On Beşinci Şua

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
b1157.gif

b1158.gif

b1159.gif

b1160.gif

b1161.gif

b1162.gif

b1163.gif

b1164.gif

b1165.gif

b1166.gif

b1167.gif

b1168.gif
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Bu pek azim mesele-i kudrete dair Arabi fıkranın kısaca mealinin bir nevi tercümesinden evvel, kalbe ihtar edilen bir hakikati beyan ederiz. Şöyle ki:
Kudretin vücudu, kainatın vücudundan daha ziyade katidir. Belki bütün mahlukat, herbiri, hem beraber, o kudretin mücessem kelimatıdır, onun aynelyakin vücudunu gösterirler. Onun mevsufu olan Kadîr-i Mutlaka adetlerince şehadetler ederler. Daha hüccetlerle o kudretin ispatına ihtiyaç yoktur. Belki, imanda en ehemmiyetli bir esas, haşir ve neşrin en kuvvetli bir temel taşı ve çok mesail-i imaniye ve hakaik-ı Kur'aniyeye en lüzumlu bir medar olan ve
b692.gif
ayetinin dava ettiği ve bütün akıllar ona yol bulamadıklarından, hayrette, aczde, bir kısmı inkarda kaldıkları kudrete ait bir dehşetli hakikatin ispatı lazımdır.
İşte o esas, o temel, o medar, o dava, o hakikat ise mezkur ayetin mealidir. Yani,
"Ey cin ve ins! Bütün sizlerin yaratılmanız, icadınız ve haşirde ihyanız, diriltilmeniz, birtek nefsin icadı gibi kudretime kolaydır. " Bir baharı tek bir çiçek misillü suhuletle icad eder. Cüzi, külli, küçük, büyük, az, çok, o kudrete nisbeten farkları yoktur. Seyyareleri, zerreler gibi kolay döndürür.
İşte, mezkur Arabi fıkra, yalnız bu dehşetli meseleye Dokuz Basamak ile pek kati ve kuvvetli bir hücceti beyan eder. Gayet kısa bir meali şudur:

Basamağın esasına işaret eden,

b693.gif

Yani, herşeye kadir öyle bir kudreti var ki, bütün eşyayı ihata etmiş ve Zat-ı Vacibül-Vücuda lüzum-u zati ile ve fenn-i mantık tabirince "zaruriyet-i naşie" ile lazımdır, vaciptir; infikaki muhaldir, imkanı yoktur. Madem böyle bir lüzumla böyle bir kudret Zât-ı Akdestedir; elbette onun zıddı olan acz, hiçbir cihetle içine giremez, Zat-ı Kadire arız olamaz. Madem birşeyde mertebelerin bulunması, onun zıddı içine girmesiyledir. Mesela, hararetin derece ve mertebeleri, soğuğun girmesi ve güzelliğin ise, çirkinliğin müdahalesi ile olması ve bu zati kudrete zıt olan acz, Ona yanaşması, hiçbir cihetle imkanı yok. Elbette, o kudret-i mutlakada mertebeler
Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Lokman Sûresi: 28. )
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
bulunmaz. Madem mertebeler onda bulunmaz; elbette o kudrete nisbeten yıldızlar, zerreler müsavi ve cüz ve küll ve bir ferd ve bütün nevi, o kudrete karşı farkları yoktur. Ve bir çekirdek ve koca ağacı ve kainatı ve insan ve bir nefsi diriltmesi ve haşirde bütün ziruhların ihyası, o kudrete nisbeten müsavidirler ve kolaydır. Büyük-küçük, az-çok farkı yoktur. Bu hakikate kati şahit, hilkat-i eşyada gördüğümüz kemal-i sanat, nizam, mizan, temyiz, kesret, sürat-i mutlakada suhulet-i mutlaka ve tam kolaylıktır.

Birinci Basamak olan,
b694.gif
meali, bu mezkur hakikattir.

