168- UKÛBÂT (Cezâlar)

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
UKÛBÂT (Cezâlar) Fıkh ilmi dört büyük kısma ayrılır: (İbâdât), (Münâkehât), (Mu’âmelât), (Ukûbât). Kitâbımızda ilk üçünü, lüzûmu kadar yazdık. Aşağıda, ukûbâtı da kısaca bildireceğim. (Dürr-ül-muhtâr) üçüncü cüz’de buyuruyor ki:
Döğerek, kolu keserek, recm ederek, ya’nî öldürünceye kadar taş atarak veyâ öldürerek yapılan cezâlara (Ukûbât) denir. Ukûbât, arkadan gelenler demekdir. Günâh işledikden sonra yapıldıkları için, bu ism verilmişdir. Ukûbât, (Had) ve (Ta’zîr) ve (Kısâs) olarak üçe ayrılır: (Had) mikdârı, islâmiyyetde kesin olarak bildirilmiş olan cezâdır. (Ta’zîr) cezâsı çeşidli olup, hâkimin dilediği kadar verilir. Had, şübhe ile afv olur. Ta’zîr ise, şübhe ile lâzım olur. Çocuğa had cezâsı verilmez. Ta’zîr cezâsı verilir. Had cezâsını yalnız hâkim verir. Ta’zîr cezâsını zevc ve günâh işleyeni gören her müslimân yapabilir. Had için kadın şâhid dinlenilmez. Had zanlısı habs olunur. Ta’zîr zanlısı habs olunmaz. Had cezâsı mahkemeye düşdükden sonra şefâ’at ve afv olunamaz. Ta’zîr cezâsı tevbe ile sâkıt olur. Hâkimin duymadığı günâhın had cezâsı da tevbe ile sâkıt olur.
Beş günâh için had cezâsı vardır: Zinâ, şerâb içmek ve alkollü içki ile serhoş olmak, kazf, sirkat, yol kesicilik. Had cezâları, suç işleyince değil, hâkim karâr verince vâcib olur. Had, günâhın temizlenmesine sebeb olmaz. Günâhdan kurtulmak için tevbe etmesi de lâzımdır. Had, lügatde men’ demekdir. Kapıcıya haddâd denir. Çünki, herkesin içeri girmesine mâni’ olur.
1 — Mükellef olan ve konuşabilen müslim veyâ gayr-ı müslim kimse, Dâr-ül-islâmda, tehdîd edilmeden arzûsu ile, serhoş iken veyâ ayık iken, zinâ yapar, yakalanırsa, kadın ve erkeğe had cezâsı lâzım olur. Dört erkek şâhidin birlikde ve hâkim huzûrunda zinâ hâlinde gördük demeleri ile veyâ kadın ve erkeğin, dört kerre i’tirâf etmeleri ile anlaşılır. İkisinden biri inkâr ederse, had lâzım olmaz. İkrârdan sonra vazgeçerlerse, sâkıt olur. [Ölüm cezâları, habs ve dayak cezâları, mahkeme tarafından emr edilir ve yalnız devletin bu iş için ta’yîn etdiği me’mûrlar tarafından yapılır. Hâkim karârı olmadan, kimse kimseyi öldüremez, döğemez. Malına, canına, ırzına, nâmûsuna, şerefine dokunamaz. Kâfirlere dahî dokunamaz. Harbi, cihâdı devlet yapar. Devletin, kumandanın emri olmadan, kimse harb yapamaz. Kâfire bile saldıramaz. Bunların hepsi büyük günâhdır. Hattâ, mü’minin kalbini incitmek, Kâ’beyi birkaç kerre yıkmakdan dahâ büyük günâhdır. Zinâ yapanları, o esnâda dört şâhidin birlikde görmeleri, olacak şey değildir. Ancak, umûmî yerlerde, açıkca yapılınca görebilirler. Bunun içindir ki, Osmânlılarda, altıyüz sene içinde, bir kerre zinâ şâhidliği yapılmamış, bu sebeb ile hiç kimse taşlanarak öldürülmemişdir. Buradan anlaşılıyor ki, gizli yapılan günâhı, başkalarına söylemek de, ayrı bir günâh olur. Bu cezâ, zinâ yapıldığı için değil, bu çirkin işin yayıldığı içindir. Fuhşa mâni’ olmak içindir.]
