30- Dahiliye Vekili İle Bir Hasb-i Halden Bir Parçadır Hüve Nuktesi

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Konunun önceki bölümüne aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

-----------> 29- Küçük Bir Haşiye

görünce, aynen öyle uzaktan koşup benim ellerime sarıldıklarının ne hikmeti var diye hayret ediyordum. Birden ihtar edildi ki:
Bu küçücük masumlar taifesi, bir hiss-i kablelvuku ile, ileride Risale-i Nur ile saadeti bulacaklarını ve tehlike-i maneviden kurtulacaklarını, belki de içinde çokları şakirt olacaklarını ve buranın maddi-manevi havasına imtizaç edemediğim için menfilere verilen serbestiyet münasebetiyle buradan gitmemekliğim için lakayt olan büyüklerin bedeline, "Bizler Nur dairesindeyiz; bizi bırakma, gitme" gibi bir mana var, hissettim.
• • •

HÜVE NÜKTESİ



Çok aziz ve sıddik kardeşlerim,
Kardeşlerim, ve 'daki lafzında, yalnız maddi cihette bir seyahat-i hayaliye-i fikriyede hava sayfasının mütalaasıyla ani bir surette görünen bir zarif nükte-i tevhidde, meslek-i imaniyenin hadsiz derece kolay ve vücub derecesinde sühuletli bulunmasını; ve şirk ve dalaletin mesleğinde hadsiz derecede müşkülatlı, mümteni binler muhal bulunduğunu müşahede ettim. Gayet kısa bir işaretle, o geniş ve uzun nükteyi beyan edeceğim:
Evet, nasıl ki bir avuç toprak, yüzer çiçeklere nöbetle saksılık eden kabında, eğer tabiata, esbaba havale edilse, lazım gelir ki, ya o kapta küçük mikyasta yüzer, belki çiçekler adedince manevi makineler, fabrikalar bulunsun; veyahut o parçacık topraktaki herbir zerre, bütün o ayrı ayrı çiçekleri muhtelif hasiyetleriyle ve hayattar cihazatıyla yapmalarını bilsin; adeta, bir ilah gibi, hadsiz ilmi ve nihayetsiz iktidarı bulunsun. Aynen öyle de, emir ve iradenin bir arşı olan havanın, rüzgarın herbir parçası ve bir nefes ve tırnak kadar olan lafzındaki havada, küçücük mikyasta,​
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
bütün dünyada mevcud telefonların, telgrafların, radyoların ve hadsiz ve muhtelif konuşmaların merkezleri, santralları, ahize ve nakileleri bulunsun ve o hadsiz işleri beraber ve bir anda yapabilsin; veyahut o
b652.gif
'deki havanın, belki unsur-u havanın herbir parçasının herbir zerresi, bütün telefoncular ve ayrı ayrı umum telgrafçılar ve radyo ile konuşanlar kadar manevi şahsiyetleri ve kabiliyetleri bulunsun ve onların umum dillerini bilsin ve aynı zamanda başka zerrelere de bildirsin, neşretsin. Çünkü bilfiil, o vaziyet, kısmen görünüyor ve havanın bütün eczasında o kabiliyet var. İşte ehl-i küfrün ve tabiiyyun ve maddiyyunların mesleklerinde, değil bir muhal, belki zerreler adedince muhaller ve imtinalar ve müşkülatlar aşikare görünüyor.
Eğer Sani-i Zülcelale verilse, hava bütün zerratıyla onun emirber neferi olur. Birtek zerrenin, muntazam birtek vazifesi kadar kolayca hadsiz külli vazifelerini Halıkının izniyle ve kuvvetiyle ve Halıka intisap ve istinad ile ve Saniinin cilve-i kudreti ile bir anda, şimşek süratinde ve
b652.gif
telaffuzu ve havanın temevvücü sühuletinde yapılır. Yani, kalem-i kudretin hadsiz ve harika ve muntazam yazılarına bir sayfa olur. Ve zerreleri o kalemin uçları ve zerrelerin vazifeleri dahi, kalem-i kaderin noktaları bulunur. Birtek zerrenin hareketi derecesinde kolay çalışır.
