Gerçek Tesettür" Hangisi?

ceylannur

Yeni Üyemiz
"CİLBAB" NEDİR?


Islâmî kadın elbisesi tipi sözkonusu olunca, günümüzde en çok tartışılan konulardan biri de, "cilbab" ın ne olduğu konusudur. Biz bu konuyu en geniş şekliyle araştırıp anlatmayı deneyecegiz. Ta ki, bu konuda artık tartışma olmasın ve müslümanlar bu doğrultuda bir adım daha ilerlesinler.

Bilindiği gibi Kur·'ân-ı Kerîm'de erkek elbisesi konusunda detaylı açıklama bulunmadığı halde, kadın kiyafeti konusunda detaylı sayılacak emir ve yasaklar vardır: Kadınlara zinetlerini ve zinet yerlerini açmamaları, başörtülerini yakalarını kapatacak biçimde üzerlerine atmaları, zinetlerini duyurmak için ayaklarını yere vurmamaları, "cilbablarını" üzerlerine sarkıtmaları ve süslü püslü sokaga çıkmamaları emredilmiştir ki, bunlar işin teferruatına kadar belirtilmesi anlamını taşır. Bunlara bir de Resûlullah Efendimizin açıklamaları eklenirse. kadın kiyafetinin, üzerinde ne kadar önemle durulması gerektiğini anlamış oluruz.

Nûr Sûresi'ndeki bir âyette ALLAH (c.c.): "Kadınlar, başörtülerini, yakalarını örtecek biçimde başlarına örtsünler" (Nûr (24) 31.) emrini vermiştir. Bu âyetten daha sonra gelen "Ahzâb" âyeti ile de ALLAH "...Mü'minler'in kadınlarına da söyle, cilbablarını üzerlerine sarkıtsınlar, yaklaştırsınlar." (Ahzâb (33) 59.) emrini vermiştir. Işte daha sonra gelen bu "cilbab" âyeti, önceki ile aynı şeyi anlatmış olmayacağına göre, birincisinde anlatılan başörtüsüne ilâve bir örtü ve elbise emrediyor demektir. İşte Islâm bilginleri bu noktadan ve bu âyetin işin başında anlaşılıp uygulanma biçiminden hareket ederek, "cilbab" hakkında çeşitli yorum ve tanımlamalar getirmişlerdir. Biz önce onları görecek, sonra da bir sonuca varmaya çalışacağız.

Tefsirlere ve klasik Arapça sözcüklere baktığımızda, "cilbab" için şu değişik tanımların yapılmış olduğunu görürüz: Kamîs (üstlük), kadınların başlarını ve göğüslerini örttükleri ridadan küçük, başörtüden büyük elbise; milhafe yani çarsaf, milhafeden küçük geniş elbise, kadının normal elbiselerini örttüğü üst elbise, vücudu baştan ayağa örten elbise; mikna'a, yani peçe, başörtünün üzerinden örtülen rida; peştemalve rida, kadının bulüzünün ve başörtüsünün üzerinden büründüğü çarsaf.. (Örnek olarak bk. Zâdü'I-mesîr VN/422 ve Sabunî N/382. Bu tanımlar "cilbâb" kelimesinin pekçok tefsirden çıkarılan tarifinin özetidir. Öyleki, bunların dışında bir tanımı yok gibidir.) "Cilbab" için söylenenlerin farklı olanları bunlardan ibarettir.

Görüleceği gibi bu tanımlarda genellikle belirlenen ortak özellik "cilbab"ın giyilenden çok, bürünülen ve normal giysinin üzerine atıverilen bir üstlük olduğudur.

Tefsircilerimiz bize cilbab'ın nasıl giyildiğini ve uygulama biçimini de anlatırlar. Meselâ:

Ibnü'1-Cevzî: Başlarını ve yüzlerini örterler.

Ebû Hayyân: "cilbablarını idnâ etsinler" ifadesi, bütün bedenin örtülmesini anlatır. "Üzerlerine" denmekle de yüzleri kastedilmiştir. Çünkü Cahiliyyet Döneminde kadınların açık olan yerleri yüzleri idi.

Ebu's-Su'ûd: Kadın cilbabı başına atar, ve kenarını da göğsüne sarkıtır. Bu âyet; kadınlar herhangi bir sebeple çıkarlarsa, yüzlerini ve bedenlerini örterler anlamına gelir.

Süddî de: Bir gözleri hariç, bütün yüzlerini kapatırlar, demiştir.

Ibn Kudâme: Cilbab (giyilmeyerek) entari üzerinden kuşanılır.

Ibn Abbas: Kadınlar hür olduklarının bilinmesi için tek gözleri hariç, başlarını ve yüzlerini örterler.

Ibn Şîrîn: Ubeyde es-Sem'ânî'ye cilbabın niteliğini sordum: Bir çarsaf alıp kuşandı. Başının tamamını kaşlarına kadar örttü. Sol gözünü açık bırakarak yüzünü de örttü: (İşte cilbab böyle kuşanılır demiş oldu.) (bk. Zâdü'I-mesîr V/250; Ebu's-suûd VI/81; ibn Kudâme, el-Mugnî I/602; Ebû Hayyân, el-Bahru'l-muhît V/250; Sabûnî, Ravâyi N/283, 381.)

