9- Münafıklar Bahsi

MURATS44

Özel Üye
b624.gif

b625.gif

b626.gif

b627.gif

b628.gif

-1-


Bu uzun ayetle hem makabli arasında, hem cümleleri arasında, hem cümlelerinin keyfiyetlerinde bulunan cihet-i irtibat ve intizam ise:
Kur'an-ı Kerim, evvela münafıkların hallerini, saniyen cinayetlerini sarahaten kaydettiği gibi, muamelelerinin kötülüğünü akla kabul ettirdikten sonra, hayale, vehme, hisse de gösterip onlara da kabul ettirilmesini bu temsille temin etmiştir. Evet akli şeylerden fazla, temsillerle hayali şeyleri kabule, hayal daha yakındır. Ve keza, akla muhalif olan ve hem gayr-ı meluf bulunan birşeyin me'nus bir şekilde gösterilmesiyle hayal çabuk kabul eder. Ve keza, gaip birşeyi hazır göstermekle, akıl ile his arasında mutabakat hasıl olur, his de kabul eder.
1- O münafıkların hali, karanlık bir gecede ateş yakan kimsenin durumu gibidir ki, ateş tam onların çevresini aydınlatmışken, Allah birden nurlarını alıp götürmüş ve onları karanlıklar içinde bırakmış; onlar da artık hiçbir şeyi göremez olmuşlardır. Sağır, dilsiz ve kördürler; gece karanlığında bir ses işitmez, kimseye birşey işittiremez, bağırsalar da yardıma gelen olmaz, yollarını bulamazlar. Çabaladıkça batar, o musibetten kurtulup geri dönemezler. Yahut onların hali, şiddetle boşanan karanlıklı, gök gürültülü ve şimşekli bir yağmura tutulmuş yolcuların misaline benzer. Yıldırımdan ölme korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Halbuki Allah o kafirleri kudretiyle çepe çevre kuşatmıştır. Pimşeğin çakması neredeyse gözlerini alır. Etraflarını aydınlatınca birkaç adım yürürler. Fakat üzerlerine karanlık çökünce oldukları yerde kalırlar. Eğer Allah dileseydi onlara verdiği işitme ve görme nimetlerini de alıverirdi. Muhakkak ki Allah herşeye hakkıyla kadirdir. (Bakara Sûresi: 2:17-20.)
 