İşte, ben
b599.gif
ve
b254.gif
'daki hareket-i fikriye ile seyahatimde, hava alemini temaşa ve o unsurun sayfasını mütalaa ederken, bu mücmel hakikati tam vazıh ve mufassal, aynelyakin müşahede ettim ve
b652.gif
'nin lafzında, havasında böyle parlak bir bürhan ve bir lem a-i vahidiyet bulunduğu gibi, manasında ve işaretinde gayet nurani bir cilve-i Ehadiyet ve çok kuvvetli bir hüccet-i tevhid ve "
b652.gif
zamirinin mutlak ve mübhem işareti, hangi zata bakıyor?" işaretine bir karine-i taayyün, o hüccette bulunması içindir ki, hem Kur'ân-ı Mu cizü l-Beyan, hem ehl-i zikir, makam-ı tevhidde bu kudsi kelimeyi çok tekrar ederler diye ilmelyakin ile bildim.
Evet, mesela, bir nokta beyaz kağıtta, iki üç nokta konulsa, karıştığı; ve bir adam, muhtelif çok vazifeleri beraber yapmasıyla şaşıracağı; ve bir küçük zihayata çok yükler yüklenmesiyle, altında ezildiği; ve bir lisan ve bir kulak, aynı anda müteaddit kelimelerin beraber çıkması ve girmesi intizamını bozup, karışacağı halde, aynelyakin gördüm ki,
b652.gif
'nin anahtarı ile ve pusulasıyla fikren seyahat ettiğim hava unsurunda, herbir parçası, hatta herbir zerresi içine muhtelif binler noktalar, harfler, kelimeler konulduğu veya konulabileceği halde, karışmadığını ve intizamını bozmadığını; hem, ayrı ayrı pekçok vazifeler yaptığı halde, hiç şaşırmadan​
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
yapıldığını; ve o parçaya ve zerreye pekçok ağır yükler yüklendiği halde, hiç zaaf göstermeyerek, geri kalmayarak, intizam ile taşıdığını; hem binler ayrı ayrı kelime, ayrı ayrı tarzda, manada o küçücük kulak ve lisanlara kemal-i intizamla gelip, çıkıp, hiç karışmayarak, bozulmayarak o küçücük kulaklara girip, o gayet incecik lisanlardan çıktığı; ve o her zerre ve her parçacık, bu acib vazifeleri görmekle beraber, kemal-i serbestiyet ile cezbedarane hal dili ile ve mezkur hakikatin şehadeti ve lisaniyle
b489.gif
ve
b259.gif
deyip gezer; ve fırtınaların ve şimşek ve berk ve gökgürültüsü gibi havayı çarpıştırıcı dalgalar içerisinde, intizamını ve vazifelerini hiç bozmuyor ve şaşırmıyor; ve bir iş diğer bir işe mani olmuyor. Ben aynelyakin müşahede ettim.
Demek, ya herbir zerre ve herbir parça havada nihayetsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir ilmi, iradesi ve nihayetsiz bir kuvveti, kudreti ve bütün zerrata hakim-i mutlak bir hassaları bulunmak lazımdır ki, bu işlere medar olabilsin. Bu ise, zerreler adedince muhal ve batıldır. Hiçbir şeytan dahi bunu hatıra getiremez. Öyle ise, bu sahife-i havanın, hakkalyakin, aynelyakin, ilmelyakin derecesinde bedahetle, Zât-ı Zülcelâlin hadsiz gayr-i mütenahi ilmi ve hikmetle çalıştırdığı kalem-i kudret ve kaderin mütebeddil sayfası ve bir levh-i mahfuzun alem-i tegayyürde ve mütebeddil şuunatında bir levh-i mahv, ispat namında yazar bozar tahtası hükmündedir.
