Yetimlerin babası Kainat Efendisi (s.a.v.)

MURATS44

Özel Üye
Yetimlerin babası
Kainat Efendisi (s.a.v.)


Peygamber efendimiz, bir bayram namazından (s.v.)
Mescidten çıktığında, mutmainken hazzından,
Dışarda çocukları gürmüştü, oynaşıyor.
Neşe içerisinde, koşuşup kaynaşıyor.
Her biri eğleniyor, gülüşüp coşuyordu,
Bayramın sevincini herhal paylaşıyordu.
Velâkin kenarcıkta, bir kız çocuğu vardı,
Aralarında değil, o ayrı duruyordu.
Yaklaşarak gördü ki, bu çocuk ağlamakta
Üzüntüsü insanın içini dağlamakta.
Meğer onu iterek, oyuna almamışlar,
Zahar düşkün görerek, giremezsin demişler.
Durum, efendimizin dikkatlerini çekti, (s.v)
İçinden bu çocuğa ilgi göstermek geçti.
Merhametin sembolü, o şefkat Peygamberi (s.v.)
Bu mahsunu görür de, durabilir mi geri.
Sevgi ile yaklaşıp, onun yanına vardı,
Başını sığazlayıp, hem sordu, hem okşadı.
“yavrucuğum neyin var, niçin üzgün durumun,”
Elinden tutaraktan, gönüllemişti hemen.
Uhud’ta savaşırken babası şehit düşmüş,
Annesi de evlenmiş, belliki o da şaşmış.
“Bak neden ağlıyorsun, bundan böyle baban ben,
Annen ise Aişe. Fatıma da kardeşin.
Olsun istemez misin?” diyerek ümit verdi,
Rahmet kanatlarını üstüne geriverdi.
Çünkü o sahipsizdi, kimsesiz ve yetimdi.
Örnek hareketiyle, rehber olup yetindi.
Ve çocuk, sevincinden uçacak gibi oldu,
Heyecanı zirvede, dili çözülüverdi,
“ Nasıl razı olamam, ya rasulullah ? diyebildi.
Kainat efendisi, çocuğa isim sordu. ‘(s.v.)
“Buceyr” deyince çocuk, efendimiz de durdu,
“Hayır” dedi peygamber, adına nokta koydu,(s.v.)
“Bundan böyle ismin de “Beşir” olsun” buyurdu.
Resulullah çocuğu aldı eve götürdü, (s.a.v.)
Yedirdi ve içirdi, üst başını giydirdi.
Karnı tok, sırtı da pek olunca mahsun çocuk,
Artık sokağa çıktı, sevinçliydi çok mu- çok.
Oynayan çocukların arasına karışmak,
Onlarla kaynaşarak, sevincini paylaşmak,
İstiyordu içinden, ve de dahi koklaşmak.
Nasıl sevinmeyecek? Babası cennetlikti,
Ama baba yerine öyle bir insan geçti !
O bütün babaların en hayırlı olanı,
Dedi ve açıkladı, kalbinde bulunanı.
Beşir’in halindeki değişikliği gören,
Çocuk arkadaşları, çember oldular bir an.
Etrafını sararak, merak edip sordular..
Nefeslerini tutup, cevap bekler oldular.
“Sen daha önce burada ağlayıp duruyordun,
Şimdi neler oldu da, değiştin böyle geldin.”
İşte cevap Beşir’den; “ Ben aç iken doyundum,
Sözlerine devamla “Çıplak idim giyindim,
Ve dahi yetim idim, Allah Resulü babam, (s.v.)
Aişe annem oldu.” Sözüyle cevap tamam.
Bu sözlerden çocuklar, Beşir’e gıpta edip,
Ve onun bu haline, hayranlıkla imrenip,
“Keşke biz de bir şehit çocuğu olsaydık da,
Biz de öyle bahtiyar bir babaya kavuşsaydık.”
Efendimiz ebedi aleme göçene dek, (s.a.v.)
‘Beşir bin anka’ birlik olmuştu sevinerek.

Ahrete irtihal eyleyince Peygamber (s.a.v.)
Beşir için yetimlik başlamıştı beraber.

“işte şimdi yetimim, işte şimdi garibim”
Diyerek ağlıyordu, cennete koysun Rabbim. (r.a)
ayirac-277.gif

Yetimlerin hamisi, ey rahmet peygamberi!
Rahman'ın sevgilisi, ey biricik efendim!
İnsanlar yapayalnız, kimsesizken herbiri,
Mahşer günü bize de, sen arka çık efendim.


Şefaat müsadesi dileyiver Rabbimden,
Çünkü Habibullah'sın, seni kırmaz efendim.
Yardım bekleyenlerin, sen tutuver elinden,
Bu sevinci başkası bize vermez efendim.
©Murat's44


Yetim kızın başını okşayan mübârek el,
Ben de yetim bir kızım, ne olur bana da gel!
Yetim kızı kendine evlat sayan Muhammed,
Ben de yetim bir kızım, beni yavrun kabul et!
Gül sevgin yeter bana, ey sevgili Rasûlüm
Öyle muhtacım sana, ne verirsen kabulüm!
(Yetim Kız İlahisi,Şiir:Yasin İlhan)
Yüreğimizi dağlayan "Yetim Kız" ilâhîsini tekrar tekrar dinlemişsizdir. Her defasında âdetâ Peygamber Efendimiz'in şefkat dolu çehresiyle bizlere baktığını ve "Yetimlere siz nasıl davranıyorsunuz?"' sorusunu sorduğunu hisseder gibi oluyoruz.
Sahi, etrafımızda kaç yetim var ve hangi birinin derdi, bizim gece uykularımızı kaçırdı?
Hangi birinin o mâsum gözlerine ışık, umutsuz kalbine umut olmayı denedik?
Annesiz, babasız, evsiz onlarca çocuğun dramı kaçımızın boğazına düğümlenen birer acı oldu.
Onlar ki, Allâh'ın birer emâneti. Rasûlullah ile kaderdaş olan yavrular...
Hiç bir zaman anne kokusunu duyamamış, baba merhametini görememiş onlarca çocuk yaşıyor bizim de yaşadığımız bu şehirlerde... Merhametten nasipsiz nice insanların elinde o mâsum yavrular eziliyor, incitiliyor ve yarınlara birer suçlu kimliği ile çıkıyor. Bugün birer mâsum yavru iken yarın toplumda bir suç makinesi hâline gelen bu çocukların düştükleri durumlardan bizler de sorumlu değil miyiz? Onlar boyunlarında suçları ile Rabbimizin huzuruna durduklarında, bizi göstermeyecekler mi Allâh'a?! Bizden şikâyetçi olmayacaklar mı sanıyoruz Rûz-ı Mahşer'de?!

İşte bu duygularla kendisi de bir yetim olan Hazret-i Peygamberin yetimlere hangi pencereden baktığını, kısa da olsa ifade etmeye çalışacağız. Umarız yazdıklarımız, önce nefsimizde tesirli olur.
Hangi birimiz, O'ndan daha çok hayatın sıkıntısına dûçâr olduk?
Hangi birimiz, yetimliği ve öksüzlüğü, O'nun gibi daha küçücük bir çocukken tattık?
Ve hangi birimiz, evlat acısını, eş acısını, anne-baba acısını O'ndan daha fazla hissettik?
Peygamber Efendimiz, Rabbimizin "Habibim!" diye târif ettiği ve yarattıklarının en şereflisi olduğu hâlde, insânî boyutta altından zor kalkılır imtihanlarla karşılaşmıştı.
"Beni Rabbim terbiye etti, terbiyemi de ne güzel şekilde eyledi." hadîs-i şerifinde beyân buyurulduğu üzere ilâhî mürebbîsi olan Allah, O'nun bu ağır imtihanlar karşısındaki sabır, teslimiyet ve güzel ahlâkını biz kullarına örnek göstermiş ve O'nu bize, "âlemlere rahmet" olarak takdim etmiştir.
Peygamber Efendimiz, sosyal hayatın tam ortasında idi. Yetimler, fakirler, kimsesizler, efendisinden zulüm gören köleler, eşi ile arasında problemleri olanlar, Efendimizi meselelerini halledecek bir mercî olarak görüyorlardı. Allah Rasûlü, kendisine gelen her türlü meseleyi, görmüş-geçirmiş bir âkil insan olarak büyük bir firâset ve engin bir tecrübe ile çözüyordu. Çünkü etrafındaki insanların yaşadığı her türlü dünyevî sıkıntının bir benzerini neredeyse kendisi de bizzat yaşamıştı.
Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in yetimliğinin hatırlatıldığı âyet-i kerimede Rabbimiz:
"Seni yetim bulup da barındırmadı mı? Seni yolunu kaybetmiş olarak bulup da yola iletmedi mi? Seni ihtiyaç içinde bulup da zengin etmedi mi? Öyleyse sakın yetimi ezme!" (ed-Duhâ, 6-9)
O'na, önce kendi yetimliğini hatırlatıyor ve sonra da "yetimleri ezmemesini, onlara sahip çıkmasını" emrediyor.
Allah Rasûlü de, bu ilâhî fermana uygun bir hayat yaşamış, her fırsatta yetim ve kimsesizleri himâye etmiş ve insanları da buna teşvik etmiştir. Nitekim bir gün, işaret ve orta parmağıyla işaret ederek:
"Gerek kendisine ve gerekse başkasına âit herhangi bir yetimi görüp gözetmeyi üzerine alan kimse ile ben, cennette işte böyle yan yanayız." buyurmuştur.(Ahmed bin Hanbel, V, 250)
Ebu Cehil, vâsîliğini yaptığı bir çocuğun malını yanında tutuyor, ancak çocuğun hakkı olan malından ona vermekten imtinâ ediyordu. Hatta zaman zaman bu mâsum yavruya eziyet ediyordu.
Bir gün çocuk, malından ihtiyacı olan bir şeyi istedi. Ebu Cehil, ona istediğini vermek bir yana, çocuğu azarlayarak yanından kovdu. Çocuk ağlar vaziyette iken, Ebû Cehil'in yanında bulunan diğer müşrikler de alay ederek çocuğa:
"-Git, Muhammed senin hakkını versin!.." dediler.
Henüz bu alayı anlayacak yaşta olmayan çocuk, bütün saf duyguları ile Peygamber Efendimizin yanına geldi ve durumu anlattı. Yetim hakkı konusunda çok hassas olan Efendimiz, çocuğun elinden tuttu ve doğruca Ebu Cehil'in yanına geldi. Peygamber Efendimiz, çocuğun hakkını Ebu Cehil'den isteyince o da itiraz etmeden dediklerini verdi. Etrafındakiler, Ebû Cehil'in bu tavrına şaşırıp sebebini sordular. O da:
"-Vallahi siz de benim yerimde olsa idiniz, aynı şeyi yapardınız. O'nun sağında ve solunda birer mızrak gördüm. Vermeyecek olsam, hemen bana saplanacaktı."
İslâm toplumunun varlık gösterdiği ve müşrikler ile savaşların olduğu dönemlerde ashâb-ı kiramdan savaşlarda şehit olanların çocukları yetim, eşleri dul kalıyordu. Bu gitgide iç burkan bir dram hâlini alıyordu. Herkesin babası, koruyanı, gözeteni olan Peygamber Efendimiz, bazı evliliklerinde tamamen himâyesiz kalmış kadınları ve onların çocuklarını himâyesine alma hedefi güdüyordu. Böylece O, ashâbının da yetim ve dullara sahip çıkmasına örnek oluyordu.
Ümmü Seleme annemizin durumu da böyle idi. Peygamberimiz, Hazret-i Ümmü Seleme annemiz ile evlendiğinde, beraberinde beş yetimi vardı. Peygamberimiz ona, beraberinde yetim çocukların bulunmasının kendisiyle evlenmesine bir engel olmayacağını söyledi ve onu evlatlarıyla birlikte hânesine kabul etti. Bu çocukların babası Ebû Seleme seçkin sahabîlerdendi. Bir savaşta şehit olmuştu. Bu çocuklar, Peygamberimizden, öz babalarını aratmayacak, hatta daha sıcak bir şefkat görmüşlerdi.
Ayrıca yapılan savaşlar sonunda şehit düşen sahabîlerin çocukları yetim kalınca Peygamberimiz bu çocuklara ayrı bir ilgi gösterir, onları yalnız bırakmaz, ihtiyaçlarını karşılardı. Bazılarını da bizzat kendi himâyesine alırdı.
Hatta daha nübüvvet verilmeden önce, Peygamber Efendimiz, iki yavrusu olan Hazret-i Hatice ile evlenmiş ve onun çocuklarını da kendi yuvasında misafir etmiş, onlara da babalık yapmıştı. Denilebilir ki, Peygamber'in hânesi, ilk kurulduğu andan itibaren yetimlerin ve gariplerin yuvası olmuştur.
Şu hâdise, kalbimizi rakikleştirecek, göz pınarlarımızı harekete geçirecek ayrı bir nebevî rahmet örneğidir:
Peygamber Efendimiz, bir bayram namazından sonra mescitten çıktığında, çocukların neşe ve sevinç içinde oynadıklarını gördü. Bir duvarın dibinde de perişan kılıklı ve mahzun bir çocuk ağlayıp duruyordu. Dikkatini çekti ve Efendimiz, o çocuğun yanına vardı.
"-Yavrum, neyin var, niçin böyle üzgün duruyorsun?"
Çocuk bir yetimdi. Babası Uhud'da şehit olmuştu. Annesi de başka biriyle evlenince çocuk sahipsiz kalmıştı. Rasûl-i Ekrem Efendimiz, çocuğun elinden tuttu. Başını okşadı, gönlünü aldı.
"-Neden ağlıyorsun? Bundan böyle babanın ben, annenin Âişe, kardeşinin de Fâtıma olmasını istemez misin?"
Çocuk, sevincinden uçacak gibiydi. Heyecanla:
"-Nasıl râzı olmam, Yâ Rasulallah?" diyebildi.
Peygamberimiz, çocuğa ismini sordu. O:
"-Buceyr." dedi.
"-Hayır." dedi. "Bundan böyle senin ismin Beşir olsun." buyurdu.
Peygamberimiz çocuğu aldı, evine götürdü. Yedirip içirdi, üstünü başını giydirdi. Karnı tok, sırtı pek olan çocuk, bir süre sonra oynayan çocukların arasına karışmak üzere sokağa çıktı. Neden sevinmeyecekti? Babası Cennete gitmişti; ama şimdi babasının yerine geçen insan, bütün babaların en hayırlısıydı. Arkadaşları Beşir'in hâlindeki değişikliği görünce etrafına toplandılar. Merakla sordular:
"-Sen daha önce ağlayıp duruyordun. Şimdi ne oldu da bir anda böyle değiştin?!"
Beşir cevap verdi:
"-Açtım, doydum; çıplaktım, giyindim; yetimdim, Rasûlullah babam, Âişe annem oldu."
Bunun üzerine diğer çocuklar, Beşir'e gıpta ederek şöyle dediler:

"-Ne olaydı, keşke bizim de babalarımız Uhud'da şehit olsaydı da, biz de öyle bahtiyar bir babaya kavuşsaydık!.."
Peygamberimizin vefatına kadar Beşir bin Akra, O'nun yanında kaldı. Peygamberimiz ebedî âleme göçtükten sonra Beşir için asıl yetimlik başlamış oldu. Şöyle ağlıyordu:
"-İşte şimdi yetim kaldım, işte şimdi garip oldum."
Peygamber Efendimiz hadîs-i şeriflerinde, yetimin sadece başını okşamanın bile bir cennet müjdesi olduğunu haber vermişlerdir:
"Kim sırf Allah rızası için şefkatle yetimin başını okşarsa, elinin değdiği saçlar sayısınca ecir ve sevap kazanır."
Ebu''d-Derdâ -radıyallâhu anh- rivâyet ediyor:
Peygamber Efendimize bir adam geldi, kalbinin katılığından dert yandı. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ona şu tavsiyede bulundular:
"Kalbinin yumuşak olmasını, ihtiyacın olan şeylere kavuşmayı ister misin? Öyle ise yetime şefkat göster, başını okşa, yediğinden ona yedir ki, kalbin yumuşasın ve muhtaç olduğun şeylere kavuşasın."

* * *
Gelin, yazımızı, başta verdiğimiz "Yetim Kız İlâhîsi"nin şiiri ile bitirelim. Ve duâmız şu olsun:
Yâ Rabbi, sen civarımızdaki yetimlere bizi kayıtsız bırakma!.. Onlarla dertlenecek anlayış ve şuur ver bizlere... Âmin.

* * *
Yâ Rasûlallah kimsesizlerin sahibi senmişsin,
Öyle demişti dedem.
Bu gün sokakta çocuklar sek sek oynarken yine aralarına almadılar beni, ittiler.
Çok üzüldüm, ağladım; dedemle babannem teselli etti.
Yâ Rasûlallah uyurken de oyuncağıma sarılıp yatıyorum,
Bazen teselli ediyor, ama çoğu zaman ağlıyorum,
Benim de annem olsa, bana masal okur, ninni söyler, uyuturdu,
Benim annem de, babam da sen ol, yâ Rasûlallah!
Benim başımı da sen okşa, beni de sen sev!
Biliyorum, geliyorsun, başımı okşuyorsun, üstümü örtüyorsun,
Çünkü bazı geceler kalktığım da biri üzerimi örtüyor,
Benim annem de, babam da sensin yâ Rasûlallah!
Sensin yâ Rasûlallah, sensin yâ Rasûlallah!
©Rasulehasret.com


ERROR: If you can see this, then Dailymotion is down or you dont have Flash installed.


 
Son düzenleme:

Ömer-28

Aktif Üyemiz
Teşekkürler. Allah cc razı olsun inşaallah. Çok çok güzel bir menkıbe. Açıklaması ile neredeyse aynı. Menkıbeyi okuyup , sonra daha uzun tarafı okuyunca arada sadece harf sayısı farkı var. Mükemmel bir anlatım. Ellerinize yüreğinize sağlık. Allah cc razı olsun inşaallah.
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Müthiş güzel bir şiir. Efendimizin (asm) hassasiyetine en güzel örneklerinden biri. Bayıldım şiirin akıcılığına , sürükleyiciliğine. Allah cc razı olsun inşallah.
 

M499

Yeni Üyemiz
Harika bir konu. sonsuz teşekkürlerimle.
Bu yapıt, bu sitede şiirlerini zevkl okuduğum değerli şair Şevket beyi anımsattı. Uzun ve mana dolu eşsiz bir çalışma. Ellerinize sağlık adminim.
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Efendimiz (s.a.v.) biliyorsunuz çocukları da çok severdi. Hep “Ümmetim! Ümmetim!” demiştir,çocuklara da çok düşkündü. Hele öksüz, yetim olduğu zaman daha hassas oluyorlardı.Ebû Cehil bir öksüzün, bir yetimin hâmisi idi fakat bu öksüzün hakkını vermiyordu. Babası yok, ölmüş, bir takım alacağı var; Ebû Cehil yüklenmiş, onu da vermiyor. Müşrikler akıları sıra çocukla alay ettiler, eğlendiler öksüzle:

“Git Muhammed’e, o senin hakkını alsın Ebû Cehil’den!” dediler.

Çocuk inandı bu sözlere, geldi Peygamber (s.a.v) Efendimize durumu anlattı: “Ebû Cehil hakkımı vermiyor” dedi.

Hemen kalktı Allâh’ın Rasûlü, “Gel beraber gidelim!” dedi. Gitti Ebû Cehil’in kapısını çaldı: “Bu çocuğun hakkını ver!” dedi, gerekeni söyledi.

Derhal Ebû Cehil o çocuğun hakkını – neyi varsa, parası mı var emvâli mi var, yoksa başka bir şeyi mi var, hurmalığı mı var, hepsini- olduğu gibi verdi. Diğerleri de bakıyorlardı. Eğlence çıkacak kendilerine, bakalım Ebû Cehil Peygamber (s.a.v) Efendimize neler yapacak, ne çirkin sözler sarf edecek falan diye. Bekledikleri olmadı, hayretler içinde kaldılar ve geldiler Ebû Cehil’e, dediler ki: “Yâ hu sen ne yaptın böyle? Ne oldu sana? Böyle kuzu kuzu her şeyi teslim ediverdin? Biz o çocukla alay etmiştik.”

Ebû Cehil: “Öyle ama, siz onun yanındakileri görmediniz mi?”

Mazlumun, öksüzün, yetimin müdâfii Allah-u Zülcelâl Hazretleridir, (s.a.v) Efendimizdir ve O’nun tâbiileridir. (s.a.v) Efendimiz yanında heyula gibi koruyucular, muhafızlar görmüştü Ebû Cehil. Ve korkudan titreyerek getirip vermişti. Hepimizin aynı şekilde öksüze, yetime, mazluma merhamet etmek vazifemizdir. Ama maalesef bugün bu pek görülmemektedir. Bizim öksüzlerimizi, yetimlerimizi haçlılar almaktadır bugün.
Çok çok güzel bir konu. toplumumuzda oldukça önemli bir yer tutan bir konuyu çok güzel şekilde şiirleştirip anlatmışsınız. Allah cc yazıp , okumamıza neden olandan razı olsun inşaallah. Zevke, beğeniyle ve ilgiyle okuyup , bir kez daha düşündüm. Teşekkürlerimi sunarım. saygılarımla.
 
