Batıl İnançlar

MURATS44

Özel Üye
Ay ve Güneş Tutulması:
Ay ve güneş tutulmasını hurafeye karıştıranlar çıkmıştır. Nitekim bazı yörelerimizde; Ay ve Güneşin şeytanlar tarafından tutulduğuna inanılmaktadır. Bu nedenle tutulma olayı başlayınca teneke ve davul çalınmakta, bazı yerlerde de silah atılmaktadır. Sebebi ise; şeytan gürültü ve silah sesinden korkarmış. Böylece Ay ve Güneş tutulmaktan kurtulurmuş. Bir başka inanışa göre de "Ay ve Güneşi melekler götürüp bir danaya teslim ederlermiş, o dana da denize batırırmış. Denize batırılan ay ve güneşi de balıklar yutarmış."
Ayrıca ay ve güneş tutulması ile ilgili olarak şu inançlar da yaygın olarak söylenmektedir.
—Ay ve güneş tutulması kıyamet alametidir.
—Ay ve güneş tutulursa o yıl kıtlık olur.
—Ay ve güneş tutulursa savaş ve karışıklıklar çıkar.
—Ay ve güneş tutulması büyük ve ünlü kişilerin ölümüne işarettir.

Hz. Muhammed (S.A.S)'in oğlu İbrahim, 18 aylık iken ölmüştü. İbrahim'in öldüğü gün Güneş tutulmuştu. Bunu gören halktan bazı kimseler, "Güneş, İbrahim öldüğü için tutuldu" demişlerdi. İşte bu inanç, bu olaya dayanarak ileri sürülmüştür. Oysa ay ve güneş tutulmasının yukarıda iddia edilen olaylarla hiçbir ilgisi yoktur.
Muğire İbn Şu'be (R.A.)'den gelen bir rivayette şöyle denilmiştir.
«Resulullah (S.A.V) zamanında (Peygamberimizin oğlu) Hz. İbrahim vefat ettiği gün güneş tutuldu. Halk: «Güneş, İbrahim'in ölümünden dolayı tutuldu» dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz (S.A.V): "Güneş ile ay hiçbir kimsenin ne ölümünden ne de hayatından dolayı tutulmuştur. Bunu görünce hemen namaza durup Allah'a duaya koyulun" buyurmuştur.»
ine konuyla ilgili olarak bir başka hadislerinde de şöyle söylemiştir: "Şüphesiz ki güneş ile ay insanlardan kimsenin ölümü için tutulacak değildir. Lakin bunlar Allah'ın âyetlerinden (kudretinin delillerinden) iki ayettir. Binaenaleyh bu olayı gördüğünüzde (hemen) kalkıp namaz kılınız."

Bu hadislerden açıkça anlaşılmaktadır ki, ay ve güneş tutulmasının ölüm olayı ile hiçbir ilgisi yoktur. Hadisin sonundaki "Bu olayı görünce namaz kılınız" buyruğu ise, Cenab-ı Hakk'ın bilinir, bilinmez afet ve belâlara karşı bizlerin koruması, esirgemesi ve yardımını eksik etmemesi, dileğimizi kendisine arz etmek içindir. O, yardım etmezse hiçbir şey yapamayacağımız idrak içindir. Çünkü her şeye kadir olan ancak Yüce Yaratandır. Böyle durumlarda Sevgili Peygamberimiz Allah'a karşı dua ve niyazda bulunmuş. O'nun huzurunda secde ve rüku yaparak namaz kılmıştır. Bizlere de aynı şeyi yapmamızı tavsiye etmişlerdir.
Bilindiği gibi ay ve güneş kainat düzeni içerisinde Allah'ın irade buyurduğu ilâhi kanuna tabi olarak varlıklarını devam ettirmektedirler. Nitekim Kurân-ı Kerîm'de şöyle buyrulmaktadır.
"Güneş kendine mahsus yörüngesinde akıp gitmektedir, İşte bu, güçlü ve bilgin olan Allah 'ın kanunudur. Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi (hilal) olur da geri döner. Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Bunlardan her biri belli bir yörüngede yüzmeye (akıp gitmeye) devam ederler."
Ay ve Güneş tutulması ne şeytanın karartması, ne de dananın onu denize atması ile ilgilidir. Ay ve Güneş tutulması, Ay ve Dünyanın güneş etrafındaki hareketlerine bağlı bir oluş biçimidir. Günümüzün astronomi bilginleri için, ay ve güneşin hangi tarihte tutulacağım, tutulma olayının kaç dakika süreceğini ve yeryüzünün nerelerinden görünebileceğini önceden hesap etmek artık bir oyuncak haline gelmiştir. Buna rağmen bu astronomi olayını idrak edemeyenler hâlâ bulunmaktadır.
Ay ve güneş tutulduğu zaman bazı yörelerimizdeki silah atma, teneke çalma adeti, kanaatimizce hadislerde zikredilen, "Namaz kılınız, Allah'a dua ediniz" tavsiyesini, Müslümanlara haber vermek için olsa gerektir. Fakat bu uyarı zamanla, "Şeytanları kovalama" şeklinde yanlış bir inanışa dönüşmüştür. Giderek "kıtlık alameti", "savaş işareti", "ünlülerin ölümü" gibi batıl inanışlara kaymıştır
 

MURATS44

Özel Üye
Aynaların Kırılması Niçin Uğursuzluk Getirir?


Ayna kırılmasının uğursuzluk getireceğine olan inanış, en eski batıl inançlardan biridir. Kökeni ilk aynanın yapılışından yüzyıllar öncesine, hatta ilk çağ insanına kadar gider. Göllerde veya su birikintilerinde, kendi aksini gören ilkel insan şaşırmış, bunun kendisinin ruhu olduğunu sanmış, suyu bulandırıp görüntüsünün kaybolmasına neden olanları da düşman bilmiştir. İlk aynaların kullanılışı eski Mısır devirlerine rastlar. Bunlar pirinç, bronz, gümüş hatta altın gibi metallerden yapılmış ve çok iyi parlatılmış yüzeylerdi ve de tabii ki kırılmaları mümkün değildi. Bu devirde de bu parlak yüzeylerden yansıyan görüntünün o insanın ruhunun bir yansıması olduğuna inanılıyordu. Sonraları buna vampirlerin ruhları olmadığından bu parlak yüzeylerde görüntülerinin de yansımadığı inancı ilave edildi.
Cam kapların yapılmaya başlanılmasından sonra da, içindeki sudan yansıyan görüntünün ruhun bir yansıması olduğu inancı devam etti ama camlar kırılabiliyordu ve o zaman da içinde bulunan ruhun bir parçası vücudu terk ediyordu. Birinci yüzyılda Romalılar bu uğursuzluğun süresini 7 yıla çıkardılar. Romalılar, hayatın her yedi senede bir kendini yenilediğine inanıyorlardı. Camın kırılması sonucu ruh ve dolayısıyla insanın sağlığı tahrip olduğundan, vücudun kendini yenileyerek, sağlığına kavuşması için yedi yıl geçmesi gerekiyordu.

