle nasıl görebileceğinizi öğretmeyecek. Ama görünmez dünya’yı nasıl ele geçireceğinizi ve nasıl kendi komutanıza alacağınızı gösterecektir. Bunu yapmaya başladığınızda yeni farkındalığınız realiteniz ve genel deneyiminiz olacaktır. Artık “beyninizden gelen frekansların başkalarının beynine ulaştığı” düşüncesi size hiçte uzak gelmeyecek.
TEORİ
BİRİNCİ BÖLÜM / DÜŞÜNCELERİNİZ GÜÇTÜR
Zihin, dünyamızı şekillendiren milyonlarca düşünce ve fikri yaratır, anlar. Bu nedenle zihin, gücün bir formudur. Düşünce gücünüzü geliştirmek tek temel beceriye bağlıdır; BİLİNÇLİ OLMAK. Bu bölüm boyunca, konsantrasyon ve imgeleme güçlerinizi geliştireceksiniz. Bu beceriler zihin gücü kontrolünün temelidir.
Yaşamınızdaki olaylar ve etrafınızdaki deneyimler yaşamınıza sokmayı seçtiğiniz şeylerin sonucudur. Çoğu insan buna inanmak istemiyor çünkü bu, başlarına gelen olumsuz şeyi kendilerinin istemesi anlamına geliyor. Birçok insanın “istediğinizi alırsınız” düşüncesini kabullenmemelerinin sebebi vardır: farkında olmadan hayatlarındaki olayların düşüncelerden kaynaklandığını keşfetmek çok zordur. Örnek: Buzdolabında olmayan 1 elmayı düşünmeyi seçip sonra kalkıp buzdolabına baktığınızda bir elma elde edemezsiniz. Yine de kesinlikle zihniniz istediğiniz şeyi size getirecektir. Ama bunu daha çok olaylar ve çevrenizdeki enerjiler vasıtasıyla yapacaktır. Bir arkadaşınızın elinde bir elma ile çıkıp gelebilir. Ya da bir arkadaşınıza ziyarete gittiğinizde fazladan bir elmalarının olduğunu görebilirsiniz. Hedefleriniz GERÇEKLEŞECEKTİR. Ama neyi istediğinizi bilmeli ve sabırlı olmalısınız. Dilemek, ummak, arzu etmek ve zihninizin amaçlarını gerçekleştirmesi arasında bir fark vardır: Zihniniz korkunç derecede itaatkardır. Ondan ne isterseniz yerine getirecektir doğru bir şekilde istediğiniz takdirde tabii…!
Zihninizin yüksek boyut seviyelerinde daha etkili olmasının sebebi beyin dalgalarınızın ya da düşünce dalgalarınızın o seviyeyle çok daha eşit ya da uyumlu boyutta olmasındandır. Düşünceler ve yüksek boyutlar el ele giderler. Bu düşünce çok önemli ve bilinmelidir. Etrafınızdaki dünyada uygulanabilir teknikler bulabilirsiniz ama daha yüksek boyutları ya da farkındalığın daha yüksek seviyelerini içeren tekniklerin 3ncü boyut tekniklerinden daha hızlı ve daha güçlü etkisi vardır.
Hayatınızı ve yaşamınızdaki olayları lehinize çevirmek için düşüncelerinizi kullanmanın anahtarlarından biri İÇE BAKIŞINIZI KULLANARAK İÇİNİZDE ARAMAKTIR. Bu imgeleme kavramına girer. Hedefinizin gerçekten olduğunu zihninizde canlandırdığınızda bilinçaltınızı ya da farkında olmayan zihninizi kandırarak etkilemiş olursunuz. Zihninizin gözü kalıp tahtasına benzer. Her şey orada başlar. Zihninizin gözüyle görmeye devam edin. Aklınızda bir imge tutmak istek ve arzularınızı gerçekleştirmek için gerekli bir adımdır.
Etrafınızdaki her şey önce birinin düşüncesinde başlamıştır. Bir eve bakın, tüm gerçekçiliği ile önünüzde ona dokunabilir koklayabilir hatta ön kapının tadına bile bakabilirsiniz. Evi 3 boyutlu gerçek fiziksel bir nesne olarak algılarsınız. Orada gerçekleşmiştir. O evin yapıldığı anın en başına giderseniz, neticede evin var oluşunun birinin düşüncesine dayandığını görürsünüz. BUNU KAVRAMANIZ ÇOK ÖNEMLİ. Mutlaka birileri evin planının nasıl olması gerektiğini önce zihninde tasarlamıştır. Düşünceler kağıda dökülerek 3 boyutlu dünyanın temel taşları gerçekleştirilmiştir. Bundan sonraki aşama üretim ve inşaat aşamasıdır. Her aşama birinin düşüncesiyle oluşur. Etrafınızdaki her şey böyle oluşmuştur. Sadece hayatınızda yarattığınız şeylere bakın. Düşüncenin somutlaşmasının mistik bir kavram olduğunu düşünüyorsanız o zaman dünya tümüyle mistik bir yerdir. Evren her şeyi kopyalar, detaylandırır, üretir ve sonuç olarak hayaliniz gerçekleşir.
İnsanda telepatik yeteneklerin ortaya çıktığı 3 mod vardır: Bir tanesine İçgüdüsel telepati denir. Birinin eterik bedeninin çarpışması sonucunda ortaya ortaya çıkan telepati türüdür. Telepatik “mesaj” bu eterik özle taşınır ve kişiye en iyi şekilde bedenin güneş sinir ağı (solar pleksus) alanından ulaşır. Bu nokta, bir başka görünmez bedene giden doğrudan bir bağlantıdır. Genelde astral beden olarak adlandırılır. Tanımı ise duygusal ya da hisseden bedendir. Prana, yaşam gücü veren ve her yerde olan enerjidir. Bir çok ismi vardır: Orgone enerjisi, Ki, Yaşam Gücü, Light Spiral ve daha bir sürü.
Dalağınız güneş sinir ağı merkezinin yakınındadır. Prana normalde buraya girer ve buradan yayılır. Sonrasında kişinin bilincine ulaşmaktadır. Telepatik düşünceler diyafram vasıtasıyla ortaya konulur. Günümüzde bu büyük ölçüde yok olmuştur.
Telepatinin bir sonraki modu zihinsel telepatidir. Zihinsel telepati genellikle boğaz bölgesinden ve biraz kalpten, çok az da polar pleksustan doğar. Zihinsel güç çalışmalarında daha yetenekli hale geldiğinizde doğrudan kişiyi boğazdan vuracaktır. Teknikleri kullanırken düşüncelerin nereden vuracağını bilmek pek işe yaramasa da bu küçük bilgiyi kullanmak isterseniz harika olur. Ama yine de çok gerekli değildir çünkü otomatikman gerçekleşir. Zihin gücü tekniklerinin nasıl işlediğini anladığınızda kendinize daha çok güvenecek, realiteniz artacak en önemlisi bir temel oluşturacak ve böylelikle bu kitabı aşabilme ihtimaliniz artacak.
byb-brain-power-dreamstime_32026551.jpg
Çok ileri seviyeye ulaştığınızda telepatik modunuz sezgisel telepatiye dönüşecektir. Bu da alıcı olmanız ve daha yüksektekilerle ve daha yüksek amaçlar için iletişim kurabileceğiniz anlamına gelir. Bu tür zihin işlevi kaşlarınızın arasından fiziksel olmayan iletişimleri alıp boğaz bölgenizden geri vermenize neden olur.
Telepatik yeteneklerinizi engellemenin en güçlü iki yolu aşırı derecede başarılı olma isteği ve başarısızlık korkusudur. İleri derecede zihin gücünüzü kullanırken UMURUMDA DEĞİL tavrını takınmalı ve saplantılı olmamalısınız. Kendinizden % 100 emin ve güvenli tavrınızla teknikleri uygulayın ve sonra dikkatinizi başka bir şeye çevirin. BIRAKIN UÇUP GİTSİN çünkü tekniklerinizin ve becerilerinizin DAİMA işe yaradığını bilirsiniz ve er ya da geç istediğinizi elde edersiniz. Bilgiye sahipseniz başarılı OLACAKSINIZ.
SAKLI FREKANSLAR
Etrafınızda fark ettiğinizden çok daha fazlasının olduğunu anlamanız önemlidir.
Örnek: Televizyonun önüne geçtiğinizde anteninize gelen radyo dalgalarını göremezsiniz. Hoparlörlerden gelen müzik sesini duyabilir ama ses titreşimlerini göremezsiniz. Ama bilinciniz bu gibi şeylerin farkındadır. Bu etrafınızı saran görünmez dünya zihin gücü tekniklerini çalışırken sizin gerçekliğiniz olacaktır. Disiplinle, kullanılmayan güçlerin üzerinde egemenlik kurabilir ve sonuçlarına odaklanabilirsiniz.
Bu kitabın amacı tek kelime söylemeden ya da tek bir harekette bulunmadan başkalarını nasıl etkileyebileceğinizi keşfetmenizi sağlamaktır. Başkalarıyla telepati kurarak iletişim kurma gücüne her zaman sahip olduğunuzu bilin. Unutulmamalıdır ki tüm bunlar ÇALIŞMANIZA bağlıdır.