MURATS44

Özel Üye
Hülasa: Münafıkların kötülüğü şu temsille akla tasdik ettirildiği gibi, hayale, vehme, hisse de kabul ettirilmesi temin edilmiştir. Ve eyzan, münafıkların ayrı ayrı cinayetleri ve muhtelif sıfatları arasında hakiki bir irtibatın bulunması şu temsille gösterilmiştir. Ve eyzan, münafıkların muamelelerini hayalin gözü önüne şu temsille getirmekten maksat, lisanın söyleyemediği ince cihetleri bizzat hayal bakıp, görsün ve alsın ki, bir itiraz kalmasın.
Sonra bu temsilin cümlelerinin meali, heyet-i mecmuasıyla münafıkların hikayelerinin mealine muvafık geldiği gibi, ayrı ayrı da hikayelerinin cümlelerine uygun gelir. Evet, münafıkların hikayesi böyledir: Zahiren imana gelmişlerdir. Sonra kalben küfür ve inkar etmişlerdir. Sonra hayret ve tereddüt içinde kalmışlardır. Sonra hakkı talep etmemişlerdir. Sonra o dalaletten rücua kadir olmamışlardır ki, hakkı arasınlar.
Temsilin meali ise: Evvelen ateş yakmışlardır. Sonra o ateşi muhafaza edememişlerdir. Sonra ateşleri sönmüştür. Sonra zulmet içinde kalmışlardır. Sonra herşey onlara görünmez olmuştur. Gece vakti ses sada olmadığından, sanki sağır olmuşlardır. Ateşleri söndüğünden, ama gibi olmuşlardır. Bir muhatap veya bir yardımcıları bulunmadığından, sanki lal olmuşlardır. Ve o zulmetten çıkıp rücua kadir olmadıklarından, sanki ruhsuz, heykel kesilmişlerdir. İşte temsildeki cümlelerle hikayedeki cümleler arasında muvafakat tamamen tebaruz etmekle, aralarında bir muhalefet kalmadığı tebeyyün etti.
İhtar: Temsildeki zulmet, hayret, ateş, hikayedeki küfür, adem-i sebat ve fitnelerine işarettir.
Sual: Temsilde nurdan bahsedilmiştir. Münafıkların nuru nerede?
Elcevap: Kendisinde nur olmayan bir insan, muhitinde bulunan nurdan istifade eder. Muhitinde bulunmasa kavminde, kavminde bulunmasa nev'inde, nev'inde bulunmasa fıtratında, fıtratında mümkün olmasa dünya menfaatleri için lisanında vardır. Bu da olmasa, evvelce İmân edip sonra irtidat edenlerin evvelki nurlarına işarettir. Bu da olmasa dünyaya ait gördükleri istifadelerine işarettir -Ateşin, fitnelere işaret olduğu gibi. Bu da olmadığı takdirde daire-i imkanda olan nurları, vücut dairesine indirilmiştir-
b629.gif
-1- 'daki hidayet gibi.
Sonra cümlelerin arasındaki cihet-i intizama gelince:
b630.gif
Yani, "Onların meseli, ateş yakan adamın meseli gibidir." Bu cümlenin mevki ve makama olan münasebeti, şöyle tasvir edilebilir ki:


_______________________________________


1- Hidayet karşılığında dalaleti satın aldılar.
 

MURATS44

Özel Üye
Ayette beyan edildiği şekil üzerine, ateş yakan adamın hali, Cezire-i Arapta sakin Kur'an'ın muhataplarından birinci tabakadaki adamların hallerine tetabuk ediyor. Zira o tabakadaki adamlar, bu ateşi yakan adamın halini ya bizzat görmüşler veya işitmişlerdir. Ve o halin ne derece müessir ve feci olduğunu hissetmişlerdir. Zira onlar çok defa güneşin zulmünden gecenin zulmetine kaçarak gecenin serinliğinde yollarına devam ettikleri sırada, şiddetli yağmurlara rast gelerek çok zahmetlere düşmüşlerdir. Ve keza çok defa yollarını kaybederek muzır hayvanlarla dolu mağaralara girmişlerdir. Ve arkadaşlarını görüp onlarla ferahlanmak ve eşyalarını görüp, muhafaza etmek veya muzır hayvanları görüp onlardan tahaffuz etmek için ateş yakmışlardır. Ateşin ziyasından istifade ederlerken, semavi bir afetle ateşleri söner ve reca ve ümitleri tamamen ye'se ve hüsrana inkılap eder. İşte, Kur'an-ı Kerim onların bu durumuna


b631.gif


cümleleriyle işaret etmiştir. Yani, vakta ki o ateş etrafı ışıklandırdı; birden bire Cenab-ı Hak, nurlarını söndürerek ziyalarını zulmete çevirdi.
b632.gif
-1- 'da
b1080.gif
kelamın siyakı, kelamın şu şekilde olduğunu iktiza ettiğine işarettir ki, ziyasından istifade için ateş yaktılar. Ateş onları ziyalandırdı. Onlar da mutmain ve müferrah oldular. Sonra bir hüsrana uğrayıp yere düştüler. Sonra bu cümle-i şartiyenin, şart ve ceza denilen her iki cümlesi arasında lüzumun vücudu lazımken, izae ile nurun zehabı arasında hiçbir lüzum görünmüyor. Binaenaleyh, bu gizli lüzumu dışarıya çıkarıp göstermek için bazı mukadder cümlelere ihtiyaç vardır. Şöyle ki: Vakta ki ateş onları ışıklandırdı. Onlar da ışıklandılar. Fakat ateşe ehemmiyet verip muhafaza etmediler ve o nimetin kadrini bilip devam ettirmediler, o da söndü gitti. Evet, ziyayı muhafaza etmekten gaflet, adem-i devamını istilzam eder.


