30- Dahiliye Vekili İle Bir Hasb-i Halden Bir Parçadır Hüve Nuktesi

HASAN CAN

Active member
için, dünyanın maddi ve içtimai ve siyasi bütün ezvakını ve merakını terk ettiğimi ve idam gibi ehl-i garazın bütün tehditlerine beş para ehemmiyet vermediğimi, yirmi sene işkenceli esaretimdeki, iki dehşetli hapislerimde ve mahkemelerimde kat i göründü.
İşte, yetmiş beş sene devam eden bu düstur-u hayatım varken, Risale-i Nur'un fevkalade kıymetini kırmak fikriyle, şeytanların bile hatır ve hayaline gelmeyen bir iftira, resmi makamını işgal eden bir adam yaptı. Ve demiş: "Gecede tablalarla baklavalar, fahişe ve namussuzlar yanına gidiyorlar." Halbuki benim kapım gecede dışarıdan ve içeriden kilitli, hem sabaha kadar bir bekçi, o bedbahtın emriyle kapımı bekliyordu. Hem buradaki komşular ve bütün dostlar bilirler ki, ben, işa namazından sonra, ta sabaha kadar hiç kimseyi yanıma kabul etmemişim.
İşte böyle bir iftiraya bir sefih, ahmak insan, eşek olsa, sonra şeytan olsa, buna ihtimal vermez. O adam anladı, o gibi planlardan vazgeçti, buradan başka yere cehennem olup gitti. Onun resmiyet cihetiyle beni değil, belki Nurcuları lekedar etmek için kurduğu planıyla, bu yeni hadiseyi vesile edip şakirtlere leke sürmek istenildi. Fakat hıfz ve himayet ve inayet-i İlahiye, o planı da harika bir tarzda akim bıraktı.
Bu beyanla ben nefsimi tebrie etmiyorum. Belki "Kudsi hizmet-i imaniye, o nefsi bütün hevesatından vazgeçirmiş; ve o hizmetteki manevi zevk ona kafi geliyor" demek istiyorum ve Nurcuların ihtiyat ve dikkate ihtiyaçlarını beyan ediyorum.
Saniyen: Makine işinde tecrübeli ve muktedir hususi katibi size gönderiyorum. Kendim zahmetle yazdığımdan, bundan sonra kısaca yazacağım, gücenmeyiniz.
Salisen: Eflani taraflarında hatip Mehmed e, Tevfik e selam ediyorum, rüyası mübarektir.
Rabian: Bu dakikada Kastamonu Hüsrev i Mehmed Feyzi nin tebrik ve Nur fütuhatının müjdelerini havi parlak, güzel mektubunu aldım. Ve o kıymetli kardeşimiz başta olarak Hilmi, Emin, Beşkardeş ler, Ulviye ler, Zehra lar, Lütfiye ler gibi Nurcu hemşirelerimizin hem leyali-i aşerelerini, hem bayramlarını ruh u canımızla tebrik ediyoruz. Hem Hulusi nin, hem Feyzi nin mektuplarını leffen gönderiyoruz.
• • •​
 

