MURATS44
Özel Üye
Kul Hakkından Kurtulmak Mümkün mü?
Allah (c.c) ile kul arasında işlenen (insanın kendi nefsinde işlediği) hataların ve günahların bağışlanması, kul hakkına nazaran daha kolaydır. Üzerinde birçok kul hakkı birikmiş ve hak sahipleriyle de helâlleşmesi mümkün olmayan kimselere gelince; o günahları için tam bir tövbe etmeli, kısas günü için bol bol iyilik yapmalı, Allah için yaptığı iyilikleri mümkün olduğunca gizli tutmalıdır. Öyle ki, onları Allah'tan başka kimse bilmemeli. Amellerinde kemal-i ihlâs içinde bulunmalı. Belki bu yaptıklarıyla Allah'ın lütfuna mazhar olur ve yüce Allah'ın mümin kullarından sevdiklerine ikram edeceği kul hakkından kurtarma nimetini ona da bahşeder. Bu hususta Hz. Enes'den (r.a) şöyle bir hadis nakledilmiştir:
Enes (r.a) anlatıyor: Bir ara Resûlullah (s.a.v) ile birlikte otururken güldüğünü gördük; öyle ki azı dişleri gözükmüştü. Hz. Ömer, Resûlullah Efendimiz'in (s.a.v) güldüğünü görünce, “Anam babam size feda olsun ey Allah'ın Resûlü, sizi güldüren şey nedir?” diye sordu. Resûlullah (s.a.v) şöyle anlattı:
Ümmetimden iki adam aziz ve celil olan Allah'ın huzuruna durdu. Onlardan biri:
—Ey rabbim, şu (din) kardeşimden hakkımı al, dedi. Allah Teâlâ diğerine:
—Kardeşine hakkını ver, buyurdu. Adam:
—Ey rabbim, hiçbir iyiliğim kalmadı, diye karşılık verdi. Allah (c.c) hakkını isteyene:
—Kardeşine ne yapacaksın, hiçbir iyiliği de kalmamış, buyurdu. Hak sahibi:
—Ey rabbim, o zaman benim günahlarımdan ona yükle, dedi.”
Hz. Enes (r.a) diyor ki: Resûlullah (s.a.v) hâdisenin bu kısmını anlatırken gözyaşlarını tutamadı ve ağladı ve ardından şöyle buyurdu:
O gün gerçekten pek çetin ve zor bir gündür. O gün insanlar (korkularından ve çaresizliklerinden) günahlarının alınıp başkalarına yüklenmesini isterler. (Resûlullah (s.a.v) kıssanın kalanına devam ederek Allah (c.c) hak sahibine:
—Başını kaldır ve şu cennetlere bir bak, dedi. Hak sahibi başını kaldırıp baktığında:
—Ey rabbim, gümüşten yapılmış yüksekçe saraylar ve incilerle bezenmiş altından köşkler görüyorum. Bu kimin; bir peygamberin mi, bir sıddîkin mi yoksa bir şehidin mi? diye sordu. Allah (c.c):
—Hayır, onlar ücretini ödeyen kimselerindir.
—Ey rabbim onları satın almaya kimin gücü yetebilir ki?
—Sen buna sahip olabilirsin (yani onları satın almaya gücün yeter). Adam:
—Nasıl sahip olabilirim?
—Din kardeşini affetmenle. Adam:
—Ey rabbim ben kardeşimi affettim, deyince Allah (c.c):
—O zaman kardeşinin elinden tut ve cennete girin, buyurdu.
Resûlullah (s.a.v), bunları anlattıktan sonra şöyle buyurdu:
“Allah'tan korkun ve dünyada aralarınızı düzeltin, yoksa Allah (c.c) (kıyamet günü) müminlerin arasını bulacaktır.” [SUP][1][/SUP]
Resûlullah'ın (s.a.v) bu hadisi, bu dereceye ve mükâfata ulaşabilmek için Allah'ın ahlâkıyla ahlâklanılması gerektiğini tenbih etmektedir. Bu ahlâk, insanların aralarını bulmak başta olmak üzere diğer güzel ahlâk çeşitleridir.
Şimdi, amel sayfalarında kul hakkının bulunmadığını, varsa da Allah Teâlâ'nın onları lütfuyla sildiğini ve ebedî saadete kesin ereceğini bir düşün!
