Esmau'l-Hüsna anlamları ve açıklamaları, En güzel isimler Allah'ındır.

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Müntekım cc

EL-MUNTEKiM cc


el-Müntekım, intikam alan, suçluları gerektiği gibi cezalandıran, cezayı da adaleti ile veren, haksızlık etmeyen demektir.
68EL-MUNTEKiMcc_zpsefebd099.jpg
el-Müntekım, intikam alan, suçluları gerektiği gibi cezalandıran, cezayı da adaleti ile veren, haksızlık etmeyen demektir.

Rûm sûresi (30), 47: "Andolsun ki Biz, senden önce birçok peygamberleri kavimlerine gönderdik de, onlara apaçık delillerle vardılar. Onun üzerine günah işleyenlerden intikam aldık. Mü'minlere yardım ise, bizim nezdimizde bir hak oldu."

Allah Teâlâ, her topluma, içine düştükleri şirkten, dejenerasyondan ve bozulmuşluktan kurtarmak için elçiler göndermiş ve onları uyarmıştır dostlar.

İnsanların bir kısmı Allah'ın davetine uyarak doğru yolda ilerlerken bir kısmı da "hak söz"e kulak tıkayarak, şeytana ve şeytanlaşmış insanlara rağbet etmiştir. Bu insanlar Allah'ın kendilerine gönderdiği peygamberlere ve inananlara türlü haksızlıklar yapmaktan da geri durmamıştır. Hakk Teâlâ Hazretleri peygamberlerine ve salih kullarına eza ve cefa çektiren kavimlerden el-Müntekım isminin tecellileri ile intikam almıştır.

el-Müntekım isminin, Türkçe'deki "intikam" kelimesinin anlamından farklı bir mana genişliği taşıdığını bilmenizi isterim dostlarım. Biz, Türkçe'de, intikam almayı, cezalandırmak suretiyle ferahlamak, öç alıp, hıncını çıkarmak diye tanımlarız. Hâlbuki Arapça, muhteşem bir anlam zenginliği taşıdığından, el-Müntekım ismi, beraberinde sabrı, hilmi ve rahmeti de taşır. Böylelikle el-Müntekım ismi zorda olan dostlarının intikamını alarak yardımlarına koşan anlamına gelir.

Adalet, suçsuzu korumak demek olduğu kadar, suçluyu da cezalandırarak, dengeyi sağlamak, demektir. Allah, kuluna o engin adaletini tecelli ettirerek hükmeder. O'nun katında "...Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü çekmez..." (İsrâ sûresi (17), 15.)

Allah'ın katında kimseye zulmedilmez dostlar.

Zilzâl sûresi (99), 6-7-8: "...O gün insanlar, amellerinin karşılığı kendilerine gösterilmek üzere bölük bölük çıkacaklardır. Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir. Her kim, zerre kadar şer işlemişse onu görecektir. "

O, öyle merhametli bir Allah'tır ki dostlarım, el-Halîm isminin, et-Tevvâb isminin tecellileri ile tövbe kapılarını son ana kadar açık tutarak, kullarının temizlenmesini ister. es-Sabûr ismi ile de asilerden öç almakta acele etmez, sabırla muamele ederek, cezayı, "intikam" almayı, adaletin yerini bulmasındaki son merhale olarak görür.

Âl-i İmrân sûresi (3), 4: "O, sana kendisinden öncekileri tasdik edip doğrulayan bu kitabı hak ile indirdi. Daha önce insanlara hidayet olarak Tevrat'ı ve İncil'i de yine O indirmişti... Evet, bu Furkan'ı da O indirdi. Gerçek şu ki, Allah'ın âyetlerini inkâr edenler için çetin bir azap vardır. Allah çok güçlüdür, intikam sahibidir."

el-Müntekım'dir O!

O, haksızlıkların bedelini ödetir. Doğruların, inananların, hakkı savunanların koruyucusudur O. Mü'mine bakan yüzüyle el-Müntekım ismi, inananların ruh dünyası için bir bir huzur koyudur. Bu ism-i şerifin kâfirlere bakan yüzüyle ne bu dünyada ne de ahirette hiçbir suçun cezasız kalmayacağı belirtilir dostlarım. Allah (cc) emirlerine karşı gelenleri, yeryüzünde fesat çıkaranları ve inanan kullarına zulmedip, Müslümanları sırf inançlarından dolayı canından bezdirenleri eninde sonunda cezalandırır, onlardan intikam alır.

Kasas sûresi (28), 77: "Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu gözet, ama dünyadan da nasibini unutma! Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez."
Dostlarım, O, öyle merhametli bir Allah'tır ki, kullarını hemen cezalandırmaz; yanlışlardan dönmeleri için, hakikati anlamaları için sabır gösterir. Ve bazen, bu sabrın ucu tâ ahirete kadar uzanır. Amellerin çok hassas bir teraziyle tartılacağı gün gelir ve işte o günde, o zorlu hesap gününde cezalar tam olarak, mükâfatlar da tam olarak verilir.

Târık sûresi (86), 15-17: "Haberin olsun ki, kâfirler hep hile kuruyorlar. Ben de hilelerine karşılık veririm. Onun için sen kâfirlere mühlet ver, onlara az bir zaman tanı."

