G.H > İsLami Fıkıh AnsikLopedisi..

ceylannur

Yeni Üyemiz
BİLİNMEYEN KUL HAKKI VE HARAM PARA İLE HAC
Hacca gitmek niyetindeyiz, paramıza haram karışmadığından emin değiliz Ayrıca üzerimizde bilmediğimiz ya da helâllık isteyemeyeceğimiz bir sürü kul hakkıvar Bu durumda ne yapmalıyız?
Bilindiği gibi, kabul olunmuş bir hac, insanın kul hakkıdışındaki bütün günahlarının silinmesine yetiyor Insan günah yönünden dünyaya adeta yeniden geliyor Ama bunun için asgari şu ,beş şarta riayet etmesi gerekiyor: 1 Hacca son derece halis bir niyetle, yani sadece Allah için gidiyor olmak Adeta Allah'ı ziyarete gidiyor gibi O'nun dışındaki her şeyi gözünden çıkarmak 2 Tertemiz (tayyib) bir para ile hacca gitmek 3 Üzerindeki kul haklârını ödemek ya da helallık almak, Allah'a olan namaz ve oruç gibi borçlarını da kaza etmek ya da kaza etmeye kesin karar verip başlamak, 4 Hac boyunca boş ve çirkin söz, niyet ve davranışlardan (rafes ve fusîk) uzak durmak, 5 Haccı diğer zahir ve batın şartlarına uygun olarak tamamlamak
İşte böyle bir haccın, bütün günahları sildikten sonra insana kazandıracağı sevabın miktarını da ancak Allah bilir Bu şartlarda ne derece eksiklik olursa haccın sevabında da o derece azalma olur Hatta bazılarının hacları, farziyeti üzerlerinden düşürmekten başka bir işe yaramaz Bazılarının ki ise bunu bile yapamayıp sahibine günah dahi kazandırır Bundan dolayıdır ki, malına haram karışan ya da şüphelilik bulunan zenginlerin hacca borç para alarak gitmeleri ve borçlarını döndükten sonra kendi mallarından ödemeleri tavsiye olunmuştur Bununla beraber Imam Gazalî şu tavsiyede de bulunmuştur: "Haram ya da şüpheli malla hacca giden, hiç olmazsa yiyeceğinin tertemiz helaldan olmasına çaba göstersin Bunu bütün hac süresi boyunca yapamazsa ihrama girdiği andan çıkacağı anâ kadarki sürede yapmaya çalışsın Onu da başaramazsa Arafe günü için yapmaya ugraşsın Bunu da yapamazsa böyle bir malla hac yapmak zorunda kaldığı için her an korku üzüntü ve pişmanlık duysun, umulur ki, rahmet nazarları Arafat'da ona da çevrilir" (Hüseyin el-Mekkî, Irsâdü s-sârî, 3)
Kul hakkına gelince: Insanın ödenebilme imkânı olan bütün hakları ödemesi ya da sahiplerinden helâllık alması gerekir Bu meyanda, üzerinde tanımadığı ya da bulma imkânı olmayan kimselerin borç, emanet, gasp, unutup terkedilme vBulletin hakları olsa, bulup vermek imkânı olduğu takdirde tekrar vermeyi kabullenerek onları, sevabı sahiplerine olmak üzere fakirlere verir Ayrıca tevbe eder ve hem kendisi hem de o hakların sahipleri için Allah'tan mağfiret diler Kâdıhan fetvalarında denir ki: "Üzerinde hakkı olan birisi vefat etmiş ve mirasçısı da bulunmamış olsa üzerinde hak olan, onun hakkıkadar bir meblağı tasadduk eder ki, Allah katında emanet olarak saklansın ve Kıyâmet gününde de üzerinde hakkı olanlara verilsin" Hulâsâ adlı fetva kitabında da şöyle söylenir: "Birisi diğerine, bütün haklarını bana helâl et dediğinde o da, helâl olsun, hiç birini istemiyorum, dese, eğer o hakların ne olduğunu biliyorsa, hem hukuken hem de dinen o kimse o haklardan kurtulmuş olur Ama bilmediği hakları için böyle söylemiş olsa hukuken artık bir hak iddia edemez ama Imam Muhammed'e göre dinen (yani Allah huzurundaki hesapları bakımından) o haklardan kurtulmuş olamaz Imam Ebu Yusuf'a göre ise dinen de kurtulmuş (beri olmuş) olur Fetva da Ebu Yusuf'un görüşüne göredir Çünkü el-Asl adlı kaynak kitabımızda, bize göre bilinmeyen hakların ibrası caizdir Ibra (vazgeçme) ister birşey karşılığında, isterse karşılıksız olsun, denir (Ayrıca bk Mavsilî, E1-Ihtiyâr, NI/6) Iftira, gıybet ve namusa dakunan sözler gibi haklarda, iyi bir tevbe ile beraber; bundan sahipleri haberdar edilerek helâllık istenmesi gerekir (Hüseyin el-Mekkî, agk; Ayrıca bk Tahavî, Mükilü'1-asâr, I/69-73) Ama söylenilmesi daha kötü durumlara yol açacaksa söylemeden helâllık alır ve onun sevabına o miktarda sadaka vererek, kendisi için de onun için de mağfiret dilerse Allah'ın, hak sahibi olanı kendi lütfundan razı ederek hakkından vazgeçirecegi ümid edilir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
HAC VE UMRE İBADETİ SIRASINDA, İHRAMLI İKEN İŞLENEN CİNAYETLERİN KEFFÂRETİ:
Hem hacc, hem umre ibadetinin sadece Allahü Teala'nın rızası için edâ edilmesi esastır Mükellef; niyet ederek ve telbiye yaparak ihrama girmek durumundadır Ihram'a bürünen kimse, bazı hususlara riâyet etmek zorundadır Ihramlının sakınması gereken şeyler âyet ve hadislerle belirlenmiştir Meselâ; Ihrama giren mükellef; herhangi bir zaruret olmadan başını tıraş ederse, başka bir ceza değil, doğrudan doğruya kurban kesmesi gerekir Zaruret hali bulununca ihramlıya bazı kolaylıklar getirilmiştir Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Artık içinizden kim hasta olur veya başından bir eziyeti bulunursa; ona oruçtan ya sadakadan ya kurbandan (birisiyle) fidye vacipolur" (el-Bakara, 2/196) Dolayısıyla dilerse üç gün oruç tutar dilerse altı fakire üç sa' (yaklaşık 10 kg) buğdayı sadaka olarak verir
Yemini bozmanın keffâreti:
Kur'ân-ı Kerim'de: "(Yeminin) Keffâreti ailenize yedirmekte olduğunuzun orta (derece) sinden, on yoksulu doyurmak, ya onları giydirmek, yahud bir köle azad etmektir Fakat kim (bunları) bulamazsa, üç gün oruç tutması lâzımdır Işte bu, and (yemin) ettiğiniz vakit (onları bozmanın) keffâretidir Yeminlerinizi muhafaza ediniz Allah âyetlerini size böylece açıklıyor Ta ki şükredesiniz" (el-Mâide, 5/89) buyurulmuştur Rasûl-i ekrem (sas)'in döneminde, yemin keffareti için yoksula ne kadar verildığını izah için, Imâmu Buhâri "Kitabu'l Keffâret" adı altında, ayrı bir bölüm ayırmıştır Keffâretlerde illet kesin olarak belli değildir Bu yüzden kıyas yoluyla, hükmü benzer olaylara uygulamak imkanı bulunmaz, keffaretler kitap ve sünnetteki sıra gözetilerek yerine getirilir (Buhârî, Sahih, VII, 235-240)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
HACAMAT (HICAMAT)
Iki omuz arasından, sırttan, başın arka tarafından yahut vücudun herhangi bir yerinden tedavi maksadıyla bardak, şişe veya boynuzla kan aldırma Peygamberimiz (sas)'in sağlıkla ilgili tavsiyelerinden ve bizzat tatbik ettiği sünnetlerindendir
Hacamat, sebebi belli bir hastalığın tedavisi olmaktan ziyade kan fazlalığının vücutta meydana getirdiği rahatsızlıkları gidermek için kullanılan genel bir tedavi usûlüdür
Eskiden yaygın olarak "hacamat bıçağı" veya "hacamat zembereği" denilen bir aletle tatbik edilen bu usûl, bugün yerini enjektörle kan almaya bırakmıştır Hacamat bıçağı, tarak biçiminde, vücutta bir sıra çizik meydana getiren bir alettir Bir yüzünde birçok yarık bulunan bakır bir kutu içinde tetikli bir zembereğe bağlı olan bıçaklar, düğmesi basılınca zembereğin boşalmasıyla yarıklardan dışarı fırlar ve vücutta çizikler meydana getirir Bardak vBulletin bir şeyle çizikler üzerinden kan çekilir Bir cins sülük de bu iş için kullanılmaktadır Sülük vücudun ağrıyan bölgelerine konularak kanı emmesi sağlanır
Hangi araç ve metodla olursa olsun önemli olan kan aldırmaktır Uzman bir hekimin muayenesi ve tavsiyeşiyle yaptırılan hacamat faydalı ve Islâm'da caiz olan bir tedavi usûlüdür
Ameller niyetlere göre değer kazanır Sünnete uymak niyetiyle ve bize emanet olan vücudumuzun sağlığına kavuşması için yaptırdığımız hacamat bir ibadet değeri taşır Çünkü ibadetlerimizi ve diğer görevlerimizi ancak sağlıklı bir bedenle tam olarak yerine getirebiliriz
Peygamberimiz (sas)'in yaptığı ve yapılmasını tavsiye ettiği işlerin şüphesiz bir anlamı ve hikmeti vardır Onun hayatı bizim için örnektir: "Andolsun Allah'ın Resulu'nde sizin için Allah'ı ve ahireti arzu eden ve Allah'ı çok anan kimseler için (uyulacak) en güzel bir örnek vardır" (el-Ahzâb, 33/21)
Mirac gecesinde yanından geçtiği bir melek grubunun Peygamberimize: "ümmetine hacamatı emret!" diye söylediğini Abdullah b Abbâs (ra) rivayet etmektedir (Ali Nâsıf, et-Tâc, III, 203)
Hz Peygamber (sas) bizzat kendisi Ebû Taybe adında bir Haccâm'a hacamat yaptırmış ve başından kan aldırıp haccâma ücretini ödemiş ve şöyle buyurmuştur: "Kan aldırma yollarının en güzeli hacamattır (yahut hacamat sizin en iyi tedavi yollarınızdır)"(Buhâri, Tıb 13; Müslim, Musakat 62, 63; Ebû Dâvûd Nikâh 26, Tıb 3)