Muhsan olan, ya’nî evli olan müslimân erkek ve kadının, boşanmış, dul olsalar bile, had cezâları, bir meydânda ölünciye kadar taşlamakdır. Önce şâhidlerin hepsinin taş atmaları şartdır. Şâhidlerden birisi ölerek, gâib olarak veyâ hâzır olup da, herhangi bir sebeble taş atmazsa, had sâkıt olur. Kendi ikrârları ile ise, önce hâkimin taş atması lâzımdır. Sonra ehâlî, herkes atar. Ölünce, yıkanır, kefenlenir, nemâzı kılınır.
Muhsan olmıyan kimsenin had cezâsı, yüz sopa vurmakdır. Sopa, budaksız olmalıdır. Yaralıyacak kadar kuvvetli vurulmaz. Erkek, önce soyulur. Bir peştemâl ile bırakılır. Ayakda iken başından, yüzünden ve kasıklarından başka, her yerine vurulur. Kadının çamaşırları soyulmaz. Palto, manto gibi kalın elbisesi çıkarılır ve oturtularak döğülür. Dayakdan sonra, hâkim dilerse, bir sene şehrden çıkarır. Taşlama ve döğme birlikde yapılmaz.
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Zimmîye ukûbât cezâlarının üçü de yapılır. Yalnız içki haddi yapılmaz. Dâr-ülislâmdaki
harbîye ise, yalnız kul hakkı bulunan kazf haddi ve kısâs yapılır.
Zimmî, müslimân kadın ile zinâ etse, recm olunmaz, dögülür. Yatagında buldugu
kadını, zevcesi sanarak zinâ yapana ve harbî ile zinâ eden zimmî kadına ve harbî
kadınla zinâ eden zimmî adama had lâzım olur. Bu ikisinde harbîlere lâzım olmaz.
(Fetâvâ-yi Hindiyye)de diyor ki, (Ücret karsılıgı zinâ yapana [meselâ genel
evdeki fâhise ile zinâ yapana], Imâm-ı a’zama göre had vurulmaz. Mehr-i misl vermesi
lâzım olur. Ikisi de siddetli ta’zîr olunur ve tevbe edinceye kadar habs olunurlar.
Imâmeyne göre, ikisine de had cezâsı yapılır. Sartsız olarak mal vererek zinâ
yapana da had yapılır. Su parayı al! Bunun karsılıgı senden fâideleneyim derse,
had yapılmaz. Çünki, mut’a nikâhı olur. Bu nikâh sübheli oldugu için had lâzım
olmaz. Senin mehrin budur deyip para verirse, had îcâb etmez). Fekat hepsi
harâmdır. Büyük günâhdır. Zinânın had cezâsı yapılmıyan kısmlarının da harâm
oldugu (Berîka)da yazılıdır. Kadının aldıgı ücret harâmdır [Sir’a]. (Pédèraste) olana,
ya’nî livâta yapana had lâzım olmaz, habs ve darb ile ta’zîr olunur. Âdet eden
öldürülür. Livâta yapılmak için tehdîd olunan, öldürmekden baska yol ile kurtulamayınca,
öldürmesi câiz olacagı (Fetâvâ-i Hayriyye)de yazılıdır. Dâr-ül-harbde
zinâ haddi yapılmaz.
El ile istimnâ [Masturbation], zevk için olursa harâmdır. Ta’zîr olunur. Sükûnet
bulmak için câiz, zinâ tehlükesi olursa, vâcib olur [Ibni Âbidîn, orucu bozan
seyler]. Cennetde livâta yokdur. Cennetde habîs is yokdur.
[Hıristiyan memleketlerinde, kadınlar, kızlar, basları, kolları, bacakları açık geziyorlar.
