Mehmet akif ersoy hayatı ve safahat

Ahmet Teker

Aktif Üyemiz
GECE
Üstâd-ı hakîmim Ferid Beyefendi'ye
Bütün kandillerin tehlîle dalmıslar... Sasırdım ben:
Nasıl ma'bed ki sun'un, sermedi bir secde gökkubben!
Kapanmıs, titriyor dünyâların hasyetle karsında;
Melekler, sanki bas kesmis durur dâmân-ı Ars'ında.
Ne rengâreng ubûdiyyetle, yâ Rab, herc ü merc âfâk:
Karanlıklar, ısıklar, gölgeler, lebrîz-i istigrâk.
Bu istigrâk uyandırmaz mı, devrettikçe, ekvânı,
Perisan rûhumun inler harâb evtâr-ı îmânı.
Perîsan: çünkü, yükselmis degil feryâd-ı gümrâhım;
Su mahser mahser envârın biraz yol verse, Allah'ım!
Evet, milyarla âlem vecde gelmiç bu'd-i mutlakta;
Benim bîçâre gölgem çırpınır bir damla toprakta!
Samîmîdir bütün gûs ettigin âvâz hilkatten,
Niçin gözyaslarım haybetle dönsün sermediyyetten?
Diyorlar, hep senin semsinden ayrılmıs, bu ecrâmı...
Ilâhî, onların bir ân için olmazsa ârâmı;
Nasıl dursun, benim bîçâre gölgem, senden ayrılmıs?
Güneslerden degil, yâ Rab, senin sînenden ayrılmıs!​
]]
355​
Henüz yâdındadır bezminde medhûs oldugum demler;
O demlerdir ki yâdından kopar beynimde bin mahser!
Tutundun kibriyâdan bir nikâb, uçtun nigâhımdan.
Ilâhî, bin tecelli berk ururken kıble-gâhımdan,
Vurur mihrâbdan mihrâba alnım simdi hüsranla;
Tesellî bulmanın imkânı yok ferdâ-yı gufranla.
Serilmis, secdemin inler durur yerlerde mi'râcı!
Semâlardan gelir ummanların tehlîl-i emvâcı!
Karanlıklar, ısıklar, gölgeler sussun ki, Allah'ım,
Bütün dünyâyı inletsin benim secdem, benim âhım.
Ömürler geçti, sen yoksun, gel ey bir tânecik Ma'bûd,
Gel ey bir tânecik gâib, gel ey bir tânecik mevcûd!
Ya sıyrılsın su vahdet-gâhı vahset-zâr eden hicran,
Ya bir nefhanla serpilsin bu hâsir kalbe itmînan.
Hayır, îmanla, imtînanla dinmez rûhumun ye'si:
Ne âfâk isterim sensiz, ne enfüs, tamtakır hepsi!
Senin mecnûnunum, bir sensin ancak taptıgım Leylâ;
Ezelden sundugun Sehlâ-nigâhın mestiyim hâlâ!
Gel ey sâkî-i bâkî, gel, Elest'in yâdı sâd olsun:
Yarım peymâne sun, bir cür'a sun, tek aynı meyden sun!
O lâhûtî sarâbın vahyi her zerremden inlerken,
Bütün âheng-i hilkat bir zaman dinsin enînimden.
Gel ey dünyâların Mevlâ'sı, ey Leylâ-yı vicdânım,​
Senin yâd oldugum sînende olsun, varsa, pâyânım!
 

Ahmet Teker

Aktif Üyemiz
Ömr-i girânmâye der in sarf Süd
Tâ çihorem sayf, çipûsem Sitâ" Sa'dî​
Doksan senelik ömre, Ilâhî, bu mu gâyet?
Bilmem ki ne âlem bu cedel-gâh-ı maîset!
Korkunç oluyor böyle hakîkatleri, gerçek,
Sa'dî gibi bir asr-ı fazîletten isitmek.
Sa'dî o kadar felsefesiyle, hüneriyle,
Fikrindeki hürriyet-i fevka'l-beseriyle
Esbâb-ı maîset denilen kayda girerse,
Yâd etmesin âzâdeligin nâmını kimse.
Insan ki çıkar perde-i mektûm-i ademden,
Tâ sahne-i hestîde zuhûr ettigi demden,​
Ikmâle kadar fâcia-i devr-i hayâtı,
 

Ahmet Teker

Aktif Üyemiz
[FONT=Verdana,Bold][FONT=Verdana,Bold][FONT=Verdana,Bold]
GITME EY YOLCU​
Gitme ey yolcu, beraber oturup aglasalım
Elemim bir yüregin karı degil, paylasalım
Ne yapıp ye'simi kahreyleyeyim, bilmem ki?
Öyle dehsetli muhitimde dönen matemki!
Ah! Karsımda vatan namına bir kabristan yatıyor simdi
Nasıl yerlere geçmez insan
Su mezarlar ki uzanmıs gidiyor, ey yolcu​
Nereden basladı yükselmeye, bak, nerede ucu
 