Fecr sûresi (89), 23: "Ki cehennem de o gün getirilmiştir. İşte o gün insan anlar. Fakat bu anlamanın ona ne yararı var?"

el-Müntekım'dir O!

Hz. Allah (cc) bazen de intikamını daha bu dünyada iken alır ve arkadan gelen nesillere ibret olsun diye kâfirleri cezalandırır.

İntikam şekli, bazen bir çığlık, bazen kulakları patlatan korkunç bir ses, bazen tufan, bazen taş yağmuru, bazen de salgın hastalıklar şeklinde gelir insanoğluna. Kur'ân-ı Kerîm'in pek çok âyetinde, inkârcı kavimlerin nasıl helâk edildiği anlatılır. Bu ibretlik levhalar ile, bir yandan inananların küfür ehlinin başına gelenlerden ders almaları beklenir, diğer bir yandan da onlardan sırat-ı müstakîm üzerinde sebat etmeleri istenir.

el-Müntekım'dir O dostlar.

Hakk Teâlâ, Hz. Nuh (as) gibi aziz bir peygamberini, bir kavme gönderip, 950 yıl irşad görevi yükler ona.

Nuh Aleyhisselâm 950 yıl boyunca, kavmine saadet yolunu işaret etti, kavmi ise inatla şirk, küfür ve inkârda diretti. Katılaşmış kalpleri, hidayet nuruna kapanmış gözleri ile o kavmin insanları, alay ettiler Allah'ın nebisiyle. Onlar, Hz. Nuh'a inananları hor gördüler ve işi eziyet ve işkenceye kadar götürdüler.

950 yılın sonunda Hz. Nuh, sabrının son noktasına gelip, ellerini Rabbine açtı ve acziyetini arz etti Yüce Allah'a: "Bittim Allah'ım" diye inledi dostlar!

950 yıl süren bir iman mücadelesi düşünün... 950 yıl sabırla süren vazife şuurunu düşünün lütfen. Ve cüz'i iradenin küllî iradeye teslim oluşundaki muhteşem sırrı görün lütfen!

Tarihlerin kaydına göre selâmet gemisine binenlerin sayısı 14 kişi, 40 kişi ya da 70 kişiydi dostlar.

Yani, bir avuç insanla sürdürüldü bu muhteşem cihad. Sonuç, yüce bir peygamberin kavmini, Rabbine şikâyet edişi, "Bittim Allah'ım, bana yardım et" deyişi...

"Rabbim! Yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma" diye yalvarışı… (Nûh sûresi (71), 26)

el-Müntekım olana yakarış…

O, inanan kullarının yardımına koşan, zalimlerden intikam alandır.

Kamer sûresi (54), 11-12: "Biz de boşalan bir su ile göğün kapılarını açtık. Yeri de kaynaklar halinde fışkırttık, derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti."

A'râf sûresi (7), 136: "Biz de, âyetlerimizi inkâr ettikleri ve onlara kulak vermedikleri için kendilerinden intikam aldık da hepsini denizde boğduk."

Secde sûresi (32), 22: "Rabbinin âyetleriyle kendisine öğüt verilip de, sonra onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim kim olabilir? Gerçekten Biz, günahkârlardan intikam alıcıyız."

el-Müntekım'dir O!
Bu ismin, mü'minlere bakan yüzü, huzur verir insana... İman yüklü bir yürek el-Veliy ve el-Vekîl olan Rabbinin, hakkını koruyacağını bilir dostlar.

Zaman mefhumu, zalimlerin cezalandırılmasında bu dünya için yetersizmiş gibi görülebilir. Zalimlerin yaptıkları yanına kâr kalacak gibi görülebilir, ama hakikatte kazın ayağı öyle değildir. İyice keşmekeş hale gelmiş bulunan beşerî sistemler vakıaları adil bir şekilde çözümleyemez; zulüm görmüş iman sahibi kullar, Rabbine sığınır, haksızlıkların çözümünü Rabbine bırakır, davacı olduğu kulu Allah'a havale eder. "İntikamımı sen al, ben acizim, sen ise Azîz'sin Allah'ım" diyerek, Hz. Nuh misali O Yüceler Yücesine iltica eder.

Dünya hayatında, üzerinize düşeni, vazifenizi, eksiksiz yaptığınız halde size haksızlık edilmişse ve siz, Hz. Nuh (as) gibi, Allah'a "şirksiz" inanmış iseniz, cüz'i iradenin bittiği noktada, Hz. Nuh gibi "bittim Allah'ım" diye inlemenize, O Yüceler Yücesi "yettim kulum" diye cevap verecektir dostlarım... Ama bu dünyada, ama kıyamet gününde... Allah, zamanını O'nun bileceği bir anda, sizin intikamınızı alacak, sizi haklı davanızda yalnız bırakmayacaktır.

Peygamber kıssaları masal olsun diye anlatılmıyor O yüce kelâmda dostlar.

Ne olur Kurân-ı Kerîm'i okuyun, okuyun ve anlamaya çalışın!

