Edep, Haya, İffet

Ayyüzlüm

Yeni Üyemiz
Edep, Haya, İffet


Yazar:
Nurettin Soyak






İlahi öğreti, insanlara insanca yaşamanın yollarını öğretmiştir. İnsana düşen ilahî ve nebevî öğretiye kulak vererek insanca yaşamaya çalışmaktır. İnsanın insanca yaşayabilmesi için kendine güzel bir çevre oluşturması şarttır. Oturup kalktığı, yiyip-içtiği, gezip dolaştığı, alışveriş yaptığı, komşuluk, arkadaşlık yaptığı, ortaklık yaptığı, hizmet ettiği güzel bir çevre. Saf ve temiz insanlardan oluşmuş, gözünün ve gönlünün rahat ettiği bir çevre. Her türlü düzenbazlıktan ve art niyetten uzak bir çevre. Rabbimizin ve Rasulünün tavsiyesi, salih ve sadıklarla beraber olmaktır. Onlarla olan, salihleşir, sadıklaşır. Şakilerle oturup kalkan ise şakileşir. İnsanın kendisi için seçtiği çevre mevsimler gibidir. Salih ve sadıklarla oluşan çevre mutedil iklimler gibidir. Orada güzellik, iyilik adına her şey yetişir. Verimi bol ve süreklidir. Şakilerden oluşan çevre ise sert iklimlere benzer. Rüzgârı, fırtınası boldur. Oralarda da kaba, saba, odunluk, meyvesiz kütükler yetişir.
Müslüman söz ve fiillerine dikkat etmelidir. Söz ve fiillerini Allah rızası için güzelleştiren, kendini güzelleştirmiş olur. Söz ve fiillerini çirkinleştiren ise sureti ne kadar güzel olursa olsun kendini çirkinleştirmiş olur.
Tabiatın süsü güller, çiçekler, türlü türlü bitkiler olduğu gibi insanın süsü de edep, hayâ ve iffettir. Bitkilerden yoksun tabiata kimse iltifat etmez. Gidip orada eğlenmez, vakit geçirmez. Edep, hayâ ve iffetten yoksun insan, çorak araziden daha çirkindir. Çorak araziye katlanılır fakat edep, hayâ ve iffetten yoksun kişilere katlanmak çok zordur. Edep, hayâ ve iffet, bulunduğu fert ve toplumları güzelleştirirken, edepsizlik, hayâsızlık ve iffetsizlik, bulunduğu fert ve toplumları alabildiğine kirletmekte ve çirkinleştirmektedir. Edep, hayâ ve iffet Rahmanî; edepsizlik, hayâsızlık ve iffetsizlik ise şeytanîdir.
“Edep bir tac imiş nur-i Hüdâ’dan; Giy ol tacı emin ol her beladan.”
Edepsizlik, hayâsızlık ve iffetsizlik, dünya ve ahirette kişinin başının belasıdır. Edep, hayâ ve iffet ise dünya ve ahiretin kurtuluş vesilesi, süsü ve ziynetidir. Edep, hayâ ve iffet kadınıyla, erkeğiyle, genciyle, yaşlısıyla herkese yakışırken; edepsizlik, hayâsızlık ve iffetsizlik ne âlime ne amire ne de ahaliye yakışır.
“Allah’ın yarattığı şeyler arasında akıl, insanların kazandığı şeyler arasında edep gibisi yoktur.” denilmiştir.
Yine;
“Edebi olmayan âlimin misali, harabe binaya benzer ki, yüksekliği fazlalaştıkça vahşeti artar veya derin uçurum ve dereler benzer ki, derinliği fazla oldukça korkunçluğu artar veya boş bırakılmış, kuvvetli araziye benzer ki, kuvvetle kabaran otları ve çalılıkları arasında türeyen haşerata ve vahşi hayvanlara yurt ve yuva olmuştur.” denilmiştir.
Edebin meyvesi hayâdır. Edebi olmayanın hayâsı, hayâsı olmayanın iffeti olmaz. Hepsinden mahrum olan ise imanını yitirir.
Günümüzde imana açıktan saldıramayan iman düşmanları, gençliğin edebine, hayâsına ve iffetine saldırarak imanını tahrip etmektedirler.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz:
“Hayâ imandandır. İman da cennettendir. Çirkin söz zulüm ve eziyettir. Zulüm ise ateştendir.” (Buhari) buyurmaktadır.
Diğer bir hadis-i şerifte de:
“Hayâ ve sükûnet, imanın; hayâsızlık ve çok konuşmak, münafıklığın iki şubesidir.”(Tirmizi) buyurulmaktadır.
Hayâ, imandan bir parça, bir şube iken; hayâsızlık münafıklıktan bir parça, bir şube olarak ifade edilmiştir.
Şair şöyle diyor:
“Yüzün suyu az olunca, hayâsı da az olur. Suyu az olan yüzde hayır yoktur.
Hayâyı muhafaza et! İnsanın keremine şehadet eden hayâsıdır.”
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz:
“İlk peygamberden itibaren söylenegelen bir söz vardır. Utanmadıktan sonra dilediğini yap.” (Buhari, İbn-i Mace)
Müslüman, Allah celle celaluhunun emirlerine uyup, yasaklarından kaçınmak suretiyle Allah’tan; insanlara eza-cefa vermemek, onların yanında suç işlememekle insanlardan; iffetini korumakla da kendinden hayâ etmelidir.
“Açığa çıktığı zaman utanacağı işi gizli yapan, nefsinin kadrini bilmemiştir.” denir.
Ebu Bekir es-Sıddık radıyallahu anhın, hayâ hakkındaki sözü de çok manidardır.
“Hayâsı ve güvenilirliği olmayan kişiyi, cemiyetin içinde çırılçıplak halde görür gibiyim.”
İffet de müslümanın ihtimam göstermesi gereken en önemli meselelerindendir.
İffeti, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz adeta özetlemiştir:
“Her kim bana iki bacağı arasındaki uzvu ile iki çene kemiği arasındaki uzvunu korumaya kefil olursa, ben de o kimseye cennette kefil olurum.” (Buharı)
Kişi diline ve namusuna sahip olursa azaptan korunmuş olur. İnsanın uğradığı bela ve musibetlerin çoğu bu iki uzvunun zararından kendini koruyamamasıdır.
Kişiyi iffetsizliğe sevk eden sebeplerin başında, gözüne sahip olamaması ve şehvetine tabi olmasıdır.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Hz. Ali’ye nasihat ederken:
“Ya Ali! Bir bakışını ikinci bakışın takip etmesin. Birinci senindir. İkinci senin aleyhinedir.” (Tirmizi, Ebu Davud) buyurmaktadır.
Hz. Ali radıyallahu anh da:
“Gözler şeytanın tuzaklarıdır.” buyurmaktadır.
Edep ve hayânın yırtıldığı, iffetin zedelendiği günümüzde müslümanın gözüne sahip olması ne kadar önem arz etmektedir.
Filmler, diziler, caddeler, sokaklar ahlaksızlığın, hayâsızlığın kol gezdiği mekânlar haline gelmişken, müslüman nefsi, nesli ve insanlık adına nasıl kaygılanmaz.
Ahlaki açıdan günümüz gençlerini ne ana babalar ne büyükleri ne de öğretmenleri eğitmektedir. Onları, ahlaksızlığın ve hayâsızlığın sınır tanımazlığı içerisine yuvarlanan televizyon programları, internet ve cep telefonu mesajları eğitmektedir. Cadde ve sokaklar staj mekânları haline gelmiş durumdadır. Bu badireden kurtuluşumuzun tek yolu ilahî ve nebevî ikazlara kulak vermektir. Edep, hayâ ve iffetin zıddı Kur’an dili ile “Fahşa”dır. Fahşa, söz ve fiilin çirkin olmasıdır. Rabbimiz ve Rasulü bizi her türlü fahşadan şiddetle men etmektedir. Müslüman bütün azalarını fahşadan korumak zorundadır. Gözünü, kulağını, elini, dilini, zihnini, kalbini ve diğer azalarını…
Rabbimiz:
“Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl 90) buyurmaktadır.
Rabbimiz ayeti celilede, dünya hayatı için çok önemli olan üç iyiliği -adaleti, ihsani, akrabaya yardımı- emrederken; dünya hayatı için büyük felaket olan üç çirkinliği de –fuhşu, münkeri, zulmü- yasaklamıştır.
Rabbimiz fahşayı yasaklarken, şeytan emretmektedir. Müslüman, kimin sözünü tutuyor, kime itaat, kime isyan ediyor farkında olmalıdır. Günahkâr kalabalıklar arasında yok olup gitmemelidir.
