Türklük düşmanı Ebussuud

MURATS44

Özel Üye
(AKLINI KULLAN , KANININ AKTIĞI YOLDA İLERLE) Tanrım insanlara öyle bir nimet bahşetmiştir ki, değer biçmeye kalksan değer biçemezsin, yokluğunu düşünmeye çalışsan aklın durur.
Bu nimet insanı insan, yaratılmışların en yücesi, en şereflisi yapan akıldır. Dünyada bizlerin hayal edemeyeceği kadar çok sayıda yaratılmış varlıklar vardır. Melekler, cinler ve daha ismini bilmediğimiz nice rahmani varlıklar lakin Tanrı onların yerine sadece insanlar için yaratılmışların en şereflisi unvanını layık görmüştür. Buna rağmen biz insanoğlu ise ne yapmışızdır aklımızı kiraya vermiş, başkalarının kulu kölesi olarak yaşamışız ve o şerefe layık olmadığımızı tüm dünyaya, varlıklar âlemine ilan etmişizdir.
Bunun en güzel örneğini yine aklımızı kiralayan Osmanlı da görmekteyiz. Her şekilde insanları kandıran, Türklüğe engel olan bilinçli ya da bilinçsiz kutlu davamızı unutup, nereden geldiğini unutup Araplaşan Osmanlı hükümdarları, halkında Araplaşmasını asimile olmasını özünü kaybetmesini istemekteydi. Bunun yolunun da sarayda konuşmaya bile tenezzül etmedikleri, kutlu dile saldırmakta buldular. Halk saray tayfası gibi Arapça ya da Farsça konuşmuyordu, öz be öz Türkçe konuşuyordu buda onlar için en büyük tehditti.
Günün birinde devşirme bir Arap çıkageldi ve şeyhülislam oldu. İlk sorun şu doğum yeri İskilip diyor, Anadolu’nun bağrında bir Arap ne arıyor. İkinci sorun ise bu Arap neden Yunus Emre’nin öz be öz diline Türkçesine kafayı takıyor… ?
Yunus Emre rabıta zincirine bakıldığı zaman onun yanında kat ve kat daha sağlam bir din âlimidir. Lakin eserlerinde Allah kelimesinin Türkçelerini kullanmıştır, devrinde herkes Arapça ya da Farsça yazmayı hüner sayarken o sadece olduğu gibi içinden geldiği gibi damarlarındaki kanın gerektirdiği gibi Türkçe yazmıştır. Sorsak daha on kelime Türkçe bilmeyen şeyhülislamın herhalde tekkelerde kendi öğretileri yerine Yunus Emre’nin eserlerinin okunması zoruna gitti…
İşin aslı ise şu, Türkler Osmanlının kurucu unsuruydu fakat zamanla yönetim asimile oldu kendini Rum padişahı sananlarda oldu, Araplar ile kendi ırkını bir tutanlarda oldu, hatta Türk kelimesinden iğrenenler dahi oldu. Bu dönemler de Türklerin yerini devşirme devlet adamları; balkanlarda yaşayan Hıristiyan ve Anadolu da yaşayan Araplar, Acemler almıştı. Sağolsun bu saray tayfası ise Türklük şuurunu yok etmek için ellerinden geleni yaptı. Bunun en açık örneği, kendilerinden asırlar önce yaşayıp Tanrı Dağına, Tanrılaşanlar Dağına uçmaka varan bir insanın şiirlerini sırf Türkçe diye yasaklayacak kadar ileri gitmiş olmalarıdır.
“Bir zaviyenin mescidinde eşhâs-ı muhtelife ile oğlanlar muhtelit olup envâı teganniyat ile tevhid ederler iken kelime-i tehvidi tağyir edip gâh dil men, gâh canmen ve gâh
Sen bir ulu sultansın
Canlar içinde cansın
Çün âyan gördüm seni
Pinhan kayusu değil


Deyüp ve gâh
Cennet cennet dedikleri
Bir ev ile birkaç hûri
İsteyene ver sen anı
Bana seni gerek seni

Deyü göğüslerini döğüp evzâ-ı garibe ettiklerinde ahâli-i mahalleden bazı kimesneler zâviye-i mezbûrede şeyh olan Zeyd’e;
- Bu makule evzâa niçün râzı olursun? Dediklerinde, Zeyd:
- Ne lazım gelir? Ve mâ haleket-el cinne vel inse illa liyabudün demekle cevap verse şer’an Zeyd’e ne lazım gelir?
El cevap: Evza ve akval-i mezbure kemal mertebe fuhuş olduğundan gayri, cennet hakkında söyledikleri kelime-i şenia küfr-i sarihtir. Katilleri mübahtır.

Şeyhleri olan bi-din hikâyet olan ef’al ve akvâl men’e mübaşeret olunmazsa dahi ne lazım gelür demekle kâfir olduğundan gayrı o kabayihi ibadet kabilinden addedüp âyet-i kerimeyi ana delil getirmekle tekrar kâfir olur. Ve bu itikattan rücu etmezse katilleri vacip olur.”
(İstanbul Millet Kütüphanesi şeriye no. 80’de kayıtlı Fetâvâ-yi Ebussuud adlı esrin 217a ve 217b’de kayıtlı bulunan bu fetva)
Yukarıda ki metinde Şeyhülislâm Ebusuud’un Yunus Emre hakkında vermiş olduğu fetva mevcuttur. Türkçesi kısaca, Yunus Emre okuyan ve okutan herkes kâfirdir ve katli gereklidir…
Peki ya şeyhülislam efendi adama sormazlar mı Arapça ve Farsça yazan divan ediplerinin neden katli vacip değildir. Hâlbuki onlar Yunus Emre’nin aksine şiirlerinde şarap meyhane kadeh, sevgili ve hatta sevgiliyle birlikte olmayı dile getirdiler. Onlar şiirlerinde zinayı, alkolü Tanrı’nın yasak dediği her şeyi övdüler.
Eski edebiyatla ilgilenenler bilirler ki bazı şairler gittikleri ülkenin erkek güzelliklerini yazıp anlatmıştır. Bununla ilgili divanlar vardır, bir erkeğin bir erkeği bir kadını över gibi şehvetle övmesine, bu eserini padişaha sunmasına niçin sessiz kaldın be bre, hani sen din için yaşıyordun. Yoksa senin dinin sadece Türklere mi geçerli ya da siz Tanrı dan imtiyaz sahibisiniz de kimse mi bilmiyor.
Din adı altında bu insanların milli kimlikleri ile özleri ile oynadınız. Halkın elinden geçmişini, dilini aldınız ki geleceği olmasın. Bizim emrettiğimiz gibi yaşasınlar diye, lakin unuttuğu bir şey vardı sen ve arkadaşlarının; Türk Tanrı’nın seçkin ordusu idi ve üzerinde oynanan her oyunu bozacak güce sahipti.
DİKKAT
Ey TÜRK Budunu;

Sen sen oldukça, kanından olmayanlara itibar etmedikçe, kanına atana ırkına atılan iftiralara göz yummadıkça, kanını yerde koymadıkça emin olasın ki üstte gök çökmeyecek ve altta yer delinmeyecektir.

 
Üst Alt