Erkekleri fuhsa, zinâya sürüklüyorlar. Evde, zevcesi yemek pisirirken, çamasır
yıkarken ve evi temizlerken, erkegi sokakda veyâ is yerinde hosuna giden
çıplak bir kadınla zevk, safâ, hattâ zinâ yapıyor. Aksam evine düsünceli ve yıpranmıs
olarak geliyor. Kötü hayâllere dalarak, vaktîle begenmis, sevmis, seçerek almıs
oldugu zevcesinin yüzüne bile bakmaz oluyor. Evdeki yorgunlugunu gidermek
için, alâka ve nes’e bekliyen zevcesi, haklarına kavusamayınca, asabî buhrânlar geçiriyor.
Âile yuvası bozuluyor. Sokakdaki kadına bakan erkek, onu kirli çamasır
gibi bırakıyor. Bir baskası ile anlasıyor. Böylece, her sene, binlerce kadın ve erkek
ve çocukları perisân oluyor. Ahlâksız ve anarsist oluyorlar. Cem’iyyet, millet
çürümege, çökmege sürükleniyor. Açık, kokulu, süslü dolasan kadınların, gençlere,
millete ve devlete zararları, alkollü içkilerden ve uyusdurucu zehrlerden
dahâ çok ve dahâ korkunç oluyor. Allahü teâlâ, kullarının dünyâda felâkete, âhıretde
de siddetli azâblara yakalanmamaları için, kadınların, kızların örtünmelerini
emr etdi. Ne yazık ki, nefslerinin, sehvetlerinin esîri olan ba’zı kimseler, Allahü
teâlânın emrlerine gericilik, kâfirlerin saskın, çılgın islerine ilericilik diyor.
Bu ilericilerden ba’zısı, meslekdasları vâsıtası ile, bir diploma ele geçirmis. Köse
baslarını paylasmıslar. Baykus gibi ötüyorlar. Her fırsatda islâmiyyete saldırıyorlar.
Bu kahramanlıkları(!) ile târîhî düsmanımız olan hıristiyanlardan, yehûdîlerden
ve komünistlerden alkıs ve maddî yardımlar toplayarak güçleniyor, binbir
hiyle ile, gençleri aldatıyorlar. Allahü teâlâ, kendilerine akl versin! Hakkı bâtıldan
ayırmalarını nasîb eylesin!]
2 — IÇKIYE HAD CEZÂSI: Bir damla serâb içen müslimâna had cezâsı yapılması
lâzım olur. Yarıdan fazla su katılmıs olanı içen ve baska içkileri içen, serhos
olursa had lâzım olur. Ispirtonun, serâb gibi kaba necâset oldugu sözbirligi ile
bildirildi. Fekat, buna serâbın veyâ baska içkilerin haddinin yapılmasında ihtilâf
olundu. (Müslim)deki hadîs-i serîfde, (Serhos eden her içki serâb gibi harâmdır)
buyuruldu. Her içkinin damlasını içmek harâmdır. Serhos olarak görülen veyâ agzı
serâb kokan bir kimsenin içki içdigi iki sâhidin haber vermesi ile veyâ kendinin
ayık iken bir kerre söylemesi ile anlasılırsa, buna, ayıldıkdan sonra had vurulur.
Içki haddi, seksen sopa vurmakdır.
Benc, ya’nî ban otu [jüskiyam] mubâhdır. Çünki otdur. Fekat bununla serhos
olmak harâmdır. Çogu serhos edenin, azı harâm olması, mâyı’ ya’nî akıcı, sıvı cismler
içindir. Fazlası serhos eden safran, anber gibi katı cismlerin az mikdârına harâm
diyen bir âlim yokdur. Bunlara ve benc otuna necs, habîs diyen de olmamısdır.
Fazlası zehrli otların azını kullanmak câiz, çok mikdârını kullanmak harâmdır.
Içki ve zinâ hadleri yapıldıkdan sonra, suçun tekerrürü ile tekrâr yapılır. Vaktinde
haber vermesi mümkin olan, bir aydan fazla eski bir suçun ihbârı, yalnız kazf
haddi için ise, kabûl edilir. Suçlunun ikrârı her zemân kabûl edilir.