Bir süre, zihinsel ayartma tekniklerini keşfediyor olacaksınız. Başkalarının kendi düşünceleriymiş gibi size çekilmelerini sağlayacak güçlü düşünceleri onların zihnine nasıl sokacağınızı öğreneceksiniz. Etkili mi?…Güçlü mü? Kesinlikle. Elinizde güçlü bir silah var, güçlerinizi bilgece kullanın.
HER YANIMIZI ÇEVRELEYEN ENERJİ
Yaşam enerjisi düşüncelerimizle şekillenir ve gerçekliğimizi bununla şekillendirir. Yaşamınızdaki olaylar kendi seçimlerinizin sonucudur. Düşüncelerinizle yaşamınızı bilinçli bir şekilde öğrendiğinizde, bunun nasıl olduğunu göreceksiniz. Garajınıza kırmızı bir ferrari’nin park edildiğini hayal edip dışarı bakarsanız arabayı göremezsiniz. Zihniniz daima size istediğiniz şeyi verecektir ama olaylar ve etrafınızdaki gizli enerjiler vasıtasıyla. Hedefleniz gerçekleşir ama sabırlı ve neyi istediğinizi bilmek zorundasınız. Enerji bir sonuç için şekillendirilir. Düşüncelerimizle realiteler yaratırız çünkü düşüncelerimiz saklı enerjiler arasında dolaşır ve düşünceler somut formlara dönüşür. Olumlu düşünme olumlu enerjileri ve çoğu zaman olumlu sonuçları kontrol altına alır. Bu, enerjinin en kolay kullanımıdır. Ama çaba gerektirir, olumlu düşünme gerçek psişik ya da zihinsel kontrol kadar etkili ve yoğun değildir. Dayanılmaz güce sahip olan için saklı enerji dalgalarının kontrolünü ele almanın üstün bir tekniği vardır.
İMGELEME
Düşüncelerinizin yaşamınızı ve çevrenizi ustalıkla idare etmesi için iç görünüzü kullanarak bunun içinizde olduğunu görmelisiniz. Bu kavrama imgelem denir. Ve zihin gücünüzü geliştirme çalışmanızın temelidir. Zihin gözüyle görmeyi öğrenmek zorundasınız. Daha ileride ne imgelerseniz onu hissedebilmeli, dokunabilmeli ve koklayabilmelisiniz. Zihninizde bir hedefinizin gerçekten oluyormuş gibi gördüğünüzde, etkili bir şekilde zihninizi kandırırsınız. Zihin gözünüz zincirleme etki oluşturur. her şeyin başladığı nokta burasıdır. İmgelemeniz işi başlatır ve sonra zihninizin bir parçası olayları etkiler.
ec49fitim.jpg
İKİNCİ BÖLÜM / BEYİN FREKANLARI VE BEYİN BAŞLATICILARI
Beyniniz bir radyo gibidir… elektrik dalgalarını alır ve yayar. Frekanslar, elektrik faaliyetlerinin ölçüldüğü ve grafiğinin çıkarıldığı aralıklardır. Her şey bir ölçüde frekans yaydığı için frekanslar etrafınızı sarar ve bedeninize bile nüfuz eder. Yeryüzünün ise kendine özgü frekansları vardır.
Bedeniniz hareket ettiğinde, bu hareketler etrafınıza iletilir. İyonosfer katmanı (buna iyonosferik kovuk da denir) yaklaşık 9.5 cps’lik(saniyedeki devirler, 7.5 civarındaydı ama şimdi çok hızlı şekilde artıyor) frekansa sahiptir. Bedeniniz 6.8 ve 9.5 Hz arasında titreşiyor. İskeletiniz ve iç organlarınızın birbiriyle uyumlu hareketleri yaklaşık 8 ile 9 cps hızındadır. Bu da şu anlama gelir: bedeniniz ve iyonosferik kovuk toplamda eş zamanlı hareket eder.
Gezegenle birlikte yankılanırsınız ve birbirinizle enerji alışverişinde bulunursunuz. Ne kadar uzaklıktan enerjinizi yeryüzünün elektromanyetik kovuğuyla paylaşabilir ve enerjinizi yayabilirsiniz? Yaklaşık 40.000 km. ya da gezegenin yaklaşık tüm çevre uzunluğu kadar. Başka bir deyişle, zihninizden ve bedeninizden gelen sinyaller bu iyonosfer kovuğu vasıtasıyla tüm gezegene yaklaşık saniyenin yetmişte biri kadar hızda yayılır. İnsan bedenleri ve çevre arasındaki frekans bağı nedeniyle güneş/ay/fırtına/gökgürültüsü ve insan davranışlarındaki değişiklikler (mesela: dolunay deliliği) arasında bir ilişki vardır. Hatta benzer ilişki güneş ışınları ile hisse senedi fiyatları arasında da buna benzer bir ilişki vardır. Sadece biz çevremizi etkilemiyoruz, çevremiz de bizi etkiliyor. Çünkü her ikimiz de aynı frekansta (7-9.5 cps) titreşiyoruz. Ya da daha iyi bir ifadeyle biz ve gezegen aynı şekilde frekans değiştiriyoruz.
Zihin gücü tekniklerini uygulamaya başladığınızda düşünceleriniz “bulanık geçici arzular” peşinde olmadığında isteğiniz somut ve gerçek olur. Zihnin frekanslarını anladığınızda başkalarının düşünce dalgalarının da kolaylıkla sizinkiyle uyumlu olduğunu göreceksiniz. Gezegensel frekans arttıkça sizin kişisel frekansınız da artacak. Bu nedenle, gerçekleştirme gücünüzü daha kolay ve daha hızlı kullanabileceksiniz. Bu noktadaki şunu bilmelisiniz ki içinde bulunduğumuz gezegenin modern zamanı zihin gücünüzü geliştirmek için en iyi zamandır.
İnsan beyninin yaptığı zihinsel aktiviteye göre belli frekansları vardır.
BETA: 14-30 cps – zihin fiziksel bir aktivite ile meşgulse ya da tetikteyse
ALFA: 7-13 cps – hayal kurduğunuzda ya da düşüncelere daldığınızda
TETA: 3.5-7 cps – uyuya kaldığınız an
DELTA: 0.5-3.5 cps – en derin uykuya daldığınız an
Frekansları Teta’dan Alfa’ya be Beta’ya değişmesine dikkat edin. Nasıl arttığını fark ettiniz mi? Gezegenin frekansı artıyor…bu gezegeninde uyandığı anlamına gelir mi?…içinde bulunduğumuz zamanlara bakarsak ilginç bir düşünce! Tüm bu farklı durumlara 24 saatlik zaman diliminde girebilirsiniz (uykusuzluk hastalığınız yoksa). Yüksek ölçüde gelişmiş bir zihniniz varsa, bu frekanslara istediğiniz an bilinçli olarak girebilirsiniz. Bu kitabı uygulamaya soktuğunuz an sizin de bunu başarabileceğini umuyorum. Böylelikle her türlü beyin durumuna göre yükseltilebilir ya da alçalabilirsiniz. Beyin dalgalarınız 7 cps ise, bu düşük alfa ya da çok yüksek teta olarak düşünülebilir. Beyniniz bu farklı durumlara girdiğinde olayları farklı bir şekilde deneyimlersiniz.Düşüncelerinizin sizin ve çevreniz üzerinde farklı etkileri olur.
Alfa ve Teta durumu özellikle en yararlı olanlarıdır ve bu iki beyin durumuna daha çok başvurulur. Beyin durumu ne kadar düşerse kafanız o kadar rahattır.
Bu beyin durumlarına ulaşmak;
1. Beyin dalgalarınız iyonosferin doğal frekansına daha yakın olacaktır…yani çevrenizi lehinize kullanmak ve etkilemek daha kolay olacaktır. Çevre derken bulutlardan, yerden, ağaçlardan bahsetmiyoruz…yaşadığınız alanı kapsayan mekanı,enerjiyi,zamanı kastediyoruz.
2. Zihninizi kullanmak için farkındalığınız ve yeteneğiniz daha kolay ve daha güçlü hale gelecektir. Bu tüm zihin gücü çalışmanızı etkileyecektir. Farkındalığın çeşitli hallerine ve bilincin çeşitli aşamalarına ulaşabileceksiniz.
3. Kalp atışınız yavaşlayacak ve bedensel fonksiyonlarınız rahat konuma gelecektir. Unutmayın giriş bölümünde içsel bedensel fonksiyonlarınızla bilinçaltınız nasıl ilgileniyordu? Zihninizin uğraşacağı bir sürü işi var, hücre bölünmesinden tutun, kan pompalamaya, sinir uyaranlarını analiz etmekten anı depolamaya kadar bir sürü şey. Zihniniz kesinlikle meşguldür ve tüm bunlar olurken sizde başka şeylerle uğraşıyorsunuzdur. Bunları düşünmenize bile gerek yoktur. Temel olarak, beyin dalgalarınız yavaşladıkça ve zihniniz daha da rahatladıkça bedeninizde rahatlar. O zaman zihniniz bedeninizle daha az uğraşır. Farkında olmayan zihniniz teknikleriniz üzerinde daha çok vakte sahip olur. Beden rahatladığında beyninize daha fazla kan pompalanır ve beyin daha fazla beslenir. Bunun tam tersi beden rahatlamayıncaya kadar bu teknikleri uygulayamayacağınız anlamına gelmez. Enerji seviyeniz açısından bazı şeyleri kolaylaştırmak için teknikleri boş mideyle deneyin (aç değil, boş) farkı hissedeceksiniz.
