29- Küçük Bir Haşiye

HASAN CAN

Active member
Rabian: Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor. Ve madem siz de herkes gibi kabre koşuyorsunuz. Ve madem o kat i ölüm ehl-i dalalet için idam-ı ebedidir, yüz bin hamiyetçilik ve dünyaperestlik ve siyasetçilik onu tebdil edemez. Ve madem Kur'ân, o idam-ı ebediyi, ehl-i İmân için terhis tezkeresine çevirdiğini güneş gibi ispat eden Risale-i Nur elinize geçmiş ve yirmi seneden beri hiçbir filozof, hiçbir dinsiz ona karşı çıkamıyor, bilakis dikkat eden filozofları imana getiriyor ve bu on iki sene zarfında dört büyük mahkemeniz ve filozof ve ulemadan mürekkep ehl-i vukufunuz Risale-i Nur u tahsin ve tasdik ve takdir edip, İmân hakkındaki hüccetlerine itiraz edememişler. Ve bu millet ve vatana hiçbir zararı olmamakla beraber, hücum eden dehşetli cereyanlara karşı sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur'âni olduğuna Türk milletinden, hususan mektep görmüş gençlerden yüz bin şahit gösterebilirim. Elbette benim size karşı bu fikrimi tam nazara almak, ehemmiyetli bir vazifenizdir. Siz dünyevi çok diplomatları her zaman dinliyorsunuz; bir parça da ahiret hesabına konuşan, benim gibi kabir kapısında, vatandaşların haline ağlayan bir biçareyi dinlemek lazımdır.
KÜÇÜK BİR Haşiye
Hilmi Bey! Talihin var. Ben hapiste ve burada iken hakkımda seni merhametsiz gördüm. Ne vakit hiddet ettim, bedduayı niyet ettim; Hilmi Bey namında benim bir kardeşim ve Nurun has bir şakirdini her vakit hayırlı duamda ismiyle zikrettiğimden, sana beddua niyet ederken, bu hayırlı duaya mazhar Hilmi Bey ismi adeta şefaatçi oldu, beni men etti. Ben de o niyetten vazgeçtim, senin beni tazip eden memurlarından gelen eziyete tahammül edip o bedduadan vazgeçtim. Çok defa hayret ediyordum. Bana bu kadar sebepsiz azap vermekle beraber sana hiddet etmiyordum. Demek en sonunda seninle dost olacağız diye o hiss-i kablelvuku ile kalbe gelmiş.
Bu istida, yirmi seneden beri hiç müracaat etmediğim halde, bir hiddet zamanında bir defa olarak beni tazip eden Dahiliye Vekili Hilmi ye hitaben yazılmış, bera-yı malumat Afyon Emniyet Müdürüne gönderilmiş. Manasız, lüzumsuz dört beş defa bana sıkıntı verdiler. "Senin yazın böyle değil; kim sana böyle yazmış?" diye resmen beni karakola çağırdılar. Ben de dedim: Böylelere müracaat edilmez; yirmi sene sükutum haklı imiş!
Ey Emirdağı hükumeti ve zabıtası! Bu hasbihali bir sene evvel yazmıştım. Fakat vemedim, sakladım. Şimdi, beş cihetle kanunsuz beni hususi ikametgahımda bir hizmetçiden men ve müdahale etmeleri gibi dünyada emsalsiz bir tarzda beni istibdad-ı mutlak altına alıyorlar. Kanun namına kanunsuzluk edenleri, insafa gelmek fikriyle izhar ediyorum.​
 

