ceylannur

Yeni Üyemiz
ettirecek. Ve o dahi, Ruhu’l-Eminin talimi veçhile nâsa talim eyleyecek ve beynennâs hak ile hükmedecektir. O bir nurdur, halkı zulümattan çıkaracaktır. Rabbin bana kablelvuku bildirdiği şeyi ben de size bildiriyorum." 1
İşte şu âyet, gayet sarih bir surette, Âhirzaman Peygamberi olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın evsâfını beyan ediyor.
Mişâil namıyla müsemmâ Mihâil Peygamberin Kitabının Dördüncü Bâbında şu âyet var: "Âhirzamanda bir ümmet-i merhume kaim olup, orada Hakka ibadet etmek üzere mübarek dağı ihtiyar ederler. Ve her iklimden orada birçok halk toplanıp Rabb-i Vâhide ibadet ederler, Ona şirk etmezler." 2
İşte şu âyet, zâhir bir surette, dünyanın en mübarek dağı olan Cebel-i Arafat ve orada her iklimden gelen hacıların tekbir ve ibadetlerini ve ümmet-i merhume namıyla şöhret-şiâr olan ümmet-i Muhammediyeyi tarif ediyor.
Zebur’da, Yetmiş İkinci Bâbında şu âyet var: "Bahirden bahre mâlik ve nehirlerden, arzın makta’ ve müntehâsına kadar mâlik ola... Ve kendisine Yemen ve Cezayir mülûkü hediyeler götüreler... Ve padişahlar ona secde ve inkıyad edeler... Ve her vakit ona salât ve hergün kendisine bereketle dua oluna... Ve envârı, Medine’den münevver ola... Ve zikri, ebedü’l-âbâd devam ede... Onun ismi, şemsin vücudundan evvel mevcuttur; onun adı güneş durdukça münteşir ola..." 3
b114.gif

İşte şu âyet, pek âşikâr bir tarzda Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâmı tavsif eder. Acaba Hazret-i Davud Aleyhisselâmdan sonra, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmdan başka hangi nebî gelmiş ki, şarktan garba kadar dinini neşretmiş ve mülûkü cizyeye bağlamış ve padişahları kendine secde eder gibi bir inkıyad altına almış ve hergün nev-i beşerin humsunun salâvat ve dualarını kendine kazanmış ve envârı Medine’den parlamış kim var? Kim gösterilebilir?
Hem Türkçe Yuhanna İncilinin On Dördüncü Bab ve otuzuncu âyeti şudur: "Artık sizinle çok söyleşmem. Zira bu Âlemin Reisi geliyor. Ve bende onun nesnesi asla yoktur." İşte, "Âlemin Reisi" tabiri, "Fahr-i Âlem" demektir. "Fahr-i Âlem" ünvanı ise, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın en meşhur ünvanıdır.
Yine İncil-i Yuhanna, On Altıncı Bab ve yedinci âyeti şudur: "Amma ben size hakkı söylüyorum. Benim gittiğim, size faydalıdır. Zira ben gitmeyince Tesellici size gelmez." İşte, bakınız: Reis-i Âlem ve insanlara hakikî teselli veren, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmdan başka kimdir? Evet, Fahr-i Âlem odur ve fâni insanları idam-ı ebedîden kurtarıp teselli veren odur.
1 Kitab-ı Mukaddes, Eş’ıya, Bab 42, âyet 1-4, 9.
2 Kitab-ı Mukaddes, Mîhâ, Bab 4, âyet 1-2. 3 Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 91-104; Cisrî, Risale-i Hamidiye (Türkçe tercümesi), 1:410; Kitab-ı Mukaddes, Mezâmîr (Mezmurlar), Bab 72, âyet 8, 10, 11, 15-17​
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
Hem İncil-i Yuhanna, On Altıncı Bab, sekizinci âyeti: "O dahi geldikte, dünyayı günaha dair, salâha dair ve hükme dair ilzam edecektir." İşte, dünyanın fesadını salâha çeviren ve günahlardan ve şirkten kurtaran ve siyaset ve hâkimiyet-i dünyayı tebdil eden, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmdan başka kim gelmiş?