HASAN CAN

Active member
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvela: Nurun ehemmiyetli ve çok hayırlı bir şakirdi, çokların namına benden sordu ki: "Nurun halis ve ehemmiyetli bir kısım şakirtleri, pek musırrane olarak, ahir zamanda gelen Al-i Beytin büyük bir mürşidi seni zannediyorlar ve o kadar çekindiğin halde onlar ısrar ediyorlar. Sen de bu kadar musırrane onların fikirlerini kabul etmiyorsun, çekiniyorsun. Elbette onların elinde bir hakikat ve kat i bir hüccet var ve sen de bir hikmet ve hakikate binaen onlara muvafakat etmiyorsun. Bu ise bir tezattır, herhalde hallini istiyoruz."
Ben de bu zatın temsil ettiği çok mesaillere cevaben derim ki:
O has Nurcuların ellerinde bir hakikat var. Fakat iki cihette bir tabir ve tevil lazım.
BİRİNCİSİ : Çok defa mektuplarımda işaret ettiğim gibi, Mehdi-i Al-i Resulün temsil ettiği kudsi cemaatinin şahs-ı manevisinin üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cemiyeti ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i İlahiyeden bekliyoruz. Ve onun üç büyük vazifesi olacak:
Birincisi : Fen ve felsefenin tasallutuyla ve maddiyun ve tabiiyyun taunu, beşer içine intişar etmesiyle, herşeyden evvel felsefeyi ve maddiyun fikrini tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır.
Ehl-i imanı dalaletten muhafaza etmek ve bu vazife hem dünya, hem herşeyi bırakmakla, çok zaman tedkikat ile meşguliyeti iktiza ettiğinden, Hazret-i Mehdinin, o vazifesini bizzat kendisi görmeye vakit ve hal müsaade edemez. Çünkü hilafet-i Muhammediye (a.s.m.) cihetindeki saltanatı, onunla iştigale vakit bırakmıyor. Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette görecek. O zat, o taifenin uzun tetkikatıyla yazdıkları eseri kendine hazır bir program yapacak, onunla o birinci vazifeyi tam yapmış olacak.
Bu vazifenin istinad ettiği kuvvet ve manevi ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd sıfatlarına tam sahip olan bir kısım şakirtlerdir. Ne kadar da az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar.
İkinci vazifesi : Hilafet-i Muhammediye (a.s.m.) unvanıyla şeair-i İslamiyeyi ihya etmektir. Alem-i İslamın vahdetini nokta-i istinad edip beşeriyeti maddi ve manevi tehlikelerden ve gazab-ı İlahiden kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-i istinadı ve hadimleri, milyonlarla efradı bulunan ordular lazımdır.​
 

HASAN CAN

Active member
Üçüncü vazifesi : İnkılabat-ı zamaniye ile çok ahkam-ı Kur'âniyenin zedelenmesiyle ve şeriat-ı Muhammediyenin (a.s.m.) kanunları bir derece tatile uğramasıyla, o zat, bütün ehl-i imanın manevi yardımlarıyla ve ittihad-ı İslamın muavenetiyle ve bütün ulema ve evliyanın ve bilhassa Al-i Beytin neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakar seyyidlerin iltihaklarıyla o vazife-i uzmayı yapmaya çalışır.
Şimdi hakikat-i hal böyle olduğu halde, en birinci vazifesi ve en yüksek mesleği olan imanı kurtarmak ve imanı, tahkiki bir surette umuma ders vermek, hatta avamın da imanını tahkiki yapmak vazifesi ise, manen ve hakikaten hidayet edici, irşad edici manasının tam sarahatini ifade ettiği için, Nur şakirtleri bu vazifeyi tamamıyla Risale-i Nur da gördüklerinden, ikinci ve üçüncü vazifeler buna nisbeten ikinci ve üçüncü derecedir diye, Risale-i Nur'un şahs-ı manevisini haklı olarak bir nevi Mehdi telakki ediyorlar. O şahs-ı manevinin de bir mümessili, Nur şakirtlerinin tesanüdünden gelen bir şahs-ı manevisi ve o şahs-ı manevide bir nevi mümessili olan biçare tercümanını zannettiklerinden, bazan o ismi ona da veriyorlar. Gerçi bu, bir iltibas ve bir sehivdir, fakat onlar onda mes ul değiller. Çünkü ziyade hüsn-ü zan, eskiden beri cereyan ediyor ve itiraz edilmez. Ben de o kardeşlerimin pek ziyade hüsn-ü zanlarını bir nevi dua ve bir temenni ve Nur talebelerinin kemal-i itikatlarının bir tereşşuhu gördüğümden, onlara çok ilişmezdim. Hatta eski evliyanın bir kısmı, keramet-i gaybiyelerinde Risale-i Nur u aynı o ahir zamanın hidayet edicisi olduğu diye keşifleri, bu tahkikat ile tevili anlaşılır. Demek iki noktada bir iltibas var; tevil lazımdır.
Birincisi: Ahirdeki iki vazife, gerçi hakikat noktasında birinci vazife derecesinde değiller; fakat hilafet-i Muhammediye (a.s.m.) ve ittihad-ı İslam ordularıyla zemin yüzünde saltanat-ı İslamiyeyi sürmek cihetinde herkeste, hususan avamda, hususan ehl-i siyasette, hususan bu asrın efkarında, o birinci vazifeden bin derece geniş görünüyor. Ve bu isim bir adama verildiği vakit, bu iki vazife hatıra geliyor; siyaset manasını ihsas eder, belki de bir hodfuruşluk manasını hatıra getirir; belki bir şan, şeref ve makamperestlik ve şöhretperestlik arzularını gösterir. Ve eskiden beri ve şimdi de çok safdil ve makamperest zatlar, Mehdi olacağım diye dava ederler. Gerçi her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş. Fakat herbiri, üç vazifelerden birisini bir cihette yapması itibarıyla, ahir zamanın Büyük Mehdi unvanını almamışlar.
Hem mahkemede Denizli ehl-i vukufu, bazı şakirtlerin bu itikatlarına göre, bana karşı demişler ki:
"Eğer Mehdilik dava etse, bütün şakirtleri kabul edecekler."
Ben de onlara demiştim: "Ben, kendimi seyyid bilemiyorum. Bu zamanda nesiller bilinmiyor. Halbuki ahir zamanın o büyük şahsı, Al-i Beytten olacaktır. Gerçi manen ben Hazret-i Ali nin (r.a.) bir veled-i manevisi hükmünde ondan hakikat​
 