Ahmet Teker

Aktif Üyemiz
]]
HASBIHAL​
Ey bülbül-i ter-zebân-ı irfan,
Dem-beste nevâlarınla vicdan.​
]]
372​
Hem-safvet-i rzuh olan o âvâz
Oldukça harîm-i canda dem-sâz,
Pâmâlim olur bütün avâlim;
Lâhûta kadar çıkar hayâlim.
Esvâkıma dar gelir de eb'âd,
Eyler fikrim fezâlar îcâd!
Ey nûr-i mübîni Kibriyâ'nın,
Sînem olamaz mı âsümânın?
Gökler mi bütün karârgâhın?
Hiç yerlere ugramaz mı râhın?
Ey tâir-i nâz-ı sidre pervâz,
Kalbimde olaydın âsiyan-sâz;
Bir baska terâne gûs ederdin,
Rûhum gibi sen de cûs ederdin.
Yâdımda duran nesâidinden
Dâim cezebât içindeyim ben.
Verdikçe derûna vecd o âheng,
Dünyâ nazarımda teng olur teng!
Âzâdesi büsbütün kuyûdun,
Bir si'r i semâ-zemin sürûdun!
Bir ii'r-i revan ki: Cûy-i cârî
Feyziyle bahâr ı ömre sârî.
Bir nagme ki: Rûhtur, ledündür;
Kur'an gibi râsihîn içindir.
Bir nâle ki: Sevk-sûz-i idrâk
Havlinde nidâ yı "mâ-arafnâk!"
Ey sâir-i râzdân-ı mülhem,
Ben râzına olmasam da mahrem,
Hayrân-ı kemâlinim... Beyânın
Gûyâ ki hitâbıdır Hudâ'nın!​
]]
373​
Ey subh-i ezel cebîn-i sâfı.
Envârının olmaz inkisâfı
Yeldâ-yı adem cihânı alsa,
Esbâh bütün zalâma dalsa,
Hâlâ görünür o rûhü'l-ervâh
Bir cevv-i münîr içinde sebbâh!
Ey safha-i vechi âyet-i nûr
Cebhende meâl-i kevn mestûr;
Çesminde ziyâ yı sermediyyet
Sönmez ebedî sirâc-ı kudret.
Lâhût ile âsinâ nigâhın,
Ecrâm sühûd-i intibâhın!
Her dem lemeân eder o merdüm,
Mihrâkı da zâhirât-ı encüm!
Her subh gelir nesîm-i dilcû
Dûsunda semîm-i nâz-ı gîsû.
Eyler yeniden hevâ-yı dîdâr
Bir nefha ile beni hevâ-dâr!
Sevdâ kesilir bütün süveydâ,
Gûyâ açılır nikâb-ı Leylâ
Kehvâre-i dilde nâim ümmîd
Eyler uyanıp figânı tesdîd.
Susturmak için o tıfl-ı zârı,
Kalkar aranm leyâl-i târı!
Ey leyl! vekârının misâli,
Yâhud bana karsı infiâli!
Vaktâ ki eder revâk-ı deycûr
Altında yatan cihânı mahmur,
Etrâfta kalmayınca bir ferd,​
]]
374​
Hem-râhım olur hayâl-i seb-gerd,
Kalkar, gezerim garîb ü tenhâ;
Bir yer bulurum sükûnet-ârâ.
Fevkımde semâ-yı encüm-âlûd;
Pîsimde ridâ yı leyl-i memdûd;
Yâdımda nesâid-i kemâlin;
Karsımda hayâl-i yâl ü bâlin;
Azâde kuyûd-i mâsivâdan,
Bîgâile havftan, recâdan;
Bir bezm-i fütûh açar ki vicdan:
Lebrîz-i safâ-yı ask olur can.
Tasvîr degil o zevki, hattâ
Mümkün olamaz tasavvur aslâ!
Yâ Rab o ne feyz-i cûs ber-cûs!
Yâ Rab o ne leyle-i ziyâ pûs!
Yâ Rab o ne cilve cilve envâr!
Yâ Rab o ne lem'a lem'a dîdâr!
Yâ Rab o ne encümen, ne âlem!
Yâ Rab o ne mahfil-i muazzam!
Ey leyl, nehârın olmasaydı..
Ey nesve, humârın olmasaydı!
Bîdârın iken uyanmasaydım;
Dünya varmıs inanmasaydım!
Ey yâr-i vefâ-güzîn-i cânım
Verdiyse melâl dâstânım,
Mu'tâdın olan inâyetinle
Susturma bu rûh-i zân, dinle!
Hep velvele-i hayât dinse,
Düsmez bu zavallı rûh, ye'se.
Olmazsa zemin, zaman müsâid;​
]]
375​
Feryâdına âsüman müsâid!
Gönder bana sen de neyse derdin...
Yâdında mı bir zaman ne derdin?
Müstakbeli almayıp hayâle!
Gel biz dalalım bu hasbihâle!
Edvâr-ı hayât perde perde...​
Allâh bilir ne var ilerde.
 