Kurân-ı Kerîm'i layıkıyla okudukça Nuh olmak ne demek öğrenecek ve böylelikle hayatın zorluklarının üstesinden, imanla geleceksiniz.

Bu yolculuk bilmeye bir yolculuk, bulmaya bir yolculuk ve olmaya bir yolculuk! Sonuçta da dostun dosta gidişi gibi "ölmeye" bir yolculuk. Yolumuz açık olsun!
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El - Musavvir cc

EL - MUSAVVİR cc


Tasvir eden, herşeye şekil ve suret veren
69EL-MUSAVViRcc_zpsaaae4553.jpg

Cenab-ı Hak buyuruyor:


"O Allah ki, Yaratan'dır, kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir." (Haşr,24)




Dünya üstünde yüz binlerce farklı türde canlı yaşar. Bu türlerin hepsi birbirlerinden tamamen farklı görünüşlere ve olağanüstü özelliklere sahiptir. Mesela bir kelebeğin kanatlarındaki kusursuz simetriyi ele alalım. Her bir kanadın üstü türlü şekiller ve etkileyici renklerle bezenmiştir. Bu şekiller ve renkler ne kadar karışık olurlarsa olsunlar, kanatlardaki benzersiz simetri asla bozulmaz. Öyle ki bütün kelebekler, bir ressamın fırçasından çıkmış gibi, göz zevkine hitap eden bir güzellik oluştururlar. Bu güzellikte tecelli eden aklın bir kaynağı olduğu açıktır. Zira basitçe çizilmiş bir resmin dahi bir ressamı vardır ve resmin kendi başına ortaya çıkması mümkün değildir. O halde kimse, böylesine kusursuz yaratılmış ve bir sanat eseri kadar estetik olan böyle bir canlı için tesadüfen var olmuş diyemez. Bunların tümünü yaratan, tasarlayan, meydana getiren, bütün kainatın Rabbi olan Allah'tır.İnsanı yaratan, bedeninin dışındaki ve içindeki tüm sistemleri son derece mükemmel bir şekilde tasarlayan Allah, bu kompleks yapıdaki her noktada üstün yaratmasını ve izzetini göstermektedir. Örneğin insan bedeninin çatısını oluşturan iskelet başlıbaşına bir mühendislik harikasıdır. Vücudun yapısal destek sistemidir ve beyin, kalp, akciğer gibi hayati organların korunmasını sağlar, iç organlara destek olur. İnsan vücuduna, hiçbir yapay makina tarafından taklit edilemeyen üstün bir hareket kabiliyeti verir. Dahası kemik dokusu çoğu kimsenin zannettiği gibi cansız değildir. Vücudun ihtiyacına göre kalsiyum, fosfat vb. mineralleri depo eder veya daha önceden depo ettiklerini vücuda verir. Bütün bunların yanı sıra kırmızı kan hücrelerinin üretimi de kemikler tarafından yapılır. Ve bu bahsedilen çok fonksiyonlu sistem, insan bedenindeki onlarca mükemmel sistemden yalnızca bir tanesidir.
İşte bunların hepsini eşsiz bir dizayn ile yaratmış olan ve hala yaratmaya devam eden Allah kudretinin tecellilerini bizlere sürekli göstermektedir.


Musavvir, bir şeyi dilediği zaman ona sadece: "ol" der, o da istediği şekil ve biçimde oluverir. "Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Dilediği bir surette seni tertip etti." (Infitar, 8)
Bu yüzden musavvir, yaratmak istediğini istediği şekil ve biçim üzere yaratandır.
Musavvir, organları birbiriyle uyumlu halde yaratan ve onlara dilediği biçimi veren anlamına da gelir. Allah, insanı en güzel bir şekilde yarattığını bize şöyle haber verir:
"Doğrusu, Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık." (Tin, 4)
Havas ve Esrarı

  • Bu ismi şerifi işlerinde başarılı olmak, maddi ve manevi olarak yüksek mertebelere çıkmak isteyen ve çocuk düşüren kadınlar "Ya Musavvir Celle celalühü" diyerek 336 kere okur.
  • Çocuğu olmayan bir kadın, yedi gün oruç tutup iftar vaktinde "Yâ Musavvir, Ya Bariü, Ya Hâlik" isimlerini su üzerine 21 kere okuyup üfürse ve o sudan iftar eylese Cenab-ı hak bu isimlerin hürmetine makbul bir çocuk ihsan eder."
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El - Muteali cc

EL - MUTEALİ cc


Pek yüce, yüceler yücesi, aklın alabileceği herşeyden pek yüce
70EL-MUTEALicc_zps28ce6685.jpg


Cenab-ı Hak buyuruyor.

"O, görüleni de görülmeyeni de bilir; çok büyüktür, yücedir." (Rad, 9) "O, yücedir, büyüktür." (Bakara, 255) "Yüce Rabbinin adını tesbih et." (Ala,1) Allah'ın yüceliğinin üstünde hiçbir yücelik yoktur. Allah, her üstün ve yüksek makamın daha üstündedir.
Allah kendi zatında yücedir. bu yüzden her şeyden daha yücedir. Yücelikte Allah'ın hiçbir kusur ve ayıbı yoktur. O, mutlak olarak en yücedir. O, ilimde, kudrette, hayatta, cömertlikte, merhamette ve diğer bütün sıftlarında kusursuz ve mükemmel olduğu gibi yücelikte de eksiksiz ve kusursuzdur. O'nun bu yüceliği cihet ve mekan bakımından değildir. Zira O, cihet ve mekandan münezzehtir (arınmıştır).Her şey, O'nun kudreti ve iktidarı altındadır.