Bu batıl inanç, 15. yüzyılda İtalya'da, Venedik şehrinde, arkası gümüş kaplı, çok kolay kırılabilir ve pahalı ilk aynaların yapılması ile birlikte iyice gelişti. İnanç biraz da ekonomik boyut kazanmıştı. Aynayı taşıyanlar, evlerde aynaları temizleyen hizmetkarlar, aynaları kırmaları halinde, yedi yıl boyunca, ölümden daha beter felaketlerle karşılaşabilecekleri hususunda uyarılıyorlardı.
Bu inançla beraber geliştirilen bazı önlemler de oldu tabii. Örneğin: aynanın kınlan parçaları toplanır ve güneye doğru akan bir ırmakta yıkanırsa veya toprağa gömülürse kötü şans yok edilmiş olur. Ancak kırılan parçaları alıp evden çıkarken içlerine bakmamak gerekir. Yatak odalarındaki aynaların üzerleri kullanılmadığı zamanlarda örtülmelidir ki ruh içinde kalmasın. Ölen bir insanın evindeki aynaların da üzerleri örtülmelidir ki ruh gökyüzüne doğru olan yolculuğunda bir engelle karşılaşmasın.
17. yüzyılın ortalarında İngiltere ve Fransa'da ucuz maliyetli aynalar üretilmeye başlanıldı ama batıl inanç o kadar yerleşmişti ki, günümüzün modern dünyasında bile hala devam ediyor.
 

MURATS44

Özel Üye
Batıl İnanç Sahiplerinin ve Kıskanç Kimselerin Eleştirileri Nedeniyle Üzülme


Batıl inanç sahiplerinin ve kıskançların seni eleştirmelerine ve kıskanmalarına sabredersen, bunun sevabını Allah muhakkak verecektir. Sonra onların bu eleştiri ve kıskanmaları, senin önemli olduğuna işaret etmektedir. Çünkü insanlar, ölü bir köpekle uğraşmazlar; değersiz kimseleri kıskanmazlar.

Şair derki:

Değerli kimselerin kıskanıldıklarını görürsün, ama
Değersiz kimselerin kıskanılmadıklarını hiç görmezsin

Yiğidi kıskanırlar, başarısına ulaşamadı diye
Bu yüzden ona düşman kesildiler, hasım oldular
Güzel bir kadının kumaları gibi, kıskançlık ve nefretlerinden
Onun yüzüne çok çirkin olduğunu söylediler


Ünli Arap şairi Züheyr de derki:

Sahip oldukları nimet yüzünden kıskanılırlar
Oysa Allah, kıskanılan nimetleri çekip alacak değildir

Ölümünü bile kıskanıyorlar, ah ne acı ne acı!
Ölürken bile kıskançlıklarından kurtulamıyorum

Hz Musa, Yüce Allah'tan kendisini insanların dilinden korumasını istedi. Bunun üzerine Allah, ona şöyle cevap verdi: "Ey Musa! Bunu kendim için bile yapamadım. Ben, onları yaratıyor ve kendilerine rızıklarını veriyorum. Ama yine de onlar bana sövüyor ve iftira ediyorlar!"

Sahih bir hadiste Hz. Peygamber (S.A.V.), şöyle buyurmuştur: "Şanı Yüce olan Allah, şöyle buyurmaktadır: Ademoğlu, hakkı olmadığı halde bana sövüyor ve iftirada bulunuyorlar. Onun bana sövmesi, zamana sövmesidir. Çünkü zaman, benim; gece ve gündüzü dilediğim gibi evirip çeviririm. Bana iftirada bulunması, eşim, ve çocuğum olmadığı halde Benim bir eş ve çocuk sahibi olmamı söylemeleridir."

Dolayısıyla insanların dilini bağlayamazsın ve sana dil uzatmalarına engel olamazsın. Ancak iyilik yaparak onların çirkin söz ve eleştirilerinde uzak kalabilirsin ve onlara aldırmaya bilirsin.
Şair, derki:

Bir sehivin yanından geçerken bana söverse
Ona bakmadan devam eder ve beni ilgilendirmez derim
Sehif konuştuğu zaman, ona cevap verme
Çünkü ona verilecek en güzel cevap sukuttur


Servet sahipleri, çoğunlukla stres içindedir. Hisleri yükseldiğinde ancak tansiyonları düşer. Allah, servet sahiplerinin daha fazla mal toplama ve insanları alaya almalarını şöyle yerer:

«Mal toplayarak onu tekrar tekrar sayan, diliyle çekiştirip alay eden kimsenin vay haline! Malının kendisini ölümsüz kılacağını sanır. Hayır! And olsun ki o hutameye atılacaktır.»

Denenmiş ve yararlı bir tavsiye: "Seni yaralıyan bir söze, makaleye veya şiire cevap verme. Çünkü bunu sineye çekmek, kusurlarını saklar. Yumuşak huyluluk, büyüklük ve onurdur. Sükut, düşmanı mağlup eder. Affetmek, sevap ve şereftir. Sana yapılan eleştirileri okuyanların çoğu unutacaktır. Diğer yarısı da zaten okumamıştır.


BİLGİ
Bilginlerden biri şöyle der: "İnsanlar ekmelerinin kıtlığı nedeniyle benim ve senin varlığınla uğraşmalar susuz kalmaları, onlara ölümümüzü bile unutturur."

 

MURATS44

Özel Üye
Batıl İnanç, Şirke Açılan Bir Kapıdır


Batıl inançlar (bidat), halkımız tarafından birçok yerde uygulanan yanlış bir adet ve gelenektir.Günlük hayatın çoğu yeri için ülkemizin çoğu yerinde gelenekselleştirilip dîn¥ bir hareketmiş gibi göstermek, çok yanlıştır.

Günümüzde pek çok batıl inanç, Müslümanların hayatına girmiştir. Bu sebeple dininin emirlerini yerine getirmek isteyen her kişi, bu hususa dikkat etmeli; dinde eksiltme ya da ilave mahiyetinde olan söz, tavır ve davranışların yasaklanmış şeyler olduğunu bilerek bunları hayatından ayıklayıp atmalıdır. Burada müracaat edilecek yegane kaynak ise, Kurân ve Sünnet'tir.