3 — KAZF HADDI: Kazf, fırlatmak, atmak demekdir. Islâmiyyetde muhsan
olan erkek veyâ kadına zinâ lâfı atmak olup, büyük günâhdır. Kazf edilen kimsenin
istemesi ile, kazf edene had vurulur. Ölüye kazf edene, babasının veyâ çocugunun
istemesi ile had vurulur. Isbâtı ve mikdârı, içki haddi gibidir. Müslimânı kazf
eden harbî de had olunur. Birisi birisine yâ zânî dese, [veyâ türkcesini söylese] o
da, sensin dese, ikisine de had vurulur.
4 — SIRKAT HADDI: Sirkat, baskasının birseyini gizlice almak demekdir. Baskasının
az veyâ çok malını, haksız olarak ve rızâsı olmıyarak almak, ya’nî çalmak
veyâ gasb etmek harâmdır. Mükellef olan, ya’nî akllı ve bâlig olan erkek, kadın,
köle, efendi, müslimân veyâ zimmî, gören ve konusabilen bir kimse, on dirhem hâlis
gümüs parayı veyâ degerinde olan ve her dinde mütekavvim olan ve durmakla
bozulmıyan bir malı, müslimân veyâ zimmî olan sâhibinin mülkünden, ya’nî baskalarının
iznsiz olarak açmaları veyâ girmeleri câiz olmadıgı yerden, Dâr-ül-islâmda,
hepsini bir def’ada gizlice alırsa ve mal sâhibi de da’vâ ederse, sag eli bilek mafsalından
kesilir ve kan akmaması için hemen kaynar yag içine sokulur. Çok sıcak
ve çok soguk havalarda ve agır hasta olunca kesilmez, habs olunur. Hava veyâ hasta
iyi olunca kesilir. Ikinci def’a çalanın sol ayagı da oynak yerinden kesilir. Üçüncüsünde
bir yeri dahâ kesilmeyip, tevbe edinciye kadar habs olunur. Buradaki dirhem,
ondört kırat veyâ 3,36 gramdır ki, on adedinin agırlıgı, yedi miskâl agırlıgındadır.
Buna göre, sirkat nisâbı, otuzüç gram ve altmıs santigram gümüs paradır.
[Gümüs kullanılmayıp baska cins para kullanılan yerlerde yedi gram gümüsün
kıymeti, bir gram altın degeri kadardır. Ya’nî altın, aynı agırlıkdaki gümüsden, her
zemân, yedi def’a dahâ kıymetlidir. 33,6 gram gümüsün kıymeti, 4,8 gram, ya’nî bir
miskal altın olup, bir altın liranın üçde ikisi kıymetindedir. Imâm-ı Mâlike ve
Ahmed bin Hanbel ve Sâfi’îye göre “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” sirkat
nisâbı üç dirhem, ya’nî yedi gram ve yirmialtı santigram gümüs veyâ rubu’ dînâr,
ya’nî [0,87] gram altındır. Görülüyor ki, [0,87] gram altından asagı degerdeki malı
çalanın kolu hiçbir mezhebde kesilmez. Kesilirse, zulm yapılmıs olur].
Et, sebze, meyve, süt, çalınca el kesilmez. Çünki, bunlar, zemânla bozulur.
Müslimân veyâ zimmî, müslimânın serâbını, içkisini çalarsa kesilmez. Zimmî zimmînin
içkisini, hınzırını, lesini çalarsa kesilmez.
Bir kisi, birkaç kimseden, bir def’ada nisâb mikdârı çalarsa kesilir. Iki kisi, bir
kimseden nisâb mikdârı çalarlarsa kesilmez. Çünki, bir hırsızın hissesine nisâbdan
az düsmekdedir. Her birine nisâb mikdârı düserse, elleri kesilir. Babasının veyâ
kendisine bakması lâzım olanın evinden çalarsa kesilmez.
