Tuzlu Bulamaç Olayı

Asil Şair

Aktif Üyemiz
TÜRKİYE'DE GELMİŞ GEÇMİŞ EN BÜYÜK İŞKENCE OLAYI

Altınların Yerini Söyletmek İçin Günahsız 3 Kişiye Tuzlu Bulamaç Yedirerek Öldürmek

[URL="http://www.klaros-pansiyon.com/insanhaklari/images/iskence_foto.jpg"] [/URL]
Tuzun işkence aracı olarak kullanılması.yargıtay kararlarına geçmiş bir olay.işin acı veren bir yanı da işkenceye jandarmalarla birlikte bir hekimin de bizzat katılması .yargıtay ceza genel kurulu’nun (cgk)4.4.1983 gün ve 8/64 e.156 k.sayılı kararı, bu olayı detaylı olarak(5 sahife) anlatmaktadır.olduğu gibi aktarmak istemiyorum.iki sebebi var: birincisi, 5 sayfa çok uzun.ikincisi,ayrıntılar sizleri sinirlendirip öfkelendirebilir.onun yerine özetleyip yazmayı deneyeceğim.

adana’nın bir köyünde bir çobanın dağda kazı yapıp çok miktarda altın bulup ,bir kısmını sattığı,bir kısmını da satma teşebbüsünde bulunduğu ihbar edilir.jandarma astsubay başçavuş olayı araştırır.çoban ve 2 kişiyi yakalar,nezarete atar.altınların yerlerini söylemeleri için el ve ayak parmakları ile tenasül uzuvlarına elektrik verip,dövmek ve sövmek suretiyle işkence eder.gerçekte böyle bir olay ve altın olmadığı için sanıkların “bilmiyoruz “ feryadına karşılık işkencelere devam eder.

Olayı baştan itibaren bilen ve takip eden merkez karakol komutanı yüzbaşı ,sanıkları merkeze getirmelerini emreder.merkezde bu yüzbaşı da çeşitli işkencelerle altınların yerini söyletmeye çalışır.bu arada bölük komutan yardımcısı teğmen de başka türlü işkence dener.fakat ,hem sanık 3 kişide işkenceye dayanacak hal kalmaz hem de sanıklar gerçekte olmayan altınların yerini söyliyemezler. mecburen evrak düzenleyip savcılığa göndereceklerdir.önce dr.muayenesi gerekir.sanıkları dinleyen adli tabip “patalojik bulgu yok” diye rapor verir ve sanıkları geçiren başçavuş’a “ siz jandarmasınız ben sizin işinizden anlamam .ama ben doktorum,siz de benim işimden anlamazsınız.ben altınları bir dakikada çıkarttırırım ,git alay komutanına söyle izin verirse bu gece altınları çıkarttırırım” der.bölük komutanlığı “altınların yerinin tespiti için tıp ilmi yönünden gerekli işlemin yapılması” mealinde 9.7.1980 tarihli yazı yazar.

Gece saat 3.30 da doktor nezaretteki üç sanığa 2 kilo una 2 kilo tuz karıştırıp bulamaç yaptıktan sonra zorla yedirir. direnince başçavuş ve erlerin dövmeleri ve coplamaları ile kusturuncaya kadar tekrar yedirir.bir süre sonra bu 3 şahıs alttan ve üstten yediklerini çıkarmaya başlar.etraf pislik içinde kalır.bu halde iken doktor bir kaptan diğer kaba su boşaltarak susuzluklarını kamçılar ve “altınlar nerde” diye sorup bu işleme sabaha kadar devam eder.3 kişi kendilerini kaybederler.bahçeye çıkarıp başlarına su döker.fakat sanıklar düzelmez ve doktor “adliyede işim var” diyerek karakoldan ayrılır.

Bir süre sonra bu üç kişi ölür.

adli tıp meclisi bu üç kişi hakkında “ 10 gün müddetle başaşağı durumda dövme,elektrik cereyanına bağlama gibi muamelelere maruz bırakıldıkları bu müddetin son gecesinde ise çok yoğun tuz ihtiva eden bir bulamacı yedirdikten sonra aynı gece kendilerini kaybederek ertesi gün öldükleri , maktullerin bir taraftan merkezi sinir sistemi kanaması diğer taraftan aşırı tuzlu bulamacın meydana getirdiği elektrolik denge bozukluğuna bağlı beyin harabiyeti sonucu öldükleri,bunların her birinin tek başına dahi ölümü tevlit edebilecek nitelikte bulunduğunu”na dair rapor vermiştir.

İşkence yapanlar ağır cezalar almıştır.

NOT... İçlerinden Doktor olan kişi olaydan 5 sene sonra Bergama Kapalı Cezaevinde intihar eder.İple kendine asar.Birde (Görevimi kötüye kullandım) diye not bırakır...
 