İşte, hava unsurunun yalnız nakl-i asvat vazifesinde, mezkur cilve-i Vahdaniyeti ve mezkur acaibi gösterdiği ve dalaletin hadsiz muhaliyetini izhar ettiği gibi, unsur-u havainin sair ehemmiyetli vazifelerinden biri de elektrik, cazibe, dafia, ziya gibi sair letaifin naklinde şaşırmadan, muntazaman, asvat naklindeki vazifeyi gördüğü aynı zamanda, bu vazifeleri dahi gördüğü aynı zamanında, bütün nebatat ve hayvanata teneffüs ve telkih gibi hayata lüzumu bulunan levazımatı, kemal-i intizam ile yetiştiriyor. Emir ve irade-i İlahiyenin bir arşı olduğunu kat i bir surette ispat ediyor ve serseri tesadüf ve kör kuvvet ve sağır tabiat ve karışık, hedefsiz esbab ve aciz, camid, cahil maddeler, bu sahife-i havaiyenin kitabetine ve vazifelerine karışması, hiçbir cihetle ihtimal ve imkanı bulunmadığını aynelyakin derecesinde ispat ettiğini kat i kanaat getirdim. Ve herbir zerre ve herbir parça, lisan-ı hal ile
b489.gif
ve
b261.jpg
dediklerini bildim ve bu
b652.gif
anahtarı ile havanın maddi cihetindeki bu acaibi gördüğüm gibi, hava unsuru da bir
b652.gif
olarak alem-i misal ve alem-i manaya bir anahtar oldu.
Mütebakisi şimdilik yazdırılmadı. Umuma binler selam.
• • •​
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Kardeşlerim,
Merak etmeyiniz ve Nurun fevkalade perde altındaki fütuhatına kanaat ediniz. Şimdiye kadar hiçbir eserin böyle ağır şerait altında bu derece tesirli intişarını tarih göstermiyor.
Hem tam serbestiyet verilmemesinin sebebi ve hikmeti: Nurların fevkalade kuvvetinden korkuyorlar. Belki sarsıntı verecek diye, tam takdir ve kabul etmekle beraber, şimdilik resmen intişarından telaş ettiklerini, Diyanet Reisi büyük reisle görüşmesinden haber alınmış. Eski gibi hücum yok; belki musalaha istiyorlar. Fakat Nurlar lehinde kuvvetli cereyanlar, inşaallah o telaşı, iştiyakla resmen neşrine çevirecek. Hem çok enaniyetliler, eserlerini terviç etmek için, Nurların meydana çıkmalarına kıskanmak damarıyla taraftar olmuyorlar. Merak etmeyiniz, Nur galebe edecek.
• • •
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvela: Medresetü z-Zehranın yirmi derslerini ve hediyesini aldım. Ona mukabil, Darü l-Hikmette vazife-i ilmiyede iken tayınatım olan, elime verilen ve o zaman tab ettiğim risalelerin masrafından fazla kalan ve onunla hacca gitmek niyet ettiğim ve yirmi otuz seneye yakın bir zamanda benim ihtiyat erzakım bulunan doksan banknot-ki, nazarımda bin banknot kadar kıymeti vardı-Medresetü z-Zehranın kudsi derslerine medar olmak için, Nurun ehemmiyetli bir naşiri ve Hafız Ali nin (r.h.) çalışkan bir varisi Hafız Mustafa (r.h.) ile size gönderdim. Bu yeni derslerin fiyatı, aynı Siracü n-Nur ve Sikke-i Gaybiye gibi, benim hakkımda yedi buçuk lira olsun. Çünkü ben çoklara hediye vermeye mecbur oluyorum. Bununla beraber, herbir ders ve nüshayı Medresetü z-Zehranın erkanlarından bin hediye hükmünde kabul ediyorum.
Saniyen: Risale-i Nur, hacılarla hariç alem-i İslama yayılıyor, kendi kendini layık ellere yetiştiriyor. Ve Şam a el yazısı ile gönderdiğimiz Asa-yı Musa ve Zülfikar ı heyet-i ilmiye on beş gün tetkik etmiş, tam takdir etmelerine alamet olarak demişler: "Biz bunu mecmualar halinde kısım kısım tab edelim."
Hem bunu birden tab etmeye çok para lazım. Hem bunu şimdi birden Arabiye tercüme etmek uzun zaman lazım; imkan olmuyor. Onun için, oradaki eski talebem ve yeni gönderdiğim şakirt, kitabı onların elinden kurtarmaya çalışmışlar ki, para kazanmak için tab etmemişler. O kardeşlerim, kendi ellerinde müştaklara okutturuyorlar. Halbuki ben, tab etmek için iznim yoktu. Şimdi zamanı değil. Hem Arabiye çevirmek, Mısır ulemasının iştirakiyle ehemmiyetli ve yüksek bir heyet-i ilmiye lazım. Her neyse, acele edilmiş.