Adem-i devam ise intifasını, yani sönmesini istilzam eder. Nurların sönmesiyle uğradıkları hüsrandan sonra
b634.gif
-2- cümlesiyle, zulümata düşmek gibi ikinci bir hüsrana maruz kaldıklarına işaret edilmiştir.
b635.gif
-3- cümlesi ise üçüncü bir hüsranlarına işarettir. Çünkü insan zulmete düşmekle yolunu kaybettiği zaman, arkadaşlarını ve eşyasını görmekle bir derece müteselli olur. Fakat bunları da görmediği gibi, onun o karanlıkta durması ve yürümesi bir musibet ve bir vahşettir.
b636.gif
Yani, "Sağır, lal, dilsiz, kör olup dönemezler." Bir insan, böyle bir belaya düştüğü zaman, dört cihetle ümitvar ve müteselli olabilir.


________________________________________


1- Ne zaman ki.
2- Onları karanlık içinda bıraktı.
3- Görmezler.
 

MURATS44

Özel Üye
Birincisi: Köylü halkından veya geçen yolculardan bir ses gelir de, o ses vasıtasıyla yolunu bulup görmek ümidinde olur. Halbuki gecesi sakit ve sakin, sessiz ve sadasız bir gece olduğundan, o adamla bir sağırın arasında fark kalmaz. Bu cihetten ümidinin kesik olduğuna işaret eden Kur'an-ı Kerim
b637.gif
kelimesini demiştir.
İkincisi: Eğer çağırıp yardım isterse, belki bir işiten olur da onun kurtulmasına gelir diye bir ümit besleyebilir. Fakat gecesi sağır olduğu için, dilli, dilsiz birdir. Bu recasını da kesmek için
b638.gif
denilmiştir.
Üçüncüsü: Gideceği cihetin yolunu tahminen tayin etmek ve görmek için bir alamet, bir ateş, bir yıldız arar, müteselli olur. Halbuki gecesi öyle zulmetlidir ki, gözlü gözsüz bir olur. O adamın bu emelini söndürmek için
b639.gif
denilmiştir.
Dördüncüsü: O beladan kurtulup rücu etmek için var kuvvetiyle çalışmaktan maada bir çare kalmadığını görür görmez, kuvvetine güvenir, ümitvar olur. Halbuki zulmet her taraftan o adamı öyle ihata etmiştir ki, o adam bütün kuvvetiyle çalıştığı halde kurtuluş imkanını bulamaz. Kendi su-i ihtiyarıyla bataklığa giren ve bir daha çıkması mümkün olmayan bir hayvan gibi, o zulmet içinde kalır. Evet, çok şeyler var ki, insan ihtiyarıyla girer, fakat çıkması mümteni olur. İnsan onu bırakır, fakat o insanı bırakmaz. İşte onların şu vaziyetlerine karşı
b640.gif
-1- denilmiştir ki, o musibetten kurtulup rücularına bir çare kalmadığına ve son ümitlerinin de kesildiğine binaen, vahşet, yeis ve korkular içinde kaldıklarına işarettir.
Cümlelerin hey'etlerine gelince:
b641.gif
-2- cümlesi, nüktelere bir define hükmündedir. Şöyle ki:
Lisanlarda deveran eden ve beynennas garip ve acip şeylerde kullanılan ve "hikmetü'l-avam" ve "felsefetü'l-umum" ile anılan
b642.gif
kelimesi, münafıkların vaziyetleri bir ağruba ve kıssaları bir acube olduğuna işarettir. Bu işaretten, onların sıfatları üstünde nefretin, lisanları üstünde lanetin ilelebed darb-ı mesel gibi deveran etmek şanında olduğuna bir remiz vardır.