Öncelikle belirtmek gerekir ki; Türk adet ve göreneklerinde olan her şeyi yapmak zorunluluğu yoktur. Bazı adet ve görenekler, çok yararlı olup; İslam'a aykırı değildir. Düğünden önce nişan ve söz yapılması, bu güzel adet ve göreneklerimizin en güzel örneklerindendir.

Allah, insanın dilemesi için uygun yollarını Kurân'a çok açık bir biçimde bildirmiş, Peygamber Efendimiz de (S.A.V.) hayatında bunu görülür biçimde uygulamıştır.

Dilemek için en uygun yol duadır. "Duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var?" (Furkan-77) ayetiyle bu açıkça belirtilmiştir. Dua; mübarek gün ve geceler ile mübarek yerlerde daha makbul olur. Kurân-ı Kerimde ve sünnette söylenildiği üzere Kabe'de, Kadir gecesinde, seher vaktinde ve Cuma gecesinde yapılan dualar diğer zamanlara göre daha makbul olur. Bunun yanında bazen düşünmenin bile dua olduğu söylenmiştir. Namaz kılmak, Kurân okumak, Allah'ın isim ve sıfatlarını anmak, onu tevekkül edip dua etmek dilemenin en faydalı yollarındandır. Halkımız ise bazen inançları gereği dua etmek için türbelere akın eder; dilek ağaçlarına dilekler asar.

Halkımız tarafından benimsenen ve geleneklerimize de karışan; ama İslam dinine ve tevhide inancına ters düşen bazı alışkanlıklar vardır. Dileklerini bir kağıt parçasına yazıp dilek ağaçlarına asmak, türbelere gidip mum yakıp ölüden medet ummak, İslam dışıdır. Sirktir. Türbeleri ziyaret etmek, sünnettir; ama ziyaretin amacı, ölüden medet ummak, türbede yapılan duanın daha makbul olacağına inanmak, Allah'ın birliğine ve kudretine ters bir harekettir.Türbe ziyareti; ölümü hatırlamak, ölen kişinin yeryüzündeyken çok büyük bir insan olduğu halde onun da olduğunu düşünerek tefekkür etmek ve ölen kişinin ruhuna dua okuyarak Allah'a sığınıldığı taktirde uygun olur.

Bu konudaki Hadis-i Şerifler:

"Kim bizim bu dinimizde ondan olmayan bir şey ortaya çıkarırsa, o şey kabul edilmez." (Aişe radiyallahu anha)

"Kim bizim dinimizde olmayan bir şey yaparsa o merduttur, makbul değildir." (Müslim)

"Allah, bidat sahibinin orucunu, namazını, sadakasını, haccını, umresini, cihadını, sarfını (maddi yardımını), şehadetini kabul etmez. O, kilin yağdan çıktığı gibi İslam'dan çıkar." (Huzeyfe b. el-Yaman)

"Allah, bidat sahibinin amelini, bidatinden vazgeçinceye kadar kabul etmez." (İbn Mace, Mukaddime, 7/50)

Ölüleri hayırla anmak ve onlara dua etmek, sünnette vardır. Ama ölüler için mevlit okutup, kırkıncı, elli ikinci geceleri tertip etmek, İslam'ın hangi hükmüne dayanır?

Allah için sadaka vermek, zekat ve fitre dağıtmak Allah'ın emri gereğidir. Ama ölen birisi için devir, yani olunun ibadet borcunu düşürmek için mal ve para taksimi yapmak, sabun, iğne, iplik dağıtmak kimin emridir?

Kurân ve Sünnet'te yer alan herhangi bir ilke ile çatışma halinde olan her türlü dini uygulama ve anlayış, çirkin bir batıl inançtır.

Batıl inançlara su örnekleri verebiliriz:


  1. Bazı şeylerin şans ve uğur getirdiğine inanmak, veya aksine inanmak
  2. Türbelere ve kabirlere mum dikmek, ağaçlara ve türbe pencerelerine bez bağlamak, tuz serpmek.
  3. Kötü bir olaydan söz eden kişinin, o olay kendi başına gelmesin diye kulağını çekmesi, öpücük sesi çıkarması ve ahşaba, duvara vurması.
  4. Bazı camilerin bahçelerinde bulunan şadırvanlara para atarak niyet tutmak.
  5. Türbelerin bahçesinde veya eşiğinde, önem verilen birisinin gelişini kutlamak için ya da yeni alınan ev, araba vs. gibi şeyler için "kan akıtmak" adı altında kurban kesmek, kanını kendi alnına veya yeni alınan şeylere sürmek.
  6. Haftanın bazı günlerinde yolculuğa çıkmanın, siyah kedi görmenin, baykuş ötmesinin, merdiven altından geçmenin uğursuzluk getireceğine inanmak.
  7. At nalı, nazar boncuğu gibi şeylerin, kötülük ve uğursuzluk savdığına inanmak, bu inançla bu gibi şeyleri evine, arabasına, işyerine asmak.
  8. Yolculuğa çıkan kimsenin arkasından su serpmek.
  9. Ruh çağırmak, büyü yapmak ve yaptırmak, fal bakmak, yıldızların durum ve hareketlerinden hüküm çıkarmak, burçlara inanmak, kursun döktürmek. (Nazar ve büyünün varlığını inkar etmek doğru değildir. Bizim burada vurgulamak istediğimiz husus, varlığını Kurân ve Sünnet'ten öğrendiğimiz bu iki
    hususun tedavisinde başvurulan yolların asılsızlığıdır. Nazar ve büyünün tedavisi için başvurulması gereken yöntemler daha önce belirtilmiştir.)
  10. Ölülere bağışlanmak üzere önceden Yasin okuyup şişelere doldurduğunu söyleyen bazı istismarcılara aldanarak bu şekilde "hazır Yasin" satın almak ve bunu ölülere bağışlamak.
  11. Gece tırnak kesmenin kısmet eksilmesine veya ömür kısalmasına sebep olacağına inanmak.
  12. Gece ev süpürmenin fakirliğe sebep olacağına inanmak.
  13. Ay ve Güneş tutulması esnasında (Ay'ı ve Güneş'i tuttuğuna inanılan şeytanları kovmak için!) teneke veya davul çalmak, silah atmak.
  14. Kırkını doldurmamış çocuğun tırnaklarını kesmenin, o çocuğun arsız ya da hırsız olmasına yol açacağına inanmak.
  15. Boyu ölçülen çocuğun kısa kalacağına inanmak.
  16. İki bayram arasında düğün yapılmasının uğursuzluğuna inanmak
  17. 13 sayısı uğursuzdur, karakeçi görenin günü kötü geçer, merdiven altından geçmek uğursuzluktur gibi inanca sahip olmak
  18. Çocuğun ensesinden öpüldüğü zaman tembel olacağına inanmak
  19. Gece köpek uluyan veya damında karga yahut baykuş öten ya da kapısında çıkarılan ayakkabılardan birisinin ters donduğu evden cenaze çıkacağına inanmak.
  20. Dilek ağacına dilek asmak, şans çubukları dikmek, renkli mumları yakarak onların uğur getirdiğine inanmak