Salisen: Harice göndermek için İstanbul a gönderdiğimiz bir kısım nüshalar daha gönderilmemesinin sebebi, hacca gitmek için pek çoklar rağbet göstermediklerinden ve "Hududa fazla dikkat ediliyor ve bir bahaneyle çevriliyor" diye, elinde​
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
olan emanet bulunan, hacca gidecek olan zat, bize yazmış ki: "Bunu postayla doğrudan doğruya Mekke-i Mükerreme de Mehmed Ali Maliki, Vaziye Mahalle-i Şamiye adresiyle gönderilsin" diye münasip görmüş; onu, bahaneyle hududdan çevrilmemek için beraber götürmemiş. Çok da isabet olmuş. Çünkü, benim ve Nur şakirtlerinin namına şimdi bu mecmuaları göndermek, her halde inkişafa başlayan İslam birlik fikri ve ittihad-ı İslam siyaseti, Risale-i Nur u kendine bir kuvvet, bir alet yapmaya çalışacaktı ve bizleri siyaset-i İslamiyeye bakmaya mecbur edecekti. Halbuki Risale-i Nur'un mesleğindeki sırr-ı ihlas; iman, Kur'ân hakikatlerinden başka hiçbir şeye alet, tabi olmadığı; hem müşterileri aramak değil, belki müşteriler hakiki ihtiyacını hissedip ve yarasının tedavisi için Risale-i Nur u aramasının lüzumu; halbuki gönderilecek o mübarak merkezler, şimdilik Nurlara hakiki ihtiyacını değil, belki alem-i İslamın hayat-ı diniyesine ait cihetlerinden düşünmeye mecbur olması; hem Nur mesleğinde benlik ve gösteriş bir nevi şöhretperestlik, merdud olduğundan, bu enaniyet zamanında insanlara kendini satmaya çalışmak ve beğendirmek, bir anda Nur şakirtleri böyle büyük bir imtiyaz gibi bu eserlerle meşhur mevkilere kendilerini göstermek bir nevi gösteriş olması cihetiyle, kader-i İlahi, Nur şakirtlerini tam ihlasın muhafazası için şimdilik müsaade etmiyor.
Rabian: Kahraman ve sadakatte hiç sarsılmadan ve kardeşiyle masum olmalarıyla ve az zamanda pek çok kıymetdar hizmet eden Süleyman Rüştü nün dünyada, ahirette Cenab-ı Hak onu manevi ve maddi ticaretinde daima onu ihsanına mazhar eylesin. Amin.
Hamisen: Hüve Nüktesi pek ince, gerçi çok mücmel ve muhtasar olmuş, fakat herkes ondan pek kuvvetli bir nur-u imani hissedebilir diye size gönderildi. Fakat o nüktenin ahirlerinde "Her zerre, cezbedarane hal diliyle
b264.gif
-1- deyip gezer" cümlesine, "hal diliyle ve mezkur hakikatin şehadeti ve lisanıyla" kelimeleri ilave edilecek. Bu Hüve Nüktesi ile Yirmi Dokuzuncu Mektubun Beşinci Kısmı olan
b265.gif
-2- ayeti münasebetiyle bir seyahat-i hayaliye ve yine Yirmi Dokuzuncu Mektubun Birinci Kısmında yalnız
b266.gif
kapısıyla cemaat sırrını gösteren seyahat-i hayaliye dahi beraber Sikke-i Gaybiye nin ahirine veyahut münasip gördüğünüz yere konulsun. Eğer inayat Sikke-i Gaybiye ye konulmamış ise, onun da bir hülasasını derc edilmesini size havale ediyorum.
• • •
1 "Ondan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur. (Kassas Sûresi: 88.) "De ki: O Allah birdir. (İhlas Sûresi: 1.)
2 "Allah göklerin ve yerin nurudur." Nur Sûresi: 24:35.​
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Mesmuatıma nazaran, Şemsi ve isimlerini söylemeyi münasip bulmadığımız müellifler, Zülfikar dan ve sair Risale-i Nur dan bazı kısımları kendi namlarına neşretmelerine razıyım ve helal ediyorum ve memnun olurum. Onlar da Nurun şakirtleridirler, bu surette Nurları neşrederler. Yirmi seneden beri çoklar, hatta büyük hocalar eserlerinde ve müellifler de Nurun meselelerinden çoklarını almışlar ve alıyorlar. Hatta değil böyle dost zatları, belki resmi makamları bulunan ve eserler yazan ve Nurların intişarlarına taraftar olmayan ve eserleri revaç bulmak niyetiyle Nurun neşrine mani olanları dahi helal ediyoruz. Çünkü onların men leri başka bir tarzda ve daha faydalı intişarına ve fütuhatına vesile oluyorlar.