Elmalılı, âyette geçen: "cilbablarını sarkıtsınlar, yaklaştırsınlar" ifadesini anlattıktan sonra şunları ekler:

"Bu açıklamada da iki şekil vardır: Birisi, kaşlarına kadar başlarını örttükten sonra, büküp yüzünü de örtmek ve sadece tek bir gözünü açık bırakmak. (Bizler yetiştiğimiz zaman validelerimizin tesettür tarzı bu idi.) Ikincisi de, alnının üzerinden sıkıca sardıktan sonra burnunun üzerinden dolayıp, gözlerinin ikisi de açık kalsa bile, yüzünün ekserisini ve göğsü tamamen örtmüş bulunmakdır. (1310'da Istanbul'a geldiğim zaman, Istanbul hanımlarının, bir peçe eklemek ve elde açık bir şemsiye bulunmak şartıyla tesettür tarzları da bu idi). (Elmalılı, Hak Dinî V/3928.)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
Hz Fatıma (a.s)ın örtüsü...

Merhum Kuleyni, İmam Muhammed Bakır’ın (a.s) Cabir b. Abdullah Ensari’den şöyle rivayet ettiğini nakleder; “Resul-i Ekrem (s.a.a) Fatıma’yı (s.a) görmek için dışarı çıktı. Bende O’nunla birlikteydim. Resul-i Ekrem’in (s.a.a) evinin kapısına vardığımızda elini evin kapısına koydu ve şöyle seslendi: “Selam olsun size”
.gif
Hz. Fatıma (s.a) selam olsun sana ey Allah’ın Resulü!” diye cevap verdi.
Resul-i Ekrem içeri girebilir miyim?” diye buyurdu. Hz. Fatıma (s.a) girebilirsiniz ey Allah’ın Resulü!” dedi.
Peygamber (s.a.a) yanımdakiyle birlikte içeri girebilir miyim diye buyurdu.
Hz. Fatıma (s.a); “başımda örtü ve yüzümde peçe yok” dedi.
Peygamber (s.a.a); “çarşafının bir köşesiyle başını kapat!” diye buyurdu. Fatıma (s.a) başını kapattıktan sonra Resul-i Ekrem (s.a.a); “Selam olsun sana!” diye hitap ederek selam verdi. Fatıma (s.a); “Selam olsun sana ey Allah’ın Resulü” diyerek babasını karşıladı.
Resul-i Ekrem (s.a.a); “İçeri girmemiz için izin var mı?” diye buyurunca, Fatıma (s.a) babasını içeri aldı.
Resul-i Ekrem bu kez de yanımda olan kişide girebilir mi? diye sorunca
Hz. Fatıma (s.a); “Evet, byurun birlikte içeri giriniz” dedi.
Cabir der ki; “Resul-i Ekrem (s.a.a) ile birlikte içeri girdim. Fatıma’nın yüzünün sarardığını ve benzinin solduğunu fark ettim.
Resul-i Ekrem (s.a.a) bunun sebebini sordu.
Hz. Fatıma (s.a); “Ey Allah’ın Resulü! Şiddetli açlıktandır” diye cevap verdi.
Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu; “Ey açları doyuran, azlıkları telafi eden (çoğaltan) rabbim! Kızım Fatıma’yı doyur!...


Hz. Ali (a.s) camide beş vakit namazlarını kılıyordu; namazını kılıp bitirdiğinde Ebu Bekir ve Ömer; “Resulullah’ın kızının hali nasıldır?...” diye sordular. Sonra şöyle dediler: “Senin de bildiğin gibi bizimle onun arasında bir rahatsızlık olmuştur, eğer uygun görüyorsan bizim için izin iste de suçumuzdan dolayı ondan mazeret dileyelim.”
Hz. Ali (a.s) cevaben şöyle buyurdu: “Bu sizin bileceğiniz bir şeydir.” Sonra Hz. Ali (a.s) Hz. Fatıma’nın yanına gelerek şöyle dedi: “Ey hür kadın! Filan şahıslar kapının arkasındalar, sana selam vermek istiyorlar, bu konuda görüşün nedir?” Hz. Fatıma (a.s) cevaben şöyle dedi: “Ev senin evindir, hür de senin eşindir, istediğini yapabilirsin.” Hz. Ali (a.s); “Öyleyse çarşafını başına at” dedi. Hz. Fatıma da çarşafını başına atıp yüzünü duvara döndü.Kaynakwh:
Sonra o ikisi içeri girip selam verdikten sonra; “Bizden razı ol, Allah da senden razı olsun” dediler. Hz. Fatıma (a.s); “Sizi buraya getiren ve bu sözü söylemenize sebep olan şey nedir?” diye sordu. Onlar cevaben; “Biz, kötü iş yaptığımıza itiraf ediyoruz, bizi affetmeni ümit ediyoruz.” dediler. Hz. Fatıma (a.s) onların bu sözlerine karşılık şöyle buyurdular: “Eğer sözünüzde sadıksanız, öyleyse sizden soracağım şey hakkında bana görüşünüzü bildirin; ben sizin de bildiğinizi bildiğimden dolayı sizden bir mesele soracağım, eğer beni tasdik ederseniz buraya gelmenizde sadık olduğunuzu anlamış olurum.”
O ikisi; “İstediğin meseleyi sorabilirsin.” dediler. Bunun üzerine Hz. Fatıma (a.s) şöyle buyurdu: “Allah aşkına, acaba Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu duymuş musunuz?:
“Fatıma bedenimin bir parçasıdır; öyleyse ona eziyet eden bana eziyet etmiştir.” O ikisi cevaben; “Evet, Resulullah bunu buyurmuştur.” dediler. Onların bu sözü üzerine Hz. Fatıma (a.s) ellerini göğe kaldırarak şöyle dedi:
“Allah’ım, o ikisi bana eziyet ettiler, ben onları sana ve resulüne şikayet ediyorum. Hayır, Allah’a andolsun ki, babam Resulullah’a kavuşana dek kesinlikle sizden razı olmayacağım ve sizin yaptığınızı O Hazrete bildireceğim; sizin hakkınızda hüküm veren O olacaktır!...”