Hem İncil-i Yuhanna, On Altıncı Bab, on birinci âyet: "Zira bu Âlemin Reisinin gelmesinin hükmü gelmiştir." İşte, "Âlemin Reisi" HAŞİYE elbette Seyyidü’l-Beşer olan Ahmed-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdır.
Hem İncil-i Yuhanna, On İkinci Bab ve on üçüncü âyet: "Amma o Hak Ruhu geldiği zaman, sizi bilcümle hakikate irşad edecektir. Zira kendisinden söylemiyor. Bilcümle, işittiğini söyleyerek gelecek nesnelerden size haber verecek."
İşte bu âyet sarihtir. Acaba umum insanları birden hakikate davet eden ve her haberini vahiyden veren ve Cebrâil’den işittiğini söyleyen ve kıyamet ve âhiretten tafsilen haber veren, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmdan başka kimdir? Ve kim olabilir?
Hem kütüb-ü enbiyada, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Muhammed, Ahmed, Muhtar mânâsında Süryânî ve İbrânî isimleri var. İşte, Hazret-i Şuayb’ın suhufunda ismi, "Muhammed" mânâsında Müşeffah’tır. Hem Tevrat’ta, yine "Muhammed" mânâsında Münhamennâ, hem "Nebiyyü’l-Haram" mânâsında Himyâtâ, Zebur’da el-Muhtar ismiyle müsemmâdır. Yine Tevrat’ta el-Hâtemü’l-Hâtem, hem Tevrat’da ve Zebur’da Mukîmü’s-Sünne, hem suhuf-u İbrahim ve Tevrat’ta Mazmaz’dır. Hem Tevrat’ta Ahyed’dir.
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm demiş:


b428.gif
* buyurmuştur. HAŞİYE
Evet, o zat öyle bir reis ve sultandır ki, bin üç yüz elli senede ve ekser asırlardan herbir asırda, lâakal üç yüz elli milyon tebaası ve raiyeti var; kemâl-i teslim ve inkıyadla evâmirine itaat ederler, hergün ona selâm etmekle tecdid-i biat ederler. * "Benim ismim Kur’ân’da Muhammed, İncil’de Ahmed, Tevrat’ta Ühîd’dir." Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 108, 112; Halebî, es-Sîretü’l-Halebiye, 1:353; el-Envârü’l-Muhammediyye mine’l-Mevâhibü’l-Ledünniyye, s. 143 (İbn-i Abbas’dan r.a rivayet olunmuştur)​
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
Hem İncil’de, esmâ-i Nebevîden Sahibü’l-Kadîbi ve’l-Hirâve, yani, "Seyf ve Asâ Sahibi." Evet, sâhibü’s-seyf enbiyalar içinde en büyüğü, ümmetiyle cihada memur, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdır.
Yine İncil’de, Sahibü’t-Tac’dır. Evet, "Sahibü’t-Tac" ünvanı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma mahsustur. Tac, "amâme," yani sarık demektir. Eski zamanda, milletler içinde, milletçe umumiyet itibarıyla sarık ve agel saran kavm-i Araptır. İncilde Sahibü’t-Tac, kati olarak Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm demektir.
Hem İncil’de el-Baraklit veyahut el-Faraklit ki, İncil tefsirlerinde "hak ve bâtılı birbirinden tefrik eden hakperest" mânâsı verilmiş ki, sonra gelecek insanları hakka sevk edecek zâtın ismidir.
İncil’in bir yerinde, İsâ Aleyhisselâm demiş: "Ben gideceğim, tâ Dünyanın Reisi gelsin." Acaba Hazret-i İsâ Aleyhisselâmdan sonra dünyanın reisi olacak ve hak ve bâtılı fark ve temyiz edip Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın yerinde insanları irşad edecek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan başka kim gelmiştir? Demek Hazret-i İsâ Aleyhisselâm ümmetine daima müjde ediyor ve haber veriyor ki, "Birisi gelecek, bana ihtiyaç kalmayacak. Ben onun bir mukaddimesiyim ve müjdecisiyim." Nasıl ki şu âyet-i kerime:


b442.gif
Haşiye
Haşiye
b429.gif
Seyyah-ı Meşhur Evliya Çelebi, Hazret-i Şem’un-u Safâ’nın türbesinde, ceylân derisinde yazılı İncil-i Şerifte bu gelen âyeti okumuştur. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm hakkında nâzil olan âyet:
b430.gif
Bir oğlan,
b431.gif
yani, İbrahim neslinden ola,
b432.gif
peygamber ola,
b433.gif
yalancı olmaya,
b434.gif
onun
b435.gif
mevlidi Mekke ola,
b436.gif
salihlikle gelmiş ola,
b437.gif
onun mübarek adı *
b438.gif
Ahmed Muhammed ola,
b439.gif
ona uyanlar
b440.gif
bu cihan ıssı olalar,
b441.gif
dahi o cihan ıssı ola.