Hz Peygamber (sas) ihramlı iken hacamat yaptırmıştır (Buhârî, Savm, 22; Müslim, Hac 87, 88; Ebû Dâvûd Menâsik 35) Ihramlı iken saç kestirmemek şartıyla hacamatın caiz olduğu hususunda âlimler arasında görüş birliği vardır Aynı şekilde Hz Peygamber (sas) oruçlu iken de hacamat yaptırmıştır Yani kan aldırmıştır (Buhârî, Tıb II; Ebû Davûd, Siyâm 29)
Nâfi (ra)'den rivayet edildiğine göre Ibn Ömer (ra) (Kendisine): Nâfi, kan (fazlalaşmak suretiyle) beni yedi Bunun için sen bana bir hacamatçı getir ve genç bir hacamatçı seç Ne yaşlı ne de çocuk hacamatçı seçme demiştir
Nâfi der ki; Ibn Ömer (ra) şöyle dedi: Ben, Resulullah (sas)'den şu buyruğu işittim: "Hacamat olmak aç karnına daha faydalıdır Hacamat olmak aklı ve hıfzetme (ezberleme) gücünü arttırır Hâfız olanın da hıfzetmek kabıliyetini kuvvetlendirir Artık kim hacamat olmak isterse Allah'ın ismini anarak perşembe günü hacamat olsun " (Ibn Mâce, Kitâbu't-Tıb, 22)
Ibn Hacer Buhârî şerhindeki Hacamat bölümünde özetle şu bilgiyi verir: Buhârı, Sahîhinde "Hangi saat hacamat olur" başlığı altında bir bâb açmış ve burada Ebû Mûsa'nın geceleyin hacamat olduğuna dair bir eseri ile Hz Peygamber (sas)'in oruçlu iken hacamat olduğuna dair Ibn Abbâs (ra)'ın bir hadîsini rivayet etmiştir
Ibn Hacer bununla ilgili olarak şöyle der: Hacamat olmak için uygun vakitler hakkında birkaç hadis vârid olmuş ise de hiçbiri Buhârî'nin sözkonusu ettiği şarta uygun değildi Bana öyle geliyor ki: Buhârî hacamat işinin ihtiyaç olduğu zaman yapılabileceğine ve bunun belirli bir vakte bağlı olmadığına işaret etmek istemiştir Çünkü hacamat işinin geceleyin yapıldığını ve Hz Peygamber (sas)'in oruçlu iken hacamat olduğuna dair hadîsi rivayet etmiştir
Hacamatın yani kan aldırmanın insan sağlığına birçok katkıda bulunduğu tıbbî bir gerçeğe dayanır Özellikle bazı deri hastalıklarının tedavisinde hacamatın faydası görülmüştür
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
HACC-I EKBER
Hacc-ı Ekber, Arapça "E1-Haccü'1 Ekber" terkibinin Osmanlica söylenisidir ve kelime olarak "En Büyük Hac" demektir, Kur'ân-ı Kerim Tevbe suresi 3 ayette söz konusu edilmektedir Bu sûre, dolayısı ile bu ayet-i kerime Hicretin 9 senesi Medine'de nazil olmuştur O yıl Rasulüllah (sav) Efendimiz kendileri hacca gidememiş, Hz Ebubekir'i hac emiri olarak göndermişlerdir Bu sûre, müşriklere karşı bir ültimatom olarak nazil olunca, bunu onlara duyurmak üzere Hz Ali'yi görevlendirdi ve bizzat kendi devesine bindirerek Mekke'ye gönderdi O da Kurban Bayramı'nın birinci günü, hala müslümanlarla beraber hac yapmakta olan müşriklere surenin ilk kırk (ya da otuz) ayetini ültimatom olarak okudu Üçüncü ayette -mealen- şöyle deniyordu: "Ve bu, Hacc-ı Ekber günü Allah'ın ve Rasulünün bir ilânıdır ki, Allah ve Rasulü müşriklerden beridir" Burada görüldüğü gibi "hacc-ı ekber günü" bilinen (marife) birgün olarak zikredilmekte ve Rasûlüllah'ın bulunmadığı, HzEbuBekir'in Hac emiri olduğu o yılki Hacca "hacc-ı ekber" denilmektedir Çünkü ültimatomun ilâmi o yıl yapılmıştır "Hacc-ı ekber günü bir ilamdir" dendiğine göre "hacc-ı ekber" o yılki hacdır Ancak niçin o yıla "hacc-ı ekber" denmiştir? O yıldan sonra da "hacc-ı ekber" var mıdır? Bu konudaki rivayetler tarandıgında çok değişik değerlendirmeler ortaya çıkar Peşinen bunlara biz de şu nokta-i nazarımızı ilave edelim: Rasûlüllah da Kâbe'yi ertesi sene Hicri onuncu yılda haccetmişler ve Ebu Davud'un rivayetine göre, Kurban günü cemreler arasında durmus, "bu gün ne gündür?" diye sormuş Kurban günüdür, demişler, O'da bunun üzerine, "bugün hacc-ı ekber günüdür" buyurmuşlardır (Ebu Davud, Menâsik, 66; Tirmizi'nin bir rivayeti de bu anlamdadır) Durum böyle olunca, Hz Ebu Bekir'in haccı yaptığı bir önceki yıl haccına "hacc-ı ekber" dendiğini adı geçen ayetin işareti ile, Rasûlüllah'ın hac yaptığı yılın haccına "hacc-ı ekber" dendiğini de, mezkür hadisin ibaresiyle anladığımıza göre "hacc-ı ekber" hem Hz Ebu Bekir'in haccına has değildir, hem de her yıl tekerür eden bir şeydir Iki yıl peşpeşe kurbanın birinci günü cumaya rastlamayacağına göre hacc-ı ekberin cuma ile de ilgisi olmamalıdır Gerçi Hâzin'in bir ifadesine göre: "Hacc-ı ekber Rasulüllah'ın veda haccıdır ve o gün bir cuma günü idi" denmişse de (bk HB Çantay, I/271; Ibnü l-Kayyim'in aldığıbir rivayet