HASAN CAN

Active member
dersini aldım ve Al-i Muhammed Aleyhisselam bir manada hakiki Nur şakirtlerine şamil olmasından, ben de Al-i Beytten sayılabilirim. Fakat bu zaman şahs-ı manevi zamanı olmasından ve Nurun mesleğinde hiçbir cihette benlik ve şahsiyet ve şahsi makamları arzu etmek ve şan şeref kazanmak olmaz; ve sırr-ı ihlasa tam muhalif olmasından, Cenab-ı Hakka hadsiz şükür ediyorum ki, beni kendime beğendirmemesinden, ben öyle şahsi ve haddimden hadsiz derece fazla makamata gözümü dikmem. Ve Nurdaki ihlası bozmamak için, uhrevi makamat dahi bana verilse, bırakmaya kendimi mecbur biliyorum" dedim, o ehl-i vukuf sustu.
• • •​
 

HASAN CAN

Active member
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvela: Umum Nurcuların mübarek bayramlarını ve haccü l-ekberde bulunan Nur şakirtleriyle ve hacdaki Nur taraftarlarının bayramlarını tebrik içinde ve çok zamandan beri esaret altında kalmış ve istiklaliyetini kaybetmiş Hindistan, Arabistan gibi alem-i İslamın büyük memleketleri birer devlet-i İslamiye şeklinde Hind de yüz milyon bir devlet-i İslamiye, Cava da elli milyondan ziyade bir devlet-i İslamiye ve Arabistan da dört beş hükumet bir cemahir-i müttefika gibi Arap birliği ile İslam birliğini birleştirmesindeki alem-i İslamın bu büyük bayramının mukaddemesini tebrik ile bu bayram bize müjde veriyor.
Saniyen: İstanbul da, Refet Beyin ve Mustafa Oruç un yazdıklarına göre, çok zaman İslam ordusunu idare eden ve sonra darülfünuna inkılap eden Harbiye Nezareti ve Bab-ı Seraskeri, o muazzam binanın alnında
b269.gif
hatt-ı Kur'ân ile o manidar Kur'ân ayeti yazılmışken, sonra da mermer taşlarla üzeri kapatılıp o nurları gizlemişlerdi. Şimdi yeniden hatt-ı Kur'âniyeye bir nümune-i müsaade ve Risale-i Nur'un takip ettiği maksadına bir vesile ve üniversite ileride bir Nur medresesi olmasına bir işaret olduğu gibi, Denizli Nurcularından Ahmed lerin meşhur alim ve akılca on dokuzuncu asrın en büyüğü ve içtimai filozofların en ilerisi Bismarck ın eserinden aldıkları bir fıkrada, o yüksek Bismarck, eserinde diyor ki:
"Kur'ân ı her cihetle tetkik ettim, her kelimesinde büyük bir hikmet gördüm. Bunun misli ve beşeriyeti idare edecek hiçbir eser yoktur ve gelemez."
Ve Peygambere hitaben der:
"Ya Muhammed! Sana muasır olamadığımdan çok müteessirim. Beşeriyet senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, badema göremeyecektir. Binaenaleyh, senin huzurunda kemal-i hürmetle eğilirim."
Bismarck
diye imzasını atmış. Ve o fıkrasında tahrif ve nesh olunan kütüb-ü münzeleyi ziyade tenkis ettiği için, o cümleler yazılmamalı; ben de işaret ettim.
O zat on dokuzuncu asrın en akıllı ve en büyük bir filozofu ve siyasetin ve içtimaiyat-ı beşeriyenin en mühim bir şahsiyeti olması; hem alem-i İslam, istiklaliyetini bir derece elde etmesi; ve ecnebi hükumetlerin hakaik-i Kur'âniyeyi araması; ve garp ve şimal-i garbide Kur'ân lehinde büyük bir cereyan bulunması; hem Amerika nın en yüksek ve meşhur filozofu olan Mister Carlyle dahi aynen Bismarck gibi demiş:
Biz sana ap açık bir fetih yolu açtık. Ve Allah sana pek şerefli bir zaferle yardım etsin. (Fetih Sûresi: 1,3.)​
 

HASAN CAN

Active member
"Başka kitaplar, hiçbir cihette Kur'ân a yetişemez. Hakiki söz odur, onu dinlemeliyiz" diye kat i karar vermesi; Haşiye ve Nurların da her tarafta fütuhatı ve ileri gitmesi, büyük bir fa l-i hayırdır ki, ecnebide çok Bismark lar ve Mister Carlyle lar çıkacaklar ve emareleri de var diye Nurculara bir bayram hediyesi olarak takdim ediyoruz ve Bismarck ın fıkrasını leffen gönderiyoruz.
• • •
İnebolu kahramanlarından berber Ali Osman ın masum mahdumunun güzel yazısıyla gönderdiği mektuba baktım, birden hatırıma geldi: Üç mühim Nur merkezinde üç berber tam birbirine benzer bir tarzda Nura büyük hizmetleri, hem herbirisi çocuklarıyla Nura çalışmaları, beni mesrur eyledi. Berber Burhan, berber Hıfzı, berber Ali Osman, Nurun birer kıymetli kahramanlarıdır. Allah onları çoluk ve çocuklarıyla dünyada ve ahirette mes ut etsin. Amin.
Said Nursi
• • •
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvela: Medresetü z-Zehranın üç şakirdinin hafifçe bir ay hapis cezası ve pek haksız ve çok manasız ve soğuk hakimin hiddetine maruz kalmalarına mukabil, kat i bir kanaatle ve çok emarelerin kuvvetiyle müjde veriyoruz ki, o şakirtler ve yardımcıları, o adamın küçücük verdiği ceza ve manasız hiddetine bedel; ruhaniler, melaikeler ve istikbaldeki nesl-i ati milyonlar alkışlamalarla öyle şakirtleri tebrik ediyorlar. Ve haps-i ebedinin milyonlar sene cezalardan kurtulmaya vesile oldukları için, böyle sinek kanadı kadar ehemmiyeti olmayan bu gibi taciz ve tazipleri hiçe indirir, belki iftiharla sevindirir.
Evet, bir asır evvel dünyanın en akıllı ve en müdakkiki ve filozofu ve saltanatlı hakimi telakki edilen ve kendi Hıristiyan iken bütün eski dinleri ve kitapları hiçe indiren, belki inkar etmek cür etini gösteren, gayet enaniyetli ve şöhretli olan Prens Bismarck ın Kur'ân-ı Hakimin önünde kendi imzasıyla ve bütün kuvvetiyle tasdikkarane secde etmesini yazan ve inat ve enaniyetini ve dinsizliğini bırakıp Kur'ân a teslim olduğunu aleme ilan ettiğini ceridelerde neşredildiği bir hengamda ve bütün edyan-ı semaviyeyi inkar eden ve şark-ı şimalideki şimdiki dehşetli hükumetin teşvikiyle kesretle içindeki Müslümanları hacca gönderip, alem-i İslam nazarında dinsizliğini ve inat ve adavetini bırakmak tarzında, güya Kur'ân ı inkar edemiyor ve azametine karşı bir nevi teslimiyet ve dehalet tarzında, "Buradakilerden daha ziyade Kur'ân ı ehemmiyetli biliyorum" diye, "Bu noktada onlar benden daha geri düşüyorlar ki, benim kadar hacı gönderemiyor" demesine mukabil, buradakiler dahi,
Haşiye
Risale-i Nur dan Arabi İşaratü l-İ caz tefsiri otuz sene evvel, onun bu kıymetli hakperestane hükmüne işaret etmiş.​
 

