Halaç Türkleri

TÜRKOĞLU

Aktif Üyemiz
Halaç Türkleri
Halaç Türkleri
Pencikend Devleti Halaç Türkleri tarafından 603 yılında kuzeydoğu İran bölgesinde kurulmuş bir Türk devletidir. Soğd bölgesini ve Fergana bölgesini de hakim olmuş bir devlettir. Genellikle Emevilere karşı savaşmışlardır. Soğd bölgesi halkı giderek Türkleşmiştir. Daha sonra Göktürklerin parçası olmuştur.

Azerbaycan Türklerinden sonra, İran’ın kaderine hâkim olan iki Türk boyundan burada kısaca bahsetmek gerekiyor. Bunlar, Nadir Şah’ı sinesinden çıkaran Afşar Türkmenleri ile İran’da ikinci uzun ömürlü hanedanı kuran Kaçar Türkleridir. Afşarlar bilindiği gibi, ana Oğuz boylarından birini teşkil ediyorlardı. Bir kısmı Selçuklular ile birlikte Anadolu’ya gelip yerleşen Afşarların, diğer kısmı Türkistan’da kalmış idi. Fakat Moğol istilası devrinde, Türkistan’da kalmış olan bu ikinci grup Afşarlar da Azerbaycan’a gelip yerleşmişlerdir. Safevi hanedanının inkırazı ile ortaya çıkan boşluktan istifade eden ve esasında Kandahar havalisinde yaşayan Halaç Türkleri İran’da hâkimiyeti ele geçirmeye muvaffak olmuşlardır. Tarihlerimizde yanlış olarak Afganların İran’ı işgali diye zikredilen bu hadise Gılzay adını alan Halaç Türklerinin İran’da kontrolü ele geçirmesinden ibarettir. Halaçların İran’daki bu hâkimiyetine son veren ise, Afşar Türkmenlerinin ileri gelen beylerinden Nadir olmuştur. Şah unvanı olan Nadir, saltanatı esnasında mensup olduğu kabiliyet ihya etmekle beraber, onları emniyet gerekçesi olarak İran’ın muhtelif yerleşme merkezlerine gönderdiği için Afşarlar bugün İran’ın muhtelif yerlerinde dağınık bir şekilde yaşamaktadırlar. Bugün nüfusları 650.000 civarında olduğu tahmin edilen Afşar Türkmenleri, Türklüklerini muhafaza etmekle beraber, İran’da siyasî bir nüfuza sahip değillerdir.

Asya’nın kalbi olarak da kabul edilen Afganistan, coğrafi konumu nedeniyle sadece bugün değil tarih boyunca dört bir yandan istila girişimlerine sahne olmuştur. Bölgeye yönelik bilinen ilk istila hareketi M.Ö. 500 yılında İranlılar tarafından gerçekleştirilmiştir. İran hükümdarı Dara’nın orduları Afganistan’ı işgal ederek yaklaşık 200 yıl bölgeye hükmetmiştir. Afganistan’daki İran hakimiyeti M.Ö. 300’lerde Makedonya Kralı Büyük İskender’in doğu seferine çıktığı sırada sona ermiştir. İskender’den sonra bu topraklarda Yunanlıların kurduğu Baktriana Devleti hüküm sürmüş ve bu devlet, kurulmasından yaklaşık bir asır sonra Hindistan’da bulunan Çandragupta Devleti ile mücadele etmek zorunda kalmıştır. Daha sonra da kuzeyden gelen baskılar sonucu M.S. 50’de yıkılmıştır. Horasan ve Sistan olarak ikiye ayrılan Afgan toprakları M.S. 50 yılından sonra Türklerle tanışmıştır. M.S. 50’de Türk asıllı oldukları tahmin edilen İskitlerin (Sakalar) hakimiyetine giren topraklar daha sonra M.S. 125 ila 480 yılları arasında Kuşanlar tarafından idare edilmiştir. 480 yılından sonra bu kez Halaç Türkleri (Akhunlar) Afganistan’da devlet kurmuş ve bu devlet Göktürklere karşı izlediği yanlış politikanın sonucu olarak Göktürkler tarafından 7. yüzyılın sonlarına kadar sürekli zayıflatılmıştır. Hz. Osman’ın halifeliği döneminde İslam orduları Afganistan’a fetih seferleri düzenlemiş ve kısa süren fetihler sırasında Halaç Türklerinin kontrolündeki halk, İslam’ı kolayca benimsemiştir.