Allah'ın (c.c) sana rıza hırkasını giydirdiği, bir daha asla azap görmeyeceğin bir saadete erdirdiği, faniliği söz konusu olmayan nimetlere kavuşturduğu zaman sevincin nasıl olur bir düşün? İşte o zaman kalbin sevinçten uçar, yüzün bembeyaz nur gibi olur ve sevinçten ayın on dördü gibi parlarsın.
Günahlardan arınmış, başın dimdik, cennet kokularını etrafa saçarak, yüzündeki sevinç aydınlığı ile etrafını ışıtarak, salına salına mahlûkatın arasında yürüdüğünü bir düşün!
Gelmiş geçmiş bütün mahlûkatın senin haline, güzelliğine ve cemaline gıpta ile baktıklarını, meleklerin önünde ve arkanda yürüdüklerini ve seni gören herkese, “İşte bu, Allah'ın kendisinden razı olduğu onun da Allah'tan razı olduğu kimsedir. undan sonra bir daha asla azap ve azarlama görmeyeceği bir saadete ermiştir” diye seslendiklerini hayalinde canlandır.
Böyle bir makam mı yoksa dünyada, riya, yağcılık, yapmacık tavırlar ve gösteriş gibi şeylerle ulaştığın makam-mevki mi daha yücedir?
Eğer bu derecenin dünyevî mevkilerden hayırlı olduğunu ve hatta onunla kıyas dahi edilemeyeceğini anladıysan ve bu yüksek dereceye kavuşmak istiyorsan, Allah'a olan ibadet ve taatlarına saf bir ihlâs ve samimî niyet ile devam et. Unutma ki bu dereceye ancak böyle ulaşabilirsin!
Allah hepimizi kötü duruma düşmekten korusun. Şayet ahirette durum hiç beklenmedik bir şekilde olursa, yani senin küçük zannettiğin günahların amel defterinde karşına büyük günahlar olarak çıkarsa, o zaman Allah (c.c) sana gazaplanarak, “Ey kötü kul! Lânetim üzerine olsun; yaptığın ibadetleri de kabul etmiyorum” diyecektir. Bu sesi işitir işitmez yüzün simsiyah olur. Allah Teâlâ'nın kızması üzerine melekler de kızarak, “Bizim ve hatta bütün mahlûkatın lâneti üzerine olsun” derler.
O sırada zebanîler yanına gelirler. Allah Teâlâ'nın öfkelenmesiyle onlar da öfkelenirler. Sert kalpli tutumları, ürkütücü görünüşleri ve çirkin suretleriyle onun üzerine doğru gelirler. Sonra saçlarından tutarak seni yüz üstü mahlûkatın önüne doğru sürerler. Herkes kararmış olan yüzünü ve otaya çıkan rezilliklerini seyreder. O zaman, “Vay halime! Keşke helâk olsam” dersin. O sırada zebaniler sana, “Bugün (yalnız) bir defa yok olmayı istemeyin; aksine birçok defalar yok olmayı isteyin!” [SUP][2][/SUP] derler.
Sonra melekler etrafa, “Bu falan oğlu falandır. Allah onun kusurlarını ve rezilliklerin ortaya döktü ve çirkin fiillerinden ötürü ona lânet etti. Bundan sonra onun için asla saadet göremeyeceği bir azap vardır” diye seslenirler.
Böyle bir hâdise ile karşılaşılmasının sebebi çoğu kere, insanlardan gizleyerek işlediğin veya onların kalplerinde yer edinmek için yaptığın veyahut da onların yanında utanacak bir duruma düşmemek uğruna işlediğin günahlardır.
Ne kadar da cahilsin! Pek yakın bir zamanda ölüp gidecek bir avuç insanın gözünden düşmemek için gizli saklı günah işledin, fakat Allah'ın huzurunda o büyük mahşer kalabalığının önünde rezil olmaktan hiç korkmadın. Bununla birlikte Allah'ın gazabına ve elim olan azabına duçar olacağını, sonrasında zebanîlerin ellerinde cehenneme atılacağını hiç düşünmedin!
Karşılaşacağın hallerin budur. Bunlarla birlikte henüz farkında olmadığın bir büyük tehlike daha var ki o, sırat köprüsüdür. Şimdi onu anlatacağız.Kaynaklar ve Dipnotlar
[1] İbn Ebi'd-Dünyâ, Hüsnü'z-Zannı Billâh, nr. 117; Hâkim, el-Müstedrek, 4/576; İbn Hacer el-Askalânî, el-Metâlibü'l-Aliyye, nr. 4655; Münzirî, et-Terğîb ve't-Terhîb, nr. 3633.