4. Beyin dalgalarınız yavaşladıkça daha iyi odaklanırsınız.
5. Siz beyninizin farklı bölümlerine ve fonksiyonlarına ulaşırken bu konuda eğitimsiz olanlara fark atarsınız.
Bazılarınız bu beyin durumlarına ulaşmanın oldukça zor olduğunu düşünebilir. “Beyin dalgası senkronizasyon sağlayıcılar” ses bantlarıdır, hipnozdan, bilinçaltı çalışmalarına ve yeni çağ müziğine kadar çeşitlenirler. Hiçbiri gerekli değildir ama kendinizi rahat hissediyorsanız kullanabilirsiniz. Meditasyon yapmanın binlerce yolu olduğu gibi “aşağıya inmenin” de binlerce yolu vardı sır şudur: kendi yolunuzu bulmaktır…kendi yolunuz doğru yol olacaktır. Zihin güzünüzü kullanma biçiminiz parmak izleriniz kadar eşsiz olacaktır! Bu kitap size harika teknikler verecektir ama siz kendi varyasyonunuzu bulacaksınız. Ben kesinlikle size bunu tavsiye ediyorum, kendi tarzınızı bulamazsanız yaratıcılığınızı kısıtlıyorsunuz demektir.
Yalnızken beyin dalgalarını yavaşlatma sanatını geliştirmek için daha fazla vaktiniz olur. Kalabalıkta iken, kolaylıkla derin durumlara geçemezsiniz çünkü çok fazla uyaran vardır. Bu engeli aşmak için beyninizi önceden programlayabileceğiniz bir teknik vardır. Bu teknikle kalabalıkta bile derinlere inebilirsiniz. Buna “çapalama” veya “anahtar” denir. Böyle bir şeyi yıllardır duymadığınız bir şarkıyı duyduğunuzda yaşamışsınızdır…bu şarkı geçmişteki bir anı tamamen hissetmenize ya da hatırlamanıza sebep olur. Müzik o zamana sizi çapalamıştır. Zihin gücü tekniklerini uygularken belli bir beyin hali için bir çapa kullanabilirsiniz. Böylelikle o beyin haline şarkı örneğindeki gibi çabucak ve kolayca girebilirsiniz.
Zihin gücü tekniklerini kullanacağınız en önemli beyin hali alfa mesafesi ve teta mesafesidir. Becerinizi önce alfa mesafesinde geliştireceksiniz. Beyniniz bu mesafeye geldiğinde rahatlamış olacaksınız, hayal kuruyormuş gibi. Bu ilk anahtardır. Bu halde iken düşünceleriniz zaman ve mekan engelini aşar. Düşüncelerinizi evrene gönderebilirsiniz. Düşünceleriniz vardığı yerde engelleri rahatlıkla aşabilir. Yani düşünceleriniz bir başkasının düşüncelerine rahatlıkla karışabilecek yeteneğe sahiptir. Bu halde kişiyi programlayabilirsiniz. Beyninizi alfa durumuna getirmek zihninizi lehinize kullanmanın ve etkilemenin ilk anahtarıdır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM / DAHA YÜKSEK BOYUT SEVİYELERİ
Boyutlar kavramını anlamanız bu tip çalışmaları yürütmeniz açısından çok önemlidir. “Boyutlar nedir?” sorusuna cevap vermek zordur. Bilim adamlarının kendilerine göre fikirleri vardır ve sadece teoriden ibarettir. Boyut kavramı yüzlerce sayfalık derin bir kavramdır. Anlamanız gereken ilk şey tüm yüksek boyut seviyeleri birbirine kaynaşmıştır. Biri bir başka boyuta yükselmekten bahsettiğinde (bu konuda konuşacak çok fazla insan yoktur) bu dikey olarak yukarı çıkma anlamına gelmez. Farkındalığı değiştirecek yüksekliğe çıkmak anlamına da gelmez. Yüksek boyutlar yukarıda, aşağıda, civarda, içinde, yani sizin içinizde ve etrafınızdadır. Hepsi bir kekteki malzemeler gibi birbirine karışık haldedir. Tabii ki bu, siz kendiniz etrafınızdaki 3.boyut dünyasından başka yüksek boyutlardasınız anlamına da gelir.
Şu an 3.boyutta olduğunuz kadar 10.boyuttasınız da. “Boyut” kelimesi realite seviyeleriyle ilgili kavrama verilen isimden başka bir şey değildir. “3” ise etrafınızdaki dünya’yı tasvir etmek için kullanılır. Siz 3.boyut dünyasına ayarlısınız. Eğer yüksek diğer boyutlarda da bulunuyorsak neden onları göremiyoruz ya da deneyimleyemiyoruz?
Göremez ya da deneyimleyemezsiniz çünkü bunlara ayarlı değilsiniz. Tıpkı televizyona benzer bu durum eğer kanal4’e ayarlanmışsa kanal 11’i göremez ya da deneyimleyemezsiniz. Daha basit kelimelerle ifade edersek, boyut dünyalarının arasındaki fark dalga uzunluklarıdır. 3.Boyutun bellik bir dalga uzunluğu vardır ve siz buna ayarlısınız. Başka bir boyutun dalga uzunluğuna ayarlı olsaydınız şu anda içinde bulunduğunuz yerden başka bir dünyayı görecek ve deneyimleyecektiniz! Dalga boyu anahtardır ve nadir bilinen bir bilgidir. Tıpkı televizyon kanallarını ayarlamak gibi farklı boyutlara ayarlayabilirsiniz kendinizi, tabii nasıl yapacağınızı bilirseniz.
Etrafınızdaki 3.boyut dünyasında bulunan tüm nesneleri ölçerseniz ortalama dalga boyu 7.23 cm. olacaktır. Kuantum fiziğinde, her nesne partiküllerden ya da dalgalardan (ses)(dalga boyu) oluşur. Ölçülebilir kendi sinüs dalgası “imzası”na sahiptir. Bu ortalamasıdır ve ayarlı olduğumuz 3.boyut evreninin dalga boyudur (7.23 cm.). Tibet veya Hindu öğretilerinde bu OM sesidir. Bilincinizi başka bir dalga boyuna getirince, etrafınızda gördüğünüz şeyler yeni dünyanın dalga uzunluğuna göre değişecektir. Nerede olduğunuza ve hangi dalga boyu uzunluğuna ayarlı olduğunuza göre hayat bu farklı boyutlarda değişik olacaktır. 3.boyutta insanların olması gibi, daha yüksek dalga uzunluklarında da yaşam ve bilgi bolluğu vardır. Bilim adamları gezegenlerde hayat tespit edememişlerdir. Anlamanız gereken şudur ki bunlar üzerinde çalışan bilim adamları bu gezegenlere 3.boyut dalga uzunluğuyla bakıyor 3.boyut dünyasında yaşıyor ve teleskop, bilgisayar, radar, lazer gibi bir sürü 3.boyut araçlarla çalışıyorlar. Yine de başka dalga boyuna ayarlanamazlar ve gezegenler üzerinde farklı dalga boyu üzerinde çalışırlar. O dalga boyuna ulaşabilselerdi soğuk ve kıraç gezegen tanımlamalarından başka daha farklı bir şeyler bulurlardı. Taş devri 3.boyut dünyasına ayarlıyken aşınmış kaya parçalarının güzelce hizalandığını görürdünüz. Ama farkındalığınızı başka bir dalga boyuna ayarladığınızda çok daha farklı bir şey göreceksiniz.
Mısır’daki piramitler 3.boyut dalga boyundan bir mimarlık harikası olarak görülür. Ama farkındalığınızı bir dalga boyuna ayarladığınızda, piramitler karmakarışık görünmez, tamamen farklı bir şey olarak görülür.
Dünyamız oldukça yeni bir şeye dönüşüyor. Doğal kaynaklar, ozon tabakası, yağmur ormanları, kimyasallar, hastalıklar, nüfus artışı hep kötüye gidiyor. Aslında olan şey şu; dünya daha yüksek dalga boyutuna geçiyor. 7.23 cm’lik dalga boyu yavaş yavaş soluyor ve yeni bir dalga boyuna gidiyoruz. 4. boyutun 10. ve 12. arasındaki seviyelerine geçmek üzereyiz. Bu seviye “isa bilinci” (koşulsuz sevgi, şefkat, şükran) olarak da bilinir. Bundan dolayı “tüm gözler üzerimizde” yüksek boyut seviyelerindeki varlıklar izliyor, bekliyor ve gözlemliyorlar (müdahale etmeden).