HASAN CAN

Active member
maşaallah, tam müsaade ettikleri halde ve böyle siyasi propaganda edildiği bir zamanda, Medresetü z-Zehranın Nur şakirtleri, o mahiyet ve azametteki Kur'ân-ı Mucizü l-Beyan ın hakikatlerini Zülfikar ve Asa-yı Musa gibi harika risalelerle mucizelerini kalemleriyle neşredip en muannid dinsizleri tasdike mecbur etmelerine mukabil, ehl-i dalaletin hücumu, elbette değil yalnız ehl-i hakikat insanları, belki ruhanileri, belki melekleri de ağlatır ve arzı ve semayı hiddete getirebilir.
Madem iki sene tetkikten sonra Ayetü'l-Kübrâ eski harflerle tab edilen bin nüsha ve Nurun bütün risaleleri ittifakan beraatle beraber umumu iade edilmiş. Aynen iade edilen bazı risalelerin eski hurufla teksirini bir suç sayıp ceza vermek, adliyeleri cidden alakadar edip adalet şerefini kırıyor.
Saniyen: Benim hususi katibim şimdi yok, başka katipler de benim dilimi iyi anlamıyorlar; ben de hem rahatsız ve hem de geç ve güç yazabiliyorum. Halbuki, dünden beri yirmiye yakın mektuplar geldi. İçinde de pek çok kardeşlerimiz ve hemşirelerimizin isimleri var. Biz, onların umumunun hem bayramlarını tebrik ediyoruz, hem yeni şakirt olmak isteyenleri ruh u canımızla kabul ediyoruz. Ve onları öyle sevk eden zatlara da Allah razı olsun ve kalblerindeki muradları ne ise Cenab-ı Hak onları muvaffak eylesin deriz.
Salisen: Nur santralı Sabri nin (r.h.) Lahikaya girecek güzel mektubu ve Ali Osman ve Çilingir Ali nin Nurların neşrindeki kudsi hizmetleri ve İbrahim Edhem in Balıkesir ve sair taraflarda tesirli faaliyeti ve onun irşadıyla çokların Nur dairesine girmesi ve Ahmed Fuad ın da Eflani havalisinde Hasan Feyzi gibi faaliyeti ve şiddetli alakası; ve Konyalı Sabri nin genç mekteplilerin çoklukla Nur dairesine girmelerine çalışması ve başta müfessir, hacı ve hoca Vehbi Efendi ve Konya ulemasının Nurlara karşı hüsn-ü teveccühleri ve tasdikkarane münasebetleri; ve muallim Abdurrahman İhsan ın hasbihal mektubundaki samimi ve ciddi Nura alakadarlığı; ve Tavşanlı Vaizi Osman ın mektubunda pek samimi ve ciddi iki üç zatın Nur şakirtliğine kemal-i ciddiyetle girmeleri; ve Eğirdir köylerinde Ali Osman ın ve Halil İbrahim in tasdikiyle çok halis Nurcuların yetişmesi; ve Ankara darülfünununda Nura ehemmiyetli hizmet eden ve Kastamonu da mektep gençlerinden en evvel Nurlara giren ve Ankara daki Abdurrahman ın oğlu Vahdet i himaye ve muhafazaya çalışan Araçlı Abdullah ın mektubunda tam imanlı ve dindarane ve müjdekarane yazması ve orada okuyucuların çok olmasıyla ellerindeki risalenin kafi olmadığına ve Konyalı arkadaşı Mehmed ile beraber gençler içerisinde Nur neşretmeleri; ve Aydın tarafında inşaallah bir Ahmed Feyzi hükmünde, Nurlarla gayet alakadar Ali Akdağ ın güzel ve samimi mektubundaki duaları ve tavsifleri ve Nurun tesirlerini hissetmesi gibi fıkraların mealleri, bizi ve Nur dairesini tamamıyla mesrur ettiği gibi, bu bayramda da büyük bir manevi hediye olarak kabul ediyoruz. Cenab-ı Hak, onların umumundan razı olsun. Hususi ve ayrı ayrı mektup yazamadığımdan gücenmesinler.​
 