_______________________________________


1- Onlar geri de dönemezler.
2- Onların hali, karanlık bir gecede ateş yakan kimsenin durumu gibidir.
 

MURATS44

Özel Üye
Sual: Teşbihi ifade eden her iki mesel arasındaki
b1079.gif
'in hazfı belağatçe daha makbul olduğu halde, niçin burada hazfedilmemiştir?
Elcevap: Bu makamda edat-ı teşbihin zikri, hazfından daha beliğdir. Zira sami, teşbih edatını görür görmez, teşbihle alakadar olur. Müşebbehünbihte olan her noktayı, müşebbehteki nazirine tatbik eder. Fakat edat-ı teşbihin mahzufu takdirde, teşbihten gaflet ederek her iki tarafı birbirine tatbik etmek fikrine gelmemesi ihtimali vardır. İkinci mesel kelimesi ise, ateş yakan o adamın vaziyeti, efkar-ı ammece bir darb-ı mesel hükmüne geçmiş olduğuna işarettir.
Sual: Ateşi yakanlar bir cemaat iken müfred işareti olan
b644.gif
-1- ile işaret edilmesi neye binaendir?
Elcevap: Ferdin yapacağı bir işe cemaatin iştirak etmesiyle ziyadelik veya noksanlık hasıl olmadığı takdirde, fert veya nevi, cüz veya küll bir olur.
Maahaza
b644.gif
'nin müfred işareti olması, onlardan herbir ferdin, dehşeti temessül ve kabahati tasvir etmekte müstakil olduğuna işarettir.
b645.gif
-2- 'deki
b646.gif

ateş yakmalarının külfetle ve araştırmakla husule geldiğine işarettir. Hem
b647.gif
'nin ifrad sigasıyla olması
b648.gif
-3- 'deki cemi zamiri, bir cemaat için bir ferdin ateş yakması adet olduğuna işarettir. Hem lamba vesaire gibi alat-ı tenviriye arasında
b649.gif
-4- 'ın intihap edilmesi, teklifin pek şiddetli bir nur olduğuna ve onların izhar ettikleri zahiri nur altında fitne ateşini yaktıklarına işarettir.
İhtar: Nekre olarak
b649.gif
kelimesinin zikri, onların şiddet-i lüzumundan dolayı herhangi bir ateş olursa olsun, hemen yakmak ihtiyacında olduklarına işarettir.


b651.gif
-5-

Takibi ifade eden
b652.gif
'deki
b1080.gif
onların yeisten sonra ümit ve reca zamanlarının geldiğine işarettir.
b654.gif
ise, kıyas-ı istisnai ile anılan, dahil olduğu cümlelerden birinci cümlenin tahakkuk ve vücuda geldiğine delalet etmekle, ikinci cümlenin de vücuda geldiğini intaç ettiğine ve onların teselli ve ümitlerinin tamamıyla kesilmiş olduğuna işarettir.


______________________________________


1- O kimse ki.
2- Ateş yaktı.
3- Nurları.
4- Ateş.
5- Ateş tam onların çevresini aydınlatmışken, Allah birden nurları alıp götürdü.
 

