ceylannur

Yeni Üyemiz
Hem Hazret-i Hamza, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan niyaz etti ki, "Ben Cebrâil’i görmek istiyorum." Kâbede ona gösterdi. Dayanamadı, bîhuş oldu, yere düştü. 1
Bu çeşit melâikeleri görmek vukuatı çoktur. Bütün bu vukuat, bir nevi mucize-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâmı gösteriyor ve delâlet ediyor ki, onun misbâh-ı nübüvvetine melekler dahi pervanelerdir.
Cinnîler ise, onlarla görüşmek ve görmek, değil Sahabeler, belki avâm-ı ümmet dahi çoklarıyla görüşmeleri çok vuku buluyor. Fakat en kati, en sahih haberle, eimme-i hadis bize diyorlar ki, İbni Mes’ud: "Batn-ı Nahl’de, ecinnîlerin ihtidâsı gecesinde ecinnîleri gördüm ve Sudan kabilesinden Zut denilen uzun boylu taifeye benzettim. Onlara benziyordular." 2
Hem meşhurdur ve hadis imamları tahriç ve kabul ettikleri Hazret-i Hâlid ibni Velid vak’asıdır ki, Uzzâ denilen sanemi tahrip ettikleri vakit, siyah bir kadın şeklinde, o sanem içinden bir cinniye çıktı. Hazret-i Hâlid bir kılıçla o cinniyeyi iki parça etti. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o hadise için ferman etmiş ki: "Uzzâ sanemi içinde ona ibadet ediliyordu. Daha ona ibadet edilmez." 3
Hem Hazret-i Ömer’den meşhur bir haberdir ki, demiş: Biz Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanında iken, ihtiyar şeklinde, elinde bir asâ, "Hâme" isminde bir cinnî geldi, iman etti. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, ona kısa sûrelerden birkaç sûreyi ders verdi. Dersini aldı, gitti. 4
Şu âhirki hadiseye, çendan bazı hadis imamları ilişmişler. Fakat mühim imamlar, sıhhatine hükmetmişler. Her neyse, bu nevide uzun söylemeye lüzum yok; misalleri çoktur.
Hem deriz ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın nuruyla, terbiyesiyle ve onun arkasında gitmesiyle, binler Şeyh-i Geylânî gibi aktablar, asfiyalar, melâikeler ve cinlerle görüşmüşler ve konuşuyorlar; ve bu hadise, yüz tevatür derecesinde ve çok kesrettedir. Evet, ümmet-i Muhammed’in (a.s.m.) melâike ve cinlerle temasları ve tekellümleri ise, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın terbiye ve irşad-ı i’câzkârânesinin bir eseridir.
Üçüncü Şube: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın hıfzı ve ismeti, bir mucize-i bâhiredir.
b400.gif
-5- âyet-i kerimesinin hakikat-i
1 Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:362; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:282; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:736.
2 Müsned (tahkik: Ahmed Şâkir), 6:165, no. 4353; Süyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 1:343, 2:361.
3 Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:362; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:287; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:738; İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 4:316; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 6:176.
4 Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:363; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:287; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 5/416-418. 5 "Allah seni insanlardan korur." Mâide Sûresi, 5:67​
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
bâhiresi, çok mu’cizâtı gösterir.
Evet, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm çıktığı vakit, değil yalnız bir taifeye, bir kavme, bir kısım ehl-i siyasete veya bir dine, belki umum padişahlara ve umum ehl-i dine tek başıyla meydan okudu. Halbuki onun amcası en büyük düşman ve kavim ve kabilesi düşman iken, yirmi üç sene nöbettarsız, tekellüfsüz, muhafazasız ve pek çok defa suikaste maruz kaldığı halde, kemâl-i saadetle, rahat döşeğinde vefat edip Mele-i Âlâya çıkmasına kadar hıfz ve ismeti,
b401.gif
ne kadar kuvvetli bir hakikati ifade ettiğini ve ne kadar metin bir nokta-i istinad olduğunu, güneş gibi gösterir. Biz, yalnız numune için, katiyet kesb etmiş birkaç hadiseyi zikredeceğiz.
Birinci hadise: Ehl-i siyer ve hadis müttefikan haber veriyorlar ki: Kureyş kabilesi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı öldürtmek için kati ittifak ettiler. Hattâ, insan suretine girmiş bir şeytanın tedbiriyle, Kureyş içine fitne düşmemek için, her kabileden lâakal bir adam içinde bulunup, iki yüze yakın, Ebu Cehil ve Ebu Leheb’in taht-ı hükmünde olarak, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın hane-i saadetini bastılar. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanında Hazret-i Ali vardı. Ona dedi: "Sen bu gece benim yatağımda yat." Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm beklemiş, tâ Kureyş gelmiş, bütün hanenin etrafını tutmuşlar. O vakit çıktı, bir parça toprak başlarına attı, hiçbirisi onu görmedi, içlerinden çıktı, gitti. Gar-ı Hira’da iki güvercin ve bir örümcek, bütün Kureyş’e karşı ona nöbettar olup muhafaza ettiler. 1
İkinci hadise: Vakıât-ı katiyedendir ki, mağaradan çıkıp Medine tarafına gittikleri vakit, Kureyş rüesası, mühim bir mal mukabilinde, Sürâka isminde gayet cesur bir adamı gönderdiler; tâ takip edip onları öldürmeye çalışsın. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ebu Bekr-i Sıddık ile beraber gardan çıkıp giderken gördüler ki, Sürâka geliyor. Ebu Bekr-i Sıddık telâş etti. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm mağarada dediği gibi,
b402.gif
-2- dedi. Sürâka’ya bir baktı; Sürâka’nın atının ayakları yere saplandı, kaldı. Tekrar kurtuldu, yine takip etti. Tekrar atının ayaklarının saplandığı yerden duman gibi birşey çıkıyordu. O vakit anladı ki, ne onun elinden ve ne de kimsenin elinden gelmez ki ona ilişsin. "El-aman" dedi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm aman verdi. Fakat dedi: "Git, öyle yap ki başkası gelmesin." 3
Şu hadise münasebetiyle bunu da beyan ederiz ki: Sahih bir surette haber veriyorlar: Bir çoban, onları gördükten sonra Kureyş’e haber vermek için Mekke’ye gitmiş. Mekke’ye dahil olduğu vakit, niçin geldiğini
1 Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:349; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:236. bkz. s. 424, iki ve üç numaralı dipnotlar.
2 Üzülme Allah bizimle beraberdir. (Tevbe Suresi. 40) 3 Buharî, Menakıb: 25; Müslim, Zühd:75; İbni Hibban, Sahih, 65, 9:11​
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
unutmuş. Ne kadar çalışmışsa, hatırına getirememiş. Mecbur olmuş, dönmüş. Sonra anlamış ki, ona unutturulmuş. 1
Üçüncü hadise: Gazve-i Gatfan ve Enmar’da, müteaddit tariklerle eimme-i hadis haber veriyorlar ki: Gavres isminde cesur bir kabile reisi, kimse görmeden, tam Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın başı üzerine gelerek, yalın kılıç elinde olduğu halde, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma dedi: "Kim seni benden kurtaracak?" Demiş: "Allah." Sonra böyle dua etti:
b403.gif
-2- Birden o Gavres, iki omuzu ortasına gaibden bir darbe yer, o kılıç elinden düşer, yere yuvarlanır. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm kılıcı eline alır, "Şimdi seni kim kurtaracak?" der, sonra affeder. O adam gider taifesine. O pek cüretkâr, cesur adama herkes hayrette kalır. "Ne oldu sana? Niçin birşey yapamadın?" dediler. O dedi: "Hadise böyle oldu. Ben şimdi insanların en iyisinin yanından geliyorum." 3
Hem şu hadise gibi, gazve-i Bedir’de bir münafık, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı bir gaflet vaktinde, kimse görmeden, tam arkasından kılıç kaldırıp vururken, birden Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bakmış. O titreyip, kılıç elinden yere düşmüş. 4
Dördüncü hadise: Mânevî tevatüre yakın bir şöhretle ve ekser ehl-i tefsirin

b404.gif
-5- âyetinin sebeb-i nüzulü ve ehl-i tefsir allâmeleri ve ehl-i hadis imamları haber veriyorlar ki:
Ebu Cehil yemin etmiş ki, "Ben secdede Muhammed’i görsem, bu taşla onu vuracağım." Büyük bir taş alıp gitmiş. Secdede gördüğü vakit kaldırıp vurmakta iken, elleri yukarıda kalmış. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm namazı bitirdikten sonra kalkmış; Ebu Cehil’in eli çözülmüş. O ise, ya Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın müsaadesiyle, veyahut ihtiyaç kalmadığından çözülmüş. 6
Hem yine Ebu Cehil kabilesinden, bir tarikte Velid ibni Muğire,yine Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı vurmak için büyük bir taşı alıp, secdede iken
1
b114.gif
Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:351; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:715.
2 "Allahım! Dilediğin bir şeyle beni ondan kurtar."
3 Buharî, Cihad: 84, 87, Mağâzî: 31, 32; Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn: 311, no. 843; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:347, 348; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 9:7-8; el-Hâkim, el-Müstedrek, 3:29-30.
4 Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:347; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:710.
5 "Biz onların boyunlarına öyle halkalar geçirdik ki, çenelerine kadar dayanır da hakka boyun eğmezler. Bir de önlerine bir sed, arkalarına bir sed çekip gözlerini kapattık; artık hakkı görmezler." Yâsin Sûresi, 36:8-9. 6 Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:351; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3: 241; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 8:227; Müslim, No. 2797); İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihaye, 3:42-43​
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
vurmaya gitmiş, gözü kapanmış. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı Mescid-i Haramda görmedi, geldi. Onu gönderenleri de görmüyordu; yalnız seslerini işitiyordu. Tâ Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm namazdan çıktı; ihtiyaç kalmadığından onun gözü de açıldı. 1
Hem nakl-i sahihle Ebu Bekr-i Sıddık’tan haber veriyorlar ki: Sûre-i
b405.gif
-2- nâzil olduktan sonra, Ebu Leheb’in karısı Ümmü Cemil denilen
b406.gif
-3-, bir taş alıp Mescid-i Harâma gelmiş. Ebu Bekir ile Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm orada oturuyorlarmış. Gözü Ebu Bekr-i Sıddık’ı görüyor, soruyor: "Yâ Ebâ Bekir! Senin arkadaşın nerede? Ben işitmişim ki beni hicvetmiş. Ben görsem, bu taşı ağzına vuracağım." Yanında iken Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı görmemiş.4 Elbette, hıfz-ı İlâhîde olan bir Sultan-ı Levlâk’ı, böyle bir Cehennem oduncusu, onun huzuruna girip göremez. Ağzına mı düşmüş?
Beşinci hadise: Haber-i sahihle haber veriliyor ki: Âmir ibni Tufeyl ve Erbed ibni Kays, ikisi ittifak ederek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanına gitmişler. Âmir demiş: "Ben onu meşgul edeceğim, sen onu vuracaksın." Sonra bakıyor ki, birşey yapmıyor. Gittikten sonra arkadaşına dedi: "Neden vurmadın?" Dedi: "Nasıl vuracağım? Ne kadar niyet ettim; bakıyorum ki, ikimizin ortasına sen geçiyorsun. Seni nasıl vuracağım?" 5
Altıncı hadise: Nakl-i sahihle haber veriliyor ki: Gazve-i Uhud’da veya Huneyn’de, Şeybe bin Osmanü’l-Hacebiyye-ki, Hazret-i Hamza onun hem amcasını, hem pederini öldürmüştü-intikamını almak için gizli geldi. Tâ Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın arkasından yalın kılıç kaldırdı. Birden kılıç elinden düştü. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona baktı, elini göğsüne koydu. Şeybe der ki: "O dakikada dünyada ondan daha sevgili adam bana olmazdı." İmana geldi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti: "Haydi, git, harp et." Şeybe dedi: "Ben gittim, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm önünde harp ettim. Eğer o vakit pederim de rast gelseydi vuracaktım." 6
Hem feth-i Mekke gününde, Fedâle namında birisi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanına, vurmak niyetiyle geldi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona bakıp tebessüm etti. "Nefsinle ne konuştun?" dedi ve Fedâle için taleb-i





1 Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:351; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3: 242.
2 Elleri kurusun Ebi Leheb’in! (Tebbet Suresi: 1)
3 Odun hammalı (Tebbet Suresi: 4)
4 Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:349; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3: 233; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 1:353; İbni Hibban, Sahih, 8:152; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:361.
5 Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:353; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3: 249; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 5:318. 6 Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:353; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3: 248; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 6:183,184; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:718; el-Askalânî, el-İsâbe, 2:157​
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
mağfiret etti. Fedâle imana geldi ve dedi ki: "O vakit ondan daha ziyade dünyada sevgilim olmazdı." 1
Yedinci hadise: Nakl-i sahihle, Yahudiler, suikast niyetiyle, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın oturduğu yere, üstünden büyük bir taş atmak ânında, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm o dakikada hıfz-ı İlâhî ile kalkmış; o suikast de akîm kalmış. 2
Bu yedi misal gibi çok hadiseler vardır. Başta İmam-ı Buharî ve İmam-ı Müslim ve eimme-i hadis, Hazret-i Aişe’den naklediyorlar ki:
b407.gif
-3- âyeti nâzil olduktan sonra, ara sıra Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı muhafaza eden zatlara ferman etti:

b408.gif
Yani, "Nöbettarlığa lüzum yok. Benim Rabbim beni hıfz ediyor." 4
b114.gif

İşte, şu Risale de, baştan buraya kadar gösteriyor ki, şu kâinatın her nevi, her âlemi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı tanır, alâkadardır. Herbir nev-i kâinatta onun mu’cizâtı görünüyor. Demek, o zât-ı Ahmediye (a.s.m.), Cenâb-ı Hakkın-fakat "kâinatın Hâlıkı" itibarıyla ve "bütün mahlûkatın Rabbi" ünvanıyla-memurudur ve resulüdür. Evet, nasıl ki bir padişahın büyük ve müfettiş bir memurunu herbir daire bilir ve tanır; hangi daireye girse onunla münasebettar olur. Çünkü umumun padişahı namına bir memuriyeti var. Eğer meselâ yalnız adliye müfettişi olsa, o vakit adliye dairesiyle münasebettar olur; başka daireler onu pek tanımaz. Ve askeriye müfettişi olsa, mülkiye dairesi onu bilmez. Öyle de, anlaşılıyor ki, bütün devâir-i saltanat-ı İlâhiyede, melekten tut, tâ sineğe ve örümceğe kadar herbir taife onu tanır ve bilir veya bildirilir. Demek, Hâtemü’l-Enbiyâ ve Resulü Rabbi’l-Âlemîndir. Ve umum enbiyanın fevkinde, risaletinin şümulü var.
On Altıncı İşaret
İrhasat denilen, bi’set-i nübüvvetten evvel, fakat nübüvvetle alâkadar olarak vücuda gelen harikalar dahi delâil-i nübüvvettir. Şu da üç kısımdır.
Birinci Kısım: Nass-ı Kur’ân’la, Tevrat, İncil, Zebur ve suhuf-u enbiyanın, nübüvvet-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâma dair verdikleri haberdir.






1 Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:353; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3: 248; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:718.
2 Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:352; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3: 243; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:716; Ebû Naîm, Delâilü’n-Nübüvve, 2:489-490.
3 "Allah seni insanlardan korur." Mâide Sûresi, 5:67. 4 Tirmizî, 5:351, no. 3406; Tirmizî (tahkik: Ahmed Şâkir), no. 3049; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:352; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:313​
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
Evet, madem o kitaplar semâvîdirler ve madem o kitap sahipleri enbiyadırlar. Elbette ve herhalde, onların dinlerini nesheden ve kâinatın şeklini değiştiren ve yerin yarısını getirdiği bir nurla ışıklandıran bir zattan bahsetmeleri, zarurî ve katidir. Evet, küçük hadiseleri haber veren o kitaplar, nev-i beşerin en büyük hadisesi olan hadise-i Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâmı haber vermemek kabil midir?
İşte, madem bilbedâhe haber verecekler; herhalde ya tekzip edecekler, tâ ki dinlerini tahripten ve kitaplarını nesihten kurtarsınlar; veya tasdik edecekler, tâ ki o hakikatli zat ile dinleri hurafattan ve tahrifattan kurtulsun. Halbuki, dost ve düşmanın ittifakıyla, tekzip emâresi hiçbir kitapta yoktur. Öyleyse tasdik vardır.
Madem mutlak bir surette tasdik vardır. Ve madem şu tasdikin vücudunu iktiza eden kati bir illet ve esaslı bir sebep vardır. Biz dahi, o tasdikin vücuduna delâlet eden üç hüccet-i katıa ile ispat edeceğiz.
Birinci hüccet: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Kur’ân’ın lisanıyla onlara der ki: "Kitaplarınızda benim tasdikim ve evsâfım vardır. Benim beyan ettiğim şeylerde, kitaplarınız beni tasdik ediyor."


b409.gif
-1- ,

b410.gif
-2- gibi âyetlerle onlara meydan okuyor. "Tevrât’ınızı getiriniz, okuyunuz. Ve geliniz, biz çoluk ve çocuğumuzu alıp, Cenâb-ı Hakkın dergâhına el açıp, yalancılar aleyhinde lânetle dua edeceğiz" diye mütemadiyen onların başına vurduğu halde, hiç Yahudi bir âlim veya Nasrânî bir kıssîs, onun bir yanlışını gösteremedi. Eğer gösterseydi, pek çok kesrette bulunan ve pek çok inatlı ve hasetli olan kâfirler ve münafık Yahudiler ve bütün âlem-i küfür, her tarafta ilân edeceklerdi.
Hem demiş: "Ya yanlışımı bulunuz; veyahut sizinle mahvoluncaya kadar cihad edeceğim." Halbuki, bunlar harbi ve perişaniyeti ve hicreti ihtiyar ettiler. Demek yanlışını bulamadılar. Bir yanlış bulunsaydı onlar kurtulurlardı.
İkinci hüccet: Tevrat, İncil ve Zebur’un ibareleri, Kur’ân gibi i’câzları olmadığından, hem mütemadiyen tercüme tercüme üstüne olduğundan, pek çok yabanî kelimeler, içlerine karıştı. Hem müfessirlerin sözleri ve yanlış tevilleri, onların âyetleriyle iltibas edildi. Hem bazı nâdanların ve bazı ehl-i garazın tahrifatı da ilâve edildi. Şu surette, o kitaplarda tahrifat, tağyirat çoğaldı. Hattâ, Şeyh Rahmetullah-i Hindî (allâme-i meşhur), kütüb-ü sabıkanın binler yerde tahrifatını, keşişlerine
1 "De ki: Eğer sözünüzde doğru iseniz, getirin Tevrat’ı da okuyun." Âl-i İmrân Sûresi, 3:93. 2 "De ki: Gelin, çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağırıp toplanalım, sonra niyaz edelim ki, Allah’ın lâneti yalancılar üzerine olsun." Âl-i İmrân Sûresi, 3:61​
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
ve Yahudi ve Nasârâ ulemasına ispat ederek iskât etmiş. İşte bu kadar tahrifatla beraber, şu zamanda dahi, meşhur Hüseyin Cisrî (rahmetullahi aleyh), o kitaplardan yüz on delil, nübüvvet-i Ahmediyeye dair çıkarmıştır. Risale-i Hamidiye’de yazmış, o risaleyi de Manastırlı merhum İsmail Hakkı tercüme etmiş. Kim arzu ederse ona müracaat eder, görür.
Hem pek çok Yahudi uleması ve Nasârâ uleması ikrar ve itiraf etmişler ki, "Kitaplarımızda Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın evsâfı yazılıdır." Evet, gayr-ı müslim olarak, başta meşhur Rum meliklerinden Herakl itiraf etmiş, demiş ki: "Evet, İsâ Aleyhisselâm, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdan haber veriyor." 1
Hem Rum meliki Mukavkis namında Mısır hâkimi ve ulema-i Yehudun en meşhurlarından İbni Sûriya ve İbni Ahtab ve onun kardeşi Kâb bin Esed ve Zübeyr bin Bâtıyâ gibi meşhur ulema ve reisler, gayr-ı müslim kaldıkları halde ikrar etmişler ki, "Evet, kitaplarımızda onun evsâfı vardır; ondan bahsediyorlar." 2
Hem Yehudun meşhur ulemasından ve Nasârânın meşhur kıssislerinden, kütüb-ü sabıkada evsâf-ı Muhammediyeyi (a.s.m.) gördükten sonra inadı terk edip imana gelenler, evsâfını Tevrat ve İncil’de göstermişler, ve sair Yahudi ve Nasrânî ulemasını onunla ilzam etmişler. Ezcümle, meşhur Abdullah ibni Selâm ve Veheb ibni Münebbih ve Ebu Yâsir ve Şâmul-ki bu zat, melik-i Yemen Tübba’ zamanında idi; 3 Tübba’ nasıl gıyaben ve bi’setten evvel iman getirmiş, Şâmul de öyle-ve Sâye’nin iki oğlu olan Esid ve Sa’lebe ki, İbni Heyeban denilen bir ârif-i billâh, bi’setten evvel Benî Nadr kabilesine misafir olmuş,
b411.gif
-4- demiş, orada vefat etmiş. Sonra o kabile Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ile harp ettikleri zaman, Esid ve Sa’lebe meydana çıktılar, o kabileye bağırdılar:
b412.gif
Yani, "İbni Heyeban’ın haber verdiği zat budur; onunla harp etmeyiniz." 5 Fakat onlar, onları dinlemediler, belâlarını buldular.
Hem ulema-i Yehuddan İbni Bütin ve Muhayrık ve Kâ’bü’l-Ahbar gibi çok ulema-i Yehud, evsâf-ı Nebeviyeyi kitaplarında gördüklerinden, imana gelmişler, sair imana gelmeyenleri de ilzam etmişler. 6









1 İbnü Seyyidi’n-Nâs, Uyûnu’l-Eser, 2:26; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:364; Ali el-Kari, Şerhü’ş-Şifa: 745.
2 Kadı İyâz, eş-Şifâ, 1:366; Ali el-Kâri, Şerhü’ş-Şifâ, 1:744-745; İbni Kesîr, el-Bidâye Ve’n-Nihâye, 4:80-81; Beyhâkî, Delâilü’n-Nübüvve, 3:361-362; Vâkidî, el-Meğâzî: 403-404; İbni Cevzî, Sıfatü’s-Safve, 3:361-362; Ebû Nîm, Delâilü’n-Nübüvve, 1:79, 2:492.
3 Beyhâkî, Delâilü’n-Nübüvve, 1:367, 2:526, 6:20-249; el-Hindî, Kenzü’l-Ummâl, 11:401, 12:390-408; Kâdı İyâz, eş-Şifâ, 1:364; Ali el-Kâri, Şerhü’ş-Şifâ, 1:739-743; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 8:240.
4 "Bir peygamberin zuhuru yakındır. Burası da onun hicret yeridir." Beyhâkî, Delâilü’n-Nübüvve: 1:367, 2: 526, 6:240-249; el-Hindî, Kenzü’l-Ummâl, 11:401, 12:390-408; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:364; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:739-743; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 8:240. 5 Beyhâkî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:80-81, 4:31; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:744-745; Yusuf Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 137; Ebû Naîm, Delâilü’n-Nübüvve, 1:82; İbni Cevzî, Sıfatü’s-Safve, 1:87. 6 Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:364; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:739; İbni Cevzî, Sıfatü’s-Saffe, 1:87; Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 87, 88, 135; Beyhâkî, Delâilü’n-Nübüvve: 3:161-163 Ebû Naîm, Delâilü’n-Nübüvve, 1:78-79
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
Hem ulema-i Nasârâdan, meşhur, bahsi geçen Bahîra-yi Râhib 1 ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Şam tarafına amcasıyla gittiği vakit on iki yaşındaydı. Bahîra-yı Râhib, onun hatırı için Kureyşîleri davet etmiş. Baktı ki, kafileye gölge eden bir parça bulut, daha kafile yerinde gölge ediyor. "Demek aradığım adam orada kalmış." Sonra adam göndermiş, onu da getirtmiş. Ebu Talib’e demiş: "Sen dön, Mekke’ye git. Yahudiler hasûddurlar. Bunun evsâfı Tevrat’ta mezkûrdur; hıyanet ederler."
Hem Nastûru’l-Habeşe ve Habeş Reisi olan Necâşî, evsâf-ı Muhammediyeyi kitaplarında gördükleri için, beraber iman etmişler. 2
Hem Dağatır isminde meşhur bir Nasrânî âlimi, evsâfı görmüş, iman etmiş. Rumlar içinde ilân etmiş; şehid edilmiş. 3
Hem Nasrânî rüesasından Hâris ibni Ebî Şümeri’l-Gasânî ve Şam’ın büyük dinî reisleri ve melikleri, yani Sahib-i İlba ve Herakl ve İbni Nâtûr ve Cârud gibi meşhur zatlar, kitaplarında evsâfını görmüşler ve iman etmişler. Yalnız Herakl, dünya saltanatı için imanını izhar etmemiş. 4
Hem bunlar gibi, Selmânü’l-Farisî, o da evvel Nasrânî idi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın evsâfını gördükten sonra onu arıyordu. 5
Hem Temim namında mühim bir âlim, hem meşhur Habeş Reisi Necâşî, hem Habeş Nasârâsı, hem Necran papazları, bütün müttefikan haber veriyorlar ki: "Biz evsâf-ı Nebeviyeyi kitaplarımızda gördük, onun için imana geldik." 6
Üçüncü hüccet: İşte, bir numune olarak Tevrat, İncil, Zebur’un, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâma ait âyetlerinin birkaç numunesini göstereceğiz.
Birincisi: Zebur’da şöyle bir âyet var:
b413.gif
-7- "Mukîmü’s-Sünne" ise, ism-i Ahmedîdir.
İncil’in âyeti:


b414.gif
Yani, "Ben gidiyorum, tâ size Faraklit gelsin." Yani, Ahmed gelsin. 8
b114.gif

1 Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:308; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:631; Tirmizî, Menâkıb: 3; el-Mubârekforî, Tuhfetü’l-Ahvezî, no: 3699; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:615; İbni Hişâm, Siretü’n-Nebî, s. 115; Beyhâkî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:24; Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 158.
2 Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:364; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:744.
3 Beyhâkî, Delâilü’n-Nübüvve: 1:367, 2:526, 6:240-249; el-Hindî, Kenzü’l-Ummâl, 11:401, 12:390-408; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:364; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:739-743; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 8:240.
4 Buharî, Bed’u’l-Vahy: 6; Şehâdât: 28; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:744; Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 121, 150-151; Kastalânî, el-Mevâhibü’l-Ledünniye, 6:198; Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, 3:2108; İbni Adiy, el-Kâmil fi’d-Duafâ, 3:1094; Ebû Naîm, Delâilü’n-Nübüvve, 1:101-102.
5 el-Askalânî, Fethü’l-Bârî, 7:222; Beyhâkî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:82; İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 2:310-316; Müsned, 5:437; İbni Hişâm, Sîretü’n-Nebî, 1:233; Ebû Naîm, Delâilü’n-Nübüvve, no. 213; el-Hâkim, el-Müstedrek, 3:604; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:364; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:670; Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 144; Ebû Naîm, Delâilü’n-Nübüvve, 1:258-264.
6 Müsned, 1:461; Ebû Dâvud, Cenâiz: 58; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:364; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:744-746; Cisrî, Risâle-i Hamidiye (Türkçe tercümesi); 1:240 Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 163. 7 "Allahım! Fetretten sonra bize Sünneti ihyâ edecek olan zâtı gönder." Yusuf Nebhânî, Hüccetullah ale’l-Âlemîn, 104, 115. 8 Halebî, es-Sîretü’l-Halebiye, 1:352; Cisrî, Risâle-i Hamidiye (Türkçe tercümesi), 1:250; Kastalânî, el-Mevâhibü’l-Ledünniye, 6:201​
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
İncil’in ikinci bir âyeti:

b415.gif
Yani, "Ben Rabbimden, hakkı bâtıldan fark eden bir Peygamberi istiyorum ki, ebede kadar beraberinizde bulunsun." 1 Faraklit,
b416.gif
-2- mânâsında, Peygamberin o kitaplarda ismidir.
Tevrât’ın âyeti:


b417.gif

Yani, "Hazret-i İsmail’in validesi olan Hâcer, evlât sahibesi olacak. Ve onun evlâdından öyle birisi çıkacak ki, o veledin eli, umumun fevkinde olacak ve umumun eli huşû ve itaatle ona açılacak." 3
Tevrât’ın ikinci bir âyeti:


b418.gif

Yani, "Benî İsrail’in kardeşleri olan Benî İsmail’den, senin gibi birini göndereceğim. Ben sözümü onun ağzına koyacağım; Benim vahyimle konuşacak. Onu kabul etmeyene azap vereceğim." 4
Tevrât’ın üçüncü bir âyeti:


b419.gif
-5-









1 Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:743; Yusuf Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 99; Cisrî, Risâle-i Hamidiye (Türkçe tercümesi), 1:255; İncil, Yuhanna, Bâb 14, ayet 16.
2 Hak ile batılın arasını ayıran.
3 Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:743; Yusuf Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 105-106; Tevrat, Tekvin, Bab 17. 4 Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:743; Yusuf Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 86; Halebî, es-Sîretü’l-Halebiye, 1:347; Tevrat, Tesniye, Bab 18. 5 "Mûsâ dedi ki: ’Ey Rabbim, ben Tevrat’ta, insanlara iyiliği emredip onları kötülükten sakındırmak için çıkarılmış, Allah’a iman eden hayırlı bir ümmetin vasıflarını gördüm. Onu benim ümmetim yap.’ Allah buyurdu ki: ’O, Muhammed ümmetidir.’" Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:746; Yusuf Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 107-118; Tevrat, Eş’ıyâ, Ishah, 42​
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
İşte şu âyette, Benî İshak’ın kardeşleri olan Benî İsmail’den ve Hazret-i Mûsâ’dan sonra gelen Peygambere hitap ediyor.
Tevrât’ın diğer bir âyeti daha:
b424.gif
-1-
İşte, "Muhtar"ın mânâsı "Mustafa"dır, hem ism-i Nebevîdir.
İncil’de, İsâ’dan sonra gelen ve İncil’in birkaç âyetinde "Âlem Reisi" ünvanıyla müjde verdiği Nebînin tarifine dair:
b425.gif
-2-
İşte şu âyet gösteriyor ki, "Sahibü’s-seyf ve cihada memur bir Peygamber gelecektir." "Kadîb-i hadîd" kılıç demektir. Hem ümmeti de onun gibi sahibü’s-seyif, yani cihada memur olacağını, Sûre-i Feth’in âhirinde


b426.gif
-3- âyeti, İncil’in şu âyeti gibi, başka âyetlerine işaret edip, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, sahibü’s-seyf ve cihada memur olduğunu, İncil ile beraber ilân ediyor.
Tevrât’ın Beşinci Kitabının Otuz Üçüncü Bâbında şu âyet var: "Hak Teâlâ, Tûr-i Sina’dan ikbal edip bize Sâir’den tulû etti ve Fâran Dağlarında zâhir oldu."
İşte şu âyet, nasıl ki "Tûr-i Sina’da ikbal-i Hak" fıkrasıyla nübüvvet-i Mûseviyeyi ve Şam Dağlarından ibaret olan "Sâir’den tulû-u Hak" fıkrasıyla nübüvvet-i İseviyeyi ihbar eder. Öyle de, bil’ittifak Hicaz Dağlarından ibaret olan "Fâran Dağlarından zuhur-u Hak" fıkrasıyla, bizzarure risalet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) haber veriyor.
Hem Sûre-i Feth’in âhirinde
b427.gif
-4- hükmünü tasdiken, Tevrat’ta Fâran Dağlarından zuhur eden Peygamberin Sahabeleri hakkında şu âyet var: "Kudsîlerin bayrakları beraberindedir. Ve onun sağındadır." "Kudsîler" namıyla tavsif eder. Yani, "Onun Sahabeleri kudsî, salih evliyalardır."
Eş’ıya Peygamberin Kitabında, Kırk İkinci Bâbında şu âyet vardır: "Hak Sübhânehu, âhirzamanda, kendinin ıstıfâ-gerde ve bergüzidesi kulunu ba’s edecek ve ona, Ruhu’l-Emin Hazret-i Cibril’i yollayıp din-i İlâhîsini ona talim
1 "Muhtar kulum, ne katı kalbli ne de huysuz değildir." Dârîmî, Mukaddime: 2; Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 105, 119; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:739.
2 "Onun demirden bir asâsı, yani kılıcı olacak ve onunla savaşacak. Ümmeti de onun gibi olacak." Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 99, 114. 3 "Onların İncil’deki vasıfları da şöyledir: Filizini çıkarmış, sonra git gide kuvvet bulmuş, kalınlaşmış ve gövdesi üzerinde yükselmiş bir ekine benzerler ki, ekincilerin pek hoşuna gider. Allah’ın onları böylece çoğaltıp kuvvetlendirmesi, kâfirleri öfkeye boğmak içindir." Fetih Sûresi, 48:29. 4 "Onların Tevrat’taki vasıfları budur." Fetih Sûresi, 48:29​
 
Üst Alt