HASAN CAN

Active member
Hüsrev in layiha-i temyize ait mektubunu hiç ilişmeden kabul ettiğim için, sizdeki aynı suretini Mahkeme-i Temyize gönderebilirsiniz. Madem sizde bir sureti vardır, bu mektubu göndermeden Lahikaya da geçsin. Şimdi gelen mektupta Gençlik Rehberi nin fiyatını siz benden daha iyi bilirsiniz. Bir veya bir buçuk banknottan aşağı olmasın. Hüsrev in kalemi Dördüncü Söze başlamasına bin barekallah deriz. Allah muvaffak eylesin, amin.
Safranbolu kahramanı berber Hıfzı, Hüsnü, Yılmaz iki masum Nurcu mahdumlarıyla ve İnebolu kahramanlarından Ali Osman ve iki Nurcu mahdumlarının bayram tebriklerine mukabil selam, hem muvaffakiyetlerine dua ederiz.
• • •
Aziz, sıddık kardeşim Refet Bey,
Evvela: Bazı bize temas eden cüz i hadiseler münasebetiyle bir hakikati beyan etmek şiddetle ruhuma ihtar edildi. Şöyle ki:
Risale-i Nur hiçbir şeye alet olamadığını ve rıza-yı İlahiyeden başka hiçbir maksada vesile olamadığını ve doğrudan doğruya herşeyden evvel İmân hakikatlerini ders vermek ve biçare zayıfların ve şüpheye düşenlerin imanlarını kurtarmak olduğunu, elbette sizin gibi nurun has şakirtleri biliyorlar.
Saniyen: Risale-i Nur'un bu kadar muarızlarına mukabil en büyük kuvveti ihlas olduğundan ve dünyanın hiçbir şeyine alet olmadığı gibi, tarafgirlik hissiyatına bina edilen cereyanlara, hususan siyasete temas eden cereyanlarla alakadar olmaz. Çünkü tarafgirlik damarı ihlası kırar, hakikati değiştirir. Hatta, benim otuz seneden beri siyaseti terk ettiğime sebep, bir mübarek alimin takip ettiği cereyanın tarafgirlik damarıyla, salih ve büyük bir alimin onun fikrine muhalif olmasından tefsik derecesinde tahkir edip ve cereyanına ve kendi fikrine muvafık meşhur ve mütecaviz bir münafığı gayet medh ü sena etti. Ben de bütün ruhumla ürktüm. Demek tarafgirlik hissine siyasetçilik de karışsa, böyle acip hatalara sebebiyet veriyor diye
b150.gif
dedim, o zamandan beri siyaseti terk ettim.
O halim neticesi olarak, sizin gibi kardeşlerim bilirsiniz ki, yirmi beş seneden beri bir gazeteyi ne okudum, ne dinledim ve ne de merak ettim. Ve on sene Harb-i Umumiye bakmadım, bilmedim. Ve merak etmedim; ve yirmi iki sene bu işkenceli esaretimde tarafgirliğe ve siyasete temas etmemek için ve Nurlardaki ihlasa zarar gelmemek için, müdafaatımdan başka, istirahatim için hiç müracaat etmediğimi bilirsiniz.
Hem bilirsiniz ki, hapiste size yazdığım gibi, benim idamıma hükmeden adamlar, beni işkenceli tazip edenler, Risale-i Nur ile imanlarını kurtarsalar,​
 