M

Misafir

Guest
Böyle güzel bir konuyu canlandırıp, dile getirdiğiniz için çok sağolun. Peygamber edendimizin(asm) hayatındaki ince düşüncelerden, Rabb'imizin emir ve yasaklarının hayatımıza nasıl dahil edilmesini gösteren bir örneğin bu şekilde anlatılması son derece güzel ve anlamlı olmuş. Emeğinize, yüreğinize , kaleminize, canınıza sağlık. Allah cc razı olsun sizlerden.
Zevkle, beğeniyle ve dikkatle okudum.
 

MURATS44

Özel Üye
Esselamu aleyküm.
Herkese sonsuz teşekkürler. Herkesten Allah ac razı olsun inşaallah. Güzel yorumlarınız için ayrı ayrı herkese teşekkür ederim.

Arkadaşlar bu şiir,
çok sevdiğim , hepinizinde yakından tanıdığı Şevket OKYAY hocamın bana hediye ettiği bir şiirdir. Kendi adımla yayınlamamı istediği için , bu şekilde yayınladım. Şiirin gerçek sahibi , Menkıbe kompedanı , dini bilgisi ve kelimelerle adeta dans eden Şevket OKYAY Hocamdır. Bu eseri bana armağan etmesi gerçekten çok ince, nazik ve kibar bir yaklaşımdı. Beni, bu kadar güzel bir armağanla sevindirdiği için hepinizin huzurunda kendisine sonsuz teşekkürlerimi sunar,saygıyla eder ellerinden öperim....Elinize yüreğinize sağlık üstadım. Allah ac sizden binlerce defa razı olsun inşaallah. İyi ki varsınız üstad.....

rose2w.png
 
M

Misafir

Guest
Hoş bir muhabbet. Gerek şiir ,gerek gösterilen nezaket. Ne güzel bir ortamdasınız. Allah (cc) razı olsun sizlerden. Amin.
Şiirdeki bütünlük , işlenen tema ve anlatım biçimi olarak gıpta ile okunacak kadar güzel. Fahri Kainat Efendimiz(sav)'in hayatındaki bir an'ın , aradan geçen 1500 yıl sonra bile hayatımızda yer tutması ayrı bir önem taşıyor. Bu, insanlık için bir ders, önemle üzerinde durulması icabeden bir davranış, bir inançtır.
Kusursuz derecede güzel bir anlatımla bu şiiri ve konuyu yayımlayan , yazan ve okuyup bilgilenmemize , böyle önemli bir konuda bizi düşündürmeye vesile olandan Allah(cc) razı olsun.
 

Ömer-28

Aktif Üyemiz
Esselamu aleyküm.
Herkese sonsuz teşekkürler. Herkesten Allah ac razı olsun inşaallah. Güzel yorumlarınız için ayrı ayrı herkese teşekkür ederim.

Arkadaşlar bu şiir,
çok sevdiğim , hepinizinde yakından tanıdığı Şevket OKYAY hocamın bana hediye ettiği bir şiirdir. Kendi adımla yayınlamamı istediği için , bu şekilde yayınladım. Şiirin gerçek sahibi , Menkıbe kompedanı , dini bilgisi ve kelimelerle adeta dans eden Şevket OKYAY Hocamdır. Bu eseri bana armağan etmesi gerçekten çok ince, nazik ve kibar bir yaklaşımdı. Beni, bu kadar güzel bir armağanla sevindirdiği için hepinizin huzurunda kendisine sonsuz teşekkürlerimi sunar,saygıyla eder ellerinden öperim....Elinize yüreğinize sağlık üstadım. Allah ac sizden binlerce defa razı olsun inşaallah. İyi ki varsınız üstad.....

Allah cc razı olsun adminim. Sonuçta aracı oldun. Hem güzel bir şiir, hemde doyumsuz bir ziyafet. Senden ve Şevket OKYAY'dan Allah cc razı olsun inşaallah.
 
Üst Alt