İkinciBasamak:
b695.gif
'dir.
Bunun izah ve tafsilatını, Onuncu Sözün ahirine ve Yirmi Dokuzuncu Söze ve Yirminci Mektuba havale edip kısaca bir işaret ederiz.
Evet, nasıl ki nuraniyet cihetiyle güneşin ziyası ve aksi, kudret-i Rabbaniye ile deniz yüzüne ve bütün kabarcıklarına girmesi, birtek cam parçasına girmesi gibi kolaydır, ikisi müsavidir; öyle de, Zat-ı Nûrü'l-Envarın nurani kudreti dahi gökleri, yıldızları yaratması, döndürmesi, sineklerin, zerrelerin icadı ve döndürmesi gibi ona kolaydır, ağır gelmez.
Hem nasıl ki şeffafiyet hassasıyla birtek ayinecikte ve bir göz bebeğinde güneşin misali sureti kudret-i İlahiye ile bulunur, aynı kolaylıkla bütün parlak şeylere ve katrelere ve şeffaf zerreciklere ve deniz yüzlerine o aksi ve ışığı emr-i İlahi ile verilir; aynen öyle de, masnuatın melekutiyet ve mahiyet yüzleri şeffaf ve parlak olmasından, kudret-i mutlakanın cilvesi, tesiri birtek nefsin icadında bulunması kolaylığı derecesinde bütün hayvanatı yaratır. Az-çok, büyük-küçük, fark yok.
Hem nasıl ki dağlan tartacak derecede gayet büyük ve tam hassas bir teraziye iki ceviz konulsa, bir küçük çekirdek bir cevize ilave edilse, terazinin bir gözü dağ başına, bir gözü de derin dereye indirmesi kolaylığı derecesinde, o iki ceviz yerine iki müsavi dağ mizanın iki gözüne konulsa, birisine bir ceviz ilavesiyle bir dağı göklere kaldırır, bir dağı derelere indirir; aynen öyle de, ilm-i kelamın tabirince, "imkan, müsaviüt-tarafeyn"dir. Yani, vacip ve mümteni olmayan, belki mümkün ve muhtemel olan şeylerin vücud ve ademleri, bir sebep bulunmazsa müsavidir, farkları yoktur. Bu imkan ve müsavatta az-çok, büyük-küçük birdirler.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
İşte, mahlukat, mümkindirler ve imkan dairesinde vücud ve ademleri müsavi olmasından, Vacibü'l-Vücudun hadsiz kudret-i ezeliyesi birtek mümkine vücut vermesi kolaylığında, bütün mümkinatın vücudu, ademin muvazenesini bozar, herşeye layık bir vücudu giydirir. Ve vazifesi bitmiş ise, zahiri vücut libasını çıkarıyor, suretâ ademe, belki daire-i ilimdeki manevi vücuda gönderir. Demek eşya, Kadîr-i Mutlaka verilse, bahar bir çiçek kadar, bütün insanların haşirde ihyaları bir nefis kadar kolay olur. Eğer esbaba isnad edilse, bir çiçek bir bahar kadar ve bir sinek bütün hayvanat kadar müşkülatlı olur.
Hem nasıl ki intizam sırrıyla, bir koca sefine veya tayyareyi bir parmağı düğmesine dokunmakla harekete getirmesi, bir saatin zembereğine anahtarla parmak dokunmasıyla harekete girmesi derecesinde kolay ve rahattır; aynen öyle de, ilm-i ezelinin düsturlarıyla ve hikmet-i sermediyenin kanunlarıyla ve irade-i Rabbaniyenin külli cilveleri ve muayyen usulleriyle herşeye külli ve cüz i, büyük-küçük, azçok bir manevi kalıp, bir hususi miktar, bir halis hudut verildiğinden, tam intizam-ı ilmi ve irade kanunu içindedirler. Elbette Kadîr-i Mutlak hadsiz kudretiyle Manzume-i Şemsiyeyi çevirmesi ve arz sefinesini medar-ı senevisinde gezdirmesi, bir cesedde kanı ve kandaki küreyvat-ı hamra ve beyzayı ve o küreciklerdeki zerreleri nizamlı, hikmetli çevirmesi derecesinde, suhuletli ve kolaydır ki, bir insanı kainat sisteminde harika cihazlarıyla, bir katre sudan, birden, zahmetsiz yaratır. Demek, o ezeli ve hadsiz kudrete isnad edilse, bu kainatın icadı, bir insanın icadı kadar suhulet peyda eder, kolay olur. Eğer ona verilmezse, birtek insanı, acib cihazları ve duygularıyla yaratmak, kainat kadar müşkülatlı olur.