HASAN CAN

Active member
şahit olunuz ki, ben, onları helal ediyorum. Ve tarafgirlik damarıyla ihlasa zarar gelmemek için, bu iki üç senede dahilden ve hariçten gelen fırtınalı cereyanlara hiç temas etmedik ve kardeşlerimi de bir derece ikaz ettim.
Salisen: Bilirsiniz ki, kendim sadaka ve yardımları kabul etmediğim gibi, öyle yardımlara da vesile olamadığımdan, kendi elbisemi ve lüzumlu eşyamı satıp o parayla kendi kitaplarımı, yazan kardeşlerimden satın alıyorum. Ta Risale-i Nurun ihlasına dünya menfaatleri girmesin, bir zarar vermesin ve başka kardeşler de ibret alıp hiçbir şeye alet edilmesin.
Rabian: Nurun hakiki şakirtlerine Nur kafidir. Onlar da kanaat etmeli, başka şereflere veya maddi, manevi menfaatlere gözünü dikmesin.
Hem münakaşa, münazaa ve mesail-i diniyede damarlara dokunacak tarafgirane mübahese etmemek lazımdır ki, Nur aleyhinde garazkarlar çıkmasın. Hatta, bir hiss-i kablelvuku ile, Mustafa Oruç kardeşimizin Risale-i Nur'un mesleğine muhalif olarak birisiyle mübahesesi, aynı zamanda, belki aynı dakikada ona gayet hiddet ve şiddetle bir gücenmek kalbime geldi. Hatta o Nurdan kazandığı çok ehemmiyetli makamından atmak arzusu oldu, kalben müteessir oldum. Bu benim için bir Abdurrahman idi, neden böyle şiddetli hiddet ettim? Sonra bu bayramda yanıma geldi, Cenab-ı Hakka şükür ki, çok ehemmiyetli bir ders dinledi ve o büyük hatasını da anladı ve benim burada hiddetimin aynı dakikada hatasını itiraf etti. İnşaallah o kefaret oldu, tam temiz olarak kurtuldu.
Hamisen: Dört beş aydan beri bir zat, bana buraya bir gazete gönderiyormuş. Ben yeniden haber aldım ki, bana gönderiliyormuş. Buradaki dostlarım adetimi bildikleri içindir ki, değil gazete, Nurdan başka hiçbir kitabı, hiçbir mecmuayı kabul etmediğim gibi, yeni yazıdan hiçbir harf bilmediğim için korkmuşlar, bana haber vermemişler ve göstermemişler. Şimdi bir zat, bir mektup içinde bir sayfası benimle konuşan bir gazetecinin, fakat dost ve hemşehri bir zatın mektubunu gösterdi. Dediler ki: "Çoktan beri senin namına bir gazete gönderiyordu. Biz korktuk, sana göstermedik."
Ben de dedim: "O zata benim tarafımdan çok selam ediniz. O dostun eski bildiği Said değişmiş, dünya ile alakası kesilmiş. Hem hasta, hem hususi mektubu kardeşime de yazamadığımdan o zat gücenmesin."
Oradaki umum dostlara, hususan Hafız Emin ve Hafız Fahreddin gibi kardeşlerimize selam ve bayramlarını tekrar tebrik ediyoruz.
• • •
Risale-i Nur'un avukatı ve Aydın havalisinin Hasan Feyzi si ve o civarın bir Hüsrev i kardeşimiz Ahmed Feyzi, üç seneden beri Sikke-i Tasdik-i Gaybi nin Risale-i Nur a verdiği yüzer işaretle tasdiklerini, tam bir kat i bürhan olarak hem hadislerden, hem ayetlerden mana ve cifir muvafakatleriyle Risale-i Nur'un şahs-ı manevisini pek kuvvetli bir surette ispat ediyor. Risale-i Nur'un şahs-ı manevisinin​
 