de işaretiyle bunu destekler, bk Zâd'ül-Me'âd, I/204 Aliyyu 1-Kâri nin bir ifadesi de bu anlamdadır) bu bir tarihi tevafuktan ibarettir(Faik Reşit Unat'in hesaplarına göre Hz Ebubekir'in haccının arafesi Salı gününe, Rasulüllah (sav)'in veda haccının arafesi ise Cumartesi gününe denk gelmektedir ki, bu durumda tesbitlerinde bir yanılma olmalıdır bk Hicrî Tarihleri Milâdî Tarihe Çevirme Kılavuzu, s 2,3) Bu durumda "hacc-ı ekber", kurban bayramının birinci günüdür, şeklindeki değerlendirme ve rivayetlerin daha isabetli olması gerektiği ortaya çıkar Zaten tefsircilerin çoğu da "hacc-ı ekber"in bayramın birinci günü olduğu görüşündedirler Bu konuda ayrıca şu görüşler rivayet edilmiş ve serdedilmiştir:
1Umreye "hacc-ı asgar" (küçük hac) denirdi Ona nispetle hacca da "hacc-ı ekber" (büyük hac) dendi Bu izaha göre "hacc-ı ekber" her yıl mevcuttur
2Herbir haccın en önemli nüsûküne diğer menasıkıne nisbetle, haccın en önemli yönü anlamında "hacc-ı ekber" denmiştir ki, bu da ya "hac Arafat demektir" hadis-i şerifine binaen arefe günüdür Çünkü Arafat'ta o gün durulur Ya da haccın şeytan taslama, kurban kesme, tavaf-ı ziyaret gibi en önemli işlerinin yapıldığı, bayramın birinci günüdür Bu son izah da baştaki açıklamamızı desteklemektedir Bu izaha göre de "hacc-ı ekber" her yıl vardır
3Müslümanlarla beraber Yahudiler, Nasraniler ve Müşriklerin bayramlarının hep aynı güne rastladığıve Hz Ebu Bekir'in hac emirligi yaptığı hacdır Çünkü geçmişte ve gelecekte ilk ve son olarak böyle bir hac yaşanmıştır (Begavî, NI/8; Ibnü'1-Cevzî, Zâdü'I-Mesîr; NI/396; Suyuti, ed-Dürrü'1-Mensur, IV/128; Zemasheri, Kessâf (Mustafa el-Bâbi 1-Halebi,1392), N/173) Ancak bu ismin verilme sebebi olarak böyle bir izahın yapılması bazı noktalardan ötürü isabetli olmasa gerektir Çünkü hac, kâfirlerin ve müşriklerin katılması ile niçin "büyük" olmuş olsun? Ayrıca daha önce verdiğimiz Ebu Davûd rivayetinin de gösterdiği gibi, Rasulüllah'ın haccettiği ertesi yıl haccına da "hacc-ı ekber" denmiştir Halbuki, önceki yıl verilen ültimatom gereğio yıl hac'da müşrikler ve diğer gayrı müslimler yoktur
4"Hacc-i ekber" İslam'ın izzetini ve şirkin zilletini ortaya koyan hacdır (Elmalıli, NI/2450-54) Bu izaha göre HzEbu Bekir'in haccına da, Rasulüllah'ın haccına da "hacc-ı ekber" denebilir Daha sonra da böyle izzetli bir hac yapılabilir Hatta her hac bir bakıma bu anlamı bir nebze taşır
Pek güçlü görülmeyen diğer bazı izahlara göre de "haccı ekber"; Sa'bî'ye göre, Ramazan'da yapılan bir umredir (Suyutî, age, IV/129) Mücahid'e göre "hacc-ı ekber" "kıran" haccıdır, "hacc-ı asgar" ise "ifrad" haccıdır (Ibnül-Cevzî age, NI/396; Ibn Hacer, Fethu 1-Bâri, VNI/321) Ibn Sîizn'e göre Rasûlüllah'ın "Ehli Veber" ile beraber haccettiği hacdır (Ibn Kesîr, (Darül-kütübi'l-ilmiyye,1408), N/525) Süfyân es-Sevri'ye göre hacc-ı ekber bütün Mina günleridir Kur'ân-ı Kerim'de "hacc-ı ekber günü" diye müfred (tekil) zikredilmesi tıpkı "Siffin günü", "Cemel günü", "Bu'âs günü" tabirlerinde olduğu gibi bir ifade biçimidir Bu isimlerle zikredilen olaylar da tek günlük olay olmadıkları halde "ün" onlar için de müfred olarak kullanılmıştır ki, "zaman" anlamındadır (Begavî, NI/8)
Sonuç olarak ağırlık kazanan görüş şudur: Her hac ve özellikle de bayramın birinci günü bir "hacc-ı ekber"dir Yeter ki, şuuruna varılsın, Allah'ı ziyaret ediyormusçasına yapılsın, mebrur ve makbul kılınabilsin Arafesi cumaya rastlayan haccın faziletine dair rivayet edilen hadise gelince: "En faziletli gün cuma gününe rastlayan Arafe günüdür ki , cumaya rastlamayan yetmiş hacdan daha üstündür" mealinde, halk dilinde meşhur bir söz vardır (bk Ibn Abidîn, N/178 (Amira); ayrıca, N/254) Ancak meseleyi tedkik eden ulema böyle bir hadisin aslı olmadığını, batıl olduğunu söylerler Ibn Kayyim (Zâdü'1-Mead, I/25-26 (Daru'1-Ihya)), el-Münavi(Feyzul-Kadîr, N/28) ve Elbanî (Elbanî, Silsiletü'1-Ehadis-ed-Daife, I/245 (H207)) mes'eleyi bu yönde açılıga kavuştururlar
Yazının buraya kadar olan kısmını yazdıktan bir süre sonra değerli Imam, Aliyyül-Kâri'nin bu konu hakkında müstakil bir risalesine muttali oldum "el-Hazzûl-evfer filhaccı-ekber" (Risalenin tain metni için bk Huseyn el-Mekkî, Irâdü s-Sâri, 316-322) adlı bu risalesinde, bizim burada özetlediğimiz görüşleri zikrediyor ve: "Hûlâsa; Haccı-ı ekber hakkında dört görüş vardır:
a Arefe günüdür b Kurbanın birinci günüdür c Ifâda Tavafının yapıldığı gündür d Bütün hacc günleridir
Bu görüşleri birbiriyle çelişiyor da değildir Çünkü küçüklük büyüklük nisbî (görevli) kavramlardır Buna göre cumaya rastlayan hac, rastlamayandan, haccı kıran ifraddan, mutlak hac umreden daha büyüktür Bu itibarla hepsine "hacc-ı ekber" denebilir Ama Arafe günü cumaya rastlayan hacca hacc-ı ekber denmesi ise sonradan ortaya çıkmış örfi bir kavramdır" (agr 218) dedikten sonra bunu da bütün bütün reddetmeyip diyor ki: "Fakat halkın dili Hak'kin kalemidir; müslümanların güzel gördüğü şey Allah katında da güzeldir Arafesi cumaya rastlayan haccın hacc-ı ekber olduğunu ve yetmiş hacca denk bulunduğunu bildiren hadise "mevzu" denmesi yersizdir Zayıf olabilir Ancak sahih olması halinde zarar vermeyecek böyle bir konuda zayıf hadisle de amel edilir Bunu destekler mahiyette, arafenin ve cumanın ayrı ayrı faziletlerine dair çok rivayetler vardır Ezcümle cuma haftanın, Arâfe ise senenin en faziletli günleridirler Bu iki günün birleşmesi halinde "nur üstüne nur" olacağı açıktır" (agr 219-20) İşte Aliyyül-Kâri'nin risalesinin özeti budur Özellikle son açıklaması çok güzeldir Cumaya rastlayan Arafede faziletlerin cuma, artı, Arafe diye katlanacağı muhakkaktır Ancak hadis kritigi açısından bakıldığında bu hadis (söz) kanaatimizce mevzu olmasa dahi asılsız bir hadistir Çünkü dirayet bakımından da kalbi tırmalayan bir anlam taşır Zira böyle bir hac yirmi-otuz yılda bir olacağına, dolayısı ile ona ulaşmada herkes aynı imkâna sahip bulunmayacağına göre, sanki-hasâ taksim-i ilahide bir gadr olmuş olur( Konu hakkında ayrıca iki risale ismine daha rastladık Ancak henüz görmediğimizden mahiyetlerini bilemiyoruz 1 el-meslekü'1-ezferfi beyâni'1-haccı'1-ekber Ibn Azûz (Kesfu'z-Zanûn Zeyli N/479) 2 el-haccul-ekber, kaside Ibn Arabî agk N/632)
__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
HACC-I İFRÂD

Umreye niyet etmeksizin yapılan tek hac
Mikat'ta Mekke'nin dışından gelen kimsenin yalnız hac niyetiyle ihrama girip, kudûm tavafını yaptıktan sonra hac ile ilgili menasik (ameller) bitinceye kadar Mekke'de ihramlı olarak kalmasıdır Bu hacda umre bulunmayıp, tek bir hac yapılmış olduğundan, hacc ı müfrîd ve hacc-ı ifrat diye adlandırılır
Hace-ı ifrat yapmak isteyenler şöyle niyet ederler:
(Allahümme innî ürîdü'l-hacce feyessirhü lî ve tekabbelhü minnî)
"Allah'ım senin rızanı kazanmak için haccetmek istiyorum O'nu ifa etmeyi benim için kolaylaştır ve benden kabul eyle" diyerek yalnız hacca niyet eder Gerekli temizlik yapıldıktan sonra ihrama girer, sonra iki rekât namaz kılar Birinci rekâtla Fatihadan sonra Kâfirûn: İkinci rekâtta ise Fatihadan sonra İhlas suresinin okunması efdaldır İhrama girildikten sonra şöyle telbiye getirilir:
"Lebbeyk Allahümme lebbeyk, lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk İnne'lhamde ve'n-ni'mete leke ve'l-mülk Lâ şerîke lek"
"Tekrar tekrar icabet sana yâ Rabbi, tekrar icâbet sana tekrar icabet sana senin ortağın yoktur Tekrar icabet sana Hiç şüphe yok ki hamd ve nimet sana mahsustur Mülk de senindir, senin ortağın yoktur" Erkekler bunu yüksek sesle söylerler ve bu arada Peygamber (sas)'e alçak sesle salâvat getirirler Kadınlar ise, telbiye, diğer dua ve zikirlerde seslerini yükseltmezler, hafif sesli olarak yaparlar Artık niyet ve telbiyenin yapılmasıyla ihrama girilmiş ve ihramın yasakları başlamış demektir Bundan böyle ihramdan çıkıncaya kadar ihramlıya yasaklanmış olan fiil ve davranışlardan sakınmak gerekir
İfrat veya Kırân haccı yapmak üzere Mekke'nin haricinden gelenler Kudûm tavafı yaparlar Bu Mekke'ye varış tavafı demektir Sadece umre veya temettû haccı yapanlar ile Mîkat sınırları içerisinde bulunanlar kudûm tavafında bulunmazlar Bu, uzaktan gelenler için sünnet olup Mekke'lilere sünnet değildir Hacc-ı ifrâd yapan kişinin kudûm tavafından sonra efdal olan hemen sa'y etmemesi, bunu ziyaret tavafından sonraya bırakmasıdır