Bihar, c. 28, s. 303; c. 43, s. 203; el-İmamet-u ve’s- Siyase (İbn-i Kuteybe), c. 1, s. 20.; A’lam’un- Nisa (Cahiz) c. 3, s. 1214.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
Tessetürde amaç: kadının bütün vücudunu kendisiyle örttüğü, vücut hatlarını ve süslerini göstermeyecek kadar bol ve uzun olan, gösterişten ve cezp edicilikten uzak olan dış elbise ile örtünmesidir...

Bu sebeple Müslüman bir bayan bu şekildeki örtünmeyi ne ile yapabiliyorsa yapmalıdır. Bu ister pardösü olur, ister çarşaf olur veya bunların durumunda olan kadının vücudunu örten herhangi bir örtü olur, hiç fark etmez. Yeter ki giyilen dış elbise vücut hatlarını belli etmeyecek şekilde bol olsun, süslü olmasın, bedeni gösterecek kadar dar veya teni gösterecek kadar ince olmasın.

...veya şatafatlı rengarenk başörtüler, karşı tarafı cezbedecek renkte cilbablar olmasın, dikkat çekici renkler kullanılmasın v.s

özeti şudur:
Müslüman bayanlar, çarşaf giyebileceği gibi pardösü de giyibilir. Yeter ki örtünmeyi sağlayan ve belirttiğimiz şartlara uyan giyim şekillerinden veya vasıtalarından birisi kullanılsın. Yeter ki vücudu gereği şekliyle örtüyor olsun.

Bana göre; Takvaya uygun olan çarşav'dır. çünkü çarşav diğer giysilerden daha koruyucudur.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
Yüz Örtmenin Hükmü

"Ümmü Seleme radıyallahu anha dedi ki; "Ahzab suresi 59. ayetinin nüzulünden sonra Ensar kadınları siyah çarşaflarına büründüler. Sanki hepsinin başlarında birer karga vardı.".[2]

Aişe radıyallahu anha’dan gelen rivayette; “Allah ilk muhacir hanımlara rahmet eylesin. Hicab emri gelince elbiselerinin bir parçası ile yüzlerini örttüler.”[3]

Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh halifeliği zamanında peçeli cariye bırakmadı ve şöyle dedi: “Peçe yalnız hürlerin eziyete uğramamaları içindir.”[4]

Muhammed b. Sîrîn diyor ki: "Ben, Ubeyde es- Selmâni'ye bu âyetten sordum. Ubeyde başını ve yüzünü örttü, Sadece sol gözünü açık bıraktı ve âyetin, o şekli ifade ettiğini söyledi." [5]

Abdullah b. Abbas radıyallahu anhuma’dan: “Hür kadınlar da cariyeler gibi giyiniyordu. Bunun üzerine Allah müminlerin kadınlarına bu örtüle riyle kaşlarının üstüne kadar olan bölümü örtmelerini emretti.”[6]

Es-Süddî de ayetin tefsirinde "Kadın alnını ve yüzünü yalnız bir gözü açık kalacak şekilde örter" demiştir."[7]
İbni Hallikan’ın rivayetine göre; İsa Bin Ömer, Ebu Amr Bin A’la’ya; şöyle bir beyit okumuştur;
“O kadınlar tesettür için yüzlerini örtüp gizlerlerdi,

Bugün ise bakanlara kendi yüzlerini gösterip açığa vururlar.”[8]
İşte bu, Ahzab Suresi 59. ayetinde geçen “la yübdiyne” kelimesinin izahıdır. Yani ayette yüzü açmak yasaklanıyor. Bu beyit, sahabe hanımların yüzü örtmeyi tesettür emri dâhilinde gördüklerinin de delilidir.

Allah Teala şöyle buyurmuştur:
“Kendiliğinden görünenler dışında ziynetlerini gösterme sinler. Başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar” (Nur 31)
Aişe radıyallahu anha’nın yanına üzerinde yüzü gösteren incelikte başörtüsü bulunan bir kadın girince, Aişe radıyallahu anh o örtüyü alıp yırttı ve şöyle dedi:“Allah’ın Nur suresinde ne indirdiğini bilmiyor musun?.” Bunun üzerine ona kendi başörtüsünü giydirdi.”[9]
İbni Mes'ud radıyallahu anh; Ayetteki "kendiliğinden görünen kısım müstesna ziynetlerini açmasınlar" ibaresi hakkında der ki;
“Ziynet iki türlüdür; görünen ziynet ve sadece kocasının görebileceği gizli ziynet. Görünen ziynet; Arap kadınlarının giymeyi adet edindikleri elbiseleri üzerine giydikleri örtüler ile elbiselerdir. Gizli ziynet ise kocasından başkasına göstermesi caiz olmayan; sürme, yüzük, bilezik gibi şeylerdir."[10]

İbni Mesud radıyallahu anh, “Ziynetlerinden görünen kısım müstesna” kavlindeki ziynet elbisedir. Nitekim “Mescide her çıkışınızda ziynetinizi alın” (Araf 31) ayetinde de elbise kasdedilmektedir.” Demiştir.[11]

Ashab kadınları siyah çarşaf giyerdi. Şiirlerde gecenin karanlığı cilbaba benzetilmiş[12], daha önce nakletmiş olduğumuz gibi Ümmü Seleme ve Aişe radıyallahu anhuma çarşafa bürünen ashab kadınlarını “başlarında karga varmış gibi” diye tavsif etmişlerdir.
İbni Sa’d, Humeyd b. Abdillah’tan, o da annesinden şunu rivayet etmiştir;
“Aişe radıyallahu anha’nın üzerinde koyu siyah bir başörtü gördüm.”[13]