Hem nasıl ki itaat ve imtisal ve emir dinlemek sırrıyla, bir kumandan, bir "Arş!" emriyle bir neferi hücuma sevk ettiği gibi, aynı emirle koca bir muti orduyu dahi kolayca hücuma tahrik eder; aynen öyle de, irade-i İlahi kanunlarına kemal-i itaate ve tekvini emr-i Rabbaninin işaretine emirber nefer ve emir kulu misillü fıtri meyil. ve şevk içinde ve ilm-i ezeli ve hikmetin tayin ettikleri halt-ı hareket düsturları dairesinde ve ordu neferlerinden bin derece ziyade itaatli ve emir dinler ve emir kulu hükmünde olan masnuat, husufsan zihayatlardan birtek ferdi, "Ademden haydi vücuda çık, vazife başına gir!" diye emr-i Rabbani ile ve ilmin tayin ettiği tarzda ve iradenin tahsis eylediği surette, kudret ona mahsus bir vücud giydirip, elini tutup, meydana çıkarmak kolaylığında, bahardaki zihayatın ordusunu aynı kuvvet ve kudretle icad eder, vazifeler verir. Demek, herşey o kudrete isnad edilse, bütün zerrat ordusunun ve yıldızlar fırkalarının icadı, bir zerre, birtek yıldız kadar kolay ve suhuletli olur. Eğer esbaba isnad edilse, bir zihayatın gözbebeğinde ve dimağındaki zerrenin acib vazifelerini yerine getirecek bir kabiliyetle yaratılması, hayvanat ordusu kadar müşkülatlı ve zahmetli olur.
Üçüncü Basamak:
b696.gif
'dir. Kısacık işaretlerle mealine bakacağız.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Yani, nasıl ki bir padişah ve kumandan-ı azam, hakimiyetinin vahidiyeti ve bütün raiyeti yalnız onun emirlerine göre hareketi cihetiyle, o hakim-i azam, koca memleketi ve büyük milleti idare etmesi, bir köy ehlini idare etmek kadar kolay olur. Çünkü, hükmünde vahidiyet itibariyle, efrad-ı millet aynen asker neferatı gibi teshilata vesile olup, kolayca emirler, kanunlar tatbik edilir. Eğer muhtelif hakimlere bırakılsa, çok keşmekeşe düşmesiyle beraber, birtek köyün, belki bir hanenin o memleket kadar idaresi müşkül olur. Hem o itaatli millet, birtek kumandana bağlanması haysiyetiyle, her bir ferd-i nefer gibi, o kumandanın kuvvetine ve cihazat depolarına ve ordusuna dayandığı bir kuvvetle bir şahı esir edebilir, bin derece şahsi kuvvetinden ziyade iş görebilir. Onun o padişaha intisabı hadsiz bir kuvveti ve iktidarı olup pek büyük işler yapar. Eğer o intisap kesilse, o büyük kuvvet gider, kendi bileğindeki cüz'i kuvvetiyle ve belindeki az cephane ve fişekleri miktarınca iş görebilir. Yoksa, intisap kuvvetine dayanan mezkur askerin gördüğü bütün işler ondan istenilse, bileğinde bir ordu kuvveti ve belinde padişahın cephaneler ambarı bulunmak gerekir.
Aynen öyle de, Sultân-ı Ezel ve Ebed, Sani-i Kadir, vahidiyet-i saltanat ve hakimiyet-i mutlaka cihetiyle, kainatı bir şehir kolaylığında ve bir baharı bir bahçe suhuletinde ve haşirde bütün ölmüşleri ihya etmek, o bahçe ağaçlarının yaprak, çiçek, meyvelerini gelen baharda yaratmak kolaylığında yapar. Ve kolayca bir sineği koca kartal kuşu sisteminde yaratır. Ve suhuletle bir insanı bir küçük kainat hükmüne getirir. Eğer esbaba verilse, bir mikrop bin gergedan, bir meyve bir büyük ağaç kadar müşkülatlı olur. Ve belki, zihayatın bedeninde acib vazifeleri gören her bir zerreye her şeyi görecek bir göz ve her şeyi bilecek bir ilim verilmek lazımdır ki, o ince ve mükemmel vazife-i hayatiyeyi yapabilsin.