Ben, hal-i hazıra bakmadığım için bilemiyorum. İstemeyerek işittim ki, eser yazan ve Nurdan çalan resmi büyük zatlar diyorlar: "Risale-i Nur u okuyabilirsiniz, başkasına vermeyiniz." Güya Nurlar onların eserlerini setrettirecek! Halbuki Nurlar, o eserlerdeki hakikatleri tasdik eder, onlara kuvvet ve revaç verir. İnşaallah bir zaman onlar resmen neşrine mecbur olacaklar. Fakat İzmirli hakimin dediği gibi, "Risale-i Nur gizlenmiyor ve başka kitaplara benzemiyor ve temellük edilmiyor. Nerede bulunursa bulunsun, ben Nur dan gelmişim" der.
Hem Risale-i Nur'un sekiz senedir en mühim parçaları İstanbul a gidiyordu ve kemal-i şevkle müellifler okuyorlardı. Esasen Risale-i Nur ise, ona şakirt olmak şartıyla, herkesin kendi malı gibidir.
Isparta dan hacca giden ve benim bedelime dahi manen hac etmeyi vaad eden o mübarek kardeşlerimizi has şakirtler dairesinde bütün manevi kazançlarımıza hissedar etmeye karar verdik. Cenab-ı Hak, onları iki cihanda mes ut eylesin. Amin.
Medresetü z-Zehranın bana gönderdiği bu defaki Asa-yı Musa fiyatından kalan altmış banknotu yakında göndereceğim.
Hem Nur Ticarethanesini tebrik ediyorum. İnşaallah, yakın zamanda muhaberemiz Nur Ticarethanesi sahibi vasıtasıyla olacak. Umuma birer birer selam.
• • •
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvela: Rehber den yüz tanesini naşirlerinden elli banknota aldım ve kendi Asa-yı Musa nüshalarımdan sattığımdan onlara verdim. Bana son gönderdiğiniz Asa-yı Musa fiyatından borcum kalan altmış banknotun yerine size gönderdim. Yirmi-otuz tanesi Medresetü z-Zehranın dahilinde ve mütebakisi Denizli, Milas, Burdur, Antalya, Aydın, İzmir gibi yerlere tensip ettiğiniz miktarda gönderirsiniz. Asıl bunun ehemmiyetli hakiki fiyatı, alan adam hiç olmazsa on adama okutmaktır. Çünkü nüshaları azdır.
Saniyen: Mahkemedeki müdafaatınızı beğendim, güzeldir. Teşrin 22 ye tehiri de hayırlıdır. Zaten onların elindeki kısmı, resmi adamların bir cihette hisseleridir, okusunlar. Okumasalar da, yakınlarında dairelerinde bulunması ve​
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
onlar vazifeten onların hakaikiyle mücmelen meşgul olması, manevi ders alıyorlar, hiç merak etmeyiniz. Nurların inkişafı ve fütuhatı gittikçe ziyadeleşiyor, resmi adamların çoklarını içine alıyor. Resmi memurlara bir merak düşmüş, arıyorlar. Buldukları vakit, tokadını yedikleri halde elini öpüyorlar.
Salisen: Küçük Isparta nın kahramanlarından Küçük İbrahim le Salih in mektupları, beni fevkalade mesrur eyledi. Bin barekallah! O iki kardeşimiz, o havalideki ehemmiyetli kardeşlerimizi ziyaret edip sıhhat ve selametlerini yazdıkları gibi, Karadeniz sahillerinde Ordu, Sinop, Gerze, Ayancık, Bartın, Zonguldak gibi yerler Nurlarla münevver olduklarını ve İstanbul un Üsküdar tarafından Nurcu vaiz hocalar Nura çalıştıklarını ve Gerze den mühim bir ticaret ve gayet Nurlara müştak ve Nurlara tam çalışmaya azmeden bir yeni kardeşimizin güzel mektubunu aldık. İbrahim le Salih i ve o zatı çok selamımızla beraber tebrik ediyoruz, muvaffakiyetlerine dua ediyoruz.
