Arayan elbette bulur | İskender PALA

ceylannur

Yeni Üyemiz
Arayan elbette bulur -İskender Pala
416233.jpg



Laedrî üstad,Cenâb-ı mâşukdan olmazsa muhabbet âşıkaSa’y-i âşık âşıkı mâşûka îsâl eylemezbuyuruyor.
Beytin veciz fikri aşağı yukarı şöyle: “Eğer sevene sevgili cenaplarından bir muhabbet olmuyorsa, sevenin çalışıp çabalamaları onu sevgilisine ulaştırmaya yetmez!”
İlk bakışta doğru gibi görünen, hele de İlahî aşk mevzubahis edildiğinde Sevgili’nin takdirinden öte bir aşk nimetine erişilemeyeceğini öngören bu fikir bence yanlıştır. Allah her çalışıp çabalayana emeğinin karşılığını verdiğine göre âşık da çektiği emek kadar karşılık görmeyi hak eder. Yani her kim âşık olur, elbette bir gün maşukuna kavuşur. Madem ki aşk insan tabiatının bir şeye kemal derecesinde meyli ve rağbetidir, o halde Allah da kulunu meylettiği şeye ulaştırır. Dünyada bir şeyi çok isteyerek çalışanların o şeye kavuştukları hep görüle gelmiştir. Madem ki Allah, kulu için bir şeyi istediğinde ona önce istemeyi veriyor; o halde istemesi son haddine gelmiş olan kuluna istediğini neden vermesin?!.. Allah’a âşık olup O’nu isteyen Hakk’ın vuslatına; Rasulullah’ı isteyip O’na âşık olan da didarını görmeye nasıl bu dünyadayken hak kazanıyorlarsa, hatta dünyayı isteyip âşık olan nasıl dünya malına kavuşuyorsa, cenneti seven de elbette öte dünyada cennete erişecektir. Yeter ki kişi ihlas ve sıdk ile istesin, yeter ki aşk mertebesinde arzulasın. Herkes istediğine bir gün kavuşur; ister maldan mülkten, ister ilimden irfandan, ister sanattan kültürden… Amma bir şartla ki herkes her neye talip oluyor ve aşkını içinde gezdiriyorsa onun vuslatı için sebeplere yapışmalı, vuslat yolunun gereklerini yerine getirmelidir. Değilse boşuna ömür tüketen ahmak konumuna düşeceğinden hiç şüphesi olmasın.

İmdi, Allah’a talip olan, Allah’tan başkasının muhabbetini terk etsin. Sufiler demişlerdir ki; Hakk’a âşık olmanın nişanı masivayı terk etmektir.
Rasulullah’a aşktan bahseden, sünnete harfiyen uysun. Çünkü Sevgili’nin yolu, onun beğenip işlediği güzelliklerle süslenmiştir.


Cennet’e âşık olan, salih ameller işlesin. Çünkü cennet salihlerin makamıdır.


Velhasıl ilme âşık olan, üniversitelere koşsun.
Sanata âşık olan üstatların eteğine sadakatle yapışsın.
Dünyaya âşık olan kazanç yoluna gitsin, işini iyi yapsın.
Kadına veya erkeğe âşık olan da sevgilinin hoşuna gidecek şeyler yapsın.


Bu liste uzayıp gider. Lakin bu sıralamadaki aşklar birbirlerine göre derece derece kulluk sınavının çıtasını yükseltir. Bu sınavı kazanmanın yolu ise birinden diğerine yükselecek ilhamların peşine düşmekten geçer. Âşık-ı sadık, maşuka giden yola girdikten sonra sadakatle çalışır çabalarsa, elbette kademe kademe ilerleyip menzil-i maksûda varır. Sebeplere yapıştıktan sonra varılacak vuslat makamı yalnızca zamana bağlı kalır.


Aşkın bu kesbî (kazanılan, çabalayarak elde edilen) kısmının ötesinde bir de hasbî (Allah vergisi, kendiliğinden) olan şekli vardır. Yani sevgiliyi her daim isteyen (tâlip) âşıklar olduğu gibi sevgilinin istediği (matlûp) âşıklar da vardır. Bunlardan birinciler avamın, ikinciler de havassın âdeti üzere aşk yaşarlar ve elbette avamın işi havassın gidişatına göre daha zordur. Avamın bu konuda bilmesi gereken çok şey, ilerlemesi gereken çok merhale vardır. Havassın vardığı noktaya varmak için âşıka çaba gerek, gayret gerek, ve aşk yolunun sebeplerine yapışmak gerektir. İmdi denilirse ki, nedir bu sebepler? Bunun cevabını Niyazi-i Mısri’nin müstesna bir beytinden alarak verebiliriz:


Âşinâ-yı aşk olandan âh u zâr eksik değil
Keşti-i bahre demâdem rûzigâr eksik değil


Bu dizeleri şöyle çevirirsek fazla hata etmiş sayılmayız:



“Âşık olanın ah ve inleyişleri eksik olmaz. (Âşık, ahlarından ve inleyişlerinden bilinir). Denizde giden gemiye elbette her an bir rüzgâr gerekir (âşıkın gemisi de ancak ahının rüzgârıyla yol alabilir).


Ey âşık! Sevgilinin hasretiyle seherlerinde ah ederek göz yaşı döktüğün geceler miktarınca, aşkın sana kutlu olsun!..


İskender PALA, Zaman Gazetesi
 
Üst Alt