Beyin dalgalarınızı değiştirdiğinizde “dalga boyu farkındalığınızı” da değiştirmeye başlarsınız. Farklı dalga boylarına ayarlanmaya başlarsınız. Beyin dalgalarınızı değiştirmek demek bir başka boyuta tamamen geçmenin yolu değildir. Ama beyin dalganızı değiştirdiğinizde farkındalığınızı da hafiften değiştirirsiniz ve 4.boyut parladığında 3. boyutun sisi biraz kalkar. Düşünceler hemen belirir. 4. boyut dalga boyuna ayarlandığınızda ve orada sabit kalabildiğinizde bir şey düşünmek zorundasınız ve düşünceleriniz anında kendini yaratacaktır. Ama şu anda önemli olan şey farkındalığınızı biraz değiştirdiğinizde düşüncelerinizin dünyanızda küçük hızlı bir etki bıraktığıdır.
mind1.jpg
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM / NEYİ GÖRÜYORSANIZ ONU ALIRSINIZ
İmgeleme işin sırrıdır. İmgeleme fikrinin sizi uçurmasını izin vermeyin. İmgelem yapmak gereklidir çünkü zihin gücünüzü bu şekilde kullanırsınız. Zihninizde bir şeyi doğru bir şekilde görmeyi bilirseniz dünyanızda bunu gerçekleştirebilirsiniz. Daha önce bahsedildiği gibi daha yüksek bir boyuttaysanız zihninizde yarattığınız düşünceleriniz ya da imgeler hemen çevrenizde gerçekleşecektir. İmgeleme fikri insanları şaşırtır oysa bu kavram insan hayatında sürekli kullanımdadır.
Mesela; teknik bir ressam bir evi tasarlarken neye benzemesini istiyorsa onu hayal etmek zorundadır. O zaman bu tip bir imgeleme “ezoterik” görülmez.
Zihniniz düşüncelerinize itaat eder ve arzunuzu gerçekleştirir. Zihninizin aynı parçası tüm fiziksel fonksiyonlarınızın sorumluluğunu alarak kozmosla ve etrafınızdaki enerji alanlarıyla nasıl iletişim kuracağını bilir. Zihin gözünüzle bir şey gördüğünüzde (imgelemenizle) yüksek benliğiniz işe koyulacak ve bunu sizin için gerçekleştirecektir. Zihniniz zihin gözünüzde neyi tuttuğunuza dayanarak düşüncelerini oluşturur. Yani acil durumlar, aksilikler ve sorunlar olabilir. Hepsi imgelemeyle çözülebilir ama becerinizi yaşamınızın tek bir aşamasında kullanmak isteyeceğinizi anlayacaksınız. Ben çok önemli şeyler için kullanırım diğer şeyleri “akışa” bırakırım. Araba kullanırken tüm yeşil ışıkların yandığını imgelemekle vakit kaybetmem…bunlar önemli değil. Sizinde yapmanız gereken bu; neyin önemli olduğunu bulun ve bilginizi bundan yana kullanın.
Teknikler üzerinde iyileşene kadar tek bir kişi üzerinde odaklanmak en iyisi olacaktır. Biraz pratikle, başka bir sürü insan üzerinde de kolayca etki sahibi olabilirsiniz. Kitaptaki teknikler pratik yapar ve kullanırsanız işe yarar. Çalışmaya başladığınızda pratik yapana kadar imgeleme yeteneğinizin sınırlı olduğunu fark edeceksiniz. Sesleri imgelemede zorlanabilirsiniz. Etkili imgeleme için sessiz bir yerde olmalısınız. Çevreniz sessiz olmalı. İmgelemeyi öğrenmeye başlamanın en iyisi ışıkların olmamasıdır. İlk başta yapmanız gereken tek şey gözlerinizi kapatmaktır. Neticede, gözlerinizi açık tutabilirsiniz (kalabalık yerlerde) ve imgeleme beceriniz gün ışığında da gelişecektir.
Çevrenizde dağınıklık olmamalı, rüzgar esmemeli, yüksek ses ve diğer bölücü şeyler olmamalı.
Unutmayın imgeleme üzerine olan bu bölüm önemlidir önce bundan başlayın ve bunu uygulayın.
Her gün en az üç kez ve her seferinde 15 dakika olmak üzere imgeleme üzerinde çalışmalısınız. Oturarak imgeleme yapmak daha iyidir. Uzanırken fazla rahatlayarak uyuyabilirsiniz. Ayrıca dik olacağınız için imgeleme yaparken iç realitenizde dikey konumda olmak imgelemeniz açısından daha iyi sonuç verecektir. Özel bir pozisyona gerek yok. Sadece oturun.
İstenen kişi veya olay üzerine imgeleme yaparken zihninizde gerçekten oluyormuş imgesini yaratın. İlk başta zor gelecektir. Ama etkilerini yaşayacaksınız. İmgeleme üzerindeki becerim o kadar gelişti ki gözlerim açıkken bile zihnimde 3. boyut dünyasındaki şeyler kadar gerçekçiymiş gibi şeyleri görebilirim. Başkalarının göremediği sadece kendimin görebildiği bu dünyada kendi imgelerimi yaratarak eğlenirdim. Bunu hayatımı şekillendirmek için kullanabileceğimi bilmiyordum. Etkilerini gördüğümde ise çok şey değişti.
Zihninizde durumları gerçekten oluyormuş gibi imgelemek aşağıdaki noktaları hesaba katarak pratik gerektirir. İmgelemeye başladığınızda kendiniz olayın bizzat içinde olun. Kendini bir filmde izliyormuş gibi uzaktan izlemeyin. İmgelerken bir aynaya bakmadığınızın sürece yüzünüzü görmeyin. Tıpkı günlük yaşamın içindeymişçesine hayal etmelisiniz. Sokakta kendinizi yürürken imgeliyorsanız yüzünüzü, başınızı ve sırtınızı göremezsiniz…aşağıya bakarak bacaklarınızı, kollarınızı ve tıpkı “gerçek” yaşamda olduğu gibi göğsünüzü görebilirsiniz.
Küçük bir pratikle başlayın. Gözlerinizi kapatın ve geçmişteki bir anınızı zihninizde canlandırın. Detaylar konusunda endişelenmeyin. Pratikle netleşir. Şu anda gitmeyi istediğiniz yerleri imgelemeye çalışın. Bir yerde çalışıyorsanız iş yerinizde olduğunuzu imgeleyin.
Başlangıçta fiziksel gözlerinizle imgeyi gerçekten göremezsiniz. Zihninizde, hayal gücünüzde var olur. Fiziksel gözleriniz, göz kapaklarınızın içindeki “siyahlığı” görür. İmgeleme yeteneğiniz pratikle daha iyiye gider bu yüzden acele etmeyin. Gerçekten oluyormuş hissini yaşamanız gerektiğini unutmayın. İlk başta iyi olamayabilirsiniz ama zihninizi buna inanması için kandırabilirsiniz. Şöyle ki; yüzünüzdeki hafif bir sırıtışla zihninizi kandırın ve bu becerinin çok kolay olduğunu düşüncenizde belirtin. O kadar kolay ki gerçek dünyaymış gibi hayal edebilirsiniz. Geliştikçe yüzünüzdeki sırıtış doğal bir biçimde olacaktır çünkü bu harika yeteneğe sahip olmaktan büyük mutluluk duyacaksınız…aynı zamanda koku, dokunma, tatma ve hissetme gibi duyularınızı kullanarak da zihninizi kandırabilirsiniz. Güzel bir yerde olduğunuzu hayal ediyorsanız sadece görmekle yetinmeyin koklayın, dokunun, duyun, duygusal açıdan hissedin. % 100 gerçek olmayacaktır. Ama zihniniz yeterince çaba sarf edecektir. İş yerini hayal ediyorsanız hissedin duvarını masaları kapıları havayı koklayın fotokopi kokusunu koklayın iş yerinde olduğunuzu hissedin. Zihin gözünüzle bir şey yaptığınızı ya da bir yerde olduğunuzu yarattığınızda bilinçaltı zihniniz işe girişir. Ve yaşamınızdaki realiteyi şekillendirmeye başlar. Zihninizde patronunuzun sizi kovduğunu görürseniz, ertesi gün kovulmazsınız. Ama buna devam ederseniz er ya da geç başınızı derde sokarsınız.
Deli gibi imgeleme yapın, ilk 2 hafta sıkı tutun hedef belirleyip çalışın 2 haftalık pratikten sonra daha ileride olacaksınız 2 aydan sonra şu anda bulunduğunuzdan çok daha ileride olacaksınız. Kendinizi motive edemiyorsanız o zaman şansınız yok, bu satırları okumayı başkalarına bırakın.