MURATS44

Özel Üye
b655.gif
-1- kelimesi, onların ısınmaya değil, aydınlanmaya ihtiyaçları olduğuna işarettir ki, etrafında bulunan zararlı şeyleri görüp onlardan tahaffuz etsinler.
b656.gif
-2- dehşetin her dört taraftan ihata eylediğine ve ziya ile cihat-ı sitteden hücum eden zararlardan tahaffuz etmek lüzumuna işarettir.
b657.gif
-3-: Bu kelime ile
b655.gif
kelimesi arasındaki lüzum meselesi geçmiştir; oraya bakılsın.
b659.gif
-4-: Zehabın Allah'a isnadı, iki cihetten reca ve ümitlerinin kesik olduğuna işarettir.
Birincisi: afet, semavi olduğundan, def'i mümkün değildir.
İkincisi: O afet, kusurlarının cezası olduğundan Cenab-ı Haktan merhamet de reca edilemez. Çünkü iptal-i hak için çalışan adam Haktan yardım ve merhamet talep edemez.
b660.gif
-5- deki harf-i cer olan
b1086.gif
nur ve ziyanın bir daha avdet etmemesine işarettir. Çünkü
b662.gif
'in manası, "Allah onların nurlarını götürmüştür." Malumdur ki, Allah'ın aldığı bir şeyi kimse reddedemez.
b663.gif
ünvanı ise, sırat üstündeki hallerini andırır. İhtisası ve hasrı ifade eden
b663.gif
'un
b664.gif
zamirine olan izafesi, onların şiddet-i teessürlerine işarettir. Zira halkın ateşleri yanarken bir insanın ateşi sönse, o insan çok müteessir olur.


________________________________________


1- Aydınlattı.
2- Çevresini.
3- Alıp götürdü.
4- Allah alıp götürdü.
 

MURATS44

Özel Üye
b665.gif
-1-

Harf-i atıf olan
b1098.gif
onların iki zararı cem etmiş olduklarını ifade ediyor. Birisi, ziyalarının selb edilip söndürülmesidir. İkincisi ise, zulmetin onlara ilbas edilip giydirilmesidir.
b667.gif
ünvanı ise, onlar ruhsuz bir ceset, içsiz bir kabuk hükmünde olduklarından, bu gibilerin hali, onlardan alakayı kesip bütün bütün terk edilmelerine delalet eder.
b668.gif
edatının ifade ettiği zarfiyetten anlaşılır ki, zulmetin şiddetinden, onların nazarında herşey ademe gitmiş, yalnız zulmet kalmıştır. Onlar da, dehşetlerinden, o zulmeti kendilerine kabir yapmışlar ve içine girip gizlenmişlerdir.
b669.gif
: Bu kelimenin cem sigasıyla zikri ise, gecenin karanlığıyla beraber bulutların zulmetinden, onların ruhlarında yeis ve havfın yerlerinde vahşet ve dehşet ve zamanlarında sükun ve sükunetiyle hasıl olan zulmetler gibi, türlü türlü zulmetler vücuda gelmişlerdir.
b670.gif
kelimesindeki tenkir ise, o gibi zulmetlerin emsalini görmediklerinden, kendilerince meçhul ve ülfet edilmemiş birtakım zulmetler olduğuna işarettir.
b671.gif
-2- cümlesi, musibetlerin en büyüğünü gösterir. Zira gözü görmeyen adam pek çok belalar çeker. Gözlerini kaybedenler, pek gizli musibetlerin elemlerini daima çekiyorlar. (La yubsirun)nin siga-i muzari ile zikri, onların vaziyetlerini tasvirle hayalin gözü önüne getirip ihzar eder ki, sami hayaliyle dehşetlerini görsün, vicdanıyla ibret alsın.
b672.gif
'nin mef'ulsuz bırakılması, tamim içindir. Şöyle ki: Onlar menfaatlerini görmüyorlar ki, celp ve muhafaza etsinler. Tehlikeleri görmüyorlar ki, içtinap etsinler. Arkadaşlarını görmüyorlar ki, bir parça ferahlasınlar. Sanki herbirisi tek başıyla o zulmet içinde kalmışlardır.
b673.gif
Yani, "Sağır, lal, kör şahıslar gibi o zulmetten çıkıp kurtulamazlar." Bu cümlede bulunan sıfat-ı erbaa, münafıklarla ateş yakanlar arasında müşterek olup, her iki taraftan haber verir, vaziyetlerini bildirir, ayna gibi hallerini gösterir.


b665.gif
-1-

Harf-i atıf olan
b1098.gif
onların iki zararı cem etmiş olduklarını ifade ediyor. Birisi, ziyalarının selb edilip söndürülmesidir. İkincisi ise, zulmetin onlara ilbas edilip giydirilmesidir.
b667.gif
ünvanı ise, onlar ruhsuz bir ceset, içsiz bir kabuk hükmünde olduklarından, bu gibilerin hali, onlardan alakayı kesip bütün bütün terk edilmelerine delalet eder.
b668.gif
edatının ifade ettiği zarfiyetten anlaşılır ki, zulmetin şiddetinden, onların nazarında herşey ademe gitmiş, yalnız zulmet kalmıştır. Onlar da, dehşetlerinden, o zulmeti kendilerine kabir yapmışlar ve içine girip gizlenmişlerdir.
b669.gif
: Bu kelimenin cem sigasıyla zikri ise, gecenin karanlığıyla beraber bulutların zulmetinden, onların ruhlarında yeis ve havfın yerlerinde vahşet ve dehşet ve zamanlarında sükun ve sükunetiyle hasıl olan zulmetler gibi, türlü türlü zulmetler vücuda gelmişlerdir.
b670.gif
kelimesindeki tenkir ise, o gibi zulmetlerin emsalini görmediklerinden, kendilerince meçhul ve ülfet edilmemiş birtakım zulmetler olduğuna işarettir.
b671.gif
-2- cümlesi, musibetlerin en büyüğünü gösterir. Zira gözü görmeyen adam pek çok belalar çeker. Gözlerini kaybedenler, pek gizli musibetlerin elemlerini daima çekiyorlar. (La yubsirun)nin siga-i muzari ile zikri, onların vaziyetlerini tasvirle hayalin gözü önüne getirip ihzar eder ki, sami hayaliyle dehşetlerini görsün, vicdanıyla ibret alsın.
b672.gif
'nin mef'ulsuz bırakılması, tamim içindir. Şöyle ki: Onlar menfaatlerini görmüyorlar ki, celp ve muhafaza etsinler. Tehlikeleri görmüyorlar ki, içtinap etsinler. Arkadaşlarını görmüyorlar ki, bir parça ferahlasınlar. Sanki herbirisi tek başıyla o zulmet içinde kalmışlardır.
b673.gif
Yani, "Sağır, lal, kör şahıslar gibi o zulmetten çıkıp kurtulamazlar." Bu cümlede bulunan sıfat-ı erbaa, münafıklarla ateş yakanlar arasında müşterek olup, her iki taraftan haber verir, vaziyetlerini bildirir, ayna gibi hallerini gösterir.


_______________________________________


1- Onları karanlıklar içinde bırakmış; onlar artık görmezler.
2- Görmezler.
 