HASAN CAN

Active member
DAHİLİYE VEKİLİ İLE HASBİHALDEN BİR PARÇADIR
Hiçbir tarihte ve zemin yüzünde emsali vuku bulmayan bir zulme ve on vecihle kanunsuz bir gadre ve tazyike hedef olmuşum. Şöyle ki: Hem şiddetli suikast eseri olarak zehirlenmeden hasta; hem gayet zayıf, yetmiş bir yaşında ihtiyar; hem kimsesiz, acınacak bir gurbette, hem palto ve fanila ve pabucunu satmakla maişetini temin eden fakirü l-hal. hem yirmi beş sene münzevi olmasından, binden ancak tam sadık bir adamla görüşebilen bir merdumgiriz, mütevahhiş, hem yirmi sene hayatını ve eserlerini üç mahkeme ve Ankara ehl-i vukufu inceden inceye tetkikten sonra bil ittifak beraatine ve eserleri vatana, millete zararsız olarak menfaatli olmasına karar verilmiş bir masum, hem eski Harb-i Umumide ehemmiyetli hizmet etmiş bir evlad-ı vatan, hem şimdi bu milleti, bu vatanı, anarşilikten ve ecnebi ifsadlarından kurtarmak için meydandaki tesirli asarıyla bütün kuvvetiyle çalışan bir hamiyetperver; ve mahkemede yetmiş şahitle ispat edildiği gibi, yirmi beş senede bir gazeteyi okumayan, merak etmeyen ve yedi sene Harb-i Umumiye bakmayan, sormayan, bilmeyen ve eserlerinde kuvvetli delillerle siyasetten bütün bütün alakasını kestiğini ispat eden ve dünyanıza karışmadığını adliyeleriniz resmen itiraf ettiği bir zararsız adam; hem ahiretine ve ihlasına zarar gelmemek için şiddetle teveccüh-ü ammeden kaçan ve kardeşlerinin onun hakkındaki hüsn-ü zanlarından ve medihlerinden çekinen, beğenmeyen bu biçare Said e, başta Dahiliye Vekili olan sen, Afyon Valisini ve Emirdağ zabıtasını musallat edip, hergün bir ay haps-i münferid azabını çektirmek ve tecrid-i mutlak içinde tek başıyla bir haps-i münferitte durmaya mecbur etmek, hangi maslahatınız iktiza eder? Hangi kanun bu dehşetli gadre müsaade eder diye, hukuk-u umumiyeyi muhafaza eden adliyenin yüksek dairesi vasıtasıyla Dahiliye Vekiline beyan ediyorum.
Zulmen bütün hukuk-u medeniyeden
ve insaniyeden ve yaşamak hakkından
mahrum edilen
Said Nursi
• • •
Bu yakınlarda Üstadımızın yanına ehemmiyetli iki miralay (ikisi de jandarma kumandanlarından), bir de ehemmiyetli bir meb us (partinin müfettişlerinden) Üstadın yanına geldiler. Uzun bir sohbetten sonra, üçü de, kemal-i teslimiyetle, Üstada dostluğa karar verdiler. Ve birisi, şimdiden Risale-i Nur talebesi olmuş. O meb us (müfettiş-i umumi), Eski Said in dostu imiş. Gittikten sonra haber aldık ki, bu zatın vasıtasıyla eski dahiliye vekili ve şimdi partinin katib-i umumisi olan Hilmi Bey,
 

HASAN CAN

Active member
bilhassa hususi olarak Üstadın ziyaretine gelecek ve dostane bir surette görüşecek. Onun için, Üstad da size gönderdiğimiz bu sureti aynen onun eline vermek, o mevzuda konuşmak için kaleme alınmış. Daha o gelmeden bera-yı malumat size göndermeye Üstad bize izin verdi.
Hem Refet Beyin mübarek mahdumu Hüsnü nün küçük risalesinin ahirine duasını yazdı, onu da leffen gönderiyoruz. Cenab-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, hem Nurcu, hem ciddi dost, hem mütedeyyin bir kaymakam, şimdi buraya kaymakam olmuş. Eskide size gönderilen "Dahiliye Vekili ile Bir Hasbihal" namındaki parçayı dahi gönderiyoruz. Onu da Üstad ona okuyacak.
• • •
Kahraman Nazif in ve Yakub Cemal in, şimal-i garbide, üç devletin Kur'ân ı kabul etmesi Zülfikar ın intişarına tevafuku; ve geçen sene, "Zülfikar çıkarsa, dahilen ve haricen büyük fütuhata vesile olacak" hükmünü tasdik etmesi büyük bir fa l-i hayırdır diye, biz de o iki kardeşimizin kanaatine iştirak ediyoruz. Bu fırtınalı ve ilhadlı asırda, biri gizli Alman, üçü aşikar devletlerin, beşerin bu asırda Kur'ân a şiddet-i ihtiyacını hissetmesi ve bilfiil kabul etmesi büyük bir hadise-i Kur'âniyedir. Değil üç devlet, belki yalnız on meşhur adam, on filozof dahi, birden, uzak memleketlerde Kur'ân ı tasdik etmesi, bizlere ve alem-i İslama büyük bir müjde ve avam-ı ehl-i imana büyük bir kuvve-i maneviye temin eder.
• • •
Risale-i Nur'un Yirmi Dokuzuncu Mektubunda "Hücumat-ı Sitte" ve Zeyli ve "İşarat-ı Seb a" ve "Telvihat-ı Tis a" gibi risalelerin rumuzat-ı Kur'âniye ve tevafukat-ı Nuriyeye karışık bir surette bulunmasının hikmeti, mahkemeler ve ehl-i vukufun susturulmasına ve bizi onlarla mes ul etmemesine bir vesile olmaktı. Güya o rumuzat, o derin ince meseleler, lisan-ı hal ile onlara demiş: "İnsaf ediniz, Kur'ân ın bu derece esrarına çalışanlara ilişmeyiniz." Şimdi ise o karışık vaziyeti hiç münasip değil. Çünkü o rumuzat ve tevafukata, yirmiden ancak birisi muhtaç olur, anlar. İçindeki öteki risalelere yirmiden on dokuzu muhtaç olup anlayabilir.
Buradaki Nur şakirtleri diyorlar ki: "Mucizeli Kur'ân ımıza üç sene Denizlili kardeşlerimiz baktılar. Onlar müsaade etsinler, biz de üç ay bakacağız. Hem buradan İstanbul a muhabere edip fotoğrafla Hizb-i Nuriye, Hizb-i Kur'âniye gibi tab ına çalışacağız."
İstanbul daki Amerika Sefiri vasıtasıyla Amerika daki Müslüman heyetine Zülfikar ı ve bir Asa-yı Musa yı göndermesini isteyen o dostumuz ve kardeşimize deyiniz ki: Sefirlerin kafası siyasetle meşgul olduğundan ve Risale-i Nur, siyasetle alakası olmadığından, siyasi bir kafa çabuk takdir edemiyor.​
 

HASAN CAN

Active member
Hem Risale-i Nur, müşterileri aramaz; müşteriler onu aramalı, yalvarmalı. Amerika, buranın en küçük bir havadisini merakla takip ettiği halde, buranın en büyük bir hadisesi olan Risale-i Nur u elbette arayacaktır. Bundan sonra her meselemizde emir, Risale-i Nur'un şahs-ı manevisini temsil eden has şakirtlerin ve sizlerindir. Benim de şimdi bir reyim var.
Umum kardeşlerimize binler selam ve selametlerine dua eden ve dualarını isteyen kardeşiniz...
• • •
Cenab-ı Hakka hadsiz şükür ediyoruz ki, Medresetü z-Zehranın erkanları, hakiki bir tesanüd ve sarsılmaz bir ittihad kerametiyle, bütün müşkilata ve manialara galebe edip Nurun elmas Zülfikar larını ve harika mu'cizâtlı hüccetlerini muhtaçlara yetiştirmeye muvaffak oluyorlar. Bu neticeye mukabil çektiğimiz zahmet bin derece ziyade olsa da ucuzdur, ehemmiyeti yoktur.
Kardeşimiz Refet in mektubunda Münevvere, Nazmiye, Saim namında üç masumun üç ayda elif ten başlayıp Kur'ân-ı Hakimi hatmetmeye muvaffak olmalarından ve Kur'ân dersiyle beraber Nur hakikatlerini ve hakaik-i imaniyeyi masumane, müştakane dinlemeleri için onları ve üstadlarını ve peder ve validelerini tebrik ediyoruz. Münevvere ve Nazmiye, Abdülbaki ve Mehmed Celal in Nur hizmetinde noksan kalan vazifelerini inşaallah tekmil edecekler.
Bizi ve Risale-i Nur u çok minnettar eden kahraman Burhan ın mektubunda yazılan hastaya Cenab-ı Hak şifa versin ve kardeşimiz Zekai nin vefat eden validesine çok rahmet eylesin. Amin.
Nur'un erkanından ve hocalar kısmının yüzünü ak eden Nurun santralı Sabri nin mektubunda, merhum Hafız Ali, Hasan Feyzi ve onların halefi ve vazifelerini gören Ahmed Fuad ın, ihtiyar ve vazifesi bitmek üzere olan bu biçare Üstadlarına bedel ömrünü feda etmek, onun yerinde çabuk berzaha gitmek gibi, Sabri kardeşimiz de dördüncü olmak üzere ve ömrünü kabilse bana vermek, nefis ve kalbini ikna edip bana yazıyor. Ben, bu pek eski ve sarsılmaz ve Nurlar için hayatı çok faydalı kardeşime binler barekallah deyip, bana verdiği ömrünü kabul edip, ona aynen Ahmed Fuad gibi, o baki kalan iki ömrümü, o iki kardeşime ve o iki yeni Said e emanet verip benim bedelime hizmet-i imaniyede ve Nuriyede hizmet etsinler.
Ve onun mektubunda, Barla medrese-i Nuriyenin baş katibi Şamlı Hafız Tevfik in halka-i tedrisinde, Sıddık Süleyman ın mahdumu Yusuf ve merhum Mustafa Çavuş un ve Ahmed in oğulları gibi Kur'ân dersiyle Kur'ân yazısını ve Nurları öğrenmesi; ve Hulusi ve Hafız Hakkı nın Nurları şevk ile yazmaları, Barla ya karşı benim ümidimi kuvvetlendirdiler ve derince bir ferah ve sürur verdiler. Cenab-ı Hak muvaffak eylesin. Amin. Ve Tevfik e tevfik refik eylesin. Amin.​
 

HASAN CAN

Active member
Sabri nin mektubu içinde, ben Barla da iken bana çok hizmet eden ve çok defa hatırıma gelen Sıddık Süleyman ın hemşirezadesi Hüseyin in mektubu beni çok sevindirdi. Hem onun hakkındaki merakımı izale eyledi. Maşaallah, tam Sıddık Süleyman ın mahiyetinde eski alakadarlığını muhafaza ediyor.
Hem, Sabri nin mektubuyla beraber Eğirdir Cire Köyü Risale-i Nur talebelerinden Şükrü, Süleyman, Osman Çavuş un samimi ve ciddi alakalarını Nurlara karşı gösteren mektuplarına karşı, "Barekallah, Cenab-ı Hak sizleri muvaffak etsin" deriz.
Kastamonu nun Hüsrev i ve Rüştü sü olan Mehmed Feyzi ve Emin in gönderdikleri benim Kastamonu da kalan bir kısım risaleler emanetlerini aldım. Size gönderdiğim Asa-yı Musa nın lugatnamesini hasta olduğu halde çok güzel ve alimane yazan, lugatnamenin başında güzel bir fıkra derceden ve bana da ayrı mektup yazan Risale-i Nur'un serkatibi Mehmed Feyzi nin, oraca çok müşkilat ve manialara rağmen harika sadakatini ve Nur lara faik alakasını, sarsılmadan imana hizmetini bir kaç cihette yapması gösteriyor ki, o küçük bir Hüsrev olduğu gibi, tam bir Hasan Feyzi dir. Fakat, ben orada iken, çok ehemmiyetli ve enaniyetli bir sofi-meşrep eski memurlardan bir zat ve gayet mühim malumatlı, dünya ile çok alakadar ve siyasi tüccar bir hoca, bana karşı ilişmedikleri için, ben de onları daire-i Nura celbetmeye çalışmadım, onlara da ilişmedim. Şimdi Mehmed Feyzi ise, Kastamonu yu onların nüfuzundan kurtarıp Denizli gibi muvaffak olamıyor. Hilmi, Sadık ve Ahmed Kureyşi gibi Nurun kahramanları da köylerde bulunduğundan, Feyzi nin hizmeti bir derece hususi kalıyor. İnşaallah, bir vakit tam muvaffak olurlar.
Kastamonu nun Zehra ları, Hacer leri, Lütfiye leri, Ulviye leri, Necmiye leri başka bir sahada, hanımlar aleminde Nur hizmetinde Feyzi ye arkadaşlık ediyorlar.
Feyzi nin mektubunda Risale-i Nur şakirtlerinin teşebbüsüyle resmi Kur'ân mektebi açılıp, en evvel Nurun masumları ve hususan Emin in mahdumları en evvel mektebe girip, en evvel onlar Kur'ân ı hatmederek kısmen hıfza başlamaları cihetinde, onları ve pederlerini ve oradaki şakirtleri tebrik ediyoruz ve o masumlara binler barekallah deriz.
İki defa Nurun hizmeti için buraya kadar gelen kıymetli hemşiremiz Zehra nın Medresetü z-Zehranın kağıt masrafına iki yüz lira vermesi, hanımlar kısmında da Hüsrev ler, Feyzi ler, Ahmed ler bulunduğunu gösteriyor.
Kastamonu da, Hafız İhsan ın imzasıyla ve Nur kahramanlarından Hilmi Bey ve Emin in müşterek mektubunu aldım. Ben, bu iki eski ve kıymetli ve sarsılmaz ve metin o kardeşlerime ve İhsan lara ve oradaki Nur şakirtlerine çok hasretler ve iştiyaklarla selam ediyorum. Ve hapiste, bizimle beraber ve bize hapiste çok hizmet eden İhsan nerededir, merak ediyorum.​
 

HASAN CAN

Active member
Safranbolu havalisi, hakikaten Mustafa lar ve Ahmed Fuad ve Hıfzı (r.h.) ve Rahmi gibi harika sadakat ve alakadarlıkla, Kastamonu daki sekiz sene bizim Nur hizmetimizin akim kalmadığını ve Safranbolu da parlak bir medrese-i Nuriye olacağını maddeten ispat ediyorlar. Bu defa Mustafa Osman ın mektubunda, iki saat yakınındaki Karabük fabrikalar şehrinde bulunan yüzer genç ve işçilerde Nurlar fütuhat yapacağını bildirmekle ehemmiyetli bir müjde telakki ediyoruz.
Nurun küçük kahramanlarından Mustafa Sungur ve Rahmi nin güzel mektuplarında, onların köylerinde Ahmed Fuad ın ciddi gayretiyle ders vermesi; ve Eflani nahiyesinin, Barla nahiyesi gibi bir medrese-i Nuriye hükmüne girdiğini ve ora ahalisi iştiyakla Nurları dinlemesi; ve yeniden iki genç muallim daha eski yazı ile Nurlara girmesi; ve çocukların, huruf-u Kur'âniyeyi öğrenmeye başlaması ile Risale-i Nur ları da yazmaya girmeleri, büyük bir fa l-i hayırdır. Cenab-ı Hak o masumları muvaffak etsin ve onların üstadları ve peder ve validelerinden razı olsun. Onlar, duada masumlar dairesine girdiler. Başta Ahmed Fuad, Mustafa ve Rahmi olarak, Eflani nahiyesini tebrik ediyoruz.
Nurun küçük kahramanlarından Mustafa Sungur ve Rahmi nin az bir zamanda, eski harfle, Mustafa Sungur un gayet mükemmel Meyve nin On Birinci Meselesi Hatimesi ile ve Rahmi nin Gençlik Rehberi ni eski harfle güzelce yazmaları ve Kastamonu dan gelen kitaplarım içinde bize göndermeleri, hakikaten benim için yeni biraderzadelerim bir Abdurrahman ve Fuad dünyaya gelmiş gibi beni memnun ediyor.
• • •
Edhem Hoca namında Balıkesir de muhacir ve Celaleddin-i Rumi nin mensuplarından, yirmi seneye yakın köy hocalığı ve çocuklara Kur'ân okutmakla meşgul ve şimdi de tam Risale-i Nur a Balıkesir ve Kırkağaç havalisinde hizmet eden ve uzun mektubuyla korkak hocaları Nurlara davet eden ve cesaret veren ve Balıkesir, Kırkağaç havalisi Nur şakirtleri namına "Sandıklı Alamescid Köy imamı İbrahim Edhem" imzasıyla yazdığı mektupta, çok ehemmiyetli ve güzel fıkraları var ve korkak hocalara tokatları var. O zatı cidden tebrik ediyorum. Cenab-ı Hak muvaffak eylesin. Hem ona, hem mektubunda isimleri bulunan yeni ve çok Nurculara selam ediyorum. Onun uzun mektubunu, hastalığımdan, tashih ve ıslah ve tadil edemedim. Hakkımda pek ziyade senalarını ya kaldırmak, ya tadil etmek lazımdır. Lahikaya girmek için suretini size gönderiyorum. İnşaallah Hasan Feyzi, Ahmed Fuad muallimleri Nurlara sevk ettikleri gibi, bu gayretli kardeşimiz de hocaları Nurlara sevk edecek.
Ben Denizli Otelinde iken bana mahdumuyla ara sıra ekmek, ateş cihetinde hizmet eden ve Tahir Çavuş la bana mektup gönderen ekmekçi Mustafa ya da selam ediyorum.
Umuma binler selam ve selametlerine dua ederiz.
• • •​
 

HASAN CAN

Active member
Aziz, sıddık kardeşlerim,
[Maddi ve manevi bir sual münasebetiyle hatıra gelen bir cevaptır.]
Deniliyor ki: "Neden Nur şakirtlerinin kuvvetli hüsn-ü zanları ve kat i kanaatleri, senin şahsın hakkında Nurlara daha ziyade şevklerine medar olan bir makamı ve kemalatı şahsına kabul etmiyorsun? Yalnız Risale-i Nur a verip, kendini çok kusurlu bir hadim gösteriyorsun?"
Elcevap: Hadsiz hamd ve şükür olsun ki, Risale-i Nur'un öyle kuvvetli ve sarsılmaz istinad noktaları ve öyle parlak ve keskin hüccetleri var ki, benim şahsımda zannedilen meziyete, istidada ihtiyacı yoktur. Başka eserler gibi müellifin kabiliyetine bakıp, makbuliyeti ve kuvveti ondan almıyor. İşte meydanda, yirmi senedir kat i hüccetlerine dayanıp, şahsımın maddi ve manevi düşmanlarını teslime mecbur ediyor.
Eğer şahsiyetim ona ehemmiyetli bir nokta-i istinad olsaydı, dinsiz düşmanlarım ve insafsız muarızlarım kusurlu şahsımı çürütmekle, Nurlara büyük darbe vurabilirdiler. Halbuki o düşmanlar, divaneliklerinden, yine her nevi desiselerle beni çürütmeye ve hakkımda teveccüh-ü ammeyi kırmaya çalıştıkları halde, Nurların fütuhatına ve kıymetine zarar veremiyorlar. Yalnız bazı zayıf ve yeni müştakları bulandırsa da vazgeçiremiyorlar.
Bu hakikat için, hem bu zamanda enaniyet ziyade hükmettiği için, haddimden çok ziyade olan hüsn-ü zanları kendime almıyorum. Ve ben, kardeşlerim gibi, kendi nefsime hüsn-ü zan etmiyorum. Hem kardeşlerimin bu biçare kardeşlerine verdiği makam-ı uhrevi, hakiki, dini makam ise, Mektubat ta İkinci Mektubun ahirindeki kaideye göre, şahsıma verdikleri manevi hediye olan kemalatı, eğer-haşa!-ben kendimi öyle bilsem, olmamasına delildir. Kendimi öyle bilmesem, onların o hediyesini kabul etmemek lazım geliyor." Hem kendini makam sahibi bilmek cihetinde enaniyet müdahale edebilir.
Birşey daha kaldı ki, dünya cihetinde hakaik-i imaniyenin neşrindeki vazifedar, makam sahibi olsa, daha iyi tesir eder denilebilir. Bunda da iki mani var.
Birisi: Faraza velayet olsa da, bilerek, isteyerek makam yapmak tarzında, velayetin mahiyetindeki ihlas ve mahviyete münafidir. Nübüvvetin vereseleri olan Sahabeler gibi izhar ve dava edemezler; onlara kıyas edilmez.
İkinci mani: Pek çok cihetlerle çürütülebilir ve fani ve cüz i ve muvakkat ve kusurlu bir şahıs sahip olsa, Nurlara ve hakaik-i imaniyenin fütuhatına zarar gelir. Fakat bir nokta var ki, mucib-i şükrandır: Ehl-i siyasetteki düşmanlarım, mezkur hakikatleri bilmedikleri için, şerefli, izzetli Eski Said i düşünüp mütemadiyen Nurlar bedeline benim şahsıma ihanet ve tenkis etmekle meşgul oluyorlar. Bazı mutaassıp enaniyetli hocaları da şahsımın aleyhine çeviriyorlar, güya Nurları söndürmeye çalışıyorlar. Halbuki Nurları daha ziyade parlattırmaya vesile oluyorlar. Nurlar, adi şahsımdan değil, Kur'ân güneşinin menbaından nurları alıyor.
• • •​
 

HASAN CAN

Active member
Alamescid Köyü hocası İbrahim Edhem in halisane mektubuyla, ehemmiyetli ve Nurun masum şakirtlerinin o mübarek hocanın dersinden tam hisse alan ve Nur dairesine giren altı küçücük masumların kendi kendilerine düşünüp hocalarına söyleyerek, altı pusula kendi kalemleriyle yazarak, bu ihtiyar, hasta Said e, o masum mübarekler, ömürlerinden herbiri bir kısmını vermesi, hakikaten gayet medar-ı hayret ve takdir bir hadise-i Nuriyedir. Ben dahi o masumların o mübarek hediyelerini kabul edip, yine o küçücük Said lere hediye ederek, benim yerimde çalışmak için bağışlıyorum. Cenab-ı Hak, onları muvaffak eylesin. O küçücük Said ler ise, işaretlerinden, İbrahim, dokuz yaşında, Mustafa on bir yaşında, Halil İbrahim on iki yaşında, Emin Yılmaz on dört yaşında, Mehmed on bir yaşında, Abdullah on iki yaşlarındadır.
Medrese-i Nuriye kahramanlarından ve o medresenin üstad-ı mübareki, merhum Hacı Hafız ın mahdumu ve varisi Hafız Mehmed in, o medresenin umum şakirtleri namına yazdığı mektubunda "Nurla iştigalin, ölümden başka her belaya, hastalıklara bir ilaç olduğu gibi, dehşetli ölümü de, Cennetin kapısı gösterip, ehl-i imanı heyecanla şevke getiriyor" diye fıkrası hakikat olduğuna pek çok hadiseler var. Masum mahdumu da hafızlığa başlaması, inşaallah muvaffak olacak, ceddinin ve pederinin mübarek hafızlık ünvanlarını daimileştirecek.
Medrese-i Nuriyenin elmas kalemli kahramanlarından Mustafa Yıldız ın, sureten kısa ve manen uzun ve kıymetli mektubunda, medrese-i Nuriyenin kahramanlarına havale edilen Sikke-i Gaybiye nin yağlı kağıda yazılmasını üç dört hüdhüdün manen alkışlaması gösteriyor ki, inşaallah Sikke-i Gaybiye medrese-i Nuriyede parlak bir tarzda çıkacak ve güzel fütuhat yapacak.
Kahraman Tahiri nin gönderdiği kısa münacat, sıhhatlidir. Fakat yalnız baştaki kısmın tercümesi var. Şimdi tam tercüme etmeye halim müsaade etmiyor; aynen yazılsın. Bu kısacık münacat gösteriyor ki, enaniyet-i nefsiye ve hissiyat-ı hayatiye, Risale-i Nur'un telifi zamanında hükmetmemişler, Nurların ihlas ve safiyetini bulandırmamışlar. Eski Harb-i Umumide, daima şehid olmaya muntazır olduğumdan, İşaratü l-İ caz tefsiri tam, halis yazıldığı gibi, bu münacattaki tam rabıta-i mevtin kuvvetli tezahürü dahi, Nurların safi ve halis bir mahiyet almasına vesile olmuş, inşaallah hissiyat-ı nefsaniye karışmamış.
Nurların birinci medresesi olan ve ben ruhen çok alakadar olduğum Barla nın ehemmiyetli genç şakirtlerinden, aynen Denizli den bana gelen Ahmed gibi, Mehmed gibi, bir Ahmed ve Mehmed buraya geldiler ki, o eski zamanda en ziyade alakadar olduğum ve bana sekiz sene sadakatle hizmet eden Muhacir Hafız Ahmed, Mustafa Çavuş hesabına; merhum Mustafa Çavuş un mahdumu Ahmed, merhum pederi hesabına ve berber Mehmed ise, kayınpederi merhum muhacir Hafız Ahmed bedeline ve Barla daki Nur şakirtleri namına yanıma geldiler. Hakikaten ben, Barla ya ve o zamana gitmiş kadar sevindim. Maşaallah, Barla, birinci medrese-i​
 

HASAN CAN

Active member
Nuriye olduğunu hissetmeye başlamış. Ciddi bir intibah, bir alakadarlık gösteriliyor. Hatta eskiden Onuncu Sözü tab eden Hacı Bekir, benim orada oturduğum odayı, herbir masrafını deruhte edip, satmaktan men etmiş. Nur şakirtlerinin bir misafirhanesi hükmünde muhafaza edilmesini Barla ya haber göndermiş.
Nur santralı kardeşimiz Hoca Sabri nin, eskiden beri onun gibi Nurcu refikasının ve mübarek mahdumu Nureddin in (Yaşar) küçük bir mektuplarını aldım. Cenab-ı Hak onlara sıhhat ve afiyet ve saadet ihsan eylesin. Amin.
Gariptir ki, müstesna olarak her tarafta yağmura ihtiyaç varken, bu Emirdağına mahsus şiddetli bir yağmur ve emsali görülmemiş fındık kadar taneleri büyük ve ekinlere çok faydalı bir dolu geldi. Şimdi yanımda iki Nurcu kardeşler diyorlar ki: "Hem mu'cizâtlı Kur'ân ın gelmesi ve Afyon dan bir nüsha Zülfikar ın müsaderesi münasebetiyle ehemmiyetli bir hücum beklenirken, takdirle Emniyet Müdürü tarafından okunmuş. Ve üçü İsmail namında üç ehemmiyetli memurun aynı vakitte Nurlara tam şakirt ve naşir olmaları bu yağmura vesile oldu."
Çünkü şimdiye kadar çok tecrübelerle, Risale-i Nur'un serbest intişarıyla belaların ref i ve ona ilişmek ve susturulmakla belaların gelmesi sabit olmuş, hatta mahkemede ispat edilmiş. Anlaşılıyor ki, bu bahar fırtınasında iki harici, iki dahili dört cereyan, herbiri bir maksada göre ve Nurcuların şevkine ve sa ylerine ilişmek ve yüzlerini dünyaya ve siyasete çevirmek istemelerinden kuraklık başladı, inşaallah yakında ref olur.
• • •
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Bütün tarih-i beşeriyede, katiyen misli görülmemiş ve kavm-i Lut un başına yağan semavi taşlardan daha müthiş taşlar, dinsizlik hesabına milyonlarla ehl-i imanı ve masumları edyan-ı semaviye ve kavanin-i İlahiye haricine dehşetli vasıtalarla sevk eden bir memleketi semavi taşlarla tokatlamasının bir mukaddemesi olarak, resmi gazetelerin kat i haber verdikleri bir hadise-i semaviyeyi, adetime muhalif olarak bir Nur şakirdi bana haber verdi. Dedim: Yirmi beş sene gazetelerin havadislerini merak etmedim. Fakat bu taşlar, Risale-i Nur'un dinsizlere manevi tokatlarını temsil ettiği cihette ve beş-altı sene evvel ondan haber verdiği için o şakirde dedim: "Git, yalnız o hadiseyi tamamıyla oku, tahkik et." O tahkik etti, geldi. Diyor ki: "Bu baharda, Rusya nın Vladivostok Ormanlarına, zemin yüzünde hiç emsali görülmeyen büyüklükte semadan taşlar düşmüş. Ve en büyüğü, yirmi beş metre uzunluğunda ve on metre boyundadır. Düştüğünde etrafındaki ağaçları devirmiş ve otuz kadar büyük çukurlar husule getirmiş. Tetkik edilen parçalarında demir, çelik ve başka maddeler, karışık olarak mizansız bulunmaktadır."​
 

HASAN CAN

Active member
İşte resmi gazetelerin kat i verdikleri bu haber, 1360 sene evvel Sure-i Fil in mucizane
b233.gif
-1- cümlesiyle 1359 tarihinde dünyayı dine tercih eden ve dinsizliği esas tutan, bir nevi medeniyet hesabına beşeri yoldan çıkaranların başlarına, ebabil kuşları gibi, semavi tayyarelerden bombalar başlarına inecek ve semavi taşlar yağdırmasına mukaddemesi olacak diye haber veriyor.
Ve
b234.gif
-2- aynen 1380 tarihini gösterip, dalaletin cezası olarak kavm-i Lut un başına gelen ahcar-ı semaviyeyi andıran semavi taşlar o tarihlerden sonra geleceğini haber verip tehdit ediyor. Ve Risale-i Nur'un "Sure-i Fil" nüktesine ait beyanatı içinde haşiyeli bu cümle var:
"Evet, bu tokatlardan pürşer beşer, şirkten şükre girmezse ve Kur'ân a tarziye vermezse, melaike elleriyle de ahcar-ı semaviye başlarına yağacağını bu sure bir mana-yı işari ile tehdit ediyor."
İşte bu fıkra doğrudan doğruya bu taşlara işareti olmasına iki emare var.
Birincisi: Şimdiye kadar gelen semavi taşlar bir iki karış oldukları halde, böyle yirmi beş metre uzunluğunda ve on metre genişliğinde dağ gibi taşlar, elbette semavatın dinsizliğe karşı bir alamet-i hiddetidir. Sure-i Fil mucizane ona bakması, onun tefsiri, ona işaret etmesi, hakikattir. O hadisenin o ihbara liyakati var. Çünkü emsalsizdir.
İkinci emaresi: Bütün zemin yüzünü ve nev-i beşeri tehdit eden dehşetli bir dinsizliğin merkezlerine gelmesidir. Ve dinsizler bunu hissetmişler ki, küçücük hadiseleri ehemmiyetle neşrettikleri halde, bir iki aydır bu acip, dehşetli hadiseyi, ellerinden geldiği kadar şaşaalandırmamaya çalışmışlar.
• • •
b635.gif

b524.gif
-3-
b476.gif
-4-
Aziz sıddık kardeşlerim Tahiri, Sabri, Salahaddin, Mehmed, Mustafa,
Evvela: Bu gelen şuhur-u selasenin hürmetine ve Nur şakirtlerinin sadakat ve ihlaslarının hürmetine, çok ehemmiyetli hakkımda bir sebeb-i itab ve tokat bir hadiseyi tamire çalışacağız. Ve gücenmeyiniz. Şöyle ki,
1 Onlara ateşte pişirilmiş taşlar attılar. (Fil Sûresi: 4.)
4 Allahın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.​
 
Üst Alt