Hırsızlık, çalanın bir kerre söylemesi veyâ iki âdil erkek sâhidin haber vermesi
ile belli olur. Sorusdurma yapıncıya kadar, sanık habs olunur. Çünki, had sanıkları
kefîl ile bırakılmaz. Sübheli, sâbıkalı olanı, söyletmek için dögmek câizdir.
Ikrâr etmesi veyâ sâhid ile hırsızlık anlasıldıkdan sonra, mal sâhibi, bu kimse benim
malımı çalmadı veyâ ona hediyye, emânet etmisdim veyâ sâhidler yalan söylüyor
dese kesilmez. Hâkimin, böyle söylemesini teklîf etmesi sünnetdir. Mal sâhibi
afv etdim derse, kesilir. Çünki, had, Allahü teâlânın hakkıdır. Kul, bunu afv
edemez. Müslimânın çaldıgına iki kâfir sâhid olursa kesilmez. El kesilirken iki sâhidin
de hâzır bulunması sartdır.
Kıymetli taslar çalınca kesilir. Kıymetsiz olan, parasız ele geçebilen, odun, ot,
balık, kus, hattâ tavuk, av hayvânı, kireç, kömür, tuz, saksı, cam [çünki ikisi çabuk
kırılır], ekmek, süt, her ta’âm, içkiler, çalgılar, salîb, oyun âletleri, kapı, câmi’den
ayakkabı, Kur’ân-ı kerîm, çocuk, her çesid kitâb ve köpek çalmakla, mezâr soymakla,
sahrâda saklı malı çıkarmakla, türbeyi, umûmî yerleri, vakf ve Beyt-ül-mâlı
soymakla, alacaklısından alacagını veyâ benzerini çalmakla had lâzım gelmez.
Meselâ, alacagı altın yerine, gümüs çalması câiz olur. Imâm-ı Sâfi’îye göre “rahmetullahi
teâlâ aleyh” parası yerine, borclusunun eline geçirecegi, aynı kıymetdeki
malını alabilir. Zarûret hâlinde Sâfi’î mezhebini taklîd etmek câiz olur.
Zî-rahm-i mahrem olandan, baskasının malını dahî çalarsa kesilmez. Süt ile mahrem
olandan çalarsa kesilir. Zî-rahm-i mahreminin malını, baskasının evinden çalarsa
kesilir.
Zevcesinden, zevcinden, zî-rahm-i mahrem kadın akrabâsının kocalarından
ve zevcesinin zî-rahm-i mahrem erkek akrabâsından çalarsa kesilmez. Bu sonunculara
(Ashâr) denir. Ganîmet malından, müsterîye açık olan hamamlardan ve dükkânlardan
çalarsa, müsâfir ev sâhibinden çalarsa, bir hırsız çaldıgı seyi evden çıkarmadan
yakalanırsa kesilmez.
Umûmî yerlerde, meselâ mescidde, trende, vapurda, otobüsde sâhibinin yanında
olan seyi çalana, sâhibi uykuda iken bile olsa, had yapılır.
Elini sandıga, birisinin yakasına, cebine, koluna sokarak çalanın kesilir. Hırsız
eve girip esyâyı toplasa, baskası da girip, hırsızı elinde olanlar ile birlikde yüklenip
dısarı çıkarsa, yalnız hırsızın eli kesilir. Bunun gibi, nemâz kılan birinin üstüne,
necâset bulasık hayvân konsa, nemâzı bozulmaz. Çünki, necâset, nemâz kılanın
üzerinde degil, hayvânın üzerindedir.
Sag eli kesildikden sonra, çaldıgı bu malın bedelini ödemez. Mal mevcûd ise, sâhibine
verilir. Satmıs ise, yine sâhibine geri verilir. Sâhibi parasını müsterîye
öder. Hırsızın, malı kullanması harâmdır. Müsterî kullanmıs ise sâhibi müsterîden
kıymetini ister. Müsterî de, hırsızdan fiyâtını geri ister.