MURATS44

Özel Üye
İşte, ateş yakanlara karşı işaratı şöyledir: Böyle bir zulmete düşen bir adam, evvelen kendisini kurtaracak bir sese kulak verir, etrafı dinler. Lakin gecenin sessiz ve lal olması, o adamın sağırlığını intaç etmiştir. Sonra yardımına gelecek bir adamı çağırmak ister. Lakin gecenin sakit ve sağırlığı, onun lal olmasına sebep olmuştur. Sonra yolunu bulmak ümidiyle bir alamet, bir nişan arar. Fakat gecenin ziyasızlığı ve körlüğü, onun körlüğünü mucip olmuştur. Sonra bu zulmetten kurtulmak için, evvelki yerine avdet etmek ister. Fakat kapılar bağlanmış, rücua imkan kalmamıştır. Bataklığa düşen adam gibi titredikçe batar. Battıkça zulmette kalır.
Münafıklara nazır ciheti ise: Evet, münafıklar küfür ve nifak zulmetine düştükleri zaman, onların dört cihetle kurtulmaları mümkündü:
Zira, o nifaktan başlarını kaldırıp hakkı dinlemek, Kur'an'ın irşadına kulak vermek ile necatları mümkündü. Fakat nefislerinin şeytani olan hevası-Kur'an'ın sadasını kulaklarına işittirecek hevayı karıştırdığı için-Kur'an'ın kendilerini irşad etmesine mani olmuştur. Kur'an-ı Kerim, bu cihetten onların ümitleri inkıta etmiş olduğuna işareten
b674.gif
demiştir. Ve bu işaretten, sanki onların kulakları kesilmiş olup, kulakları kesik hayvanların kulaklarını andıran bir remiz vardır.
Saniyen: Başlarını aşağıya indirip vicdanlarıyla müşavere ederek doğru yolu ve hakkı sual etmekle necat cevabını almak imkanı varken, kalblerindeki inat, zebhedilen tavuk gibi, dillerini içeri tarafa çekerek, konuşmalarına ve nedametle tevbe etmelerine mani olmuştur. Kur'an-ı Kerim bu kapının da kapalı olduğuna işareten
b638.gif
demiştir. Ve bu işaretten, dilleri çekilip atılmış bedbaht kimseler olduklarına bir remiz vardır.
Salisen: İbret nazarıyla bakıp, dahili ve harici delilleri görüp hakka rücuları mümkünken, gafletleri gözlerini perdelemiş, körlük de gözlerinin kapaklarını kapatmakla yine necattan mahrum kalmışlardır. Kur'an-ı Kerim buna işareten
b676.gif
demiştir. Yani, şeytanlara bir yuva inşa edilmek üzere gözleri örtülmüş. Ateşi mahluklar gibi, şeytanların başlarını andıran bir vaziyeti hayale arz ediyorlar.
Rabian: Pis ve çirkin vaziyetlerine bakıp nadim olarak tevbe etmeleri mümkün olduğu halde, nefislerinin hevasına tabi olarak, hem bozuk fıtratlarının iktizasını destekleyerek, şeytanlarının iğvasıyla yaptıkları o çirkin halleri, gözlerine güzel göründüğünden terk edemediler. İşte Kur'an-ı Kerim buna da
b677.gif
demekle, onların son ümitlerinin de suya düştüğüne ve kum deryasına ihtiyarlarıyla giren ve bir daha çıkamayan bedbaht insanlar olduklarına işaret etmiştir.
• • •
 

MURATS44

Özel Üye
İkinci Bir Temsil

b678.gif

-1-


"Yahut münafıkların meseli; semadan yağan şiddetli, fırtınalı yağmura tutulan yolcuların meseli gibidir. O yağmurun şiddetini arttıran zulmetler, gürültüler, şimşekler yağmurun içinde vardır. Pimşeklerin çakmasıyla ölmek korkusundan parmaklarını kulaklarına sokarlar. Cenab-ı Hak, kudretiyle kafirleri ihata etmiştir. Kafirlerden küfürlerinin cezasından kurtulan yoktur. Çakan şiddetli şimşekler, hemen hemen gözleri kör edecek şanındandır. Onlar, şimşekler çaktığı ve etraf aydınlandığı zaman yürürler, karanlık çöktüğü vakit dururlar. Eğer Cenab-ı Hak murad etseydi, onların kulaklarının ve gözlerinin nurlarını götürürdü. Cenab-ı Hak herşeye kadirdir."
Bu ayette beyan edilecek üç nokta vardır. Birincisi, bu ayetin makabliyle veçh-i irtibatı. İkincisi, cümleleri arasındaki cihet-i intizam. Üçüncüsü, cümlelerin heyetlerinde, eczalarında, kelimelerindeki nizamdır.
Evet, bu ayetin cümleleri arasındaki nizam ve irtibat, aynen saniye, dakika, saatleri sayan miller arasındaki irtibat gibidir.
Evvela, bu ayeti evvelki ayetle rapteden cihet:
Kur'an-ı Kerim münafıkların vaziyetlerini tasvir için itnab ve tatvil ile, yani uzun ibareleri havi misal ve temsilleri tekrar etmiştir. Bu da münafıkların vaziyetine terettüp eden dehşet ve hayretin iki kısma ayrıldığından ileri gelmiştir. Zira, birinci temsilin hülasasına göre, münafık olan kimse, kendisini vücut sahrasında arkadaşlarından ayrılmış, tek başına kaldığını ve kainat cemiyetinden tard edilmiş sahipsiz kaldığını bildiği gibi, herşeyi de madum bilir. Ve vahşetle ihata edilmiş, sükun ve sükunet içinde bütün mahlukata ecnebi nazarıyla bakar. Münafıkın şu bakışıyla mü'minin bakışı arasında dağlar kadar fark vardır. Zira, mü'min olan zat, nur-u İmân ile bütün mevcudatı kendisine dost ve aşina bilir. Ve kainatla, tevahhuş etmek değil, tam bir ünsiyeti ve muarefesi vardır.