Yaratılmışları överken mübalağadan özellikle sakınmak ve hiçbir yaratılmışı asla bu anlama varan bir üslub ve vurgu ile yüceltmemek lazımdır. Bu kavram ancak Allah'ı nitelendirir ve sadece O'na tahsisi gerekir.


İnsanların bir kısmı etraflarındaki sayısız delile rağmen Allah'ın ululuğunu, yüceliğini takdir edemezler. Son derece aciz oldukları halde kendilerini büyük görmekte, kendilerini Yaratanı ise hiç düşünmemektedirler. Bu büyüklenme duygusunun nedeni kötülüğü emreden bir nefse sahip olmasıdır. Ancak iman edenler Allah'ın yüceliği karşısında insanın ne derece aciz bir varlık olduğunu, hiçbir şeye güç yetiremeyeceğini bilirler. Evrenin her noktası Allah'ın büyüklüğünü yansıtır. Ama O'nun sonsuz gücünü ve ilmini anlatmaya asla kafi gelmez. Allah her türlü ortaklıktan, kusurdan, eksiklikten, sınırdan münezzeh olandır. Bütün üstün sıfatların ve bütün güzel isimlerin tek sahibidir. O'nun ilmi, aklı, gücü, kudreti, rahmeti, şefkati, fazlı, ihsanı sonsuzdur. 'Sonsuz' kelimesi Allah'ın büyüklüğünü kavrayabilmek için üzerinde iyi düşünülmesi gereken bir kavramdır. Allah ölümlerinden sonra insanları yeni bir yaratılışla yaratacak ve bundan sonra dünyada yaptıklarının bir karşılığı olarak cennet veya cehennemde devam edecek olan sonsuz hayatlarını başlatacaktır. Burada yüz değil, bin değil, yüzbin veya milyar yıl da değil, trilyon ya da katrilyon kere katrilyon yıl da değil, sonsuza kadar sürecek bir ömürden bahsedilmektedir. Yani yüz trilyon insan olsa, gece gündüz hiç durmadan yüz trilyonu yüz trilyon ile çarparak ilerleseler, yüz trilyon ömürleri olsa ve ömürleri boyunca bu işle uğraşsalar yine de yıl sayısını hesaplayamayacakları kadar uzun bir ömür. Oysa Allah öyle büyük bir ilme sahiptir ki insana göre 'sonsuz' olan herşey, O'nun bilgisi dahilindedir. Zamanın ilk yaratıldığı andan sonsuza değin geçecek olan her olayı, her düşünceyi, vakitleri ve şekilleri ile belirleyen ve bilen O'dur.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El - Mutekebbir cc

EL - MUTEKEBBİR cc


En büyük ve en yüce olan, büyüklüğünü, ululuğunu her an ve her yerde gösteren
71EL-MUTEKEBBiRcc_zps5d15da8d.jpg
Cenab-ı Hak buyuruyor:

"O Allah ki, O'ndan başka İlah yoktur. Meliktir; Kuddûstur; Selam'ır; Mü'mindir; Müheymindir; Azizdir; Cebbardır; Mütekebbirdir. Allah, (müşriklerin) şirk koştuklarından çok Yücedir."
(Haşr, 23)
Kudsi bir hadiste Allah şöyle buyurmuştur: "Büyüklük ridam (dış elbise), yücelik ise izarımdır (iç elbise). Bu ikisinden biri üzerinde benimle çekişeni ateşe atarım." Bu durum büyüklük ve yüceliğin Allah'ın kemal sıfatlarından olduğunu ortaya koymaktadır. Diğer varlıkların bu sıfatlara sahip olduklarını iddia etmeleri gerçek dışıdır. Böyle bir iddia onların eksikliğini ve haddi aştıklarını gösterir. Müslüman, sevap elde etmek ve cezadan kurtulmak için değil, sadece Hak için hakka ibadet etmelidir. Aksi halde yaradılmış olan bir şeyi amaç edinmiş ve buna ulaşmak için hakkı aracı yapmış olur. Oysa Hak ve doğru olan bu değildir. Hiçbir karşılık beklemeden yalnız Hak için Hakka ibadet etmek, bütün durumlarda Allah'ı yüceltmeyi, büyüklüğüne içtenlikle saygı duymayı, adi ve alçak olan bütün şeylerden uzak durmayı gerektirir.
Havas ve Esrarı

  • "Yâ Mütekebbir" Bir kimse hanımıyla beraber olmadan önce 10 kere bu ismi okusa ve ondan sonra onunla beraber olsa ona Hak teala hazretleri salih bir zürriyet verir.
  • Zalimlerin zelil olması, bütün insanların yanında sözlerin makbul ve mütebber olması için "Ya Mütekkebbir Celle celalühü" diyerek 662 kez okunur.
  • El Mütekebbir zikrine devam eden kendini zelil görür insanların gözünde ise büyük görünür. Ona kimse karşı koyamaz.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El - Muzil cc