Eve hırsız gelip malı götürse, mal nisâb mikdârından az ise de, hırsızla dögüsmek
câizdir. Malı bırakırsa dögüsülmez. Hırsızı öldürürse, yalnız diyet verir.
5 — YOL KESMEK: Kadın, erkek, müslimân veyâ zimmî, bir veyâ çok kimse,
gece veyâ gündüz, Dâr-ül-islâmda silâh kuvveti ile sehrler arası yollarda müslimân
veyâ zimmîlere saldırırsa, bunlara kâtı’ı tarîk veyâ yol kesici veyâ eskıyâ denir.
Mal soymadan ve cân gaybı yapmadan ele geçerlerse, dövülür ve tevbe hâli görülünceye
veyâ ölünceye kadar habs olunurlar.
Eger mal soymus ve herbirine, sirkat nisâbı kadar düsmüs ise, had cezâsı olarak
sag eli ile sol ayagı veyâ tersleri kesilir.
Eger mal almayıp, insan öldürdüler ise, had cezâsı olarak öldürülürler. Meyyitin
velîsi afv edemez. Çünki, had cezâsını kimse afv edemez. Afv etmek, Allahü
teâlâya ısyân etmek olur.
Hem nisâb mikdârı mal almıs, hem de adam öldürmüs iseler, devlet reîsi, altı cezâdan
diledigini verebilir:
1 — Bir eli ile bir ayagını keser, sonra öldürür.
2 — Elini ayagını keser, sonra asar.
3 — Elini ayagını kesmeden öldürür.
4 — Öldürür, sonra asar.
5 — Eli, ayagı kesilmeden asılır.
6 — Yere bir direk diker. Buna, birbirlerine paralel, yatay iki direk takar. Iki
– 882 –
elini yukarıdaki, iki ayagını asagıdaki yatay direge baglar. Karnına süngü sokup
öldürülür. Öldükden üç gün sonra çıkarılıp, akrabâsına teslîm edilir. Kadın asılmaz.
Mallar ele geçerse sâhiblerine geri verilir. Helâk olanları tazmîn etmezler.
Eger nisâb mikdârı mal almıs ve yaralamıs iseler, el ve ayak kesilir. Yaralama
cezâsız kalır. Zîrâ kesmek ile tazmîn birlikde olmaz.
Eger nisâb mikdârı mal almamıs ve öldürmemisler, yalnız yaralamıslar ise, hiç
had yapılmaz. Nisâbdan az mal aldıkları zemân öldürseler bile, yine hiç had yapılmıyacagını
imâm-ı Zeyla’î “rahmetullahi teâlâ aleyh” bildirmekdedir. Çünki, yol
kesicilerin maksadı korkutarak mal almakdır. Mal almakla berâber öldürmek de
olursa, mal almak için öldürmek zorunda kaldıkları anlasılır. Hiç mal almadan öldürürlerse,
maksadlarının, mal almayıp öldürmek oldugu anlasılır ve ölüm haddi
yapılır. Aldıkları mal nisâbdan az olup, öldürmek de bulundugu zemân, maksadlarının
öldürmek olmadıgı anlasılarak, hiç had yapılmaz ise de, öldürdükleri için
kısâs veyâ diyet cezâsı verilmesi ve aldıkları malları tazmîn etmeleri lâzım gelir.
Yol kesenler, dögüsürken öldürülürse, yıkanmaz ve nemâzları kılınmaz. Sonradan
had ve kısâs cezâları ile öldürülünce, yıkanır ve nemâzları kılınır.
Eger mal almıs ve öldürmüsler, fekat yakalanmadan önce tevbe etmisler ise, veyâ
âkıl bâlig degilse veyâ yolculardan birinin zî-rahm-i mahremi ise veyâ yolculardan
birkaçı, ötekileri soyarsa veyâ sehrde yol keserse had yapılmaz. Yapdıkları zararı
tazmîn ederler, öderler. Ya’nî, katl ve yaralama varsa, velî kısâs isteyebilir. Mal
zâyı’ olmamıs ise geri verir, helâk olmus ise, kıymetini öder.