Rabbimiz:
“… Kim şeytanın adımlarını takip ederse, muhakkak ki o, edepsizliği (yüzkızartıcı suçları) ve kötülüğü emreder. …” (Nur 21)
“Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: “Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti” derler. De ki: Allah kötülüğü emretmez. Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” (Â’raf 28)
Beyzâvî ayette geçen müşriklerin hayâsızlığını, “anadan üryan tavaf yapmak, çirkin yerlerini sakınmamak, putlara tapmak” diye açıklamıştır.
Rabbimiz edepsizliği ve hayâsızlığı yasaklarken, şeytan bunları teşvik etmektedir.
Rabbimiz hayâ konusunda peygamber hanımlarını bile uyarmaktadır:
“Ey peygamber hanımları! Sizden kim açık bir hayâsızlık yaparsa, onun azabı iki katına çıkarılır. …
… Eğer (Allah’tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici bir eda ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Güzel söz söyleyin.
Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. …
Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle…” (Ahzab 30,32,33,59)
Allah’tan korkan Müslüman kadın bu ilahi ikazlara kulak verir. Evinde oturur, ihtiyaç için çıktığında dış örtüsünü üzerine alır. Yabancı erkeklerle konuşmak durumunda kalınca da çekici bir eda ile değil ciddi bir şekilde konuşur. Cahiliye kadınları gibi açılıp saçılmaz. Bu ilahi ikazlara uymadığı zaman toplumda edepsizlik, hayâsızlık, iffetsizlik artar.
Günümüzde çağdaşlık, modernlik diye sunulan açık-saçıklık ilkellik ve cahilliktir. İnsan fıtratına aykırıdır. Ufacık çocuklar bile elbiselerinin açılmasından rahatsız olurlar, alıştırana kadar onları çıplak olarak dolaştıramazsınız. Ama maalesef büyükler moda adı altında çıplaklığa kolayca alışmaktadırlar.
Yıllar önce 4-5 yaşlarında minik bir yavru, genç bir kızın vücudunu açıkta bırakan kıyafetini görünce gayet safiyane bir şekilde, “Aaa. Anne bu abla elbisesini giyememiş, annesi de giydirmemiş, vücudu açıkta kalmış.” der. Bunu duyan genç kız, “Bu küçükler bizi yola getirecek.” demek zorunda kalmış.
Rabbimiz:
“Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur.” (İsra 32) buyurmaktadır.
Rabbimizin, “zinaya yaklaşmayın” buyurması, zinaya götürecek yolların kapatılmasıdır. Bakmak, tokalaşmak, gezmek-dolaşmak, baş başa kalmak, şehveti tahrik eden ortamlarda bulunmak v.b. durumlar zinaya yaklaşmaktır. Bu gibi durumlarda insanın iradesine sahip olması güçleşir. Bunu en iyi bilen Rabbimiz bizi bu şekilde uyarmaktadır. Rabbimiz zinanın her çeşidini haram kılmıştır.
“Lut’u da (peygamber gönderdik). Kavmine dedi ki: “Sizden önceki milletlerden hiçbirinin yapmadığı fuhuşu mu yapıyorsunuz?
Çünkü siz, şehveti tatmin için kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere yanaşıyorsunuz. Doğrusu siz taşkın bir milletsiniz.” (Â’raf 80-81)
Dün olduğu gibi bugün de fert ve toplumları felakete sürükleyen fuhuştur, edepsizlik, hayâsızlık ve iffetsizliktir. Bundan kurtuluşun yolunu da Rabbimiz bize haber vermektedir.
“(Rasulüm!) Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebud 45)
Rabbimizin Kitab’ını okuyup, ona uymak, namazı gereği gibi ifa etmek, muhakkak her türlü kötülükten alıkoyacaktır. Bu, Rabbimizin samimi olarak iman ve ibadet edenlere vaadidir.
 
Üst Alt