50- 125’e kadar Türk asıllı Sakalar (İskitler), M.S. 125-480 arasında Türk oldukları sanılan Kuşanlar, 480’ten sonra Afganistan’ın hâkimleri yine Türkler olmuştur. Bu devirde Ak-Hunlar (Halaç Türkleri) buraya gelip yerleşmişlerdir. Ak-Hunlar devleti Gök Türklerin saldırılarına karşı koymak için harcadıkları çaba yetersiz kalınca hâkimiyeti kaybetmişler ancak burada Halaç Türkleri olarak yaşamaya devam etmişlerdir. 7. asrın sonlarına doğru Arapların gelmesiyle burada İslâmiyet çok hızlı bir şekilde yayılmıştır. 9. asrın ikinci yarısında Samanîler bölgenin büyük bir kısmında hâkimiyet kurmuşlardır.10. asrın sonlarına doğru Türkler Sebük Tekin önderliğinde buradaki Gazne şehri merkez olmak üzere Gazne Devleti’ni kurdular. Gazne Devleti, Halaç Türkleri ile birleşerek ordusunu daha da kuvvetlendirdi, ayriyeten Efgan kabilelerinden de ordularına süvari alarak kısa zamanda bölge ahalisi arasında büyük bir kaynaşmayı sağladı. Bilhassa Gazneli Sultan Mahmud (999-1030) zamanında Türk İslâm nüfusu bugünkü Afganistan’da iyice yerleşmiş ve Hindistan’a kadar yayılmıştır. Bu dönemde Gazne şehri güzellik ve medeniyet bakımından dünyadaki sayılı şehirler arasında yerini almıştır.

Afşarlar, bilindiği gibi, ana Oğuz boylarından birini teşkil ediyorlardı. Bir kısmı Selçuklular ile birlikte Azerbaycana gelip yerleşen Afşarların, diğer kısmı Türkistan’da kalmış idi. Fakat Moğol istilası devrinde, Türkistan’da kalmış olan bu ikinci grup Afşarlar da Azerbaycan’a gelip yerleşmişlerdir. Safevi hanedanının inkırazı ile ortaya çıkan boşluktan istifade eden ve esasında Kandehar havalisinde yaşayan Halaç Türkleri(Azerbaycan Türklerinin Halaç boyu), İran’da hakimiyeti ele geçirmeye muvaffak olmuşlardı. Tarih kitaplarında yanlış olarak Afganların İran’ı işgali diye zikredilen bu hadise, Gılzay adını alan Halaç Türklerinin İran’da kontrolü ele geçirmesinden başka bir şey değildi. Halaçların İran’daki bu hakimiyetine son veren ise, Afşar boyunun ileri gelen beylerinden Nadir olmuştur. Şah unvanı alan Nadir, saltanatı esnasında mensup olduğu kabileyi ihya etmekle beraber, onları emniyet gerekçesi olarak İran’ın muhtelif yerleşme merkezlerine gönderdiği için, Afşarlar, bugün İran’ın muhtelif yerlerinde dağınık bir şekilde yaşamaktadırlar, Bugün nüfusları 650,000 civarında olduğu tahmin edilen Afşar boyu, Türklüklerini muhafaza etmekle beraber, İran’da siyasi bir nüfuza sahip değillerdir.Bu arada belirtmek gerek ki, Irkçı İran yönetimi Azerbaycan Türklerini yok etmek için onları yapay olarak Avşar, Kaçar, Şahseven,Karadağlı, Halaç, Kaşkay ve başka sözde halklara bölmüştür. Ne yazık ki, Türkiye’de de bu boyların ayrı bir Türk halkı olduğu düşünülüyor. Fakat onlar hepsi Azerbaycan Türkleridir.