HASAN CAN

Active member
bir mümessili olan Nur şakirtlerinin şahs-ı manevisine bazı işaret-i hadisiyeyi, Nurun tercümanına veriyor. Hakikat ise, tercüman, bir derece telif itibarıyla, o şahs-ı manevinin bir nevi mümessili olmak itibarıyladır. Yoksa haddim ve hakkım değildir ki, ben o kudsi işarete medar olayım.
Her neyse, ben daha fazla tetkik edemedim. Onun üç buçuk senede ve onun gibi fevkalade zeki bir kardeşimizin ince tetkikatını vaktim ve hastalığım müsaade etse, tetkik ve tadilden sonra size gönderip, ya Tılsımlar mecmuasının zeyli veya Lem alar mecmuasına, Risale-i Nur'un hakkaniyetine bir hüccet olarak yazarsınız. O kardeşimizin Nur avukatı Ahmed Feyzi nin incir teberrüküne mukabil, benim namıma bir Sikke-i Gaybiye mecmuasını ona gönderiniz ki, incirleri bana dokunmasın. Çünkü bu ahirde katiyen mukabelesiz hediyeler beni hastalandırdığı, çok tecrübelerle pek kat ileşti.
Hem o kardeşimizin iki mübarek haremi ve muhterem validesinin ve Said ve Nuri namındaki evlatlarının bana yazdıkları samimi mektuplarına mukabil, hem onlara, hem evlatlarına çok dua ediyorum. Öyle bir kahraman Nurcunun öyle hakikatli, muhterem, dindar refikasının Nurlara fedai ve hadim olarak verdikleri masum evlatlarını ruh u canımızla Nurun masumlar dairesinde kabul ediyoruz. Ve Mehmed Emin ve Ali Akdağ ve Ahmed Feyzi ye ve umum kardeşlerimize selam ve dua ederiz.

• • •

b635.gif

Aziz, sıddık kardeşlerim,
Lüzumu olmayan erzak ve elbiselerimi satıp gayet mübarek yüz lirayı, hem Darü l-Hikmetten aldığım maaşla-ki, onunla hacca gidecektim-hem yirmi iki sene hisse-i erzakiyemin bakiyesi olan on lirayı da üstünde suret bulunduğu için tekrar o mübarek on lirayı da Lem alar mecmuasının fiyatı olarak beraber gönderiyorum.
• • •
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Hadsiz şükür olsun ki, Risale-i Nur'un, Haremeyn-i Şerifeynce makbuliyetine bir alamet şudur ki:
Denizli kahramanı Hafız Mustafa, İstanbul dan aldığı Zülfikar ve Asa-yı Musa ve Siracü n-Nur u-ki Hindistan ulemasına gönderilecekti-onları alıp, yolda bazı hacılara okutup, beraber Medine-i Münevverede Keşmirli gayet meşhur bir alim ve Türkçe de güzel bilen zata teslim etmiş. O zatın da çok takdir edip kat i​
 
Üst Alt