Asil Şair

Aktif Üyemiz
Yargıtay tarafından kabul olunan oluşa göre, Toros dağlarında gömülü olduğu rivayet edilen defineyi bulmak amacıyla Ali, Mustafa ve Mehmet isimli kişilerin izinsiz kazı yaptıkları ve altın buldukları ihbarının bir köylü tarafından yapılmasıyla olaya adı karışan üç köylü Jandarma karakoluna getirilmiştir. Bu kişilerin altın bulma iddiasını inkar etmeleri üzerine altınların yerini söyletmek amacıyla el ve ayak parmakları ile cinsel organlarına cereyan verip, dövmek, sövmek suretiyle baskıcı yöntemler uygulanmasına başlanılmıştır. Sonuç alınamaması üzerine karakolun bağlı bulunduğu Merkez Jandarma Bölük Komutanı Yüzbaşı Faik'in emri ile sanıklar merkeze getirilmiştir. Yüzbaşı, sanıkları ayakları demire dayalı ve havada, başları yerde, elleri arasında olacak şekilde durdurtmuş, düşenlere kızıp küfrederek ve vurarak yeniden baş aşağı durmalarını sağlamış, yere düşen sanıklardan birisini döverek, başına tekme atarak feci şekilde yaralamıştır. Olay yerine gelen Bölük Komutan Muavini Teğmen Ayhan, komutanından sanıkları kendisinin konuşturması için müsaade almış ve sanıkların karnına, başına yumruklarla vurup hayalarını kıvırmış, penislerinden tutup sağa-sola çekiştirmiş ve oradaki su havuzuna başlarını sokarak havasız bırakmıştır. Sanıklar adliyeye sevk edilmeden darp edilmedikleri ve sıhhatli olduklarına ilişkin rapor alınmak üzere Adli Tabipliğe götürülmüşlerdir.

Adli tabip Ziya getirilenleri muayene etmeden "patalojik bulgu yok" şeklinde rapor tanzim etmiş ve kendisinin bu olayı aydınlatabileceğini söylemiştir. Bunun üzerine olayı aydınlatmak üzere adli tabip Ziya resmi yazıyla görevlendirilmiştir. Bu yazıyı alan doktor gece 24.00 da Başçavuş Gazi ile buluşarak Jandarma Karakoluna gelerek Başçavuş ve erlere tuz ve un getirmelerini söylemiştir. Temin olunan tuz ile unu karıştırarak bulamaç haline getirip kaynattıktan sonra, soğutup huzura getirtmiş, maktüllerin direnmelerini dövmek ve coplamak suretiyle kırarak erlerinde yardımı ile sanıklara kusturuncaya kadar zorla yedirmiştir. Bu esnada ayrıca bir kaptan diğer bir kaba su boşaltarak sanıkların su arzularını kamçılamıştır. Bu işlem sabaha kadar sürdürülmüş perişan hale gelerek kendilerini kaybeden sanıklar bahçeye çıkartılıp başlarına su dökülerek kendilerine gelmeleri sağlanmaya çalışılmış ancak netice alınamamıştır, Sanıklar birer ikişer saat ara ile peş peşe ölmüşlerdir.​
 

Asil Şair

Aktif Üyemiz
[URL="http://arsiv.sabah.com.tr/i/y/27.jpg"] [/URL][URL="http://arsiv.sabah.com.tr/2004/09/01/im/A93ED6518274CB4CB0BFF1F0b.jpg"] [/URL]
Yavuz DONAT Mater KABAN

ADANA'DA BİR OLAY

Madem "ayrıntıya" girdik.
Dilerseniz "fi tarihine" kadar uzanabiliriz.
Adana'da 3 kişi "tuzlu bulamaç yedirilerek" öldürülmüştü. Dönem "zor" bir dönemdi.
"Sıkıyönetim" vardı.
"Olay" Adana Ağır Ceza'ya intikal etti. Devletin "derinlikleri" bu olayla fazlaca ilgiliydi."Sanıkların tutuklanmaması" isteniyordu. Yargı "etki altına alınmaya" çalışılıyordu. Ama yine de "sanıklar" tutuklandılar. Fakat dava "Adana'da görülemedi."
"İzmir'e" havale edildi.

DERİN DEVLET
İzmir'de de "derin devlet" devredeydi ama...
"Bağımsız yargı" bu etkileri aştı. Kararını açıkladı:
"Bir yüzbaşı, bir üsteğmen, bir astsubay ile bir adli tabibin, işkence yapmaktan dolayı 36'şar yıl mahkumiyetine..."

TEMYİZ
İzmir'in kararı "temyiz edildi." Derin devlet "Yargıtay nezdinde de" girişimlerde bulundu ama... Sonuç değişmedi. Fakat Yargıtay, İzmir'in "36 yıl" olarak belirlediği mahkumiyeti "20 yıla" indirdi.

İTİRAZ
İşte bu sırada "savcı kimliğiyle" Mater Kaban, Türk yargı tarihi için önemli olan bir çıkışta bulundu:
- İtiraz ediyorum.
Üç kez "tebliğname" yazdı. Yargıtay "Ceza Genel Kurulu'nun" toplanmasını sağladı. Ve orada dedi ki:
- Kimse yasalardan üstün değildir... İşkence bir insanlık suçudur... Sanıklara, her ölüm için ayrı ceza verilmelidir... Bu ceza da 30'ar yıl hapistir.
Ceza Genel Kurulu "kararını" açıkladı:
- Sanıkların 30'ar yıl hapsine.

HAKİMLER VAR
Mater beyin itirazı ve Ceza Genel Kurulu'nun kararı Türkiye'de "bazı çevreleri" çok rahatsız etti. Ama Batı'da "Türkiye'de hakimler var" yorumları yapıldı. Türkiye'nin işkence ile mücadelede samimi olduğuna bugün Batı inanıyorsa, bu inancın kaynağı "işte bu sözünü ettiğimiz olaydır.

1-9-2004
Yavuz DONAT
Gazeteci-Yazar
SABAH GAZETESİ
 

Asil Şair

Aktif Üyemiz
NOT
zulum ve iskencenı her turlu sıdet kotudur sag ol payalsımın için

Evet ama maalesef yine de böyle acı olaylar çok oluyor.
 
Üst Alt