18. asrın ortalarında Nadir Şah Afşar’ın ordusunda komutanlık yapmış olan Peştunlaşmış Halaç Türklerinden Ahmet Şah Dürrani önderliğinde Afganistan Devleti kuruldu. Bu dönemde hakimiyet Türklerden Peştunlar’a geçmiş ve ülkenin ismi “Afganistan” olarak kabul edilmiştir. Daha önce ülkede her bölgenin ayrı ayrı ismi bulunmaktaydı. Bugün bu bölgeler Afganistan’ın başlıca eyaletleri durumundadır (Kabil, Kandahar, Herat, Hazarecat, Sistan, Nuristan, Vahan, Bedehşan ve Türkistan).Afganistan’da Afşar varlığına gelince, Safevi hükümdarı I. Abbas (1587-1628), tahta çıktıktan sonra Türkmen boyları arasındaki rekabet ve devletteki etkinlikleri yüzünden bunları denetim altında tutabilmek için Türkmen beylerinin çoğunu öldürterek Türkmenleri toplu bulundukları yurtlarından sürüp İran içinde dağıtmıştı. Afşarların bir bölümü (Gündüzlü, Araşlı, Eberli) ise Horasan taraflarına gönderilmişti. Bu gruptan bazıları Kuzey Afganistan’daki Andhoy şehrinde iskan edilmişti. Ayrıca 1738 yılında Nadir Şah Afşar’ın ele geçirdiği Kabil’den ayrılırken burada ihtiyat askeri olarak bıraktığı Kızılbaşlar arasında Afşarlar bulunmaktaydı. Afganistan’daki Afşar varlığı işte bu grupların torunlarından oluşur. 1813 yılında Hindistan’da bulunan İngiliz komiserliği tarafından bölgedeki aşiretlerin nüfus ve etkinlikleri, hangi şehirde kimin hakim olduğunun araştırılması için Türkistan’a gönderilen Mir İzzetullah, Andhoy şehrinde Rahmetullah Han Afşar ve Halefi Yulduz Han’ın hakim olduğunu bildirmişti ki bunlar, I. Abbas’ın Andhoy’a gönderdiği Avşarlar’ın torunlarıdır.

M.S. 50 yılına kadar devam eden Baktria Devleti’nin yıkılmasından sonra Afganistan, batıdan değil kuzeyden gelen istilalarla hırpalandı. M.S. 500’lü yıllara kadar Türkler ve İran asıllı Sakalar tarafından istila edilen Afganistan, Ak-Hunlar olarak bilinen Halaç Türklerinin kesin hakimiyet sağlamasıyla biraz olsun durulmuş, VIII. yüzyılın başlarına doğru ilk Müslümanların Afganistan’a girmesiyle hareketlilik yeniden başlamıştı. (Kaynak Yeni Şafak)
Kaşkayların kökeni hakkında türlü söylenceler vardır. Bizzat kendi aralarında zamanımıza kadar devam eden bir söylenceye göre, vaktiyle Doğu Türkistan’da, Kaşgar yöresinde otururlarken, Cengiz Han tarafından Azerbaycan’a getirilmiş ve sonraları, yerleştikleri Save Halacistanından Fars eyaletine yayılmışlardır. Bu söylenceye dayananlar Kaşkay ile Kaşgar arasında bir ilişki aramaktadırlar. Cengiz Han zamanında Türkistan’da yaşadıklarına ve oradan, Nadir Şah tarafından, İran’a göçürüldüklerine ve iskan edildiklerine dair olan çok zayıf bir söylenceyle birlikte, Kaşkayların Anadolu’dan buraya geldikleri de söylenmektedir. Nadir Şah’a dayanan söylence, Hamse illerinden birini oluşturan Neferlerin, Nadir Şah sarayının güçlü Türk beylerinden Hacı Hüseyin Han Nefer’in reisliği altında birleşmelerinden ve ona izafetle adlanmış olmalarından türetilse gerektir. Vaktiyle buralarını merkezlerinden biri haline getirmiş olan Selçuklulara bağlı bulundukları ve onlarla birlikte bu yöreye geldikleri hakkındaki söylence göz önünde tutulursa, Kaşkayların Moğollardan çok daha evvel gelmiş olduklarına düşünülebilir. Gerçekten Kaşkayların bağlı bulunduğu söylenen Halaç Türklerinin Hindistan ve Afganistan ile birlikte İran’a yayıldıklarına dair daha X. yüzyıl Müslüman kaynaklarında bilgi vardır.