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
HACC-I KIRÂN

Hacc ile umrenin bir ihramla yerine getirilmesi
Kırân, sözlükte iki şeyi biraraya getirmektir Bir terim olarak; hacc ile umrenin ihramını birleştirmek, yani ikisi için birden ihrama girmek, demektir
Kırân haccı yapacak kimse, mîkatta veya daha önce umre ile hacca birlikte niyet edip, iki rekât namaz kılar; sonra "Allah'ım, ben umre ile hacc yapmak istiyorum; bunları bana kolay kıl, bunları benden kabul buyur" diye dua eder, telbiyede bulunur ve ihram yasaklarına uyar Mekke'ye girince, önce umresini yapar, Beytullah-ı tavaf eder, Safâ ile Merve arasında sa'y eder Sonra ifrat haccı yapan kimse gibi farz haccın menâsikine başlar Kudûm tavafı, Arafat'ta vakfe, ziyaret tavafı, sa'y ve veda tavafı gibi ibâdetlerle hacc ve umre tamamlanır Kur'an-ı Kerîm'de, "Hacc ve umreyi Allah için tamamlayınız" buyurulur (el-Bakara, 2/ 196) Ayette, kırân haccı yapanla başkaları arasında bir ayırım yapılmaksızın, başlanan hacc ibadetinin tamamlanması istenmiştir Sabiy b Ma'bed iki tavaf ve iki sa'y ile hacc yapmış, Hz Ömer kendisine, "Resulullah (sas)'in sünnetine giden doğru yolu buldun" demiş (Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III,109); Hz Ali de kırân haccı yapan bir kimseye, "Hacc ve umre için yüksek sesle telbiyede bulunduğun zaman, ikisi için iki tavaf ve iki sa'y yap" diye açıklamada bulunmuştur (Zeylâî, age, III, 111)
Hanefiler dışındaki mezhep imamlarına göre ise, kırân haccı yapan kimseye her iki hacc için tek tavaf ve tek sa'y yeterlidir "Kim hacc ve umre için ihrama girerse, ona bu ikisinden birlikte ihramdan çıkıncaya kadar tek tavaf ve tek sa'y yeterli olur" (Zeylâî, age, III,108) Fakat kırân haccı yapan kimse, ifrat haccı yapan gibi ifada tavafından önce kudûm tavâfı yapar; kudûm tavafından sonra sa'y yapmamışsa, ifada (ziyaret) tavafından sonra sa'y yapar
Kırân haccı yapan, temettü haccında olduğu gibi bir şükür olarak cemreleri veya yalnız akabe cemresini taşladıktan sonra, saçlarını tıraştan veya kestirmeden önce bir kurban keser Bunun hükmü vaciptir Bu kurbanı bulup kesemeyecekse, Arefe gününde bitmek üzere üç gün oruç tutar; yedi gün de bayram günleri çıktıktan sonra dilediği vakitte tutar ki, toplam on gündür Bunlar ayrı vakitlerde de tutulabilir Kur'an'da şöyle buyurulur: "Hacc zamanına kadar umre yapana gücünün yettiği bir kurban gerekir Kurban bulamayan kimseye hacc sırasında üç gün, döndüğünüzden sonra da yedi gün oruç tutması gerekir" (el-Bakara, 2/196) Eğer kurban bayramı günlerinden önce üç gün oruç tutmazsa, iki kurban kesmesi kesinleşir Birisi şükür kurbanı, diğeri vaktinden önce ihramdan çıktığı için ceza kurbanı (İbn Kudâme, el-Muğnî, III, 469, 476-478; İbn Rüşd, Bidâyeti,i'l-Müctehid, I, 357; el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', II, 159; İbn-i Âbidin, Reddü'l-Muhtâr, Terc A Davudoğlu, İstanbul 1983, V, 33-46)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
HACC-I TEMETTÜ

Hac mevsiminde hac ile umrenin iki ihramla ayrı ayrı yerine getirilmesi Temettü; ihtiyacını giderecek şekilde bir şeyden faydalanma; Umreyi veya umrenin ekseri şartlarını hac aylarında eda etmektir Kişi şartların bir kısmını hac aylarında yapar ve o senede haccını eda ederse hacc-ı temettü yapmış olur Yani hac aylarında (ve aynı yıl içerisinde) iki ihramla umre ve haccı eda etmeye hacc-ı temettü denilir
Temettü haccı yapan kimseye mütemetti denir Kelime anlamından da anlaşılacağı üzere temettü yapan kimse hem umre yaparak onun sevabından faydalanmış olur, hem de umre yaptıktan sonra ihramdan çıkarak ihramın yasaklarından kurtulur Böylece bazı kolaylıklardan faydalanmış olur Temettü haccı hacc-ı ifraddan efdaldır (Fetâvây-i Hindiyye, Beyrut 1400, I, 238, Meydânî, el-Lübab, 1400, I, 199)
Hacc-ı Temettu yapmak isteyen kimse Mikat'ta ihrama girerken "Ya Rabbi, ben umre yapmak istiyorum, onu bana kolay kıl ve benden onu kabul et" diye niyet eder "Lebbeyk" duasını okur, iki rekât namaz kılar Mekke'ye girince umre için Kâbe'yi usûlüne göre tavaf eder Tavaftan sonra iki rekât namaz kılar Sonra Safâ ile Merve arasında sa'y yapar Saçlarını kestirdikten sonra ihramdan çıkar, günlük elbisesini giyer Arafat'ta vakfe yapmak üzere Mekke'den ayrılıncaya kadar günlük elbisesiyle ibadetlerini yapar