Hem, vahdette yüsr ve suhulet ve kolaylık o dereceye gelir. Nasıl ki bir ordu teçhizatı birtek elden, birtek fabrikadan gelmesiyle, birtek neferin teçhizat-ı askeriyesi gibi kolaylaşır. Eğer ayrı ayrı eller karışsa ve muhtelif cihazat herbiri başka fabrikadan alınsa, o vakit birtek nefer teçhizatı, kemiyet noktasında bin müşkülatla tedarik edebilir, müteaddit amir ve zabitler karıştığı cihetiyle bin nefer kadar suubet peyda eder. Hem bin neferin idaresi ve kumandanlığı birtek zabite verilse, bir cihette bir nefer kadar kolay olur, eğer on zabite veya neferlere bırakılsa, pek karışık ve müşkül düşer. Aynen öyle de, herşey Vahid-i Ehade verilse, birtek şey gibi kolay olur. Eğer esbaba isnad edilse, birtek zihayat, zemin kadar müşkül, belki imkansız olur. Demek vahdette kolaylık, vücub ve lüzum derecesine gelir. Ve kesretli eller karışmakla suubet, imkansız derecesine düşer.
Risale-i Nur Mektubatında denildiği gibi, eğer gece-gündüzdeki tebeddülatı ve yıldızların harekatı ve senedeki güz, kış, bahar, yaz gibi mevsimlerin tahavvülatı birtek Müdebbire ve Amire bırakılsa, o Kumandan-ı Azam, bir neferi olan küre-i arza emreder ki: "Kalk, dön, gez!" O da, o iltifat ve emrin neşe ve sevincinden meczub Mevlevi gibi iki hareketiyle yevmi ve senevi tahavvülata ve
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
yıldızların zahiri ve hayali hareketlerine gayet kolayca bir vesile olup, vahdetteki tam suhulet ve gayet kolaylığı gösterir. Eğer o tek Amire değil, belki esbaba ve yıldızların keyiflerine bırakılsa ve arza "Sen dur, gezme!" denilse, o halde, arzdan binler derece büyük binler yıldızlar ve güneşler, her gece ve her sene milyonlar ve milyarlar senelik mesafeleri kesmek ve gezmekle mevsimler ve gece, gündüz gibi o vaziyet-i arziye ve semaviye husul bulabilir. Ve imkansızlık ve muhaliyet derecesinde müşkül ve suubetli düşer...
Üçüncü Basamaktaki
b697.gif
kelimesi, pek büyük ve çok ince ve derin ve gayet geniş bir hakikate işaret eder. Onun izah ve ispatını Risale-i Nura havale edip, gayet kısa bir temsil ile birtek nüktesini beyan edeceğiz.
Evet, nasıl ki güneş, ziyasıyla umum zemini ışıklandırıp vahidiyete bir misal olduğu gibi, ayine gibi mukabilindeki her şeffaf şeyde, timsali ve aksi ve yedi renkli ziyasıyla ve zatının suretiyle bulunup, ehadiyete dahi bir misal teşkil eder. Eğer güneşin ilmi ve kudreti ve ihtiyarı olsaydı ve cam parçalarının ve içinde güneşçikler görünen katrelerin ve kabarcıkların kabiliyetleri bulunsa idi, irade-i İlahiyenin kanunuyla herbirisinde ve yanında timsaliyle ve sıfatlarıyla tam bir güneş bulunup, sair yerlerde bulunması onun tasarrufatına hiç noksan vermeyerek kudret-i Rabbaniyenin emriyle, tesiriyle, hükmüyle pek büyük zuhurata sebep olarak, ehadiyetteki fevkalade kolaylık ve suhuleti gösterir. Aynen öyle de, Sani-i Zülcelal, vahidiyet itibarıyle bütün eşyayı ihata eden ilim ve iradesi ve kudretiyle bakar ve hazır ve nazır olduğu gibi, ehadiyet cihetiyle ve tecellisiyle herşeyin, husufsan zihayatın yanında isimleri ve sıfatlarıyla bulunur ki, kolayca, bir anda sineği kartal sisteminde, bir insanı küçük bir kainat sisteminde icad eder. Ve zihayatı öyle mu'cizatlı bir şekilde yaratır ki, eğer bütün esbab toplansa, bir bülbülü, bir sineği yapamazlar. Ve bir bülbülü yaratan, bütün kuşları yaratan olabilir. Ve bir insanı halk eden, ancak kainatı icad eden Zattır.