[2] Furkân 25/14.
Allah (c.c) ile kul arasında işlenen (insanın kendi nefsinde işlediği) hataların ve günahların bağışlanması, kul hakkına nazaran daha kolaydır. Üzerinde birçok kul hakkı birikmiş ve hak sahipleriyle de helâlleşmesi mümkün olmayan kimselere gelince; o günahları için tam bir tövbe etmeli, kısas günü için bol bol iyilik yapmalı, Allah için yaptığı iyilikleri mümkün olduğunca gizli tutmalıdır. Öyle ki, onları Allah'tan başka kimse bilmemeli. Amellerinde kemal-i ihlâs içinde bulunmalı. Belki bu yaptıklarıyla Allah'ın lütfuna mazhar olur ve yüce Allah'ın mümin kullarından sevdiklerine ikram edeceği kul hakkından kurtarma nimetini ona da bahşeder. Bu hususta Hz. Enes'den (r.a) şöyle bir hadis nakledilmiştir:
Enes (r.a) anlatıyor: Bir ara Resûlullah (s.a.v) ile birlikte otururken güldüğünü gördük; öyle ki azı dişleri gözükmüştü. Hz. Ömer, Resûlullah Efendimiz'in (s.a.v) güldüğünü görünce, “Anam babam size feda olsun ey Allah'ın Resûlü, sizi güldüren şey nedir?” diye sordu. Resûlullah (s.a.v) şöyle anlattı:
Ümmetimden iki adam aziz ve celil olan Allah'ın huzuruna durdu. Onlardan biri:
—Ey rabbim, şu (din) kardeşimden hakkımı al, dedi. Allah Teâlâ diğerine:
—Kardeşine hakkını ver, buyurdu. Adam:
—Ey rabbim, hiçbir iyiliğim kalmadı, diye karşılık verdi. Allah (c.c) hakkını isteyene:
—Kardeşine ne yapacaksın, hiçbir iyiliği de kalmamış, buyurdu. Hak sahibi:
—Ey rabbim, o zaman benim günahlarımdan ona yükle, dedi.”
Hz. Enes (r.a) diyor ki: Resûlullah (s.a.v) hâdisenin bu kısmını anlatırken gözyaşlarını tutamadı ve ağladı ve ardından şöyle buyurdu:
O gün gerçekten pek çetin ve zor bir gündür. O gün insanlar (korkularından ve çaresizliklerinden) günahlarının alınıp başkalarına yüklenmesini isterler. (Resûlullah (s.a.v) kıssanın kalanına devam ederek Allah (c.c) hak sahibine:
—Başını kaldır ve şu cennetlere bir bak, dedi. Hak sahibi başını kaldırıp baktığında:
—Ey rabbim, gümüşten yapılmış yüksekçe saraylar ve incilerle bezenmiş altından köşkler görüyorum. Bu kimin; bir peygamberin mi, bir sıddîkin mi yoksa bir şehidin mi? diye sordu. Allah (c.c):
—Hayır, onlar ücretini ödeyen kimselerindir.
—Ey rabbim onları satın almaya kimin gücü yetebilir ki?
—Sen buna sahip olabilirsin (yani onları satın almaya gücün yeter). Adam:
—Nasıl sahip olabilirim?
—Din kardeşini affetmenle. Adam:
—Ey rabbim ben kardeşimi affettim, deyince Allah (c.c):
—O zaman kardeşinin elinden tut ve cennete girin, buyurdu.
Resûlullah (s.a.v), bunları anlattıktan sonra şöyle buyurdu:
“Allah'tan korkun ve dünyada aralarınızı düzeltin, yoksa Allah (c.c) (kıyamet günü) müminlerin arasını bulacaktır.” [SUP][1][/SUP]
Resûlullah'ın (s.a.v) bu hadisi, bu dereceye ve mükâfata ulaşabilmek için Allah'ın ahlâkıyla ahlâklanılması gerektiğini tenbih etmektedir. Bu ahlâk, insanların aralarını bulmak başta olmak üzere diğer güzel ahlâk çeşitleridir.
Şimdi, amel sayfalarında kul hakkının bulunmadığını, varsa da Allah Teâlâ'nın onları lütfuyla sildiğini ve ebedî saadete kesin ereceğini bir düşün!