EL - MUZİL cc


Alçaltan, zillet veren, hor ve hâkir eden
72EL-MUZiLLcc_zps6d6e8d6a.jpg
Cenab-ı Hak buyuruyor:

"Gerçekten Allah, inkar edenleri hor ve aşağılık kılıcıdır." (Tevbe, 2)

"O gün, öyle yüzler vardır ki, zillet içinde aşağılanmıştır." (Gaşiye, 2)


Hor ve hakir edilme, Allah'ın inkarcıları uğrattığı "dünya azabı"nın bir parçasıdır. Tüm hayatlarını başkalarına gösteriş yapmak, onlardan takdir toplamak için sürdüren inkarcılar için 'hor ve aşağılık kılınma', son derece büyük bir azaptır.

Allah pek çok ayetinde, ahirette inkarcılara alçaltıcı bir azap olduğunu haber verir. Bu, inkarcıların dünya hayatındaki kibir ve büyüklenmelerine karşılık Allah'ın takdir ettiği bir cezadır. Çünkü dünya hayatında inkarcıların en büyük hedeflerinden biri, başka insanlar tarafından takdir edilmektir. Bu nedenle de hayatlarını Allah'ı övmekle değil, kendilerine övgü toplamakla geçirirler. Allah da bu beklentilerine karşılık olarak cehennemdeki azaplarını bunun üzerine kurmuştur. Cehennemde en büyük yıkımı ise insanların karşısında küçük düşüp aşağılanınca yaşayacaklardır.

Müzil, inkar edenleri dünyada kölelikle, cizye vermekle, alçaltmakla zelil kılan, ahirette de onları cezalandırmakla ve ebediyen cehenneme de kalmakla zelil kılandır. Allah asilere destek vermeyerek onları zelil kılmıştır. Bu yüzden asiler günah bataklığına saplanmışlardır. Allah, bir kulunu zelil kılmak istediğinde onu arzu ve isteklerine düşkün yapar, kendisiyle onun arasına bir perde çeker ve onu kendisine dua etmekten uzaklaştırır.
Tenbih: Allah'ın emir ve yasaklarına aykırı davranarak zelil olmaktan korkarlar, bu yüzden Allah'a itaatten ayrılmazlar. Buna karşılık Allah da onları aziz kılar. Emir ve yasaklarına aykırı davrananları, kendisinin belirlediği yolda yürümeyenleri ve kendisine düşmanlık edenleri de zelil kılıp alçaltır.
Havas ve Esrarı


  • El-Muzillü ism-i şerifi, düşmanı zelil kılmak için, "Ya Muzillü Celle Celalühü" diyerek 770 kere okunur. Cenab-ı kibriyanın yardımına nail olur. Düşman kötülüğünden, zalimin zülmünden korkmaz. Her gün sabah erkenden bu esmaya devam ederse korktuğundan emin olur.
  • Bu ismi-i şerif 570 kere okunup secdeye varılırsa dua kabul olunur.
  • Hased edenlerin hasedlerinden korunmak için El-Muzillü ism-i şerifi 75 kere okunur ve sonra secdeye kapanıp edilirse; Allahü Tela hazretleri hasedçilerin hasedinden korur.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
En - Nafiu cc

EN - NAFİU cc


İstediğine fayda sağlayan, O'nun takdiri olmadan kimseye yarar verilemeyen.
73EN-NAFicc_zpseddc41de.jpg


Cenab-ı Hak buyuruyor:


"Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah'tandır, sonra size bir zarar dokunduğunda (yine) ancak O'na yalvarmaktasınız." (Nahl, 53)



"Şayet Allah sana bir zarar dokunduracak olursa, O'ndan başka bunu giderecek yoktur. Sana bir iyilik dokunduracak olursa da O, herşeye güç yetirendir." (Enam, 17)

İnsanlar için fayda ve zarar güncel kavramlardır. Kendileri için çizilen hayat planında bir sınanma konusu olarak fayda ve zararın onların önlerine çıkarılması ise Allah tarafındandır.

Faydayı da zararı da yaratan; birey ve toplum olarak insan için takdir eden O'dur. İnsanın faydayı ve zararı O'ndan başkasına atfetmeyi ya da sebeplere bağlaması ise büyük zülümdür ve onun Allah'ı layık olduğu gibi tanımadığı anlamına gelir.



Resulullah (s.a.v) buyuruyor: "Bil ki, kalem olacak şeyleri yazıp artık kurumuştur. Bundan böyle bütün varlıklar, Allah'ın sana takdir etmediği bir yarar sağlamak isteseler buna güçleri yetmez."

Allah'a sadece Dâr ismiyle dua etmek caiz değildir. Bu nedenle her iki isimle (Darr, Nâfi) birlikte dua edilmelidir. Bu iki ismin birlikte zikredilmesi, Allah'ın dilediğine yarar sağlamaya dilediğine de zarar vermeye kadir olduğunu gösterir. Zira zarar verme veya yarar sağlama gücüne sahip olmayanın varlığı ve etkiside olmaz.

Bu İsmi Bilmenin Faydaları:

Her müslüman Allah'tan başka yarar sağlayan biri olmadığına inanmalı, yararın O'nun iradesi ve fiiliyle gerçekleştiğini bilmelidir. Allah'tan başka fail yoktur. Mümine yarar sağlayan her şey Allah'tandır. Kuldan gelen her yarar ve menfaat, Allah'ın o kişiyi yönlendirmesi ile gerçekleşmektedir. Allah'ın sana sağladığı yararlardan sen de başkalrını yararlandırmalı ve buna aracı olmalısın. Yaptığın iyilik ve başklarına sağladığın yararlarla, âhiret için kendine yarar sağlamış olursun. Böylece bu yararlar, yarın Allah katında senin şefaatçilerin olur.


Müslüman, yalnız Allah dostlarına yarar sağlamalıdır.

Müslüman her düşkün ve yoksula yarar sağlamaya çalışmalıdır.
Havas ve Esrarı

  • En-Nafiu ism-i şerifi, maddi ve manevi hastalıklardan şifa bulmak için, "Ya Nâfiu Celle celalühü" diyerek 201 kere okunur.


 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
En - Nur cc

EN - NUR cc


Alemleri nurlandıran, aydınlatan
74EN-NURcc_zps957588a7.jpg


Cenab-ı Hak buyuruyor:


"Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu Kendi nuruna yöneltip-iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, herşeyi bilendir." (Nur, 35)


Gerek duyguya ait ve gerekse akıl ve idrake ait her çeşit karanlıkların zıddı olan vicdan ve sezgide ortaya çıkan dış ve iç tecellî ve doğuşların hepsine de nur denilir.

Allah, göklerin ve yerin nurudur. Bütün âlemi meydana koyan, kâinatı gösteren, hakikati bildiren, gözleri gönülleri şenlendiren O'dur. O olmasaydı, hiçbir şey bulunmaz, hiçbir hakikat sezilmez, hiçbir neşe duyulmazdı.

Her şeyin ortaya çıkışı ve bilinmesi ancak O'nun açığa çıkarması ve bildirmesiyledir. Nur'un özelliği de ortaya çıkma, parlama ve bulunmadır. O halde açıkça ortaya çıkar ki, gerçekte mutlak nur, Allah Sübhânehû ve Teâlâ'dır. Ve O'ndan başkasına nur demek mecazdır.

Her şey, göze açık ışık ile göründüğü gibi, yine batınî basirete de her şey Allah ile gözükür. Allah'ın nuru her şey ile beraber bulunur da fark edilmez. Ancak bunda diğerinden bir farklılık vardır: Görünen nurun güneşin batması ile kaybolup gizlendiği düşünülür. Fakat her şeyin kendisi ile ortaya çıktığı ilâhî nurun batması veya kaybolması düşünülemez ve değişmesi imkansız olduğundan eşya ile daima beraber kalır. Ayırmakla delil getirmek yolu, kesilmiş olur. Onun kaybolmasını düşünsen gökler ve yerler yıkılır, kendinden geçersin.

Her şey, bazı zaman değil, her vakitte O'na hamd ile tesbih eylediklerinden ayrılık kalkmış, gizli yol kalmıştır. Zira marifette görünen yol, eşyayı zıddıyla tanımaktır. Bundan dolayı, hiç zıddı olmayan ve hiç değişmeyenin gizli kalması uzak görülmemelidir. Onun gizliliği, açıklığının şiddetindendir. Açıklığının şiddetinden dolayı yaratıklardan gizlenen ve nurunun parlaması sebebiyle onlara karşı perdelenen Allah'ın şanı ne yücedir!

Allah nuru, nur üzerine nurdur. Sınırlanması ve bilinmesi mümkün olmayan bir nurdur. O halde onu niye herkes bulamıyor? İstenilene niye eremiyor? denilirse Allah, o nuruna veya o nuruyla dilediği kimseyi hidayet eder. Dolayısıyla herkes hak delili göremez, hak âyetlerini bilemez, hakkın isteğine eremez. Herkes peygamber veya velî veya mümin veya arif veya iyi bir kul olamaz. Ve onun için peygamberlik nurundan, Kur'ân nurundan, iman nurundan, ilim nurundan herkes faydalanamaz.
Havas ve Esrarı

  • En-Nur ismi şerifi, Hikmet ve ilem elde etmek, kalbin ve yüzün nur-ı ilahi ile parlaması ve insanların yanında svilip sayılmak için, "Ya Nur Celle celalühü" diyerek 256 kere okunur.
  • En-Nur ismi şerifin zikrine devam eden karalık bir yerde ise kendisine nurlar gözükür kalbi nurla dolar.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Er - Rafii cc

ER - RAFİU cc


Dereceleri yükseltici, rızkı yükseltici
75ER-RAFicc_zps85069939.jpg


Cenab-ı Hak buyuruyor:

"Dereceleri yükselten Arş'ın sahibi (Allah)tır...." (Mü'min, 15)


Resulullah buyuruyor:

"Kendisine haksızlık yapılan bir kul, buna sabrederse, Allah onun izzet ve onurunu daha fazla artırır. Allah için alçak gönüllü olan kulu, Allah mutlaka yükseltir"


Rafi ismi değişik şekillerde Kur'an-ı Kerim'de geçer. Ancak Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği hadis-i şerifte geçmekte olup bütün islam alimleri bunu kabul etmişlerdir. Bu dünyada ve ahirette mümin kullarını yükselten O'dur. O dilediğini yükseltir dilediğinide alçaltır. Kalpleri kendisine yaklaştırarak yükseltir, nefisleri de kendinden uzaklaştırarak alçaltır. Allah, kaderine razı olanı daha üstün makamlara yükseltir.

Yükselmek; yüksek makam ve mevkilere sahip olmak, iktidar olmak, miskin ve yoksullara karşı büyüklenmek, malının çok ve işinin düzgün oluşuyla övünmek demek değildir. Bu özelliklere sahip olmak, övgüyü ve yükselmeyi hak etmek anlamına gelmez. Asıl şeref ve onur, yüksek mevki ve makam, Allah'ın başarılı kılmasıyla elde edilendir. Böyle ve onur şeref, Allah'ı tasdik etmeyi, emir ve yasaklarına uymayı, O'nun yolunda yürümeyi, kalbi arındırmayı ve O'nunla sevinmeyi sağlar. Bu onura sahip olan kimse, Rabb'inden karşılık bulur. Allah'ın insanları yükselttiğini, ahirette müminlerin derecelerini yükselteceğini, böylece onları mutlu kılacağını ve şereflerini artıracağını ifade eder. Kur'an-ı kerim'de isim olarak yer almayan Râfi, esmâ-i hüsnâyı sayan hadiste (Tirmiz, Da'vaat, 82) geçmektedir. Yükselmek isteyen O'nun rızasını kazandıracak amellerle bu yoldaki özlemini ortaya koymalıdırlar. Zira O dilemedikten sonra kimse kendiliğinden yükselemez.
Tenbih: Bu ismi bilen kişi, eğer iktidar sahibi bir kimse ise, Allah'ın yükselttiği ve değer verdiği kimseleri yükseltmeli ve onlara değer vermelidir. Eğer iktidar sahibi değilse, bu ismi kardeşlik ve dostluk için kullanmalıdır. Allah'ın kendilerini yükselttiği ve değer verdiği kimselerle arkadaşlık ve dostluk kurmalıdır. Eğer buna gücü yetmiyorsa, Allah'ın yükselttiklerin sevmeli, alçalttıklarından da nefret etmelidir. Çünkü Allah için sevmek veya nefret etmek, imanın bir gereğidir.
Havas ve Esrarı


  • Er-Rafi'u ismi şerifi, maddi ve manevi olarak rütbenin yükselmesi ve rızkın bol olması için, "Ya Rafi'u Celle Celalühü" diyerek 351 kere okunur.
  • Er-Rafi'u ismi şerifini, 70 kere okuyan zalimin şerrinden emin olur.
  • Pazartesi veya Cuma gecesi akşamdan sonra 440 kere okuyan halk arasında heybetli olur.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Er - Rahim cc

ER - RAHİM cc


Bağışlayan esirgeyen.
76ER-RAHiMcc_zps5a19793f.jpg


Ahirette yalnız mü'minlere rahmet eden, günahlarını bağışlayan.


Cenab-ı Hak buyuruyor:

"O Rahmân'dır ve Rahim'dir" (Fatiha, 3)


"O, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allah’tır. Gaybı da, görünen âlemi de bilendir. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir." (Haşr, 22)


Cennette bize cemalini Rahim sıfatının tecellisi ile gösterecektir. Bu muazzam isminden ve onun tecellisinden iman etmeyen ve imandan mahrum olarak bu dünyadan göçenler istifa edemiyeceklerdir. Besmelede ve Fatiha'da her zaman bu isimler sayesinde Cenab-ı Hak'tan rahmet ve merhamet istemekteyiz.

Kur'an-ı Kerim'in 115 ayetinde büyük çoğunluğu çok bağışlayıcı anlamına gelen "gafur" sıfatı ile birlikte olmak üzere "rahim" sıfatı kullanılmıştır. Bu da Cenab-ı Hakk'ın ne kadar bağışlayıcı ve merhametli olduğunu gösterir. Dört ayettede "erhamü'r-rahimin (merhametlilerin en merhametlisi)" tamlaması kullanılmıştır.
Tenbih : Kul gücü yettiği kadar muhtaç durumda olan kimselerin ihtiyacını karşılamalı, yanında ve memleketinde ihtiyacını karşılamadığı hiç bir fakir bırakmamalı. Muhtaçların ihtiyaçlarını ya para ile ya da nüfuzu ile veyahut hayra delâlet etmekle, daha olmazsa zengin ve söz sahibi olan kişilere başvurmak suretiyle karşılamalıdır. Bu saydıklarımızdan aciz olursa, o zaman ona hayırlı dualar yapmak suretiyle onun hüzün ve kederini paylaşmalıdır.

Havas ve Esrarı

  • Her kim Er-Rahim ism-i şerifini, her farz namazdan sonra "Ya Rahim Celle Celalühü" diyerek okursa; gaflet ve unutkanlıktan, gönül pekliğinden emin olur.
  • Bir kimse Er-Rahim ism-i şerifini, sabah namazından sonra "Ya Rahim Celle Celalühü" diyerek okursa; bütün yaratılanlar o kimseye merhamet eder.
  • Herkes tarafından makbul ve muteber olmak için "Ya Rahim Celle Celalühü" diyerek 258 kere okunup dua edilir.
  • Er-Rahim ism-i şerifini, her gün "Ya Rahim Celle Celalühü" diyerek 100 kere okuyanın kalbi yumuşar, şefkat sahibi olur.
  • Er-Rahim ism-i şerif yazılır, üzerine su konulur ve o su herhangi bir ağacın köküne dökülürse o ağacın meyveleri bereketli olur.
  • Er-Rahim ism-i şerifi yazılır, suya konur ve sudan kime içilirse; onu yazana müştak olur. Talip ve matlup olan kişilerin ve annelerinin isimleri yazılır ve gereken kişiye bu su içirilirse, o kişi kendisine müştak olur. Onsuz duramaz. Bunu ancak caiz ve helal olanlar için yapmak lazım.


 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Er - Rahman cc

ER - RAHMAN cc


Esirgeyen, bütün canlılara nimet veren
77ER-RAHMANcc_zps29007d3d.jpg
Cenab-ı Hak buyuruyor:


Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor: Biz, Rahmanın dışında tapılacak birtakım ilahlar kıldıkmı?" (Zuhruf, 45)



Bu sıfat dünyada hem müminlere ve hem de kafirlere şamildir. Çünkü Allah dünyada mümine ve kafire rızık veriyor, hiç birisini ayırt etmiyor.

Rızıkları, ihtiyaçları ve her türlü iyilikleri ihsan husunda rahmetini mahlukatından hiç esirgemeyen anlamında olan Rahman, Rahim isminden daha geniş kapsamlı bir mana ifade eder.

Rahmân, Yüce Allah'ın hem ismi hem de sıfatıdır. Bu isim, Allah lafzına bağlı olarak zikredildiğinde sıfat anlamındadır. Ancak Kur'an'da bu şekilde değil, özel isim olarak kullanılmıştır. Bu isim sadece Allah'a has özel isimlerden olduğu için daha çok bir isme bağlı olarak değil; yalnız zikredilmesi hoş karşılanmıştır. Rahman'ın bu şekilde kullanılması O'nun Rahman sıfatına ters gelmez. Çünkü Allah ismi de uluhiyet sıfatına delalet ettiği halde hiç bir zaman başkasına ait bir sıfat olarak zikredilmemiştir.

Kur'an'ın ilk ayeti olan Besmeledeki Rahman ve Rahim sıfatları arasındaki fark, Allah teala, Dünyanın Rahmanı ve Ahiretin Rahimidir cümlesinde veciz bir şekilde dile getirilmektedir. Rahman vasfı gereği Cenab-ı Hakk, dünyada bütün canlılara, mümin-kafir ayırımı yapmaksızın bütün insanlara, şefkat ve merhametle davranmayı kendi nefsine farz kılmıştır.

Yüce Allah bir kudsi hadiste şöyle buyurur: "Rahmetim gadabımı geçmiştir."

Tenbih : Kul, önce Allah'ın gafil kullarına merhamet edip onları olanca güçleriyle onları Allah yoluna vaaz ve nasihat etmek suretiyle çevirmeye çalışmalıdırlar. Bu konuda şiddet yolundan ziyade yumuşaklık ve şefkat yollarını tercih etmelidir. Asilere de merhamet gözü ile bakmalı, eziyet ve zulüm nazarı ile bakmamalıdır.

Müminin başlıca gayesi, insanlardan ortaya çıkan her mâsiyet sanki kendi nefsinden ortaya çıkıyormuş gibi, o masiyeti onlardan bertaraf etmeye olanca gücüyle çalışmalı ve bu suretle onları Allah'ın gazabına uğramaktan kurtarmak olmalıdır.
Havas ve Esrarı

  • İhlasla "Yâ Rahman" diye bir müslüman bu isme devam etse, kalbi yumuşar, zalimlerden emin olur, maddi ve manevi nimetlere nâil olur.
  • İlahi lütfe mazhar olmak, sevmek ve sevilmek için "Ya Rahman Celle celalühü" diyerek 298 kere okunur.
  • Bir kimse Cuma günü ikindiden sonra kıbleye dönük olarak "Ya Allah" "Ya Rahman" zikrine güneş batana kadar devam ederse isteği muhakkak verilir.
  • Namazdan sonra halvete çekilip yüz kere "Ya Rahman" zikrine devam edenin gaflet ve unutkanlığı gider.
  • "Er Rahman" ismi şerifi, zaferan ve misk ile yazılıp, ahlakı kötü olan bir kişinin evine levha olarak asılırsa; o ev o kötü kişiyi sıkmaya başlar. İnşllah kısa bir zamanda ahlakında iyiye doğru değişiklik olur. O kişi, haya, rahmet ve şefkat sahibi olur.
 
Üst Alt