Hisse Alınacak Dersler...

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Yaşlı bir adam emekliye ayrılır ve kendine bir lisenin yanında küçük bir ev alır. Emekliliğinin ilk bir kaç haftasını huzur içinde geçirir ama sonra ders yılı başlar.

Okulların açıldığı ilk gün, dersten çıkan öğrenciler yollarının üzerindeki her çöp bidonunu tekmelerler, bağırıp, çağırarak. Bu çekilmez gürültü günler sürer ve yaşlı adam bir önlem almaya karar verir.

Ertesi gün çocuklar gürültüyle evine doğru yaklaşırken, kapısının önüne çıkar, onları durdurur ve, "Çok tatlı çocuklarsınız, çok da eğleniyorsunuz. Bu neşenizi sürdürmenizi istiyorum sizden. Ben de sizlerin yaşındayken aynı şekilde gürültüler çıkarmaktan hoşlanırdım, bana gençliğimi hatırlatıyorsunuz. Eğer her gün buradan geçer ve gürültü yaparsanız size her gün 1 lira vereceğim" der.

Bu teklif çocukların çok hoşuna gider ve gürültüyü sürdürürler. Birkaç gün sonra yaşlı adam yine çocukların önüne çıkar ve onlara şöyle der, "Çocuklar enflasyon beni de etkilemeye başladı, bundan böyle size sadece 50 kuruş verebilirim."
Çocuklar pek hoşlanmazlar ama yine devam ederler gürültüye. Aradan bir kaç gün daha geçer ve yaşlı adam yine karşılar onları.
"Bakın" der, "Henüz maaşımı alamadım bu yüzden size günde ancak 25 kuruş verebilirim, tamam mı?"
"Olanaksız bayım" der içlerinden biri, "Günde 25 kuruş için bu işi yapacağımızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Biz işi bırakıyoruz."
 

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Yaşlı bir baba…
Kuzu etinden imal edilmiş yaprak döneri çok severmiş…
Bir gün canı yaprak döneri çok çekmiş.
Babasının isteğini fark eden oğlu,
almış babasını ve güzel bir lokantaya götürmüş…
Baba, yemeği önce kendisi yemek istemiş…
Ancak yaşlılığın verdiği zayıflık sonucu elleri titrediği için lokmayı ağzına götürmek istediği her seferinde üzerine dökmüş, yağı sakalına damlamış…
Lokantadaki insanların bakışları da pürdikkat onların üzerindeymiş…
Aşağılayıcı bakışlar, alaycı tavırlar, surat ekşitmelerle arada bir yaşlı babaya bakıyorlarmış.
Bir süre sonra oğlu sabır ve itina ile lokmaları babasının ağzına koymaya başlamış…
Nihayet yemek bitmiş ve oğlu babasını alıp lavaboya götürmüş, elini-yüzünü iyice yıkamış, üstünü-başını silip temizlemiş, saçını-sakalını düzeltip taramış, gözlüklerini silip gözüne takmış, ardından da koluna girip dışarı çıkarmış…
Lokantada bulunanların hakaretamiz bakışları hâlâ onların üzerinde…
Hiçbir bakışı umursamayan çocuğun ise yüzünde hep tebessüm varmış, babası çok sevdiği yemekten yiyip lezzet aldığı için…
Yemek parasını ödeyip çıkıyorlardı ki, arkalardan yaşlı bir amca seslenmiş:

– Hey evlat, burada bir şey bıraktığını unutmadın mı?
Az düşündükten sonra çocuk cevap vermiş:
– Hayır, masada bir şey bıraktığımı sanmıyorum!
Yaşlı amca:
– Hayır evlat, yanılıyorsun. Sen burada çok değerli bir şey bırakıp gidiyorsun!
Şaşkınlık içinde:
– Ne bırakmışım ki amca?!
– Sen burada, her evlat için bir ders ve her baba için bir umut bırakıp da gidiyorsun!…
Tam bir sessizlik hâkim olmuştu salona…
Herkes yaptığından, düşündüğünden utanç duyuyordu…
Unutmuşlardı bir an, her sıkıntıda babalarına sığındıklarını:
– Baba! Şunu istiyorum.
– Baba! Bana şunu al.
– Baba! Şu okulda, şu üniversitede okumak istiyorum, şu kadar harç gerekiyor.
– Baba! Okul masrafları için şu kadar para lazım.
– Baba! Falan şehre gezmeye gitmek istiyorum, para ver.
– Baba! Doğum günümde bana ne aldın?
– Baba!…
– Baba!…
Ama bir defa olsun dememişlerdi sanki:
– Yanımdasın ya baba, benim için her şeye değer ve yeter!…
– Babam! Senin yanında olmak benim için bir dünyadır…
Hep sahip olmak istediklerimizden söylenip durduk, yokluklarımızdan sitem edip şikâyetçi olduk…
Ama belki de hiç sormadık ona:
– Baba! Senin benden bir isteğin var mı..?
Çoğumuza sormuşlardır kesin çocukluğumuzda, “Anneni mi çok seviyorsun, babanı mı?” diye.
İlk başta “Her ikisini.” desek de az ısrar sonucu utanarak, sıkılarak kısık sesle, “Annemi.” diyorduk; buna rağmen baba içindeki acıyı bize hissettirmeden tebessüm ediyordu.
Kim bilir, belki de herkesin yanında utanıyordu…
 