Rabian: Alamescid imamı faal kardeşimiz İbrahim Edhem in kendi sisteminde tam Nurcu olarak bulduğu vaiz Ali Şentürk ün ve vaiz Osman Nuri nin samimi ve fedakarane ve Nur hizmetinde azimkarane mektuplarında arzu ettikleri tarzda has şakirtler dairesinde kabul olmuşlar. Cenab-ı Hak onları muvaffak eylesin. Amin. Ali Şentürk ün mektubunda ismi bulunan müfti-i belde Ali Rıza ya pek çok selam edip Ali Rıza namındaki çok ehemmiyetli kardeşlerimizin içinde Nur dairesine girdiğini ve çoklara hüsn-ü misal olacağını tebliğ ediniz.
Umuma binler selam.
• • •
Mucizeli Kur'ân ımızdan Sure-i Rahman tevafukat-ı latifesi içinde bulunan cüz ile, güzel tevafuklu bir cüz ile İstanbul da matbaacı Aziz e göstermek için göndermiştik. O da çok beğenmiş, söz vermiş ki: "Ne vakit isterseniz, bunu da Hizb-i Kur'âniye ve Hizb-i Nuriye gibi fotoğrafla tab edeceğim. Hindistan a bir milyon Kur'ân ı göndermeye söz verdiğimden, bu mu'cizâtlı Kur'ân ı da içinde onlara göndermek güzel olur."
Cenab-ı Hak, inşaallah Nurcuları muvaffak eder.
• • •
Sikke-i Gaybiye nin fiyatı olarak elli Rehber i naşirlerinden parasını verdim, aldım, size gönderiyorum. Hem o mübarek mecmuanın bir mübarek fiyatı olarak, bana hizmet eden ve şimdilik pek lüzumu bulunmayan ve başkalarına da vermek istemediğim iki tencere ve on beş sene giydiğim pamuklu entari ve gayet mübarek bir kitaba mukabil, bir çaydanlık ve yirmi dört seneden beri tıraşa hizmet eden bir ustura ve çok zamandan beri bana hizmet eden bir çarşaf, hazır Kılıç Ali nin pederiyle Ahmed Rasih in tahmin ve tensibiyle, dokuz lira tencere, dokuz lira da çaydanlık, dokuz lira tıraş bıçağı, pamuklu entari ve çarşaf ile iki el havlusu ve bir iç donu ile bir pamuklu gömlek fiyatı yekunu yüz yirmi beş lira tahmin edilmiştir. Hazır olan zatlar bu kıymeti takdir ettiler. Ben daha az fiyat verdim; bu fiat çoktur derim.
Umuma selam.
• • •​
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Aziz, sıddık kardeşlerimiz,
Evvela: Leyali-i aşerenizi tebrikle beraber, size Nur'un iki kerametini beyan ediyoruz. Şöyle ki: Bu sıralarda çok cihetlerde, hususan makine ile Nurların inkişafatı, gizli düşman zındıkları şaşırttı. Cüz i, fakat elim bir tarzda bir planla, çok evhama ve iftiralara medar olabilir bir hadiseyi, bir biçare muhakemesiz bir adamın vasıtasıyla yaptırdılar ki, burada Nurun en mühim ve vazifesi en ehemmiyetli bir şakirdini, tam hanesinin yanında dört gülle ile, o biçare adam yaralanıyor. Doktor "Yüzde yüz ölecektir" diyor. O mecruhun tarafında dava edecek, resmi, gayr-ı resmi çok adamlar varken ve yüzde doksan o ehemmiyetli şakirde isnad etmek ve o vesileyle hanesindeki bütün Nur Risalelerini ve mektuplarını taharri bahanesiyle elde etmek yüzde doksan ihtimali varken ve o vasıtayla beni ve Nurcuları alakadar etmek ve o masum şakirdi de acip iftiralarla lekedar etmek, esbaplar olduğu halde,
b267.gif
sırrıyla yine inayet-i İlahiye imdada yetişti. O adam tam yüzünden dört gülle ile yakından vurulduğu halde ölmedi. Ve harika bir surette hiçbir şahit bulunmadı. Hiçbir emare bulunmadı. O vurulan adam, ne mahkemeye, ne babasına, ne kardeşlerine, kim vurduğunu, ısrar ettikleri halde söylemedi, yani söylettirilmedi. Eğer söyleseydi, habbeyi kubbe yapan münafıklar, acip iftiralar edeceklerdi.
