Vav Vuslatıyla Yürüyen Sevgili

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici




Vav Vuslatıyla Yürüyen Sevgili

İş bu yazı, Kalemin dirilişi ve Hz. Zekeriya Peygambere kanlı gözyaşları içinde yürüyüşünün yorumudur
Ey Vav Vuslatıyla Yürüyen Sevgili,

Kün kaleminin ucundaki zerrelerle yazılmıştı kâinat...
Galaksilerin kavislerinden, kelebeklerin kanatlarına kadar aynı mühür vurulmuştu
Vav Sen, kalbinin gözbebeğinden, göğün göğsüne bir elif misali çekilen servi endamlı Hak peygamberi...
Süleyman Mabedi'nin güvercin bakışlı küçük hizmetkârına Huyu okutan ak saçlı muallimi Su üzerine ak elleri değmeden yazı yazan sevgili...
Sen dururdun; kalemler senin vav vuslatınla yürürdü


Ey Vav Vuslatıyla Kelimelere Yürüyen Sevgili,

Eylülün kırdığı bir gül gibiyim... Eylülün kırdığı bir dal kalem Kırık bir kalbin çatlak yakaza tüpünden sızan ilhamla kokunu duyuyorum Celile sokaklarından... Taş kapın sessizce aralanıyor ve sessizce kapanıyor sonra Süleyman Mabedinin merdivenlerinden inişini, ayak seslerini duyuyorum, elinde asYüreğindeki sıkıntıyı, Meryemin o ürkek yorgunluğunu, Kudüsün karanlık göğüne akan ruhunun telaşlı sancısını hissediyoru Bizim de sancılarımız var Bizim de kalemlerimiz var... Yazarız, çizeriz karagülleri, ak gülleri Biliriz kıssalarından Hz. Hacer, Hz. İsmaili ve Hz. İbrahim Biliriz de, Ortadoğunun kan kokan çöllerine kalemlerimiz yürür sevgili, biz gidemeyiz!..
Oysa sen Mesihin sesini, beşikteki sözlerinden bile önce, Meryemin gözlerindeki o ıssızlıktan dinlemiştin. Sonra, Meryeme inen sofralara, Yahyayı müjdeleyen mihraba ve sana;
"Sadece kalemlerimiz yürür sevgili, biz gelemeyiz!.."


Ey Vav Vuslatıyla Aşka Yürüyen Sevgili,

Sevgili, senin vuslatınla yürümüyor bizim kalemlerimiz. Aşkımız korumuyor bizi. Eksik, kaçak, korkak mı yaşıyoruz bilmem ki, birbirimizden bile gizli duygularımız Yusufla kuyulara atılır, gömleğini Züleyha gibi kalbimizle yırtarız! İçimizde binlerce yüz olur Yusuf! Yaşadığımız hayat bize nasıl acımasız davrandıysa, biz de kendimize ve aşkımıza Züleyhanın Yusufa davrandığı gibi davranırız. Yusuf gibi zindana attıklarımız bir gün gelir bizi bağışlar sanırız! Bilsen ne kadar suçluyuz bunun için, bilsen ne nasıl acı çekeriz. Aşklar sahiplerine, onların hikâyelerine benzer. Yusufun düştüğü derin kuyulara ve kopkoyu zindanlara;
"Sadece kalemlerimiz yürür sevgili, biz gidemeyiz


Ey Vav Vuslatıyla Ölüme Yürüyen Sevgili,

Meğer Vav vuslat kristaliymiş kalemlerimizin Şimdi kelimelerimizin tesellisiz hüznünden anlıyoruz bunu. Ölüm vuslatsa ve hazırsak o büyük mahkemeye; üzerine acılarımızın gölgesi vuran, dava uğruna yazdığımız kalemlerimizle Hakka yürümek isteriz. Bir Ashab-ı Kehf gibi Ölüm ki ah kar tanesi Ölüm ki ah yalnızlı Biz şehirden ayrılırken yanımızda götürdüğümüz; oturduğumuz çay bahçelerinden, yürüdüğümüz sokaklardan, ıslandığımız yağmurun damlalarından topladığımız ilhamlardır... Vitrinlerde unuttuğumuz bakışlarımız ve hiç tanımadığımız bir sevgilinin su yeşili gözlerindeki mısralarımızdır... Arkada bıraktığımız kitaplarda Ashabı-ı Kehf gibi mağaralara biz değil;
"Yalnızca kalemlerimiz yürür Sevgili"
Biz gidemeyiz... Biz gidemeyiz... Yalnızca kalemlerimiz yürür...
Yalnızca kalemlerimiz... Kalemlerimiz Biz yürüyemeyiz Biz çiğiz.
Utanıyorum Sevgili... Ağlıyorum... Utanıyorum... Utanıyorum...
Uzat ellerini...

Uzat ak ellerini Sevgili,
Koy mahzun başıma ki;
Hz. Meryem mahcubiyeti ilkem olsun
İşte susuşum, susmalarım bu uğurda
Yazmak, beyazlar içinde bir yolculuk fakat
Kurtulmalıyım hayatımı ören siyah ağlardan
Beyazdan da beyazları giyerek
Elimde bir beyaz gül
Gönülden duanı almak için
Celile sokaklarında Meryem gibi
Koşayım nur kucağına...
İsyansız, ağıtsız masumca
Bir kaç damla göz yaşım düşsün
Buruşuk akça ellerine
Beni beyazlar içinde terbiye et
Beyazlar içinde uğurla
Kalemim; sabahın ilk beyazı gibi
Vavın vuslatına yürüsün Sevgili
Vav'ın vuslatına yürüsün...

 
Üst Alt