Günde 3 kez 15’er dakika imgeleme öneriyorum. Daha fazla yaparsanız hızlı bir gelişme kaydedersiniz. Sizden yapmanızı istediğin ilk şey (tabi ki istediğinizi yapmakta özgürsünüz) imgelemedeki ilk 5 dakikanızı zihin gücüyle ayartmak için kullanın. Ya da bir nesne üzerine odaklanıp tüm duyularınızı kullanarak onu hatırlama üzerine olsun. Belki bir yanınızda bir köpeğin oturduğunu imgelenebilirsiniz. Ona uzanıp evcil hayvanınızmış gibi onu okşayabilirsiniz. Postunun kokusunu alabilirsiniz hatta köpekle yürüyüşe çıktığınızı bile hayal edebilirsiniz. Karşınızdaki masada bir portakal imgeleyebilirsiniz. Onu alır kabuklarını soyarsınız. Suyu yüzünüze sıçrayabilir ve sonra onu midenize indirebilirsiniz tabii çekirdeklerinin çıktığını hayal etmeyi unutmayın. Sonra da bir kedinin portakal kabuklarını kokladığını ve yüzünü ekşiterek koşturduğunu hayal edebilirsiniz. Bu kitabı hayalinizde canlandırabilir bir masanın üzerine koyup sayfalarınızı çevirdiğinizi hayal edebilirsiniz. Bu ilk 5 dakikalık süreçte neyi imgeleyeceğinizi size bağlı. Pratik insanların en çok yapmak istediği ama yapmaktan en çok kaçındığı şeydir. Bu nedenle, dışarıda sadece bir usta ve bir yığın vasat insan harika zihinsel yeteneklerden yoksundur.
İmgeleme pratiğinde daha iyi hissettikçe pasif imgelemekten ziyade aktif imgelemeye geçin. Portakal imgesini kullanmışsanız o zaman portakal kabuklarını sınıfınızdaki tahtaya fırlatın ya da portakalı bir arabanın tekerleğinin altına koyun ve suyunun fışkırdığını imgeleyin! Zihin gözünüz her seferinde daha yaratıcı olacaktır. En iyisi yaratıcılıktır ve bu konuda gerçekten iyi olmak için en önemli yoldur.
Neyi imgelediğinizin ve pratik seanslarının nasıl olduğunun kaydını mutlaka tutmalısınız. Ne üzerinde çalışabileceğinizin listesini yapın. Uzaktan kumandayla televizyonu açmak gibi alelade bir şey bile pratik seansında yaratıcı bir imgeleme olabilir. Hayalinizde kumandayı elinize alın, onu görün ve hissedin. Bir düğmesinin üzerinde ne yazdığını görün. Sonra aktif olun ve imgeyi değiştirin. Düğmenin üzerindeki kelimelerin farklı görünmesini sağlatın ses + düğmesi yerine kırmızı duvarlar yazdığını görün basın düğmeye etrafınızdaki duvarlar kırmızı olsun. Kanal düğmesi tuşunun üzerinde kelepçe yazısını görün. Düğmeye basın ellerinizin kelepçelendiğini hayal edin. Başka düğmeye basıp kelepçeleri açı, kelepçeleri ellerinizde hissedin, televizyona fırlatın, ekran çatlamasını duyun. İmgelem üzerinde çılgınca şeyler düşünün çünkü imgelemede ne kadar yaratıcı olursanız, zihin gücü becerilerinde o kadar hızlı ve kolay ilerleme kaydedersiniz.
İlk imgeleme seansında yapmanız gerekenler bunlardır.
BEŞİNCİ BÖLÜM / NEYİ GÖRÜYORSANIZ ONU ALIRSINIZ II.
Beyin dalgaları ile bölümde bu tekniklerin etkili olması için özel bir algı haline geçmenin önemli olduğundan bahsedilmişti. Olağan uyanık beyin halinde de başarılı olabilirsiniz ama daha düşük beyin haline geçtiğinizde etrafınızdaki realiteyi lehinize çevireceğinizi vurgulamıştık. Unuttuysanız hatırlatalım: Uyanık durum BETA durumudur. Beyniniz 14-30 Hz (hertz) aralığında frekans yayar. Gözleriniz kapalı ve imgeleyerek dinlenme durumunda ALFA durumunda (7-13 cps) olursunuz. Bu Alfa durumu etkilemek istediğiniz kişi üzerinde ayartma tekniklerini kullanmak için çok elverişlidir. Düşünceleriniz daha fazla güçle daha net bir şekilde o kişiye ulaşacaktır. Teta durumunda olmak da aynı güce sahiptir. Hatta daha güçlüdür ama başarması sıradan bir insan için çok zordur. Bazı insanların Teta durumunda bilinçli olmayı öğrenmesi yıllarını alıyor ve bazıları bunu hiç başaramıyor.
Uykudan az önce beyniniz Teta durumundadır. Uykuya geçme halini genellikle hatırlayabilirisiniz; sadece bir dakika geçmesine rağmen odanızdaki müziğin uzun süre çaldığını hatırlayabilirsiniz.Çok derin Alfadaysanız Tetaya yaklaşıyorsunuz demektir. Ama tam Teta anı Amnezi Noktasıdır. Gezegendeki birçok insanın nadiren hatırladığı bir andır. Genellikle uyandıklarında bilinçlerinin bilinçsiz uykuya geçişini asla hatırlayamazlar. Beden dışı seyahat de daha çok Teta durumuna giriş ve çıkışla Delta esnasında olur. Uykuya geçtiğiniz her gece bedeninizi bırakırsanız. Astral bedeniniz “kalkar” ve kendini fiziksel bedeninden “ayırır”. Genellik fiziksel bedeninizin 5-6 cm. yukarısında asılı kalır. Bunu asla hatırlayamazsınız. Çünkü fiziksel bedeninizden “çıkarsınız” ve beyniniz Teta haline geçtiğinde fiziksel bedeninize “geri dönersiniz” Amnezi noktası kontrol etmesi zor bir noktadır ama size bunun tekniğini daha sonra vereceğim çünkü zihni bu aşamada kontrol etme konusunda ustalaşmalıyız. Amnezi Noktası fiziksel bedeninize doğduğunuz esnada gerçekleşir. Bu hayatta bu bedene girmeden önceki hayatınızı hatırlamamanızın nedeni budur. Teta durumunu kontrol etmeye başladığınızda önceki yaşamlarınıza ait şeyleri hatırlayabileceksiniz. Ama Tetadaki düşüncelerinizi ulaşırsanız bunlar hemen gerçekleşir ve bu nedenle kontrolsüz olmanız bu durumda sabit kalamadığınız taktirde sorunlara yol açabilir. Bu noktada Teta durumu ile Alfa durumu arasındaki zihin gücüyle hissetmenin farkını açıklayalım… Alfa durumunda parmaklarınızla birine bir biçimde dokunduğunuzu imgelerken, karşınızdaki kişi düşüncelerinde bu sıcak ve hafif dokunuşu hissedecektir. Sanki fiziksel elinizle ona dokunuyormuşsunuz gibi dokunduğunuzu hissedecektir, çok gerçekçi olacaktır!
İşte düşünce dalgalarınızın bir başkasının zihnine böyle girer. Kafataslarının dışından gelen bu düşünce dalgaları, kafatası kemiklerinin 5 yerinde rezonans ya da titreşim yapar. Bu modele titreşim seviyesine inen (Alfa ya da Teta) Takyonlar “beş altın dalga” modeli denir. Bu takyonlar kişinin beynindeki sıvı kristal yapıyla iletim kurar. Takyonlar Deltonlar sağlar çünkü enerji toplarlar. Aynı zamanda karşıt madde ve madde yaratır. Bu ikili aksiyon olurken, elektronlar oluşur ve elektrikli vuruş beynin bir bölümüne ulaşarak düşüncede elektrikli etkiye dönüşür…Bu nedenle, kişi etkilendiğini algılar. Bu kristalimsi yapı kafa kemiğindeki kalsiyum kemiğinde bulunur (kafatasının içindeki katman etrafında). Bunların tümü organı geren kas alanlarına girer, mikro ayrık alanlara, elektron kabuklarına, faz boşluklarına ve Fourier dönüşümlerine gider. Bu bilgileri ilk defa burada okumuş olabilirsiniz; biz şimdilik kısaca bir özetleme yapalım;
Bu noktadan sonra teori biter, uygulama başlar. Tekniklerin nasıl işe yaradığını bilmeniz gerekmiyor, sadece işe yaradığını bilmeniz yeter. Bu bölümde bahsettiğim şeyler hangi gizemler üzerinde duracağınızla ilgili ön bilgilerdi. Bu çalışmanın merkezine geçmeden önce çok önemli olan kavramlara tekrar göz atalım:
Düşünce realiteyi yaratır. Hiçbir şey bunu çürütemez. Köprüler, binalar hatta matematiksel incelemeler bile önce mucitlerinin düşüncelerinde var olmuştur.
Düşünce başkalarının zihinlerini ve dünyevi olayları imgelemeyle etkileyebilir. İmgeleme ne kadar netse ve imgeleme esnasında duyular ne kadar net kullanılırsa o kadar güçlü olur.
Enerji (prana) düşünceleri güçle doldurur ve etkilerini büyütür. Enerjiyi lehinize kullanarak (bu konu daha sonra ele alınacak),düşüncelerinizden gerçeklik yaratacak kadar güce sahip olacaksınız. Tam beklediğiniz gibi şekilde olmayabilir ama içeriği aynı olacaktır. Zihin gücünüzü bir ev yaratmak için kullanmanız yoktan bir ev var edeceğiniz anlamına gelmez. Ama bir eve sahip olmanız için olaylara yol açarsınız. Mesela, size büyüleyici küçük bir dağ evini düşük fiyata satacak bir emlak komisyoncusuyla tanışabilirsiniz.