Anadolu’nun 16 vilayetinde birer ve Kuzey Azerbaycan’da 5 köyün Halaç adını taşıması, bu Türklerin İran ile birlikte Azerbaycan ve Anadolu’da yayılmış olduklarını göstermektedir. Azerbaycan’ın Mugan bozkırında, yani Halaç köylerinden birinin bulunduğu bölgede, XVII. yüzyılın ortalarında, Adam Olearius tarafından bir Halaç Türk topluluğuna rastlanmış olması ile, bugünkü Kaşkaylar arasında Halaç, Bayat, Afşar, İgdir, Beydili, Karabagi ve Karabahılu gibi topluluklar ile birlikte, bir de ayrıca Muganlu kabilesinin varlığı bu Türklerin Azerbaycan ile ilişkilerini göstermeğe yeter. Beydililerin, Timur seferlerini izleyerek, Suriye’den Azerbaycan’a dönen Şamlu Beydililerden bir kol olduğu sanılmaktadır. Aynı tahmin Baharlular için de uygun görülebilir. Kaşkaylar arasında iki, İnanlular arasında bir topluluk oluşturan Bayatlar, M. Fuad Köprülü’ye göre, Şam Bayatı denilen batıdan gelenler olmayıp, aslında eskiden beri İran’da yaşayan bir Türk aşiretinin ardılıdır. Kaşkaylar arasında bugünkü Türkmen kabilelerinin adlarını taşıyanlara da rastlanmaktadır. Bütün bunlardan çeşitli sülaleler devrinde, siyasi ve askeri mülahazalar ile yapılan sürgün ve göç sonucunda içlerine birçok başka Türk unsurları aldıkları anlaşılan Kaşkayların asıl ana kütlesi, yapılan tahminlere göre, bugünkü yurtlarına Moğol veya Selçuklular devrinde gelmişlerdir. Herhalde Timur fütuhatı zamanında Save, Kum, Kaşan, Çarra, Kara-Rud (=Karaç-Rud) tarafları Halaçlar ile doluydu. XIX. yüzyılın başında gezmiş olan Zayn al-Abidin Şirvani hemen bütün Fars, Irak ve Tahran taraflarını Halaçlar ile meskun bulmuş idi. Kaşkayların Halacistan’dan Fars’a geldikleri kendilerince de kabul edilmekte olduğu gibi, içlerinde bugün bile 70 ailelik bir Halaç topluluğu yaşamaktadır.

Peştunlar’a Afganlı da denir. Nüfusun 11 – 12 milyonluk kısmını oluştururlar. Konuştukları dil, Peştunca olup Afganistan’ın resmi dillerindendir.

Peştunlar’ın Hazret-i Nuh’un soyundan Gılzay (Galcay) boyuna mensup olduğu iddia edilmektedir. Gılzaylar’ın 10’uncu yüzyılda Güney Afganistan’da yaşamış olan Halaç Türklerinin soyundan geldiği konusunda da iddialar bulunmaktadır. Gılzaylar’ın alt boyları olan Turan, Buran, Tokhi, Hotak, Ender ve Taraki kelimelerinin aslında eski birer Türk ismi olması, bu gruptaki Türk izlerini göstermektedir. Peştunlar , Afganistan’ın güneyinde yaşarlar ve yaşadıkları iller Kandahar, Gazne, Uruzgan, Paktiya, Nengerhar ve Vardak illeridir. Veziristan bölgesindeki Turi boyu ile Orakzay aşiretinin Muhammedhil alt boyundan olanlar şii (Çok az), geri kalanları sünnidir.