*Bu Mevâmit kelimesi, Memed’den ve Memed dahi Muhammed’den tahrif edilmiş. "Hani Meryem oğlu İsa ’Ey İsrailoğulları,’ demişti. ’Ben, daha önce indirilen Tevrat’ı doğrulamak ve benden sonra gelecek Ahmed isminde bir peygamberi müjdelemek üzere size Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberim.’" Saf Sûresi, 61:6​
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
Evet, İncil’de Hazret-i İsâ Aleyhisselâm, çok defalar ümmetine müjde veriyor. İnsanların en mühim bir reisi geleceğini; ve o zâtı da bazı isimlerle yad ediyor. O isimler elbette Süryânî ve İbrânîdirler. Ehl-i tahkik görmüşler. O isimler, "Ahmed, Muhammed, Fârikun beyne’l-Hakkı ve’l-Bâtıl" mânâsındadırlar. Demek İsâ Aleyhisselâm, çok defa Ahmed Aleyhissalâtü Vesselâmdan beşaret veriyor.
Sual: Eğer desen, "Neden Hazret-i İsâ Aleyhisselâm her nebîden ziyade müjde veriyor; başkalar yalnız haber veriyorlar, müjde sureti azdır?"
Elcevap: Çünkü, Ahmed Aleyhissalâtü Vesselâm, İsa Aleyhisselâmı Yahudilerin müthiş tekzibinden ve müthiş iftiralarından ve dinini müthiş tahrifattan kurtarmakla beraber; İsâ Aleyhisselâmı tanımayan Benî İsrail’in suubetli şeriatine mukabil, suhuletli ve câmi ve ahkâmca şeriat-i İseviyenin noksanını ikmal edecek bir şeriat-i âliyeye sahiptir. İşte onun için, çok defa "Âlemin Reisi geliyor" diye müjde veriyor.
İşte Tevrat, İncil, Zebur’da ve sair suhuf-u enbiyada çok ehemmiyetle, âhirde gelecek bir peygamberden bahisler var, çok âyetler var-nasıl bir kısım numunelerini gösterdik. Hem çok namlarla o kitaplarda mezkûrdur. Acaba bütün bu kütüb-ü enbiyada, bu kadar ehemmiyetle, mükerrer âyetlerde bahsettikleri Âhirzaman Peygamberi, Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdan başka kim olabilir?
İkinci Kısım: İrhasattan ve delâil-i nübüvvetten maksat şudur ki: Bi’set-i Ahmediyeden evvel, zaman-ı fetrette kâhinler, hem o zamanın bir derece evliya ve ârif-i billâh olan bir kısım insanları, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın geleceğini haber vermişler ve ihbarlarını da neşretmişler, şiirleriyle gelecek asırlara bırakmışlar. Onlar çoktur. Biz, ehl-i siyer ve tarihin nakil ve kabul ettikleri meşhur ve münteşir olan bir kısmını zikredeceğiz.