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Hz. Haticenin Ölüm Ani
Hz Hatice yatağa düştüğünün dördüncü günü daha çok ağırlaştı.Ruhu dudaklarına kadar gelmiş, uçacağı yerde,ebedi hayat ülkelerine doğru bakıyordu.
Dördüncü gün, ikindiye doğru,Hz. Muhammet(sa), Hz. Hatice'ye bir kere daha eğildi.Yerine getirilmemiş bir muradı olup olmadığını sordu.Hz. Hatice, buna cevap verecek yerde, kapıya baktı.O anda da kapın açıldı.Köle Meysere içeriye girdi.
Sarsıla sarsıla ağlıyordu Meysere.Güçlükle yatağa ilerledi, diz çöktü.Elinde bir saksı vardı.Onu Hz. Hatice'ye uzattı.Kalbini dökmeye başladı:
''Ey sahibem! Ey ilk inanan! Ey en temiz,ulu kadın!Ne olursun aç gözlerini.Kölen,dünya ve ahiretteki hizmetkarın Meysere seferden döndü.Çok kazandık.Yine yoksulların yüzü gülecek,ocakları şenlenecek.Bana ancak bir hediye kabul edeceğini söylemiştin.Bu sözlerin beni ihya etmi,şti.Bilirim yıllardan beri,sen kırmızı beyaz çiçekleri seversin.Bu saksıda da aynı renkten iki çiçek var.Şam'dan aldım.Çölün güneşinden ayazından sakına sakına getirdim.Makbule geçeceğiniümit ediyorum.''
Hz Hatice, gözlerini açtı.Saksıya baktı.İçinde kırmızı beyaz karanfil çiçek açmıştı.Çok hislendi tatlı tatlı güldü.Bir zamanlar Hz. Muhammed(sa) de kalbini,saksıdaki kırmızı çiçeğin yanına bir kır çiç4eği dikerek açmamış mıydı Hz. Hatice'ye? O günleri yaşadı Hz. Hatice
Hz. Hatice rahatlamıştı.
Dünyaya bir kere daha baktı.Dünya,bilgi ve barışın, gayret ve inancın sembolü al beyaz renklere sarılmış,gururla dönüp duruyordu.Aydınlığı diğer alemlere vuruyordu.
Bakışları hala saksıdaydı.Ondaki çiçeklerdeydi.Pencerenin önünden bir beyazlık süzülüp geçti.Yükseldi.Yükseldi.
Belki bir kuştu o.Geç kalmış,yuvasına dönen kuşBelki de bu kuş bir zamanlar Varakanın, adından ilhamaldığı ve onu Hz. Hatice'ye taktığı erken doğan,erken uyanan Hadiç kuşuydu.Henüz gece bastırmamıştı ama o yine acele ediyordu.
İhtimal Hadiç kuşu da değildi o beyazlık.Saatlerden beri Hz. Hatice'nin dudaklarında gezinen ruhuydu.Kanatlanmış 65 yıl barındığı yuvasından havalanmıştı.
Şair kadın Zühre'nin dediği gibi,dönüş komşuya geçmekten kısa ve rahat olmuştu.Hz. Hatice'nin ardından en güzel mersiyeler, şiirler söylendi.En temiz ve yürekten taşan gözyaşları döküldü durdu.
Hz. Hatice,cennetinden bunları gördü ve işitti.Hoşnut oldu.Yeryüzünün insanları için dua etti.Hayırlarını diledi.Onu Hz. Muhammed'in (sa) bir davranışı da hislendirdi.
Bu davranış şuydu:
Hz. Mıhammed(sa),hiçbir zaman Hz. Hatice'yi unutmadı.Kalbinden çıkarmadı.Onu daima hürmetle yad etti. Bu hislerini sebepli evlenişlerinde bile, ailelerinden gizlemedi.
Hz. Hatice,Hz. Muhammed (sa) hakkında ulaştığı hükümde yanılmadığını tekrar anladı.Hele,Hz. Muhammed'in (sa) ikinci ailesi Hz. A işe'ye sık sık söylediklerini, Hz. Hatice işittiği zaman Hz. Muhammet için bol bol şükran yaşları döktü.
Hz. Muhammed (sa), Hz. Aişe'ye şöyle demişti:
''ALLAH Hz. HATİCE'DEN DAHA HAYIRLISINI VERMEDİ.HALK KÜFÜR İÇİNDE İKEN, BENİ YALANLARKEN, O DOĞRULADI. İMAN GETİRDİ.''
A.Cemil Akıncı'nın (Hz. Hatice adlı kitabından alıntıdır)
 