[(Mecelle)nin yetmisaltıncı maddesinde, (Mahkemede da’vâ açandan sâhid istenir.
Da’vâlı inkâr ederse, yemîn etdirilir) diyor. Önce, da’vâcıya sikâyeti sorulur.
Sonra, da’vâlının verecegi cevâb sorulur. Da’vâ olunan, suçunu ikrâr ederse,
hâkim da’vâcıya hak verir. Da’vâ olunan, suçu inkâr ederse, hâkim da’vâcıdan iki
sâhid ister. Sâhidlerle isbât ederse, hâkim da’vâ olunana, sâhidler için ne dersin,
der. Kabûl ederse, da’vâcının haklı olduguna karâr verilir. Sâhidler yalan söyliyor
derse, hâkim, sâhidleri, güvendigi iki kisiden, önce mektûbla, sonra mahkemede
sözlü olarak sorar. Sâhidlerin âdil oldukları anlasılırsa, da’vâcı mahkemeyi kazanır.
Âdil oldukları anlasılmazsa, da’vâcıdan yeniden sâhid istenir. Da’vâcı sâhid bulamazsa,
kendisine da’vâ olunandan yemîn ister misin denir. Isterse, hâkim da’vâ
olunana yemîn etdirir. Yemîn istemezse veyâ da’vâcı yemîn ederse, hâkim da’vâyı
red eder. Yemîn etmezse, da’vâcı mahkemeyi kazanır. Kâfir ve mürted ve münâfık,
müslimâna karsı sâhid ve hâkim olamaz. Böyle hâkimin hükmü sahîh olmaz.
Yetmisyedinci maddesinde, (Birseyin degisdigini söyliyenden sâhid istenir.
Degismedi diyene yemîn etdirilir) diyor. Mal gasb eden, malın telef oldugunu söyleyip,
degerini vermek isteyince, mal sâhibi, telef olmadı, malımı isterim dese, gasb
eden kimse, iki sâhid getirirse mahkemeyi kazanır.
Yetmisdokuzuncu maddede, (Suçunu ikrâr eden, söyliyen kimse, cezâsını çeker.
Sözümden vazgeçdim demesi dinlenmez) diyor. Binaltıyüzyetmisaltı [1676]. cı
ve sonraki maddelerde diyor ki, (Beyyine, kuvvetli delîl, huccet demekdir. Tevâtür,
yalan üzerinde birlesmeleri akla uymıyan cemâ’atin verdikleri haberdir. Tevâtürde
adâlet aranmaz. Tevâtür ilm-i yakîn ifâde eder. Tahlîf, iki hasmdan birine
yemîn etdirmekdir.
Sehâdet, birinin baskasında hakkı bulundugunu bildirmek için, hâkim karsısında
ve iki hasmın yanında, sehâdet ederim diyerek haber vermekdir. Kul hakları için
iki erkek veyâ bir erkekle iki kadın sehâdet eder. Sâhidlerin çok olmasının kıymeti
yokdur. Muhâkeme dısında yapılan sehâdet mu’teber degildir. Sâhidlerin gördüklerini
haber vermeleri lâzımdır. Isitdim diyerek, sâhid olmak câiz degildir.
Kul haklarında sâhidlik yapabilmek için önce da’vâ açılmıs olması sartdır. Tevâtür
ile bilinene uymıyan beyyine kabûl olunmaz. Beyyine sâhid mevcûd olma-
sı demekdir. Beyyine, bir hakkı bildirmek içindir. Inkâr olunan sey için sâhidlik
yapılmaz. Sâhid ile da’vâlı arasında düsmanlık bulunmamak lâzımdır. Sâhidin
âdil olması sartdır. Âdil, hasenâtı, seyyiâtına gâlib olan kimsedir. Sâhidlerin sözleri
birbirine uymazsa, sehâdetleri makbûl olmaz. Sehâdet etdikden sonra vaz geçen
sâhid ta’zîr olunur ve hükm olunan malı tazmîn eder.)]