Cenab-ı Hak, ihsan ve keremiyle Nurları ve Nurcuları himaye edip, o hadise ve o bombanın patlaması bize zarar vermedi. Kat i kanaatimiz gelmiş ki, bu bir keramet-i Nuriyedir.
Hem o adam Nurların bir parçasını okuduğu cihetiyle, onun kerametiyle hayatını kurtardığı gibi, ondan aldığı cüz i bir ders-i hakikat hissiyle, o elim vaziyetinde ve inatçı tabiatında, yine Nurlara zarar gelmemek için susturuldu. Ne mahkemeye, ne akrabasına söylettirilmedi. Fakat benim yanıma bir defa geldiği ve istikamete söz verdiği halde, yanlış hareket ettiği için tokat yedi. Hatta ithama maruz olabilir şakirdin de, kemal-i sadakat ve ihlas içinde bazı lakaytlıkları yüzünden bir şefkat tokadı yediğini anladık.
• • •
Hüve Nüktesi"nin ahirinde bu parça yazılacak
Gördüm ki, alem-i misal, nihayetsiz fotoğraflar ve herbir fotoğraf, hadsiz hadisat-ı dünyeviyeyi aynı zamanda hiç karıştırmayarak alıyor. Binler dünya kadar büyük ve geniş bir sinema-i uhreviye ve faniyatın fani ve zail hallerini ve vaziyetlerini ve geçici hayatlarının meyvelerini sermedi temaşagahlarda ve Cennette saadet-i ebediye ashablarına da dünya maceralarını ve eski hatıratlarını levhalarıyla gözlerine göstermek için pek büyük bir fotoğraf makinası olarak bildim.
Sen Cenab-ı Hakkın inayetiyle korunmaktasın.​
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Hem Levh-i Mahfuzun, hem alem-i misalin iki ciheti ve iki küçücük nümunesi ve iki noktası, insanın başında olan kuvve-i hafıza ve kuvve-i hayaliye, mercimek küçüklüğünde iken, bir büyük kütüphane kadar, hiç karıştırmayarak kemal-i intizamla içlerinde yazılması kat i ispat eder ki, o iki kuvvenin nümune-i ekber ve azamları olan alem-i misal, hava ve su unsurlarının, hususan nutfelerin suyu ve toprak unsurunun pek fevkinde daha ziyade hikmet ve irade ile ve kalem-i kader ve kudretle yazıldıklarını ve hiçbir cihetle tesadüf ve kör kuvvetin ve sağır tabiatın ve camid, hedefsiz esbabın karışması yüz derece muhal ve hiçbir vecihle mümkün olmadığını, Hakim-i Zülcelalin kalem-i kader ve hikmetinin sayfası olduğu, ilmelyakin ile kat i bilindi. (Mütebakisi şimdilik yazdırılmadı.)
b268.gif

Kardeşiniz
Said Nursi

Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i Kur'âniyede faal, sebatkar arkadaşlarım,
Evvela: Bu sene hacc-ı ekber manasını taşıyan leyali-i aşerenizi ruh u canımızla tebrik ederiz.
Saniyen: Hem dahilde, hem hariçte Nurun fütuhatı devam ediyor. Fakat gizli düşmanlarımız olan ehl-i dalalet ve sefahet, ehemmiyetsiz bazı hadiselerle Nur talebelerine telaş vermeye ve habbeyi kubbe yapıp sarsıntı veriyorlar.
Bugünlerde ekser kitaplarım ve üç senelik muhabere mektuplarım meydanda bulunan ehemmiyetli bir şakirdin hanesine yakın, gecede bir vukuat oldu. Ondan istifade ile o şakirdin hanesini taharri etmek yüzde doksan ihtimal-i kavi varken, Cenab-ı Hak, inayetiyle ve hıfz ve himayetiyle o haneyi taharriden kurtardı. Eğer sabahleyin safdil iki kardeşimizi ciddi ikaz etmeseydim ve kitap ve mektupları oradan kaldırmasaydım, yine Nur dairesi içinde büyükçe bir mesele olacaktı.