Görüldüğü üzere halkımızda yaygın olarak inanılan batıl inançların ninelerimiz, annelerimiz ve babalarımız dediler ve uyguladılar diye inanmak, İslam'a ve Allah'ın birliğine ters bir davranıştır. Tevhid inancı (İslam dini), insanların istekleri için açıkça yollar belirtmiş, mübarek gün ve geceler varken farklı bir şekilde (türbelerden medet ummak, dilek ağaçlarına dilek asmak) İslam inancına zarar veren toplumsal ve geleneksel tüm inançları reddetmiştir. Bu şekilde düşünen ve davranan yakınlarımızı (annelerimiz, ninelerimiz veya arkadaşlarımız bile olsa) uyaralım, gerçekleri İslam ışığı altında tevhide inancına uygun şekilde açıklayalım. İslam dışı olan, gelenekselleşmiş olan batıl inançların tümünü reddedelim.
 

MURATS44

Özel Üye
Batıl İnanç ve Hurafeler Nasıl Ayırt Edilir

Elim kaşınıyor para gelecek. Burnum kaşınıyor, kavga edeceğiz. Gözüm dalıyor, biri gelecek. Gece tırnak kesmek şeytanı çağırır. Tahtaya üç kez vurmak nazarı engellemektir. Üç kez kulak memesini çekmek, başa gelmesin, nazardan saklasın demektir.

Bir çırpıda akla gelen birkaç batıl inanç. Bunlar masum ve zararsız gibi görülenleri, temelde imana zarar vermeyenleri. Bir de öyle batıl inançlar ve itikatlar var ki, bütünüyle imana aykırı, dine ters.

'Öbür dünyaya kim gitmiş gelmiş? Her şeyi doğa yaratıyor. Seni, elimden Allah bile kurtaramaz. Azrail bu adamın canını yanlışlıkla aldı.' gibi sözler de ve imana zarar veren sözlerdir.

Fakat son yüzyıl içinde ilim, fen ve modernlik adına Batı'dan öyle sapkın ve batıl inançlar İslam toplumunun içine girdi ki, bunların bir kısmı ders kitaplarında yer aldı, bir kısmı sinema ve dizi filmlerde sıkça kullanıldı, bir bölümü de medya tarafından bazen kasten, bazen düşünülmeden kullanıldı.

Her şeyi doğaya, sebeplere ve tesadüfe bağlamadan tutun da, taş, tunç, bakır ve demir devri gibi saçmalıklara, insanlığın ilk hayatının vahşet ortamında başladığı, özellikle insanın maymundan geldiği inancına varıncaya kadar hurafe ve batıl düşünceler özellikle genç neslin imanına musallat olmuş durumda.

Batıl ve hurafelere bağlananlar, bir tek Yaratıcıyı kabul edip huzur bulmak gibi kolay ve rahat bir yol varken, her sevdiği ve her korktuğu şeyi tanrılaştıran bir inanç açmazına tıkanıp kaldılar.

Şairin dediği gibi, 'Beşerin böyle dalaletleri (sapkınlıkları) var/Putunu kendi yapar, kendi tapar.' durumuna düştü. 'Hak geldi, bâtıl yok olup gitti'

Tarih boyunca batıl itikatlar ve hurafe inançlar şekil ve renk değiştirerek, temelde aynı olmakla birlikte toplumlara göre farklı görüntülerde ve uygulamalarda yaşama alanı bulabiliyor. Bugün sadece İslam toplumunda değil, 'modern' batıda öyle saçma sapan inançlar, öyle ilme, fenne ve akla aykırı hurafeler var ki, bunlara bir din gibi inanılıyor ve uygulanıyor. Bu çeşit âdet ve alışkanlıklar medya aracılığıyla ülkemize de sızıyor ve insanlarımız 'modernlik/moda' adına doğrusunu araştırıp sormadan hayatına geçiriyor.

İslam dini ise, ilk geldiği günden itibaren bu zamana kadar ve hatta kıyamete kadar hep bu batıl ve hurafe inançlarla mücadele etti, ediyor ve edecek. Batıla ve içinde küfür kokan bütün inançlara esaslı ve en kalıcı darbeyi Resul-i Ekrem Efendimiz vurdu.

Mekke'nin Fethi günü Allah Resulü Kâbe'nin içine girdiğinde, içerisi putlarla doluydu. Sıra sıra diziliydiler. Elindeki asâ ile putlara birer birer dokundu. 'Hak geldi, bâtıl yok olup gitti.' buyurdu. Dokunduğu her put yere düştü ve yıkıldı. Kâbe'nin içi putlardan bütünüyle temizlendi. Daha sonra Bilal-i Habeşi Kâbe'nin damına çıktı, ezan okuyarak Tevhid'i (Allah'ın birliğini) ilan etti. Putların devrilip gitmesiyle birlikte diğer ne kadar batıl ve hurafeler varsa, hepsi birden yer ile yeksân oldu.

Böylece cahiliye toplumunun inanç temelleri yerle bir oldu. Bâtıl, hurafe ve bidat kokan her şey temelden sökülüp atıldı. İnsan eliyle kutsallaştırılan hiçbir şeyin değerinin olmadığı anlaşıldı.

Çünkü İslam öncesi Arap toplumunda batılın her türlüsü, hurafenin her çeşidi, bağnazlığın ve taassubun her biçimi, ahlâk düşüklüğünün her şekli fazlasıyla mevcuttu, üstelik yaygın bir uygulama alanı da bulmuştu. Yüzyıllar boyunca atalarından, ecdatlarından nasıl görmüşlerse dozunu daha da arttırarak yaşatıyorlardı.

Öyle ki, insan haysiyet ve şerefinin ayaklar altında çiğnendiği, kadınların ve kız çocuklarının insandan sayılmadığı, faizciliğin ve tefeciliğin ekonomik hayatı batağa sürüklediği, içkinin sular gibi tüketildiği, zinanın en pespaye haliyle toplumu dejenere ettiği, cinayetin ve zulmün acımasızca işlendiği, bunların yanında ne kadar hurafe ve bâtıl âdetler varsa kutsallaştırıldığı bir toplumsal çöküş hâkimdi.

Böyle çürümüş, pörsümüş, kokuşmuş ve o nispette de paçavraya dönüşmüş bu yapıyı, İki Cihan Serveri Efendimiz (s.a.v.) kökünden yıkıp attı, mazi mezarına gömdü; yerlerine de yepyeni, berrak ve parlak bir medeniyet sarayı inşa etti.