Dördüncü ve Beşinci Basamak:
b698.gif
Bu iki basamağın hakikatini umuma ifade etmek çok müşkül olmasından, yalnız kısacık bir iki nüktesi ve muhtasar meali beyan edilecek.
Yani, vücud mertebelerinin en kuvvetli ve sarsılmaz olan vücub mertebesinde ve ezeli ve ebedi derecesinde bir vücud sahibi ve maddiyattan münezzeh ve mücerred ve bütün mahiyetlere mübayin bir mahiyet-i mukaddeseyi taşıyan bir Kadir-i
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Mutlakın kudretine nisbeten, yıldızlar zerreler gibi ve haşir bir bahar misillü ve haşirde bütün insanları diriltmesi bir nefsin ihyası derecesinde kolaydır. Çünkü, vücud tabakalarından kuvvetli bir nevin bir tırnağı, hafif bir tabakanın bir dağını eline alır, çevirir. Mesela, kuvvetli vücud-u hariciden bir ayine ve kuvve-i hafıza, zaif ve hafif olan vücud-u misali ve maneviden yüz dağı ve bin kitabı içine alırlar ve çevirebilirler. İşte vücud-u misali ne derece kuvvetçe vücud-u hariciden aşağı ise, mümkinatın hâdis ve arızî vücudları dahi ezeli, sermedi, vacip bir vücuddan binler derece daha aşağı ve hafiftir ki, o mukaddes vücud, bir zerre tecellisiyle, mümkinatın bir alemini çevirir.
Maatteessüf, şimdilik semli hastalık gibi üç ehemmiyetli sebep müsaade etmediklerinden, bu pek uzun hakikati ve nüktelerini Risale-i Nura ve başka zamana havale ederiz.
Altıncı Basamak:
b699.gif
Yani, nasıl ki fennin tabirince ukde-i hayatiye namında bir cilve-i irade-i İlahiyenin ve emr-i tekvininin bir kanunuyla ve o emir ve iradenin teveccühleriyle koca bir ağacın şuursuz dal ve sert budakları, meyvelerine ve yaprak ve çiçeklerine zembereği ve midesi hükmündeki o ukde-i hayatiyeden onlara gidecek lüzumlu maddeler ve erzaklara avaik ve mevani ve sed olmazlar, belki teshilata vesile oluyorlar; aynen öyle de, kainat ve bütün mahlukatın icadında bütün maniler bir cilve-i irade ve teveccüh-ü emr-i Rabbaniye karşı mümanaatı bırakıp kolaylığa alet olmasından, kudret-i sermediye, o tek ağacı icad kolaylığında, kainatı ve zemindeki enva-ı mahlukatı icad eder, hiçbir şey ona ağır gelmez. Eğer bütün icadlar o kudrete verilmezse, o vakit o tek ağacın inşa ve idaresi, bütün ağaçlar, belki zeminin icadı ve idaresi kadar müşkül olacak. Çünkü, o zaman herşey mani ve sed olur. O halde bütün esbab toplansa, bir ağacın emirden, iradeden gelen ukde-i hayatiye midesinden, zembereğinden intizamla meyve, yaprak, dal ve budaklara lazım erzak ve cihazatı gönderemezler. İlla ki, ağacın her bir cüzüne, hatta her bir zerresine bütün ağacı ve eczasını ve zerratını görecek ve bilecek ve yardım edecek bir göz, bir ihatalı ilim, bir harika kudret verilsin.
İşte bu beş adet basamaklardan çık, bak. Küfür ve şirkte ne derece müşkülat, belki muhalat bulunduğunu ve ne kadar akıldan, mantıktan uzak ve mümteni olduğunu, imanda ve Kur'an yolunda ne kadar suhulet ve vücub derecesinde kolaylık ve ne kadar makul ve makbul ve lüzum derecesinde kati ve rahat bir hak ve hakikat bulunduğunu gör, bil,
b700.gif
de.