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Yaşlı adam ağlayarak hoca efendinin yanına gelir..
- Hocam oğlum beni öküzlerle çift sürdüğümüz sopayla dövdü..
Hoca efendi yaşlı adama;
- Amca oğluna küçükten dinini,imanını,ahlakını (v.s) öğrettin mi??

- Hayır öğretmedim hocam.....der..
- Peki ne öğrettin amca??
- Öküzle çift sürmesini öğrettim sadece hocamm...
Hoca efendi
- Ha şimdi anladım bey amca, kusura bakma ama oğlun seni öküzlerden biri zannetmiştir öyleyse....
Yani ne ekersek onu biçeceğiz, Rabbim hayırlı nesiller yetiştirmeyi nasip etsin değerli kardeşlerim...
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Allahım razı olsun, emegıne saglık üstadım,
Aynen de öyledir, bir söz vardır, tabiri caizse
Nasıl davranırsan öyle karşılık bulursun, kötülük yapan kötülük, iyilik yapan iyilik görür elbette. Bu mutlaka yaşanır hayat hikayemizde... Rabbim bizleri iyilerden eylesin inşallah...
 

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Rabbim Cümlemizden razı olsun. Nasıl yaşarsak öyle vefat edeceğiz. Rabbim hayırlı olanı versin.
 

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Hayvanlar Oruç Tutmaz

Son Asrın Evliyalarından Hacı Cemal Öğüt Fatih Camiinde, bir Ramazan gününde vaaz ediyor.
Dışarıda oruç tutmayanları, başı açıkları, namaz kılmayanları görüyor, onlara bir şeyler demesi lazım, ama direkt olarak bir şey de söylemek istemiyor.

Konuya şöyle giriyor:
Şu Hacı Cemal var ya, bu saf hanımla nasıl yaşayacak, nasıl idare edecek, bilemiyorum."
Diyeceksiniz ki: "
Senin hanım çok mu saf?"
Aman sormayın, o kadar saf, o kadar saf ki, isterseniz bir saflık örneği vereyim de bakın anlayın.
Hacı Cemal'in de bu saf hanımla nasıl yaşayacağını siz düşünün.
Efendim, öğle namazından önce abdestimi aldım, cübbemi giydim, kapıya da çıktım, buraya vaaza gelmek üzere ayakkabılarımı giyerken bizim hanım da mutfakta iftarlık yemek hazırlıyordu.
Birden feryadı bastı.
"Eyvah, bu da mı gelecekti başıma?"
Hemen ayakkabılarımı çıkardım mutfağa doğru koştum, baktım, mutfakta bir şey yok.
Dedim ki:
"Hanım, yangın alarmı verir gibi ne bağırıyorsun öyle? Ne var?"
Dedi ki:
"Görmüyor musun kediyi?"
"Görüyorum, kediye ne olmuş?"
“Daha ne olacak? İftarlık pideleri yiyor" demez mi?
Tepem attı.
"Hanım sen de ne kadar cimrisin. İnsan bir pide için bu kadar çığlık atar mı? İşte camiye gidiyorum. Ne kadar pide istersen alır getiririm, hem de tazesinden" deyince, hanım bu sefer saf saf bana baktı, dedi ki:
"İlahi hoca, asıl saf olan sensin! Ben pideye mi acıyorum? Görmüyor musun, şu mübarek Ramazan gününde hayvan oruç tutmuyor, oruç? Şapur şupur pide yiyor. Ben hayvanın oruç yediğine kızıyorum, ona üzülüyorum."
Tepem iyice attı. Ben de dedim ki:
"İlahi hatun sen bilmiyor musun ki, hayvanlar oruç tutmaz, sen bilmiyor musun ki hayvanlar namaz kılmaz, sen bilmiyor musun ki, hayvanlar açık yerlerini örtme ihtiyacı duymazlar"
Cemal Hoca cemaate döner:
“Nasıl bizim bu saf hatuna iyi söylemiş miyim?"
Cemaatte gülüşmeler, mesaj alınmıştır.
 