Çözüm Kur'ân ve Sünnet çizgisi

Bediüzzaman'ın işaret ettiği gibi, Hz. Peygamber aleyhissalatü vesselam, büyük Arap yarımadasında vahşî, âdetlerinde bağnaz ve inatçı çeşitli kavimlerin her tür kötü ahlâklarını kökünden söküp attı. Onları güzel ahlâkın her türlüsüyle bezeyip süsledi, dünyaya ve medeni topluma rehber eyledi. Bunları yaparken de bir zorlama ve baskı kullanmadı. Öncelikle akılları, ruhları, kalpleri ve nefisleri fethetti, kendine bağladı. Sonunda da, kalplerin sevgilisi, akılların üstadı, nefislerin eğiticisi ve ruhların sultanı oldu.

Fakat, gerçek sütü annesinin memesinden emmeyen çocuk, plastik emzikle oyalandığı gibi, Kurân'dan, vahiyden, İlahi kaynaktan ve sünnetten beslenmeyen insan da, ne yazık ki, önüne kurulan batıl inançların, hurafe ve bidatlerin tuzaklarından kurtulamaz, kendini çekip çıkaramaz.

Bunun için bidatin farkına varmak, nelerin batıl inanç olduğunu anlamak, hurafe ve uydurma şeylerin neler olduğunu bilmek için, her şeyden önce Kurân çizgisinde, sünnet ölçüsünde ve itikat dairesinde mevcut olan bilgilere ulaşmak gerekiyor.

Ulaşmak gerekiyor, çünkü hakiki ve sağlam bir iman kalbe yerleşir, sünnet-i seniyye bir pusula gibi yol göstericiliği yaparsa, batıl inancın ve hurafelerin neler olduğunu ayıklamak kolay olacak, insan uydurması âdet ve alışkanlıklar yol bulup hayatımıza sızmayacaktır.

Yoksa bugün batıl inançları, hurafe ve bidatları teker teker sayıp dökmeye, belirleyip ortaya çıkarmaya gerek de yoktur, ihtiyaç da değildir. Çünkü nasıl güneş çıkar da, karanlıkta ne olduğu belli olmayan şeylerin mahiyeti anlaşılırsa, toplumda var olan âdet, alışkanlık ve inançlar da hak mı/batıl mı olduğu İslam güneşi, Kurân ve sünnet ölçüsüyle anlaşılır ve ayırt edilir.

Rahman Suresinde Yüce Allah, adaletten ve dinin emirlerinden ayrılarak ölçüde sınırı aşmayalım diye, ölçüyü ve tartıyı adaletle yerine getirmemizi istiyor.

Bunun için Kurân'ın ve sünnetin ölçüleri şaşmaz, eskimez, zaman aşımına uğramaz, gündemden düşmez, insandan insana, toplumdan topluma değişmez. Zira dünyanın neresinde olursa olsun, insanlar oksijene ve temiz havaya muhtaç, susuz ve gıdasız yaşayamazsa; imanın yeri yurdu ve merkezi olan kalp ve bedeni ayakta tutan ruh da iman nurundan nasipsiz olarak ayakta ve hayatta kalamaz.
 

MURATS44

Özel Üye
Batıl İnanç Yüzünden Uzay Seferi Kaldırıldı

Roskosmos direktörü Anatilo Perminov, “Rusya'da pek çok kişinin batıl itikadı vardır, siyah kedi veya 13 numarayı uğursuz kabul ederler. Bu nedenle uzay gemisin bir sonraki sefer numarasının değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Soyuz TMA-13 değil, Soyuz TMA-14 olmalı” diye konuştu. Rusya'nın Kazakistan'daki Baykonur uzay üssünden yıllardır düzenlediği uçuşlar, kozmonotlara şans getirmesi için batıl inançlar beraberinde yapılıyor.

Uçuştan önce Sovyet dönemine ait “Çölün beyaz güneşi” adlı film gösteriliyor. Kozmonotları füzeye götüren otobüse at nalı bağlanıyor ve kozmonotlara aracın üzerine idrarlarını yapmaları tavsiye ediliyor.
Amerikalıların 1970′de Ay'a gönderdiği Apollo 13 seferinin mürettebatı, oksijen tankının patlamasının ardından ciddi sorunlar yaşamış, görevi yarıda keserek Dünya'ya dönmek zorunda kalmışlardı.
 

MURATS44

Özel Üye
Batıl İnanışlardan Kaçınmak

Batıl İnanışlardan Kaçınmak

Dinin aslında bulunmayan, birtakım yollarla sincice dine ilave edilen ve dini inançmış gibi telakki olunan söz ve fiillerin tümü hurafe ve batıl inanç kapsamı içine girmektedir.
Zihinlerde oluşan her yanlış ve inanış, insanları çarpık mantık ve ilişkiler ağı içine sokar. Bu ilişkiler sadece ferdin zihnini bulandırmakla kalmaz, topluma zarar veren bir yapıya dönüşür.
Batıl inanç ve hurafelerin ortak karakteri, aşırı tutuculuktur. Bu hastalığa müptela olmuş toplumlar, her türlü değişim ve gelişme karşısında tavır alırlar. En tutucu insanlar ve toplumlar, batıl inanışlara ve hurafelere en çok bağlı olanlardır.
Dinler tarihi incelendiği zaman görülecektir ki; her devirde bidat, hurafe ve batıl inanışlar, toplumların ortak problemi olmuş, daima gündemdeki yerini ve önemini korumuştur. Bu, dün olduğu gibi bugün de böyledir. İslam diniyle bağdaşmayan, akla ve mantığa uymayan, farkına varmadan insanları yüce dinin özünden uzaklaştıran bidat ve hurafeleri bazı farklılıklarla hemen her kesimde ve coğrafyada görmek mümkündür.

Dinimizin temel inanç, ibadet ve ahlak esaslarıyla bağdaştırılması asla mümkün olmayan, halkımızı yanlışlıklara sevk eden öyle hurafeler ve saçmalıklar var ki, birçok insan bunu din adına samimi bir şekilde savunmakta ve hatta bu davranışını hakiki dindarlık, bunlara karşı çıkmayı ise dinden uzaklaşma, itikatsızlık ve inançsızlık olarak kabul etmektedir. Halbuki dinin kabul etmediği anlayış, inanış ve uygulamalarla dindarlık olmaz. Tam tersine hurafe ve batıl inanışlar, farkına varmadan kişileri inandıkları, söyledikleri dinin gerçeklerinden ve özünden uzaklaştırır.