Kaşgarlı Mahmud’a göre, Halaçlar Oğuzun 24 boyunun 2 sinin kopmasıyla oluşan bir Türk boyudur. Gazne, Seistan (Saka) bölgesine yerleşen Halaçlar yerlilerle karışıp, özümlenirler, Budist olurlar, dillerini, Türklüklerini unuturlar. Günümüzde, Halaçlar Tahran Güneyinde yaşarlar, ana Türkçeye çok yakın bir dil konuşurlar. Zeki Velidi Togan’a göre İran’da en baskın en yaygın Türk boyu olan Halaç’lar İslam’ın ilk yüz yılında Araplara karşı savaşan ilk Türklerdir. Doğu İran’ın Kuhistan sancağında; Tabasin, Kayın, Nişapur illeri Halaç Türk soyunun yoğun yaşadığı yerlerdir. Kısacası Türkler Arap savaşçılarınca güç kullanarak, yıldırılarak İslam yapılmadan çok önce, İran’ı, Hazar Denizini saran yerleri ülke olarak çoktan tutmuşlardı.
Halaç/Kalaçlar Oğuz destanındaki rivayete göre ‘’kal aç” kökeninden türemiş bir isim olarak Halaç Türk topluluğu, farklı bölgelerde değişik isimlerle anılmaktadır. Klarc sahası olarak sınırlanan bu eyalet, batıda Doğu Karadeniz bölgesinde yer alan Borçka-Artvin-Şavşat-Ardanuç kesimlerini içermektedir.

İran’da Azeri, Türkmen, Kaşgay, Ebi Verdi/ Bu’l Verdi, Halaç, Hamse, Nefer, Kengerlü, Eynallu, Şahseven gibi değişik adlarla anılan çok sayıda Türk topluluğu yaşamaktadır. İran’da yaşayan Karadağlılar, Şahsevenler gibi Türk boyları da aslında Azeri’dir ve Azerbaycan Türkçesiyle konuşurlar. Aynı şekilde Eynallu ve Kaşgay ağızları da Azerbaycan Türkçesi’ne çok yakındır. Bu boyların konuştuğu ağızlar da Azerbaycan Türkçesi’nin kolları olarak gösterilir. Kirmanşah şehrinin kuzey-doğusunda bulunan Sungur şehrinde oturan 50 bin kadar Türk’ün konuştuğu Sungur ağzı da, Azerbaycan Türkçesi ile Eynallu ağzı arasında, daha çok Eynallu ağzına yakın özelliklere sahiptir. Pek çoğu Kaşgay Türkleri arasında yaşayan Halaç Türklerinin ağızları kendine has bazı özellikler gösterir. Horasan’da konuşulan Türk ağızları ise Türkmen Türkçesi’ne yakındır, sus sözümün üstüneyan közümün üstüne..ha bastın toprağıma..ha gözmün üstüne..

Türklerde kimi boy, oymak adları başbuğların, ilhanların yararlı olan,seçkin kişilere verdiği kimi adlardan türemiştir. Kıpçak, Saklap, Kangaluğ vb. adlarda olduğu gibi. Nitekim Oğuz Kağan çevresindekilerden birine verdiği görevden dolayı Kalaç adını uygun görmüştür. Böylece bu olaydan sonra bu kişinin yeni unvanından dolayı kendine bağlı olanlar kimi yakınları,kimi soydaşları Kalaçlar adıyla anılmaya başlamışlardır. Kalaç boylarından olmak büyük bir onur nedeniydi. Çünkü adlarını Oğuz Kağan vermişti. Bugün birçok yerdeki Kalaç / Halaç yerleşim yerlerinin adı buradan gelir.

Delhi Sultanlığına hakim olan Halaç ailesi, eski bir Türk kabilesi olan ve kesin olarak tespit edilemeyen bir tarihte Türkistan’dan göç edip, doğu Afganistan ile Hindistan’ın kuzey hudutlarına yerleşen Halaç Türklerine mensupturlar.

HALAÇİ / KHALAÇAN AŞİRETİ: KALAÇLAR (HALAÇLAR), 24 OĞUZ boyundan KARKIN ile YIPARLI boylarının karışımı sayılırlar. Dede-Korkut Oğuznameleri ile Moğol tarihçisi Reşidüddin’in Cami üt-tevarih’inde KALAÇLAR’ın, TÜRKLÜK dünyasını temsil eden 6 kavimden birisi olduğu ve OĞUZ HAN’ın beylerinden türedikleri ifade edilmektedir. Anadolu’nun bazı bölgelerinde, hususiyetle Antalya, Niğde, Bolu, Uşak, Kırşehir, Ağrı’da Halaç, Halaçlar, Halaçlı adlı köyler vardır. Bir ara İRAN’ı KALAÇ TÜRKLERİ yönetmişti.