O vukuatta bir nevi siyaset korkusu da görünüyor. Gerçi inayet-i İlahiye bizi muhafaza etti; fakat bu sırada-ki, mecmualar çıkıyor ve intişar ediyor ve biz de pek çok sükunete ve ihtiyata mecbur olduğumuz halde-böyle heyecanlı bir hadise, habbeyi kubbe yapan düşmanlarımız bize telaş ve sarsıntı verecekti. İnayet-i İlahiye, o planı da def etti, bizi muhafaza etti.
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Sûresi: 32.)​
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Fakat o hilaf-ı memul, birden bu hadiseden ruhuma gelen heyecan ve manevi darbe ve Nur hizmetine ehemmiyetli zarar gelmek düşünmesiyle, hiç ömrümde görmediğim bir sıkıntı ve asabımda manevi yaralar açıldı. İhtiyarsız teessürat beni çok eziyordu. Birden Cenab-ı Erhamürrahimin, kemal-i merhametinden, o teessürat-ı manevi yaralarıma tam bir merhem olarak, çok fedakar Nuri Benli yi ve Kastamonu kahramanı Sadık Beyi ve İnebolu kahramanlarından İsmail i tam bir merhem ve ilaç olarak ikinci gün gönderdi.
Hem on beş seneden beri şehid olmuş işittiğim ve daima Ubeyd gibi şehid talebelerim içinde ona dua ettiğim, hem İşaratü l-İ caz ı, hem Onuncu Söz ü tab eden Molla Hamza hayatta, Irak ta olduğunu ve Nurları aradığını, memlekete giden kardeşimiz Emin in mektubunda o müjde, tamamıyla yaramı tedavi etti. Cenab-ı Hakka hadsiz şükür olsun dedim.
Umum kardeşlerimize binler selam ederiz.
• • •
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvela: Size hem acip, hem elim, hem latif bir macera-yı hayatımı, düşmanlarımın hem şeni, hem bin ihtimalden bir tek ihtimalle hiçbir şeytan hiçbir kimseyi kandıramadığı bir iftiralarını ve Nura karşı istimal edilecek hiçbir silahları kalmadığını beyan etmeye bir münasebet geldi. Şöyle ki:
Tarih-i hayatımı bilenlere malumdur. Elli beş sene evvel ben, yirmi yaşlarında iken, Bitlis te merhum vali Ömer Paşa hanesinde iki sene onun ısrarıyla ve ilme ziyade hürmetiyle kaldım. Onun altı adet kızları vardı; üçü küçük, üçü büyük. Ben, üç büyükleri, iki sene beraber bir hanede kaldığımız halde, birbirinden tefrik edip tanımıyordum. O derece dikkat etmiyordum ki bileyim. Hatta bir alim misafirim yanıma geldi, iki günde onları birbirinden fark etti, tanıdı. Herkes ve ben de bu hale hayret ederdik. Bana sordular: "Neden bakmıyorsun?"
Derdim: "İlmin izzetini muhafaza etmek, beni baktırmıyor."
Hem kırk sene evvel İstanbul da Kağıthane şenliğinin yevm-i mahsusunda, Köprüden ta Kağıthane ye kadar Haliç in iki tarafında binler açık saçık Rum ve Ermeni ve İstanbullu karı ve kızlar dizildikleri sırada, ben ve merhum mebus Molla Seyyid Taha ve mebus Hacı İlyas ile beraber kayığa bindik, o kadınların yanlarından geçiyorduk. Benim hiç haberim yoktu. Halbuki Molla Taha ve Hacı İlyas, beni tecrübeye karar verdikleri ve nöbetle beni tarassut ettiklerini bir saat seyahat sonunda itiraf edip dediler:
"Senin bu haline hayret ettik, hiç bakmadın."
Dedim: "Lüzumsuz, geçici, günahlı zevklerin akıbeti elemler, teessüfler olmasından, istemiyorum."
Hem bütün tarih-i hayatımda hediyeleri kabul etmek ve minnet altına girip halkın sadaka ve ihsanlarını almaktan çekindiğimi, benimle arkadaşlık edenler bilirler. Nurların ve hizmet-i imaniye ve Kur'âniyenin şerefini ve selametini himaye etmek
 
Üst Alt