ALTINCI BÖLÜM / GÜCÜ ARTTIRMAK
Bu teknikleri anlayıp hayatınıza geçirmeye başladığınızda basit yöntemlerinin ötesine geçebilir ve daha fazla güç vermesini sağlayabilirsiniz. Aslında “okült” kabul edilen şeyler üzerinde ne kadar çok şey okursanız o kadar şey bulabilirsiniz. Önce zihin gücünü kullanmak için Teta seviyesi beyin dalgası aktivitesine nasıl yaklaşılacağını anlatalım. Tam bilinçli Teta manipülasyonu çok ileri bir konu olduğu için ve çok az insan tarafından başarıldığından çokta fazla üzerinde durmayacağız. Ayrıca, Teta durumundayken bilinçli kalabilirseniz, zihin gücünüz konusunda zamanınızı ziyan etmek istemeyeceksiniz. Beyin dalgaları uyumadan az önce Teta frekansı yayar. Bu Teta beyin durumu ile zihin temelli teknikleri çalışmak pratik açısından çok kolaydır. Bu asla seçim tekniklerinizden bir olmamalıdır, çünkü sadece Alfa çalışmanızı güçlendiricidir (iyi bir güçlendirici). Prosedür her zamanki Alfa imgelemenize devam etmektir ama bunu gün içinde ya da akşam seansında yapmak yerine yatakta uyumaya hazırken yapın. Uyumaya hazır olduğunuza, kalkmayacağınıza, alarmı kurduğunuza vs. emin olun. Çok basit… uykuya çekilirken elinizden geldiğince imgelemenize devam edin. Daha öncede söylediğimiz gibi uykuya geçmeden önceki tam anı hatırlayamayacaksınız. Ama düşüncelerinizde kalan son kalanın imgelemeniz olmasını sağlayın. Tabii ki, bunu zorlayamaz ve bilinçli olarak birşeye dikkat etmeyi bekleyemezsiniz. Sadece imgelemenizi yapın ve kısa sürede uyuyacaksınız. Uykuya geçtiğiniz an Teta beyin dalgalarınız bu düşüncelere ya da imgelemelere nüfuz edecektir ve onları harika enerjisiyle yükleyecektir. Birçok durumda genellikle birkaç dakika içinde uyuyakalırsınız. Beden pozisyonunuzu değiştirir ve yaptığınız şeyi (düşünme, müzik…vs) bırakırsanız genellikle bunun nasıl olduğunu hatırlamazsınız. Bu yüzden bunu durdurması zordur. Pratikle ve kendinizi programlayarak, Teta haline ulaşıncaya kadar imgelemede kalın. Bundan sonra imgelemeyi bırakacaksınız (çünkü uyuyakalacaksınız) ancak tüm ihtiyacınız olan hızla Teta anını yakalamaktır. Unutmayın; Teta durumunda üzerinde çalıştığınız kişiye dokunursanız zihinsel dokunuşlarınızı gerçekmiş gibi hissedecektir.
2122571777_509cae19cb.jpg
Bu, imgelemeniz bu noktada sabit kalmayı başarırsa gerçekleşir. Çabuk ve hemen olacaktır. Yavaşça uykuya çekilirken (derin Alfa) Alfa çalışmanızı yaptığınızdan etkisi harika olacaktır. Bu Teta noktasında imgelemenize elektrik akımı vermek gibidir. Zihin gücü becerinizi kullanırken kendinizi geliştirmek için zaman ayırmanız çok önemlidir. Bu şekilde kendinize eşit zamanlarda eşit oranlarda zaman ayırıp çalışırsanız zihinsel ikna yeteneğinizle beraber kişiliğiniz de gelişecektir. Yaşamınızı geliştirecek imgelemeye zaman ayırın (iş, para, arkadaşlar, bilgi, hafıza…vs) imgeleme yaparken Alfa durumunda olacağınız için, kendi zihninizi de etkilemek için harika bir konumda olacaksınız ve bu nedenle önemli şeylerin diğer yönleriyle kendi realitenizi de etkileyebileceksiniz. Sadece olmak istediğiniz şeye hazır olduğunuzu (yeni bir araba, işitme gücü, insanların size saygılı olması, sağlık…vs) imgeleyin.
Zihin gücü çalışmanız başka boyutlara gitmek, beden dışı seyahatler ya da her ne üzerine olursa olsun öncelikle Hermetik Felsefesinden biraz anlamalısınız. Bu felsefe aşağıdaki prensiplere sahiptir;
1. Her insan belli bir dalga boyunda var olup yaşayan itici gücü hem alır hem de yayar.
2. Bu itici güçler eğitimli bir zihin tarafından algılanabilir.
3. İnsanın bilinçaltı zihni “evrensel” bilinçaltı ile bağlantılıdır. Her bireyin içinde tüm evrenin holografik kopyası vardır.
4. Bu seviyede aldığınız şeye sezgi denir.
5. “Bilme hissi” bu dalga boyuyla bir radyo gibi yayılır.
İlk bakışta bu 5 prensip size çok anlaşılır gelmemiş ve çok derin içerikli gelmiş olabilir. Aslında bunlar zihinsel gücünüz için kullanabileceğiniz etkili temel bilgilerdir. Evrensel Matrikse girmek için (Tanrı, tüm bilinç kaynağı) normalde yaptığınız şeyin “tam zıddı” görünecek şeyleri yapmanız gerekir. Bir şeyler umuyorsanız, henüz gelmemiş olan gelecekteki bir arzuyu ve belirsizliği ima edersiniz. Birşeylerin hayalini kuruyorsanız, geleceği sezinliyorsunuzdur ve bu belirsiz değildir. Bir şeyi ummakla hayal etmek (yaratmak) arasındaki ince çizgi budur. 3.boyut dünyasında somut bir şey istiyorsanız ve mantıken erişebileceğiniz bir şeyse, tüm yapmanız gereken bu isteğinizi bilinçaltına iletmektir. Bilinçaltı zihniniz dileklerinizi yaratacaktır, dilek bilincinizden düzgün bir şekilde yayılmışsa. İşte burada da ince bir çizgi var; arzunuzun başarılı bir şekilde bilinçaltı zihninize (evrenle bağlantılı) iletmek için bilinçli zihniniz bu arzu üzerinde egzersiz yapmayı bırakmalıdır. Sürekli devam eden arzu, dileğin oluşumuna engel olur. Sık sık vurguladığımız şey şudur; psişik istekler veya dokumalarınızı yaparken onu % 100 hissetmelisiniz, gerçekten şu anda oluyormuş gibi hissetmelisiniz. Küçük bir tüyo verelim; Rol ya da numara yapabilirseniz bilinçaltınızı kandırabilirsiniz. “Şu anda olduğunu” hissetmekte zorlanıyorsanız, gerçekten hissetmeye başlayana kadar hissediyormuş gibi yapabilirsiniz. Rol yapsanız bile şu anda oluşuyormuş gibi hissedebilirseniz şimdiki an farkındalığınızı gerçekten hissedeceksiniz ve imgelemeniz daha kolay olacaktır. İmgelemeniz gerçekleşene kadar hissi devam ettirin. İşiniz bittiğinde kendinizi kucaklayın ya da dokunun, içiniz gülsün, çalışmanıza ve eğitimize coşkunuzu katın.
Hermetik bilgiler çoğu yeni başlayanların uygulamakta zorlandıkları prensiplerdir. Arzunuzun fiziksel dünyada gerçekleşmeden önce var olduğuna inanmanızı gerektirir. Arzu edilen bir durum DİLİYORSANIZ ya da olacağını UMUYORSANIZ, otomatikman GELECEK zamanı düşünüyorsunuz demektir. Bir şeyi istediğiniz sürece onu hep isteyeceksiniz (3. boyutta), istekleriniz gelecekte merkezlenir ve bilinçaltının sonsuz şimdisine iletilemez. Bu nedenle “dilerseniz, alamazsınız”. İsteğinizi ummayın, gerçekten oluyormuş gibi yaşayın ve deneyimleyin. Bunu imgelemenizle yapın ve gün boyunca düşüncelerinizle bunu hissedin. Bilinçaltınız bilmek ve kesinlik vasıtasıyla aktivasyon ve yanıt bekleyen bir güçtür; “sınırsız güven”. Zihniniz düşüncenin duygusal kopyasını gerçekleştirdiğiniz sürece herşeyi gerçekleştirebilir. İşin sırrı hissetmektir. İstediğinize zaten sahip olduğunuzu hissederek arzunuzu elde edebilirsiniz.
Şimdi dirençle ilgili birkaç teknikten bahsedelim. Direnç meselesinin sizi rahatsız etmesine izin vermeyin. Kişi veya durumlarda, isteklerinizde direnç görüyorsanız direncin işaretlerinin farkında olmanız gerekir ve tüm fark edilebilir tepkileri not almanız gereken şeylerdir. Tepkiler veya direncin farkına vararak iyi ya da kötü hangi zihin gücü teknikleri ile yaklaşacağınızı bilirsiniz. Aslında iyi veya kötü ifadesi kullanılmamalıdır çünkü kötü olan birşey bile iyi bir işaret, bir farkındalık olabilir. Direnç görmeniz çabalarınızın sonuçsuz kaldığını göstermez. Eninde sonunda siz çalışmanıza devam ederseniz bilinçaltı zihinleri pes edecektir. Her insan ve durum farklıdır. Bu nedenle farklılığın tadını çıkarın çünkü bu sizin zihinsel yetenekleriniz iyileştirecektir yeni deneyimlere yelken açmanızı sağlayacaktır.