Halaç ağzında sesliyle başlayan sözün başına h- gelmesi kuraldır. Bunların Alman olma olasılığı üzerine Doerfer denen zat elli yıl çalıştıktan sonra, ”Türk bunlar” demiş. Halaçlar az sayıda, İranda hala yaşıyor ve her Türkçe bilen kendileriyle rahatlıkla anlaşabilir. Doerfer de çalışmaları sırasında Halaçlarla Türkçe anlaşmış. Kanlı canlı Türkleri Alman sayma cesareti varken, bizim Hititileri kurtarmamızın hiç yolu-oluru yok!

Özellikle İran’da ‘Türkçe şuuru ve kullanımı’ için stratejik yöntem ve diyalog aranmalıdır! Çünkü otuz milyon civarındaki İran Türklüğünün dünyaya Türkçe gözlüğü ile bakabilmesi için ‘Türkçeyi kullanma seferberliğine’ ihtiyaç vardır. Kıpçak grubundan olan Halaç Türkçesi ise kaybolmaya yüz tutan bir dil olduğundan yeniden araştırılmalıdır. Türkçe, Fas, Tunus, Cezayir, Mısır, Libya gibi ülkelerde yüzyıllarca konuşma ve edebiyat dili olarak kullanılmışken; Mısır’da Memluk Kıpçak Türkçesi olarak ortaya çıkmış, ama bugün bu ülkelerde Türkçe hiç kalmamıştır

18.480 den sonra Ariyana ‘nın hakimiyeti Türklerin eline geçmeye başladı. Ak Hunlar olarak bilinen Halaç Türkleri bu devirde Ariyana ya yerleşmeye başlamışlar ve bir asır Afganistan’ da devlet kurmuşlar. Ak Hunlar’ dan sonra orda kalanlar Halaç Türkleri olarak devam etmişler.

Halaç Türklerinde Halk İnançları Yaşar Kalafat Halaçlı Türklerin ve yakın çevresi halklarında ‘ekmek bayrağı’ geleneği vardır. Evliliklerde oğlan evi gelin gelmeden evvel ekmek yapar ve bayrak dolandırır bunun anlamı ekmeğimize buyurun demektir. Biz daha evvel halka inançlarımızda ekmek ve bayrak konularını çalışmıştık. Ancak ekmek bayrağına ilk defa bu çalışmada şahit olduk. Oğlan evi tarafından evin bacasına bir bayrak dikilir. Gönderin tepesine bazen iki elma bazen bir elma ve bazen de bir elma ve bir soğan takılır. İfade edildiğine göre elma gelinin ağız tatlılılığını ve soğanda damadın sert kişiliğini temsil etmektedir. Bizim yaptığımız çalışmalarda Türk kültürlü halklar arasında elma zürriyeti, hâkimiyeti nesillerin devamını temsil etmektedir. Soğan kabukları ise yakılması cin çarpacağı inancı ile sakıncalı görülür. Halaç Türkleri ve yakın çevresinde bayrak direğinin altında düğün esnasında elma,ayna, şeker ve tuz konur. Bunları alacak olacak çocukların sevinmesi sağlanmış olunur. Ayna ve tuz da Türk kültürlü halklar arasında bir koddur. Halaçlarda gelinin annesi kızı evden çıkarken ona tuz ve çörek otu verir. Bunları bereketi temsil ettiklerine inanılır. Nazar için tütsü yapılırken bu çevrede tütsünün üzerine tuz dökülür.