Ezcümle, Yemen padişahlarından Tübba’ isminde bir melik, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın evsâfını eski kitaplarda görmüş, iman etmiş. Şöyle bir şiirini ilân etmiş:
b443.gif

Yani, "Ben Ahmed’in (a.s.m.) risaletini tasdik ediyorum. Ben onun zamanına yetişseydim, ona vezir ve ammizade olurdum. (Yani, Ali gibi olurdum.)" 1
İkincisi: Meşhur Kuss ibni Sâide ki, kavm-i Arabın en meşhur ve mühim hatibi ve muvahhid bir zât-ı rûşen-zamirdir. İşte şu zat da, bi’set-i Nebevîden evvel risalet-i Ahmediyeyi şu şiirle ilân ediyor:


b444.gif
-2-
1 İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 2:166; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:363; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:740; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:388; Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 138. 2 "Gönderilenlerin ve peygamberlerin en hayırlısı olarak Ahmed’i (a.s.m.) bize gönderdi. Kafileler onun için yollara düştükçe ve bu teşvik edildikçe Allah ona rahmet eylesin." (Süyûtî, el-Fethu’l-Kebîr, 2:133; İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 2:230; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:363; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:740; Taberanî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, 12: 1254; Beyhâkî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:101; Ebû Naîm, Delâilü’n-Nübüvve, 1:105.​
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
Üçüncüsü: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın ecdadından olan Kâ’b ibni Lüeyy, nübüvvet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) ilham eseri olarak şöyle ilân etmiş:


b445.gif
Yani, "Füc’eten, Muhammedü’n-Nebî gelecek, doğru haberleri verecek." 1
Dördüncüsü: Yemen padişahlarından Seyf ibni Zîyezen, kütüb-ü sabıkada Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın evsâfını görmüş, iman etmiş, müştak olmuştu. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın ceddi Abdülmuttalib Yemen’e kafile-i Kureyş ile gittiği zaman, Seyf ibni Zîyezen onları çağırmış, onlara demiş ki:


b446.gif
Yani, "Hicaz’da bir çocuk dünyaya gelir. Onun iki omuzu arasında hâtem gibi bir nişan var. İşte o çocuk umum insanlara imam olacak." Sonra, gizli Abdülmuttalib’i çağırmış. "O çocuğun ceddi de sensin" diye kerametkârâne, bi’setten evvel haber vermiş. 2
Beşincisi: Varaka bin Nevfel (Hatice-i Kübrânın ammizadelerinden), bidâyet-i vahiyde, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm telâş etmiş. Hatice-i Kübrâ, o hadiseyi meşhur Varaka bin Nevfel’e hikâye etmiş. Varaka demiş: "Onu bana gönder." Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Varaka’nın yanına gitmiş, mebde-i vahiydeki vaziyeti hikâye etmiş. Varaka demiş:


b447.gif
Yani, "Telâş etme, o hâlet vahiydir. Sana müjde! İntizar edilen Nebî sensin. İsâ seninle müjde vermiş." 3
b114.gif

Altıncısı: Askelâni’l-Himyerî nam ârif-i billâh, bi’setten evvel Kureyşîleri gördüğü vakit, "İçinizde dâvâ-yı nübüvvet eden var mı?" "Yok" derlerdi. Sonra, bi’set vaktinde yine sormuş. "Evet," demişler. "Biri dâvâ-yı nübüvvet ediyor." Demiş: "İşte, âlem onu bekliyor." 4
Yedincisi: Nasârâ ulema-yı benâmından İbnü’l-Alâ, bi’setten ve Peygamberi görmeden evvel haber vermiş. Sonra gelmiş, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı görmüş. Demiş:
1 İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 2:244; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:364; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:740; Ebû Naîm, Delâilü’n-Nübüvve, 1:89-90.
2 İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 2:328; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:343; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:740; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:388; Ebû Naîm, Delâilü’n-Nübüvve, 1:95-96; Halebî, es-Sîretü’l-Halebiye, 1:187. 3 Buharî, Bedü’l-Vahy: 3; Enbiyâ: 21; Ta’bîr: 1; Müsned (tahkik: Ahmed Şâkir), 4:304, no. 2846; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:363; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:743; Acurrî, eş-Şerîa, 443; Ebû Naîm, Delâilü’n-Nübüvve, 1:217. 4 Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:363; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:742; Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 140​
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
b448.gif
Yani, "Ben senin sıfatını İncil’de gördüm, iman ettim. İbn-i Meryem, İncil’de senin geleceğini müjde etmiş."1
Sekizincisi: Bahsi geçen Habeş Padişahı Necâşî demiş:
b449.gif
Yani, "Keşke şu saltanata bedel, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın hizmetkârı olsaydım! O hizmetkârlık, saltanatın pek fevkindedir." 2
Şimdi, ilham-ı Rabbânî ile gaibden haber veren bu âriflerden sonra, gaibden ruh ve cin vasıtasıyla haber veren kâhinler, pek sarih bir surette, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın geleceğini ve nübüvvetini haber vermişler. Onlar çoktur; biz, onlardan meşhurları ve mânevî tevatür hükmüne geçmiş ve ekser tarih ve siyerde nakledilmiş birkaçını zikredeceğiz. Onların uzun kıssalarını ve sözlerini siyer kitaplarına havale edip, yalnız icmâlen bahsedeceğiz.
Birincisi: Şıkk isminde meşhur bir kâhindir ki, bir gözü, bir eli, bir ayağı varmış-âdetâ yarım insan. İşte o kâhin, mânevî tevatür derecesinde kati bir surette tarihlere geçmiş ki, risalet-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâmı haber verip mükerreren söylemiştir. 3
İkincisi: Meşhur Şam kâhini Satîh’tir ki, kemiksiz, âdetâ âzâsız bir vücut, yüzü göğsü içinde bir acûbe-i hilkat ve çok da yaşamış bir kâhindir. Gaibden verdiği doğru haberler, o zaman insanlarda şöhret bulmuş. Hattâ, Kisrâ, yani Fars Padişahı, gördüğü acip rüyayı ve velâdet-i Ahmediye (a.s.m.) zamanında sarayının on dört şerefesinin düşmesinin sırrını Satîh’ten sormak için, Mubezan denilen âlim bir elçisini göndermiş. Satîh demiş: "On dört zat, sizlerde hâkimiyet edecek, sonra saltanatınız mahvolacak. Hem birisi gelecek, bir din izhar edecek. İşte, o sizin din ve devletinizi kaldıracak" meâlinde Kisrâ’ya haber göndermiş. İşte o Satîh, sarih bir surette, Âhirzaman Peygamberinin gelmesini haber vermiş. 4
Hem kâhinlerden Sevad ibni Karibi’d-Devsî ve Hunâfir ve Ef’a Necran ve Cizl ibni Cizli’l-Kindî ve İbni Halasati’d-Devsî ve Fatıma binti Numan-ı Necâriye gibi meşhur kâhinler, siyer ve tarih kitaplarında tafsilen beyan ettikleri vecih üzere, Âhirzaman Peygamberinin geleceğini, o Peygamber de Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm olduğunu haber vermişler. 5
1 Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:364; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:747; Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 168-172; Ebû Naîm, Delâilü’n-Nübüvve, 1:123, 125.
2 İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 2:355-369; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:126,129; Ebû Naîm, Delâilü’n-Nübüvve, 1:125; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:365; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:747; Süyûti, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 1:128-130.
3 İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 2:335; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:248; Ebû Naîm, Delâilü’n-Nübüvve, 1:125; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:365; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:747; Süyûti, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 1:128-130; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 8:248-249, 51.
4 Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:744; Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 121, 208.
5 Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:365; Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 115; Beyhâkî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:285​
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
Hem Hazret-i Osman’ın akrabasından Sa’dî Binti Küreyz, kâhinlik vasıtasıyla, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın nübüvvetini gaibden haber almış. Bidâyet-i İslâmiyette, Hazret-i Osman-ı Zinnureyn’e demiş ki: "Sen git, iman et." Osman bidâyette gelmiş, iman etmiş. İşte, o Sa’dî o vakıayı böyle bir şiirle söylüyor:


b450.gif
-1-
Hem kâhinler gibi, "hâtif" denilen, şahsı görünmeyen ve sesi işitilen cinnîler, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın geleceğini mükerreren haber vermişler.
Ezcümle, Zeyyab ibnü’l-Hâris’e, hâtif-i cinnî böyle bağırmış, onun ve başkasının sebeb-i İslâmı olmuş:
b451.gif
-2-
Yine bir hâtif-i cinnî, Sâmia bin Karreti’l-Gatafânî’ye böyle bağırmış, bazılarını imana getirmiştir:
b452.gif
-3-
Bu hâtiflerin beşaretleri ve haber vermeleri pek meşhurdur ve çoktur.
Hem nasıl kâhinler, hâtifler haber vermişler. Öyle de, sanemler dahi ve sanemlere kesilen kurbanlar dahi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın risaletini haber vermişler.
Ezcümle, kıssa-i meşhuredendir ki, Mâzen kabilesinin sanemi bağırıp demiş:
b453.gif
-4- diyerek, risalet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) haber vermiş.
Hem Abbas ibni Merdâs’ın sebeb-i İslâmiyeti olan meşhur vakıa şudur ki: Dımar namında bir sanemi varmış; o sanem birgün böyle bir ses vermiş:
1 "Allah, Osman’a, ona söylediğim bir sözle hidâyet nasip etti. Hakka eriştiren ancak Allah’tır." Süyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 1:258.
2 "Ey Zeyâb, ey Zeyâb! Acaibin en acibine kulak ver: Muhammed kitapla gönderildi; Mekke ahalisini çağırıyor, ama onu dinlemiyorlar." Halebî, es-Sîretü’l-Halebiye, 1:335-337; Süyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 1:358; Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 181.
3 "Hak geldi, nur saçtı. Bâtıl ise, mahvoldu, kökü kazındı." Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:748; Süyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 1:252. 4 "Şu Peygamber, indirilmiş hak bir kitap getirdi." Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:255; Halebî, es-Sîretü’l-Halebiye, 1:325; İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 2:337; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 8:242; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:747; Süyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 1:252-271​
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
İkincisi: O gece Kâbedeki sanemlerin çoğu baş aşağı düşmüş. 1
Üçüncüsü: Meşhur Kisrânın eyvânı (yani saray-ı meşhuresi) o gece sallanıp inşikak etmesi ve on dört şerefesinin düşmesidir. 2
Dördüncüsü: Sava’nın takdis edilen küçük denizinin o gecede yere batması 3 ve İstahrâbâd’da bin senedir daima iş’âl edilen, yanan ve sönmeyen, Mecusîlerin mâbud ittihaz ettikleri ateşin, velâdet gecesinde sönmesi...
İşte şu üç dört hadise işarettir ki, o yeni dünyaya gelen zat, ateşperestliği kaldıracak, Fars saltanatının sarayını parçalayacak, izn-i İlâhî ile olmayan şeylerin takdisini men edecektir.
Beşincisi: Çendan velâdet gecesinde değil, fakat velâdete pek yakın olduğu cihetle, o hadiseler de irhasat-ı Ahmediyedir (a.s.m.) ki, Sûre-i
b456.gif
-4- ’de nass-ı kati ile beyan edilen Vak’a-i Fildir ki, Kâbe’yi tahrip etmek için, Ebrehe namında Habeş meliki gelip, fil-i Mahmudî namında cesîm bir fili öne sürüp gelmiş. Mekke’ye yakın olduğu vakit fil yürümemiş. Çare bulamamış, dönmüşler. Ebâbil kuşları onları mağlûp ve perişan etmiş, kaçmışlar. Bu kıssa-i acibe, tarih kitaplarında tafsilen meşhurdur. İşte şu hadise, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın delâil-i nübüvvetindendir. Çünkü velâdete pek yakın bir zamanda, kıblesi ve mevlidi ve sevgili vatanı olan Kâbe-i Mükerreme, gaybî ve harika bir surette, Ebrehe’nin tahribinden kurtulmuştur.
Altıncısı: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, küçüklüğünde Halime-i Sa’diye’nin yanında iken, Halime ve Halime’nin zevcinin şehadetleriyle, güneşten rahatsız olmamak için, çok defa üstünde bir bulut parçasının ona gölge ettiğini görmüşler ve halka söylemişler ve o vakıa sıhhatle şöhret bulmuş. 5
Hem, Şam tarafına on iki yaşında iken gittiği vakit, Bahîra-yı Râhibin şehadetiyle, bir parça bulut Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın başına gölge ettiğini görmüş ve göstermiş. 6
Hem yine bi’setten evvel, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, bir defa Hatice-i Kübrânın Meysere ismindeki hizmetkârıyla ticaretten geldiği zaman, Hatice-i Kübrâ, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın başında iki meleğin bulut tarzında gölge ettiklerini görmüş, kendi hizmetkârı olan Meysere’ye demiş. Meysere dahi Hatice-i Kübrâya demiş: "Bütün seferimizde ben öyle görüyordum." 7
1 Süyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 1:119-131, 2:272; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 1:19.
2 Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:750; Beyhâkî, Delâilü’n-Nübüvve: 1:126; Ebû Süyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 1:128, 2:272.