YEDİNCİ BÖLÜM / RADYONİKLER, PSİONİKLER, KUTSAL GEOMETRİ
Sıradan insanlardan saklı tutulan birçok teknoloji vardır. Bunun sebebi, bu teknolojilerle elde edilebileceklerin potansiyelinin sınırsız olmasıdır. Kesinlikle sınırsızdır! “Teknolojiler” kelimesiyle devasa elektronikleri, donanımları, bilgisayarları ya da milyar dolarlık makinelerı kastetmiyorum. Zihin temelli, eterik bağlantılı sunumlar ve bağlantılardır kastettiğim. Şu anda bunlar mantıklı gelmeyebilir ama mantıklı olduğunu göreceksiniz. Bu teknolojileri anlamanız için temel bilgileri paylaşalım:
Etrafınızda gördüğünüzden çok daha fazlası vardır. Uzun zamandır insanlığa empoze edilen sınırlar yüzünden fiziksel gözünüzle sadece fiziksel olanları görebilirsiniz. Eğer sınırları kaldırırsanız, fiziksel çevrenizden çok daha fazlası olduğunu görebilirsiniz. Birçok insan “başka görecek ne var ki?” diye soracaktır. Cevap şudur; “çok şey!” çevrenizde gördüğünüz şeyler sadece fiziksel değildir. Fiziksel niteliklerinin yanı sıra başka nitelikleri de vardır. Bunlar seviyelere ayrılır. Varoluşun bir seviyesi bu fiziksel olan seviyededir ya da fiziksel dilin sınırlarıyla daha düzgün tanımlanmış olur. Bu üçüncü seviyenin üzerinde daha çok seviye vardır. Sayılamayacak kadar çok aslında. Bu seviyeler kek yapmak için malzemeleri karıştırdığınız gibi birbirine bağlıdır ve karışmıştır.
Radyonik ve diğer taraftaki teknolojiler de aynı şeydir. İlgilendiğimiz diğer seviyeye genellikle “eterik” seviye denir. Aslında adı bu değildir. Ama ingiliz dünyası bu kelimeyle bu tanımı yapmıştır ve öylece kalmıştır. Daha önce duymuş olabileceğiniz bir başka seviye ise “astral” seviyedir. Seviyeler arasında da boyutlar ya da oktavlar vardır. Daha önce belirttiğimiz gibi fiziksel dünya üçüncü boyuttadır. Astral seviye ise dördüncü boyutun ilk ve ikinci oktavında bulunur. “Eterik boyut” astral seviyeye yakın ama biraz aşağısında ve üçüncü boyutla bağlantılıdır.
Etrafımızda gördüğünüz her şey bu fiziksel boyuttan daha yüksek seviyeleri kaplar. Bu noktaya gelmek için tüm fiziksel nesnelerin ve yapıların (insanlar dahil) eterik yapısı vardır. Hareket etme fonksiyonları olan sadece fiziksel bedeniniz değildir. Eterik bedeniniz de vardır; yüksek seviyelere çıktığınızda ya da fiziksel gözlerinizle bu seviyeleri görmek için kendinizi eğittiğinizde görünmez bedeniniz görülebilir. Tüm nesnelerin fiziksel bedenleri kadar eterik bedenleri de vardır. Arabalar, ağaçlar, kitaplar, yiyecekler ve gözlerinizle göremediğiniz müzik titreşimleri, kokular ve düşüncelerin bile eterik bedenleri vardır!
Düşünceler “eterik” ya da “astral” gibi yüksek seviyelerde var olur ve bu seviyelere girdiğinizde gerçekten görülebilirler. Beceri, pratik ve bilgiyle düşünceler de fiziksel dünyada görülebilir. Bu nedenle, nasıl olduğunu bilirseniz insanların gözü önünde birşeyin imgesini bile gösterebilirsiniz.
Unutmayın! etrafınızda gördüğünüz insan yapımı herşey önce düşüncede başladı. Bir tişörtü ele alalım mesela. Tişörtün dizaynı kişinin düşüncesinde başlar. Tişörtün kumaş yapısı ya da kimyasalları biri tarafından yaratıldıktan sonra başlar. Tişörtü yapan makinalarda daha önce biri tarafından (muhtemelen bir mühendis) düşünülüp düşünceler kağıda aktarılmış, sonra da yeni bir dizaynla makinaya dönüşmüştür. Düşüncelerinize bu açıdan baktığınızda bu çok ulaşılmaz görünmeyecektir. Zihniyetinizdeki sınırları kırmak için ilk adım budur.
Peki bu noktadan sonra Kutsal Geometri nedir? Zihniniz yeni seviyelere çıktığında düşünceleriniz ve düşüncelerinizi kullanış biçiminiz daha güç kazanır.
Kutsal Geometri ise herşeyin dilidir. Okul yıllarındaki geometri “kutsal geometri”den biraz daha farklıdır. Bu tip bir geometrinin şekillerle ve matematikle alakası vardır ama daha çok “kozmik” seviyede. Kutsal Geometrinin dikkat çeken tarafı herşey (HER ŞEY) geometriye bağlıdır. Geometri matematiksel olarak tanımlanabilir bu nedenle herşeyde matematik vardır…piramitlerden gözünüze kadar. Geometri evrendeki herşeyde bulunabilir ve kutsal geometriyi anlamak size tüm evrenin bilgisini verebilir. Kesinlikle bunun sadece tanımını yapmak bir sürü kitabı doldurur. O yüzden burada sadece birazcık tadına bakmış oluyorsunuz.
Herşeydeki geometriyi anladığınızda, hayatın nasıl işlediğini ve hepimizin nasıl kosmosa uyduğumuzu anlamaya başlarsınız. Herşey belirli geometrik bir şekilde yaratılmıştır ve geometrik özelliklere sahiptir…DNA’dan tutun, fiziksel hücrelere, ağaçlara, boyutlara, dillere, virüslere, müziğe, bilgisayarlara, kimyasallara, atomlara kadar. Bunlar evrendeki birçok şeyin öğeleridir, gezegenin etrafındaki enerji alanlarına kadar. Hücresel yapınızı ve DNA’nızı bile tanımlayabilirler, doğru bir şekilde bir araya getirebilirseniz. Hatta evrenin nasıl yaratıldığını bile gösterebilirler anlamasını bilirseniz.
Geometrinin en kutsal imgesi Yaşam Çiçeğidir. Çünkü içinde tüm yaradılışı barındırır. Herşey bu kutsal modelin kullanılmasıyla yaratılmıştır; müzikten dile, doğaya kadar herşey. Kutsal geometriyi hiç görmemişseniz ya da bilmiyorsanız size görünmez. Unutmayın; kutsal geometri kağıt üzerindeki boş imgeler değildir. Çoklu boyutlardaki hareketler ve oluşumlardır. Mesela Yaşam Çiçeği iç içe geçmiş yuvarlakların toplamıdır. Belli bir şekle hareket ettiklerinde formlarını değiştirebilir. En ilginç bulduğum şeylerden biri tüm dillerin alfabelerinin bu imajda bulunabilmesidir (Dan Winter’ın çalışmasına bakın). Bu nasıl baktığınız ve ne gördüğünüzle ilgilidir. Bu şeklin belli bir bölümünü seçtiğinizde ve döndürdüğünüzde açıkça ingiliz alfabesini ya da ibranice alfabesini görebilirsiniz. İncil’i orjinal dili olan ibranice’den bu imgeye çevirdiğinizde, İncil’in kutsal geometri şeklini alabildiğini görürsünüz. Bu şekil ayrıca bu gezegenin manyetik parçalarının yerçekimi gücünü de gösterir. Tüm kadim alanlar bile bu spiral hatların üzerindedir (Fibonacci spirali olarak adlandırılmıştır). Bu organik büyümeyi resmeden sayıların belirli ilişkisinden doğan matematiksel bir spiraldir. Tüm kadim tapınak ve yapıların plan ve sıralanışı üzerinde olduğunu ve Mısır’daki tek belli bir noktadan kaynaklandığını görürsünüz. Fibonacci spiralini tüm doğada da görürsünüz (Koçların boynuzunda, deniz böceklerinin kabuklarında, ayçiçeğinde çift spiral) ve üzerinde inceleme yaparsanız etrafınızdaki dünya ve müzik arasındaki bağdır. Bunun sizden neden saklandığını anlayamazsınız çünkü bu bilgiye tümüyle sahip olmak sizi çok güçlü ve aydınlaşmış bir insan yapar.