_______________________________________


1- (Bakara Sûresi: 19-20)
 

MURATS44

Özel Üye
İkinci temsilin hülasasına göre: Münafık olan adam, alemi musibetleriyle öldürücü, belalarıyla boğucu, dehşetli hadisatıyla tehdit edici, şedaidiyle sıkıcı bir şekilde görür. Bütün dünyayı, envaıyla beraber kendisine adavet etmekte ittifak ettiklerini zanneder. İşte o münafıkın bu zannına göre, alemde ona menfaat verecek hiçbir şey yoktur. Bütün eşya ve mevcudat onun aleyhindedirler. Halbuki mü'min olan zat nur-u imanın iktizasıyla, kainatın yaptığı tesbihleri ve tebşirleri manen işitir, ferahnak olur.
Ve keza, Kur'an-ı Kerimin temsil hususunda yaptığı tekrar, münafıkların iki kısma ayrılmış olduklarına işarettir. Birisi, süfli ve ami olan tabakadır. Bu tabakanın haline uygun birinci temsildir. İkincisi, kibirli, gururlu, güya yüksek tabakadır. Buna münasip ikinci temsildir. Demek temsillerin tekrarı, kısımların taaddüdüne işarettir.
Sual: Pu ikinci temsilin münafıkların nazarına göre, bu makamla münasebeti nedir?
Elcevap: Kur'an-ı Kerimin muhataplarından tabaka-i ulada veya saff-ı evvelde olanlar, daima sahralarda gezen çöl adamlarıdır. Bunlar, bilumum bu hadiseyi ya görmüşler veya ebna-yı cinslerinden işitmişlerdir. Hem böyle ateş yakmak meselesi efkar-ı amme ile alakadardır. Ve bu hadise onlara bir darb-ı mesel kadar tesir eder. Sonra ikinci temsilin birinci temsille münasebeti pek aşikardır. Zira, o ona ikmal edici bir tetimmedir. Hatta çok noktalarda da ittihadları vardır.
Sonra, bu ikinci temsilin, münafıkların haline beş cihetten münasebeti vardır.
Birincisi: Her iki taraf da öyle hayrete düşmüşlerdir ki, kendilerine kurtuluş yolları tamamen kapanmış, necat vesileleri kaybolmuştur.
İkincisi: Her iki taraf da korku şiddetinden, bütün mevcudatın kendilerine düşman olduklarını zannederler. Bir dakika bile ölüm tehlikesinden emin olmazlar.
Üçüncüsü: Her iki taraf da dehşetin şiddetinden akıllarını kaybetmiş deliler gibi olurlar. Hatta kılıçların parıltısını görüp gözlerini yummakla veya tüfeklerin seslerini işitip kulaklarını tıkamakla ölümden tahaffuz etmek isteyen veya güneşin gurubunu istemediğinden saatin zembereğini kısaltan ahmaklar gibi bir vaziyet gösterirler. Halbuki kulaklarını tıkamakla veya gözlerini yummakla gök gürültüsünden veya şimşek çakmasından kurtulamazlar.
 
Üst Alt