Tefsir Müelliflerinden Bazılarının Beyanları:
1- Taberi Ahzab 59. ayetine şöyle anlam vermiştir: “Ey Peygamber, hanımlarına, kızlarına ve müminlerin hanımlarına söyle, herhangibir ihtiyaçları için dışarı çıktıkları zaman elbiselerini, cariyetlerin kıya fetlerine benzetmesinler. Saçlarını ve yüzlerini açmasınlar. Dış örtüleriyle ör tünsünler ki fâsık olanlar onları rahatsız etmesin. Allah, çok affeden ve çok merhametli olandır.”[14]
2- İbn Cevzi; Ahzab suresi 59. ayetinin tefsirinde İbnu Kuteybe'den naklen şöyle der; "Başlarını ve yüzlerini örtmelerini söyle ki; onların hür oldukları bilinsin. Ayetteki "celabib" kelimesinden maksat, normal elbiselerin üzerini kapatacak ve vücut hatlarını göstermeyecek bir örtüdür."[15]
3- Ebu’s-Suud Efendi; "Cilbabdan maksat, çok geniş ve uzun bir örtüdür. Kadın bununla başını örttüğü gibi yüzünü ve göğsünü de örterek ayaklarına kadar salar. Buna göre ayetin manası; "Kadınlar dışarıya veya yabancı erkek karşısına çıkacağı zaman bu örtüyle yüzlerini ve bütün vücutlarını örtsünler " olur.[16]
4- Ebu Hayyan; "Endülüs’teki adet de es-Süddi'nin tarif ettiği gibiydi. Kadın bütün vücudunu örter, yalnız tek gözü açık kalırdı." Ayet tepeden tırnağa bütün vücudun örtülmesini emreder ve ayetteki "üstleri" kelimesinden maksat yalnız yüzleridir. Yani ayet yüzlerin örtülmesini emretmektedir. Çünkü Cahiliye devrinde hür kadınlar zaten saçları ve yüzleri hariç bütün vücutlarını örtmekteydiler."[17]
5- Cessas; "Ayet genç kadınların yabancı erkeklere karşı yüzlerini örtmeleri gerektiğine delalet ediyor. Kadınlar dış örtülerine bürünmelidir ki, kötü niyetli kimseler onlardan bir şey umarak eziyet etmesinler.[18]
6- Suyuti; "Cilbab; kadının bütün vücudunu örten örtüdür."[19]
7- Fahreddin Razi, Nisaburi, Nevevi ve Şerkavi; "Bu ayette kadınlara yüzlerini örtmeleri emrediliyor" derler.[20]
8- Beydavi; "Hür kadınlar ihtiyaçları için dışarı çıktıkları vakit çarşaflarını giyer, başlarını, yüzlerini ve vücutlarını bununla örterler."[21]
9- İbni Kesir; cilbabın elleri ve yüzü de örtecek mahiyette olması gerektiğini belirtir;[22]
10- Son dönem Hanefi Müfessir ve Kelamcılarından Elmalılı Hamdi Yazır; "Cilbab; baştan aşağı örten çarşaf, ferace, car gibi dış örtüsünün adıdır. Cilbabdan örtmek tabirinde iki durum vardır; birisi cilbablardan birisiyle, bütün bedenini sıkıca örtmek, diğeri de; bir cilbabın bir tarafıyla başından yüzünü örtmek demektir."[23]
11- Muasır müfessirlerden Muhammed Mahmud Hicazi; Ahzab 59. ayetini şu şekilde manalandırmıştır; "Ey peygamber! Zevcelerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına deki; örtülerini üzerlerine salsınlar, bedenlerinin tümünü örtsünler, yolu görebilecekleri kadar müstesna olmak üzere yüzlerini de örtsünler."[24]
12- Son dönem Hanefî müfessirlerden Ömer Nasuhi Bilmen; "Cilbab, kadınların örtündükleri çarşaf, ferace, elbiselerinin üzerinden giydikleri elbiseler demektir."[25]
13- Savi ve Nesefi; "Cilbab çarşaftır" derler.[26]
14- Alusi; "Kadınlar cilbablarını bütün bedenlerini örtecek şekilde giyerler, bir parçasını da başörtüsü yapıp yüzlerini de örterler."[27]
15- Hanefilerden Zemahşeri (el-Mu'tezilî), Kasani ve İbni Abidin ile Şafiilerden Cemaluddin el-Mahalli; "Cilbab; bir parçası ile başın ve yüzün, diğer parçasıyla bedenin üzerine bırakılmak suretiyle bütün vücudun örtüldüğü örtüdür." [28] Demişlerdir.
16- Bidat ehli Sufi müfessirlerden İsmail Hakkı Bursevi; "Cilbab; dış örtünün bir göz müstesna yüzü bile kapatması demektir"[29]
17- Hanbelîlerden İbni Kudame; "Cilbab; giyilmeyerek, entari üzerine kuşanılır ve yüz örtülür"[30]
18- Ebu Şukka; Ahzab suresi 53. ayetini tefsir ederken; "Kadınlar ev içinde perde arkasından konuşmalı, ev dışında peçeli olmalıdır."der.[31]
19- Kasani;"yabancı kadının yüzüne bakmak caiz değildir derken, İbni Abidin, Haskefi, Mevkufati, Merginani, Halebi, İbni Nüceym, Iraki, Aliyyül Kari gibi Hanefi ulemasının kahir ekseriyeti; "genç kadın erkekler arasında yüzünü açmaktan men edilir" demişlerdir.[32]
20- Muasır müelliflerden Muhammed Said Bin Ramazan El Buti; "Bugünkü Müslümanların durumu fısk-u fücurun kötü ahlak ve terbiyenin yaygınlaştığı göz önünde bulundurulursa bu durumda kadının yüzünü açmasının caiz olduğunu söylemeye imkân bulunmadığı anlaşılmış olur."[33]
21- Şeyhulislam İbni Teymiyye'ye göre eller ve yüz avrettir[34]
22- Muasır araştırmacı müellif Muhammed Hamidullah “İslam Peygamberi” adlı eserinde, kadınların yüzünü örtmelerinin vacip oluşunu belirterek delilleri ile açıklamıştır.[35]
23- Bidat ehli müfessirlerinden olan Mevdudi, Nur suresi 31. ayetinin tefsirinde der ki; "Zinet; çekici elbiseler ve kadınların genellikle kullandığı diğer baş, yüz, el, ayak vs. süslerini içine alır ve modern manada makyaj kelimesi ile ifade edilir. Yani kadınlar bilerek ve kasten süslerini açığa vuramazlar"[36]
24- Kurtubi; "Gerçek şu ki; cilbab; bütün bedeni örten ve kabarık kısmını göstermeyen örtüdür."[37]
Nitekim bir kadın; "Olur ki birimiz tüm bedenini örten örtüyü bulamaz, bu takdir de ne olur?" diye Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e sordu bunun üzerine;
"Ona din kardeşi kendi cilbabından giydirsin" buyurmuştur.[38]
Bu hadisin şerhinde birçok ulema dedi ki; "Zaruret icabı kadın dışarı çıkarsa din kardeşinin çarşafını ödünç alır ve onunla örtünür. İmkân bulduğu müddetçe evinde giymiş olduğu elbisesiyle dışarı çıkması caiz değildir.
Temim kabilesinden üzerlerinde ten gösteren ince elbise bulunan bir kadın cemaati Aişe radıyallahu anha’nın yanına gelmişler, Aişe radıyallahu anha onlara demiş ki;
"Eğer siz Allah'a iman edenlerden iseniz ince elbise mümin hanımlara asla yakışmaz."[39]
Başka bir haberde çok süslü ve renkli bir başörtüsü giyen kadına;
"Böyle giyinen bir kadın Nur suresine iman etmemiştir.”[40]
Görüldüğü gibi ilim ehli tesettür ayetlerinden kadının dışarı çıkarken yüzünü ve ellerini çarşaf ile örtmesinin vacip olmasında ittifak etmişlerdir.
Rasulullah aleyhissalatu vesselam ihramlı iken şunları yasakladı; iki eldiven, peçe, vers ya da zaferan ile boyanmış giysi"[41]
Bu yasak hacca mahsus olup, sahabe hanımlarının hac dışında eldiven ve peçe kullandığına delalet eder. Günümüzde bazı cahiller "mademki kadın ihramda yüzünü örtmüyor, öyleyse diğer zamanlarda da açabilir" diyorlar. Bu iddia İslam fıkhını bilmeyenlerin sözüdür. Selef-i Salihin’in, sahabenin ve tabiinin kadınlarının yaşayışını inceleyen, araştıran herkes yüzün açılmasının mubah olduğunu söyleyenlerin hata ettiğini kesin olarak anlar.
Nur suresi 31. ayetinde kadının ziynetini yabancılara göstermesinin haram olduğu belirtilmiştir. Zira yüz ziynetin ve güzelliğin aslı, fitnenin kaynağı olduğu için onunda yabancılara karşı örtülmesi zaruridir. Kaldı ki sahabe hanımları ihramlı iken de yüzlerini örterdi;
Aişe radıyallahu anha der ki; "Binekli hacılar biz Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanında ihramlı iken yanımızdan geçerlerken her birimiz başörtüsünü başından yüzüne indirirdi. Binekliler geçtiğinde yine açardık."[42]
Fatıma Binti Münzir radıyallahu anha derki; "Esma ile birlikte ihramlı iken yüzümüzü de örtüyorduk. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bizim bu halimizi yadırgamıyordu."[43]

[1] Taberi (20/324) İbn Ebi Hatim (10/3153) Durru’l-Mensur (8/208) İbn Kesir (6/481) Şevkani Fethu’l-Kadir (6/82) Tefsiru’l-Begavi (6/376)
[2] Ebu Davud (4101-4) Taberi (22/29) Beyhaki (2/234, 7/88) Ahmed (6/30) Hakim (2/397) Tefsiru Abdurrazzak (2/101) İbn Ebi Hatim (10/3154) Cessas (3/372) İbnu Katan Kitabu’n-Nazar (s.175) Cemu’l-Fevaid (5730) Suyuti Durru’l-Mensur (8/208) en-Nihaye (3/352) İbni Kesir (6/482) Kayrevani Cami (210) Belazuri (1/574)
[3] İbnu Katan Kitabu’n-Nazar (s.173) İbn Ebi Hatim Tefsir (8/2575) Buhari (4759) Fethu’l-Bari (8/490) Ebu Davud (4102) Taberi (18/94) İbni Habib Gaye ve Nihaye (s.213) Durru’l-Mensur (8/209) Zemahşeri Keşşaf (4/401)
[4] Durru’l-Mensur (8/208) İbn Ebi Şeybe (2/42)
[5] Taberi (20/325) İbn Ebi Hatim (10/3154) Cessas (3/458) Suyuti Durru’l-Mensur (8/209) İbni Kesir (6/482) Begavi Tefsiri (6/376) sahihtir.
[6] Taberi (20/325)
[7] Ebus Suud İrşadu Akli Selim (5/352) Ebu Hayyan Bahru’l-Muhit (9/184) Zemahşeri el-Keşşaf (5/350) Alusi Ruhu’l-Meani (16/223) el-Ferra Meaniyu’l-Kuran (4/41) Sabuni er-Revai (s.487) Mesaid Bin Kasım Ahkamu’l-Avret (48)
[8] İbni Kesir el-Bidaye (10/179)
[9] Dürru’l-Mensur (7/287) Said b. Mansur ve İbn Merduye’den. Diğerlerinin rivayetlerinde bu gelen kadının Hafsa radıyallahu anha olduğu tasrih edilmiştir: Beyhaki (2/235) Muvatta (1625) İbn Sad (8/71, 72) İbn Abdilberr el-İstizkar (1690) Şerhu’s-Sunne (6/24) Elbani Cilbabu’l-Mer’e (s.126)
[10] İbni Ebi Şeybe (4/284) Tefsiru Abdirrezzak (4/495) İbn Ebi’d-Dunya el-İyal (404) Tahavi Şerhu Maani’l-Asar (4/332) İbni Kesir (2/283) Beydavi (2/138) Taberi (19/155) Taberani (9/228) Kurtubi (12/229) İbnu’l-Arabi (3/1356) İbni Cevzi Zadu’l-Mesir (6/31) İbnu Katan Kitabu’n-Nazar (s136) Durru’l-Mensur (7/285) İbni Habib Gaye ve Nihaye (s.215) Şankıti Advau’l-Beyan (5/513)
[11] Taberi (19/156) bir önceki dipnota bakınız.
[12] Bkz Lisanul Arab Cilbab maddesi. (1/273)
[13] İbni Sa’d (8/71, 73) İbn Sad, Habibe bt. Abbad ve Umeyne’den de rivayet etmiştir. İbn Ebi Şeybe de Sükeyne den aynısını rivayet etmiştir. Bkz.: İbni Ebi Şeybe (5/160)
[14] Taberi (20/324)
[15] İbni Cevzi Zadu’l-Mesir (6/422) Bkz.: Sabuni er-Revai (2/328) Alusi Ruhu’l-Meani (12/88)
[16] İrşadu Akli’s-Selim (5/352)
[17] Ebu Hayyan Bahru’l-Muhit (9/184)
[18] Cessas Ahkamu’l-Kur'an (5/244 )
[19] Celaleyn (s.515)
[20] Razi Tefsiru’l-Kebir (17/48) Nisaburi Tefsiru Garibu’l-Kur'an (22/32) Nevevi Fetava (210) Şerkavi Tahrir (1/37) Mesaid Bin Kasım Ahkamu’l-Avret (49)
[21] Beydavi (4/168)
[22] İbni Kesir (2/283)
[23] Hak Dini Kur'an Dili (6/338) Bk.:Envaru’t-Tenzil (2/252)
[24] Hicazi Tefsiru’l-Vadıh (5/112)
[25] Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri (6/2832)
[26] Nesefi Medarik (3/455)
[27] Alusi Ruhu’l-Maani (22/89)
[28] Zemahşeri Keşşaf (1/221) Mahalli Şerhu Minhac (3/206) Kasani Bedayiu’s-Sanayi (5/118) İbni Abidin (5/320)
[29] Ruhu’l-Beyan (7/240) Tenvirü’l-Ezhan (6/484)
[30] İbni Kudame el-Muğni (1/602) Belazuri Ensab (1/574)
[31] Ebu Şukka Tahriru’l-Mer'e (3/67) Said Şimşek Günümüz Tefsir Problemleri (236)
[32] Bedayiu’s-Sanayi (5/123) Reddu’l-Muhtar (3/261 Terc:2/113) Durru’l-Munteka (2/542) Multeka ve Mevkufat (4/88) el-Hidaye (4/139) Iraki Tarhu’t-Tesrib (5/46) İbn Nüceym Bahru’r-Raik (1/284) Makalatu’l-Kevseri (187-190) Mecmau’l-Enhur (2/541) Hediyyetu’l-Alaiyye (310) el-Muğni (1/601) İrşadu’s-Sari (78)
[33] Fıkhu’s-Siyre (243) Bkz.:Mevahibu’l-Celil (1/499) el-Muğni ve Şerhu’l-Kebir (1/637) Fetavayı Şeyhul İslam (4/409) Zuhayli Fıkhu’l İslami (1/459) Sabuni Safvetu’t-Tefasir (2/335) Mehmed Talu İslama Göre Kadının Kıyafeti (350) Tecridi Sarih Şerhi (7/171)
[34] Fetava (4/409)
[35] İslam Peygamberi (1856-71)
[36] Merdudi Tefhimul Kur'an (3/470)
[37] Camiu Lil Ahkamil Kur'an (14/244) Kayravani Cami (210)
[38] Buhari (hayz23) Müslim (İydeyn10) Ebu Davud (1136) Nesai (3/180) İbni Mace (1308) Humeydi (361) Elbani Sahiha (2/152) Fethul Bari (1/459) Ahmed (4/84) Darimi (salat 223) Tirmizi (Cuma 36)
[39] Kurtubi (14/244)
[40] Kurtubi (14/244)
[41] Malik (730) Buhari (3/146) Ebu Davud (1827) Tirmizi (763) Müslim (2012) Nesai (2616) İbni Mace (2920) Ahmed (4252) Darimi (1730)
[42] Ebu Davud (1833) İbni Rüşd Bidaye (2/166) İbni Sa'd (8/71) İbni Mace (2935) İbnu Katan Kitabun Nazar (s149) Ezraki (2/14)
[43] Malik (740) İbni Rüşd Bidaye (2/166) Ahkamul Avret (60) Tarhut Tesrib (5/46)