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Gelinciğin Hikayesi
Çocukları olmayan evli bir çift, hergün olduğu gibi yine tarlaya çalışmaya gitmişler.
Çalışırlarken bir yılan ile gelinciğin kavgasını izlerler,
Anne Gelincik yavrusunu yemesin diye kendini Yılana yem eder, ve Yılan çekip gider.
Yavru gelincik orada tek başına kalır. Kadın; bey yazıktır evimize götürelim besleyelim der ve eve götürürler.
Aradan zaman geçer bu çiftin çocukları olur ve tabi gelincikte büyümüştür evin bir parçası olmuştur.
Birgün bu çift acil tarlaya gitmeleri gerekiyor ama bebek evde uyuyor.
Erkek; bişey olmaz 5 dk'ya geliriz der ve sırtlanırlar küreklerini tarlaya giderler. Geldiklerinde kapıyı bi açarlar bide ne görsünler ? Gelincik ağzı kan revan içinde evin içinde dolaşıyor !
Bunu gören adam kan beynine sıçramış ve elindeki kürekle vura vura gelinciği öldürür.
Sonra bütün odalara bakarak çocuğunu arar ve bi bakarlar ki çocuk odasında mışıl mışıl uyuyor, bebeğin diğer yanına baktıklarında ise ölü bir yılan görürler ve anlaşılırki gelincik bebeği korumak için yılanı öldürür.
Adam dizleri üzerine çöker Aman Yarabbi ben ne yaptım nasıl böyle bir yanlış yaparım diye yıllarca kendini yer bitirir.
İşte önyargı böyle birşeydir. Lütfen sonucu görmeden yargılama yapmayınız.

Görüntünün olası içeriği: yazı, açık hava ve doğa
 

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
PEYGAMBERİMİZ'İN KADINLARA GÖSTERDİĞİ İNCELİK


Namazdan sonra erkeklerle kadınların birbirine karışmaması için Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir miktar bekler, kadınlar evlerine dağıldıktan sonra kalkar, erkekler de O’nu takip ederlerdi. Bilhassa sabah namazı, hava tam aydınlanmadan kılınır, kadınlar selâm verir vermez hemen kalkıp elbiselerine bürünerek evlerine giderler, kimse onları tanımadığı gibi bâzen onlar birbirlerini de tanıyamazlardı.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Mescid-i Nebevî’nin bir kapısı hakkında:
“Bu kapıyı kadınlara ayırsak!” buyurmuş ve erkek sahâbîler bir daha orayı kullanmamışlardır.
(Ebû Dâvûd, Salât, 53/571)

Kadınlar, bayram namazlarına da gelirlerdi, fakat namazgâhta onların yeri ayrı idi. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- erkeklerin hutbesini bitirdikten sonra yanlarına gidip onlara da nasihat ederdi.
(Buhârî, Iydeyn, 7-8)

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir gün câmiden çıkarken, erkeklerle kadınların birbirine karıştığını görünce, kadınlara seslenerek:

“–Çekilin! Yolun ortasından yürümeyin, yolun kenarlarından yürüyün!” buyurmuştu. Bunun üzerine kadınlar duvara yakın yürümeye başladılar. Öyle ki elbiseleri duvara takılıyordu.
(Ebû Dâvûd, Edeb, 167-168/5272)

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-,
Emevîler döneminde kadınlarla erkeklerin birbirine karıştığını görünce şöyle demiştir:
“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kadınların böyle yaptığını görseydi, tıpkı İsrailoğulları kadınlarının câmiden men edildiği gibi, onları da câmiden men ederdi.”
(Buhârî, Ezân, 163)
Bkz. Buhârî, Ezân, 162-166.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Üst Alt