Dünya; şebekeler olarak adlandırılan enerji alanlarıyla çevrilidir. Gezegende farklı türde bir sürü şebeke vardır ve hepsinin geometrik şekli de farklıdır. Kadim insanlar tüm bu şebekeleri ya da diğer ismiyle Ley Hatlarını bilirdi. Şebekelere girebilirseniz bunlar doğal karşılıksız güç kaynaklarıdır. Nicola Tesla (radyonun mucidi) bunları biliyordu ve şaşırtıcı birkaç şey tasarladı (birçoğu bilmediğimiz duymadığımız şeylerdir). Halktan saklanan en büyük başarılarından biri gezegenin herhangi bir yerine elektrik yayabilmekti. Gezegenin belli noktalarına yerleştirilen 8 özel “jeneratörle” (tesla bobinleri)…bu enerji şebekelerine girebildi ve sonuçta tüm dünyaya yetecek tam bir elektrik gücü elde etti.
İlginçtir ki, bu “kuleler” kutsal geometri enerji noktalarıyla çakışan belirli şebeke noktalarına yerleştirilmiştir. Büyük birşey biliyordu ama bu icadı küçük görüldü (henüz!). Yine de Nicola dünyada büyük bir etki yaratmıştır. Duvardaki 60 Hz prize her fişi soktuğumuzda onun icadını kullanıyorsunuz (AC akımı). Küçük bir Tesla her yerde…her evde ve her işte. Nicola imgeleme konusunda bir dahiydi, kağıt üzerine dökmeden bile zihni harika derecede her icadı görebiliyordu. İşte bu yüzden ilk prototipi bile başarılı oluyordu. Bunu da icatlarıyla herkesin iyiliği için kullandı. Yine de en iyi çalışması insanlardan saklanıyor.
Peki bu bilgi ne kadar önemli? Kutsal geometri size olağanüstü yetenekler kazandırabilir ve onun sunacağı araçlarla başka boyutlara bile geçebilirsiniz!
Bedeninizin etrafı iki iç içe geçmiş tetrahedronlardan oluşan bir enerji alanıdır. Bu düz ölçü Davut’un Yıldızı olarak da bilinir (yine de bu imgenin bilgisi hala oldukça gizli tutulur). Üç boyutlu bir ölçüde, bu imge Merkaba ya da Merkabah olarak bilinen iç içe geçmiş tetrahedronların şeklinde bir enerji alanıdır. Etrafınızda bu alan vardır yine de aktive olmayabilir (gezegendeki yaklaşık sadece 3000 insanın tam aktif Merkaba alanları vardır). Çok gizli tekniklerle bunu aktive edebilirsiniz. Bu enerji alanı kendinizi daha yüksek boyutlara taşımanızı sağlayacak “aracınızdır”. Sırrını hiç vermeden, yapacağınız şey belli bir oranda (Fibonacci oranında) etrafınızda dönmektir. Belli bir orana ulaştığında (0.9 ışık hızı), bir disk gibi dışarı çıkar ve bu nedenle boyutlar arası yolculuk için zihniniz güdülenmiş olur! Yukarıda tanımladığım “dahili Merkaba” dır ve elektronik kullanımı gerektirmez. Daha çok belli nefes teknikleri, belli imgeleme teknikleri ve her yerdeki yaşama duyulan Sevgi gerekir.
Dönerek bu alan geldiğinizde, 50 metre fırlar. Bu Merkaba alanı sizin enerji\çakra noktalarınızla bağlantılıdır. Herhangi bir yogayla ilgili ya da Uzakdoğu’ya ait çakra tablosuna bakarsanız, “Kalp” çakrasına yerleştirilmiş çift tetrahedron geometrisini görürsünüz.
KOZMİK GÜÇ
Kozmik gücün kötü niyetler için kullanılamayacak bir teknik olduğunu bilin. Hedeflerinizin saf olmasını ve bu dileğini hak ediyor olmanızı tavsiye ederim.
Aşağıdaki ifadeyi ezberleyin
Kozmik Güce (Allah’a) sesleniyorum ve ondan bana güç vermesini, beni korumasını ve bana rehberlik etmesini istiyorum.
Bu sihirli cümle kozmik gücün frekansına ve enerjilerine girmek için kullanmanız gereken cümledir. Bu ifadeyi bilmek kendinizi evrensel zekayla aynı frekansa sokmaktadır.
Ayrıntılar
Dik durun, ayaklarınız omuzlarınızın genişliğinde olsun ve elleriniz cennete dönük şekilde dua eder pozisyonunda olsun. Gözlerinizi kapatın. On kez yavaş derin nefesler alıp verin. Onuncu nefesiniz de yüksek sesle “kozmik güce sesleniyorum” sonra durun ve nefesinizi verirken şöyle deyin: “ondan bana güç vermesini, beni korumasını ve bana rehberlik etmesini istiyorum.” Bu cümleyi söylerken her kelimenin son derece farkında olun. Güç, koruma ve rehberlik kelimelerinin anlamını kavramalısınız. Sadece söylemekle sistem işlemez. Cümleyi 2 kere daha tekrarlayın. Üçüncü kere söylerken olağan dışı bir şey deneyimleyeceksiniz. Omurganızda bir elektriklenme hissedebilirsiniz. Yer titreyebilir. Bedeninizde sıcaklık ya da soğukluk sıçrayabilir bunun bir sebebi vardır. Ayakta durarak, nefes alarak, beyin dalganızı düşürerek ve bu cümleyi kurarak kendinizi otomatikman tanrı enerjilerine bağlayacak ve senkronize olacaksınız. Daha yüksek enerjilerle kendinizi aynı hizaya getirince ihtiyaçlarınızı kozmik güce iletmeniz daha kolaylaşır.
Önemli not : Sihir cümlenin kendisi değildir. Kozmik güçle bağlantı kuran sihirli cümlenin arkasındaki anlam ve düşüncedir. Bu nedenle anlam yüklenmesi çok önemlidir. Yüksek sesle cümleyi söylerken hissedin ve serbest bırakın. Kozmik güçten ne dilediğinizi ne zaman istediğinizi bunu hak ettiğinizi tam olarak belirtin. Bu unsur çok önemlidir. Konuşurken eski bir arkadaşla konuşur gibi alçakgönüllü bir ses tonuyla konuşun. Süslü kelimelerden uzak durun. Dileğinizi söylerken zaten dileğinizin kabul edildiğini hissedin. Dileklerinizi kabul ettiği için kozmik güce teşekkür ederek çalışmayı son verin. Kollarınızı annenize sarılır gibi göğsünüzde kavuşturun. Bu kapatılmış enerjiyi serbest bırakır. Gözlerinizi açın, tekniği mektuba yazarak uygularsanız arzunuz kabul edilecektir.
Özet; bu yöntemin başarısı dini inançlarınıza bağlıdır…
 

MURATS44

Özel Üye
Beynin Kandırmacaları
eeg11.jpeg
New York Times gazetesinde yayınlanan bir habere göre Amerikalılar’ın yüzde 18’i Güneşin Dünyanın etrafında döndüğüne inanıyor. Beynin hafıza ve inançlarla olan ilişkisi insanları doğru olmayan şeylere inanmaya bile itebiliyor.
Beyin bir bilgiyi, bilgisayar hafızası gibi depolamıyor. Bilgiler dinlenmiyor. Aksine aklınıza her gelişlerinde ilk kez kaydediliyormuşçasına yeniden işleme tabi tutuluyor. Bu nedenle mesela siz de Fransa’nın başkentinin Paris olduğunu biliyorsunuz, ancak nerede ve nasıl öğrendiğiniz hakkında hiçbir fikriniz yok.

Amnezinin kaynağı olarak da bilinen bu fenomen, bireylere öğrendikleri herhangi bir bilginin doğru ya da yanlış olduğunu unutturuyor. Mesela, ne zaman bir yalan, onun aksini kanıtlayan bir bilgiyle ortaya konulsa, beyin bunu ‘doğru’ bir bilgi olarak algılıyor. Kısacası beyniniz aslında size oyun oynayıp, size yalan söylüyor! Bilginin kaynağı unutuldukça, yanlış bir şeyi doğru olarak algılama durumu vahim bir hal almaya başlıyor, çünkü aslında doğruluğuna daha da ikna oluyorsunuz.
Aynı zamanda dünya görüşünüze uyan bilgilere daha kolay inanıyorsunuz ve bu arada da doğruluğunu sorgulamayı unutuyorsunuz. Psikologlar da efsanelerin bile, beyinde duygusal bir noktaya etki ettiği için yer tuttuğunu söyleyerek, bu görüşü destekliyorlar. Stanford Üniversitesi’nde yapılmış bir araştırmaya göre, inanılan düşüncelerin aksini kanıtlamaya çalışmak bir işe yaramazken; baştan inanılan bilginin yanlış olduğunu varsayma halinde, insanlar karşı görüşü dinlemeye daha açık.
İşte, hiç sevmediğiniz, sinir bozucu bulduğunuz şarkı sözlerinin ya da reklam repliklerinin aklınıza takılmasının nedeni de buradan geliyor. Beyinin bu özelliğini keşfeden programcılar ve reklamcılar de bunu kullanıyorlar. Yapılan başka bir araştırmaya göre, medyada aksi kanıtlanmaya çalışılan haberler bile, aslında sürekli tekrar edildiğinden, hedef kitleyi doğru olan bilgi yerine, yanlış olanına inanmaya sevkediyor.​
 
Üst Alt