 

ceylannur

Yeni Üyemiz
Kura'ı kerim'de Takva ehli müminler diye bir sınıf vardır. Bundan dolayı kuran-ı kerim içimizde bulunan müminlerin 'takvalı olanlar'ını çokça över.

Takva doğuştan kazanılmış bir hakk değildir. Takva sonra'dan edinilmiş bir kaznaımdır. Kişinin takvalı olması insanlar arasında (sosyal-adalet-hukuk) bir üstünlüğü olmaz, belki Allah katında üstünlük sağlar.

Takva ehli olan mutakkilerin özellikleri : haramdan uzaktırlar. Bunu, mekruhlardan sakınma takip eder, (Mekruh, çirkin bulunan, hoş karşılanmayan fiil, söz ve hâllere denir.), onu da şüpheli şeyler takip eder. Bunların terk edilmeleri de takvadandır.
Bunların da mekruhlar gibi haramla bir başka komşulukları vardır. Hakkında kesin bir hüküm olmayan işlerde, takvaya uygun olanı, haram olma ihtimalini gözeterek o fiilleri terk etmektir. Sonra mübah ve helâl olanlar gelir. Bunlardan yeteri kadar istifade edip israftan sakınmak da takvadandır.

Bir islam alimi takvayı şöyle özetler:
Takvanın üç mertebesi vardır:

1- Şirkten takva: İman ederek şirkten korunmak. Kişi böylece ebedî cehennemde kalmaktan korunmuş olur.

2- Masiyetten takva: Büyük günahları işlemekten, küçüklerde de ısrardan sakınmak. Takvanın en yaygın mânâsı budur.

3-Masivadan takva: Kalbini, Hak’tan alıkoyan her şeyden uzak tutmak.



"Allah, onlar için, çetin bir ceza hazırlamıştır. Ey kavrama yeteneği olan inananlar! Allah'a takvâlı davranın. Elbette, Allah, size bir Hatırlatma indirmiştir." Talak suresi âyet 10

sonuç : Takvalı olanlar gerçek anlamda mümindirler, fakat bütün müminler takvalı olmayabilirler.

*konumuz bu değildi, buı konuyu daha fazla irdelemek isterseniz başka bir konu başlığı açın fikirlerimizi sizinle paylaşalım inş.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
Maide suresi âyet 8:

"Ey inananlar! Haydi! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten tanıklar olun! Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Adaletli olun. Bu, takvâlı olmaya daha yakındır. Ve Allah'tan sakının. Evet, Allah, yaptıklarınızdan haberdardır."

Bu ayeti kerime de ey inanlarlar, diye başlıyor.... sıralıyor, sıralıyor ve sonra bu şekil yapsanız takvaya daha yakındır diyor. BU ayet iman edenlere sesleniyor, kafire değil. eğer adaletli davransanız bu takvaya daha yakındır diyor.

Demek davranmayanları da olduğu için Allah c.c (kalpleri daha iyi bilir) bu ayet ile müminleri uyarıyor. ince hassasiyetlere dikkat ederseniz bilmiş olun ki, bu takvaya daha yakındır.

Takva Doğuştan kazanılmış bir hak değildir. Belki insana doğuştan ilham edilmiş, dileyen iyliği seçer, dileyen kötülüğü. Bunu Allah dayatmaz. insan aklı/iradesi ve nefsine uyup uymaması sonucunda ortaya çıkar.

vesselam.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
"Teberrüc"

Bilindiği gibi kadınlara da erkeklere de bakışlarını "kısmaları" emredilmiştir. (24/30-31) Rasûlüllah Efendimiz (s.a.s.)"Bakışı bakışa ekleme"(Ebû Dâvûd, nikâh 43; Timizî, edep 28; Dârimî, rikâk 3; Müsned V/351, 353, 357) buyurmuşlardır. Cumhur (fıkıhçıların çoğunluğu) kadının yüzünün de avret olduğu görüşündedirler. Hanefilerin çoğunluğu kadının ellerinin ve yüzünün avret olmadığını, ancak fitne söz konusu olduğunda örtmesi gerektiğini söylemişlerdir. Bir kısım Hanefiler ise cümhûra uyarak kadının ellerinin ve yüzünün de avret olduğu görüşünü benimsemişlerdir. Meselâ Aliyyu'1-Kârî bunlardandır. Görüldüğü gibi fitne söz konusu olduğunda kadının ve özellikle genç kızların yüzlerini dahî kapatmaları konusunda ittifak vardır. "Fitne" onun, karşı cinsten olmaklığına duyulan cinsel arzudur.Bu bağlamda meselenin bir yönünden daha söz edilebilir ki, bu da "teberrüc" yasağıdır. "Teberrüc" kadının, elbise ya da vücudundaki güzelliklerini yabancı erkeklere arzetmesi demektir ve âyet-i kerime ile yasaklanmıştır. (33/33) Süslü bir başörtüsü, alınmış kaşlar, allanmış yanaklar hep "teberrüc" cümlesindendir.

Teberruc: Kadının doğuştan gelen (tabii) ve edinilen (sun'i) güzelliklerini uygun olmayan yerlerde kasıtlı olarak göstermesi; bunun için çaba sarfetmesi anlamında bir Kur'ân terimidir.
Terim bu kökten olarak Kur'ân'da iki âyette geçer:
1. "Nikâh umudu olmayan oturan kadınların "teberruc" yapmaksızın elbiseleri bırakmalarında kendilerine bir vebal yoktur. Iffetli olmaları (ve dış elbiselerini dahi bırakmamaları) ise kendileri için daha hayırlıdır. her şeyi işitendir bilendir. (Nûr: 24/60)
2. "Evlerinizde vakarla oturun. Önceki cahiliyye kadınlarının teberruc'u gibi teberruc yapmayın (süslerinizi teşhir ederek dolaşmayın). Namazı kılın zekâtı verin. 'a ve Rasûlüne itaat edin. (Ahzâb 33/33)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
«Hicab; yani tesettür âyetleri, üç de­fada, üç mer­tebeyi natık olmak üzere nazil olmuştur.