SÂHIDLIK: (Tercemet-ül-muhtasar) adındaki (Nikâye)nin fârisî serhınde diyor
ki: Birinin baskasında bulunan hakkını haber verene (Sâhid) denir. Sâhid, üzerinde
hak bulunandan ögrendigi veyâ baskasından isitdigi hakkı, mahkemede sehâdet
eder. Ihbar üç dürlü olur: a) Yukarıda bildirdigimiz sâhidlikdir. b) Kendinin
baskasında bulunan hakkını haber vermekdir. Buna (Da’vâ açmak) denir. c)
Baskasının kendinde olan hakkını, ihbâr etmekdir. Buna (Ikrâr) etmek denir. Sâhidlik
söz ile olur, yazı ile olmaz. [Vakf sonu.]
Da’vâcının istedigi zemân sâhid olmak vâcibdir. Bildigini kâdîdan [ya’nî hâkimden]
gizlemek câiz degildir. Had cezâlarında ise, bildigini gizlemek efdaldir. Zinâ
için dört erkek sâhid, kısâs için ve diger had cezâları için iki erkek sâhid lâzımdır.
Had ve kısâsda kadınların sâhidligi kabûl edilmez. Bekâret ve velâdet ve kadın aybları
için bir kadın, baska haklar için iki erkek yâhud bir erkek ile iki kadın sâhid
lâzımdır. Sâhidin âdil olması ve sehâdet ederim demesi lâzımdır. Büyük günâh islemiyen
ve küçük günâha devâm etmeyen ve hasenesi seyyiesinden çok olan müslimâna
(Âdil) denir. Raks ile, söz ile [sarkı, çalgı ile] baskalarını eglendirenin sâhid
olamıyacagı, (Mecelle)nin 1705. ci maddesinde yazılıdır. Müslimânı seb’ etmek,
kötülemek büyük günâhdır. Adâleti giderir. Bunun için, vehhâbîlerin ve sî’îlerin
sâhidlikleri kabûl olmaz. Had ve kısâsdan baska seylerde, baskasından isitmekle
de sâhidlik yapılır. Böyle, sâhid sayısı iki kat olmak lâzımdır. Yalancı sâhidlik, büyük
günâhdır. (Mecelle)nin 1660. cı maddesinde diyor ki, (Ödünc vermekden veyâ
satısdan ve kirâdan, vedî’a, âriyet, vergi, mülk, akar ve mîrâsdan olan sahsî alacakları
için, onbes hicrî sene özrsüz terk edilmis da’vâlar, borclu inkâr ederse, dinlenmez.
Ya’nî mürûr-i zemâna ugrarlar. Fekat, alacaklıların hakkı zâyı’ olmaz.
Ya’nî, borclu ikrâr edince, borcunu ödemesi her zemân lâzım olur).
Iki kimsenin, aralarında uyusamadıkları kul hakkı için, bir veyâ birkaç müslimânı
hâkim ta’yîn etmeleri câizdir. Buna, (Tahkîm) denir. Hâkimin âdil ve fıkh bilgisi
olması sartdır. [Rûh-ul Mecelle 1793.] Bu hâkimin verecegi hükme itâat etmeleri
lâzımdır. Ta’yîn etdikleri kimsenin kâdîlık sartlarına mâlik olması lâzımdır. Kâfir
ve fâsık tahkîm edilmez. Kısâs ve hudûdda tahkîm câiz degildir. Bunun hükmü
bir üçüncü sahsa sâmil olmaz. Meselâ, ayblı olan malın satıcıya reddine karâr verirse,
bu satıcı da, kendine satana red edemez. Ikisinden birinin ikrâr etmesi veyâ
nükûl etmesi, ya’nî vazgeçmesi ile veyâ sâhidleri dinlemek ile karâr verir. Kardes,
ana, baba, evlâd ve zevcesi için hâkim olmak câiz degildir. Hükm vermeden
evvel, herbiri hâkimi azl edebilir. Verdikden sonra azl edemez, mesrû’ ve fitneye
sebeb olmıyan hükmünü red edemezler. [Mecelle 1841.]
 
Üst Alt