Allah'ın (c.c) sana rıza hırkasını giydirdiği, bir daha asla azap görmeyeceğin bir saadete erdirdiği, faniliği söz konusu olmayan nimetlere kavuşturduğu zaman sevincin nasıl olur bir düşün? İşte o zaman kalbin sevinçten uçar, yüzün bembeyaz nur gibi olur ve sevinçten ayın on dördü gibi parlarsın.
Günahlardan arınmış, başın dimdik, cennet kokularını etrafa saçarak, yüzündeki sevinç aydınlığı ile etrafını ışıtarak, salına salına mahlûkatın arasında yürüdüğünü bir düşün!
Gelmiş geçmiş bütün mahlûkatın senin haline, güzelliğine ve cemaline gıpta ile baktıklarını, meleklerin önünde ve arkanda yürüdüklerini ve seni gören herkese, “İşte bu, Allah'ın kendisinden razı olduğu onun da Allah'tan razı olduğu kimsedir. undan sonra bir daha asla azap ve azarlama görmeyeceği bir saadete ermiştir” diye seslendiklerini hayalinde canlandır.
Böyle bir makam mı yoksa dünyada, riya, yağcılık, yapmacık tavırlar ve gösteriş gibi şeylerle ulaştığın makam-mevki mi daha yücedir?
Eğer bu derecenin dünyevî mevkilerden hayırlı olduğunu ve hatta onunla kıyas dahi edilemeyeceğini anladıysan ve bu yüksek dereceye kavuşmak istiyorsan, Allah'a olan ibadet ve taatlarına saf bir ihlâs ve samimî niyet ile devam et. Unutma ki bu dereceye ancak böyle ulaşabilirsin!
Allah hepimizi kötü duruma düşmekten korusun. Şayet ahirette durum hiç beklenmedik bir şekilde olursa, yani senin küçük zannettiğin günahların amel defterinde karşına büyük günahlar olarak çıkarsa, o zaman Allah (c.c) sana gazaplanarak, “Ey kötü kul! Lânetim üzerine olsun; yaptığın ibadetleri de kabul etmiyorum” diyecektir. Bu sesi işitir işitmez yüzün simsiyah olur. Allah Teâlâ'nın kızması üzerine melekler de kızarak, “Bizim ve hatta bütün mahlûkatın lâneti üzerine olsun” derler.
O sırada zebanîler yanına gelirler. Allah Teâlâ'nın öfkelenmesiyle onlar da öfkelenirler. Sert kalpli tutumları, ürkütücü görünüşleri ve çirkin suretleriyle onun üzerine doğru gelirler. Sonra saçlarından tutarak seni yüz üstü mahlûkatın önüne doğru sürerler. Herkes kararmış olan yüzünü ve otaya çıkan rezilliklerini seyreder. O zaman, “Vay halime! Keşke helâk olsam” dersin. O sırada zebaniler sana, “Bugün (yalnız) bir defa yok olmayı istemeyin; aksine birçok defalar yok olmayı isteyin!” [SUP][2][/SUP] derler.
Sonra melekler etrafa, “Bu falan oğlu falandır. Allah onun kusurlarını ve rezilliklerin ortaya döktü ve çirkin fiillerinden ötürü ona lânet etti. Bundan sonra onun için asla saadet göremeyeceği bir azap vardır” diye seslenirler.
Böyle bir hâdise ile karşılaşılmasının sebebi çoğu kere, insanlardan gizleyerek işlediğin veya onların kalplerinde yer edinmek için yaptığın veyahut da onların yanında utanacak bir duruma düşmemek uğruna işlediğin günahlardır.
Ne kadar da cahilsin! Pek yakın bir zamanda ölüp gidecek bir avuç insanın gözünden düşmemek için gizli saklı günah işledin, fakat Allah'ın huzurunda o büyük mahşer kalabalığının önünde rezil olmaktan hiç korkmadın. Bununla birlikte Allah'ın gazabına ve elim olan azabına duçar olacağını, sonrasında zebanîlerin ellerinde cehenneme atılacağını hiç düşünmedin!
Karşılaşacağın hallerin budur. Bunlarla birlikte henüz farkında olmadığın bir büyük tehlike daha var ki o, sırat köprüsüdür. Şimdi onu anlatacağız.Kaynaklar ve Dipnotlar
[1] İbn Ebi'd-Dünyâ, Hüsnü'z-Zannı Billâh, nr. 117; Hâkim, el-Müstedrek, 4/576; İbn Hacer el-Askalânî, el-Metâlibü'l-Aliyye, nr. 4655; Münzirî, et-Terğîb ve't-Terhîb, nr. 3633.
[2] Furkân 25/14.