Zilhicce'nin sekızınci günü Mekke'de tekrar ihrama girer "Ya Rabbi, ben hac yapmak istiyorum Onu bana kolaylaştır ve onu benden kabul et" diye niyet eder Yalnız hacca niyet etmiş olan kimse gibi hac menâsikini (hacla ilgili yapılması gereken işleri) yapar (bk Hacc-ı İfrat) Hac ile Umreyi birlikte eda etmeye muvaffak olduğundan dolayı, şükür olmak üzere bir kurban keser Bu kurbanı kesmek vacibtir, Akabe cemresi (halk dilinde şeytan) taşlandıktan sonra ve tıraştan önce Kurban bayramı günlerinden birisinde kesilir Kurban kesmeye gücü yetmeyen kimse üç gün, Arefe gününde bitmek üzere, hac esnasında, yedi gün de bayram günleri çıktıktan sonra veya memleketine döndükten sonra oruç tutar Bu da vacibtir
Temettü Hacc-ı ile ilgili hükümler Kur'an-ı Kerîm'de Bakara suresinin 196 ayetinde bildirilmiştir:
"Allah için haccı ve umreyi tamamlayın Eğer (düşman veya hastalık gibi bir engelle) çevrilmiş olursanız kolayınıza gelen kurbanı (gönderin) Kurban yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin İçinizden hasta olan, ya da başından bir rahatsızlığı bulunan (bundan ötürü tıraş olmak zorunda kalan) kimse, oruçtan, sadakadan veya kurbandan (biriyle) fidye (verir) güvene kavuştuğunuz zaman, hac (zamanın)a kadar umre ile faydalanmak isteyen kimse kolayına gelen kurbanı keser Kurbanı bulamayan kimse üç gün Hacda, yedi gün de döndüğünüz zaman olmak üzere tam on üç gün oruç tutar Bu, ailesi Mescid-i Haram (civarın)da oturmayanlar içindir Allah'tan korkun ve Allah'ın cezasının çetin olduğunu bilin" (el-Bakara 196)
Bu ayetten anlaşıldığına göre: Temettü Hacc'ını, ailesi Mescid-i Haram'da (Mekke ve Mikat dahilinde) bulunmayanlar yani âfâkîler yapabilir Temettü haccını yapan kimseye kurban kesmek vacibtir Kurban kesmeye gücü yetmeyen kimse üç günü hacda, yedi günü de hac dönüşü olmak üzere on gün oruç tutar
Temettü Haccı tatbikatı hakkında peygamberimiz ve ashabından rivayetler vardır:
İbn Abbâs'a Temettu Haccı hakkında sorulduğunda O şöyle cevap vermiştir: "Muhâcirler, Ensâr, Peygamber (sas)'in hanımları Veda Haccı'nda hacca niyet ettiler Biz de niyet ettik Mekke'ye gelince Resulullah (sas) şöyle buyurdu: "Niyetinizi hacla beraber umre için yapınız Ancak kurban (hedy) götürmüş veya belirlemiş olan kimse (böyle yapmasın) " İbn Abbâs diyor ki: "Kâbe'yi tavaf ettik, Safâ ile Merve arasında sa'y ettik (Traş olduktan sonra elbiselerimizi giyerek ihramdan çıktık, kadınlarımızla beraber bulunduk Peygamber (sas) buyurdu ki: "Yanında kurban götüren kimseye, o kurbanı yerine ulaştırıncaya (Mina'da kesinceye) kadar (ihramın yasaklarından) birşey helâl olmaz " Sonra bize Terviye günü (Zilhicce'nin sekızınci günü) akşamı hacca niyet etmemizi emretti Hac menâsikini bitirince geldik Kâbe'yi tavaf ettik Safâ ile Merve'yi sa'y ettik ve bize kurban vâcib oldu" (Mansur Ali Nasıf, et-Tâc II, 123)
Câhiliye devrinde Araplar hac mevsiminde umre yapmayı en kötü bir amel olarak görürlerdi Hz Peygamber (sas) hem onların bu tatbikatına muhalefet etmek hem de Mekke dışından hacca gelenlere kolaylık ve ruhsat olmak üzere temettü haccı tatbikatını bize böylece öğretmiştir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
HACCIN FEVRİ VEYA ÖMRÎ OLUŞU:

Ebû Hanife, Ebû Yûsuf, iki görüşten tercih edilende Mâlikîler ve Hanbelîlere göre, hac fevrîdir Yani yükümlünün, gerekli şartları taşıdığı ilk yılda haccetmesi gereklidir Haccı, yıllar boyunca geciktirirse fâsık olur ve şahitliği reddedilir Çünkü haccı geri bırakmak küçük ma'siyettir Bunda ısrar etmek kişiyi fıska götürür Böyle bir kimse hac yapmadan malı telef olsa, borç para alıp haccetmesi hâlinde, ilâhî mağfirete nail olacagı umulur Haccın geciktirilmeden ifasına, hacla ilgili âyetler delâlet ettiği gibi, şu hadisler de bunu destekler: "Hac yapmakta acele ediniz Çünkü sizden biriniz ölümün kendisine ne zaman geleceğini bilmez" (Ebû Davûd, Menasik, 5; İbn Mâce, Menâsik, 1; İbn Hanbel, I, 214, 225) " Bir kimseyi hastalık, açık bir ihtiyaç, bir sıkıntı veya zalim bir sultan alıkoymaksızın hac yapmazsa; ister yahudi, isterse hrıstiyan olarak ölsün"(eş-Şevkânî, age, IV, 284)