Birincisi: (33:59) âyet-i kerimesiyle yüz­lerini ört­mekle mükellef oldular.

İkincisi: (33:53) âyet-i kerimesi mukte­zasınca irha-ı hicab (yani: perdeyi in­dir­mek ve perde arka­sında kalmak) ile emrolundu ki, harem ile selâmlığı ayır­mak, yani evde kadınlarla erkekle­rin yerlerini ayırmak de­mektir.

Üçüncüsü: (24:31 ve 33:33) âyet-i keri­meleri mu­ci­bince, şer'î bir zaruret olma­dıkça kadınların ha­nele­rinden çıkmaları nehyolundu ki, bazı ümmehat-ı mü'­mi­nîn,(mü'­minlerin anneleri, Peygamberimizin a.s.m. aileleri) vü­cudlarının karaltısını bile gös­termekten sakı­nır­lardı.» (S.B.M. ci:1, sh:140, 120. hadisin izahından)

Mezkûr (33:53) âyetinin tefsirinde şöyle denili­yor: «Bu âyetten sonra harem farz kılınmıştır ki; o za­mana kadar Arab'da âdet değildi. (Harem usûlü) hem erkek­lerin hem kadınların kalbleri için daha ziyade te­miz­lik­tir. Yani şeytanî hatıra­lardan, vesvese­lerden uzaklaşılır, iffet ve ismet(günahsızlık, günah işle­meme) hisleri daha ziyade yükselir; edeb, nezahet, takva,(günahsızlık, günah işle­meme, günahlardan kaçarak Allah rızâsına uyan hayırlı amel) ihti­ram artar.» (Elmalılı Tefsiri 3921)

Kur'an(Ahzab Suresi 33:59) âyetinde geçen "cilbab", baştan aşağı örten çarşaf, fe­race, car gibi dış kisvesinin adı­dır. ...Çarşaf ve peçe demektir. (Elmalılı Tefsiri 3927)

Müfessir ve imamlar, âyette geçen cilbabı, ekseriyetle böyle beyan ederler. Bu cilbabda süslü biçimler ve gü­zel görünmek için süslemelerin şeriatça yapıl­ma­ması ge­rekiyor.

Malum olduğu üzere bütün şekiller ve renkler göz için; göz dahi şekiller ve renkleri görüp idrak etmek ve alâka duy­mak içindir. Eğer görme olmazsa, şekiller ve renkler, insan için gayb âleminden sayı­lırdı.

Bu hakikata binaen kadın, vücudunu örttüğü cil­ba­bında tezeyyüne(güzel görünmeye) müteallik şe­killer ve renkler bulun­ması, kendi­sine ba­kanların hissî dikkatlerini ve alâkala­rını çek­meye vesile olduğundan şeriatça bunlar caiz gö­rül­memiştir.

Ezcümle: Muhammed Ali Es-Sabûnî'nin Revai-ül Beyan Tefsir-ü âyât-il ahkâm minel Kur'an tefsirinin 2. ci. 373, 388. sayfalarında tesettüre ait mes'eleleri beyan eder­ken (şer'î hicabın şartları) bah­sinde burada özetle aldığımız şu şartları sayar:

«Evvelen: Örtünün bütün vücudun her tarafını örtmesi...

Saniyen: Hicabın şeffaf olmaması ve vü­cud hatla­rını belli etmemesi...

Salisen: Hicabın kendisinde zinet için şekiller ve renkler olmaması...

Rabian: Bol olması, vücud yapısını belli et­me­mesi...

Hamisen: Koku sürünmüş olmaması...

Sadisen: Erkek kisvesi şeklinde olma­ması...

Bir rivayette de şöyle buyurulur:
"Cilbabları ile örtünsünler" emri nazil olunca, Ensar kadınları baştan aşağı cilbablarına bürünmüş ola­rak çıktılar.» (Tac Tercemesi, ci:3 hadis:564)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
İbni Hallikan’ın rivayetine göre; İsa Bin Ömer, Ebu Amr Bin A’la’ya; şöyle bir beyit okumuştur;

“O kadınlar tesettür için yüzlerini örtüp gizlerlerdi,
Bugün ise bakanlara kendi yüzlerini gösterip açığa vururlar” [İbni Kesir, el Bidaye(10/179)]

İşte bu, Ahzab Suresi 59. ayetinde geçen “la yübdiyne” kelimesinin izahıdır. Yani ayette yüzü açmak yasaklanıyor. Bu beyit, sahabe hanımların yüzü örtmeyi tesettür emri dahilinde gördüklerinin de delilidir.

İfk hadisesi de yüzü örtmenin vacip oluşuna delildir; "Aişe ra dedi ki; "Safvan'ın istirca'ı ile uyandım. Hemen çarşafım ile yüzümü örttüm. Safvan, hicab emredilmezden önce beni gördüğü için tanıdı…" [Buhari(megazi 34); Müslim(tevbe 58); Tirmizi(3180); İbni Kesir(3/1584); Cemül Fevaid(7104); Taberi(2/111); İbni Hişam(4/10); Vakıdi(2/426); Dürrü Mensur(190); İbni Seyyidin Nas, Uyunül Eser(2/128); Zadul Mead(3/1223); İbni Mace(1970); Beyhaki, Delail(4/64); İbni Sad(2/65)]

 
Üst Alt