Gerçek dindarlık ancak dinimizin ana kaynaklarında bulunan inanç, ibadet ve ahlak esaslarını kabul etmek ve hayatımızı bu prensipler çerçevesinde düzenlemekle mümkündür. Sağlıklı ve gerçek bir dini hayat, hurafe ve batıl inanışlardan uzak olan bir hayattır. Kur'an, tevhit inancının dışındaki bütün inanç sistemlerinin batıl olduğunu belirtmekte, bu sebeple insanlara hakla batılı ayırt etmeleri uyarısında bulunmaktadır.
Batıl inanış ve hurafeler, Peygamberimizin vefatını müteakip geçen zaman içinde gerek eski Arap inanç ve geleneklerinin yeniden şu veya bu vesilelerle su yüzüne çıkması, gerekse fethedilen ülkelerin kültür ortamlarıyla temasa geçilmesi, İsrailiyat denilen ehli kitap kaynaklı rivayetlerin bünyeye sızmaları sonucu ortaya çıkmıştır.
Aslında İslam, ilk günden itibaren batıl inanış ve hurafeleri ortadan kaldırmak için gelmiştir. O günkü Arap toplumu içindeki tepkileri de o nedenle üzerine çekmiştir. Kur'an-ı Kerim'de bu hususta birçok ayetler mevcuttur. Ashab ve din alimleri batıl inançlarla asırlar boyu yılmadan mücadele etmiş ve İslam'ın saf ve berrak akidesini günümüze kadar taşımışlardır. Bu mücadele günümüzde de devam etmektedir. Ama insanları saplantılarından vazgeçirmek pek de kolay değildir. Batıl inançların kökü bir türlü kurutulamamıştır.
Toplumların ortak kültürel ve sosyal derdi olan bu sakat inanışların gelişmesine, kök salmasına zemin hazırlayan birçok sebep vardır. Cehalet, gelenek-görenek, menfi propaganda, çıkar hesapları, kişisel zaaflar, insanların saf ve temiz inançlarını istismar gibi sebepler, hurafe ve batıl inanışların ortaya çıkmasına ve yayılmasına neden olan faktörlerden bazılarıdır.
Batıl inanış ve hurafeleri yayanların zararları sadece kendi şahısları veya muhatapları ile de sınırlı değildir. Bunlar, din dışı uygulamalarını din kılıfı altında sergiledikleri için insanların saf inançlarını bozmakta ve böylece hem yüce dinimize, hem de halkımıza pek büyük zararlar vermektedirler. Öyle ise İslam'ın ulviyetini ve kutsiyetini gölgeleyen, onun dinamizmini ve hamleci ruhunu olumsuz yönde etkileyen bu asılsız inanç ve uygulamalara karşı mücadele etmek, yüce dinimizi bu saçma inançlardan arındırmaya çalışmak her olgun müminin vazifesi olmalıdır. Bunun için yılmadan, usanmadan mücadele etmek gerekir. Bidat ve batıl inançlardan korunabilmenin en güvenilir yolu Kur'an ve sünnete sığınmaktır. İlk emri "Oku" ile başlayan yüce kitabımız Kur'an'ı bir kere bile okuyup anlamayan insanların bu batıl kıskacın pençesinden kurtulmaları pek kolay değildir. Kur'an'ın ifadesiyle batıl inanış köpük gibidir; Hak karşısında yok olmaya mahkûmdur.

SORALIM ÖĞRENELİM

Erkeklerin altın yüzük takmaları haram mıdır?

Kur'an'da, erkeklerin altın yüzük kullanmalarını yasaklayan bir ayet yoktur. Ancak Hz. Peygamber, erkeklerin altın yüzük takmalarını israf, debdebe ve gösterişi çağrıştırdığı için yasaklamıştır. Sadece altın nişan yüzüğü bir akdin belirtisi olduğundan buna izin verilmiştir.

Birisi "ahdım olsun" dediği halde ahdını yerine getirmedi. Bunun hükmü nedir?

Meşru bir işte söz verip de yerine getirmemek ahlaki bir davranış değildir. Hz. Peygamber, sözünde durmayanları nifak alameti olarak saymıştır. Kur'an-ı Kerim de "Gerek Allah'a ve gerekse insanlara verdiğiniz sözü yerine getiriniz, ahde vefa gösteriniz" buyurmuş ve ahdinde duranları müjdelemiştir. Ahde vefanın dinimizde çok önemli bir yeri vardır.

Bir vaiz, bayramda elinize kolonya sürmeyin, dedi. Bunun dini açıdan ne mahzuru var?

Kolonya her ne kadar alkol ihtiva etse de temizlik maksadıyla kullanıldığından ele sürülmesinde hiçbir sakınca yoktur. Aslında alkol ihtiva eden maddelerin içilmesi yasaktır.

Kur'an ayetleri olaylar üzerine mi inmiştir?

Kur'an'ın bütün ayetleri olaylara dayalı olarak inmemiştir. Ancak bazı ayetlerin belli olaylar üzerine indirildiği bilinmektedir. Mesela Hz. Peygamberimize birçok konuda sorular sorulmuş, olaylara bir çözüm getirmesi istenmiş, bunun üzerine vahiy gönderilmiştir. "Yetimler sorarlar, de ki...", "Senden fetva isterler, de ki..." gibi. Bazen de bir olay meydana gelmiş, soru da sorulmamış, ancak onun üzerine ayet inmiştir. İçkiyle ilgili ayetler gibi
 

MURATS44

Özel Üye
Binbir Batıl İnanç

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Güler, birlikte yaşayan insanlar arasında kimi zaman korkudan, kimi zaman çaresizlikten, kimi zaman da rastlantılardan doğan bir takım inanışlar olduğunu belirtti.

Prof. Dr. Güler, bu tür inanışların, ilk insanın var oluşundan günümüze kadar sürüp geldiğini ifade ederek, 'Bu tür inanışların çoğunun bilimsellikle, akılla, çağdaşlıkla bir ilgisi yoktur. İnanışlar kişiden kişiye değişmekle birlikte ortak yanları vardır. Bu tür inanışların insan üzerinde negatif etkisi de bulunmaktadır' dedi.