Azerbaycan Türklerinden sonra, İran’ın kaderine hâkim olan iki Türk boyundan burada kısaca bahsetmek gerekiyor. Bunlar, Nadir Şah’ı sinesinden çıkaran Afşar Türkmenleri ile İran’da ikinci uzun ömürlü hanedanı kuran Kaçar Türkleridir. Afşarlar bilindiği gibi, ana Oğuz boylarından birini teşkil ediyorlardı. Bir kısmı Selçuklular ile birlikte Anadolu’ya gelip yerleşen Afşarların, diğer kısmı Türkistan’da kalmış idi. Fakat Moğol istilası devrinde, Türkistan’da kalmış olan bu ikinci grup Afşarlar da Azerbaycan’a gelip yerleşmişlerdir. Safevi hanedanının inkırazı ile ortaya çıkan boşluktan istifade eden ve esasında Kandahar havalisinde yaşayan Halaç Türkleri İran’da hâkimiyeti ele geçirmeye muvaffak olmuşlardır

Afşarlar da Azerbaycan`a gelip yerleşmişlerdir. Safevi hanedanının inkırazı ile ortaya çıkan boşluktan istifade eden ve esasında Kandehar havalisinde yaşayan Halaç Türkleri (Azerbaycan Türklerinin Halaç boyu), İran`da hakimiyeti ele geçirmeye muvaffak olmuşlardı. Tarih kitaplarında yanlış olarak Afganların İran`ı işgali diye zikredilen bu hadise, Gılzay adını alan Halaç Türklerinin İran`da kontrolü ele geçirmesinden başka bir şey değildi. Halaçlar`ın İran’da ki bu hakimiyetine son veren ise, Afşar boyunun ileri gelen beylerinden Nadir olmuştur.

Halaçlar ve dilleri Eskiden beri bilinen ancak konuştukları Türkçe hakkında fazla bir bilgi bulunmayan Halaçlar ve dilleri hakkında ilk önemli bilgileri V. Minorsky vermiştir. Eski Argu ağzının bir devamı sayılan Halaç Türkçesi’nin üç ağzı tespit edilmiştir: I) Kondurud, II) Horekebad III) Pougerd.Halaç Türkçesi’nin belli başlı ses ve şekil özellikleri ise şunlardır:I) Halaç Türkçesi’nde kapalı e vardır. II) Farsça kelimelerde a ( <> o ) ünlüsü kullanılır.III) Kelime başında h+ protezi görülür: hadak, hağaç vb. IV) Kelime başında g > k ve d > t görülür. V) Yönelme eki +kA, yapma hali +I, bulunma hali +çA, uzaklaşma hali +DAn ekiyledir. Şimdiki zaman çekimi Türkiye Türkçesi’nde olduğu gibi -yor ekiyledir: varorum vb. Diğer fiil çekim ekleri Genel Türkçeden farklı değildir. İstek çekimi hem -A, hem -gA iledir: yakıgam, ohuyam vb. Halaçlar’ın ağzından tespit edilmiş bazı ilgi çekici kelimeler şunlardır: üşt adoq “sehpa”, hucak <> n olurken, -d-, -d korunmuştur: hadak, kudruk v.b. 7.-8. yüzyıllarda Orhun Yazıtları’nda bile kullanılmayan h+’nin korunması Halaç Türkçesi’nin Eski Türkçe’den daha önceki devirlerin özelliklerini taşıdığını düşündürmektedir. Halaçlar Tahran’ın 200 km. kadar güney-batısında 46 köyde yaşarlar; nüfuslarının 20.000 veya 25.000 olduğu tahmin edilmektedir.Hakiki Halaçlar denilen bu grubun dışında bir de Sava Halaçları bulunmaktadır ve bunlar daha açık bir Türkmen şivesi konuşurlar.Güney İran’da Kaşgaylar arasında yaşayan Halaçlar ise Kaşgaylar’a iyice karışmış durumdadır.

Babür Devleti, Afganistan’ı hakimiyet altında tutmakla birlikte Hindistan ve Afganistan arası dengeyi sağlayamamış ve ağırlığı Hindistan’a kaydırmıştır. Bu durum; kuzeyden Özbek ve kuzey-batıdan da Safeviler’in Afganistan’a inmesine sebep olmuştur. Böylece 17. yy ortalarına doğru Abdali ve Galzay adını almış olan Halaçlar, dağlık bölgelerden Kandehar ve Zemindaver’in daha verimli bölgeri olan Tarnak Argandap vadilerine göçmüşlerdir.
1290 – 1320 yılları arasında Halaçlar, Hindistan yarım adasında hüküm sürmüşlerdir.
 
Üst Alt