Ahmet Teker

Aktif Üyemiz
]]HASTA]
" Vak'a Halkalı Zirâ'at Mektebi'nde geçmisti"
-Bence, doktor, onu siz bir soyarak dinleyiniz;
Hastalık çünkü degil öyle ehemmiyyetsiz,
Sâde bir nezle-i sadriyye mi illet? Nerde!
Çocugun hali fenâlastı su son günlerde.
Ameliyyâta çıkarken sınıf on gün evvl,
Bu da gelmez mi, dedim: "Kim dedi, oglum, sana gel?
Nöbet üstünde adam kaçmalı yorgunluktan,
Hadi yavrum, hadi söz dinle de bir parça uzan. "
O zamandan beridir za’fı terakkî ediyor;
Görünen: Bir daha kalkınması artık pek zor.
Uyku yokmus; gece hep öksürüyormus; atesin
Olmuyormus azıcık dindigi...
-Ben zâten isin,
Bir ay evvel biliyordum ne vahîm oldugunu...
Bana ihtâra ne hâcet, a beyim, simdi bunu?
Ma'amâfıh yeniden bir bakalım dikkatle:
Hükmü kat'î verelim, etmeye gelmez acele.
-Çagırın hastayı gelsin.
-Kapının perdesini
Açarak girdi o esnâda düzeltip fesini,
Bir uzun boylu çocuk... Lâkin o bir levha idi!
]]378]
Öyle bir levha-i rikkat ki unutmam ebedî:
Rengi uçmus yüzünün, gözleri çökmüs içeri;
Elmacıklar iki bastan çıkıvermis ileri.
O sakaklar göçerek cebheyi yandan sıkmıs;
Fırlamıs alnı, damarlar da beraber çıkmıs!
Bet beniz kül gibi olmus uçarak nûr-i sebâb;
O yanaklar iki solgun güle dönmüs, bîtâb!
O dudaklar morarıp kavlamıs artık derisi;
Uzamıs saç gibi kirpiklerinin her birisi!
Kafa bir yük kesilip boynuna, çökmüs bagrı;
Iki degnek gibi yükselmis omuzlar yukarı.
-Otur oglum, seni dikkatlice bir dinliyelim...
Soyun evvelce fakat...
-Siz soyunuz, yok hâlim!
Soydu bîçâreyi üç bes kisi birden, o zaman
Aldı bir heykel-i üryân-ı sefâlet meydan!
Bu kemik külçesinin dinlenecek bir ciheti
Yoktu. Zannımca tabîbin cosarak merhameti,
"Bakmasak hastayı nevmîd ederiz belki" diye;
Çocugun gögsüne yaklastı biraz dinlemeye:
-Öksür oglum... Nefes al... Alma nefes... Oldu, giyin;
Bakayım nabzına... A'lâ... Sana yavrum, kodein
Yazayım; öksürüyorsun, o, keser, pek iyidir:..
Arsenik haplar al, söylerim eczâcı verir:
Hadi git kendine iyi bak...
-Nasıl ettin doktor?
-Edecek yok, çocuk artık yola girmis, gidiyor!
Sol taraftan rienin zirvesi tekmil çürümüs;
]]379]
Hastalık seyr-i tabî'îsini almıs yürümüs.
Devr-i sâlisteki âsârı o mel'un marazın
Var tamâmiyle, degil hiçbiri eksik arazın.
Bütün a'râz, sehîkıyle, zefiriyle...
-Yeter!
Hastanın çehresi meydanda ya! Insanda meger
Olmasın his denilen sey .. O degil, lâkin biz
Bunu, "tebdîl-i havâ " der de nasıl göndeririz?
Surda üç bes günü var:.. Gönderelim: Yolda ölür...
"Git!" demek, hem, düsünürsek ne büyük bir züldür!
Hadi göndermiyelim... Var mı fakat imkânı?
Kime dert anlatırız? Bulsana dert anlıyanı!
-Sözünüz dogru Müdür Bey; ne yapıp yapmalı; tek
Bu çocuk gitmelidir: Çünkü, emînim, pek pek,
Daha bir hafta yasar, sonra sirâyet de olur;
Böyle bir hastayı gönderse de mektep ma'zur:
-Bir mubassır çagırın.
-Buyurun efendim.
-Bana bak:
Hastanın gitmesi herhalde muvâfık olacak.
"Sana tebdîl-i havâ tavsiye etmis doktor;
Gezmis olsan açılırsın... " diye bir fikrini sor:
"Istemem!" der o, fakat dinleme, iknâ'a çalıs:
Kim bilir, belki de bîçâre çocuk anlamamıs?
***
-Simdi tebdîl-i havâ var mı benim istedigim?
Bırakın hâlime artık beni râhat öleyim!
Üç buçuk yı1 bana katlandı bu mektep, üç gün
Daha katlansa kıyâmet mi kopar? Hem ne içün
Beni yıllarca barındırmıs olan bir yerden,
]]380]
"Öleceksin!" diye kogmak? Bu kogulmaktır. Ben,
Kimsesiz bir çocugum, nerde gider yer bulurum?
Etmeyin, sonra sokaklarda perîsân olurum!
Anam ölmüs, babamın bilmiyorum hiç yüzünü;
Kardesim var, o da lâkin bana dikmis gözünü:
Sanki âtîdeki mevhûm refâhım giderek
Onu çalkandıgı hüsranlar içinden çekecek!
Kardesim, kurdugun âmâli devirmekte ölüm;
Beni göm hufre-i nisyâna, ben artık öldüm!
Hangi bir derdim için aglıyayım, bilmiyorum.
Döktügüm yaslan çok görmeyiniz: Magdûrum!
O kadar sa'y-i belîgin bu sefâlet mi sonu?
Biri evvelce eger söylemis olsaydı bunu,
Çalısıp ömrümü çılgınca hebâ etmezdim,
Ben bu müstakbele mâzîmi fedâ etmezdim!
Merhamet bilmeyen insanlara bak, yâ Rabbi,
Kovuyorlar beni bir sâil-i âvâre gibi!
-Seni bir kerre kogan yok, bu sözün pek haksız.
"Istemem, yollamayın" dersen eger, kal, yalnız...
Hastasın...
-Hem veremim! Söyle, ne var saklıyacak?
-Yok canım, öyle degil...
-Öyle ya, herkes ahmak!
Bırakırlar mı eger gitmemis olsam acaba!
Dogrudur, gitmeliyim... Kosturunuz bir araba,
Son sınıftan iki vicdanlı refikin koluna
Dayanıp çıktı o bîçâre sefâlet yoluna"
Atarak arkaya bir lemha-i lebrîz-i elem,
Onu teb'îd edecek paytona yaklastı "verem!"
Tuttu bindirdi çocuklar sararak her yerini,
]]381]
Öptüler girye-i matem dökerek gözlerini;
-Çekiver dogruca istasyona...
-Yok yok, beni ta,
Götür Istanbul’a bir yerde bırak ki: Gureba,
-Kimsenin onlara aldırmadıgı bir sırada-
Uzanıp ölmeye bir silte bulurlar orada!
]]4.1.2.45 HAYAT ARKADASIMA]
Seni bir nûra çıkarsam, diye kostum durdum,
Ey, bütün dalgalı ömrümde, hayat arkadasım!
Dag mıdır, karsı gelen, tas mı, hey astım, lâkin.
Burusuk alnıma çarpan bu sefer kendi tasım!
]]4.1.2.46 HÂLÂ MI BOGUSMAK]
HÂLÂ MI BOGUSMAK?
"Birbirinize de girmeyin ki, ma'neviyâtınız sarsılmasın,
devletiniz gitmesin."
Sen! Ben! Desin efrâd, aradan vahdeti kaldır;
Milletler için iste kıyâmet o zamandır.
Mâzilere in, mahser-i edvârı bütün gez:
Kânûn-i Ilâhî, göreceksin ki, degismez:
Târih, o bizim estigimiz kanlı harâbe,
Saklar sayısız lâhd ile milyonla kitâbe,
Taslar ki biner parçadır üstünde zemînin,
Ma'nâ-yı perîsânı birer naks-ı cebînin!
Eczâsını birlestirebildinse elinle.
Gel, simdi o elfâz-ı perâkendeyi dinle.
"Her hufre bir ümmet, su yatanlar bütün akvâm;
Encâma bu âhengi veren aynı serencâm!"
Ey zâir-i âvâre, isittin ya! Demek ki:
Birmis bütün ümmetlerin esbâb-ı helâki.
Lâkin, bilemem, dogru mudur eylemek ishâd
Mâzîleri, mâzîdeki milletleri? Heyhât!
Bir nesle ki eyyâmı asırlarca vekâyi ;
Etmek ne demek vaktini târîh ile zâyi'?
Bostur, hele ibret diye a'mâkı tecessüs,
Âyât-ı Ilâhî dolu âfâk ile enfüs.

Bunlarda tecellî eden esrâra bakanlar,
Ümmetler için rûh-i bekâ nerdedir, anlar.
Bilmem neye bel baglıyarak hayr umuyorduk​
Bizler ki o âyâta bütün göz yumuyorduk?
 
Üst Alt