Batıl inançlar


-Ziyaret yerlerindeki ağaçları kesenler çarpılır.
- Türbeden dışarıya bir şey, bir nesne götüren kişiler çarpılır.
-Mezarlığı parmağı ile işaret etmek iyi değildir. Parmakları ile işaret eden kişilerin parmakları kurur.
-Kurban kesilirken hayvan dilini dışarı çıkarırsa kurban sahibi o yıl içerisinde ölür.
-Bir çocuk sürekli ağlarsa o evde mutlaka ölüm meydana gelir.
-Ayakkabı çıkarıldığında ters dönerse, ayakkabı sahibinin tez vakitte öleceği düşünülür.
-Yatarken çorapları baş tarafa koymak iyi değildir, insan çabuk ölür.
-Ölünün elbiseleri ölü yıkayıcılarına verilir.
-Mezarlıktan ağaç kesilmez. Ağaçta cin olduğuna inanılır.
-Gece ölen kişinin üzerine sabaha kadar bıçak konulur.
-Yoğurdun güzel olması için mezardan çırpı toplanarak, kaynayan sütün altına atılır.
-Ölünün yıkandığı evde üç gün ışık yanar.
-Baş sağlığına gelen kişilerin ayakkabıları ters çevrilmez.
-Mezar kazıcısına para verilmezse ölünün rahatsız olacağına inanılır.

Hayvanlarla ilgili batıl inançlar

-Yılan öldürülüp, suya atılırsa ve yılan suda kaybolursa yağmur yağar ve durmaz, seller olur.
-Kurt uluyunca ya ayaz olur ya kar yağar.
-Bir evin başında baykuş öterse, o evde biri ölür ya da bir yıkım olur.
-İnek doğurunca eve ağır bir şey alınırsa ya da ağır bir şey kaldırılırsa ineğin sütü kesilir.
-İneğin sütünü yere sağmak iyi değildir, hayvan hastalanır.
-İlk yaylaya çıkışta sığırların ortasından bir yabancı geçerse sığırlar hamile kalmaz, doğum yapmazlar.
-Bir kişinin önüne tavşan çıkması uğursuzluktur, mümkünse gidilen yoldan geri dönülür.
-Çakal uluyunca yere tükürmek gerekir, yoksa insanın başına bir yıkım gelir.
-Çakal ulumaya başlayınca hava açacak, günlük güneşlik olacak demektir.

Ocak ve ateşle ilgili batıl inançlar

-Ateşe tükürmek, ateşe sövmek, ateşe tırnak atmak, su dökmek uğursuzluk getirir.
-Sabah evinden başkasına ateş verenin ocağı söner.
-Ocağın üstünü boş bırakmak uğursuzluk getirir.
-Sacayağının birdenbire devrilmesi evin başına bir yıkım geleceğini gösterir.
-Tencerede su boşu boşuna kaynarsa düşmanlar çoğalır.
-Lamba yakılmayan evin ocağı her vakit kararır. Aynı zamanda ev sahibinin öldükten sonra mezarı da karanlık olur.
-Hastalanan hayvanları ateşten geçirmek iyidir.
-Ateşi söndürmek için su dökülmez, ateş toprakla örtülür.
-Ateş çok önceden sönmüş olsa dahi külün yanında yatılmaz. Külde cin ve şeytanın oynak yaptığına inanılır.
-Ateşin çıkardığı ses ateşi yakan kişi hakkında dedikodu yapıldığına işarettir.

Tarım ve bitkilerle ilgili batıl inançlar

-Kara ağaçtan düşen yaşamaz.
-Kara ağaçtan beşik, sandık yapılmaz.
-İncir ağacının altında uyuyanları şeytan alır götürür.
-Ceviz ağacının altında yaşayanları şeytan alır götürür.
-Tarlada zina yapılırsa bereket olmaz.
-Üzümün tanesini, karpuzun sap kısmındaki kabuğunun içini yiyenler yetim kalır.
-Çocuğun bezleri yabani ağaca asılırsa çocuk yabani olur.
-Nar tanelerini yere dökmek günahtır, nar cennet meyvesidir.

İnsan vücuduyla ilgili batıl inanışlar

-Diş düşürülünce o diş kimsenin göremeyeceği bir yere saklanmalı ya da gömülmelidir.
-Elleri diz üzerinde kavuşturmak, parmakları birbirine geçirip el bağlamak iyi değildir, insanın kısmeti kapanır.
-Parmakların çatırdaması iyidir, insanın sağlıklı olduğunu gösterir.
-El yıkanırken önce sağ elden başlamalı, önce sol elden başlamak uğursuzluk getirir.
-Tokalaşırken ya da birisine bir şey verirken sağ el kullanılmalıdır, sol el uğursuzluktur.
Baş taranırken dökülen saçları dökmek doğru değildir, bunlar toplanır, ölünce o kişinin kabrine konur. Çünkü bu saçlar kıyamet gününde tekrar bitecektir.
-Hamile kadın aş eridiği sırada neye bakarsa doğacak çocuk ona benzeyecektir.

Karanlık ve ışıkla ilgili inanışlar

-Akşam soğan yenen yere melekler gelmez.
-Gece aynaya bakanın ömrü kısa olur.
-Gece acı (biber, soğan, sarımsak) evden dışarıya verilmez.
-Yoğurt, süt, peynir gece dışarıya verilmez. Vermek gerektiğinde üzerine kömür, üzerlik veya yeşil bir dal konularak verilir.
-Gece ıslık çalmak günahtır.
-Gece evden eve tuz verilmez.
-Akşam kapının önü süpürülmez.
-Ekmek aktaracağı evden eve verilmez.
-Çocuklar gece beş taş oynarsa düşman gelecek denir.

Bereketle ilgili halk inançları

-Değirmenden ilk gelen unla yapılan ilk ekmeği yiyen kişinin karısı ölür.
-Ekmek kırıntılarını yere atmak, ayakla çiğnemek evin bereketini götürür.
-Gurbete giden kişinin azığından bir parça ekmek çalınır.
-Bir kişinin üzerinde dikiş dikilirse o kişinin kısmeti bağlanır.

Evle ilgili batıl inançlar

-Evin temeline kara taş koymak iyi değildir.
-Kapının önünde oturan kişi iftiraya uğrar.
-Duvar dibinde uyumak iyi değildir, insan çarpılır.
-Evin içerisi temiz olmazsa oraya melekler değil şeytanlar gelir. Böylece o evde mutluluk değil geçimsizlik olur.
-Evden bir kişi gurbete gittiği zaman o gün ev süpürülmez, dışarıdan misafir alınmaz.
-Eşya taşımak için kullanılan ala iple komşunun evine girilmez. Komşunun başına bir uğursuzluk geleceğine inanılır.
-Kapı eşiğinde oturulmaz, insan fakir olur.
-Kapı eşiğinde oturulmaz, insan bekar kalır.
-Urganla komşunun evine girilmez. Aksi halde komşunun evinde kıtlık olur.
-Kapı eşiğinde oturulmaz, kapı eşiğinde şeytan bulunur.
-Yağmur yağarken kapı eşiğinde oturmak günahtır.

Cinsiyetle ilgili batıl inanışlar

-Odanın ışığını evin erkeği yakarsa o ev daima nur içinde ve bereketli olur.
-Kadının yolda erkeğin önünü kesmesi uğursuzluktur.
-Bir kadın iki erkeğin arasından geçerse çocuğu olmaz.
-Bir adam iki kadının arasından geçerse sözü geçmez.
-Bir erkek iki kız arasından geçerse köse olur.
-Yarım çay içen kadın dul kalır.
-Ava gidecek kişinin önünden kadın geçerse avlanamaz. Bundan dolayı o kişi ava gitmekten vazgeçer.
-Kız çocuğunun ilk kez kesilecek saçını dayısı keserse saçı gür olur.
-Oğlan çocuğunun saçını ilk kez amcası veya dayısı keser.
-Kız baba evinden perşembe veya pazar günü çıkar.
-Koç katımında koçun üzerine kız çocuğu bindirilirse doğacak kuzu dişi, oğlan çocuk bindirilirse erkek olur
 

MURATS44

Özel Üye
Bir Garip Batıl İnanç

Konya'da bazı kişiler, ziyarete geldikleri mezarlıklara, dileklerinin yerine gelmesi için asma kilit bırakıyor.

Konya'daki Hz. Mevlana gibi birçok büyük düşünür ve İslam aliminin kabirlerinin bulunduğu mezarlıkları her gün yüzlerce vatandaş ziyaret ederek, dualar okuyor. Kent merkezinde bulunan Üçler Mezarlığı yetkilileri, ölen akrabaları ya da büyük alimlerin mezarlarını ziyarete gelen birçok vatandaşın, ziyaret sonrasında mezarların üstlerine dileklerinin kabul olması için çeşitli eşyalar bıraktığını belirtti.

Bunlar arasında asma kilitlerin ön plana çıktığını ifade eden yetkililer, çeşitli boylardaki asma kilitlerin çocuk sahibi olmak isteyen, hayalindeki üniversiteye girmeyi hedefleyen ya da benzeri dilekleri olan kişiler tarafından bırakıldığını kaydetti.

Mezarların bakım ve temizliği sırasında mezarların üzerlerinden her gün onlarca asma kilit topladıklarını belirten yetkililer, bazı vatandaşların bu kilitlerin iç kısmına fotoğraflarını ya da dileklerinin yazılı olduğu kağıt bile bıraktığını söyledi.
Bazı vatandaşların da dileklerinin gerçekleşeceği düşüncesiyle mezarlardan taş ve kum alarak evlerine götürdüğünü bildiren yetkililer, kendilerinin böyle olaylara müdahale ettiklerini, ancak her şeye rağmen bu tür olaylarla karşılaştıklarını belirtti.

Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Abdülkerim Bahadır ise Allah'a dua etmenin insanların en temel ihtiyaçlarından biri olduğunu belirtti. Bu anlamda her yerde dua etmenin doğal olduğunu, ancak dua ederken dikkatli olunması gerektiğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Bahadır, şunları kaydetti:

"Özellikle bir ölü odaklanarak ya da ön plana çıkarılarak birşey istemek doğru değildir. Bunlar tamamen batıl inanıştır. Çocuk veya hedeflediği üniversiteyi kazanmayı isteme, yaygın olarak ülkenin her yerinde var. Ancak bunları mezarlıklarda aramak çok yanlış. Bunlardan uzaklaşmak gerekiyor. Ölüler için sadece dua edilir, onlardan birşey beklenmemeli."
 

MURATS44

Özel Üye
Boyunlarında Cevşen, Muska vb Şeyler Takanlara Uyarı

Ukkabe bin Âmir el- Cuheni'den (R.A.) şöyle rivayet etmiştir: Resulullah'a (S.A.V.) bir topluluk geldi dokuzu ile bey'atleşti ve birinden el çekti. Dediler ki; "Ya Resulallah, dokuzu ile bey'at ettin bunu neden terk ettin?" Resulullah (S.A.V.); "Şüphesiz ki onun üzerinde temime (muska) var." dedi ve buna mütakiben elini soktu ve onu koparttı ve onunla bey'atleşti, müteakiben şöyle buyurdu: "Kim temime (muska) takarsa, kuşkusuz ki şirk koşmuştur." Bu tür takılarla fayda celbetmek, Rasulullah'ın (S.A.V.) sünneti değildir.

Muskalar için sünnette meşrû yönde bir delil olmadığı gibi, muskacıların bu işi para için yaptığı herkesin mâlumudur. İlk zamanlar kurnazca reklam için parasız muska yazanların veya dinini bilmeyen akılsızların bile âkıbeti, şeytanın oyuncağı olmak ve cahil halkın müracaatlarını istismar edip toplumu ifsad etmek olmuştur.

Hazır satılan cevşen de bir ticaret metaı olmuştur. Bunun dışında tavsiye edilmesini gerektirecek sahih bir delile dayanmamaktadır.

Peygamber (S.A.V.) savaşa giderken, Cebrail'in gelip; "Zırhını çıkar bunu tak!" demesi, reklam için uydurulmuş apaçık iftiradır. Üstelik bu reklam, tevhide aykırı birçok yön içermektedir.

Sahabe de Kurânı okur; fakat, onu boyunlarında gezdirmekle fayda ummazlardı.

Bu takılar, gerçekten Allah'a tevekküle mânidir. Düşünün ki bunları takan bir kimse; bir sabah cevşen veya muskasını takmayı unutup evden çıkıp gitse, dışarıda onun yokluğunu hissettiğinde aniden korkuverir. İşte bu anlık his, onun kalbini muskaya bağladığını ve Allah ile olan bağını zayıflattığını gösterir. Dolayısıyla bu takılar, tevekküle manidir.

Cevşeni okumanın da özel bir sevabı yoktur, çünkü onun tertibinden efdal olan, Kurân'dır, sevap kazanmak isteyen Kur'an okumakla ve kendisine faydası olacak ilmi öğrenmekle kazansın ve sahih kaynaklarda bulunmayan uydurma işlerle uğraşmasın.

Ümmetin kurtuluşu, dünyada ve ahirette saadeti, dinini saf membaından almasına bağlıdır. Şifa için içilmesi gereken suları şişelere doldurup boynumuza astığımızda veya evimizin bir köşesine koyduğumuzda nasıl ki şifa olmazsa; okunup amel edilmesi gereken Kurân-ı Kerim veya ondan bazı ayetleri boynunda gezdirmek de kula fayda vermez. Bu tür uygulamalar, zaten tevhid peygamberlerinden hiçbirinin öğretmediği şeylerdir.

Hurafe, boncuk ve takılarla saadet arayanları ise Yüce Allah taktıkları şeylere havale eder ve asla felah bulmazlar.

Sen, ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan. O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından haberdar olarak o yeter.
 
Üst Alt