İman nimetinden dolayı Allah'a hamd olsun.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Rahatsızlık ve sıkıntılar, bu ehemmiyetli basamağın baki kısmını tehire sebep oldular.

Yedinci Basamak:

b701.gif

Bir ihtar: Bu dokuz basamakların hakikatlerinin esası ve madeni ve güneşi, Sure-i İhlastan
b702.gif
ayetleridir. Sırr-ı ehadiyet ve samediyet cilvesinden gelen lem'alara kısa işaretlerdir. Bu yedincinin mealine bir-iki nükte ile gayet muhtasar bakıp tafsilini Risale-i Nura havale ederiz.
Yani, göz ve beyindeki acib vazifeleri gören bir zerre, bir yıldızdan; ve bir cüz, küll mecmuundan; mesela dimağ ve göz, insanın tamamından ve cüz'i bir ferd, hüsn-ü sanatça ve garabet-i hilkatçe umum bir neviden; ve bir insan, acib cihazlarıyla külli cins hayvandan; ve bir fihriste ve program ve kuvve-i hafıza hükmünde olan bir çekirdek, mükemmel masnuiyeti ve mahzeniyetçe koca ağacından; ve bir küçük kainat olan bir insan, kemal-i hilkati ve cemiyetli harika cihazlarının binler acib vazifeleri görecek bir tarzda mahlukiyeti kainattan aşağı değiller.
Demek zerreyi icad eden, yıldızın icadından aciz kalamaz. Ve lisan gibi bir uzvu halk eden, elbette insanı kolayca halk eder. Ve birtek insanı böyle mükemmel yaratan, herhalde bütün hayvanatı kemal-i suhuletle yaratabilecek ve gözümüz önünde yaratıyor. Ve çekirdeği bir liste, bir fihriste, bir defter-i kavanin-i emriye, bir ukde-i hayatiye mahiyetinde yaratan, elbette bütün ağaçların Halıkı olabilir. Ve alemin bir nevi manevi çekirdeği ve cemiyetli meyvesi olan insanı halk edip bütün esma-i İlahiyeye mazhar ve ayine ve bütün kainatla alakadar ve zeminin halifesi yapan Zatın, elbette ve elbette öyle bir kudreti var ki, koca kainatı, insan icadının kolaylığı ve suhuleti derecesinde halk edip tanzim eder. Öyle ise, zerrenin ve cüz ve cüz i ve çekirdek ve bir insanin Halıkı, Sanii, Rabbi kim ise, elbette, bedahetle yıldızların ve nevilerin ve küll ve külliyatların ve ağaçların ve bütün kainatın Halıkı, Sanii, Rabbi aynen odur. Başka olması muhal ve mümtenidir.

Sekizinci Basamak:

b703.gif



De ki: O Allah birdir. · O Allah'tır, Sameddir her şey Ona muhtaçtır, o ise hiçbir şeye muhtaç değildir. (İhlas Sûresi: 1-2. )
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Yani, ihata edilen cüz'iyat ve küll ve külliyatın içinde bulunan ferdler ve tohumlar ve çekirdeklerin, ihata eden büyük külliyata nispetleri, güya küçücük numune ve gayet ince yazı ile çok küçük kıtada yazılmış aynı küll ve külliyatın misalleridir. Öyle ise, ihata eden külliyat, o cüz'iyat Halıkının kabzasında ve tamamen tasarrufunda bulunmak lazımdır. Ta, ilminin mizanlarıyla ve ince kalemleriyle o büyük muhitin kitabını, o küçücük yüzer kıtalarda, defterlerde derc edebilsin. Hem ihata edilen ecza ve cüz'iyatın muhit ile nispetleri, temsilleri, güya süt gibi muhitlikten. sağılmış katreler; veya biri o muhiti sıkmış, o noktalar ondan akmış. Mesela, kavun çekirdeği, onun umum etrafından sağılmış bir katre veya o kitap tamamen içinde yazılmış bir noktadır ki, fihristesini, listesini, programını taşıyor.
Madem böyledir, elbette o cüz'iyat ve katreler ve noktalar ve fertler Saniinin elinde, o muhit küll ve külliyat bulunmak elzemdir. Ta, hikmetinin hassas düsturlarıyla o fertleri, katreleri, noktaları ondan sağsın.
Demek birtek tohumu, birtek ferdi yaratan, elbette o büyük küll ve külliyat ve onları ihata eden ve onlardan çok büyük olan diğer külliyatları ve cinsleri yaratan yine Odur, başka olamaz. Öyle ise, birtek nefsi yaratan, bütün insanları yaratabilir. Ve birtek ölüyü dirilten, haşirde bütün cin ve ins ölülerini diriltebilir ve diriltecek.
İşte,
b704.gif
ayetinin hükmü ve davası gayet kati parlak bir surette hak ve ayn-ı hakikat olduğunu gör.

Dokuzuncu Basamak:
b705.gif

Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Lokman Sûresi: 28. )
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Bu son basamağın uzun bir beyanla mealini söylemek isterdim. Fakat, maatteessüf keyfı tahakküm ve tazyiklerden gelen şiddetli sıkıntılar ve tesemmümden gelen zaafıyet ve elim hastalıklar mani olmasından, mealine yalnız pek kısa bir işaretle iktifaya mecbur oldum.
Yani, nasıl ki, faraza kabil-i inkısam olmayan ve ilm-i kelam ve felsefedede cevher-i ferd namını alan bir zerrede, ondan daha küçücük olan madde-i esiriye zerreleriyle bir Kur'an-ı Azimüşşan yazılsa ve semavat sahifelerinde dahi yıldızlar ve güneşlerle diğer bir Kur'an-ı Kebir yazılsa, ikisi muvazene edilse, elbette cevher-i ferd zerresinden yazılan hurdebini Kur'an, gökler yüzlerini yaldızlayan Kur'an-ı Azim ve Kebirden acaipçe ve sanatın icazında geri değil, belki bir cihette ileri olduğu gibi; aynen öyle de, Halık-ı Kainatın kudretine nisbeten masnuiyetindeki garabet ve cezalet noktasında zühre çiçeği, zühre yıldızından geri değil ve karınca, filden aşağı olmaz ve mikrop, gergedandan hilkatçe daha acib ve arı sineği, hurma ağacından fıtrat-ı acibesiyle daha ileridir. Demek bir arıyı yaratan, bütün hayvanları yaratabilir. Bir nefsi dirilten, haşirde bütün insanları ihya edip haşir meydanına toplayabilir ve toplayacak. Hiçbir şey ona ağır gelmez ki, gözümüz önünde gayet çabuk ve kolaylıkla her baharda haşrin yüz bin numunelerini yaratıyor.
Son cümle-i Arabiyenin gayet kısacık meali şudur:
Yani, ehl-i dalalet, mezkur basamakların sarsılmaz hakikatlerini bilmediklerinden ve gayet çabuk ve gayet kolaylıkla, birden, mahlukat vücuda geldiklerinden, teşkili ve bir Saniin hadsiz kudretiyle icadı, teşekkül ve kendi kendilerine vücut bulmak tevehhüm edip hiçbir zihin, hatta vehim dahi kabul etmediği ve her cihetle muhal ve imkansız hurafelerin kapısını kendilerine açmışlar. Mesela, o halde zihayatın her bir zerresine hadsiz bir kudret, bir ilim, her şeyi görecek bir göz ve her sanatı yapabilecek bir iktidar vermek lazım gelir. Birtek İlahı kabul etmemekle, zerreler adedince ilaheleri mezheplerince kabul etmeye mecbur olarak Cehennemin esfel-i safilinine girmeye müstehak düşerler.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt