29- Küçük Bir Haşiye

HASAN CAN

Active member
Eğer kolaysa, İstanbul a gönderilen kitaplar buraya da uğrasa münasip olur. Benim için de yirmi otuz nüsha İstanbul da ciltlense, bana gönderilse iyi olur. Şimdilik fiyatı elimde yoktur ki göndereyim. Hem çoklara da hediye vermeye mecbur oluyorum.
Nurların erkanlarından bir iki doktor, benim hastalığımın şiddetiyle beraber o halis, sadık zatlara hastalık noktasından müracaat etmeyip ve ilaçlarını da yemeyip çok ağır hastalıklar içinde onlarla meşveret etmeyerek ve şiddet-i ihtiyacım ve elemlerim içinde yanıma geldikleri vakit, hastalığa dair bahis açmadığımdan endişeli bir merak onlara geldiğinden, sırlı bir hakikati izhara mecbur oldum. Belki size de faydası var diye yazıyorum. Onlara dedim ki:
Hem gizli düşmanlarım, hem nefsim, şeytanın telkiniyle zayıf bir damarımı arıyorlar ki, beni onunla yakalayıp Nurlara tam ihlas ile hizmetime zarar gelsin.
En zayıf damar ve dehşetli mani, hastalık damarıdır. Hastalığa ehemmiyet verdikçe, hiss-i nefs-i cisim galebe eder; "Zarurettir, mecburiyet var" der, ruh ve kalbi susturur, doktoru müstebit bir hakim gibi yapar ve tavsiyelerine ve gösterdiği ilaçlara itaate mecbur ediyor. Bu ise, fedakarane, ihlasla hizmete zarar verir.
Hem gizli düşmanlarım da bu zayıf damarımdan istifadeye çalışmışlar ve çalışıyorlar. Nasıl ki korku ve tamah ve şan ve şeref cihetinde çalışıyorlar. Çünkü insanın en zayıf damarı olan "korku" cihetinde bir halt edemediler, idamlarına beş para vermediğimizi anladılar.
Sonra insanın bir zayıf damarı "derd-i maişet ve tamah" cihetinde çok soruşturdular. Nihayetinde, o zayıf damardan birşey çıkaramadılar. Sonra onlarca tahakkuk etti ki, onlar mukaddesatını feda ettikleri dünya malı, nazarımızda hiç ehemmiyeti yok ve çok vukuatlarla onlarca da tahakkuk etmiş. Hatta bu on sene zarfında yüz defadan ziyade resmen "Neyle yaşıyor?" diye mahalli hükumetlerden sormuşlar.
Sonra en zayıf bir damar-ı insani olan "şan ve şeref ve rütbe" noktasında bana çok elim bir tarzda o zayıf damarımı tutmak için emredilmiş. İhanetler, tahkirlerle, damara dokunduracak işkencelerle dahi hiçbir şeye muvaffak olamadılar. Ve katiyen anladılar ki, onların perestiş ettiği dünya şan ve şerefini bir riyakarlık ve zararlı bir hodfuruşluk biliyoruz, onların fevkalade ehemmiyet verdikleri hubb-u cah ve şan ve şeref-i dünyeviyeye beş para ehemmiyet vermiyoruz, belki onları bu cihette divane biliyoruz.
Sonra bizim hizmetimiz itibarıyla bizde zayıf damar sayılan, fakat hakikat noktasında herkesin makbulü ve her şahıs onu kazanmaya müştak olan "manevi makam sahibi olmak ve velayet mertebelerinde terakki etmek" ve o nimet-i İlahiyeyi kendinde bilmektir ki, insanlara menfaatten başka hiçbir zararı yok. Fakat böyle​
 

HASAN CAN

Active member
benlik ve enaniyet ve menfaatperestlik ve nefsini kurtarmak hissi galebe çaldığı bir zamanda, elbette sırr-ı ihlasa ve hiçbir şeye alet olmamaya bina edilen hizmet-i imaniye ile şahsi makam-ı maneviyeyi aramamak iktiza ediyor. Harekatında onları istememek ve düşünmemek lazımdır ki, hakiki ihlasın sırrı bozulmasın. İşte bunun içindir ki, herkesin aradığı keşif ve keramatı ve kemalat-ı ruhiyeyi Nur hizmetinin haricinde aramadığımı zayıf damarlarımı tutmaya çalışanlar anladılar. Bu noktada dahi mağlup oldular.
Umum kardeşlerimize birer birer selam ve gelecek Leyle-i Kadri herbir Nurcu hakkında seksen üç sene ibadetle geçmiş bir ömür hükmüne geçmesini hakikat-i Leyle-i Kadri şefaatçi ederek rahmet-i İlahiyeden niyaz ediyoruz.
b126.gif

Kardeşiniz
Said Nursi
• • •
b635.gif

b524.gif
-1-
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvela: Bu aşr-i ahir-i Ramazan da her gece, hususan tek gecelerde Leyle-i Kadrin bulunmak ihtimali kuvvetli olduğunu hadis-i şerif ferman ediyor. Onun için, Nurcular o nur-u azamdan istifadeye çalışmak gerektir.
Saniyen: Hüsrev ve Tahiri gibi vazifelerini tam yapan ve bin Hüsrev ve beş yüz Tahiri meydanda bırakan iki kardeşimizi ve onların sisteminde bir Nurcuyu sulh mahkemesine vermek, inşaallah, neticesinde büyük bir inayet ve fütuhat olacak, hiç merak etmeyiniz.
b244.gif
--2- sırrıyla, bu hadise zulmedenlere maddi-manevi Cehennemi ve Nurculara dünyevi-uhrevi Cenneti kazandırmaya bir sebeptir, inşaallah.
Salisen: Bu mektup münasebetiyle dünkü gün yanıma gelen mühim bir resmi memura böyle söyledim ki: Eski Said in sergüzeşte-i hayatından harika üç vakıa, şimdi tahakkuk etmiş ki, ileride çıkacak Risale-i Nur'un kerameti imiş. Şöyle ki:
1 Allahın adıyla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzin ederiz. Hiçbirşey ydktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (Isra Sureis: 44.)
2 "Belki sevmediğiniz şey hakkınızda hayırlıdır." Bakara Sûresi: 2:216.​
 

HASAN CAN

Active member
31 Mart hadisesinde Hareket Ordusunun Başkumandanı Mahmud Şevket Paşa bana karşı fazla hiddetli iken ve Divan-ı Harb-i Örfide beni muhakeme ettikleri gün, on beş adam karşımda darağacında asılı bir vaziyette Divan-ı Harb-i Örfi Reisi Hurşid Paşa benden sordu: "Sen şeriatı istedin mi? İşte şeriatı isteyenler böyle asılırlar."
Ben de "Şeriatın bir meselesine bin ruhum olsa feda ederim" dediğim halde ve beni mahkum etmeye pek çok esbap-muhbirlerin iftiralarıyla-varken, benim müstesna bir surette müttefikan beraatime karar vermeleri..
Hem eski Harb-i Umuminin nihayetinde, İstanbul da İngilizlerin Başkumandanının eline benim İngiliz aleyhine şiddetli yazdığım Hutuvat-ı Sitte ve Başpapazına tahkirkarane sözlerim eline geçtiği halde, beni mahvetmek yüzde yüz ihtimali varken, hiddetini geri alıp ilişmemesi...
Hem Ankara da, divan-ı riyasetinde pek çok meb uslar varken Mustafa Kemal şiddetli bir hiddetle divan-ı riyasetine girip, bana karşı bağırarak: "Seni buraya çağırdık ki, bize yüksek fikir beyan edesin. Sen geldin, namaza dair şeyler yazıp içimize ihtilaf verdin." Ben de onun hiddetine karşı dedim: "Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduddur." Dehşetli bir put kırdım.
Hazır mebus dostlarım telaş ettikleri ve herhalde beni ezeceklerini tahmin ettikleri sırada, bana karşı bir nevi tarziye verip o mecliste hiddetini geri alması, adeta dehşetli bir kuvveti ve hakikati hissedip geri çekilmesi, ikinci gün hususi riyaset odasında, Hücumat-ı Sitte nin Birinci Desise içinde bulunan "Mesela, Ayasofya Camii ehl-i fazl ve kemalden, ila ahir..." cümlesinden başlayan, ta İkinci Desiseye kadar, bir saat tamamen ona söyledim.
Bütün hissiyatını ve prensibini rencide ettiğim halde bana ilişmemesi, hatta taltifime çok çalışması, katiyen bu üç cebbar fevkalade kumandanların bu üç acip haletleri, adeta eski Said den korkmaları, şüphesiz ki Risale-i Nur'un, ileride kahraman şakirtlerin şahs-ı manevisinin harika bir kuvveti ve Risale-i Nur'un parlak bir kerametidir.
Rabian: Kardeşimiz Yakup Cemal in Denizli şakirtleri namına Ramazan ve Leyle-i Kadir tebrikine karşı bin barekallah ve nefsine karşı mücadelesi veffakakellah ve İngiliz devletinin payitahtında, hatipleri kürsülerinde "Artık İngiltere nin İslamiyeti kabul etmesi lazımdır" diyerek bağırdıklarını ve beşeriyetin bütün hakiki ihtiyacatını cami olan Furkan-ı Hakimin ayetlerini birer birer okuyup tefsir ve beyan ettiklerini, en son gazetede arkadaşların okuduklarını işitiyoruz diye o kardeşimizin bu havadisine bin elhamdü lillah deriz. Evet o devletin hem dünyası, hem saltanatı, hem saadeti onunla kurtulabilir.​
 

HASAN CAN

Active member
Mübarekler pehlivanı ve Nurun büyük Abdurrahman ı, büyük ruhlu Küçük Ali nin Lemeat taki muvaffakiyetine binler barekallah ve masum mahdumu Nur Mehmed in hafızlığına bin maşaallah, veffakakellah deriz. Fakat Lem alar mecmuasında Siracü n-Nur a ve Sikke-i Gaybiye ve Tılsımlar a giren parçalar mükerrer olmamak için tensibinize havale ediyoruz. Umumunuza binler selam...
• • •
Hem benim şahsım hakkında desin ki: Kat iyen bizce tahakkuk etti ki, bu adam, altı yedi ay şiddetli hasta olduğu halde, kendi cismine nazar etmemek ve ehemmiyet vermemek için, gayet sevdiği doktorlara katiyen ne müracaat etti ve ne de ilaçlarını aldı.
Hem dünyaya bakmamak ve hem de hizmet-i imaniyede ihlasına zarar gelmemek için on sene zarfında, mahkemece ispat edilmiş ki, Harb-i Umumiye bakmamış, merak etmemiş. Yine siyasete ve dünyaya bir meyil uyanmamak için, yirmi beş sene bir gazeteyi dinlemedi ve okumamış, bütün kardeşlerine ve talebelerine de "Karışmayınız" diye tavsiye etmiş.
Hem maişetçe yalnız ve ihtiyar olduğu halde, evham yüzünden kendisine yapılan sıkıntılara tahammül edip dünyaya bakmamış ve yirmi senedir istirahatı için hükumete müracaat etmemiş. Zaruri bir hizmet olmadıkça kimseyi kabul etmiyor ve hiç kimsenin yardım ve ihsanını kabul etmiyor. Ve diyor ki:
Ben, bu millet ve bu vatana en büyük, en elzem hizmet bildiğim imanlarına kuvvet vermek için Kur'ân-ı Hakimin bu zamanda bir mucize-i maneviyesi olarak bazı hakaik-i imaniyeyi dertlerime deva bulduğum gibi, derhal kaleme aldım. İki sene üç mahkeme ve Ankara ehl-i vukufunun tetkikinden sonra, bu millet ve vatana hiçbir zararı olmadığına dair ittifaken beraat kararı verildiği için, bu hizmet-i imaniye devam etmek gayesiyle arkadaşına izin vermiş ki, bazıları teksir edilsin.
Hem biz bu adamdan işitiyoruz ki: Bu memleket ve millet ve hükumet, bu eserlere şiddetle muhtaçtır. Hükumetin erkanlarından bekliyordum ki, bazıları bu eserlere sahip çıksın. Çünkü ben ölmek üzereyim; hem elim bağlı, sahip olamıyorum. İnşaallah, Ahmed Hamdi gibi dindar, muktedir zatlar benim bedelime sahip çıkacaklarına ümitle müteselli oluyorum. Bu vatanın ve İslamiyet camiasına yapacağınız bu kudsi vazifenizin mahkeme-i kübrada şefaatçi olmasına dua eder, hem de bilhassa o iki zata selam ederim.
• • •​
 

HASAN CAN

Active member
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvela: Leyle-i Kadirde kalbe gelen pek uzun ve geniş bir hakikate pek kısaca bir işaret edeceğiz. Şöyle ki:
Nev-i beşer, bu son Harb-i Umuminin eşedd-i zulüm ve istibdadıyla ve merhametsiz tahribatıyla ve bir düşmanın yüzünden yüzer masumu perişan etmesiyle ve mağlupların dehşetli meyusiyetleriyle ve galiplerin dehşetli telaş ve hakimiyetlerini muhafaza ve büyük tahribatlarını tamir edememelerinden gelen dehşetli vicdan azaplarıyla ve dünya hayatının bütün bütün fani ve muvakkat olması ve medeniyet fantaziyelerinin aldatıcı ve uyutucu olması umuma görünmesiyle ve fıtrat-ı beşeriyedeki yüksek istidadatın, mahiyet-i insaniyesinin umumi bir surette dehşetli yaralanmasıyla ve ebed-perest hissiyat-ı bakiye ve fıtri aşk-ı insaniyenin heyecan içinde uyanmasıyla ve gaflet ve dalaletin, en sert, sağır olan tabiatın Kur'ân ın elmas kılıcı altında parçalanmasıyla ve gaflet ve dalaletin en boğucu, aldatıcı, en geniş perdesi olan siyasetin ru-yi zeminde pek çirkin, pek gaddarane hakiki sureti görünmesiyle; elbette, hiçbir şüphe yok ki, şimalde, garpte, Amerika da emareleri göründüğüne binaen, nev-i beşerin maşuk-u mecazisi olan hayat-ı dünyeviyesi böyle çirkin ve geçici olmasından, fıtraten beşerin hakiki sevdiği ve aradığı hayat-ı bakiyeyi bütün kuvvetiyle arayacak. Ve elbette, hiç şüphe yok ki, bin üç yüz altmış senede her asırda üç yüz elli milyon şakirdi bulunan ve her hükmüne ve davasına milyonlar ehl-i hakikat tasdikle imza basan ve her dakikada milyonlar hafızların kalbinde kudsiyetle bulunup lisanlarıyla beşere ders veren ve hiçbir kitapta emsali bulunmayan bir tarzda beşer için hayat-ı bakiyeyi ve saadet-i ebediyeyi müjde verip bütün beşerin yaralarını tedavi eden Kur'ân-ı Mucizü l-Beyanın şiddetli, kuvvetli ve tekrarlı binler ayatıyla belki sarihan ve işareten on binler defa dava edip, haber verip, sarsılmaz kat i delillerle, şüphe getirmez hadsiz hüccetlerle hayat-ı bakiyeyi kat iyetle müjde ve saadet-i ebediyeyi ders vermesi, elbette nev-i beşer bütün bütün aklını kaybetmezse ve maddi ve manevi bir kıyamet başlarında kopmazsa, İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere nin Kur'ân ın kabulüne çalışan meşhur hatipleri ve din-i hakkı arayan Amerika nın çok ehemmiyetli dini cemiyeti gibi, ru-yi zeminin kıt aları ve hükumetleri, Kur'ân-ı Mucizü l-Beyanı arayacaklar ve hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruh u canlarıyla sarılacaklar. Çünkü, bu hakikat noktasında katiyen Kur'ân ın misli yoktur ve olamaz ve hiçbirşey bu mucize-i ekberin yerini tutamaz.
Saniyen: Madem Risale-i Nur o mucize-i kübranın elinde bir elmas kılıç hükmünde hizmetini göstermiş ve en muannid düşmanları teslime mecbur etmiş. Hem kalbi, hem ruhu, hatta hissiyatı tam tenvir edecek ve ilaçlarını verecek bir tarzda hazine-i Kur'âniyenin dellallığını yapan ve ondan başka me haz ve mercii olmayan bir mucize-i maneviyesi bulunan Risale-i Nur o vazifeyi yapıyor ve aleyhinde dehşetli propagandalara ve gayet muannid zındıklara tam galebe çalmış ve​
 

HASAN CAN

Active member
dalaletin en kalın ve boğucu ve geniş daire-i afakında ve fennin en geniş perdelerinde Asa-yı Musa daki Meyvenin Altıncı Meselesi ve Birinci ve İkinci, Üçüncü ve Sekizinci Hüccetleriyle gayet parlak bir tarzda gafleti dağıtıp nur-u tevhidi göstermiş. Elbette bizlere lazım ve millete elzem, şimdi resmen izin verilen din tedrisatı için hususi dershaneler açılmasına ve izin verilmesine binaen, Nur şakirtleri, mümkün olduğu kadar her yerde küçücük bir dershane-i Nuriye açmak lazımdır. Gerçi herkes kendi kendine bir derece istifade eder, fakat herkes herbir meselesini tam anlamaz. Hem İmân hakikatlerinin izahı olduğu için, hem ilim, Haşiye hem marifet, hem ibadettir. Eski medreselerde beş on seneye mukabil, inşaallah Nur medreseleri, beş on haftada aynı neticeyi temin edecek ve yirmi senedir ediyor.
Ve hem hükumet ve millet ve vatan, hem hayat-ı dünyeviyesine ve siyasiyesine ve uhreviyesine pek çok faydası bulunan bu Kur'ân lemeatlarına ve dellalı bulunan Risale-i Nur a değil ilişmek, tamamıyla terviç ve neşrine çalışmaları elzemdir ki, geçen dehşetli günahlara kefaret ve gelecek müthiş belalara ve anarşistliğe bir sed olabilsin.
Salisen: Bu Ramazan-ı Şerifte, Kur'ân ı zevk ve şevk ile okumak çok ihtiyacım vardı. Halbuki elemli hastalık, maddi ve manevi sıkıntılar, yorgunlukla ve meşgalelerin tesiriyle telaş ettim. Birden Hüsrev in şirin kalemiyle yazılan mu'cizâtlı cüzler ve Hafız Ali ve Tahiri ye pek çok sevap kazandıran parlak ve kerametli Hizbü l-Ekber-i Kur'âniyeyi birbiri arkasından okumaya başlarken öyle bir zevk ve şevk verdi ki, bütün o yorgunlukları hiçe indirdi. Hiçbir vesveseye meydan vermeyerek pek parlak bir surette ders-i Kur'âniyeyi onlardan dinlerken bütün ruh u canımla arzu ettim ve kast ve azmettim ki, mümkün olduğu derecede aynı Hizbü l-Ekber-i Kur'âniye gibi fotoğrafla mu'cizâtlı Kur'ân ımızı tab edeceğiz, inşaallah...
Said Nursi
• • •
Bu defa Nurların galebesiyle ve manevi fütuhatıyla müsadere edilen kitaplarınızı Ankara nın emriyle size iade etmeleri, büyük bir fa l-i hayırdır. Ve Risale-i Nur'un tam serbestiyetine bir vesile olduğu cihetle büyük bir fütuhat ve maslahat-ı Nuriye oldu.
b245.gif

Alil Ali Osman ve Çilingir Ali, Nur'un pek çalışkan kardeşlerimizin tebriklerini ruh u canımızla hem bayramlarını, hem Leyle-i Kadirlerini, hem harika ve kıymetli ve çok sevaplı hizmet-i Nuriyelerini tebrik ediyoruz ve muvaffakiyetlerine ve mahfuziyetlerine
Allaha hand olsun. (Fatiha Sûresi: 2). Bu rabbimizin fazlındandır. (Neml Sûresi: 40.)
Haşiye
Şayet biri biliyor, taallüm etmeye muhtaç değilse, ibadete muhtaç veya marifete müştak veya huzur ister. Onun için herkese lüzumlu bir derstir.​
 

HASAN CAN

Active member
dua ediyoruz. Onlar, Nur dairesini ebede kadar bir cihette minnettar ettiler. Allah razı olsun, amin.
Ali Osman, mektubunda isimleri bulunan kardeş ve hemşirelerimize birer birer selam ve dua ediyoruz ve dualarını istiyoruz. Ve mübarek bir kardeşimiz olan Kazım ın ruhuna Cenab-ı Hak binler rahmet eylesin ve kabrini pür-nur etsin. Amin.
Ali Osman ın mübarek kaleminin bir kerametidir ki, gönderdiği on beş parça risalecikler, aynı vakitte Konya Medrese-i Nuriyesinin iki mühim şakirdi geldiler, aynı o risaleler bize lazımdır dediler, onlara verildi. Ali Osman a daha geniş bir sahada sevap kazandıracaklar.
Umuma birer birer selam ve dua ediyoruz.

• • •
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Nurun küçük kahramanlarından muallim Mustafa Sungur, hem Eflani, hem Safranbolu, hem Kastamonu, hem İnebolu, hem Daday, hem Araç kardeşlerimizin namına bayram tebriki için yanımıza geldi. Biz de onu bir küçük Said olarak hem size, hem o kardeşlerimize maddi ve manevi bayramlarını tebrik için gönderdik. Ve Emirdağının Süleyman Rüştü sü olan Çalışkan Mehmed i Siracü n-Nur u almak ve harice giden kitapları anlamak niyetiyle İstanbul a gönderdik.
Nurların muarızları, her cihetle mağlup olduktan sonra, zahiren bize hoş görünmeyen ve hakikaten Nurlara daha menfaatli bir plan takip ediyorlar. Güya Nurcuların tesanüdünü kırıp, bilinmeyecek bir tarzda bazı mühim erkanlarını başka yerlere gitmelerine sebebiyet veriyorlar. Halbuki onların gitmesiyle tesanüd kırılmadığı gibi, gideceği yerlerde lüzumları var. Ezcümle, Muharrem i Tavas a, Mustafa Osman ı Karabük e, Refet i İstanbul a gibi... Bazı kardeşlerimizi dağıtmaya sebebiyet veriyorlar. Bu kardeşlerimiz de, onlara hissettirmeyerek, güya kendi ihtiyarlarıyla gidiyorlar. Hakikat ise, hiç ihsas edilmeyecek bir tarzda, tesanüde zarar niyetiyle öyle zemin ihzar ediliyor.
Hem bir planları da, onların usulünce hapse müstehak olduğumuz halde hapsimize taraftar çıkmıyorlar, "Aman hapse girmesinler" diyorlar. Sebebi: Birden Denizli hapsi bir Nur medresesi olmasıyla, hem oradan başka hapishanelere gidenler oraları tenvire çalışmaları, gizli düşmanlarımızı bütün bütün şaşırttı, onun için hapisten çıkmamıza onlar da taraftar oldular.
Hem adliyeler, Risale-i Nur'un hakkaniyetine karşı bir nevi teslimiyetle, istikbalde gelecek olan şiddetli itirazdan çekinmek için çekindiler, keyfi kanunların aleyhimizdeki hükümlerini nazara almadılar. Ve muannid bazı dinsizler, Nurun hakikatine karşı mağlup olup inadı terk ettiler. Gizli düşmanlar da, "Aman hapisten çıksınlar, yoksa hapishaneler Nur medreseleri hükmüne geçecek" diye, üç kısım da müttefikan beraatimize taraftar çıktılar.​
 

HASAN CAN

Active member
Bu da inayet-i İlahiyenin Risale-i Nur a verdiği bir keramettir ki, nasıl ki bu asrın en dehşetli üç büyük kumandanlarını korkutup harika bir tarzda, hem Mart hadisesinde Hareket Ordusunun Başkumandanı, hem İstanbul un eski Harb-i Umumideki istilasındaki Hareket-i Milliye sırasında İstanbul u istila eden dehşetli ecnebi kumandanı korkutup bize taarruz edememesi ve hem Ankara da, divan-ı riyasetinde en dehşetli reisin hiddetini tarziyeye çevirmesi gibi, üç adliyenin de dokunaklı, şiddetli müdafaata karşı binler bahane tutabildikleri halde, hakperestane ve musalahakarane, ittifakla beraat kararını vermeleri, elbette Kur'ân ın bir mucize-i manevisi olan Risale-i Nur'un bir kerametidir diye kat i bu gece bir ihtar hissettim ve kaleme aldım. Fakat gayet müşevveş ve tashih ve ıslah edilmeden size gönderildi.
• • •
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvela: Siracü n-Nur'un biri tamam, biri de bakiyesini, iki parça aldık. Yanlışları pek az. Hata-savabın küçük cetvelini leffen gönderiyoruz.
Saniyen: Madem Isparta manevi bir Medresetü z-Zehradır ve madem o mübarek dershanedeki hükumeti şimdiye kadar mümkün olduğu kadar müsaadekarane davranıyor ve başta Emniyet Müdürü olarak takdirkarane Risale-i Nur a bakıyorlar. Biz, oradaki hükumete karşı dost nazarıyla bakıyoruz; ne yaparlarsa gücenmeyiniz ve gücenmeyeceğiz.
Hem şimdiye kadar onların bize karşı az tazyikleri neticesinde ehemmiyetli hayırlar olmuş. Şimdi bir maslahat için bütün bütün serbest olarak her tarafa neşretmek, belki "sırran tenevveret" sırrına münafi olduğundan, bir derece ihtiyat tavsiyelerinde bir hayır var.
Salisen: Dadaylı ehemmiyetli muallimlerden ve kıymetli Nur naşirlerinden Hafız Hasan ın ve Nurcu iki mübarek mahdumlarının, Doktor Hakkı ve Hüsnü ve Araçlı Tahir in ve Daday daki Fuad gibi kıymetli kardeşlerimizin bayram tebriklerine mukabil, ruh u canımızla hem geçmiş bayramlarını, hem Nur hizmetinde sebatkarane muvaffakiyetlerini tebrik ediyoruz. Ve mektubunu Lahikaya geçmek için leffen gönderiyoruz.
Rabian: Nur kahramanlarından Refet kardeşimiz, kendi sisteminde gayet ehemmiyetli Abdül- ehad namında bir büyük hocayı, Risale-i Nur a tam bağlı bir kardeşi İstanbul da bulmuş. Cenab-ı Hak ikisini de daima muvaffak eylesin. Amin.
Hamisen: Bir miktardır hiç görmediğim bir tarzda, pek şiddetli bir alaka ile, çoktan görmedikleri peder, validelerine hararetli bir iştiyakla ellerine sarılmaları gibi, iki yaşından on yaşına kadar masum çocuklar, faytonla gezdiğim vakit beni​
 
Üst Alt