3 Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:366; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:751; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 1:127; Ebû Süyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 1:128.
4 Fil suresinin diğer adı.(Surenin ilk kelimeleri)
5 Şifâ, 1:368.
6 Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:308; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:631; Tirmizî, Menâkıb: 3 (Bed’i’n-Nübüvve); el-Mubâ-rekforî, Tuhfetü’l-Ahvezî, no: 3699; el-Hâkim, el-Müs-tedrek, 2:615; İbni Hişâm, Siretü’n-Nebî, s. 115.
7 Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:368; el-Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:318; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:753; Beyhakî, Delâi-lü’n-Nübüvve: 2:65.​
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
Yedincisi: Nakl-i sahihle sabittir ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, bi’setten evvel bir ağacın altında oturdu. O yer kuru idi, birden yeşillendi. Ağacın dalları, onun başı üzerine eğilip kıvrılarak gölge yapmıştır. 1
Sekizincisi: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ufak iken Ebu Talib’in evinde kalıyordu. Ebu Talip, çoluk ve çocuğu ile, onunla beraber yerlerse karınları doyardı. Ne vakit o zat yemekte bulunmazsa, tok olmuyorlardı. 2 Şu hadise hem meşhurdur, hem katidir.
Hem Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın küçüklüğünde ona bakan ve hizmet eden Ümmü Eymen demiş: "Hiçbir vakit Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm açlık ve susuzluktan şikâyet etmedi-ne küçüklüğünde ve ne de büyüklüğünde." 3
Dokuzuncusu: Murdiası olan Halime-i Sa’diye’nin malında ve keçilerinin sütünde, kabilesinin hilâfına olarak çok bereketi ve ziyade olmasıdır. Bu vakıa hem meşhurdur, hem katidir. 4
Hem sinek onu tâciz etmezdi, onun cesed-i mübarekine ve libasına konmazdı. 5 Nasıl ki, evlâdından Seyyid Abdülkadir-i Geylânî (k.s.) dahi, ceddinden o hali irsiyet almıştı; sinek ona da konmazdı.
Onuncusu: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm dünyaya geldikten sonra, bahusus velâdet gecesinde, yıldızların düşmesinin çoğalmasıdır ki, şu hadise, On Beşinci Sözde Katiyen bürhanlarıyla ispat ettiğimiz üzere, şu yıldızların sukutu, şeyâtin ve cinlerin gaybî haberlerden kesilmesine alâmet ve işarettir. İşte, madem Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm vahiyle dünyaya çıktı; elbette yarım yamalak ve yalanlarla karışık, kâhinlerin ve gaibden haber verenlerin ve cinlerin ihbârâtına sed çekmek lâzımdır ki, vahye bir şüphe iras etmesinler ve vahye benzemesin. Evet, bi’setten evvel kâhinlik çoktu. Kur’ân nâzil olduktan sonra onlara hâtime çekti. Hattâ çok kâhinler imana geldiler. Çünkü daha cinler taifesinden olan muhbirlerini bulamadılar. Demek Kur’ân hâtime çekmişti. İşte, eski zaman kâhinleri gibi, şimdi de medyumlar suretinde yine bir nevi kâhinlik, Avrupa’da, ispritizmacıların içlerinde baş göstermiş. Her ne ise...
Elhasıl: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın nübüvvetinden evvel nübüvvetini tasdik ettiren ve tasdik eden pek çok vakıalar, pek çok zatlar zâhir olmuşlar. Evet, dünyaya mânen reis olacak HAŞİYE ve dünyanın mânevî şeklini değiştirecek
HAŞİYE
Evet, Sultan-ı Levlâke Levlâk, öyle bir reistir ki, bin üç yüz elli senedir saltanatı devam ediyor. Birinci asırdan sonra herbir asırda lâakal üç yüz elli milyon tebaası ve raiyeti vardır. Küre-i arzın yarısını bayrağı altına almış; ve tebaası kemâl-i teslimiyetle ona hergün salât ü selâmla tecdid-i biat ederek emirlerine itaat ederler.
1 Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:368; el-Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:318; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:753.
2 Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:367; el-Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:315; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:751; Ebû Naîm, De-lâilü’n-Nübüvve, 1:166.
3 Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:368; el-Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:315; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:752; Beyhakî, Delâi-lü’n-Nübüvve: 6:125. 4 Es-Sâ’âtî, el-Fethü’r-Rabbânî, 20:192-193; el-Heyse-mî, Mecmeu’z-Zevâid, 8:220-221; Ebû Naîm, Delâilü’n-Nübüvve, 1:111-113; İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 2:273; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:366; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şi-fâ, 1:750; Hafâci, Şerhu’ş-Şifâ, 3:313. 5 Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:368; el-Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:319; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:753; Şa’rânî, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, 1:109​
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
ve dünyayı âhirete mezraa yapacak ve dünyanın mahlûkatının kıymetlerini ilân edecek ve cin ve inse saadet-i ebediyeye yol gösterecek ve fâni cin ve insi idam-ı ebedîden kurtaracak ve dünyanın hikmet-i hilkatini ve tılsım-ı muğlâkını ve muammâsını açacak ve Hâlık-ı Kâinatın makasıdını bilecek ve bildirecek ve o Hâlıkı tanıyıp umuma tanıttıracak bir zat, elbette o daha gelmeden herşey, her nevi, her taife onun geleceğini sevecek ve bekleyecek ve hüsn-ü istikbal edecek ve layacak ve Hâlıkı tarafından bildirilirse o da bilecek. Nasıl ki, sabık işaretlerde ve misallerde gördük ki, herbir nev-i mahlûkat, onu hüsn-ü istikbal ediyor gibi mu’cizâtını gösteriyorlar, mucize lisanıyla nübüvvetini tasdik ediyorlar.
On Yedinci İşaret
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Kur’ân’dan sonra en büyük mucizesi kendi zâtıdır. Yani, onda içtima etmiş ahlâk-ı âliyedir ki, herbir haslette en yüksek tabakada olduğuna, dost ve düşman ittifak ediyorlar. Hattâ şecaat kahramanı Hazret-i Ali, mükerreren diyordu: "Harbin dehşetlendiği vakit, biz Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın arkasına iltica edip tahassun ediyorduk." 1 Ve hâkezâ, bütün ahlâk-ı hamîdede en yüksek ve yetişilmeyecek bir dereceye mâlikti. Şu mucize-i ekberi Allâme-i Mağrib Kadı İyaz’ın Şifâ-i Şerif’ine havale ediyoruz. Elhak, o zat, o mucize-i ahlâk-ı hamîdeyi pek güzel beyan edip ispat etmiştir.
Hem pek büyük ve dost ve düşmanla musaddak bir mucize-i Ahmediye (a.s.m.), şeriat-i kübrâsıdır ki, ne misli gelmiş ve ne de gelecek. Şu mucize-i âzamın bir derece beyanını, bütün yazdığımız otuz üç Söz ve otuz üç Mektuba ve otuz bir Lem’aya ve on üç Şuaya havale ediyoruz.
Hem Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın mütevatir ve kati bir mucize-i kübrâsı, şakk-ı kamerdir. Evet, şu inşikak-ı kamer, çok tariklerle mütevatir bir surette, İbni Mes’ud, İbni Abbas, İbni Ömer, İmam-ı Ali, Enes, Huzeyfe gibi pek çok eâzım-ı Sahabeden müteaddit tariklerle haber verilmekle beraber, nass-ı Kur’ân’la,
b457.gif
-2- âyeti, o mucize-i kübrâyı âleme ilân etmiştir. O zamanın inatçı Kureyş müşrikleri, şu âyetin verdiği habere karşı inkârla mukabele etmemişler, belki yalnız "Sihirdir" demişler. Demek, kâfirlerce dahi kamerin inşikakı katidir. Şu mucize-i kübrâyı, şakk-ı kamere dair yazdığımız, Otuz Birinci Söze zeyl olan Şakk-ı Kamer Risalesine havale ederiz.
Hem Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, nasıl ki arz ahâlisine inşikak-ı kamer mucizesini göstermiş; öyle de, semâvat ahalisine Miraç mucize-i ekberini göstermiştir. İşte, Miraç denilen şu mucize-i âzamı, Otuz Birinci Söz olan Miraç
1 Kenzü’l-ummal, 12:347, 419. 2 "Kıyamet yaklaştı, ay yarıldı." Kamer Sûresi, 54:1​
 
Üst Alt