Şâfîlere ve imam Muhammed'e göre, hac ömrî (terâh)dir; Yani, hac için gerekli şartları taşıyan yükümlü, bunu ilk yılda yapmak zorunda değildir Ancak bu kimsenin hac veya umreyi, geciktirmeksizin yapması sünnettir Çünkü tâat sayılan amelleri çabuk yapmak, hayırlı işlerde acele etmek İslâm'ın tavsiye ettiği hususlardandır Ayette; "Ey müminler, hayır işlerine koşunuz, birbirinizle yarış ediniz" (el-Bakara, 2/148) buyurulur Hac kendisine farz olan kimse, mesken yapma, çocuğunu evlendirme gibi sebeplerle, hatta sebepsiz olarak haccı başka bir yıla geciktirebilir Çünkü hac farîzası hicretin altıncı yılında geldiği halde, Hz Peygamber bunu, bir özür olmaksızın onuncu yıla tehir etmiştir Eğer geciktirmek caiz olmasaydı, bunu onun da yapmaması gerekirdi Bu görüş, müslümanlara kolaylık sağlayacağı için daha uygundur Çünkü çoğunluk İslâm hukukçularının dayandığı hadisler zayıf olduğu gibi, haccın, hicretin altıncı yılında Âl-i İmrân Suresinin nüzulü sırasında farz kılındığında şüphe yoktur (eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, I,199; ez-Zühaylî, age III, 17, 18)

__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
HACCIN HÜKMÜ VE DELİLLERI:

İslâm âlimleri haccın ömürde bir defa farz olduğu konusunda görüş birliği içindedir Delilleri; Kitap ve Sünnettir Kur'an'da şöyle buyurulur:
"Oraya gitmeye gücü yeten herkese, Allah için Kâbe'yi ziyaret edip haccetmek farzdır" (Âl-i İmrân, 3/97)
"Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın" (el-Bakara, 2/196) "İnsanları hacca davet et ki, gerek yaya olarak ve gerekse uzak yollardan gelen çeşitli vasıtalarla sana varsınlar" (el-Hac, 22/27)
Hadislerde şöyle buyurulur: "Şüphesiz Allah size haccı farz kıldı, haccı ifa ediniz" (Müslim, Hac, 412; Nesaî, Menâsik, 1; Ahmed b Hanbel, II, 508) " Îslâm beş şey üzerine bina edilmiştir: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed (sas)'in, Allah'ın elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât' vermek, Beytüllah'ı haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak"(Buhârî, İman, l, 2; Müslim, İman,19-22; Tirmizî, İman, 3; Nesâî, İman, 13)
Hz Peygamber haccın farz kılındığını ashab-ı kirâma duyurunca, içlerinden birisi; "Her yıl mı?" demiş, Resulullah (sas) susmuştur Bu soru üç defa tekrar edilince; " Eğer evet deseydim, hac üzerinize her yıl farz olurdu, buna da güç yetiremezdiniz" buyurmuştur (Müslim, Hac, 412; Nesaî, Menâsik,1, Ahmed b Hanbel, II, 508) İbn Abbas (ra)'dan yapılan rivayette, soru soranın el-Akra' b Hâbis olduğu belirtilir ve şu ilave yeralır: "Kim birden fazla hac yaparsa bu nafile hac olur" (İbn Hanbel, II, 508; Nesâî, Menâsik,1; eş-Şevkânî, age, IV, 279) Bu hadis, haccın farz olarak tekrarının gerekmediğini gösterir İslâm hukukçuları, haccın bir defadan fazla farz olmadığı ve fazla haccın nafile sayılacağı konusunda görüş birliği içindedir (İbnü'l-Humam, Fethu'l Kadîr, Kahire 1316, II, 122; eş-Şevkânî, age, IV, 280) Hadiste şöyle buyurulur: " Hac ve umreyi peşi peşine yapınız Bu ikisi, körüğün; demir, altın ve gümüşün pasını yok ettigi gibi, fakirliği ve günâhları yok eder Mebrûr haccın sevabı ancak cennettir" (Tirmizî, Hac, 2; Nesâî, Hac, 6; İbn Mâce, Menâsik, 3) Bazı durumlarda birden fazla hac yapmak gerekebilir Adak harcı ve bozulan bir nafile haccı kaza etmek gibi Bazen hac haram olur Haram para ile haccetmek gibi Bazen de mekruh olur Hizmete muhtaç olan ana-babanın iznini almadan haccetmek gibi Ebeveyn bulunmayınca dede ve ninelerden, borcunu ödeyecek başka malı bulunmayan borçlu ve kefilin alacaklılardan izin almaksızın, hac yapması da mekruhtur Hanefilere göre bu kerâhet, tahrîmendir
Hanefî, Şâfiî ve Mâlikîlere göre, haram para ile yapılan hac, gasbedilen arazide kılınan namazda olduğu gibi farz veya ikinci defa hac yapılıyorsa nafile olarak sahih olur Bu kimsenin üzerinden farz veya nâfile düşer Hanbeliler ise, haram malla yapılacak hacca icazet vermezler Çünkü bu mezhep, gasbedilen arazide kılınacak namazı da sahih kabul etmez (el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', II, 223; ez-Zühaylî, age, III, 223)
 
Üst Alt